![]() |
Cevap: HEP BİRLİKTE okuyoruz, sorguluyoruz, değişiyoruz (OSHO yardımlı) Tüm insanlığın en derin sorunlarından biri budur. Bu hep bir sorun olmuştur. Aşık olduğun zaman, her şey güzel görünüyor; çünkü o anlarda, hiçbir koşul öne sürmüyorsun. İki insan koşulsuz, birlikte hareket ediyor. Ancak ilişki yerleştikten sonra, birbirlerini kanıksamaya başladıktan sonra, koşullar dayatılmaya başlanıyor. "Böyle olmalısın, şöyle davranmalısın; ancak o zaman severim." Sevgi bir pazarlık konusuymuş gibi... Tüm kalbinle sevmediğinde pazarlık yapıyorsun. Diğer kişiyi senin için bir şey yapmaya zorlamak istiyorsun, ancak o zaman onu seveceksin; aksi halde, sevgine ihanet edeceksin. Yani, sevgini bir ceza ya da zorlama olarak kullanıyorsun; ama sevmiyorsun. Ya sevgini geri çekiyorsun, ya veriyorsun. Ama iki durumda da, amaç sevgi olmuyor, başka bir şey oluyor. Eğer bir kocaysan, eşine hediye götürüyorsun. Mutlu oluyor, sana sarılıp öpüyor ama eve bir şey getirmediğin zaman mesafe koyuyor; sana sarılmıyor, yanına gelmiyor. Bu tip şeyler yaptığın zaman, sevginin sadece başkalarına değil, sana faydası olduğunu unutuyorsun. Sevgi herşeyden önce sevenlere yardımcı olur. Ancak ondan sonra sevilenlere yardım eder. |
Cevap: HEP BİRLİKTE okuyoruz, sorguluyoruz, değişiyoruz (OSHO yardımlı) İnsanlar bana gelip, hep "O beni sevmiyor" diyor. Kimse bana gelip, "Ben onu sevmiyorum" demiyor. Sevgi bir talebe dönüşmüş. "Eşim beni sevmiyor." Diğer kişiyi unut; sevgi o kadar güzel bir olgu ki, eğer sen seviyorsan, mutluluk verir. Ve ne kadar çok seversen, o kadar sevilebilir olursun. Ne kadar az seversen ve başkalarının seni sevmesini talep edersen, o kadar az sevilebilir olursun, giderek o kadar fazla kapanır, egonun içinde sıkışıp kalırsın. Alıngan olursun; biri sana, sevmek için yaklaşsa bile korkarsın. Çünkü her sevgide, reddedilme ve geri çekilme olasılığı vardır. Kimse seni sevmiyor. Bu, senin içinde iyice yer etmiş bir düşünceye dönüşmüş durumda. Bu insan nasıl oluyor da fikrini değiştirmeye çalışıyor? Seni sevmeye çalışıyor? Mutlaka gerçek olmayan bir şeyler olmalı. Seni kandırmaya mı çalışıyor? Kurnaz bir dalavereci olmalı. Kendini korumalısın. Sen kimsenin seni sevmesine izin vermiyorsun; ve sen de başkalarını sevmiyorsun. O zaman korku ortaya çıkar, o zaman bu dünyada, yalnız kalırsın; bağların kopar. |
Cevap: HEP BİRLİKTE okuyoruz, sorguluyoruz, değişiyoruz (OSHO yardımlı) O zaman korku nedir? Korku, varoluş ile temasın olmadığı duygusudur. Korkunun tanımı bu olsun: Varoluş ile teması kaybetme durumu korkudur. Sen yalnız kalmış, evde ağlayan bir çocuksun. Anne, baba, bütün aile tiyatroya gitmiş. Çocuk ise beşiğinde ağlayıp duruyor. Hiç kimseyle temas kuramıyor, koruyacak kimsesi yok, onu kucaklayacak kimse yok, sevecek kimse yok, her tarafta engin bir yalnızlık var. Korku hali işte budur. Bu böyle yaşanıyor, çünkü sevginin yaşanmasına izin vermeyecek şekilde yetiştirildin. Tüm insanlık başka şeyler için eğitilmiştir; sevgi için değil. Öldürmek için eğitilmişizdir. Ordular var; yıllarca öldürme eğitimi veriyor. Hesapçı olma eğitimi alıyoruz. Kolejler, üniversiteler, yıllarca eğiterek, sana hesap öğretiyor; kimse seni aldatamasın ve sen herkesi aldat diye. Ama hiçbir yerde sevgiye izin veren bir fırsat ortaya çıkmıyor: özgürce sevmek! Hatta bu kadar da değil; toplum her sevgi çabasını baltalıyor. Ebeveynler çocuklarının aşık olmasından hoşlanmaz; hiçbir baba ve hiçbir anne hoşlanmaz. Niyetleri ne olursa olsun, hiçbir baba ya da anne çocuklarının aşık olmasından hoşlanmaz; onlar, görücü usulü evlilikleri sever. |
