Tekil Mesaj gösterimi
Alt 24-11-2006, 02:03 AM   #7 (permalink)
hayatimdegisti
Administrators
Atakan Sönmez
 
Üyelik tarihi: May 2006
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 5,723
Tesekkür: 2,852
3,132 Mesajinıza toplam 17,384 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
hayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond reputehayatimdegisti has a reputation beyond repute
Standart Ynt: Kanseri nasıl yendiler? (7)

Yazdır Yolla | Arşive Ekle Yaşam

Kanseri nasıl yendiler? (1)

Yüzerken bacağına giren kramp, Umut'un kanser olduğunun ilk işaretiydi. Türkiye ve Amerika'daki tedavi sürecine rağmen bacağını kaybetti. Ancak yaşamaktan hiç yılmadı. Amerika'da bilgisayar mühendisliği okudu. Şimdi, pek çok insanın çalışmayı hayal ettiği Intel'de görev yapıyor

17/09/2006 (2331 kişi okudu)


HATİCE YAŞAR (Arşivi)

BAŞLARKEN
Bir gün kendinizin veya bir yakınınızın kanser olduğunu öğrenirseniz tepkiniz ne olur hiç düşündünüz mü? Sorunun kendisi bile çoğumuzun tüylerini diken diken edebilir. Bunun nedeni, kanserin çoğunlukla ölümle eşanlamlı olarak düşünülmesi. Oysa kanser, iyi bir ekip, doğru bir tedavi ve hastanın iyileşeceğine inanıp mücadele etmesiyle yenilebiliyor. Bu sözcükler, elbette ki hastaların kanser tedavisi görürken yaşadıklarını küçümsemiyor. Çünkü kanser, tedavisi en ağır, en meşakkatli hastalıklardan biri ve bunu ancak yaşayan bilir. Ancak bir gerçek var. O da ne kadar iyi bir ekip tarafından tedavi görüyorsanız görün, kendinize inanmadığınız sürece bu hastalığı yenemeyeceğinizdir. Kanser savaşını kazananların öyküsünü dinlediğinizde, bazı hastaların kansere değil, moralsizliğe yenildikleri anlatılır. Bunun açıklamasını ise şöyle yapmak mümkün. Bedenimiz bir bütün. Eğer psikolojiniz iyi değil, sıkıntılar yaşıyor üstelik bunu atlatamıyor ve ciddi streslere maruz kalıyorsanız hastalanmanız kaçınılmaz. Ciddi kazalar geçiren insanların kurtarılmayı beklerken umutlarını yitirip artık öleceklerini düşündüklerinde de bu duruma benzer bir şey olur. Vücut mekanizmalarında kötüye gidiş başlar, beyin endorfin, dopamin, serotonin gibi maddeleri salgılayamaz. Ancak ne zaman ki ölümün eşiğine gelmiş olan kişi, ölüme teslim olmaktan vazgeçip mücadele etmeye karar verir işte o zaman ibre 'yaşam'a döner. Kalp atımı hızlanır, böylece daha fazla kan pompalanır. Daha hızlı nefes alınır ve beyne daha çok oksijen gider. Beyin vücuda, direnmesi emrini gönderir. İşte kanserle mücadeleyi de buna benzetebiliriz. Bu yazı dizisinde kanseri yenen insanların öykülerini okuduğunuzda da bunun farkına varacaksınız. Kahramanların öyküsünü okurken, kimi zaman nasıl yenilginin eşiğine geldiklerini, sonra umut yaratarak teslimiyet yerine mücadeleyle hastalıklarını yendiklerine tanık olacaksınız.

