Geri git   Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri > Sağlık Davranış Değişikliği Telkinle Fiziksel Değişim > Genel Sağlık > Kanser Serbest Kürsü

Uyarılar

Kanser Serbest Kürsü Kanser ile Savaş, Kanser Tedavi Sürecinde Yapılması Gerekenler v.b

Kanseri nasıl yendiler?

Genel Sağlık ve Kanser Serbest Kürsü Kanseri nasıl yendiler? Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Kanseri nasıl yendiler? (7) Alper Cellek, kanseri mantıklı ve soğukkanlı karşılayanlardan. Bir yıl önce eşi de kanser olup yendiği için, hastalığa aşina olan Cellek, doktor faktörünün önemli olduğunu söylüyor 23/09/2006 (1303 kişi okudu) HATİCE YAŞAR (Arşivi) Alper Cellek, normalde doktora ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Kanser Serbest Kürsü telkin cd indir izle İstanbul Kanser Serbest Kürsü nerededir kimdir Kanser Serbest Kürsü çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Kanser Serbest Kürsü hipnoz Kanser Serbest Kürsü olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Kanser Serbest Kürsü hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Kanser Serbest Kürsü kuantum düşünce kitap haberi

Kanseri nasıl yendiler?

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 24-11-2006, 01:59 AM   #1 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Kanseri nasıl yendiler?


Kanseri nasıl yendiler? (7)

Alper Cellek, kanseri mantıklı ve soğukkanlı karşılayanlardan. Bir yıl önce eşi de kanser olup yendiği için, hastalığa aşina olan Cellek, doktor faktörünün önemli olduğunu söylüyor

23/09/2006 (1303 kişi okudu)


HATİCE YAŞAR (Arşivi)

Alper Cellek, normalde doktora gitmeyi pek sevmez, bir ağrısı olduğunda ise önem vermezdi. Fenerbahçe fanatiği olan ve en büyük keyfi arkadaşlarıyla halı saha maçları oynamak olan Cellek'in kanserle tanışması da bir futbol maçı sırasında olmuş. Her zamanki gibi geçiştirmek yerine doktorun yolunu tutan Cellek, karın sancısının nedeninin kalınbağırsak kanseri olduğunu öğrenmiş.
Nasıl tanıştınız kanserle?
Ben halı sahada futbol oynamayı çok severim. 2004'ün temmuz ağustos aylarıydı. Bir gün yine halı sahada maç oynuyoruz. Birdenbire karnıma bir sancı girdi. Açıkçası pek önemsemedim, gaz diye düşündüm. Başka bir gün tekrar sancılanınca bu sefer doktora gittim. Aslında hiç doktora gitmem. Allah'tan herhalde, birdenbire gideyim diye düşündüm. Doktor olan bir aile dostumuzun yönlendimesiyle hastaneye gittiğim gün saat 16.00'da yatışım yapıldı. Tomografi, ultrason çekildi, kolonoskopi yapıldı. Bir çarşamba günüydü hastaneye yattım. Hemen o gün ameliyata karar verildi. Perşembe günü ameliyat oldum.
Size hastalığınız söylendi mi?
Kalınbağırsakta büyük bir kitle olduğu, bunun iyi de kötü de olabileceği söylendi. Ameliyattan sonra hanımla doktorun yanına girdik. Bize bir iyi bir de kötü haber verildi. İyi haber, kanser erken aşamada teşhis edilmiş, kötü haber ise alınan kitlenin kötü huylu bir tümör olmasıydı. Doktorum, her ne kadar kitleyi almış olsalar da garanti olması için kemoterapiyi önerdi. Ben de doktorun önerisini kabul ettim.
Tedaviniz ne kadar sürdü?
Aşağı yukarı sekiz ay sürdü. 15 günde bir kemoterapi görüyordum. Bazen hücreler uygun olmuyordu ve bekliyordum. Önce sekiz kemoterapi olacaktı, sonra buna dört tane daha eklendi.
Tedavi sürecinde ne yaptınız?
Benim çok yoğun bir çalışma hayatım oldu hep. Önce İstanbul Belediyesi, sonra İstanbul Defterdarlığı'nda sekiz yıl çalıştım. Ardından Koç grubuna girdim. Dolu dolu bir iş hayatım oldu. Hâlâ çalışmayı çok seviyorum. Hastalıkla mücadelemde erken teşhis ve iyi bir doktora rastlamak çok önemli. Moraliniz kuvvetliyse hastalığı yenmenize yardımcı oluyor ama doktor faktörü çok önemli. Ben, tedavi görürken de hiç iş hayatını bırakmadım. Kemoterapimi cuma gününe denk düşürüyordum. Böylece üç gün dinlenip pazartesi işbaşı yapıyordum. Doktorum Kerim Kaban'la böyle bir planlama yaptım. Tedavinin olduğu cuma günü saat 14.00'te kemoterapiye giriyordum. Üç saat sürüyordu. Ardından çıkıp eve gidiyor dinleniyordum.
Sizce kanseri yenmede en önemli faktör nedir?
Doktor ve ekip çok önemli. Doktorunuza güvenirseniz, denilenleri yaparsanız yenersiniz. Hastaya düşen görevler de var. Sigara içmeyeceksiniz, beslenmenize dikkat edeceksiniz vb. Ben koyu Fenerbahçeliyim. Maç izlerken puro içerdim eskiden. Kemoterapi herhalde biraz insanın o duygularını da köreltiyor. Kemoterapi sırasında ve sonrasında sigara içmek için herhangi bir istek duymadım. Şimdi her gece neredeyse maç var. Ama içmiyorum.
Sekiz aylık tedavinin ardından kanseri yendiğiniz mi söylendi?
Dört kemoterapi daha gördükten sonra doktorum tedaviyi yeterli gördü. Biz de tedaviyi kestik. Üç ayda bir kontrollerimi yaptırdım. Gerekirse tomografi çekiliyor, kan tahlili yapılıyor, değerler kontrol ediliyor. Bir süre sonra bu kontroller iki yılda bire düşürülecek.
Tedavi görürken başaramayacağınızı düşündünüz mü hiç?
Benim aklıma gelmedi, ama normal bir toplulukta konuşulurken birçok gereksiz şey gündeme gelebiliyor. Bazıları hastanelerin para kazanmak için tedaviyi uzattığını vs. söylerdi. Ama ben buna inanmadım, inanmıyorum. Doktorlar ne diyorsa onu yapmak gerekiyor. Bugün tekrar kemoterapiye ihtiyacınız var dense bu tedaviyi alırım. Kemoterapinin sigara içmememe faydası oldu. Tozdan, fazla terden rahatsız oluyordum. Ama kemoterapi döneminde hapşırmadım bile. Grip dahi olmadım. Zaten o dönemde enfeksiyon kapmamanız gerekiyor. Bence yüzde 40 doktor faktörü, yüzde 70 ise kemoterapi etkili tedavide. Böylece başarı oranı yüzde 100'ün üzerine çıkıyor. Hasta psikolojik olarak yıkıldı mı ondan sonra ne tedavi uygularsanız pek işe yaramayacağını düşünüyorum. Örneğin hastasınız, hastaneye gidiyorsunuz ve kuyrukta bekliyorsunuz. Hastalıkla mı mücadele edeceksiniz, bu bürokratik işlemlerle mi? Ben Acıbadem Hastanesi'nde tedavi gördüm ve bu tür şeyler yaşamadım. Devlet hastanesinde de tedavi görseniz eğer iyi muamele görürseniz bu zaten sizi yüzde 30-40 iyileştiriyor.
Kanser hayatınızı değiştirdi mi?
Fiziksel olarak hiç fark yok. Şansıma saçlarım bile dökülmedi. Bir tek yakındığım, futbol oynayamamak oldu. Onun da nedeni 1-1.5 sene kemoterapinin etkisiyle ayaklarda karıncalanma oluyor. Gerçi koşuyorum ama yine de mümkün olduğunca korunmak gerekiyor. Tedaviden sonra hiç futbol oynamadım, sadece voleybol oynadım. Performansımdan hiçbir şey kaybetmemişim (gülüyor). Şimdi daha çok yürüyorum. Prensip olarak hayatı olduğu gibi kabul eden bir insanım.
O yüzden kanser hayatımda pek bir şey değiştirmedi. Hastalık öncesinde çekap bile yaptırmazdım. Kanseri atlatınca mecburen buna dikkat ediyorsunuz.
Beslenme alışkanlığınız değişti mi?
Kahvaltıyı çok iyi ediyorum. Öğlen yemeklerini şirkette az yiyorum. Akşamları ise yemek yemiyorum. Bir yeşil çay veya kurabiye alabiliyorum. Meyve atıştırıyorum. Eskiden de öyleydi. Fast-food yiyemiyorum. Belki bu kadar iyi yaşamış olmak da bana kanserle mücadelede kolaylık sağladı. En geç 22.00'de yatarım. Maç olsa bile ikinci yarıyı banda kaydeder, sonra izlerim. Eskiden sabah 06.00'da uyanırdım, şimdi 07.00'de kalkıyorum. Bu yaşam biçimini herkese öneriyorum.

--------------------------------------------------------------------------------


'Kanser olmamızda Çernobil'in etkisi var'
Doktor alınan parçanın 'kötü huylu tümör' olduğunu söyleyince ne hissettiniz?
Doktorum o kadar iyiydi ki, ona o kadar çok güveniyordum ki paniğe kapılmadım. Bana ne yapmam gerektiğini söylediyse reddetmedim, ona tabi kaldım. Ameliyattan sonra 13 gün hastanede kaldım. Bu dönemde 13 kilo zayıfladım. Zordu o dönem, çünkü sürekli serumla besleniyordum. Kalınbağırsağım kesilmişti ve bu görevi yerine getirecek başka bir şey yoktu. Bir süre sonra incebağırsak, onun yerine görev yapıyormuş. Ben hastalığıma çok mantıklı ve gerçekçi baktım. Bir yıl önce de eşimde göğüs kanseri çıkmıştı. Göğüsteki kötü huylu kitle alınmış, hastalık lenflere ulaşmasın diye radyoterapi görmüştü. Bu nedenle kanseri tanıyorduk ailece. İki kızım, eşimle durumu çok olgun karşıladık, hastalığı kabul ettik. Allah'ın size verdiği bir kuvvet de oluyor tabii. Eşim bu konuda bana çok destek oldu.


'Genetik değil'
Aile geçmişinde kanser var mı?
Ailemizde kansere yakalanmış, bundan ölmüş herhangi biri yok. Yani genetik geçiş söz konusu değil. Ben kanser olmamı, Çernobil'in etkisine maruz kalmaya bağlıyorum. Kandıra'da Kerpe diye bir yer var. Orada yazlığımız olduğu için sık sık gideriz. Çernobil faciasının olduğu dönemde ben orada çok sık bulundum. Çernobil'in üzerinden beş-altı ay geçmişti. Bir gün denize giriyorum. Deniz, adeta kurşuni bir renk almıştı. Hatta hanımın da dikkatini çekmişti. Bazen fırtına olur, hava bulutludur denizin rengi değişir, ama bu öyle bir şey değildi. Çok tuhaftı. O zaman denize girdiğim için kanser yapıcı etkiye maruz kaldığımı düşünüyorum. Hem hanımda hem de ben de kanser çıktığına göre böyle bir bağlantısı var.



--------------------------------------------------------------------------------


'Kemoterapiye şamatayla giderdik'
Nejat Kaner (65), kansere yakalanmadan önceki hayatı için, "Fevkalade mutluydum. Ben ve eşim zaman zaman maddi manevi güçlüklerle karşılaştık ama hayatımızdan memnunduk" diyor. Ancak anlattıklarına bakılırsa kanser bu mutluluktan pek bir şey götürmemiş.
Kansere yakalanmadan önce sağlığınıza dikkat eder miydiniz?
Ederdim herhalde. 20 yıla yakın sigara içtim.
10 yıl önce bıraktım. Beslenmem de iyiydi, fakat biraz aşırı gidiyordum. Acıyı, turşuyu seviyordum. En sevdiğim yemeklerin başında, yememem gereken patlıcan, biber, domates kızartması geliyordu. Onlar kanser için risk oluşturuyormuş. Bilinçli değildim, bunların o kadar da zararlı olduğunu bilmiyordum.
Kanserle nasıl tanıştınız?
2002 yılının şubat ayıydı. Ayak parmaklarımda mantar çıkmıştı. Doktora gittim, ilaç verildi. O ilaç bende yan etki olarak ishal yaptı. Doktor ilacı kesti ama ishal geçmedi. Biz emekli bankacıların Erdek'te kampı vardır. Oraya gidecektik ama önce doktora gidip veda edeyim diye düşündüm. İshal durumunu sordu, geçmediğini söyledim. Bana, "Deli misin? Seni bir yere göndermiyorum" dedi. Bu tür durumlarda hemen kolonoskopi çekilirmiş. 4 Eylül 2002'de verilen raporlarda kolon kanserine dair işaretler vardı. 19 Eylül'de ameliyat oldum. Bereket erken teşhis edilmiş. Doktor şanslı olduğumu söyledi. Hastanede bir hafta kaldım. Kalınbağırsağımın yarısı alındı. Kanser hücreleri başka bir yere sıçramamıştı.
Kanser olduğunuzu öğrenince ne yaptınız?
Ben ağabeyimi prostat kanserinden kaybettim. Tatile gitmeye hazırlanırken doktorun beni geri çevirmesinden bunun kanser olabileceğine kendimi hazırlamıştım. Açıkçası kanser olduğumu öğrenmek beni ürkütmedi. İnancım vardır, Allahıma güveniyordum. Hastaneye yattığım gün o kadar çok arkadaş, dost geldi ki, ben sanki ameliyata değil de eğlenmeye gidiyordum. Bilinçaltımda bir cesaret vardı. Ameliyat başarılı oldu. Ama doktorlarım tedbirli olmak gerektiğini bu nedenle kemoterapi de uygulayacaklarını söylediler.
Ne kadar aralıklarla kemoterapi alıyordunuz?
Altı ay sürdü tedavi. Ayda bir hafta kemoterapi görüyordum. Bence hiçbir hasta kemoterapiden korkmamalı. Belki benimki erken teşhis edildiği için dozajı yüksek değildi ama yine de ürkecek bir şey değil. 15 dakika sürüyordu. Saçım dökülmedi. Belki de ben çok neşeli bakıyordum. Aynı hastanede kanser tedavisi gören iki arkadaşım daha vardı. Biri prostat, diğeri kalınbağırsak kanseri tedavisi görüyordu. Odalar öyle dizayn edilmiş ki birbirimizi görüyorduk. Maalesef o iki arkadaşım da hayatını kaybetti, kanseri yenemedi. Onların hastalığı geç safhada teşhis edilmişti. Ben onlara hep moral veriyordum. Kemoterapi için hastaneye gidiyorsunuz, yatıyorsunuz. İyi tarafı ne biliyor musunuz? Hiçbir şey duymuyorsunuz. Yanınıza bir bardak buzlu su veriyorlar. Ben de soğuk suyu çok severim. Hoşuma gidiyordu. Yatıp suyumu içiyordum, hemşirelerle şakalaşıyordum.
Çok neşeli geçirmişsiniz ama hiç mi sizi sıkan yanları olmadı tedavinin?
Zaman zaman karın ağrısı, göğüs yanması ve ishal oldu. Ameliyat öncesi neşeliydim. Çünkü doktorum çok iyi ve şakacı biriydi. Hanımla kemoterapiye gırgır, şamata yaparak giderdik.