Cevap: HEP BİRLİKTE okuyoruz, sorguluyoruz, değişiyoruz (OSHO yardımlı) Neden? Çünkü genç bir adam, bir kadına ya da bir kıza aşık olduğu zaman, kendi ailesinden uzaklaşmaktadır. Yeni bir aile yaratıyor: kendi ailesini. O, eski ailesine tabii ki başkaldırıyor. "Artık ben gidiyorum, kendi yuvamı yaratacağım." diyor. Kendi eşini seçiyor. Babanın ya da annenin, bu konuda yapabileceği hiçbir şey yok; tamamen dışlanıyorlar. Hayır, onlar düzenlemek isterler. "Sen bir yuva yarat, ama bizim herşeyi ayarlamamıza izin ver ki, bizim de söz hakkımız olsun. Ve sakın aşık olma; çünkü aşık olduğun zaman, bütün dünyan ondan oluşuyor" derler. Eğer o görücü usulü bir evlilikse, sadece toplumsal bir olay olur. Sen aşık değilsin, eşin bütün dünyan değil, kocan bütün dünyan değil. O yüzden anlaşmalı evlilik devam ettiği sürece aile devam eder. Ve nerede bir aşk evliliği olursa aile ortadan kayboluyordur. Batı'da aile yok oluyor. Şimdi görücü usulü evliliğin bütün mantığını görebilirsin: Aile varolmak istiyor. Sen yok edilirsen, aşık olma olasılığın yok edilirse, bunun bir önemi yok: aile için kurban edilmek zorundasın. Eğer bir evlilik ayarlanmışsa, o zaman aileler birleşebilir. Eğer evlilik ayarlanmışsa, bu ailede yüz kişi bile yaşayabilir. Ama eğer bir oğlan ya da bir kız birine aşık olursa, o zaman kendilerinden oluşma bir dünya oluyorlar. Yalnız hareket etmek istiyorlar, mahremiyet istiyorlar. Etraflarında yüz kişi olsun istemiyorlar, amcalar, amcaların amcaları, kuzenler, kuzenlerin kuzenleri; onlar etraflarında böyle bir piyasa oluşsun istemiyor. Kendi özel dünyalarına sahip olmak istiyorlar; bu da rahatsız edici oluyor. |
Cevap: HEP BİRLİKTE okuyoruz, sorguluyoruz, değişiyoruz (OSHO yardımlı) Aile, sevgiye karşıdır. Ailenin sevgi kaynağı olduğunu duymuş olmalısın ama ben sana diyorum ki, aile sevgiye karşıdır. Aile, sevgiyi öldürerek varolmuştur; sevginin gerçekleşmesine izin vermemiştir. Toplum, aşka izin vermez; çünkü eğer bir insan, derin bir aşk içindeyse, o etki altında bırakılamaz. Onu savaşa yollayamazsın. "Ben olduğum yerde mutluyum. Beni nereye yolluyorsunuz? Neden gidip evlerinde mutlu olan yabancıları öldüreyim? Hiçbir anlaşmazlığımız, çıkar çatışmamız yok..." diyecektir. Eğer genç nesil sevgi yolunda giderek daha da çok derinleşirse savaşlar ortadan kaybolacak; çünkü savaşa gidecek yeterli sayıda akılsız insan bulamayacaksın. Eğer seversen, hayattan bir şeyin tadına bakmış olursun, o zaman ölümü ve insanları öldürmeyi sevmezsin. Ama eğer sevmediysen, hayata ait bir şeyin tadını almadıysan, ölümü seversin. |