Umut Ünver, eğitim hayatı boyunca parlak bir öğrenciydi. İlkokulu Yükseliş Koleji'nde, ortaokulun tamamını ve lise birinci sınıfı ise Arı Koleji'nde okudu. Öğreniminin geri kalan bölümüne bir süre ara vermek zorunda kaldı. Çünkü hiçbirimizin aklımızın ucundan dahi geçirmek istemeyeceği kanser, Umut'u hayatı, hayatın zorluklarını bilmediği, önemsemediği bir zamanda yakaladı. Kasım 1993'tü. Umut'un deyimiyle hayatının en çılgın dönemleriydi. Daha lise birinci sınıfta olmasına rağmen iki yıldır sigara içiyordu. Gerisini ondan dinleyelim...
Kanser olduğunuzu nasıl öğrendiniz?
1993 yazında şikâyetlerim başladı. Hatırladığım ilk belirti havuzdayken sol dizime kramp girmesi. Sonra basketbol oynarken ara sıra ağrı giriyordu dizime. Eylül ayında dizimin iç kısmında bir şişkinlik belirdi. Birkaç doktora gösterdik o zaman. Kimi doktor x-ray (film) bile çekmeden "Spor yaparken incinmiştir" dedi ve kremle bandajla geçiştirdi. Sonra başka bir doktor dizimdeki şişkinliği sıvı çekerek rahatlattı. Fakat bu süre içinde hâlâ kimsenin ne olduğundan haberi yoktu.
Teşhis nasıl konuldu?
Sanırım ekimin sonlarıydı. O zaman, İbni Sina Hastanesi'nde bir profesöre gittik. O anı da çok iyi hatırlıyorum, annem ve ablamla beraber gitmiştik. Profesorü beklerken kendisine koridorda rastladık. Annem kendisine x-ray'i verdi. Profesör İbn-i Sina'nın en üst katındaki büyük pencerelerden gelen ışığa doğru tutarak anında "... olabilir" dedi. Annemle ablam birden duraksadılar, sonra annemin gözleri doldu birden. Doktorun ne dediğini anlamamıştım o an. Doktor "tümör olabilir" demiş. Hemen ardından bacağımdan biyopsi alındı ve tümör olduğu ortaya çıktı.


'Koşamayacağımı bilmek zor geldi'
Öğrenince tepkiniz ne oldu?
Nasıl bir tedavi uygulanacağını ve aynı zamanda bana nasıl bir hastalığım olduğunu anlatmak amaçlı bir kere daha doktorla gürüşmeye gittik. Doktorun acele bir toplantısı çıktı ve bir süre annemle yalnız kaldık. Anneme ısrarla durumun ne olduğunu sorunca kanser olduğumu söyledi. Sanki normal birşey söylenmiş gibi düşünmeden anında cevap verdiğimi hatırlıyorum, "N'olcak şimdi?" diye. Bacağımın kesilme ihtimalini söylediğinde çok yıkılmıştım. O zaman ansiklopediden öğrenmiştim tümörün ne demek olduğunu.
Tek hatırladığım "Genelde hastanın 10 sene içinde öldüğünü" yazdığı. Çok fazla şok olmadım, fakat ölüm sözcüğü insanın hayatına girdiği andan itibaren hayattaki her şeyin anlamı değişiyor. Bir bakıma hayatı sorguladım ben de. "Niçin ben?" sorusunu da sordum, Allah'a sitem de ettim. Aslında kanserden çok o dönemde bacağımın kesilecek olması etkilemişti beni. O zamanlar dış gorünüme çok önem verirdim (gülüyor). Basketbol ve futbol da oynuyordum. Bir daha koşamayacağımı bilmek zor geliyordu. Böyle bir durumdan etkilenmeyecek pek kimse yoktur.
Arkadaşlarım ve aileleri çok yardımcı oldular. Zaten Amerika'ya gelebilmemin baş mimarları da onlar. Ben ilk kemoterapiye başladığım zamanlar tamamen odama kapanmıştım. Zaten bir şey de yiyip içemiyordum, bütün gün sadece yatağımda yatıp duvara bakıyordum. İstemiyordum da kimseyi yanımda, arkadaşlarım geliyorlardı geri çeviriyordum. Sonra bir arkadaşımın annesi olan Sevim (Ergen) teyze, zorla arkadaşlarımı yanıma getirdi. Morale ne kadar ihtiyacım olduğunu benden daha iyi biliyordu. Amerika'ya ilk gittiğimde de en çok arkadaşlarımın yokluğunu hissettim. Hasta halimde bir tek onlar yüzümü güldürebiliyordu.