-BİTTİ

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 24-11-2006, 02:00 AM   #2 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Ynt: Kanseri nasıl yendiler? (7)

Yazdır Yolla | Arşive Ekle Yaşam

Kanseri nasıl yendiler? (6)

Gülseren Ünsün Engin, kanseri iki kez yenenlerden. Doktor olduğu için göğsünden alınan kitleye mikroskopta bakıp tanıyı kendisi koyan Engin, 'Kansere yenileceğimi hiç düşünmedim. Savaşmaya kararlıydım' diyor

22/09/2006 (2571 kişi okudu)


HATİCE YAŞAR (Arşivi)

Doktor Gülseren Ünsün Engin'in hayali Güzel Sanatlar Akademisi'ne gidebilmekti. Ancak liseyi bitirdikten sonra ailesi, özellikle de annesi üniversiteyi okumasına izin vermedi. Karşısına çıkacak uygun bir damat adayıyla evlendirilecekti. Gizlice girdiği üniversite sınavlarında Hacettepe Tıp Fakültesi'ni kazanınca ne yapacağını bilemedi. Ancak babası öğrenince kızını destekledi. Böylece doktorluk mesleğine ilk adımı attı. Tüm isteği, ayaklarının üstünde durmak, kendi kararlarını alabilmekti. Öyle de yaptı.
Uzmanlığın ardından Almanya'da Heidelberg Kanser Bilgi Merkezi ve Hamburg'daki 'Uni Klinik Eppendorf'ta oral patoloji bölümünde çalıştı. Türkiye'ye dönünce iki yıl işsizlik, yokluk ve yoksunluk yaşadı. İstanbul Üniversitesi Onkoloji Bölümü'nde ve Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı'nda çalışan Engin, şeflik sınavını kazanıp Taksim Egitim ve Araştırma Hastanesi'ne patoloji şefi oldu. En büyük ideali Türkiye'de bir kanser bilgi merkezi kurmaktı. Ancak yaptığı çalışmalar düş kırıklığıyla sonuçlandı. Çünkü ne Sağlık Bakanlığı, ne üniversiteler, ne de kanser vakıfları bu ücretsiz danışmanlık hizmetiyle ilgilenmiyordu. Bu çabalar sürerken Engin, kansere yakalandığını öğrendi.
Kanser nasıl hayatınıza girdi?
Göğsüm ağrıyordu. Yokladığımda elime sert bir kitle geldi. Daha önce de aynı göğüsten kist alınmıştı. Hemen doktora gittim. Tetkikler yeterli gelmeyince ameliyata karar verildi. Kitle çıkarılıp da kanser tanısı konunca bu kez göğsün alınmasına karar verildi. Kansere yakalanan çoğu kişi gibi benim de ilk tepkim 'Neden ben?' oldu. Hiçbir insan hastalığı veya kötü bir şeyi kendisine konduramıyor. Başına geldiğinde de önce şaşırıyor ve inanmak istemiyor. Doktor olduğum, yıllardır kanser üzerine çalıştığım için bu devreler çok çabuk geçti. Kanseri kabullendim ve tedaviye yöneldim.
Aileniz bunu nasıl karşıladı?
Onlar için kabullenmek daha zor oldu. Benim onları yatıştırmam, teselli etmem gerekti.
Kanser erken mi teşhis edildi?
Erken yakalandı; çünkü ben elime sert kitle gelince hemen doktora gittim ve önerilen ameliyatı kabul ederek hemen ameliyat oldum. Kanser tedavisinde zaman çok önemlidir.

Kanser tanısını kendi koydu
Doktor olmak kansere karşı artı puan sağlıyor mu?
Hem evet, hem hayır. Bilinçli her insan kanser kuşkusu olduğunda hemen doktora gider ve tedaviye başlar. Bu yüzden doktor olmak ya da olmamak fark etmez. Öte yandan ben doktor ve üstelik de patolog olduğum için hastalığın gelişimini, neler yaşanabileceğini ve en kötü olasılıkları biliyordum. Bu da ruhsal olarak çok yıkıcı. Sıradan bir hasta, doktorunun söylediği kadarını bilir, onun dışında umuda kapılabilir ve daha iyimser olabilir. Ama ben doktor olarak her türlü kötü olasılıkları biliyor, bu yüzden kendimi avutamıyordum. Hele mikroskopta kendi göğüs dokuma bakıp kanser tanısını kendim koyduğum için kaçıp saklanabileceğim hiçbir yer yoktu. Kendi gözlerimle apaçık görmüştüm kanserli dokuyu ve bu görüntü gözümün önünden gitmiyordu.
Kanserle mücadeleniz nasıldı?
Erken evrede yakaladığım için şanslıydım. Sadece göğsümün alınması yeterli oldu. Işın ya da ilaç tedavisi (kemoterapi) gerekmedi.
Bu dönemde özellikle nelerden uzak durdunuz, sakındınız?
Kanser sol göğsümdeki kitlede çıkmıştı. Oysa sağda da bir kitle vardı ve o da aynı ameliyatta alınmıştı. Memedeki her iki kitlenin çıkarılması dışında her iki koltukaltı lenf bezleri de aynı seansta temizlenmişti. Ameliyat sonrası doktorum bazı kol hareketleri önerdi. Ayrıca ağır yük taşımamamı, ütü, cam silmek gibi işlerden kaçınmamı önerdi. Doğrusunu isterseniz burada doktor olmam işe yaramadı. Hasta psikolojisi baskın geldi ve bu son uyarılara pek kulak asmadım.
Biraz da olanaksızlıklar ve koşullar gereği hem ağır bavullar taşıdım hem de ev işi yaptım. Bir süre sonra sağ kolum parmaklardan omza kadar şişti; lenf ödem olmuştum. Onu da tedavi etmek yıllarımı aldı. Hâlâ sağ
kolumda biraz şişlik var.


Dört yıl sonra yine kanser
Siz nasıl yendiniz? Bu herkesin başarabileceği bir şey midir?
En büyük şansım, kanseri erken yakalamaktı. Hemen tedavi olmak da kanseri yenmeme yardım etti. Sonuna dek savaşmaya kararlıydım. Ruhsal olarak çöküntüye izin vermedim. Bütün kötü olasılıkları bildiğim halde hep iyimser oldum ve hastalığı yeneceğime inandım. İlk kanser olayından dört yıl sonra da diğer göğsümde kanser bulunmasına ve o göğsümün de alınmasına karşın hiç kötümserliğe kapılmadım, kendimi bırakmadım. Elbette bunu herkes başarabilir.
Kanser öncesi hayatınız nasıldı? Mutlaka sağlığınıza dikkat
ediyordunuz...
Doktorlar da insan... Hiç sigara içen doktor görmediniz mi? Sağlık konusunda bilgi sahibi olmakla bunu uygulamak arasında çok fark var. Ben de bütün sağlık bilgime karşın 15 yıl sigara içtim. Yağlı besinleri, özellikle kırmızı eti çokça tükettim. Meme kanserinde yağlı yiyeceklerin rolü olduğunu biliyordum; ama insan hastalığı kendisine konduramıyor; 'Bana olmaz' diye düşünüyor. Bir çeşit psikolojik savunma... Hekim olduğum için kanserin de herhangi bir hastalık gibi olduğunu biliyordum. Bu yüzden hiç korkmadım kanserden. Yakalandıktan sonra bile...


'Kanser savaşı bir ömür sürer'
Kanser mücadelesini kazandığınızı ne zaman öğrendiniz?
Bu, öyle bir seferde alınan haberle olacak şey değil. Kansere yakalandınız mı ömür boyu bu hastalıkla birlikte yaşamayı öğrenmeniz gerek. Kanseri yenmek demek, onu yok etmek anlamına gelmez her zaman. Kanserli doku çıkarılıp alınır, kalabilecek kanserli hücreleri temizlemek için ışın ya da ilaç tedavisi uygulanır. Hastalığın ilerlemesi durur, belirtileri kaybolur. İşte o zaman kanseri yenmişsiniz demektir. Ama bu tümüyle yendiğiniz anlamını da taşımaz. Bir süre sonra bedenin herhangi bir köşesinde, uykuda olan bir kanser hücresi, bedenin savunma mekanizması zayıfladığında uykudan uyanabilir ve yeniden çoğalıp yayılabilir. Buna meydan vermemek için bedenin savunma sistemini güçlü kılacak önlemleri almak, doktorun gerekli gördüğü kontrolleri düzenli olarak yaptırmak gerekir. Yani kanserle savaşmak ömür boyu sürer.
Kanser mücadelesini kazananlar hasta veya yakınları için bir şeyler yapma eğilimine girer. Siz-de benzer bir şey oldu mu?
İnsan, kanser gibi ölümü akla getiren bir hastalıkla savaşıp yenince yeniden doğmuş gibi oluyor. Sanki kendisine fazladan yaşam armağan
edilmiş gibi... Hayata bakışınız değişiyor, ufak tefek şeyleri önemsemiyorsunuz. Yaşamda önemli amaçların olmasının gerekliliğini fark ediyorsunuz. Hele benim gibi, insanları ve paylaşmayı seven biriyseniz kanseri nasıl yendiğinizi anlatarak diğer hastalara da yardımcı olmak istiyorsunuz. Ben bu istekle önce 'Kanser Bilgi Danışma Merkezi'ni kurdum. Dünyada pek çok ülkede yıllardır var olan bu sistemi ülkemizde de bir kurum haline getirmek istedim. Zaten Almanya'da böyle bir merkezde eğitim alıp çalışmıştım. Bu nedenle 1995-1998 arası 'Kanser Bilgi Danışma Merkezi'ni kurarak çok başarılı çalışmalara imza attım. Ancak kendi bakanlığım tarafından üfürükçüymüşüm gibi aşağılanıp sorgulandım. 1998'de bakanlığın baskısıyla merkezi kapatmak zorunda kaldım. Bu, bana çok acı verdi.
Kırıldım. 1999'da emekli olarak Taksim Hastanesi'ndeki şeflik görevimden de ayrıldım.
Resme ilginiz nerden geliyor?
Lisedeki eğitim dışında hocalardan ders aldım. Bugüne dek 10 karma, beş de kişisel sergim oldu.
Ya kitap yazmak?
Benim ikinci mesleğim bu... Doktor olmazdan önce de yazıyordum. Dördü sağlık konulu olmak üzere toplam 11 kitabım var. 50 yıldır yazıyorum. Sait Faik'in söylediği gibi yazmazsa deli olanlardanım ben de... Edebiyat tutkusu önce okuyarak başladı; sonra hem okuma, hem de yazma olarak devam etti.


Hobilerle uğraşmak kansere iyi geliyor
Sizce kanseri yenebilmenin püf noktası nedir?
Birinci koşul kanseri erken yakalamak. Erken yakalandığında hemen hemen bütün kanser türlerinin tedavisi var ve başarılı. Özellikle lösemi, meme, deri, rahim ağzı ve mide gibi bazı kanser türlerinde yüzde 100'e varan başarı yakalanıyor.
Tanı konunca oyalanmadan doktorun önerdiği tedavi uygulanmalı. Kabul etmek çok zor olsa da eğer yaşamınızın kurtulması için bir organınızı feda etmeniz gerekiyorsa buna izin vermelisiniz. Bu meme de olabilir, kol, bacak, göz gibi çeşitli organlar da... Yaşamak daha önemlidir.
Kemoterapi ya da ışın tedavisinin yan etkileri olabilir ve bu dönem zor geçebilir. Uygun beslenme, günlük yürüyüş ve beden hareketleriyle savunma sistemi güçlü tutulmalı. Hastanın psikolojik olarak güçlü olması hastalığı yenmede ve yaşam süresini uzatmada çok önemlidir.
Kansere karşı bağışıklık sistemi nasıl güçlendirilebilir?
l Düzenli yürüyüş ve beden hareketleri, l Sağlıklı beslenme (savunma sistemini güçlendirici A, C, E ve Selenyum gibi maddelerden zengin besinleri almaya özen göstermek), l Sağlığa zararlı madde ve yiyeceklerden uzak durmak (sigara, alkol, yağlı yiyecekler, kızartmalar vb.), l Kanser yapıcı, savunma sistemini zayıflatıcı her şeyden uzak durmak (güneşte uzun süre kalmak, radyasyon, zararlı kimyasal ve fiziksel etkenler vb.), l Hayata gülümseyerek bakmak (hoşgörülü olmak, her şeyi sorun yapıp üzülmek yerine sorunlara çözümler aramak, üzüntü yaratmak yerine yaşanan her anın değerini bilmek, yararlı amaçlar için çalışarak yaşamı güzelleştirmek).
Kanser olduğunu öğrenen hastalar ve yakınları ne yapmalı?
Kanserden korkulmamalı. Saklamak yerine yakınları hastaya gerçeği anlatmalı. Hobilerle uğraşmak, sevdikleriyle birlikte olmak hastaya daha çok güç verir.

__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 24-11-2006, 02:00 AM   #3 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Ynt: Kanseri nasıl yendiler? (7)

Yazdır Yolla | Arşive Ekle Yaşam

Kanseri nasıl yendiler? (5)

'Kötü haber' verildiğinde Saadet Yağcı, lenf kanserinin üçüncü evresindeydi. Kısa süreli bir şoktan sonra toparlandı. Hastalığını 'ağır bir grip' gibi düşünüp mücadele etti ve zafer kazandı. Hayatı ertelememeyi öğrendiğini belirten Yağcı, 'Pozitif olmak çok önemli' diyor

21/09/2006 (2757 kişi okudu)


HATİCE YAŞAR (Arşivi)

Saadet Yağcı'nın yaşadıkları kanserde stres faktörünün ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. 17 yıl maruz kaldığı, biriktirdiği stres bir gün karşısına lenf kanseri olarak çıktı. Ancak yenileceğini hiç düşünmedi ve mücadeleyle kazandı. Üstelik bir gün bile yatmadan. Kemoterapiden çıkıp çocuklarıyla sinemaya, gezmeye gitti. Her gününü dolu dolu yaşadı.
Kanser öncesi hayatınız nasıldı?
Hayatım dört dörtlüktü çok şükür. Çok güzeldi, hâlâ da öyle. Bütün vaktimi, çocuklarıma, eşime ayırıyordum ve mutluydum. Ama çekirdek aile dışında yakınlardan kaynaklı ciddi stresim, üzüntüm ve sıkıntım vardı. Bu böyle yıllarca geçti. Beni çok ciddi üzen biri vardı. Eşimin de baş etmesi mümkün değildi. Söz geçirilecek pek bir durum yoktu. Stres engellenemiyordu. Hastalığa yakalanıp Amerika'ya gittiğimde sanki tüm doktorlar birbirleriyle sözleşmiş gibi bana, "Kim size ne yaptı?" diye sordu. Tamamen stres ve üzüntüden kaynaklanan bir durumdu kanser.
Stresin böyle bir etkisi olduğuna inanıyor musunuz?
Kesinlikle, yüzde 100. Yapıcı bir stres değildi bu. Çok uzun yıllar, yani 16 -17 yıl süren streslerden söz ediyoruz. Edirne Uzunköprü'de oturuyorduk. 19 yaşında evlendiğim günden 1999'a kadar bu strese maruz kaldım. 1982'de evlenip, 1999'da İstanbul'a taşınana dek bu stres birikerek sürdü.
Stres, hayatınıza nasıl yansıyordu?
Haksızlığa uğradığınızda, yapmadığınız şeyle itham edildiğinizde ne hissedersiniz? Mutlu bir evliliğiniz varken, onun bozulması, çocuklarınıza müdahale edilmesi karşısında ne hissederseniz o şekilde yansıyordu.

Aşırı stresten zona oldu
Baş edemiyor muydunuz bu stresle?
Küçük bir yerdi Uzunköprü. Çok fazla şey yapmak mümkün değildi. Ailem oradaydı ama onları üzmemek için yansıtmak istemiyordum. Kendi içinizde taşıyorsunuz. En önemlisi stres kaynağınızla her gün bir aradasınız. Küçük bir yer, her gün sık sık karşılaşıyorsunuz. İstanbul'a geldikten kısa bir süre sonra hastalığım ortaya çıktı. Sonra da stres kaynağından uzaklaştım. Artık senede bir-iki kez görüyorum. Bir şey söylemesine izin vermiyorum, söylendiğinde konuyu değiştirmeye çalışıyorum. Bundan önce bunu yapamazdım, çünkü yetiştirilişim öyle değil. Üç kız kardeşiz. Rahmetli babam bizden su isterken bile 'Kızım su verir misin?' derdi. Ben itham ve hakaretle karşılaşınca donup kalıyordum, hiç bir şey yapamıyordum.
Hassas bir insan mısınız?
Çok fazla hassasım. Hatta çok sevdiğim insanların keyfi yoksa, farkında olmadan ben mi üzdüm diye düşünürdüm. Artık o kadar değil, nispeten set çekmeyi öğrendim.
Stresin fiziksel yansımaları neydi?
Önceleri yoktu, çünkü daha birikim olmamıştı. Çok mutlu bir aileden gelmişim, pozitifim, bardağın dolu tarafını görürdüm. Ama insanın bir taşma noktası vardır ya... Oraya geldiğimde sağlığımı etkilemeye başladı. Bağışıklık sistemim zayıfladı, hemen grip olmaya başladım. Öksürük, bacaklarımda çeşitli dönemlerde ağrılı, iltihaplı kızarıklıklar oldu. Bunlar ilerleyince de lenfoma çıktı ortaya.
Bu yüzden doktora gitmediniz mi?
Gidiyordum, bünyemin hassaslaştığı düşünülüyordu. Psikolojik olarak fazla derine inilmedi. Zonalar bile çıkardım. Bunların kaynağının stres olabileceğini hem ben hem çevrem tahmin ediyordu. Hepsi stres kaynağımın huyunu, yapısını biliyordu. Tanıdıklarına da kötü davranıyordu çünkü.
Lenfoma belirtileri nasıl başladı?
İlk belirti görülmeden bir-iki sene önce her ay, regl döneminde ateşlenmeye başladım. 38.5-39 derece olurdu bu ateş. Hasta moduna girmek istemiyordum. İyi olduğumu söylersem kendimi daha iyi hissedeceğimi biliyorum çünkü. O ateşle 4-5 gün ayakta geziyor, yemeğimi yapıyor, misafir ağırlıyor, çocuklarımla ilgileniyordum. Her ay ateşlenmeler oldu. Bacağımdaki iltihaplı kızarıklıklar 10 günde bir çıkmaya başladı. Vücudumda bir kırıklık, halsizlik vardı. Grip halinin sürekli devam etmesi gibi... 1998'de başladı bu belirtiler. İstanbul'a taşındığımız 1999'da da devam etti. Sonradan fark ettim ki taşınmak sağlığım açısından çok iyi bir karar olmuş.