Cevap: HEP BİRLİKTE okuyoruz, sorguluyoruz, değişiyoruz (OSHO yardımlı) Korku öldürür; öldürmek ister. Korku yıkıcıdır. Sevgi yaratıcı enerjidir; sevdiğin zaman yaratmak istersin, şarkı söylemek, resim yapmak ya da şiir yazmak istersin. Ama süngü takıp ya da atom bombası alıp, hiç tanımadığın insanları, hiçbir şey yapmamış, senin tanımadığın ve seni tanımayan insanları öldürmek için gitmezsin. Dünyaya tekrar sevgi getirdiğin zaman, bütün savaşlar geride kalacaktır. Politikacılar sevmeni istemiyor, toplum sevmeni istemiyor, aile sevmene izin vermiyor. Tek yapmak istedikleri, sevgi enerjini kontrol etmek; çünkü varolan tek enerji o. O yüzden korkuyorlar. Eğer beni iyi anlıyorsan, bütün korkuları bırak ve daha fazla sev; ve koşulsuz olarak sev. Sevdiğin zaman, diğeri için bir şey yaptığını düşünme; kendin için bir şey yapıyorsun. Sevmek senin için iyidir, o yüzden bekleme, başkaları sevdiği zaman seveceğini söyleme; çünkü amaç bu değil. |
Cevap: HEP BİRLİKTE okuyoruz, sorguluyoruz, değişiyoruz (OSHO yardımlı) Sana çok sevdiğim bir hikâye anlatacağım. Leo Tolstoy küçük bir hikâye yazmış: Rusya'nın belirli bir bölgesinde bir göl varmış ve bu göl, üç aziz yüzünden ünlü olmuş. Bütün ülkenin ilgisini çekmiş. Binlerce insan, o üç azizi görmek için ülkenin dört bir yanından o göle gidiyormuş. Ülkenin başpiskoposu korkmuş. Ne oluyordu, bu 'azizleri' daha önce hiç duymamıştı, kilise tarafından onaylanmamışlardı, onları kim aziz yapmıştı? Hıristiyanlık dünyanın en aptalca işlerinden birini yapıyor: Sertifika veriyor, "Bu adam bir aziz" diyorlar. Sanki bir adamı sertifikayla aziz yapabilirmişsin gibi! Ama insanlar çılgın gibiydi ve sürekli mucizeler olduğuna dair haberler geliyordu. O yüzden piskoposun gidip durumu yerinde görmesi gerekiyordu. O üç yoksul insanın yaşadığı adaya gitmek için tekneye bindi. Onlar basit, yoksul insanlardı, ama çok mutluydular; çünkü, aslında tek bir yoksulluk vardır, o da sevemeyen kalbin yoksulluğu. Bu insanlar fakirdi, ama çok zengindi; bulabileceğin en zengin insanlardı. Bir ağacın altında mutlu bir şekilde oturmuş, gülüyor, keyif çatıyorlardı. Piskoposu görünce önünde eğildiler. Ve piskopos sordu: "Burada ne yapıyorsunuz? Büyük birer aziz olduğunuza dair dedikodular var. Nasıl dua edileceğini biliyor musunuz?" Piskopos bu üç kişiyi gördüğü an, onların eğitimsiz olduğunu anlamıştı, hatta biraz aptallardı; mutlu ama aptal. Adamlar birbirine baktı, "Üzgünüz efendim, kilisenin onayladığı doğru duaları bilmiyoruz, çünkü cahiliz; ama kendimiz bir dua yarattık, bizim yarattığımız bir şey. Eğer kızmazsanız size gösterebiliriz" Piskopos meraklanmış. "Evet, nasıl ibadet ettiğinizi bana gösterin." demiş. Bunun üzerine adamlaanlatmış. "Düşündük, taşındık, ama biz iyi birer düşünür değiliz; aptal, cahil köylüleriz. Sonra basit bir duüzerine karar kıldık. Hıristiyanlıkta Tanrı üçlü olarak görülür. Baba Tanrı, Oğlu ve Kutsal Ruh. Biz de ükişiyiz. O yüzden şöyle bir dua yarattık; sen üçsün, biz üçüz, bize merhametini göster. Duamız bu. Biüçüz, sen üçsün, bize merhametini göster." Piskopos çok sinirlenmiş, burnundan soluyormuş. "Bu ne saçmalık. Ben hayatımda böyle bir duduymadım, buna hemen bir son verin; bu şekilde aziz olamazsınız, sadece aptalsınız." Adamlar ayaklarınkapanmış ve "Bize gerçek, orijinal duayı öğret" demiş. Piskopos onlara, Rus Ortodoks Kilisesinin onaylanmış duasını söylemiş. Çok uzun, karmaşık, cafcaflı bir dua. Üç adam birbirine bakmış. Bunu hatırlamaları imkansızmış; cennetin kapıları onlara kapanmıştı. "Lütfen bir kere daha söyle; çünkü çok uzun ve bizler cahiliz."demişler. Piskopos tekrar etmiş. "Bir kere daha söyleyin efendim, çünkü unuturuz, yanlış bir şey söyleriz." Piskopos bir daha söylemiş. Adamlar piskoposa kalpten teşekkür etmiş ve piskopos da, bu üç aptal insanı kiliseye kazandırdığı için kendini iyi hissetmiş. Teknesiyle geri dönerken, gölün ortasında gözlerine inanamamış. O üç insan, o aptal insanlar, suyun üstünde koşuyormuş. "Durun" Bir kere daha! Yine unuttuk! " Piskopos gözlerine inanamamış. Onların ayaklarına kapanmış ve "Beni affedin; siz bildiğiniz gibi dua etmeye devam edin" demiş. |