'Babam çok etkilendi'
Aileniz durumu nasıl karşıladı?
Annem çok güçlüydü, en azından öyle gözüküyordu. Annem zaten her zaman evdeki en güçlü kişiydi. Babamın kesinlikle çok kötü etkilendiğini biliyorum. Hislerini pek dışarı vurmaz ama içi içini yer. Bende de küçüklüğümden beri bir baba düşkünlüğü vardır zaten. Düşünmek bile istemiyorum neler düşünmüş, ne kadar üzülmüş olabileceğini. Ablam da o zaman İstanbul Üniversitesi'nden yeni mezun olmuş, Ankara'ya dönmüştü. Şimdiye kadar bir tek benim bildigim bir sırrımı da açayım size. Ablamın günlüğünü okumuştum o zaman gizlice. Tek bir cümlesini hatırlıyorum "Ne oldu canım kardeşime?" diye yazıyordu. Zaten daha fazla da okuyamamıştım. Ablam sonradan birisinin günlüğünü okuduğunu anlayıp anneme kızmıştı (gülüyor). Ben de söyleyememiştim tabii okuduğumu. Ablamın yazdığı o cümle, bana bugüne kadar söylediği en güzel sözlerden daha anlamlıdır benim için. Bu olayı hatırladıkça gözlerim dolu dolu olur.
İnsan kanser hastası olunca kendini nasıl hisseder? Ölüme yakın mı, umutsuz mu, karmaşık mı?
Benim hissettiklerime en yakını sanırım 'karmaşık'. Kendinizi günlük hayata kaptırdığınız bir anda öyle bir şey oluyor ki, hayatınızdaki her şey bir anda değişiyor. Her şeyin başı sağlık deyimi hayatınızın tek gerçeği oluyor. Özellikle ölümü düşündüğü an insan, kimlik değiştiriyor sanki. Çok klasik bir cevap olacak ama insanın kendisine çok bağlı bu. Hastalık hakkında ne bildiğinizle de ilgili bir şey. O ana dek hep en kötü şeyleri duyduysa hastalıkla ilgili, mesela sadece gazetedeki kanserden ölüm haberlerine dayanıyorsa bildikleri, o zaman çok yıkıcı olabilir.
Hiç yenileceğinizi düşündünüz mü?
Texas Medical Center'da tedavi olan çok sayıda Türk hasta vardı ve ister istemez bir bağ oluşuyor orada. Hem hastalık çekiliyor, hem gurbettesiniz. En gencinden, en yaşlısına bu hastalığa yenik düşenleri görüyorsunuz hergün. İster istemez düşünüyor tabii insan 'ben de yenik düşebilirim' diye. Yalnız bir keresinde, bir buçuk senelik kemoterapi tedavisinin bitmesine artık bir ay kala hastalanıp acile yattım. X-ray'ler çekildi ve ciğerlerimde bir sürü noktalar gözüküyordu. Doktor bunlar kanser hücreleri de olabilir, başka bir şey de dedi. Sonuç iki gün sonra geldi. Zatürree olmuşum. Yalnız o iki gün içinde, kendimi bir bakıma ölüme hazırlamıştım. İlk kez bu kadar yakındım ölüme. Aslında ne kadar hazırlamaya çalışsam da çok korkuyordum. Nâzım Hikmet'in şiiri gibi "Ne ölümden korkmak ayıp/ Ne de düşünmek ölümü". Bu kadar kemoterapi alırken bile ciğerime bu sekilde yayılabiliyorduysa kanser hücreleri, o zaman kurtuluş şansım pek yoktur diye düşünmüştüm.
Kanserli olmanın en zor yanı nedir?
Tedavi çok zor. Hücrelerinizi öldürmek için ilaç veriliyor. Bu, normal hücrelerinize de zarar veriyor. Çok fazla mide bulantısı, iştahsızlık, vücuttaki tüylerin dokülmesi gibi yan etkiler oluyor. Hastalığı yenmek için moralinizi çok iyi tutmanız ve güçlü olmanız gerekiyor.