Boyunda aniden beliren şişlik
Doktora nasıl gittiniz?
Bir ara doktorların günahını aldım aslında. Bir gece geç vakit yatmadan önce yüzüme krem sürüyordum. Birdenbire boynumun sol alt tarafında yumurta büyüklüğünde bir şişkinlik hissettim. Birdenbire oldu ve bunu aklım almadı. Bunu büyürken nasıl fark etmediğime şaşırdım ama çok ani gelişmişti. Yoksa fark ederdim. O gecenin gündüzünde Florence Nightingale Hastanesi'ne gitmiştim. Orada ayağım hafif bir kaydı ve sol kolumla sert biçimde yere tutundum düşmemek için. Bende boyun fıtığı var. O akşam onu görünce, 'Boyun fıtığım var, bugün düştüm o yüzden oldu' diye düşündüm. Eşim Uzunköprü'deydi, telefonda durumu anlattım. Bana hemen acile gitmemi söyledi. Gittim. O gece cerrah doktorlar nöbetçiydi. Bana şişliğin düşmeden olmayacağını söylediler. Ben içimden, 'Koskoca cerrah olmuş, bunun düşmeden olduğunu bilemiyor' diye geçirdim. Ertesi gün kendi ortopedistime gittim ve o da düşmeyle değil, lenflerle ilgili olduğunu anlattı. Doktor, gördüğü gibi anladı. Beni korkutmamak için lenfoma demedi. Beni yönlendirdiği doktora gittim, filmler, tetkiklerle teşhis edildi ama bana söylenmedi.


Sonucu telefonda öğrendi
Biyopsi yapılmasına karar verildi. Biyopsi sonucunu beklerkenki iki günü hayatım boyunca unutmayacağım. Sabahlara kadar uyumadım, çok ağladım. Biyopsi sonucunu normalde telefonda söylemiyorlar. Ben çok rica ettim laboratuvardaki doktorlara. Bana, "Tedavinizi ihmal etmeyeceğinize söz veriyor musunuz?" dedi. Ben de "Söz" deyince lenfoma hodgin olduğu söylendi. Ve ben lenfoma hodgin nedir bilmiyorum! Sonra Amerikan Hastanesi'ne gittik Amerika'daki merkezlerle bağlantıları olduğu için bilgi edinmek istedik. Rahmetli babamın da rahatsızlığı nedeniyle öncesinde Clevlend'e gitmiştik. Babam da Amerika'da tedavi olmam yanlısıydı. Bağlantılar yapıldıktan sonra Houston'da MD Anderson Cancer Center'a gittik. Bütün doktorlar nasıl bir üzüntü yaşadığımı sordular. Orda da teşhis doğrulandı: Lenfoma Hodgin üçüncü evre... 2000 yılının şubat ayıydı.
Tedavi planı çıkarıldı, altı ay kalcaktım. Doktoruma altı ay çocuklarımdan ayrı kalamayacağımı, tedavimi İstanbul'da olmak istediğimi söyledim. Orada 20 gün kaldıktan sonra Türkiye'ye geldik. Tedaviye başlayacağız, ayrıntıları konuşacağız. Ama ben hiç bir şey hissetmiyorum. Beni psikologla görüştürdüler. Psikolog, "Bunu duyduğunuzda 'Neden ben?' dediniz mi?" diye sordu. "Demedim. Neden Ayşe, neden Fatma'ysa o yüzden de Saadet" diye cevapladım. Kimin başına geleceğini Allah'tan başka kimse bilemez. Kanseri atlatacağımı, sağlığıma kavuşacağımı söyledim.


'Hastalığı çabuk kabullendim'
Ailenizde kanser olan var mıydı?
Ne anne ne baba tarafımda kanser yok. İlk benim. İnşallah başka da olmaz. Önce reddetme, sonra da kabullenme aşamaları görülürmüş hemen her hastada. Ben çok çabuk kabullendim. Biyopsi sonucunu beklerken sadece iki gün zorlanmıştım. 'Öleceğim' diye düşünmedim. Bunu, şiddetli bir grip olarak gördüm ve Allah'ın izniyle yeneceğimi söyledim. Tedavi aşaması da kolay oldu kabullenince. Her aşamada ailem yanımdaydı. Aile, eş, çocuklar, kardeş, anne-baba ve arkadaşların desteği insanı müthiş motive ve mutlu
ediyor. İnsanın hüzne dalmasını engelliyor. Altı ay tedavinin ardından doktor gelip, 'Saadet hanım, bravo hastalığınızı yendiniz' mi dedi?
Önce ilk üç ayı bitti. Boynumdaki kitle küçülmüştü. Bunun müjde olduğunu sonradan öğrendim. Hemen Kuran'ımı okuyup duamı ettim. Kemoterapi bittikten sonra kontrollerimi devam ettireceğim söylendi. Birdenbire 'heyyo' demiyorsunuz. Yavaş yavaş seviniyorsunuz. Altı kür 12 seans kemoterapi gördüm. Tedavi altı ay sürdü. Önce üç ayda bir tomografi, tahlil yaptırdım. Sonra bu aralık altı aya düştü. Şimdi senede bir tomografi çektiriyor, kontrollere gidiyorum. Kemoterapi bitti, ertesi yaz çocuklar için yavru bir Alman kurdu hediye edilmişti. Aşısını yaptıracaktık. O arada köpek elimi ısırdı ve kanadı. Kuduz olur muyum, tehlikeli mi diye Prof. Dr. Coşkun Tecimer'i aradım. Bana, "Sizin özel bir durumunuz yok. Başkasına ne zarar verirse size de onu verir" dedi. Bunu duymak beni çok mutlu etti.
İnsan kanseri yenince hayatı daha mı çok seviyor?
Önce hayatı ertelememeyi öğreniyor. İkincisi, kendimi boş yere üzmemeyi, üçüncüsü ve en önemlisi ailenin ne demek olduğunu biliyordum ama önemini bir kez daha anladım.


Tedaviden kalan izi sildirmiyor
Neleri ertelemiştiniz?
Öncelikle stres kaynağından uzak kalmayı ertelemiştim. Hep güçlü bir insandım, ama gücümün daha çok farkına vardım. Kemoterapi esnasında sol kolumda ilaç kaçması sonucu yanık izi kaldı. Herkes bana bunu lazerle sildirebileceğimi söyledi. Ben sildirmedim. Çünkü hâlâ eski huylarıma dönebiliyorum, kendimi üzebiliyorum. Bu ize baktığımda, 'Saadet ne yapıyorsun, topla kendini' diyebileyim diye sildirmedim ve sildirmeyeceğim.
Sigara kullanıyor muydunuz?
Kemoterapi görürken de doktorum her türlü stresten uzak kalmamı söyledi. Eğer sigarayı bırakmak bende stres yapacaksa, tamamen bırakmamamı söyledi dokturum. O zaman da günde bir-iki tane içiyordum.
Beslenme tarzınız değişti mi?
Önceden arada bir kalorili şeyler alıyordum. Tedaviden sonra ufak tefek aksaklıklar oldu. Kilo sorunu karşıma dikilmişti. Kilo almamak için daha sağlıklı besleniyorum şimdi.
Aldığınız kilolar nasıl gitti?
Çok ciddi çaba harcayarak. İki sene diyet uyguladım, koşu bandına çıktım ama veremedim. Meğer tiroid varmış. Tedaviden sonra gördüm ki aklımın bir köşesinde tenis oynamak varmış. Tenis öğrendim. Koşu, tenis ve sağlıklı beslenerek 17 kiloyu 10 ayda verdim.
İş kurmaya nasıl karar verdiniz?
Çalışmayı yıllardır ertelemiştim. Ablam estetik konusuna çok meraklı olduğumu ve bu alanda bir iş kurmamı söyledi. Böylece İdol Güzellik Merkezi'ni iki yıl önce açtım. Eşim iş konusunda hep yanımdaydı.


'Kalan üç tel saçımı bile boyuyordum'
Eşinizin nasıl haberi oldu?
Telefon açtım, "O şişlik, kansermiş" dedim. Uzun bir sessizlik oldu. Sonrasında da epey bir zorlandı konuşmakta. Bana da belli etmemeye çalışıyordu ama ses tonundan anladım. Ağladı, çok üzüldü. Tedavi esnasında beni en çok yoran ve zorlayan da çocuklarıma belli etmemek oldu. Ona rağmen kızımda ciddi bir iz bıraktı ki o zaman ilkokul birinci sınıfa gidiyordu. Korkuyla, "Anneme ya bir şey olursa, ya ölürse?" diye sayfalarca günlüğüne yazdığı yazıları, şiirleri buldum. Oğlum her dakika boynuma sarılarak belli ediyordu. Kızım içerde onları yazıp, ağlıyor ama karşıma gülerek çıkıyormuş. O dönem zordu.
Onlara kim açıkladı?
Aslında bugün baktığımda bir şeyi yanlış yapmışım diyorum. Çocuklarıma söylemedim. Sadece keyifsiz olduğumu, doktora gidip kontrol yaptıracağımı anlattım. Onlar ya biri telefonda konuşurken ya da kulak misafiri olarak öğremiş ve onlara söylemediğim için demek ki çok ciddi diye düşünmüşler. Keşke ilk gün alıp konuşsaymışım diyorum. Hepimiz birbirimize oynuyormuşuz açıkçası.
Kemoterapinin sizi en çok etkileyen yan etkisi neydi?
Ben, çocukluğumdan beri estetik görüntü aşkına sahibim. Çocuklarımın kıyafetinden tutun da evde üstümü başımı batıracak bir iş yapmama kadar kullandığım şeyler birbiriyle uyumludur. Kortizon ilaçları nedeniyle 17 kilo almak ve saçlarımın dökülmesi beni çok etkiledi. Saçlarımın üçte ikisi gitti, kısacık kestirdim. Saçlarımda beyazlar vardı. Onları örtmek için bile kalan üç tel saçımı diplerine gelmeyecek şekilde boyatıyordum. Doktor da diplerine değdirmemek şartıyla izin verdi. Her sabah makyajımı hiç ihmal etmezdim, rimeli kirpiklerime sürdükten sonra fırçada kalanını da kaşlarıma sürerdim. Türbanı ara ara kullandım. Nadiren peruk taktım.
En çok kimden destek aldınız?
Bir kişi diyemem. Eşim, işi Uzunköprü'de olmasına rağmen hep yanımdaydı.
Annem ve babam, ablamlar, herkes büyük bir sevgi çemberi oluştumuştu. 25 yıllık arkadaşım Ataköy'de oturmasına rağmen beni hiç yalnız bırakmadı.


'En zor şey tedavinin yarattığı fiziksel acı'
Tedavi süreci nasıldı?
Hem kolay, hem zordu. 15 günde bir kemoterapi alıyordum. Her biri yedi saat sürüyordu ortalama. En zor tarafı fiziksel olarak yarattığı acıydı. İlaçların ciddi yan etkisi var. Damarlarınız alev alev yanıyor. Bir yandan serum veriliyor, bir yandan ilacın ulaştığı yerlere buz bastırılıyordu. Kemoterapiden çıkıp eve gidiyor, bir-iki saat dinlendikten sonra çocuklarımı ve eşimi alıp dışarı çıkıyorduk.
Yatıp dinlenmeniz gerekmiyor muydu?
Biliyordum bunu ama ben yatma, hasta olma duygusunu sevmiyorum. Yatarsam kendimi kötü hissedeceğimi düşünüyordum. Yoruluyordum ama normalde gripken bile ayakta gezerim. Kızımı sezaryenle dünyaya getirdim ama ertesi gün ona bakmaya başladım. Böyle bir insanım. Allah gayret de verdi. Çıktık, gezdik, film seyrettim, arkadaşlarıma kahveye de gittim. Bir gün bile yatmadım, ayakta geçirdim.
Tedavide doktorların yaklaşımı nasıldı?
Doktorlar hep yüzde 99 oranında şansınız var, bunu atlatacaksınız dediler. Türkiye'de de Amerika'da da... Neden yüzde 100 olmadığını sorduğumda, doktorların hiç yüzde 100'ü telaffuz etmediğini öğrendim.
Yakalanmadan önce bu hastalığa dair düşünceleriniz nasıldı?
Amansız hastalık tanımını hiç sevmiyorum. Öncesinde sadece bir kanser hastası tanıdım. Göğüs kanseri olmuştu. Göğsü alınmıştı ama dimdik ayaktaydı. Kanser kelimesini duyunca 'Ah, of' diyordum ama Ayten
yengenin o ayakta duruşu, azmi beni etkilemişti. Ne çok titriyordum, ne de tüylerim diken diken oluyordu kansere karşı.


'Tedavinin yüzde 40'ı moral'
Kanser size neler öğretti?
Babamın da hep söylediği gibi mücadeleci bir ruha sahip olmak gerekir. Hayatı sevmek çok önemli. O zaman anlam kazanır hayat. Tedavimin bitmesine iki ay kala babamı kaybettim. Beni çok üzdü bu. İnsanın kendimi üzmeyeyim diyemeyeceği durumlar vardır. Ben babamı kaybedince çok ağladım, çok üzüldüm. Ama başa çıkabileceğiniz şeyler varsa sizi sıkan üzen, gerilim yaratan insanlardan ve ortamlardan kesinlikle uzak durun. Bardağın dolu tarafını görmek, pozitif olmak çok önemli. Eğer kanser tedavisinin yüzde 60'ı tedaviyse geri kalanı moral ve mücadeledir.
Uzun vadeli planlar yapmamayı öğrendim hastalıktan sonra. Geçen yıldan beri önemli olan oğlumun iyi bir üniversiteyi kazanmasıydı. Şimdi kızımın LGS sınavları var, geçmesi için ona hissettirmeden destek oluyorum. İşimde ilerlemek istiyorum.


'Müjdeyi alınca Kuran okudum'
İnanç bana çok güç verdi. Allah'a olan inancım çok önemliydi. Ona sığındım. Hastalanmadan önce haftada iki kez Kuran'ımı okurdum. Hastalığımı öğrendikten ve tedavimin üçüncü ayına kadar bir kere bile okumadım. Çünkü hep dualarımda önce şükür olur. O an 'Hastalandım beni iyileştir' diye mi Kuran okuyayım diye düşündüm. Ama gece gündüz dua ettim. Hastalığımın gerilediğini öğrenince tekrar Kuran okumaya başladım.
Bu hastalığa yakalananların büyük bir bölümü hassas, her şeyi kendine dert edinen, munis insanlar. Çok hassas olmamak, hayatı biraz hafife almak lazım. Stres hormon dengesini bozar. O da çeşitli hastalıklara yol açar. Kanserden önce göğsümde kist çıkmıştı.
25 yıllık arkadaşım ağabeyini bağırsak kanserinden kaybetti. Eşimin teyzesi de aynı hastalıktan vefat etti. Bu insanların hepsi munis, çok hassas insanlardı. Çocuklarıma çok hassas olmamalarını, verici olmalarını öğütlüyorum.

__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 24-11-2006, 02:01 AM   #4 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Ynt: Kanseri nasıl yendiler? (7)

Yazdır Yolla | Arşive Ekle Yaşam

Kanseri nasıl yendiler? (4)

Milletvekili olduktan sekiz ay sonra lösemiye yakalanan Harun Akın, tedaviyle hastalığını yendi. Akın, hastane odasındayken Sezen Aksu müzikleri dinleyip moral bulduğunu söylüyor

20/09/2006 (1854 kişi okudu)


HATİCE YAŞAR (Arşivi)

Harun Akın, yoğun çalışma hayatının ardından milletvekili oldu. Gece gündüz dinlenmeden yürüttüğü siyasete bir süre sonra ara vermek zorunda kaldı. Çünkü yüksek ateşle gittiği hastanede lösemi olduğunu öğrenmişti.
Kanserle nasıl tanıştınız?
Milletvekili seçilişimin üzerinden sekiz ay geçmişti. Görünürde sağlıklıyım. 29 Temmuz 2003'tü. Meclis'te akşam sekiz buçuk-dokuz civarlarıydı. 2B oylaması vardı. AKP Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl, yanımdan geçerken benden bir yanak aldı, Meclis Futbol Takımı'ndan hekim olan bir arkadaşımdır. Bana "Çok ateşin var senin. Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Ben yapı olarak sağlığa karşı hassasım. Huylandım konuşmasından. Kendimi bir aydır güçsüz hissediyordum, ama bunu siyasetin yoğun temposuna veriyordum. Üç gün Ankara'da, dört gün Zonguldak'ta yoğun tempoyla çalışıyordum. Meclis'in tatil olmasına da az zaman vardı, dişimi sıkıp bekliyordum. Ama Cevdet arkadaşımın uyarısıyla korktum ve hemen o akşam Başkent Hastanesi'ne gittim. Önce bir şey olmadığı söylendi. İyice bakılmasını istedim ve bir kez daha kan alınıp tahlil yapıldı. Sonuçlar çıkınca beş-altı doktor yanıma gelip soru bombardımanına tuttu. Neden bu kadar soru sorduklarını merak ettim. Bana tahlillerimin biraz 'bozuk' çıktığı söylendi. Beni yatırdılar ve yarın bir daha bakılacağını söylediler. Ben, "Türk filmi oynamaya gerek yok. Nedir durum?" diye sordum. Kan kanserini çağrıştıracak hücrelerin yüksek olduğu söylendi.