Cevap: HEP BİRLİKTE okuyoruz, sorguluyoruz, değişiyoruz (OSHO yardımlı) Üçüncü sevgi enerjisi, duadır. Dinler, kurumsallaşmış kiliseler, bunu yok etmiştir. Onlar sana önceden hazırlanmış dualar sunmuştur. Dua kendiliğinden oluşan bir histir. Dua ederken bunu hatırla; bırak duan kendiliğinden oluşan bir şey olsun. Eğer duan bile içten olmuyorsa, ne içten olabilir? Eğer Tanrıyla birlikteyken bile, önceden hazırlanmış şeyleri kullanıyorsan, ne zaman içten, doğal ve gerçek olacaksın? Söylemek istediğin şeyleri söyle. Tanrı ile sanki bilge bir dostla konuşuyormuşsun gibi konuş; ama sakın resmiyet katma. Resmi bir ilişki, ilişki bile sayılmaz. Tanrı ile de mi resmi olacaksın? Tüm doğallığı yitirirsin. Duana sevgi kat. O zaman konuşabilirsin. Bu çok güzel bir şey; evrenle diyalog kurmak. |
Cevap: HEP BİRLİKTE okuyoruz, sorguluyoruz, değişiyoruz (OSHO yardımlı) Hiç gözlemledin mi; eğer gerçekten içten olursan, insanlar seni deli olarak görecektir. Eğer bir ağaca gidip konuşmaya başlarsan, bir çiçekle, bir gülle konuşursan, insanlar deli olduğunu sanır. Eğer kiliseye gidip, bir haçla ya da heykelle konuşursan, kimse deli olduğunu düşünmez; aksine dindar olduğunu söyler. Tapınaktaki bir taşla konuşuyorsun ve herkes dindar olduğunu düşünür; çünkü onaylanmış şekil budur. Eğer herhangi bir taş heykelden daha canlı, daha kutsal olan bir gülle konuşursan, eğer hiçbir kökü olmayan haç yerine, kökleri Tanrı'ya ulaşan bir ağaçla konuşursan... Haçın kökü yoktur, o ölü bir şeydir, o yüzden öldürür de. Ağaç canlıdır; kökleri toprağın derinliklerinde, dalları gökyüzündedir. Bütüne bağlıdır; güneşin ışıklarıyla, yıldızlarla bir bütündür. Ağaçlarla konuş; kutsal olanla temas noktası olabilir. |
Cevap: HEP BİRLİKTE okuyoruz, sorguluyoruz, değişiyoruz (OSHO yardımlı) Ancak eğer böyle konuşursan, insanlar deli olduğunu sanır, içtenlik delilik gibi görülür. Resmiyet sağlık olarak görülür; aslında gerçek bunun tam tersidir. Bir tapınağa girip ezberlediğin bir duayı tekrar ediyorsan, sadece bir aptalsın. Kalpten kalbe bir konuşma yap. Dua çok güzeldir; onun sayesinde çiçek açmaya başlarsın. Dua aşık olmaktır; bütüne aşık olmaktır. Bazen bütüne kızar ve konuşmazsın; bu güzeldir. "Konuşmayacağım. Bu kadar yeter. Sen beni dinlemiyorsun." dersin. Ne güzel bir hareket; ölü değil. Ve bazen, duayı tamamen bırakırsın; çünkü dua edersin ve Tanrı seni dinlemiyordur. Derinden bağlı olduğun bir ilişki olduğu için kızıyorsun; bazen kendini iyi hissediyor, minnet duyuyorsun, bazen de önemsemediğini hissediyorsun. Bırak o böyle, yaşayan bir ilişki olsun. O zaman dua gerçektir. Eğer bir gramofon gibi her gün aynı şeyi tekrar edersen, o zaman dua olmaz. |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 12:32 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.