Şükretmeyi öğrenmek...
"Kanseri yeneceğim" dediğiniz an?
İnsanın aklından binlerce şey geçiyor. 1.5 sene süren bir tedavi ve bütün hayat sadece tedaviden oluşuyor. Düşünmek için bayağı zamanı oluyor yani insanın (gülüyor). Fakat o zamanlar beni tek ilgilendiren bacağımın kurtulmasıydı. Yani garip bir şekilde bu hastalığı öğrendiğimde de, tedavi olurken de çok büyük bir moralsizlik yaşamadım ben. Yenileceğim bu hastalığa diye düşünmedim.
Hayata bakışınız değişti mi?
Ağrısız sızısız yaşayabilmenin verilmiş bir hak gibi algılanmasından çok, sağlıklı olmanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu algıladım. En basit örnek olarak, ağız tadıyla bir yemek yiyebilmek için kemoterapinin etkilerinin geçmesini bekliyordum ve bu yaklaşık üç hafta kadar sürüyordu. Bir önceki kemoterapinin etkileri geçmeye başladıktan iki-üç gün sonra bir sonraki kemoterapi alınıyordu. Yani ortalama bir ayda iki-üç kez midem bulanmadan yemek yiyebiliyordum. Sağlıklı kaç insan düşünüyor ki rahatça yemek yiyebilmenin bile ne kadar büyük nimet olduğunu. Kısaca şükretmesini öğrendim. Yani hastayken, ayağımın kesilirken bile hayatta olduğum için şükretmesini...


Kanserliler için gönüllü yardım
Şu anda çalışıyor musunuz?
2005'te Texas Üniversitesi'nin bilgisayar mühendisliği bölümünden mezun oldum.
Okuldan mezun olmadan birkaç ay önce Intel'den teklif aldım. Bir senedir orada çalışıyorum. Bildiğiniz gibi Intel mikro işlemci üreten bir şirket. Ben bu mikro işlemcilerin fonksiyonel özelliklerini test eden grupta çalışıyorum. Texas Üniversitesi'ne gitmek için 2002'de şehir değiştirdim. Bundan önce tedavi gördüğüm MD Anderson Cancer Center'da gönüllülük yaptım. Bir süre bacağı kesilen Meksikalı bir çocuğa yardımcı oldum. Hastaları ziyaret edip, bir istekleri varsa onları götürüyordum. Yemek, içecek, gazete, video kasedi, vs. Gönüllülüğün bana çok ilginç gelen bir şartı vardı. Kemoterapi tedavisi gören kişilerin koku hissi çok fazlalaşıyor. Zaten şiddetli mide bulantısına yol açan şeylerden biri de bu. Gönüllü çalışmaya giderken güzel kokmak için parfüm falan sürülmüyordu. Hastaların her ihtiyacına bu kadar dikkatle yaklaşılması çok güzeldi.



--------------------------------------------------------------------------------


'Azıcık saçlarım çıktığında bile çok mutlu oluyordum'
Tedavi dönemi nasıl geçti?
Türkiye'de iki kemoterapi aldım. Kalsam iki kemoterapi sonra ameliyat olacaktım. Amerika'ya gidince altı kemoterapi aldım. Sonradan öğrendiğim Türkiye'de bu ilaçların yanlış verilmiş olması. İki tip kemoterapi ilacının tek tek verilmesi gerekiyormuş, oysa ikisi aynı anda verilmiş ve sadece iki saat içinde. Bu altı kemoterapiden sonra doktorun beklentisi kanser hücrelerinin yüzde 90 küçülmesiydi ve bu beklenti doğru çıkarsa ameliyat olduktan sonra altı kemoterapi daha alıp bitecekti tedavi. Fakat sonuçlarda tümör yüzde 88 küçülmüştü.
O yüzden ameliyat olduktan sonra 12 kemoterapi daha alacaksın dendi. Ameliyatta diz kısmım kesilip oraya platin bir diz kondu.
Ameliyattan sonra 12 kemoterapi daha aldım. Yan etki azdı, hatta bir tanesi saç dökmüyordu. Saçlarımı azıcık görmek bile beni çok mutlu ediyordu (gülüyor). Bir kemoterapi daha alınca zatürree oldum ve sonuncu ilacı almadan tedavim tamamlandı. İnsanın vücudu en fazla 1.5 sene kemoterapiyi kaldırabiliyor, sonra iflas ediyormuş. Zatürree vücudumun 'yeter' demesiydi.
Bacağınızın kesileceği söylendiğinde tepkiniz ne oldu?
Tedavim bitip 1995'te Türkiye'ye dönmüştüm. Lise 2'den eğitimime başladım. Ancak 1996'nın Kasımı'nda yine sol bacağımın alt kısmında bir akıntı oldu. Hemen film çektirip Amerika'ya gönderdik. Bacağımdaki platin mikrop kapmıştı. Hemen Amerika'ya döndüm. İki sene 'Ilizarov' denilen kemik uzatan bir prosedür uygulandı. Amerika'da dört yıl yapılan tedaviye karşın sonuç alamadık ve doktor kesilmesini önerdi. Amerika'da liseyi dışardan bitirmiştim bu arada. Ağrıyla yaşamayı öğrenmiştim ama en azından hayatıma devam etmek istiyordum. Altı sene, 18 ameliyat sonra kendim karar verdim kesilmesine. Belki çok zaman kaybettim, çok ağrı çektim ve sonunda kaybettim ama hiç 'keşke' demeyeceğim.
İki hafta internetten ameliyatla ilgili her şeyi öğrendim. Ameliyatın öncesi, sonrası, riskler vs... Kesilen kasların diğer kaslarla nasıl daha iyi birleştirilebileceğini bile öğrenip doktoruma söylemiştim. Bu kadar araştırmamdan etkilenmişti.