'Biz bu maçı alırız'
Bunu duyunca tepkiniz ne oldu?
Çok şaşırdım. Çünkü lösemiyi tanımıyordum, sadece televizyonlarda çocukların yakalandığı bir hastalık olarak biliyordum. Kayınbiraderim Cenk Akbostancı, İbni Sina Hastanesi'nde konuyla ilgili çok iyi bir merkez olduğunu söyledi. Orada Prof. Dr. Muhit Özcan da vardı. Bu arada tedavi için Amerika ve İngiltere'de klinik adresleri bana ulaştırıldı. Kayınbiraderimin yönlendirmesiyle hematoloji profesörü olan Muhit Özcan'la tanışınca tedavimin Türkiye'de yapılmasına karar verdim. Prof. Özcan, kendimizi biraz sıkarsak bu maçı alabileceğimizi söyleyip bana güven verdi. Bu hastalıkta ilk karşılaştığınız insanla konuştuklarınız çok önemlidir. Hemen ertesi gün tedavime başlandı.
Eşiniz nasıl öğrendi hastalığınızı?
O Zonguldak'taydı. Danışmanım aracılığıyla konuştular. Duyunca çok üzüldü ama hemen bana yoğunlaştı. Müthiş moral verdi. Bana bir kemoterapi ilacı, doktor kadar katkısı oldu. Bir odada tedavi oluyorsunuz ve yanınızda bir çekyat var. Sadece oraya eşinizi alıyorlar. Sizinle aynı hijyenik koşullara uyarak sekiz ay aynı odada kalıyor.
Hastalar, kanser olduklarını ilk öğrendiklerinde 'Neden ben?' diye sorarlar. Siz de sordunuz mu?
İster istemez 'Niye ben?' diyorsunuz. Löseminin bilimsel olarak açıklanmış nedeni yok. Çok araştırdım, ama bilimsel olarak nedenini bulamadık. Bağışıklık sisteminin zayıf düştüğü anda bu hastalık ortaya çıkıyor. Bağışıklık sistemi yorgunluk ve stresten zayıf düşer. İkisi de bende vardı.
Vekil olmadan önce de stresli bir hayatınız yok muydu?
Ben ilginç bir adamım, hiç kolay işim yok. Ticaret hayatımda da zorluklar yaşadım, siyasette de oldu. Hastalıktan bir-iki ay önce çok yorgundum. Demek ki o aralar vücudu kanser hücreleri sarmaya başlamış.
Hastalıktan önce sağlığınız nasıldı?
Dikkat ederdim, sağlıklı yaşardım. Her yerde yemek yemem, yemezdim. Seçim gezilerinde arabamın içinde yiyeceğim her şey hazır bulundurulurdu. Evde her zaman yemeğe dikkat edilir. Eğer bu, dikkatle, temizlikle ilgili olsaydı ben yakalanmazdım. Ama stres ve yorgunluk bizi bu hale getirdi. Doktorum da yorgunluk, stres nedeniyle bağışıklık sisteminin zayıf düştüğünü söyledi.


Freni patlamış kamyon gibi
Spor yapıyor muydunuz?
Zonguldakspor dahil pek çok yerde futbol oynadım. Lisanslı sporcuydum. Milletvekili olunca TBMM Futbol Takımı'nda oynadım. Hastalandığım akşam idmandan çıkıp hastaneye gittim. Son zamanlarda idmanlarda arkadaşlarım kızıyordu 'Niye koşmuyorsun?' diye. Ayak bileklerime sanki demir bağlamışlardı. Her ne kadar bu yaşta bu kadar yorgunluk olmayacağını düşünsem de bunu işlerin temposuna yoruyordum.
Milletvekili seçilir seçilmez hızlı bir temponun içine mi girdiniz?
Evet, çok girdim. Şu anda anlıyorum ki bir insan kendini bu kadar yormamalı. Milletvekili olduk, seçim yorgunluğu vardı. Dolu dolu bir 7-8 ay geçirdim. Artık bitmişim.
Hastalandıktan sonra Ankara'da ev hayatına geçtim. Salı, çarşamba, perşembe evime gidiyorum. Dinlendikçe kendime ne kadar kötülük yaptığımı anlıyorum. Eskiden freni patlamış bir kamyon gibiydim. Bir gün bir yere çarpacaktım. Ve çarptım. Şimdi dinleniyorum, daha çok çalışıyorum. Paldır küldür gidiyordum eskiden.
Tedavi süreci nasıldı?
Zordu. Aslında insan anlatırken bile canı sıkılıyor. Kemoterapi, insanın vücudunun hücrelerini sıfırlıyor. Yatağın içinde bir beden düşünün. Eli kalkmaz, yemek yiyemez, ayağa kalksa düşecek. İnsanları uzaktan görse bile el sallayamaz. Canınız yemek istemez. İşte orda güçlü olmak gerekiyor. Ben kendimi bırakmadım. Ölümler de hastanın kendini bırakması, refakatçinin ona iyi bakmamasıyla oluyor bence. Örneğin kemoterapi alırken enfeksiyon kapıyorsunuz. Bir sivilce bile, çok büyük antibiyotiklerle kurutulamayan mikroplara dönüşebiliyor.
Kemoterapi sıklığı neydi?
Mesela bir aylık bir dilim alın. Bir haftası gram gram koldan serumla verilen ilaç diye düşünün. İlaç verildikten sonra bir hafta bütün hücrelerin yanmasını (sıfırlanmasını) bekliyorsunuz. Sıfırlandıktan sonra bu sefer de çıkması için bekliyorsunuz. Askerlikte şafak sayarlar ya hani. Biz böyle hücre çıkmasına üç gün, beş gün kaldı diye sayardık. Her gün kan alınıp tahlil yapılıyor. Hep böyle sonuç bekliyorsunuz. O ara tabii Sezen Aksu'nun kasetini koyuyoruz hanımla. Ben 'Keskin Bıçak'ı çok seviyorum. Sezen Aksu'yla hücrelerin çıkmasını bekliyorduk. Sezen Aksu'nun müziklerini dinleye dinleye moral bulduk.
Kemoterapinin yan etkilerini nasıl karşıladınız?
Onları hiç kafaya takmadım. Saçlarım da gürleşti (gülüyor). Vücudunda hiçbir şey kalmıyor, beyaz, peynir gibi oluyorsunuz kemoterapi sırasında. Yan etkiler bir yana, bu işin sonunda olmanız veya olmamanız var. Zaten ben yoksam saçı ne yapayım ki? Peruk meruk önerenler oldu ama hiç denemedim.


'Türk filmi mi olduk?'
Yılgınlığa kapıldığınız oldu mu?
İlk olarak Başkent Hastanesi'nde lösemi dendiğinde moralim çok bozuldu. Eskiden Türk filmlerinde kan kanseri olurdu kahramanlardan biri ve filmin sonunda da ölürdü. Ben yanımdakilere, "Şimdi biz Türk filmi gibi mi olduk. Ben üç ay sonra ölecek miyim?" diye sordum. O zaman bir bozuk 24 saatim oldu. Ama İbni Sina Hastanesi'ne gidip eşim ve doktorlarla yaptığım görüşmeden sonra, "Biz bu maçı alırız" diye düşündüm. Ondan sonra bambaşka bir Harun Akın oldum. Sıkıntı yaşadım ama hiç yenik düşmedim. Eşim Ayşem Akın, çok moral verdi. Sizin moraliniz ne kadar iyi olursa refakatçinizin morali de o kadar iyi oluyor ve onu size beş kat daha iyi yansıtıyor. Kendinizi bıraktığınızda o da telaşlanıyor. Bu, cambazın ipte yürümesi gibi bir şey.
Siz o morali nasıl buldunuz?
Muhit Hoca'nın güven vermesi ve ülkemde bu tedaviyi olabileceğim inancının yerleşmesi bana moral, keyif verdi. Bazı hasta yakınları, refakatçiler, hastaya bakarak ağlayıp cahillik yapar. Bu, en büyük kötülüktür. Ama burada birinci görev hastanın. Eğer yanında ağlayan bir refakatçi varsa onun hemen değiştirilmesini istemeli.
Hastayken hep Ankara'da mıydınız?
İlk bir aylık tedavinin ardından memlekete gittim. İlk tedavi ağırdı, ilaç gramları yüksekti. Çok kilo vermiştim. Hücrelerim sıfırlandı, sonra çıktı. Doktorum vücudumun çok yorulduğunu ve dinlenmemi söyledi. Eylül ayıydı, Zonguldak'a gittim. Yüzlerce araba, insanlar, basın bizi karşılamaya gelmiş. O zaman 'maçı alacağımı' anladım. İnsanın bilmesi ve görmesi çok farklı. .


'Artık ceza sahasından çıktım'
Tedavi görürken Meclis'te tezkere oylamasına da katılmışsınız...
Evet, 1 Mart'tan sonraki ikinci tezkereydi. Her ne kadar 1 Mart tezkeresi gibi sonuçlanmasa da bir oy çok önemliydi. Ben kemoterapi almışken, hücrelerim çıkmamışken katıldım oylamaya. Grup başkanımız ve aynı zamanda hematolog olan Prof. Dr. Haluk Koç'un kontrolünde gittim. Oyumu kullandım ve hastaneye döndüm.
Sevinçli haberi nasıl aldınız?
Doktor hemen size 'Biz bunu yendik' demiyor. Hastaneden çıktıktan sonra bir ay, üç ay, altı ay gibi sürelerde kontrollerden geçiyorsunuz. Çünkü bu hastalığın nüksetme olasılığı var. Ama benim yüzdem çok azaldı ve ceza sahasından çıktım. Hastalığın başlamasından itibaren geçen iki sene riskli dönem. Ama ben bu riskli dönemi atlattım. Şu anda üçüncü senem.



--------------------------------------------------------------------------------


'Çernobil'den şüpheleniyorum'
Karnesi iyi vekillerden biriymişsiniz. Hastalık nedeniyle zaman kaybettiğinizi mi düşündünüz?
Soru önergeleri, kanun teklifleri vb. toplarsanız bir yılı tedaviyle geçen bir milletvekili için gerçekten yüksek bir tempo çıkıyor. Bunun karşılığını Zonguldak verdi. Çünkü ben Zonguldak'a borçluyum. Tedavinin birinci ayını tamamlayıp Zonguldak'a gittiğimde gördüğüm tablo, onlara borçlu olduğumu ortaya koydu. Zonguldak'ın tek yerel televizyonunun yaptığı ankette en çalışkan milletvekili seçildim. Yerel bir gazete tarafından yılın milletvekili seçildim. Bu ödülleri alırken duygulu anlar yaşadım. Çok çalıştığımız için belki bağışıklığımız zayıfladı ama buna değermiş Zonguldak, onu gördüm.
Hayata bakışınız değişti mi?
İnsanlara bakış açınız değişiyor. İnsan daha bir hoşgörülü oluyor. Sevgiyi saygıyı daha ön plana çıkarıyor. Hastalıktan sonra bunlar için yeni bir pencere açtım. Dinlenerek kendime zaman ayırarak bunu yapıyorum. Beslenme tarzım hiç değişmedi çünkü daha önce de iyi besleniyordum.
Sizce Karadenizli olduğunuz için mi lösemiye yakalandınız?
İç dünyam Çernobil'in Karadeniz insanı üzerinde olumsuz etki yarattığını söylüyor. Bilimsel verilere göre kanser, kanser yapıcı maddeye maruz kaldıktan 15-20 yıl sonra çıkar. Çernobil'den bu yana 20 yıl geçti ve Karadeniz'de kanser arttı. Kazım Koyuncu kardeşimiz de genç yaşta öldü. Belki biz de kurtulamayabilirdik. Tanımadığımız binlerce hasta hastane kapılarında. 2005'te de araştırma önergesi verdim ama henüz Meclis'te gündeme gelmedi. Sokak çocukları, töre cinayetleri, futbolla ilgili şike iddiaları için komisyon kuruluyor da neden Çernobil için kurulmuyor?
Ailede kanser vakası var mı?
Babam mesane kanserinden öldü. Kanseri tanıyan bir aile değiliz. Sülalemde bile lösemi yok. Çernobil'den şüpheleniyorum.



--------------------------------------------------------------------------------


Vekillik, tedavide kolaylık sağladı
Milletvekilliği kaynaklara ulaşmanızı kolaylaştırdı mı?
Milletvekilliği makamı çok önemli. Karşınızdaki hekim, hemşire, görevli onu tedavi etmenin sorumluluğunu taşıyor. Bugün nakil için sırada bekleyen, ilik nakli olmuş, ancak ilacını parasızlıktan alamayanlar var. Takip ettiğim çocuk lösemi hastamız var. Çok büyük zorluklarla karşılaşıyorlar. Her lösemi İbni Sina Hastanesi'nde tedavi olamıyor ki. Kimi parasızlığa, kimi moralsizliğe yenik düşüyor. Bu hastalık, hastalığı yaşayanlarla çok görüşme yolu açtı. Telefonla Güzin Abla gibi hastalara moral veriyorum. Kimi zaman hastalık dönemine geri dönüyorsunuz ama bu konuşmalar bile hasta için çok önemli
Tedavinin ardından dinlendiniz mi?
Yoğun bir gündemin yanında belediye seçimleri vardı. Son üç gün doktordan gizli belediye seçimleri için çalıştım Bilse izin vermezdi. Çünkü bitkin, halsiz ve kafasında saç olmayan bir tiptim. İstirahat dönemini de çalışarak geçirdim diyebilirim. Ama artık kendimi düzene soktum. Çok iyi dinleniyorum ve çok çalışıyorum

__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 24-11-2006, 02:01 AM   #5 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Ynt: Kanseri nasıl yendiler? (7)

Yazdır Yolla | Arşive Ekle Yaşam

Kanseri nasıl yendiler? (3)

Oyuncu Açelya Elmas, kanseri bir kez yendi. Tam artık bu 'işi' bitirdiğini düşünüyordu ki hastalığı tekrarladı. Ancak, uzun ve zahmetli bir tedavinin ardından kanseri ikinci kez mağlup etti. Şimdi kafasına hiçbir şeyi takmıyor, beslenmesine ve uykusuna dikkat ediyor

19/09/2006 (6716 kişi okudu)


HATİCE YAŞAR (Arşivi)

'Ihlamurlar Altında', 'Kurşun Yarası', 'Deli Yürek', 'Nisan Yağmuru',
'Koçum Benim' gibi dizilerden tanıdığımız oyuncu Açelya Elmas'ın (30), gözlerinin içinde hınzır, gülen bir çocuk var. Kanser hakkında konuşurken bile o çocuk gülümsemesini yitirmiyor. Daha Mimar Sinan Üniversitesi Müzikal Bölümü'nde okurken oyunculuğa başlayan Elmas, 10 yıldır mesleğini sürdürüyor. Kanser tedavisi görürken bile setlerden uzak kalmamış.
Hep böyle neşeli misiniz?
Genelde neşeliyimdir. Trafiğin haricinde çok strese girmemeye çalışıyorum. Stres insanın en büyük düşmanı. Uzak durmaya çalışıyorum ama İstanbul'da insanın stressiz olması imkânsız. Spor yapmaya, kendime iyi bakmaya, açık havada, özellikle deniz kenarında olmaya özen gösteriyorum. Hastalığı atlatabilmemin en etkili yollarından biri pozitif olmam. Hayata bu kadar tutunan biri olmasaydım hastalığa yenilebilirdim.
Aile öyküsünde kanser var mı?
Hayır. İlk vaka benim, umarım kimsede de görülmez. Çünkü zor bir hastalık. Şu dönemde kansere yakalanmak çok kolay artık. Çevrenize baktığınızda mutlaka bu hastalığı olan birilerini görüyorsunuz. Kimse 'bana gelmez' diye düşünmemeli. Geldikten sonra kolay kolay gitmiyor ve tekrarlayabiliyor. Ben bir kere atlattım ama üç-dört ay sonra tekrarladı. İlk atlattığımda, "Ben bunu bitirdim" diye düşünüyordum. Hatta buna dair verdiğim güzel röportajlar da var. Böyle bir röportaj vermiştim, televizyonda onu izlerken ikinci kez kanser olduğumu yeni öğrenmiştim. Ağlamıştım onu izlerken, çünkü insanlara 'güzel günler beni bekliyor' derken hastalığım tekrarlamıştı. Şimdi dikkatli olmak gerektiğini düşünüyorum. Çok fazla stres altında bulunmamak, moralini iyi tutmak, beslenmeye, açık havada bulunmaya dikkat etmek gerekiyor. Demek ki çok üzülmemek lazımmış. Çünkü her şey geçiyor.
O dönem içinde bir şeyi kafamıza takıyoruz, büyütüyoruz ama onun bünyemize verdiği zararı asla fark etmiyoruz. Bende böyle bir hastalığa neden oldu.

İlk belirti: Halsizlik
Kafanıza yer şeyi takar mıydınız?
Yok o kadar değildim. Yaşarken insanın karşısına çok büyük sorunlar çıkabiliyor. Bağışıklık sistemini çökertebilecek herhangi bir olay olduğu anda içerde bekleyen hastalıklar var ve sizi ele geçiriyor. Önemli olan bu sistemin dayanıklılığını hep yüksekte tutmak. Ben böyle bir şeye yenildim, bağışıklık sistemim de düştü. Çok stres dolu bir dönemim vardı. Ailemden uzaktaydım ve çok zor bir yerde çalışıyordum. Psikolojimin bozulması, duygusal hayat derken, her şey üst üste bombardıman gibi geldi. Galiba kendimi en çok çökerten insan da ben oldum. O zor dönem geçip, hayatınız düze girince fark etmiyorsunuz. Altı ay sonra ben çok güzel bir şey yaşarken, işime girmişken, hayatta her şey yolundayken halsizlikle başlayan, bayılmalara varan şeyler oldu. Koltukaltlarımda, vücudumun değişik yerlerinde bezeler çıktı. Kolay kolay doktora gitmem. Her şeyden önce iğneden korkarım. Set aralarında bile uyumaya başladım. En son sette bayılınca doktora götürdü arkadaşlar. Bundan üç sene önce, 'Kurşun Yarası' dizisinin ilk başlarındaydı. Koltukaltımdaki bezeyi doktorlar cerrahi operasyonla aldılar. Bu alınırken aileme lenf kanseri olabileceği, söylenmiş. Kanserin türü belli değildi. Çok ağır da olabilirdi. Hodgin lenfoma çıktı ki bu da tedavisi kolay kanserlerden biri. Ama hastalık çok da hızlı yayılıyor.
Size hastalığınız ne zaman söylendi?
Bir hafta sonra... O sürede sete gittim, işime devam ettim ama benim dışımdaki herkes zaten biliyordu. Ben, doktorumdan öğrendim. Doktorlar gayet net, ciddi bir şekilde hemen tedaviye başlanacağını, bunun üstesinden hep beraber geleceğimizi söylediller. Onlar konuşurken bana dışardan, uzaklardan uğultu gibi geliyordu..
Ağladınız mı?
Hayır, doktorların önünde ağlamadım. Konuşma bitti, beş dakika izin istedim. Kendimi tuvalete kitleyip doyasıya ağladım. Sonra dinç bir şekilde doktorların karşısına çıktım ve çalışmaya devam edeceğimi söyledim. Eğer eve kapatılırsam hastalığın bitmeyeceğini, ancak hâlâ faydalı olduğuma inanırsam üstesinden gelebileceğimi söyledim. Doktorum, yapımcım ve ailemle savaş verdim. Sonunda bana inandılar. Doktor moralimin iyi olması için kabul etti. Doktor, dizi çekiminin yapıldığı Ayvalık'ta steril bir oda hazırlanmasını, oyuncuların ve çalışanların da maske takmasını istedi.
Hastalığa neden yakalanmış olabileceğinizi düşündünüz mü?
Evet, düşündüm. Kendime yaptıklarımı biliyordum. Çok çalışıyordum. Sabah başlar, kar yağsa bile o gün çekimin bitmesi gerekirse, sabah 05.00'e kadar sürse de bitirirdik. Yeme, uyku aksıyor, vücut çok yoruluyor. Beslenmeme çok dikkat etmezdim.
Ama sigara içmez, alkol kullanmazdım. Bunları yapmıyorsanız demek ki kanser olmazsınız. Oluyorsunuz, çünkü bünyeme çok yüklendim. Şimdi kendimi yormuyorum.
Kanser olmayı nasıl tanımlarsınız?
Bu, şaka gibi. Kendinizi bir kâbusun içinde sanıyorsunuz. Bundan sonra insanlarla görüşmeyeceksin, çalışmayacaksın, bir odada yaşayacaksın, ilaç alacaksın. Siz de yaşamak için buna 'eyvallah' diyorsunuz. Yaşamak çok kolay, ölmek de... Ama yaşamaya çalışmak adına yapılan şeyler ve yaşama çabanız çok zor. Ölmek gerçekten çok kolay, hiçbir şey yapmazsanız zaten ölüyorsunuz. Tedavi sırasında ağzımın içi, yemek borum tamamen yara oldu. Bütün yemeklerimi sıvı verdiler. Köfteyi bile... Yemek istemiyordum, zaten midem ağrıyordu. Yaşamaya çalışmak ne kadar zormuş onu fark ettim.


Tören eşliğinde saç kesimi
Ya kemoterapinin yan etkileri?
Kemoterapinin ikinci haftasında saçlarımı tararken, teller sapır sapır döküldü. Kendimi korku filminde hissettim. Bu kadar çabuk olmamalıydı diye saatlerce ağladım. Kalan saçlarım dökülmesin diye o kadar itinalı davrandım ki. Sıfıra vurdurulması gerekiyordu ama ben kalan saçlarımı her gün tarıyordum. Sette her gün kapıma kuaför gönderiliyordu keseyim diye. En sonunda tören eşliğinde kestirdim (gülüyor).
Sevinçli haberi nasıl aldınız?
Bir gün hemşireler geldi "Açelya müjdemizi isteriz" dedi. Bütün değerlerim iyi çıkmıştı. Sevinçten bağırmıştım. O gün tarifsiz bir mutluluktu. Hastanede parti vermiştik.


'Kemoterapiden çıkıp film setine koşuyordum'
Çalışmasaydınız hastalığı yenemez miydiniz?
Öncelikle kendimi tanıyorum. Beni bir yere kapatmak çok zordur. Çalışamaz durumda olduğuma inanırsam bu beni olumsuz etkileyecekti. İnsanların içinde olursam atlatabileceğimi biliyordum. Asla kanser oldum, öleceğim diye bakmadım. Korktuğum, sadece çok büyük bir tedaviye girmek, kemoterapi görmekti. Ters bir bünyem var. İlaçlar bende hep alerji ve yan etkilere neden oluyor. Bir şeyi tedavi etmeye çalışırken başka bir şeyi bozabiliyorsunuz. Normal bir tedavi şekli belirledik. 15 günde bir Ayvalık'tan İstanbul'a geldim. Tedaviden bir gün sonra uçağa atlayıp Ayvalık'a, sete gidiyordum. Ayvalık'taki otel odası benim için düzenlendi. Oda her gün çamaşır suyuyla dezenfekte ediliyordu. Ama ilaçlar yan etki yaptı ve yürüyememeye başladım. Doktora ayağımda acı ve karıncalanma olduğunu söyledim. Farklı bir şey olduğunu hissediyordum. Doktorla konuşmamdan bir hafta sonra yürüyememeye başladım. Ayağımda sinir yıpranmaları olmuştu, elektrik akımıyla hisleri geri getirmeye çalıştılar. Bir gün de nefes alamamaya başladım. Ciğerlerimde bir sıkıntı vardı. Birdenbire astım için kullanılan spreylere, kortizonlu ilaçlara başladık ve 15 günde düzeldim. İlk baştan müdahale edilince hemen düzeldim. Ama ben nerdeyse iki yıl boyunca yürüyemedim. Setteyken çok büyük terlikler yapılmıştı benim için, ayağım temas etmeyecek şekilde basıyordum. Bazen koşmam gerekiyordu, arkadaşlarım kollarıma giriyordu. Mücadele vererek oyunculuğu yapıyordum. O kadar güçsüzleşmiştim ki bir sahnede elime silah verildi. O kadar ağır geldi ki elim titriyordu. Ardından benim için sahneler hep otururken yazıldı. Settekiler, yapımcım bana hep çok yardımcı oldu.


'Hayattan çekilmeyi kabul etmedim '
Ne kadar sürdü tedaviniz?
Yaklaşık iki buçuk yıl sürdü. Bunu atlattığımı düşünüyordum ki üç ay sonra hastalık tekrarladı. Bunun üzerine doktorum çok kısa sürede tekrarladığını, yine kemoterapi verilmeyeceğini ilik nakli yapılacağını söyledi. Bunun nasıl bir şey olduğunu sordum. O da kemoterapinin 10 katı daha zor bir şey olduğunu, kök hücrelerimi toplayacaklarını söyledi. Buna yüksek doz kemoterapi deniyormuş. O yüksek dozla bütün hücreleriniz öldürülüyor, hücrelerin kökü alınıyor ve sizi dinlendirmek için gönderiyorlar. Vücudunuz kendini toparladığında hücreler bir kez daha öldürülüyor. Aldıkları kök hücreler hastalıklı değilse size geri yolluyorlar. Eğer hastalıklıysa şansınız azalıyor.
O zaman sizin kök hücrelerinizi tutabilecek, o ilik nakline sahip başka donör bulunması gerekiyor ki o çok çok zor bir şey. Bulunsa bile vücut ne kadar kabul edecek belirsiz. Yani işkence gibi bir şey.
Ama sizde bu süreç yaşanmadı...
Allah'tan olmadı. Köklerimde hiçbir sorun yoktu. Ama dört ay hastanede kaldım. Çünkü uçuk görüldü akciğerlerimde. Ayrıca vücuduma takılan kateterden enfeksiyon kaptım. Kanserden kurtulmaya çalışırken enfeksiyondan gidiyordum (gülüyor).
"Ölsem de kurtulsam" dediğiniz oldu mu?
Hayır, ilk dönemde düşünmedim. Ama hastalığın tekrarladığı ve hastaneye kapatıldığım o ikinci dönemde moralim çok alt seviyelere indi. O zaman bunu söyledim. Dört ay hastanede kaldım. Ha bugün ha yarın çıkacaksınız, ama olmuyor. Bir ara dünyaya küsmüştüm, odaya kapandım ve kimseyle görüşmedim. Dizlerim ve başım birleşmiş kollarımı dolamışım bütün gün sallanıyordum. Kendi kendimi depresyona sokup çıkardığım günler oldu. Gerçekten gidip geldim. Hayattan çekilmek gibi bir durumu kabul etmiyorsunuz. Hayat devam edecek ama bensiz. Hadi canım! Buna izin mi vereceğim, tabii ki hayır.
Beslenme tarzınız değişti mi?
Şimdi çok dikkat ediyorum. Çok domates yiyorum. Nar suyu ve üzüm suyunu sürekli içiyorum. Üzüm çekirdeğinde selenyum diye bir madde var. Ne kadar çok yenirse o kadar iyi. Hastanede çok soya fasülyesi aldım. Çok yararı oldu. Kemoterapinin vücudunuza verdiği zararı önlüyor. Bir de çok brokoli yedim.
O da vücudu temizliyor. Hastanedeyken meyve ve sebze sirkeli suda bekletilip öyle veriliyordu. Sirkenin mikrop öldürücü olduğunu da hastanede öğrendim.



YARIN: Milletvekilinin kanser savaşı
__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 24-11-2006, 02:02 AM   #6 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Ynt: Kanseri nasıl yendiler? (7)

Yazdır Yolla | Arşive Ekle Yaşam

Kanseri nasıl yendiler? (2)

35 yaşındayken bir göğsünde tümör tespit edilen Violet Aroyo, kansere genetik yatkınlığı olduğu için iki göğsünü birden aldırdı. Aroyo, 'Önemli olan sağlığımdı. Göğüs yeniden yapılabiliyor' diyor

18/09/2006 (3587 kişi okudu)


HATİCE YAŞAR (Arşivi)

Violet Aroyo (45), genetik olarak 'şanssız' doğanlardan. Çünkü daha doğduğunda genlerindeki mutasyon nedeniyle ileride meme kanserine yakalanacaktı. O, bunu annesi ve annesinin teyzelerini meme kanserinden kaybettikten sonra anladı. Kansere yakalanması kaçınılmazdı. Yapılması gereken ise mümkün olduğunca hastalığı erken teşhis etmekti.
Kanser olduğunuzu nasıl öğrendiniz?
Annem ve onun üç teyzesini meme kanserinden kaybettik. Ben yüksek hemşire olduğumdan ne büyük risk altında olduğumu biliyordum. Annemi kaybedince daha çok işin üstüne gittim. Senede bir doktora gitmeye ve tomografi çektirmeye başladım. 35 yaşından önce mamografi çektirmenin faydası yoktu. Regl dönemim bittikten sonra kendi kendime de muayene yapardım ama bu çok anlamlı olmuyor. Çünkü göğsünüzdeki kitle elinize geldiğinde hastalık için pek erken bir dönem olmuyor. Önemli olan erken teşhis. Benimkisi tomografiyle bulundu. Çok milimetrik bir şeydi. Gittiğim doktorlar bunu önemsiz buldu. Kanser olmak için çok genç olduğumu düşünüyorlardı. Ben işin üstüne gittim ve ısrarla gerçekten kanser mi değil mi anlamaya çalıştım. Sonunda kanser olduğu ortaya çıktı.
Doktorlar teşhis edemedi mi yani?
Evet. Altı ay sonra tekrar gelip kontrol ettirmemi istediler ama ben tatmin olmadım. Birkaç doktor daha gezdim ve sonunda birini biyopsiye ikna ettim. Sonuçta tümör ortaya çıktı. Ne yazık ki 9-10 kadından birinde kanser çıkabiliyor ve artık giderek daha genç yaşlarda görülüyor.
Ailede olduğunu ve sizde de ortaya çıkabileceğini bilmek nasıl bir duyguydu?
Hoş bir şey değil tabii ki. Ömrümün herhangi bir devresinde bunu duyabileceğime kendimi alıştırmaya çalıştım. Ama bu kadar erken olacağını tahmin etmemiştim. Tabii ki duyunca üzüldüm. Ama oturup da 'Niye ben kanser oldum?' diye ağlamadım. Bence bu insanın biraz karakteri, biraz hayat tarzı, biraz da olaylara bakışı, hayatı sevişiyle ilgili bir şey. Tamam kanser oldum, ama önemli olan erken teşhis edilmesiydi. Meme kanseri olması bence bir şanstı. Mide kanseri, akciğer kanseri de olabilirdim. O zaman her şey daha zor olurdu. Kanserdim, göğüslerim alınacaktı, okey. Ama daha güzel memeler yapılabilir diye düşündüm. Hayatın uzunluğu da önemli ama benim için hayatın kalitesi daha önemli. Ailemde yaşadığım tüm hastalıklar hayat kalitesinin ne kadar önemli olduğunu bana göstermişti.
Annenizin kanser olduğunu öğrendiğinizde bunu nasıl karşıladınız?
Çok küçük değildim. Annem hastalandığında ben 26 yaşındaydım. Bütün kadınlarınızı, 50 yaşına varmadan kanserden kaybedince siz de ölmemek için çaba sarf ediyor ve hayat kalitenizi artırmak için elinizden geleni yapıyorsunuz. Önemli olan da bu. Memeli veya memesiz...
Annem benim gibi değildi, çok içine kapanık ve kimseyi üzmek istemeyen, sadece başkaları için yaşayan bir insandı. Kimse üzülmesin, kimseye bir şey olmasın, ben yük olmayayım diye düşünürdü. Ameliyat olduğunda bile hemşireyi yatağına çağırmaktan çekinirdi. O karakterde bir insandı. Zaten hastalığı çok geç teşhis edilmişti. Ben ona "Bunu fark etmedin mi?" diye sorduğumda, "Evet fark ettim ama önemli olmadığını düşündüğüm için sana söylemedim" demişti. Çok komikti teşhis edilme şekli. Evde biri boğmaca olmuştu, annem de yakalanmıştı. Bunun için dahiliyeciye gitmişti. Muayene olduğunda göğsündeki kitle o kadar büyüktü ki eline gelmişti doktorun. Ben kendimden utanmıştım hemşire olarak annemi nasıl olmuş da bu halde bulmuştum diye. Ama ne yazık ki bana söylemediği için yapacak bir şeyim yoktu. Ameliyat olduktan dört sene sonra onu kaybettik.

'Eşim ve kızımla üstesinden geldik'
Siz öğrendiğinizde ne yaptınız?
35 yaşındaydım. 2.5 yaşında kızım vardı. Eşim çok anlayışlı davrandı. Bu hastalık bir aile hastalığı gibi. Çünkü evin annesi hastalandığında bütün aile etkileniyor. Anne grip olduğunda bile evdeki düzen aksıyor. Eşimin tepkisi çok doğaldı. Annemi ve onun kız kardeşlerini bu hastalıktan kaybettiğimiz zaman oturup düşünmüştük, acaba çocuk doğurduktan sonra koruyucu olması için gidip meme cerrahisine başvurarak göğüslerimi aldırıp içine protez koydursak mı diye. Kanser olduğumu söylediklerinde eşim çok üzüldü ve sıkıldı. Ama doğal karşıladı. "Bu bizim hastalığımız, ailemizin hastalığı, üçümüz üstesinden geleceğiz" dedi. Ne gerekiyorsa onu yaptık. Eşim çok tepkisel olmadı, aşırı bir şekilde içine de kapanmadı. Eşim ve kızım hep yanımdaydılar ve destek oldular.
Neden iki göğsünüzü de aldırdınız?
Bir göğsümde kanser vardı, diğerinde ise ileride kansere dönüşebilecek hücreler vardı. Aslında sol göğsümü de almayabilirlerdi, çünkü çok çok minik bir şeydi. Ama aile riskim o kadar yüksekti ki ufacık bir kitle olsa bile riske girmemeliydim. Ben de ona girişmedim. Önemli olan sağlığımdı o yüzden de ikisini birden 27 Şubat 1996'da aldırdım. Sağlıklı yaşamak istedim. Menopoza girdikten sonra da ileride sorun olmasın diye rahmimi ve yumurtalıklarımı aldırdım.


15 günde ayağa kalktı
Ameliyat olduğunuz günler nasıldı?
Zordu ama atlattım. İnsanın göğsünün alınması acılı bir olay. Bir-iki haftada atlatıyorsunuz.
Öneml olan o devreyi çabuk atlatmak için çaba sarf etmek. "Ameliyat oldum, 2.80 yatayım, bana baksınlar" diye düşünürsen iş uzuyor. "Bir an önce hayata döneyim" dersen çabuk ayağa kalkıyorsunuz. Benim iki göğsüm de alındığı için biraz zor oldu ama eşimin de yardımıyla 15 günde ayağa kalktım. Bayağı bir süre sırt ağrılarım oldu, fizyoterapiye gittim, bol bol yüzdüm. İki göğüs de alınınca vücut dengesi biraz bozuluyor. Bence
iyileşmek sizin elinizde ve bunun için çalışmanız gerekiyor. Oturup beklerseniz sağlık size gelmez. Bunun için azimli olacak, çabalayacaksınız.
Nerede ameliyat oldunuz?
İsrail'de. Türkiye'de birkaç doktor ısrarla kanser olmadığımı söylemişti. Teşhis İsrail'de konulduğu için ameliyatı da orada oldum.
Hâlâ hemşirelik yapıyor musunuz?
1999'un sonuna kadar Hemşirelik Hizmetleri Direktörü olarak çalıştım. Dört yıl önce evde bakım sistemleri üzerine bir şirket kurdum.
Hayata bakışınız değişti mi?
Evet, ama ne kadar hayata geçirebiliyorsunuz, işte o soru işareti, "Kanser oldum, kafama taş düştü, bundan sonra ben varım hayatta" olmuyor. Hep istediğiniz gibi gitmiyor her şey. 35'imde kanser oldum. Ondan sonra yeni bir Violet mi yaratacaksınız? Ama tabii ki sizi acıtan bazı taraflarınızı törpüleyebilirsiniz. Hayatıa bazı şeyleri daha hafife almayı da öğreniyorsunuz.


'Kızım istediği için protez göğüs yaptırdım'
Meme kadınlık simgesi ve kaybı travmatik olabiliyor. Siz kayıp duygusunu yaşadınız mı?
Ya benim karakterimle alakalı ya da ben kendimi hazırladığım için çok etkilenmedim açıkçası. Ameliyattan sonra uyandığımda 'Ah göğüslerim' demedim. Yok öyle bir şey. Ameliyat bitti, ertesi günü beni hemen duşa soktular, eşim beni yıkadı. Eşim beni görmesin, çok kötü bir durum diye düşünmedim. Tamam, oldu bitti, hastalığımı yenmek zorundayım diye düşündüm. Göğüslerimi kaybetmekten çok, kanser olduğum için üzüldüm. İkisi bence çok farklı şeyler.
Ne zaman meme protezi yaptırdınız?
Ameliyattan altı yıl sonra. Kızım büyümeye başladı, o benim çok daha iyi, hoş olabileceğimi ve kadın gibi görünebileceğimi söyledi (gülüyor). Ben de gidip yaptırdım. Sadece kızım istedi ve o etkili oldu. Eşimin hiç böyle bir talebi yoktu.
Proteze alışabildiniz mi?
İnsan sürekli çok sıkı bir sütyen takmış gibi hissediyor kendini. Sonuçlardan memnunum, tabii ki her şey harika. Ama sizin vücudunuzla alakası olmayan iki parça bulunuyor, sıkıntı yaratıyor. Fakat alışıyorsunuz. Eskisinden daha iyi oldu tabii ki ama dış protezlerle de yıllarca idare ettim ben. Meme yaptırdıktan sonra 'Ooo' falan demedim.
Genetik olarak kızınız da risk altında...
Genlerinde mutlaka mutasyon olacaktır. Olması gereken yaşta kontrollerine başlayacak. Erken teşhis konusunda bilgili ve bilinçli. Bizim evde her şey çok rahat konuşuluyor. Kanser olduğumdan beri bu hastalık ve onun getirdiği her şeyi çok rahat konuşuyoruz. Biz kanseri kapatıp bir kutuya koymadık.
Meme Vakfı'yla çalışmaya nasıl başladınız?
Prof. Dr. Can Gürbüz'le 1998 yılında tanıştık. Sosyal bir proje olarak Türk Meme Hastalıkları ve Meme Kanseri Vakfı'nı düşünüyordu. Bir arkadaşım vasıtasıyla tanıştık ve beraber yola çıktık. Ben vakfın icra kurulundayım. Gerektiğinde birebir kansere yakalanan kadınlarla görüşebiliyor ve destek olabiliyorum. Birlikte çalışmamızın nedeni, kadınları erken teşhis konusunda bilinçlendirmek. Sekiz yıldır beraber çalışıyoruz. Başta çok zorluk çektik, minik adımlarla yürüdük. Şimdi kadınların akıllarının bir köşesindeyiz. 'Farkındayım, korkmuyorum' adlı bir kampanyamız var. Herkese bize destek olmaları çağrısında bulunuyorum. Maddi olarak imkânı olmayan kadınlara imkân sağlamak istiyoruz.
Kadınlar kanser olunca nasıl karşılıyorlar?
Kanserden çok meme kaybı için üzülüyorlar. Çok haklılar ama öncelikli olan sağlık. Şu anda meme koruyucu cerrahi var. Meme alınsa da yapılabiliyor. Çok kadın biliyorum ki ameliyattan sonra aynaya bakamamıştır. Oysa hayatta çok büyük sorunlar var.



--------------------------------------------------------------------------------


'Yeneceğim dediğinde tüm evren yardım ediyor'
Yeşim Yönter, kanseri iki kez yendi. Şimdi Amerika'da tedavi görenlere yardım ediyor, hayatlarını kolaylaştırıyor

Yeşim Yönter, 38 yıldır Amerika'da yaşıyor. ODTÜ mezunu olan eşinin doktorası için gittikleri Amerika'ya yerleştiler. Her ne kadar yabancı da olsalar kısa sürede gittikleri yere uyum sağladılar. Bu arada Yeşim Yönter, İngilizce öğrenmek için kursa yazıldı. Dilini geliştirdikten sonra çalışma hayatına atıldı. Bir kozmetik firmasında işe başlayan Yönter, burada 12 yıl çalıştı. Doğmadığı ancak kısa sürede adapte olduğu ülkede başarılı bir iş hayatı oldu. Çalıştığı firmada direktörlüğe kadar yükseldi ve çeşitli ödüller aldı. 1970'in sonunda yaşadığı bir olay hayatının akışını değiştirdi. Yönter'in kansere yakalanan bir yakını tedavi olmak için yaşadıkları Houston'a gelmişti. Hastanede onunla ilgilenirken, Türkiye'den gelen çok sayıda hastayla karşılaştı. Gördüğü manzaralar onu derinden etkiledi. Çünkü hastalar ve yakınları kanser gibi bir hastalıkla mücadele ederken bir yandan da dilini bilmedikleri bir ülkede pek çok sıkıntı yaşıyorlardı. Yönter, o gün kendi kendine, eğer bir gün işi bırakırsa gönüllü olarak ülkesinden gelen hastalara ve yakınlarına yardımcı olacağına dair söz verdi.


'Şanslıydım, yayılmamıştı'
Kanserle nasıl tanıştınız?
1995 yılıydı. Kanser olduğumu kazara öğrendim. Doktora gitmiştim. Kontrolün sonunda doktor, "Apandisitini beğenmiyorum, alalım" dedi. Ben de kabul ettim. Alınan tüm parçalar, incelenmek üzere patolojiye gönderildi. Sonuçlar çıktığında bana apandisitte ikinci derece kanser görüldüğü söylendi. Şanslıydım, çünkü hastalık fazla yayılmamıştı.
Hiç 'Neden ben?' dediniz mi?
Öyle bir şey demedim. Bazı hastalar 'Neden?' diye düşünüp küskünlük yaşar, Allah'ın onlara neden bu hastalığı verdiğini sorgular. Oysa bu, Allah'tan gelen bir hastalık değil. Tedaviyle üstesinden geldim. Yenileceğimi hiç düşünmedim.
Gönüllü çalışma nasıl başladı?
Türkiye'den insanların varlarını yoklarını satıp Amerika'ya geldiğini gördüm. Dil bilmeyenler, kalacak yer sıkıntısı, maddi imkânsızlık yaşayanlar vardı. Bu, beni üzdü ve böylece insanlara yardımcı olmaya karar verdim. 1991'de MD Anderson Kanser Merkezi'yle anlaşarak başladık çalışmaya. Amacımız hayatlarını kolaylaştırmaktı. Piknikler düzenledik, çocukları bale ve konserlere götürdük. İngilizce öğretmek için çalıştık. Amacımız hem onlara hem de ailelerine 'Yalnız değilsiniz' mesajı vermekti. Birkaç otelde ve MD Anderson'da Türkçe kütüphane kurduk. Ben onların her türlü sorunlarına yardım ederken 1995'te kanser olunca "Neden başıma bu geldi?" demedim. Çünkü o küçücük çocuklar o sorunu yaşamıştı. Ben de onlarla birlikte yaşamıştım. "Kanseri yeneceğim" dediğin zaman bütün evren sanki sana yardımcı oluyor.


'İnanırsan kazanıyorsun'
Hastalığınız sonra da tekrar etmiş...
Evet... 1998'de ikinci olduğum servik (rahim) kanseriydi. Demek ki vücudum kanser üretmeye müsaitmiş. Buna rağmen şükrettim, çünkü yine başka bir yere sıçramamıştı. Bu arada o kadar moral buldum ki MD Anderson, "Sen git evine dinlen" dediğinde kabul etmedim. Çünkü insanlardan moral alıyordum. O güne kadar o kadar çok şeye tanık olmuştum ki şanlı olduğumu düşünüyordum. Çünkü hastalığım erken aşamada teşhis edilmişti. İnsan bir şeyi başaracağına inanıyorsa kazanıyor. Ben de inanmıştım.
Kanseri yenmek o kadar kolay mı?
Yeneceğinizi söylediğinizde önünüzde yeni yollar açılıyor. Yıllarca hastalara bunu yenebileceklerini söylerken aslında kendime de söylemişim. Başkalarının hayatına koyduğunuz iyi şeyler size de oluyor. Kanser olunca, Allah'a söz verdim kanserli hastalara daha çok yardımcı olacağım diye. Herkesin dünyaya gelişinin bir amacı olduğuna inanıyorum. Benimkisi ise insanlara hizmet etmek ve onların hayatlarını kolaylaştırıp çözüm bulmak...


Kanser, cesaretimi artırdı
Vakfı ne zaman kurdunuz?
İkinci kez yakalandığım kanseri tedaviyle yendikten sonra 1999'da kurdum. Bu oluşumu, yaşatıp büyütebilmek için Houston Rotary Kulüp'e de üye oldum 2000 yılında. 3 bin 500 roteryen arasında yılın en başarılı rotaryeni seçildim. Kanserli gençlerin yaşadığı sıkıntılarla ilgili Umut Ünver, bana ilham verdi. Bunun üzerine Kanseri Yenen Gençlerin Eğitim Vakfı'nı kurduk. Bu vakıfla kanser olan gençlerin eğitimlerini sürdürebilmeleri için onlara burs sağlıyoruz. Kanseri yenen altı gencimiz burslar sayesinde okullarını bitirdiler ve Amerika'da iyi şirketlerde iş buldular. Şu anda 30 çocuğumuz var ve onların iyi yerlere gelmeleri için uğraşıyoruz. Öğrencilerimiz arasında yabancılar da var. Bunlardan 12 tanesi kanser hastalığı nedeniyle engelli. Dört öğrencinin bacağı yok, biri kolunu kaybetmiş. Böbrek nakli olan, diz kapağını, iki gözünü kaybeden var. Onları daha çok korumak ve desteklemek gerek.
Kanser sizin hayatınızda nasıl değişikliklere yol açtı?
İyi ki kanser olmuşum diyorum, çünkü cesaretim arttı. 65 yaşındayım. Sabahları beşte kalkıyorum, koşuyorum. Bizim daha bu dünyada görevimiz bitmedi. Başka çocukların da yaşaması. eğitimlerini sürdürebilmeleri için savaşmamız gerekiyor. Hayatta beni ben yapan içimdeki çocuktur. O, bana yaşama sevinci veriyor. İçinizdeki çocuğu hiç kimsenin öldürmesine müsaade etmeyin. O kadar çok kanserli hasta gördüm ki. Onlara baktığımda ben çok çekmedim diyebiliyorum. Kaldı ki kanser bana yol gösterdi. Neredeyse kanser olduğuma memnunum diyebilirim. Çünkü kanser hastalığını tanımasaydım, bugünkü insan olmazdım. Kanser olmasam bugün pek çok kişinin yaptığı gibi emekli olur olmaz, hayatımı yaşar, kâğıt oynar, boş günlerimin tadını çıkarıp eğlenirdim belki.

__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 24-11-2006, 02:03 AM   #7 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Ynt: Kanseri nasıl yendiler? (7)

Yazdır Yolla | Arşive Ekle Yaşam

Kanseri nasıl yendiler? (1)

Yüzerken bacağına giren kramp, Umut'un kanser olduğunun ilk işaretiydi. Türkiye ve Amerika'daki tedavi sürecine rağmen bacağını kaybetti. Ancak yaşamaktan hiç yılmadı. Amerika'da bilgisayar mühendisliği okudu. Şimdi, pek çok insanın çalışmayı hayal ettiği Intel'de görev yapıyor

17/09/2006 (2331 kişi okudu)


HATİCE YAŞAR (Arşivi)

BAŞLARKEN
Bir gün kendinizin veya bir yakınınızın kanser olduğunu öğrenirseniz tepkiniz ne olur hiç düşündünüz mü? Sorunun kendisi bile çoğumuzun tüylerini diken diken edebilir. Bunun nedeni, kanserin çoğunlukla ölümle eşanlamlı olarak düşünülmesi. Oysa kanser, iyi bir ekip, doğru bir tedavi ve hastanın iyileşeceğine inanıp mücadele etmesiyle yenilebiliyor. Bu sözcükler, elbette ki hastaların kanser tedavisi görürken yaşadıklarını küçümsemiyor. Çünkü kanser, tedavisi en ağır, en meşakkatli hastalıklardan biri ve bunu ancak yaşayan bilir. Ancak bir gerçek var. O da ne kadar iyi bir ekip tarafından tedavi görüyorsanız görün, kendinize inanmadığınız sürece bu hastalığı yenemeyeceğinizdir. Kanser savaşını kazananların öyküsünü dinlediğinizde, bazı hastaların kansere değil, moralsizliğe yenildikleri anlatılır. Bunun açıklamasını ise şöyle yapmak mümkün. Bedenimiz bir bütün. Eğer psikolojiniz iyi değil, sıkıntılar yaşıyor üstelik bunu atlatamıyor ve ciddi streslere maruz kalıyorsanız hastalanmanız kaçınılmaz. Ciddi kazalar geçiren insanların kurtarılmayı beklerken umutlarını yitirip artık öleceklerini düşündüklerinde de bu duruma benzer bir şey olur. Vücut mekanizmalarında kötüye gidiş başlar, beyin endorfin, dopamin, serotonin gibi maddeleri salgılayamaz. Ancak ne zaman ki ölümün eşiğine gelmiş olan kişi, ölüme teslim olmaktan vazgeçip mücadele etmeye karar verir işte o zaman ibre 'yaşam'a döner. Kalp atımı hızlanır, böylece daha fazla kan pompalanır. Daha hızlı nefes alınır ve beyne daha çok oksijen gider. Beyin vücuda, direnmesi emrini gönderir. İşte kanserle mücadeleyi de buna benzetebiliriz. Bu yazı dizisinde kanseri yenen insanların öykülerini okuduğunuzda da bunun farkına varacaksınız. Kahramanların öyküsünü okurken, kimi zaman nasıl yenilginin eşiğine geldiklerini, sonra umut yaratarak teslimiyet yerine mücadeleyle hastalıklarını yendiklerine tanık olacaksınız.

Umut Ünver, eğitim hayatı boyunca parlak bir öğrenciydi. İlkokulu Yükseliş Koleji'nde, ortaokulun tamamını ve lise birinci sınıfı ise Arı Koleji'nde okudu. Öğreniminin geri kalan bölümüne bir süre ara vermek zorunda kaldı. Çünkü hiçbirimizin aklımızın ucundan dahi geçirmek istemeyeceği kanser, Umut'u hayatı, hayatın zorluklarını bilmediği, önemsemediği bir zamanda yakaladı. Kasım 1993'tü. Umut'un deyimiyle hayatının en çılgın dönemleriydi. Daha lise birinci sınıfta olmasına rağmen iki yıldır sigara içiyordu. Gerisini ondan dinleyelim...
Kanser olduğunuzu nasıl öğrendiniz?
1993 yazında şikâyetlerim başladı. Hatırladığım ilk belirti havuzdayken sol dizime kramp girmesi. Sonra basketbol oynarken ara sıra ağrı giriyordu dizime. Eylül ayında dizimin iç kısmında bir şişkinlik belirdi. Birkaç doktora gösterdik o zaman. Kimi doktor x-ray (film) bile çekmeden "Spor yaparken incinmiştir" dedi ve kremle bandajla geçiştirdi. Sonra başka bir doktor dizimdeki şişkinliği sıvı çekerek rahatlattı. Fakat bu süre içinde hâlâ kimsenin ne olduğundan haberi yoktu.
Teşhis nasıl konuldu?
Sanırım ekimin sonlarıydı. O zaman, İbni Sina Hastanesi'nde bir profesöre gittik. O anı da çok iyi hatırlıyorum, annem ve ablamla beraber gitmiştik. Profesorü beklerken kendisine koridorda rastladık. Annem kendisine x-ray'i verdi. Profesör İbn-i Sina'nın en üst katındaki büyük pencerelerden gelen ışığa doğru tutarak anında "... olabilir" dedi. Annemle ablam birden duraksadılar, sonra annemin gözleri doldu birden. Doktorun ne dediğini anlamamıştım o an. Doktor "tümör olabilir" demiş. Hemen ardından bacağımdan biyopsi alındı ve tümör olduğu ortaya çıktı.


'Koşamayacağımı bilmek zor geldi'
Öğrenince tepkiniz ne oldu?
Nasıl bir tedavi uygulanacağını ve aynı zamanda bana nasıl bir hastalığım olduğunu anlatmak amaçlı bir kere daha doktorla gürüşmeye gittik. Doktorun acele bir toplantısı çıktı ve bir süre annemle yalnız kaldık. Anneme ısrarla durumun ne olduğunu sorunca kanser olduğumu söyledi. Sanki normal birşey söylenmiş gibi düşünmeden anında cevap verdiğimi hatırlıyorum, "N'olcak şimdi?" diye. Bacağımın kesilme ihtimalini söylediğinde çok yıkılmıştım. O zaman ansiklopediden öğrenmiştim tümörün ne demek olduğunu.
Tek hatırladığım "Genelde hastanın 10 sene içinde öldüğünü" yazdığı. Çok fazla şok olmadım, fakat ölüm sözcüğü insanın hayatına girdiği andan itibaren hayattaki her şeyin anlamı değişiyor. Bir bakıma hayatı sorguladım ben de. "Niçin ben?" sorusunu da sordum, Allah'a sitem de ettim. Aslında kanserden çok o dönemde bacağımın kesilecek olması etkilemişti beni. O zamanlar dış gorünüme çok önem verirdim (gülüyor). Basketbol ve futbol da oynuyordum. Bir daha koşamayacağımı bilmek zor geliyordu. Böyle bir durumdan etkilenmeyecek pek kimse yoktur.
Arkadaşlarım ve aileleri çok yardımcı oldular. Zaten Amerika'ya gelebilmemin baş mimarları da onlar. Ben ilk kemoterapiye başladığım zamanlar tamamen odama kapanmıştım. Zaten bir şey de yiyip içemiyordum, bütün gün sadece yatağımda yatıp duvara bakıyordum. İstemiyordum da kimseyi yanımda, arkadaşlarım geliyorlardı geri çeviriyordum. Sonra bir arkadaşımın annesi olan Sevim (Ergen) teyze, zorla arkadaşlarımı yanıma getirdi. Morale ne kadar ihtiyacım olduğunu benden daha iyi biliyordu. Amerika'ya ilk gittiğimde de en çok arkadaşlarımın yokluğunu hissettim. Hasta halimde bir tek onlar yüzümü güldürebiliyordu.


'Babam çok etkilendi'
Aileniz durumu nasıl karşıladı?
Annem çok güçlüydü, en azından öyle gözüküyordu. Annem zaten her zaman evdeki en güçlü kişiydi. Babamın kesinlikle çok kötü etkilendiğini biliyorum. Hislerini pek dışarı vurmaz ama içi içini yer. Bende de küçüklüğümden beri bir baba düşkünlüğü vardır zaten. Düşünmek bile istemiyorum neler düşünmüş, ne kadar üzülmüş olabileceğini. Ablam da o zaman İstanbul Üniversitesi'nden yeni mezun olmuş, Ankara'ya dönmüştü. Şimdiye kadar bir tek benim bildigim bir sırrımı da açayım size. Ablamın günlüğünü okumuştum o zaman gizlice. Tek bir cümlesini hatırlıyorum "Ne oldu canım kardeşime?" diye yazıyordu. Zaten daha fazla da okuyamamıştım. Ablam sonradan birisinin günlüğünü okuduğunu anlayıp anneme kızmıştı (gülüyor). Ben de söyleyememiştim tabii okuduğumu. Ablamın yazdığı o cümle, bana bugüne kadar söylediği en güzel sözlerden daha anlamlıdır benim için. Bu olayı hatırladıkça gözlerim dolu dolu olur.
İnsan kanser hastası olunca kendini nasıl hisseder? Ölüme yakın mı, umutsuz mu, karmaşık mı?
Benim hissettiklerime en yakını sanırım 'karmaşık'. Kendinizi günlük hayata kaptırdığınız bir anda öyle bir şey oluyor ki, hayatınızdaki her şey bir anda değişiyor. Her şeyin başı sağlık deyimi hayatınızın tek gerçeği oluyor. Özellikle ölümü düşündüğü an insan, kimlik değiştiriyor sanki. Çok klasik bir cevap olacak ama insanın kendisine çok bağlı bu. Hastalık hakkında ne bildiğinizle de ilgili bir şey. O ana dek hep en kötü şeyleri duyduysa hastalıkla ilgili, mesela sadece gazetedeki kanserden ölüm haberlerine dayanıyorsa bildikleri, o zaman çok yıkıcı olabilir.
Hiç yenileceğinizi düşündünüz mü?
Texas Medical Center'da tedavi olan çok sayıda Türk hasta vardı ve ister istemez bir bağ oluşuyor orada. Hem hastalık çekiliyor, hem gurbettesiniz. En gencinden, en yaşlısına bu hastalığa yenik düşenleri görüyorsunuz hergün. İster istemez düşünüyor tabii insan 'ben de yenik düşebilirim' diye. Yalnız bir keresinde, bir buçuk senelik kemoterapi tedavisinin bitmesine artık bir ay kala hastalanıp acile yattım. X-ray'ler çekildi ve ciğerlerimde bir sürü noktalar gözüküyordu. Doktor bunlar kanser hücreleri de olabilir, başka bir şey de dedi. Sonuç iki gün sonra geldi. Zatürree olmuşum. Yalnız o iki gün içinde, kendimi bir bakıma ölüme hazırlamıştım. İlk kez bu kadar yakındım ölüme. Aslında ne kadar hazırlamaya çalışsam da çok korkuyordum. Nâzım Hikmet'in şiiri gibi "Ne ölümden korkmak ayıp/ Ne de düşünmek ölümü". Bu kadar kemoterapi alırken bile ciğerime bu sekilde yayılabiliyorduysa kanser hücreleri, o zaman kurtuluş şansım pek yoktur diye düşünmüştüm.
Kanserli olmanın en zor yanı nedir?
Tedavi çok zor. Hücrelerinizi öldürmek için ilaç veriliyor. Bu, normal hücrelerinize de zarar veriyor. Çok fazla mide bulantısı, iştahsızlık, vücuttaki tüylerin dokülmesi gibi yan etkiler oluyor. Hastalığı yenmek için moralinizi çok iyi tutmanız ve güçlü olmanız gerekiyor.


Şükretmeyi öğrenmek...
"Kanseri yeneceğim" dediğiniz an?
İnsanın aklından binlerce şey geçiyor. 1.5 sene süren bir tedavi ve bütün hayat sadece tedaviden oluşuyor. Düşünmek için bayağı zamanı oluyor yani insanın (gülüyor). Fakat o zamanlar beni tek ilgilendiren bacağımın kurtulmasıydı. Yani garip bir şekilde bu hastalığı öğrendiğimde de, tedavi olurken de çok büyük bir moralsizlik yaşamadım ben. Yenileceğim bu hastalığa diye düşünmedim.
Hayata bakışınız değişti mi?
Ağrısız sızısız yaşayabilmenin verilmiş bir hak gibi algılanmasından çok, sağlıklı olmanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu algıladım. En basit örnek olarak, ağız tadıyla bir yemek yiyebilmek için kemoterapinin etkilerinin geçmesini bekliyordum ve bu yaklaşık üç hafta kadar sürüyordu. Bir önceki kemoterapinin etkileri geçmeye başladıktan iki-üç gün sonra bir sonraki kemoterapi alınıyordu. Yani ortalama bir ayda iki-üç kez midem bulanmadan yemek yiyebiliyordum. Sağlıklı kaç insan düşünüyor ki rahatça yemek yiyebilmenin bile ne kadar büyük nimet olduğunu. Kısaca şükretmesini öğrendim. Yani hastayken, ayağımın kesilirken bile hayatta olduğum için şükretmesini...


Kanserliler için gönüllü yardım
Şu anda çalışıyor musunuz?
2005'te Texas Üniversitesi'nin bilgisayar mühendisliği bölümünden mezun oldum.
Okuldan mezun olmadan birkaç ay önce Intel'den teklif aldım. Bir senedir orada çalışıyorum. Bildiğiniz gibi Intel mikro işlemci üreten bir şirket. Ben bu mikro işlemcilerin fonksiyonel özelliklerini test eden grupta çalışıyorum. Texas Üniversitesi'ne gitmek için 2002'de şehir değiştirdim. Bundan önce tedavi gördüğüm MD Anderson Cancer Center'da gönüllülük yaptım. Bir süre bacağı kesilen Meksikalı bir çocuğa yardımcı oldum. Hastaları ziyaret edip, bir istekleri varsa onları götürüyordum. Yemek, içecek, gazete, video kasedi, vs. Gönüllülüğün bana çok ilginç gelen bir şartı vardı. Kemoterapi tedavisi gören kişilerin koku hissi çok fazlalaşıyor. Zaten şiddetli mide bulantısına yol açan şeylerden biri de bu. Gönüllü çalışmaya giderken güzel kokmak için parfüm falan sürülmüyordu. Hastaların her ihtiyacına bu kadar dikkatle yaklaşılması çok güzeldi.



--------------------------------------------------------------------------------


'Azıcık saçlarım çıktığında bile çok mutlu oluyordum'
Tedavi dönemi nasıl geçti?
Türkiye'de iki kemoterapi aldım. Kalsam iki kemoterapi sonra ameliyat olacaktım. Amerika'ya gidince altı kemoterapi aldım. Sonradan öğrendiğim Türkiye'de bu ilaçların yanlış verilmiş olması. İki tip kemoterapi ilacının tek tek verilmesi gerekiyormuş, oysa ikisi aynı anda verilmiş ve sadece iki saat içinde. Bu altı kemoterapiden sonra doktorun beklentisi kanser hücrelerinin yüzde 90 küçülmesiydi ve bu beklenti doğru çıkarsa ameliyat olduktan sonra altı kemoterapi daha alıp bitecekti tedavi. Fakat sonuçlarda tümör yüzde 88 küçülmüştü.
O yüzden ameliyat olduktan sonra 12 kemoterapi daha alacaksın dendi. Ameliyatta diz kısmım kesilip oraya platin bir diz kondu.
Ameliyattan sonra 12 kemoterapi daha aldım. Yan etki azdı, hatta bir tanesi saç dökmüyordu. Saçlarımı azıcık görmek bile beni çok mutlu ediyordu (gülüyor). Bir kemoterapi daha alınca zatürree oldum ve sonuncu ilacı almadan tedavim tamamlandı. İnsanın vücudu en fazla 1.5 sene kemoterapiyi kaldırabiliyor, sonra iflas ediyormuş. Zatürree vücudumun 'yeter' demesiydi.
Bacağınızın kesileceği söylendiğinde tepkiniz ne oldu?
Tedavim bitip 1995'te Türkiye'ye dönmüştüm. Lise 2'den eğitimime başladım. Ancak 1996'nın Kasımı'nda yine sol bacağımın alt kısmında bir akıntı oldu. Hemen film çektirip Amerika'ya gönderdik. Bacağımdaki platin mikrop kapmıştı. Hemen Amerika'ya döndüm. İki sene 'Ilizarov' denilen kemik uzatan bir prosedür uygulandı. Amerika'da dört yıl yapılan tedaviye karşın sonuç alamadık ve doktor kesilmesini önerdi. Amerika'da liseyi dışardan bitirmiştim bu arada. Ağrıyla yaşamayı öğrenmiştim ama en azından hayatıma devam etmek istiyordum. Altı sene, 18 ameliyat sonra kendim karar verdim kesilmesine. Belki çok zaman kaybettim, çok ağrı çektim ve sonunda kaybettim ama hiç 'keşke' demeyeceğim.
İki hafta internetten ameliyatla ilgili her şeyi öğrendim. Ameliyatın öncesi, sonrası, riskler vs... Kesilen kasların diğer kaslarla nasıl daha iyi birleştirilebileceğini bile öğrenip doktoruma söylemiştim. Bu kadar araştırmamdan etkilenmişti.



--------------------------------------------------------------------------------


Bir yanda hastalık bir yanda gurbet
Amerika serüveni nasıl başladı?
Türkiye'de tedavi görmem bacağımın kesilmesi demekti. Depresyona girmiştim. Herkes seferber olmuş yurtdışında tedavi seçeneği araştırıyordu. Biyopsi sonucum Amerika'ya gönderildi. Bacağı kesmeden tedavinin yapılabildiğini öğrendik. Annemin arkadaşı Gülgün teyze bankaya benim adıma para toplanması için hesap açtı. Gazeteci, televizyoncu tanıdıklara ulaşılıp olay duyuruldu. Çok kısa sürede tedavi parası toplandı. Geri kalan para için babamın arkadaşları kefil olmuşlardı. Türkiye'nin dört bir yanından insanlar, büyük veya küçük miktarlar olsun ellerinden geldiğince para yatırmışlardı. Çoğu dar gelirlilerden gelmişti. Galatasaraylı olduğum için en anlamlı yardım, Anadolu Beşiktaşlılar Derneği'nden gelendi. Beşiktaş'ın çok özel bir yeri vardır bende. Türk erkeklerinin her olaya futbolu sokma merakı kanıtlandı bir kez daha (gülüyor).
Amerika'daki zorluklar nelerdi?
Dil problemi vardı. Doktor görüşmelerini tercümanlarla yapıyorduk. Şehri bilmemek çok zordu. Bir ihtiyacımız oluyor, nereye nasıl gideceğimizi bilmiyoruz. Kolaylık olsun diye hastanenin birkaç blok ötesinde kalıyorduk zaten. Bir de felaket sıcak bir şehirdi. Texas Medical Center dünyaca ünlü doktorları barındırdığı için buraya uzun zamandır yurtdışından hastalar geliyordu. Türk hastalara yardım amaçlı birçok gönüllü kişi çalışıyordu hastane ve hastane dışında. Yeşim (Yönter), Gönül ve Müjde hanım, ilk geldiğimde gönüllülük ve tercümanlık yapanlardan birkaçıydı. Gerçekten ilkyardım gibi koşuyorlar yeni gelenlerin yardımına. Yeşim hanım, çok ilgilendi. Tedaviden sonra da, Amerika'da kalmama ve okumama maddi ve manevi anlamda çok yardımcı oldu.


__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 24-11-2006, 02:50 AM   #8 (permalink)
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Ynt: Kanseri nasıl yendiler?

Çernobil'in kızı



Çernobil'den sonra ailesinden altı kişi kanserden öldü. Bir akrabası kanserin pençesinde. Sekizinci kurban Sibel, hastalığını öğrendikten sonra evlendi, kitap yazdı. Şimdi kanser hastalarına umut dağıtıyor.


--------------------------------------------------------------------------------

Çernobil Nükleer Santrali kazası meydana geldiğinde Sibel henüz çocuktu. O günlere ilişkin, siyah beyaz televizyon ekranından çay içen bir adamın görüntüsü aklında. Gazetecilerin önünde çayını yudumlayan dönemin Sanayi Bakanı Cahit Aral, radyasyon tehlikesinin olmadığını söylüyordu. Ardından Trabzon"daki okullarda her gün güzel paketler içinde fındıklar dağıtılmaya başlandı. Ne çok sevinmişti Sibel ve akranlarının çocuk yürekleri. Nereden bilebilirdik ki o küçük avuçlarına doldurduğumuz fındıkların, yudumladıkları çayların günün birinde kanser olarak geri döneceğini. Nükleer kaza, Sibel"i korkutmamıştı bile. Sibel"in başka korkuları vardı. Çocukluğu, babaannesi ve büyük halalarının felç hastası olarak yıllarca yatalak halde yaşaması nedeniyle, travmatik bir şekilde, "Yaşlandığımda ben de felç mi olacağım?" korkusuyla geçti. Büyükbabasının tüberkülozdan hayatını yitirmesi ve babasının da gençlik yıllarında aynı hastalığa yakalanmış olması bu hastalıktan da ürkmesine neden oldu. Sibel aslında felç olup başkalarına bağımlı olarak yaşamaktan, vereme yakalanıp insanların "aman bana yaklaşmasın" endişesiyle kendisinden uzaklaşmasından korkuyordu. Çocukluğunu ve gençlik yıllarını bu iki hastalığa yakalanma korkusuyla geçiren Sibel, "Allahım eğer bir gün ben de felç veya tüberküloz hastası olacaksam lütfen yapma. Bunların yerine kansere razıyım!" diye yıllarca dua etti. Sonunda yatalak olmadı, vereme yakalanmadı ama kanser oldu!

27 yaşında iken göğsündeki kitleyi ilk fark ettiğinde fazla önemsemedi. Üstelik siyasi haberlerin yanı sıra sık sık sağlık haberleri yapan, çoğu haberinde erken teşhisin hayat kurtardığından bahseden, kızkardeşi hekim olan Sibel doktora gitmedi. Aradan aylar geçip kitle hızla büyümeye başladığında bir hastaneye gitmek yerine internete başvurdu. Kanser sitelerinde sörf yapıp, kanser olup olmadığına karar vermeye çalıştı. Birkaç sörften sonra teşhisini koydu. Evet kesinlikle kanser hastasıydı. Üstelik kanserin üçüncü aşamasında olduğuna kanaat getirdi. Hastane anksiyetesinin olması, SSK kuyrukları, cebinde özel hastaneye gidecek kadar parasının bulunmayışı nedeniyle hastaneye gidemedi. Durumunu bildirdiği doktor kardeşi acilen hastaneye gitmesini istedi. Bu sefer de 11 Eylül saldırıları gerçekleşti. Gündem yoğun olduğu için hastane işini yine askıya aldı. Doktor kardeşinin "Trabzon"dan İstanbul"a gelip seni biz doktora götüreceğiz" tehdidi karşısında Sibel bir fırsatını bulup, yıllardır kanser haberleri için gittiği Kanser Derneği"nin yolunu tuttu. Biyopsi istendi. İstenen parayı temin ettikten sonra biyopsi çekildi. Sonuç; "İnvaziv ductal karsinom". Bu üç sevimsiz kelimenin ne anlama geldiğini hiç kimse açıklamıyor, ameliyat olması gerektiğini söylüyordu. Trabzon"daki doktor kardeşini aradı. Serap da bilmediğini ama ameliyat olması gerektiğini belirtti. Telefonun öbür ucundaki Serap"ın kirpikleri ıslanmıştı.

Son dakika haberi

Sibel, ajansa gelir gelmez doktorunu arayıp sonucu bildirdi. Doktoru ısrarla yanına gelmesini istedi. Ama o, gündem yoğunluğunu bahane edip telefonda söylemesini talep etti. Kısa bir sessizlikten sonra çok sevdiği doktoru altı harften oluşan sonucu söyledi. "Kansersin Sibel!" Titreyen sesiyle teşekkür edip telefonu kapattı. Haber merkezinden çıkıp, ajansın boş bir odasına koşarak hıçkırıklara boğuldu. Trabzon"daki genel cerrah kitlenin büyüklüğüne bakarak "Amerika"ya götürün, belki orada yaşama şansı olabilir" derken, Sibel"den sonra en büyük acıyı, ablasının öleceğini, hiçbir şansının olmadığını bilen Doktor Serap çekiyordu. Sibel ise, telefonla aldığı bu son dakika haberine inanmak istemiyordu. Gazetecilik refleksiyle iki kaynağa daha sordu. Habercilerin ifadesiyle doublecheck yaptırdı. Sonuç değişmedi. Sibel, tüm umutlarını yüreğine akan gözyaşlarıyla kuruttu. Artık ne sevinçlerin, ne hayallerin bir önemi vardı. Zaten onları gerçekleştirebilecek gücü ve zamanı da yoktu. Ölüm endişesi ve ümitsizlik, iliklerine kadar işlemiş gibiydi. Ölüme bu kadar yaklaşmak, gerçekten zor bir durum olmalıydı.

Bütün aile İstanbul"a geldi, tedaviler başladı. Sibel inanılmaz şaklabanlıklar yaparak hastalığını ailesinden gizlemeye çalışıyordu. Attığı her kahkaha içinde bir yerlere gözyaşı olarak düşüyordu aslında. İlk kemoterapinin ikinci haftasında Sibel banyoya girmiş ve saçlarını yıkamaya başlamıştı. Şampuanı sürerken saçları elinde kaldı. Üçüncü kemoterapi sonrası, halasının kızının evindeyken bir sabah boğazından kan geldi. Sahile koşarak ağlamaya başladı. Hayatında ilk defa bu kadar çok hıçkırarak ağlıyordu. Güneşli bir kış günü martıların seslerine karıştı hıçkırıkları. Yıprandığı, inceldiği için ilaçlar damarlarını patlatıyordu. Kemoterapi ilaçları aslında ilaç değil zehir. İğne eğer yanlışlıkla damardan çıkarsa, ilaç koldaki etleri eritiyor.

Zaman hızlı geçiyor, Sibel hastalığı kabullenemiyordu. Kendini çaresiz, öfke dolu, mutsuz hissediyordu. Sürekli kendini sorguluyordu: "Neden ben?" "Nerede hata yaptım?" Her şeyi simsiyah görmeye başlıyor. İçinde yaşlı insanlara karşı öfke vardı. "Neden ben onların yaşına ulaşamayacağım? Neden yılların izini yüzümde taşıyamayacağım?"

Kanserle gelen evlilik

Ameliyatla Sibel"in sol göğsü alındı. Ameliyat sonrası doktorlar her hastaya ve yakınlarına söyledikleri şeyi tekrarladılar: "Hepsini temizledik, bitti artık..." Işın tedavileri sürerken, aralarında uzun süredir duygusal bağları bulunan Yönetmen-Yazar Şahin Doğan, Sibel"e evlilik teklif etti. Sibel, hastalığının tekrarlama riskinin çok yüksek olduğunu, çocuk doğuramayacağını Şahin"e anlattı. Şahin, bir kanser hastasıyla evlenmeyi çoktan göze almıştı. Sibel Trabzon"daki köyüne gidip kır düğünüyle evlenmek istedi. Köye gidildi, resmi işlemler tamamlandı. Kemençeleri çalacak sanatçılar ayarlandı.
Tam düğünden bir gün önce acı haber geldi. Sibel"in kanserli dayısı vefat etmişti. Sibel, yatak örtüsünü başına kadar çekip hıçkırıklarını sabahın sessizliği içinde boşalttı. Dayısı için mi yoksa kendisiyle aynı kaderi paylaşan bir kanser hastası öldüğü için mi ağladığını bilemeden... Düğün iptal edildi. Sade bir nikah töreniyle "dünya evi"ne girdiler. Düğün pastasının üstünde "Hayatımızın en güzel hatası" yazıyordu. Bir yastıkta kocasınlar temennileri arasında Şahin ile Sibel hayatlarını birleştirdi.

Oysa bir yastıkta kocayamazlardı. Çünkü kanser geri geldi. Tekrar İstanbul"a dönüldü. Kan testleri, tomografiler, sintigrafiler Sibel"in hislerini doğruluyordu. Kanser karaciğerinde geri dönmüştü. Araştırmalar ortalama hayat süresini 5 yıla kadar yüzde 20 veriyordu. Ama 5"ten sonraki yıllar için bu oran yüzde 16"ya düşüyor. Sibel"in savaşı yalnızca ilaçla vücudu arasında geçmiyor, Türkiye"de kanser hastası olmanın bedelini çok ağır ödüyordu. Geciken her gün hastalığın ondan çaldığı yaşam süresini daha da azaltırken, mucize ilaç Herceptin"i bulamıyordu. SSK ve eczane haftalar sonrasına gün veriyordu. Yine bir gün tam sıra geldiğinde ilacın bittiğini öğrenen Sibel"in elleri ve dizlerinin titremesinin ardından gözyaşları boşaldı. Kanserli hastalar ödünç ilaç vererek destek oldu. Ekonomi Muhabirleri Derneği"nin e-mail grubuna düşen bir maille seferber olan meslektaşları Sibel"in ilacını buldular.

"Allah"ım iyi ki kanser oldum"

Bir an geldi ki, kanserin ruhsal darbe ve yıpratmalarıyla kendi kendine başa çıkacak kadar güçlü olmadığını düşündü. Psikolojik destek, biyoenerji derken Sibel manevi dünyasında bir yolculuğa çıktı. Tedaviler ilerleyip hayatın o kadar da çabuk tükenmediğini görünce, nasıl olduğunu anlamasa da bişeylerin değiştiğini hissetti. Hayata o güne kadar hiç bakmadığı pencerelerden bakmaya başladı. Zaten kısıtlı olan hayat süresini kendine zehir etmekten vazgeçti. Şimdi yattığı yerden bile haber yazıyor. Haber yazmak bu acılı süreçte onu hayata bağlıyor. Kendini sokağa atıp "Allahım sana şükürler olsun, iyi ki kanser olmuşum!" diyor. Eskiden olduğu gibi her şeye gülümsemeye başlıyor. Kendinden daha uzun süre yaşama şansları olduğu için yaşlılara kızmaktan vazgeçiyor. Bütün bunların nasıl gerçekleştiğini tam olarak kendisi de bilmeyen Sibel, o süreci şöyle anlatıyor:

"Hayatın anlamını, sevmeyi, hoşgörüyü, bağışlamayı öğrendim. Hastalığı kabullendikten sonra hayat başka bir anlam kazanıyor bence.. Ne mutlu bana ki kanser hastası oldum. Hayatımın geri kalan süresinin artık her anını doya doya yaşamam gerektiğini anladım. Kanser de bize Allah"ın bir armağanı. Ölümlülüğümüzü bize fark ettirdi. Allah"ın bize verdiği sürenin aslında sonsuza kadar olmadığını, geçen her anın çok değerli olduğunu biliyorum artık. Hayatımın bu anına kadar çiçekleri hep sevdim. Hepsi o kadar. Hiçbir zaman bir çiçeğe baktığımda o çiçeğin renklerindeki inanılmaz uyumu, inceliği, arkasındaki varlığı göremedim. Çünkü buna fırsatım yoktu. Zaman akıp gidiyordu ve benim hep yetiştirmem, koşuşturmam gereken işlerim vardı. Kanser olduğumu öğrendiğimden bu yana geçen 2,5 yıllık sürede hayattan aldığım keyif, neredeyse 27 yıllık hayatımdan çok daha fazla."

Zamanla Sibel"in ölüm korkusu da azaldı. Hatta ölüm düşüncesiyle barıştı. Sibel, "Bazılarına ürkütücü gelebilir. Bence hasta olsun olmasın herkesin yaşaması gereken bir deneyim, ölüm düşüncesiyle barışmak. Eskiden mezarlıklar korku mekanlarıydı. Oysa şimdi aile mezarlığımız inanılmaz sempatik geliyor bana. Bir gün gelecek ben oranın bir parçası olacağım. Çok uçuk bir düşünce belki ama bana ait bir mezar taşım bile olacak. Aslında üzerine ne yazılması gerektiğini şimdiden planlamalıyım. Öyle sıradan bir mezar taşı olsun istemem" diyor. Sibel, doktorların "Yapacak bir şey kalmadı artık, hastayı evine götürebilirsiniz" dendiği andan sonrasının bütün ayrıntılarını düşünmüş. "Gün gelecek o son an gerçekleşecek" diyen Sibel, vasiyetini bile yazmış, çok sevdiği sanatçı Cem Karaca"nın öldüğü gün.

Peynirli pizza ve kemoterapi

Sibel, geriye kalan günlerini saymayı bırakıp ailesi ve eşini de arkasına alarak, vücudunu ele geçirmeye çalışan tehditkar, amansız düşmana karşı atağa geçti. Onkoloji bölümüne giderken kendi evine gidiyormuş gibi, inanılmaz güven içinde hissetmeye başladı kendini. Radyoterapi sırasında ağzından kan gelirken bile hayata acı acı gülümsemeyi başarabildi. Cerrahpaşa"da onu şarkı söylerken, gülümserken gören öteki kanser hastaları da umutla dolmaya başladı. Artık kemoterapi için hastaneye gitmek gayet keyif veriyor. Sabahları 08.30"da kalkıp, eczaneden mavi Kanü'leri (iğneleri) alıp pastanenin yolunu tutuyor. Ardından hastaneye. Peynirli pizzaları kemoterapi alırken yemek Sibel"in çok hoşuma gidiyor. Sibel, bir tür radyasyona maruz kaldığı radyoterapiyi de eğlenceli buluyor.

Sibel, artık kanserli hastalarla ilgili istatistikleri araştırmaktan vazgeçti. Yüzde 10-15 oranında iyileşme umudu olduğunu veya 5 yıldan uzun süre yaşama şansının sadece yüzde 16 olduğunu söyleyen rakamlar umurunda değil. Kanser hastalığının ölümle özdeşleşen soğuk yüzünü tersine çevirebilmeyi başardı. Etrafındaki tüm insanlara pozitif duygular aktarıyor. Hastanede kanserli hasta yakınları zaman zaman Sibel"in mi yoksa kardeşi Serap"ın mı hasta olduğunu karıştırıyor. O kadar neşe dolu ki, mahallenin taksicisi onu Asmalı Konak"ın Bahar"ına özenip saçlarını kazıttığını düşünüyor... Bir kanser hastası olabileceğini tahmin edemiyor. Bu arada Şahin de Seymen Ağa gibi saçlarını kazıtarak Sibel"e destek oluyor.

Bir ay sonra yeniden karaciğer emarı çekilecek olan Sibel, "Belki karaciğerimden sonra akciğerime ya da kemiklerime sıçrar kanserli hücrelerim. Kimbilir belki de bu savaşta bir başarı öyküsü yazarım" diyor. Sibel, fotoğraf çekiminden önce bize "son söz" niyetine gördüğü ama yorumlayamadığı rüyasını anlatıyor: "Rüyamda bir eve giriyorum. Başlangıçta normal bir evmiş gibi gözüküyor. İçine girdikçe her odanın kapısı başka bir odaya açılıyor. Tek bir eve girdiğimi sanıyorum ama o evde birbirinden bağımsız çok sayıda oda var." Umarız o kapılardan biri aydınlık bir yere açılır.


__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Kanseri nasıl yendiler?

Genel Sağlık ve Kanser Serbest Kürsü Kanseri nasıl yendiler? Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Kanseri nasıl yendiler? (7) Alper Cellek, kanseri mantıklı ve soğukkanlı karşılayanlardan. Bir yıl önce eşi de kanser olup yendiği için, hastalığa aşina olan Cellek, doktor faktörünün önemli olduğunu söylüyor 23/09/2006 (1303 kişi okudu) HATİCE YAŞAR (Arşivi) Alper Cellek, normalde doktora ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Kanser Serbest Kürsü telkin cd indir izle İstanbul Kanser Serbest Kürsü nerededir kimdir Kanser Serbest Kürsü çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Kanser Serbest Kürsü hipnoz Kanser Serbest Kürsü olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Kanser Serbest Kürsü hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Kanser Serbest Kürsü kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 07:50 AM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.