--------------------------------------------------------------------------------


Bir yanda hastalık bir yanda gurbet
Amerika serüveni nasıl başladı?
Türkiye'de tedavi görmem bacağımın kesilmesi demekti. Depresyona girmiştim. Herkes seferber olmuş yurtdışında tedavi seçeneği araştırıyordu. Biyopsi sonucum Amerika'ya gönderildi. Bacağı kesmeden tedavinin yapılabildiğini öğrendik. Annemin arkadaşı Gülgün teyze bankaya benim adıma para toplanması için hesap açtı. Gazeteci, televizyoncu tanıdıklara ulaşılıp olay duyuruldu. Çok kısa sürede tedavi parası toplandı. Geri kalan para için babamın arkadaşları kefil olmuşlardı. Türkiye'nin dört bir yanından insanlar, büyük veya küçük miktarlar olsun ellerinden geldiğince para yatırmışlardı. Çoğu dar gelirlilerden gelmişti. Galatasaraylı olduğum için en anlamlı yardım, Anadolu Beşiktaşlılar Derneği'nden gelendi. Beşiktaş'ın çok özel bir yeri vardır bende. Türk erkeklerinin her olaya futbolu sokma merakı kanıtlandı bir kez daha (gülüyor).
Amerika'daki zorluklar nelerdi?
Dil problemi vardı. Doktor görüşmelerini tercümanlarla yapıyorduk. Şehri bilmemek çok zordu. Bir ihtiyacımız oluyor, nereye nasıl gideceğimizi bilmiyoruz. Kolaylık olsun diye hastanenin birkaç blok ötesinde kalıyorduk zaten. Bir de felaket sıcak bir şehirdi. Texas Medical Center dünyaca ünlü doktorları barındırdığı için buraya uzun zamandır yurtdışından hastalar geliyordu. Türk hastalara yardım amaçlı birçok gönüllü kişi çalışıyordu hastane ve hastane dışında. Yeşim (Yönter), Gönül ve Müjde hanım, ilk geldiğimde gönüllülük ve tercümanlık yapanlardan birkaçıydı. Gerçekten ilkyardım gibi koşuyorlar yeni gelenlerin yardımına. Yeşim hanım, çok ilgilendi. Tedaviden sonra da, Amerika'da kalmama ve okumama maddi ve manevi anlamda çok yardımcı oldu.


__________________
http://www.hayatimdegisti.com
Hemen ücretsiz deneme telkinlerini indirmek içinse bu link.Suçluluk ego ve kendine güveni 2 gün dinleyin
https://www.dropbox.com/sh/b6youoq8m...vwFPsoEYa?dl=0
Dinledikten sonra etkiler ile ilgili anketlere bu linkten katilin.
http://www.hayatimdegisti.com/forum/...-anketlerimiz/
hayatimdegisti isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla