Kayıt ol Yardım Ajanda Bugünki Mesajlar Arama

Uyarılar

Hedefler Makaleler hedefe ulaşmak, hedefe ulaşma, hedeflere ulaşmak, hedeflere ulaşma, hedeflere ulaşmanın yolları, hedeflere ulaşmak için, hedefe ulaşmanın yolları, hedefe ulaşmak için

İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar

Hedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız "Kişi zengin olsun, yoksul olsun, hastalığı iyileştiren de mutsuzluğu mutlu kılan da zihindir." EDMUND SPENSER BİR İNANÇ NASIL DEĞİŞTİRİLİR? Bütün kişisel hamleler, inançlarda bir değişiklikle başlar. O halde nasıl değişeceğiz? Bunun en etkili yolu, beyninizi harekete geçirip eski inanca çok ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi

İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 21-01-2011, 05:09 PM   #1 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



"Kişi zengin olsun, yoksul olsun, hastalığı iyileştiren de mutsuzluğu mutlu kılan da zihindir."
EDMUND SPENSER

BİR İNANÇ NASIL DEĞİŞTİRİLİR?

Bütün kişisel hamleler, inançlarda bir değişiklikle başlar. O halde nasıl değişeceğiz? Bunun en etkili yolu, beyninizi harekete geçirip eski inanca çok büyük acılar bağlamaktır. Bu inancın geçmişte size acı verdiğini tâ yüreğinizde hissetmeniz, ayrıca şimdi de size acı getirdiğine, gelecekte getireceklerinin de ancak acı olabileceğine derinden derine inanmanız gerekir.

Ondan sonra da yeni, güçlendirici bir inanç benimseme fikrine çok büyük zevkler bağlamanız gerekir. İşte hayatımızda değişiklik yaratmanın bu temel modelini tekrar tekrar gözden geçireceğiz. Unutmayın, ne yaparsak, ya acıdan kaçmak ya da zevke kavuşmak için yaparız. Eğer bir şeye yeterince acı bağlarsak, mutlaka değişiriz. Bir konuda bir inanca sahip olmamızın tek nedeni, ona inanmamaya büyük acılar bağlamış oluşumuz ya da o inancı ayakta tutmaya büyük zevkler bağlamış oluşumuzdur.

İkincisi, zihninizde kuşkular yaratın. Kendinize karşı gerçekten dürüstseniz, yıllar önce canla başla savunduğunuz bazı inançların bugün sizi utandırdığını belki kabullenebilirsiniz.

Ne olmuştur o geçen zamanda? Bazı şeyler sizin kuşku duymanıza yol açmıştır. Belki yeni bir tecrübe, belki eski inancınızın tersi bir örnek. Belki birkaç Rusla karşılaşmış, onların da sizin gibi insanlar olduğunu, "hain imparatorluk" gibi bir kavramın parçası olmadıklarını görmüşsünüzdür. Bence bugün çoğu Amerikalılar, Sovyet vatandaşlarına yüreklerinde büyük merhametle bakıyorlar, çünkü onları, ailelerine bakma savaşı veren insanlar olarak görüyorlar. Bizim bakış açımızı değiştiren şeylerden biri de, değiş tokuş programları sayesinde Rusları görmüş, ne kadar ortak yönümüz olduğunu keşfetmiş oluşumuzdur. Edindiğimiz yeni tecrübeler, kendimize sorular sormamızı sağlamış, emin olma durumumuzu bozmuş, referans ayaklarımızı sallamaya başlamıştır.

Ama yeni tecrübe tek başına bir inanç değişikliğini garantiye alamaz. İnsanlar inançlarının taban tabana zıttı bir tecrübe yaşayıp, onu bile aynı inancı destekleyecek biçimde yorumlamayı becerirler. Saddam Hüseyin bunu Körfez Savaşı sırasında hepimize göstermiş, çevresindeki onca yıkıma rağmen savaşı kazanıyor olduğunu söyleyip durmuştur. Kişisel düzeyde bakarsak, benim seminerlerimden birine katılan bir kadın bir dizi benzersiz zihinsel ve duygusal durumlara girmeye başlamış, benim Nazi olduğumu, salondaki insanları, havalandırmadan gelen görünmez gazlarla zehirlemeye çalıştığımı söylemişti. Konuşmamın temposunu yavaşlatarak onu sakinleştirmeye çalıştım. Bu benim standart sakinleştirme yaklaşımımdı. Kadın hemen "Bakın işte, konuşmanızı etkilemeye başladı, diliniz dolaşıyor!" dedi. O salonda ne olursa olsun, her şeyi kesinlikle, hepimizin zehirlenmekte olduğu inancını destekleyecek biçimde kullandı. Sonunda onun motifini yıkmayı başardım. Bu nasıl mı yapılır? Onu da bir sonraki bölümde konuşacağız.

Yeni tecrübelerin değişiklik yaratması, ancak inançlarımızı sorgulamamıza yol açarlarsa mümkündür.

Unutmayın ki ne zaman bir şeye inansak, artık o inandığımız şeyi bir daha sorgulamayız. İnançlarımızı dürüstçe sorgulamaya başladığımız anda, artık o konuda o kadar emin olamayız. Bilişsel masaların referans ayaklarını sallamaya başlamışız demektir. Bunun sonucunda da, kesin emin olma durumundan çıkarız. Siz bir şeyi yapabilme yeteneğinizden hiç kuşku duydunuz mu? Nasıl oldu bu? Herhalde kendinize birtakım zayıf sorular sormuşsunuzdur: "Neden beceremedim?", "Neden olmuyor?", "Ya benden hoşlanmazlarsa?"... Ama sorular, eğer körü körüne kabul ettiğimiz bir inancın geçerliliğini sorgulamaya yönelikse, son derece güçlendirici de olabilirler. Aslında inançlarımızın çoğu, başkalarından duyup o sıra sorgulamadığımız enformasyona dayalı şeylerdir. Onları bir incelersek, yıllardır bilinçaltımızda inandığımız bir şeyin bir dizi yanlış varsayıma dayalı olduğunu görebiliriz.

Eğer daktilo ya da bilgisayar kullanıyorsanız, şu örnekten hoşlanacağınızdan eminim. Sizce harflerin, rakamların ve işaretlerin, satılan tüm makinelerin %99'unda belli bir biçimde dizilişi, neden dünyanın her yerinde kabul görüyor? (Bu arada söyleyeyim, ben QWERTY klavyeden söz ediyorum. Eğer hiç klavye kullanıyorsanız, bu harflerin en üst sırada, soldan sağa doğru böyle dizildiğini görürsünüz.) Besbelli bu sıralama, yazarken en büyük hıza ulaşabilmek için böyle yapılmıştır, değil mi? Çoğu insan da bu konuda hiç soru sormaz. Çünkü QWERTY 120 yıldan beri var olan bir şeydir. Ama aslında QWERTY, düşünebileceğiniz en verimsiz sıralamadır! Başka pek çok diziliş, bu arada da Dvorak Basitleştirilmiş Klavye, hem hatâları azaltmakta hem de hızı artırmakta kendini defalarca kanıtlamıştır. İşin aslı nedir, biliyor musunuz? Başlangıçta QWERTY, insanların yazma hızını yavaşlatsın diye böyle tasarımlanmıştır, çünkü makineler henüz çok yavaş çalıştığı için, aşırı hız bazı takılmalara ve tıkanmalara yol açar diye korkulmuştur. Peki, biz 120 yıldan beri QWERTY klavyeye neden takılıp kaldık? 1882 yılında, herkes daha harfi arayarak tek parmakla daktilo yazdığı günlerde, sekiz parmakla hızlı yazma yolunu keşfeden bir kadın, bir başka daktilo öğretmeniyle yarışmaya davet edilmiş. Kâşif kadın kendisini temsil etmek üzere profesyonel bir erkek daktilo tutmuş. Bu adam QWERTY klavyeyi ezbere biliyormuş. Bu ezberin ve sekiz parmak yönteminin yardımıyla, farklı bir klavye kullanan rakibini yenmeyi başarmış. O günden sonra QWERTY artık "hız" sözüyle eş anlama gelmeye başlamış, hiç kimse de bu referansı sorgulamadığı için, geçerli olup olmadığı ortaya çıkarılamamış. Acaba günlük hayatınızda, kendinizin kim olduğunuz, neyi yapabilip neyi yapamayacağınız, insanların nasıl davranması gerektiği, çocuklarınızın ne gibi yetenekleri olduğuyla ilgili inançlarınızdan kaç tanesini hiç sorgulanmıyorsunuz? Bunlar güç kesen inançlar olabilirler, bunları kabul etmek hayatınızı sınırlıyor olabilir ve siz hiç farkında bile olmayabilirsiniz!

Herhangi bir şeyle ilgili yeterince sorgulama yaparsanız, sonunda o şeyden kuşkulanmaya başlarsınız. Bunlara hiç kuşkusuz, kesinlikle inandığınız şeyler de dahildir.

Yıllar önce, ABD ordusuyla çalışmak gibi benzersiz bir tecrübe yaşadım. Bazı belirli ihtisas dallarındaki eğitimi kısaltabilme amacına dönük olarak onlarla bir anlaşma imzalamıştım. Çalışmalarım öyle başarılı oldu ki, "çok gizli" soruşturmasından geçtim, CIA'in en üst yöneticilerinden birini modelleme olanağı buldum. Bu kişi teşkilâtın en dibinden başlamış, kendi çalışmalarıyla bu mevkiye yükselmişti. İnanın bana, onun ve onun gibilerin, insanlarda inançları sarsmak ve değiştirmek konusunda öğrendikleri, akıl durdurucu düzeyde. Öyle bir ortam yaratıyorlar ki, insan her zaman inanageldiği şeyden kuşku duymaya başlıyor. Sonra ona yeni fikirler ve tecrübeler sunup, yeni inançları desteklemesini sağlıyorlar. Bir insanın inançlarını ne kadar hızlı değiştirebildiklerini seyretmek insana korku veriyor, bir yandan da içinde hayranlık uyandırıyor. Ben de bu teknikleri, kendi güçsüzleştirici inançlarımdan kurtulup yerine güçlendirici inançlar yerleştirebilmek için kullanmayı öğrendim.

İnançlarımız farklı düzeylerde duygusal yoğunluk ve farklı düzeylerde emin olma durumu getirirler. Her birinin ne kadar yoğun olduğunu bilmek önemlidir. Ben inançları üç sınıfa ayırıyorum: Görüşler, inançlar ve iman. Görüş, oldukça emin olduğumuz bir şeydir ama geçici olarak eminizdir, çünkü bu durum kolay değişebilir. Bilişsel masa üstümüz, kontrolü yapılmamış, sallantılı referanslar tarafından desteklenmektedir. Bunlar belki izlenimlere bile dayalı olabilir. Örneğin, çoğu insan başlangıçta George Bush'un mızmızın biri olduğuna inanırdı, nedeni de yalnızca sesinin tonuydu. Ama Saddam Hüseyin Kuveyt'i işgal ettiğinde, dünya liderlerinin desteğini nasıl sağlam biçimde kazandığını görünce, kamuoyunun görüşü büyük ölçüde değişti. Bush o zaman, yakın tarihin her başkanından daha yüksek bir popülerlik mevkiine yerleşti. Siz bu paragrafı okuyuncaya kadar, bu kültürel görüş belki yine değişmiş olacaktır. Görüşler böyledir işte. Kolayca değişirler. Genellikle de kişilerin o an için kullandığı bir avuç referansa dayanarak değişirler. İnanç ise, çok daha geniş alana yayılmış referans ayakları topladığımız zaman oluşur, özellikle de o referans ayakları, güçlü duygular beslediğimiz konularla ilgiliyse ortaya çıkar. Bu referanslar bize o konuda tam bir emin olma duygusu verirler.

Daha önce de söylediğim gibi, bu referanslar çok çeşitli biçimlerde gelebilir: Kişisel tecrübelerimiz de, başka kaynaklardan aldığımız enformasyon da canlı biçimde hayal ettiğimiz şeyler de referans olabilir. İnançları olan insanların emin olma duygusu öyle güçlüdür ki, yeni girdilere kapalı durumlara geldiklerine çok sık rastlanır. Ama onlarla iletişimde bir uyum sağlamışsanız, bu kapanmayı açabilmeniz, referanslarını sorgulamalarını sağlamanız, bunun sayesinde de yeni girdilere kapı açmalarını gerçekleştirmeniz mümkündür. Böylece eski referanslara karşı kuşku başlar, yeni inanca yer açılır. Ama iman, inancı da aşar, bunun da nedeni, kişinin o fikre bağladığı yoğun duygu yüküdür. Bir konuya iman getirmiş olan kişi, yalnız emin olmakla kalmaz, imanı sorgulandığında kızıp öfkeye kapılır.

İman getirmiş kişi, sorgulama işine tümüyle dirençlidir. Bir an için bile sorgulatmaz. Yeni girdiye de son derece dirençlidir. Bunu hemen hemen bir tutku düzeyine getirmiştir. Örneğin yobazlar, yüzyıllar boyunca kendi kafalarındaki Tanrı fikrinin doğru olduğuna iman getirmiş, bunu sürdürebilmek için öldürmeyi bile göze almışlardır. Böyleleri nice kere kutsal görünümlere bürünerek, gerçek inananların imanını da sorgulamaya kalkmıştır. Guyana'da yaşayan bir grup insanın, peygamber bozuntusu Jim Jones'un yönlendirmesiyle kendi çocuklarına siyanitli Kool-Aid içirerek onları öldürmesine de yol açan budur.

Elbette ki tutkulu iman yalnız fanatiklerin tekelinde de değildir. Bir fikre, ilkeye ya da amaca yeterince yüksek düzeyde adanan herkes için söz konusu olabilir. Örneğin yeraltı nükleer deneylerine çok karşı olan birininki inançtır. Ama eyleme geçen, hattâ başkalarının hoşlanmadığı, onaylamadığı tür eyleme geçen biri, örneğin nükleer tesisin önünde protesto yürüyüşüne katılan biri, iman getirmiştir. Eğitim sistemimizi beğenmeyen birininki inançtır ama bu konuda bir fark yaratmak için okuma-yazma kampanyasına gönüllü katılan birininki, imandır.

Kendine ait bir buz hokeyi takımı olmasını isteyen kişininki, görüştür, ama böyle bir takımı satın alabilmek için her türlü yola başvurmaya kalkarsa, imandır. Farkı nedir diye mi soruyorsunuz? Fark elbette ki insanın bu uğurda göze almaya hazır olduğu eylemlerde. Aslında imanı olan kişiler kendi inançları konusunda öyle ihtiraslıdır ki, bu uğurda reddedilmeyi de, kendilerini gülünç duruma düşürmeyi de göze alabilirler.

Herhalde inançla imanı birbirinden ayıran en büyük faktör, imanın tetiğini genellikle çok önemli duygusal olayların çekmesi ve bu olaylar sırasında beyinde bağlantılar kurulmasıdır. Kişi kendine, "Buna inanmazsam, büyük acılar çekeceğim," der. "Eğer bu inancı değiştirirsem gerçek kimliğimi feda etmiş olurum. Yıllardır hayatım neleri temsil etmişse, hepsini feda etmiş olurum." Bu durumda o imana bağlı kalmak, kişinin varlığını sürdürmesi için şart olmaktadır. Bu çok tehlikeli olabilir, çünkü inançlarımızın doğru olmama ihtimalini düşünmek bile istemeyecek hale geldiğimizde, kendimizi bir katı kalıba mahkûm edebiliriz, o da uzun vadede bizi başarısızlığa mahkûm edebilir. Bazen belli bir konuda inanç sahibi olmak, iman sahibi olmaktan daha uygundur.

Bir de iyi yanına bakarsak, iman bizim içimizde uyandırdığı ilham sayesinde bizi çok güçlü kılabilir, çünkü bizi eyleme geçmeye mecbur eder. Yale Üniversitesi, psikoloji ve siyasal bilimler profesörü Robert P. Abelson'a göre, "İnançlar sahip olduğumuz bir mal gibidir. İman ise daha değerli mallarımızdır, kişi onlara sahip olmak için ihtirasla çalışır, daha büyük çaplı ya da bireysel çabalarla o amacı, projeyi, dileği ve arzuyu gerçekleştirme peşine düşer."

Genellikle hayatınızın herhangi bir alanında beceri yaratmak için yapabileceğiniz en iyi şey, bir inancı iman düzeyine çıkarmaktır. Unutmayın ki imanda sizi eyleme itecek güç vardır, her türlü engeli aşmaya hazır kılar sizi. Bunu inançlar da yapabilir ama hayatınızın bazı alanları belki imanın o aşırı duygusal yoğunluğuna ihtiyaç gösterebilir.

Örneğin, hiçbir zaman şişman bir insan olmama konusunu iman haline getirmişseniz, sürekli olarak sağlıklı yaşam biçimlerini seçersiniz, hayattan daha çok zevk almanızı sağlayan, belki sizi kalp krizinden de koruyacak olan yollara yönelirsiniz. Zeki bir insan olduğunuza iman getirmişseniz, hayatınızın en zor zamanlarında olayları tersine çevirebilmenizi sağlayacak yolları bulabilirsiniz.

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 21-01-2011, 05:11 PM   #2 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



O halde bir iman yaratmanın yolu nedir?

1) Önce bir temel inançla başlayın.

2) Yeni ve güçlü referanslar ekleyerek inancınızı güçlendirin.

Diyelim ki bir daha et yememeye karar verdiniz. Bu kararınızı güçlendirmek için, vejateryen hayat biçimini seçmiş kimselerle konuşun. Onların bu tür yemeyi seçmesine neler sebep olmuştur?, Bu yeme biçiminin sağlıklarına ve hayatlarının diğer alanlarına etkileri ne olmuştur? Buna ek olarak, hayvansal proteinin yarattığı psikolojik etkileri de incelemeye, öğrenmeye başlayın. Ne kadar çok referans geliştirirseniz, referanslarınız ne kadar duygu yüklü olursa, imanınız da o kadar güçlü olacaktır.

3) Bundan sonra, tetiği çekecek bir olay bulun ya da kendiniz yaratın.

Kendinizi bağlayabilmek için, "Yapmazsam bana maliyeti ne olur?" diye sorun. Sizin için duygusal yoğunluk yaratacak sorular sorun. Örneğin eğer geliştirmek istediğiniz iman, hiçbir zaman uyuşturuculara el sürmemekle ilgiliyse, uyuşturucu bağımlılığının acı sonuçlarını kendiniz için gerçek hale getirmek amacıyla filmler seyredin, daha da iyisi, uyuşturucu bağımlılarının barındığı bir yere gidip bakın. Sigarayı bırakmaya ahdetmişseniz, hastanenin yoğun bakım bölümüne gidin, oksijen çadırında yatan emfisma hastalarını görün ya da sigara içen birinin kararmış ciğerlerinin röntgenlerine bakın. Bu tür tecrübelerde, size adımı attıracak, olayı gerçek bir iman haline dönüştürecek güç vardır. İman sınıfına giren inançların bir zorluğu, çoğu zaman, başka insanların sizin inançlarınıza gösterdiği hevese dayalı durumda bulunmasıdır. Yani insanlar çoğunlukla bir şeye, başka herkes de inandığı için inanırlar. Buna psikolojide sosyal kanıt denmektedir. Ama sosyal kanıt da her zaman doğru değildir. İnsanlar ne yapacaklarından pek emin olamadıkları zaman, başkalarına bakıp rehberlik ararlar. Dr. Robert Cal Dini'nin Etki adlı kitabında, klasik bir deney anlatılmaktadır.

Birisi, "Tecavüz!" diye çığlık atarken, rol almış iki kişi bu çağrıya hiç aldırmadan oradan geçmektedir. Üzerinde deney yapılan kişi ise, esasen çağrıya cevap vermesi gerekip gerekmediğini bilememekte ama iki kişinin aldırmadan geçtiğini görünce, imdat çağrılarının önemsiz olduğunu düşünüp o da aldırmamaktadır.
Sosyal kanıt'ı kullanmak, hayatınızı büyük ölçüde sınırlayacak bir şeydir. O zaman hayatınız biraz daha "herkese ait" duruma gelir. İnsanların kullandığı en güçlü sosyal kanıtlardan biri, enformasyonu "uzmanlardan" almaktır. Ama uzmanlar her zaman haklı mıdır? Tıp alanını bir düşünün. Son zamanlara kadar doktorlar, sülüklerin tedavi edici özelliklerine kesinlikle inanırlardı! Bizim kuşağımızda bile, doktorlar hamile kadınlara sabah bulantılarını önleyecek ilaçlar verirlerdi. Sonra Bendectin adlı o ilacın doğum kusurlarına yol açabileceği saptandı. Tabii doktorların bu ilacı reçetelerine yazmaları, ilaç şirketlerinin, yani ecza uzmanlarının, onlara bunun var olan ilaçlar arasında en iyisi olduğunu söylemelerinden ötürüydü. Bundan alınacak ders nedir? Uzmanlara körü körüne güvenmek akıl kârı değildir. Benim söylediğim her şeyi de körü körüne kabullenmeyin! Siz her şeyi kendi hayatınız açısından düşünün, sizin için anlam ifade ediyor mu, ona bakın.

Bazen beş duyunuzun kanıtlarına bile güvenilemez. Copernicus'un hikâyesi bunu çok güzel ortaya koymaktadır. Bu Polonyalı gökbilimcinin yaşadığı günlerde, herkes güneşin dünya çevresinde döndüğünü bilirdi. Neden? Çünkü herkes evinden çıkıp başını gökyüzüne kaldırabilir, "Bak, güneş kıpırdadı işte" diyebilirdi. "Besbelli dünya, evrenin merkezi" diyebilirdi. Ama Copernicus 1543 tarihinde ilk doğru güneş sistemi modunu geliştirdi. Daha önceki çağların nice devi gibi, o da uzmanların dediğine meydan okuma cesaretini göstermiş, zamanla onun kuramlarının doğruluğu kabul görmüştü ama kendisi ölmeden değil.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 21-01-2011, 05:20 PM   #3 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



ACI, BİR İNANCI DEĞİŞTİRMENİN NİHAİ ARACIDIR.

Evet, bir inancı değiştirmenin en güçlü yolu, acılardır. Değişen inançların büyük gücünü bize gösteren bir olay, Sally Jessy Raphael'in televizyon programında yer almış, cesur bir kadın, stüdyo konuklarının ve dünya izleyicilerinin karşısına çıkıp Ku Klux Klanla ilişkilerini kestiğini ilân etmiştir. Ne gariptir ki aynı kadın daha bir ay önce bir KKK Kadınlar Paneline konuk olarak katılmış, orada diğer kadınlarla birlikte, ırksal karışmanın bu ülkeyi mahvedeceğine, eğitim, ekonomi ve sosyal açıdan onu yıkacağına dair öfkeli çığlıklar atmıştı. Peki, bu kadının inançlarını böylesine çarpıcı biçimde değiştiren neydi?

Üç şey... Birincisi, ilk programda, izleyiciler arasından bir genç kadın ayağa kalkmış, ağlayarak anlayış dilenmişti. Kocası ve çocuğu Güney Amerika kökenliydi. Bir grup insanın içinin bu kadar nefret dolu olabileceğine inanamadığını söyleyerek hıçkırmıştı.

İkincisi, evine dönmek üzere uçağa bindiğinde, programa kendisiyle birlikte çıkan (ama annesinin görüşlerini paylaşmayan) oğluna bağırıp çağırmış, ulusal televizyonda kendisini utandırdığını söylemişti. Yanındaki diğer kadınlar da çocuğa, saygısızlık ettiği için çatmış, ona Kitab-ı Mukaddes'ten bir cümle söylemiş, "Anneye babaya saygı gösterilir" demişlerdi. On altı yaşındaki çocuk, Tanrı'nın kendisinden annesinin desteklediği kötülüklere saygı göstermesini bekleyemeyeceğini söylemiş, Dallas'a iniş yaptıklarında uçaktan inmiş, bir daha evine dönmemeye de ahdetmişti. Kadın eve doğru yolculuğuna devam ederken zihninde günün olaylarını tarıyordu. Bir ara, ülkesinin Orta Doğu'da sürdürmekte olduğu savaşı düşündü. Program izleyicilerinden birinin o gün söylediği bir söz geldi aklına: "Değişik renkte kadın ve erkekler orada yalnız kendileri için değil, sizin için de savaşıyor." Sonra oğlunu hatırladı, onu ne kadar sevdiğini düşündü, demin ki davranışının aşırı sert olduğuna karar verdi. Aralarında geçen o sözlerin, son konuştukları sözler olmasına izin mi verecekti? Bunu düşünmek bile ona dayanamayacağı kadar acı veriyordu. Bir değişiklik yapmalıydı. Hem de hemen.

İkinci programda izleyicilere, bu tecrübenin sonucu olarak kendisine Tanrı'dan bir mesaj geldiğini, Klan'dan ayrılmasının, tüm insanları eşit sevmesinin, onları kardeş saymasının emredildiğini söyledi. Eski arkadaşlarını elbette özleyecekti, grup onu dışarıya itecekti ama şimdi artık ruhunun temizlenmiş olduğunu hissediyordu. Hayata yeni baştan, temiz bir vicdanla başlayacaktı.

İnançlarımızı ve yarattıkları sonuçları inceleyip, bunların bizi güçlendiren şeyler olduğundan emin olmalıyız. Hangi inançları benimseyeceğinizi nereden biliyorsunuz? Cevabı belli: Hayatında sizin istediğiniz sonuçları üretmekte olan birilerini buluyorsunuz. O insanlar sizin için rol modelleri oluyor, aradığınız cevaplardan bazılarını size sağlıyorlar. Başarılı insanların hepsinin arkasında, belirli bir dizi güçlendirici inanç yatmaktadır.

Hayatlarımızı genişletmenin, zenginleştirmenin yolu, şimdiden başarılı olmuş insanların hayatlarını model olarak almaktır. Hem eğlenceli olur, hem de bu tür insanlar çevrenizde zaten bol bol vardır. Bütün mesele, soruları sorabilmektedir: "Sizce sizi farklı kılan nedir? Sizi başkalarından ayıran inançlarınız nelerdir?" Yıllar önce ben, "İlginç Kimselerle Konuşmalar" adlı bir kitap okumuştum. O kitabı, hayatımı biçimlendirmede bir tema olarak kullandım. O günden bu yana hep mükemmelliği aradım, kültürümüz içinde birtakım kadın ve erkekleri bulup onları başarıya götüren inançlarını, değerlerini ve stratejilerini öğrenmeye çalıştım. İki yıl önce POWERTALK!'u geliştirdim. Bu benim aylık röportaj programımdı. Orada bu devlerle röportajlar yapıyordum. Aslında sizlerle bu kitapta paylaştığım kilit farklılıkların çoğu, kendi alanlarının en başarılıları olan bu kişilerle yaptığım röportajlarda keşfettiğim şeylerdir. Sonra gerek bu röportajları, gerek benim en yeni fikirlerimi, gerekse her ayın en çok satılan kitabını sizlerle paylaşabilmek istedim. Bunu yapabilmek için de, yalnız başka insanların hayatını güçlendirmekle kalmayıp kendimi de her an daha iyileştirmek gereğini hissettim. Programım kanalıyla, başarılı kimseleri model olarak alabilmenize yardımcı olmak beni mutlu eder, ama unutmayın, bir tek benimle de sınırlı değilsiniz. İhtiyaç duyduğunuz modeller her gün zaten çevrenizde.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 21-01-2011, 08:33 PM   #4 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



"Ne düşünürsek oyuz. Biz her neysek düşüncelerimizden doğar. Düşüncelerimizle biz, Dünyamızı yaparız."
BUDA

Yaklaşık on yıldan beri, Yaşayan Sağlık seminerlerimde insanlarla konuşuyor, tipik beslenmemizdeki hayvansal protein oranıyla, ülkenin iki baş katili, kalp hastalığı ve kanser arasındaki doğrudan ilişkilere parmak basmaya çalışıyorum. Bunu yaparken, son otuz beş yıldır fiziksel kaderimizi belirlemiş olan inanç sistemlerinden birine de ters düşmüş bulunuyorum. "Dört Temel Besin Grubu" planı, bize bol bol et, tavuk ve balık yememizi öğütlüyor. Oysa bugün bilimadamları, hayvansal protein yemekle kalp ve kanser riskinin doğrudan ilişkisini hiçbir kuşkuya yer kalmayacak biçimde saptamış bulunuyorlar. Hattâ 3000 üyeli Sorumlu Tıp Doktorları Komitesi, Tarım Bakanlığı'na başvurarak et, balık, yumurta ve süt ürünlerini gündelik tavsiye listesinden çıkarmasını bile istedi. Hükümet de zaten dört temel besin grubunu altıya çıkarmayı, et, tavuk ve balığa çok küçük bir oran ayırmayı düşünüyor.

İnançlardaki bu büyük kayma, pek çok çevrelerde büyük öfke yaratmaya başladı. Sanırım bu da tarih boyunca kültürümüzde sık sık gördüğümüz bir motifin tekrarlanmasından başka bir şey değildir, o da şöyle açıklanabilir:
Alman düşünür Arthur Schopenhauer'in dediği gibi, tüm gerçekler üç adımda gelirler.

- Önce alay edilir.
- İkinci olarak, şiddetle karşı çıkılır.
- Son olarak, zaten belli olan bir şey, denir ve kabul edilir.

Hayvansal proteinle ilgili bu fikirlerle de çok alay edildi. Şu sıra, şiddetli karşı çıkışlar başladı. Sonunda kabul edilecektir ama o zamana kadar daha pek çok kişi, hayvansal proteinin çok önemli olduğuna ilişkin bu sınırlayıcı inançlar yüzünden hastalanacak ve ölecektir.

İç hayatında da bizi ekonomik çaresizliklere doğru, bazılarına göre potansiyel felâketlere doğru götüren birtakım sahte inançlarımız var. Ekonomimiz hemen hemen her sektörde zorluklarla karşı karşıya. Neden? Forbes dergisinin Mart 1991 sayısında okuduğum bir yazı, bana bu konuda biraz ipucu verdi. Bu yazıda iki araba tarif ediliyor. Biri Chrysler-Plymouth Laser, diğeri de Mitsubishi Eclipse. Chrysler'in her bayii ortalama 13 araba satıncaya kadar, her Mitsubishi bayiinin ortalama 100 araba sattığı belirtiliyor! Belki siz şimdi, "Bu da yeni haber mi yani?" diyeceksiniz. "Japonlar zaten araba satma işinde Amerikan şirketlerinin canına okuyorlar!" Ama bu iki arabanın garip yanı, birbirinin tıpatıp eşi olması. İkisini de üreten, aynı iki şirketin ortaklığı. Laser'la Eclipse'in tek farkı adları, bir de onları satan şirket. Bu nasıl olabiliyor? Tahmin edebileceğiniz gibi, satış farklarını inceleyen araştırmalara göre, insanlar Japon arabası almak istiyorlar, çünkü onun daha kaliteli bir mal olduğuna inanıyorlar. Ama bu olayda bu inanç, sahte bir inanç. Amerikan şirketinin arabası da aynı kalitede, çünkü zaten aynı araba! Peki, tüketiciler neden böyle bir inanca sahip? Besbelli Japonlar bir kalite imajı yaratmayı başardığı için ve bize o darıcı destekleyecek pek çok referans sundukları için. Öyle ki, artık bu inancın doğru olup olmadığını bile sorgulamaz olmuşuz. Belki sizi şaşırtabilir ama, Japonların kaliteye adanması da bir Amerikan ihracatının, Dr. W. Edwards Deming'in Japonya'ya gitmesinin ürünüdür. 1950 yılında bu ünlü kalite kontrolü uzmanı, General Mac Arthur tarafından Japonya'ya getirilmiş, çünkü Mac Arthur o zamana kadar Japon sanayi tabanının kalitesizliğinden fena halde bezmiş bir telefon konuşmasını bile doğru dürüst yapamıyormuş. Japon Bilimadamları ve Mühendisler Birliği'nin isteği üzerine, Deming Japonları total-kalite-kontrolü ilkeleriyle ilgili olarak eğitmeye başlamış. Şimdi siz bunu duyunca, belli bir ürünün fiziksel kalitesinin denetlenmesinden söz edildiğini mi sanıyorsunuz? Oysa hiç de öyle değil.

Deming Japonlara on dört ilke ve bir çekirdek inanç öğretiyor, bunlar bugüne kadar her başarılı, büyük, çok uluslu Japon şirketinin tüm kararlarını dayandırdıkları ilkeler oluyor. Çekirdek inanç çok basit: Çalışmalarının kalitesini yükseltme yolunda her gün uygulanacak ve hiçbir zaman bitmeyecek bir adanmışlık, onlara dünya pazarlarına hakim olma gücünü getirecektir. Deming onlara, kalitenin yalnızca bazı standartları tutturmak demek olmadığını, onun yaşayan, soluk alıp veren bir süreç olduğunu, sonu gelmez bir iyileştirme demek olduğunu öğretmiştir. Japonlara, eğer size öğrettiğim ilkelere göre yaşarsanız, beş yıl içinde dünya pazarlarını kaliteli mallarınızla doldurur, on ya da yirmi yıl içinde de dünyanın en başta gelen ekonomik güçlerinden biri haline gelirsiniz, demiş. Pek çok kişi Deming'in bu beyanlarını çılgınlık olarak nitelendirmiş. Ama Japonlar onu ciddiye almışlar. Bugün de hâlâ ona "Japon mucizesinin babası" diye saygı gösterirler. Gerçekten de 1950'den bu yana geçen her yıl, Japon şirketlerine verilen en yüksek şeref ödülünün adı, Ulusal Deming Ödülü'dür. Bu ödül televizyonda verilmekte, o yıl içinde ürününde, hizmetinde, yönetiminde ve işçi desteğinde en büyük kalite farkını yaratabilen şirketler seçilmektedir.

1983 yılında Ford Motor Şirketi de Deming'i tutmuş, ona bir dizi seminer yaptırmıştır. O seminerlere katılan kişilerden biri de Donald Petersen'dir. Kendisi sonradan Ford'un başına geçecek, Deming'in ilkelerini şirketin her köşesinde uygulatacak kişidir. Petersen "Şirketin gidişini geri çevirmek için bu adama ihtiyacımız var" diye karar vermiştir. O sıra Ford yılda milyarlarca dolar zarara girmekteydi. Deming getirildiği anda, şirketin geleneksel batılı inançlarını hemen değiştirdi. Eski inanç, "Hacmimizi yükseltirken maliyetimizi nasıl düşürebiliriz?" iken, şimdi, "Yaptığımızın kalitesini, uzun vadede maliyeti artırmayacak şekilde nasıl yükseltiriz?" olmuştu. Ford tüm tutumunu değiştirdi, kaliteye bir numaralı önceliği verdi, bunu reklam sloganında da ilan etti ("Kalite Birinci İşimizdir"). Ve Deming'in sistemlerini uygulamakla Ford, üç yıl içinde o akıl durdurucu açıklarından kurtulup, 6 milyon dolarlık kârıyla sanayide üstün bir pozisyona geçti. Bunu nasıl yaptılar? Amerikalıların Japon kalitesine olan düşkünlüğünün, can sıkıcı bir şey olmakla birlikte, kendilerine çok şey öğretebileceğini gördüler. Örneğin Ford bir Japon şirketiyle anlaştı, iş hacmini düşürmemek için tüm şanzımanların yarısını onlara yaptırdı. Bu arada Amerikalı tüketicilerin Japon şanzıman istediğini de bulguladılar. Herkes adını bekleme listesine yazdırıyor, Japon şanzımanlı Ford alabilmek için daha fazla para ödemeye bile razı oluyordu! Bunu görmek, Ford'daki pek çok yöneticiyi öfkelendirdi. "Bu bizim halkımızın sahte inancından başka bir şey değil, bu tepkiyi göstermek üzere şartlanmış onlar!" dediler. Ama şanzımanlar Deming'in denetimi altında denendiğinde, Ford yapımı olanların daha gürültülü olduğu, çok daha sık bozulduğu, Japon malı olanlardan daha çok iade edildiği ortaya çıktı. Japon malında sorun yoktu, titreşim yoktu, ses de yoktu. Deming, Ford'un yöneticilerine, kalitenin her zaman daha ucuza mal olacağını öğretti. Oysa bu, birçok insanın inandığı şeyin tam tersiydi. Maliyetler çığrından çıkmadıkça ancak belli bir kalite düzeyine kadar yükselinebilir, denirdi. Uzmanlar Ford Şanzımanı açıp parçalarını ölçtüklerinde, hepsinin Ford Şartnamesinde istenen standartlara uyduğunu gördüler. Japonlara gönderilen şartname de bunun tıpkısıydı. Ama Japon Şanzımanı açtıkları zaman, çok az bir farkla, şartname gereğinden daha iyi olduğunu gördüler! Aslında farkı bulabilmek için parçaları laboratuvara taşımış, mikroskoplar altında ölçmüşlerdi. Japon şirketi neden kendini şartnamenin ötesinde ve yukarısında kalite standartlarına bağlı hissetmişti? Çünkü kalitenin daha ucuza geldiğine inanmışlardı. Eğer kaliteli mal yaparlarsa, yalnız memnun müşteriler değil, sadık müşteriler kazanacaklarını öngörmüşlerdi. Bu ürün için sıra beklemeye, daha fazla para ödemeye razı müşteriler! Onları dünyanın en yüksek piyasa pozisyonlarına çıkaran ilkeleri uygulamışlardı yine. Hiç bitmeyecek bir iyileştirme sürecine, müşterilerinin hayat standardında sürekli bir yükselişe adanmışlardı. Bu inanç, Amerika'dan ihraç edilme bir inançtı ve kanımca ekonomik geleceğimizin yönünü değiştirmek için onu tekrar ana yurduna geri getirmemiz gerekiyor.

Ekonomik gücümüzü çökerten zehirli inançlardan biri de, Deming'in görünen rakamlarla yönetim dediği şeydir. Geleneksel şirket inancı, kâra ulaşmak için maliyetlerin düşürülmesini ve gelirlerin artırılmasını öğütler. Lynn Townsend, sektör çapında bir satış düşüşü döneminde Chrysler'in başına geçtiğinde, çok ilginç bir örnek olay yer almıştır. Tovvn- send derhal gelirleri artırmaya çalışmış, ama daha önemlisi, maliyetleri düşürmüştür. Nasıl mı? Mühendis kadrosunun üçte ikisini kovarak. Kısa dönemde başkanın doğru kararı verdiği sanılmıştır. Kârlar yükselmiş, ona kahraman muamelesi edilmeye başlamıştır. Ama birkaç yıl içinde Chrysler kendini yeniden mâlî sıkıntılar içinde bulmuştur. Ne olmuştur peki?

Eh, bu olay bir tek faktörün etkisinden kaynaklanan bir şey değildir. Ama uzun vadede Townsend'in verdiği kararlar, şirketin başarısının dayanağı olan kalite tabanını mahvetmeye başlamıştır. Genellikle şirketlerimizi mahveden insanlara alkış tutarız, çünkü bu insanlar kısa dönemde iyi sonuçlar getirirler. Bazen sebebi değiştirmeksizin sorunun belirtilerini gidermeye çalışırız. Sonuçları nasıl yorumlayacağımız konusunda çok dikkatli olmalıyız. Ford Motor Şirketi'nin gidişini tersine çeviren en önemli faktörlerden biri ise, tasarım kadrosundan geldi. Taurus adlı yeni bir araba çizmişlerdi. O arabanın kalitesi, Ford için yeni bir Standard getirdi, tüketiciler bol bol satın aldılar. Bütün bunlardan ne öğrenebiliriz? İşte ve hayatta benimsediğimiz inançlar bütün kararlarımızı, dolayısıyla da geleceğimizi etkiliyor. Sizin de, benim de, sahip olabileceğimiz en önemli global inançlardan biri, başarılı ve mutlu olmak için hayatımızın kalitesini sürekli iyileştirmek, sürekli büyümek ve genişlemek gerektiğidir.

Japonya'da bu ilkeyi çok iyi anlıyorlar. Aslında Japonya'da, Deming'in etkilerinin sonucu olarak, iş hayatında da, ilişkilerde de pek sık kullanılan bir kelime var. Kaizen. Bu kelime aslında sürekli iyileştirme demek. Bu sözü çok sık kullanıyorlar. Dış ticaret açıklarının fon'zCTz'inden, üretim zincirinin fcaz'zen'inden, özel ilişkilerinin kaizen'inden söz edip duruyorlar. Sonuçta hep daha iyileşme peşindeler. Bu arada söyleyeyim, kaizen aslında yavaş yavaş, adım adım iyileşme ilkesine dayalıdır. Küçük ve basit iyileştirmeleri ilgilendirir. Ama Japonlar, her gün yapılan ufacık düzeltmelerin, kolay hayal edilemeyecek düzeyde bir bileşik etki yaratmaya başlayacağını çok iyi anlıyorlar. Japonların bir sözü var: "Eğer biri üç yıldır gözükmemişse, arkadaşları onu dikkatle incelemeli, ne gibi değişiklikler olduğunu görmelidir." Şaşılacak şey ama belki de o kadar şaşılacak bir şey deği: îngilizcede bu kaizen kelimesinin bir karşılığı yok! Japon iş kültüründe kaizeriin etkisini gördükçe, bunun kendi hayatımda da çok büyük etkiler getiren bir organizasyon ilkesi olduğunu fark ettim. Benim sürekli gelişmeye, sürekli olarak hayat kalitesi standartlarımı yükseltmeye adanmışlığım, beni mutlu ve başarılı kılan şeyin ta kendisi. Sürekli ve sonu gelmez iyileştirmelere odaklanabilmek için hepimizin böyle bir kelimeye ihtiyacımız olduğunu anladım. Önce bir kelime yaratır, bir anlamı o kelimeye kodlarsınız, böylece yepyeni bir düşünce biçimi yaratırsınız. Kullandığımız kelimeler, bizim nasıl düşündüğümüzün dokusunu oluşturmakta, hattâ kararlarımızı bile etkilemektedir. Bu anlayışın sonucu olarak, CANI kelimesini yarattım (kın-ay okunuyor). "Sürekli ve Sonu Gelmez İyileştirmeler" (Constant And Never-ending Improvement) sözlerinin baş harflerinden oluşuyor. Bence hayattaki başarı tecrübelerimizin düzeyi, CANI'a adanmışlık düzeyimizle doğru orantılı. CANI! yalnızca iş hayatıyla ilgili bir terim değil. Hayatımızın her yönüyle ilgili. Japonya'da genellikle şirket çapında kalite kontrolünden söz edilir. Bence biz ticaret hayatımızda da CANI! üzerine odaklanmalıyız, özel ilişkilerimizde de, ruhsal bağlarımızda da, sağlığımızda da, mâlî işlerimizde de. Bu alanların her birinde sürekli ve sonu gelmez iyileştirmeleri nasıl sağlayabiliriz? İşte bu, hayatı inanılmaz bir serüven haline getirir, biz de sürekli olarak bir sonraki düzeyi hevesle bekler duruma geliriz.

CANI! gerçek bir disiplindir. Arada sırada canınız isteyince uygulanabilecek bir şey değildir. Eylemle desteklenen sürekli bir adanmışlık olmak zorundadır. CANI'nin esası, adım adımdır, ufacık ve sürekli iyileştirmelerdir, uzun dönemde bunlar inanılmaz büyüklükte bir şaheser yaratırlar. Eğer Grand Canyon'u hiç ziyaret ettinizse, neden söz ettiğimi anlamışsınızdır. O dehşet verici güzelliğin milyonlarca yılda oluştuğunu, Colorado Nehriyle çok sayıdaki kollarının kayaları adım adım yontarak Dünyanın Yedi Doğa Harikası'ndan birini yarattığını hemen görürsünüz.

Çoğu insanlar kendilerini hiç güvende hissetmezler, çünkü sürekli olarak işlerini kaybetmekten, ellerindeki parayı kaybetmekten, eşlerini kaybetmekten, sağlıklarını kaybetmekten falan korkarlar. Hayattaki en gerçek güvenlik duygusu, her gün kendinizi bir yönde iyileştirdiğinizi bilmekten, kim olduğunuzun kalibresini yükselttiğinizi, şirketiniz için, dostlarınız ve aileniz için değerli olduğunuzu bilmekten gelir. Ben hayatımın kalitesini sürdürme konusunda hiç kaygılanmam, çünkü her gün onu daha iyiye götürme mücadelesi veriyorum. Sürekli öğrenmeye, yeni ve daha güçlü farklılıklar edinmeye, başka insanların hayatına daha çok değer katabilmeye çalışıyorum. Bu da, her zaman öğrenebileceğimden, her zaman büyüyebileceğimden emin olmamı sağlıyor.

CANI! demek, hiçbir zaman karşınıza zorluklar çıkmayacak demek değildir. Aslında bir şeyi daha iyileştirebilmek, onun tam istediğiniz gibi olmadığını anlamakla mümkündür. Yani o şey henüz sizin istediğiniz düzeyde değildir. CANI'nin amacı, sorunları daha olurken görüp, kriz haline gelmeden çaresine bakmaktır. Bir canavarı öldürmenin en uygun zamanı, küçükken öldürmektir.
CANI'a kişisel adanmışlığımın bir parçası olarak, her günün sonunda kendime şu soruları sorarım: Ben bugün ne öğrendim? Ne gibi bir katkıda bulundum ya da neyi iyileştirdim? Neden zevk aldım? Eğer hayattan zevk alma yeteneğinizi her gün ve sürekli olarak yükseltirseniz, o zaman pek çok insanın hayal bile edemeyeceği bir zenginlik düzeyine ulaşırsınız.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 21-01-2011, 08:46 PM   #5 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



KÜÇÜK İYİLEŞTİRMELER İNANILIR ŞEYLERDİR, DOLAYISIYLA DA BAŞARILABİLİR ŞEYLERDİR!

Los Angeles Lakers basket takımının eski antrenörü Pat Riley, Ulusal Basketbol Ligi tarihimizin en "kazanan" antrenörüdür. Bazıları onun şanslı olduğunu söyler, çünkü çok iyi oyunculara düşmüştür derler. İnanılmaz oyuncuları olduğu doğrudur ama nice kişinin de benzer kaynakları olmuş, hiç de onun gibi sürekli başarı gösterememişlerdir. Pat'in bunu yapabilme yeteneği, CANI'a adanmışlığından gelmektedir. Hattâ 1986 yılı başlarında, büyük bir zorlukla karşılaştığını söylemiştir. Oyuncularının çoğu bir önceki yıl ömürlerinin en iyi oyununu oynamışlardır ama yine de Boston Celtics maçını kaybetmişlerdir. Oyuncuları bir sonraki düzeye yükseltebilecek inanılır bir plan arayan Riley, sonunda küçük iyileştirmeler yolunu seçmiştir. Oynadıkları oyunun kalitesini, ellerinden gelen en iyi düzeyin %1 üzerine çıkarmakla, sezonda büyük fark yaratabileceklerine oyuncularını ikna etmiştir. Bu oran gülünç denecek kadar küçük gözükmüştür ama on iki oyuncunun saha becerilerini her alanda %1 yükseltmesinin getireceği bileşim etki, takımı %60 daha etkin kılacaktır. Herhalde yüzde 10'luk bir fark bile şampiyonluğu yine kazanmalarına yeterdi. Ama bu felsefenin gerçek değeri, herkesin bunun yapılabilir bir şey olduğuna inanmasında yatıyordu. Oyunun beş ana alanında, ellerinden gelen en iyinin en az %1 üzerine çıkabileceklerine bütün oyuncular inandılar, bu emin olma duygusu onların daha büyük potansiyellerden yararlanmasına yol açtı. Sonuç mu? Oyuncuların çoğu %50 iyileştiler. Pat Riley'e göre, 1987 yılı, takımın gelmiş geçmiş en kolay yılı oldu.

CANI! sonuç verir eğer ona gerçekten adanırsanız.

Unutmayın ki başarının sırrı, bir emin olma duygusu yaratmaktır. Sizi kişi olarak büyütecek, gerekli eyleme geçirip kendi hayatınızı ve çevrenizdekilerin hayatını daha güzelleştirmenizi sağlayacak türden inançlardır. Bir şeyin doğru olduğuna bugün inanabilirsiniz ama sizin de, benim de unutmamamız gereken nokta, yıllar geçer ve biz büyürken daha yeni tecrübelerle karşılaşacağımızdır. Belki daha güçlendirici inançlar edineceğiz, bir zamanlar emin olduğumuz şeyleri bir yana bırakacağız. Ek referanslar edindikçe inançlarınızın değişebileceğini anlamanız şarttır. Şu an için önemli olan, şimdiki inançlarınızın sizi güçlendiren türden mi, yoksa zayıflatan türden mi olduğudur. Hemen şimdi, tüm inançlarınızın getirdiği sonuçlara odaklanma alışkanlığını geliştirmeye başlayın. Acaba bunlar sizi arzuladığınız yönde eyleme geçirerek güçlendiren şeyler mi, yoksa sizi geri mi tutuyorlar?

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 21-01-2011, 09:06 PM   #6 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



"Yüreğinde ne düşünüyorsa, kişi odur."

İnançlar hakkında pek çok şeyi keşfettik ama hayatımızın kontrolünü gerçek anlamda elimize alabilmek için, şu anda bizi hangi inançlarımızın güttüğünü bilmemiz gerekir.

Bu nedenle, şu anda ne yapıyorsanız bırakın, on dakika boyunca biraz eğlenmeye kendinizi hazırlayın. Sizi güçlendiren ya da güçsüzleştiren tüm inançlarınızı, aklınıza geldiği gibi, liste halinde yazın. Bu liste, önemi yokmuş gibi gözüken küçük inançlardan, büyük fark yaratan global inançlara kadar hepsini kapsamalıdır.

* Eğer şöyle olursa böyle olur türünden inançlara bir örnek: "Sürekli olarak elimden geleni verirsem, başarılı olurum" ya da "Bu kişiye tüm ihtirasımı gösterirsem beni terkeder" gibi şeylerdir.

* Global inançlar'a gelince, onlara da şöyle örnekler verilebilir: "İnsanlar esas olarak iyidir" ya da "İnsanlar acı çeker."

Bunlar kendinizle ilgili, fırsatlarla ilgili, zamanla ilgili, kıtlık ve bollukla ilgili inançlar olabilir.

On dakika boyunca bunlardan aklınıza geldiği kadarını yazın. Lütfen kendinize, bunu hemen yapma armağanını sunun. Bu iş bitince, güçlendirici inançlarınızı nasıl daha sağlamlaştıracağınızı; güçsüzleştiricileri nasıl ortadan kaldıracağınızı size göstereceğim. Haydi, yapın.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 21-01-2011, 09:37 PM   #7 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



GÜÇLENDİRİCİ İNANÇLAR GÜÇSÜZLEŞTİRİCİ İNANÇLAR

Her iki listeyi yazabilecek kadar zamanınız oldu mu? Olmadıysa, geri dönün ve şimdi bitirin! Bunu yapmakla neler öğrendiniz? Şimdi bir an durun, inançlarınızı gözden geçirin. Listenizdeki en güçlendirici üç inancın hangileri olduğuna karar verip bunları yuvarlak içine alın. Nasıl güçlendiriyor bunlar sizi? Hayatınızı nasıl güçlendiriyor? Bunların sizin üzerinizdeki olumlu süren etkisini düşünün. Yıllar önce ben böyle bir liste yapmıştım. Sonra o listenin çok değerli olduğunu gördüm, çünkü yeterince kullanmadığım bir inancım olduğunu keşfettim. "Kendimi adarsam, olayları tersine çevirmenin bir yolu mutlaka vardır" şeklinde bir inançtı. Listemi okurken düşündüm. "Bu güçlendirilmesi, imana çevrilmesi gereken bir inanç" dedim kendi kendime. Bunu yaptığıma öyle memnunum ki! Çünkü daha bir yıl geçmeden o iman benim hayatımı kurtardı, en zor dönemlerimden birinin içinden beni çekip çıkardı. Çünkü o sıra etrafımdaki her şey batıyor gibi görünüyordu. Yalnız ruhuma canlılık vermekle kalmadı, aynı zamanda o zamana kadar karşıma çıkan en zor iş zorluklarıyla kişisel zorlukları yenmemi sağladı. Bu bir tek inanç, bu emin olma duygusu, herkesin hiçbir şey yapılamaz dediği durumda, gidişi tersine çevirme gücünü bana verdi. Yalnız tersine çevirmekle de kalmadım, en büyük zorlukları en büyük fırsatlar haline getirdim.

Bunu siz de yapabilirsiniz! Listenizi gözden geçirin, duygusal yoğunluğunuzu güçlendirin, emin olma duygunuzu artırın, bu inançların doğru ve gerçek olduğuna, size gelecekteki davranışlarda rehberlik edeceğine güvenin.

Şimdi biraz sınırlayıcı inançlara bakalım. Bunları gözden geçirirken, bu inançların getirdiği bazı sonuçların neler olduğunu düşünün. En çok güçsüzleştiren iki inancı seçip yuvarlak içine alın. Bu inançların hayatınıza yüklediği maliyeti artık taşımak istemediğinize hemen şimdi karar verin. Unutmayın ki bu inançlardan kuşku duymaya başlar, geçerli olup olmadıklarını sorgularsanız, bunların referans ayaklarını sallamaya başlarsınız, artık o inançlar sizi etkilemez olur.

Güçsüzleştiren inançların altındaki emin olma ayaklarını birer tekmede fırlatıp atmak için kendinize şu aşağıdaki soruları sorun:

1. Bu inanç neden gülünç ya da saçma?
2. Bu inancı öğrendiğim insan, bu alanda model olarak alınmaya değer miydi?
3. Bu inançtan kurtulmazsam, sonunda bana duygusal olarak nelere mal olur?
4. Bu inançtan kurtulmazsam, sonunda bana ilişkilerim açısından nelere mal olur?
5. Bu inançtan kurtulmazsam, sonunda bana fiziksel açıdan nelere mal olur?
6. Bu inançtan kurtulmazsam, sonunda bana parasal açıdan nelere mal olur?
7. Bu inançtan kurtulmazsam, sonunda bana ailem ve sevdiklerim açısından nelere mal olur?

Bu sorulara cevap vermek için zaman ayırdıysanız, inançlarınızın bu sorular karşısında büyük ölçüde zayıfladığını göreceksiniz. Şimdi bu inançların size nelere mal olmuş olduğunu ve değişmezlerse gelecekte getirecekleri maliyetleri düşünüp, o konuya tam anlamıyla bağlanın. Buna öyle yoğun duygular bağlayın ki, bu inançlardan ebediyen kurtulmanızı sağlasın, üstelik de, bunu hemen yapmaya karar verin.

Son olarak, bir modeli bırakmak için yerine mutlaka bir yenisini koymak gerektiğini de hatırlamak gerekir. Şimdi hemen, seçtiğiniz iki sınırlayıcı inanç yerine koyabileceğiniz yeni inançları yazın. Nedir bunların antitezi? Örneğin, "Kadın olduğum için asla başarıya ulaşamam" biçiminde bir inancınız varsa, yeni inancınız, "Kadın olduğum için, hiçbir erkeğin aklına bile gelmeyecek kaynaklarım var!" biçiminde olabilir. Bu fikirden emin olabilmek için onu ne gibi referanslarla destekleyebilirsiniz? Siz bu inancı destekleyip güçlendirirken, bu inancın da sizin davranışlarınızı tümüyle yeni ve daha güçlendirici biçimde yönlendirmeye başladığını göreceksiniz.

Hayatınızda istediğiniz sonuçları elde edemiyorsanız, kendinize şu soruyu sormanızı öneririm: "Bu noktada başarılı olmak için neye inanmam gerekirdi?" Ya da şöyle bir soru: "Bu alanda şu anda başarı gösteren kimler var, nelerin mümkün olduğu konusunda onların benden farklı inançları neler?" O zaman sizin gözden kaçırdığınız kilit inancı keşfedebilirsiniz. Eğer acı çekiyorsanız, kendinizi zorluklarla yüzyüze, çaresiz ve öfkeli hissediyorsanız, kendinize şunu sormak isteyebilirsiniz: "Böyle hissetmek için neye inanıyor olmam gerek?" Bu basit sürecin mucizesi, sahip olduğunuzun farkına bile varmadığınız bazı inançları su yüzüne çıkarmasıdır. Örneğin kendinizi sıkkın ve üzgün hissediyorsanız, şöyle sorarsınız: "Bu depresyonu hissetmek için benim neye inanmış olmam gerek?" Herhalde şöyle bir şey bulursunuz: "İşler hiç düzelmeyecek" ya da "Umut yok." Bu inançları kelimelendirilmiş halde duyunca, belki de, "Ben buna inanmıyorum! Şu anda kötü hissediyorum, ama bunun ebediyen sürmeyeceğini biliyorum. Bu da geçecektir" diyebilirsiniz. Ya da belki, sorunların kalıcı olduğu inancının tümüyle yıkıcı bir şey olduğuna, bunu bir daha asla düşünmek istemediğinize karar verebilirsiniz.

Bu sınırlayıcı inançları incelerken, duygularınızın nasıl değişmekte olduğuna dikkat edin. Anlayın, inanın ve güvenin ki, zihninizdeki herhangi bir olayın anlamını değiştirdiğiniz zaman, neler hissettiğiniz ve neler yaptığınız da hemen değişsin, böylelikle eylemlerinizi değiştirip kaderinizi farklılaştırmaya doğru gidebilesiniz. Bir şeyin ne anlama geldiğini değiştirmek, vereceğiniz kararları değiştirecektir. Unutmayın ki hayatta hiçbir şeyin, sizin verdiğiniz anlamdan başka bir anlamı yoktur. Bu yüzden, bilinçli olarak, kendinize seçtiğiniz kaderle uyumlu olan anlamları seçip yükleyin.

İnançların yaratma ve yıkma potansiyeli korkunçtur. Tâ yüreğinizde, yapabileceğinizin en fazlasından daha azına razı olmamaya karar verdiğiniz için bu kitabı aldığınıza inanıyorum. Rüyalarınızı boşa çıkarmak yerine, istediğiniz vizyonu yaratacak gücü koşumlandırmayı gerçekten istiyor musunuz? O zaman sizi güçlendirecek inançları seçin, içinizdeki en yüksek niteliklere seslenen bir kadere doğru yürütecek imanlar yaratın. Aileniz, işiniz, çevreniz ve ülkeniz, bundan azına lâyık değildir.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 21-01-2011, 09:51 PM   #8 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



LİDERLİK VE İNANCIN GÜCÜ

Liderler; güçlendirici inançlarla yaşayan, diğer insanlara da, kendilerini sınırlayan inançları değiştirip tam kapasitelerine ulaşmayı öğreten kişilerdir. Beni çok etkileyen büyük liderlerden biri, Marva Collins adlı bir öğretmendir. Onun hakkında hazırlanmış olan 60 Dakika adlı programı ya da çevrilen filmi görmüş olabilirsiniz. Otuz yıl önce, Marva kendi kişisel gücünü kullanmış, çocukların hayatında gerçek bir fark yaratarak geleceğe doğru uzanmaya karar vermiştir. Karşısına çıkan zorluğa gelince, ilk tayin edildiği görev, Chicago'nun birçok kimselere göre getto sayılan kesiminde ikinci sınıf öğretmenliğidir. Ve sınıfındaki çocuklar o sıra artık hiçbir şey öğrenmemeye karar vermiş durumdadır. Ama Marva'nın hayattaki misyonu yine de bu çocukların hayatlarında bir fark yaratmaktır. O hayatları etkileme konusunda yalnız inancı değil, bir de ihtirası, kökleri derine giden imanı vardır. Bu çocukların hayatını iyiye doğru etkileyecektir o. Bu uğurda yapmayacağı yoktur. Disleksi teşhisi konmuş, her türlü öğrenme ve davranış özrüyle yaftalanmış çocuklarla karşı karşıya kalınca, sorunun çocuklarda olmayıp onlara öğretme biçiminden kaynaklandığına karar vermiştir. Hiç kimse onlara, üstesinden gelinecek zorlukları aşmanın zevkini vermemiştir. Sonuçta da çocukların kendine inancı gelişmemiştir. Bir şeyi başarmaya zorlanmak, sonunda bunu becerip, gücünün nelere yettiğini görmek, onların tecrübeleri arasında yoktur. Oysa insanlar zorlanma, meydan okuma gibi şeylere cevap verirler. Marva bu çocukların her şeyden çok buna ihtiyaç duyduğuna karar vermiştir. Bu yüzden de, "Ali topu at" gibi şeylerin yazılı olduğu kitapları bir kenara fırlatmış, onun yerine, çocuklara Shakespeare, Sofokles, Tolstoy öğretmiştir.

Öbür öğretmenler, "Böyle bir şey asla tutmaz, bu çocuklar bunları anlamaz" demişlerdir. Tahmin edebileceğiniz gibi, birçoğu Marva'ya kişisel saldırılar yöneltmiş, bu çocukların hayatını mahvedeceğini söylemişlerdir. Ama Marva'nın öğrencileri o dersleri yalnız anlamakla kalmamış, çok da sevmişlerdir. Marva her çocuğun benzersiz bir ruha sahip olduğuna, her şeyi öğrenme yeteneğine sahip olduğuna içtenlikle inandığı için olabilmiştir bunlar. Derslerini öyle büyük bir uyum ve sevgi içinde vermiştir ki, çocukların kendilerine tam anlamıyla güvenmelerini sağlayabilmiştir. Birçoğu için bu, ömürlerinde ilk defa hissettikleri bir şeydir. Sonunda Marva'nın yıllar içinde sağladığı başarılar olağanüstü olmuştur. Marva'yla ilk görüşmem, Westside Hazırlık Okulu'nda onunla yaptığım röportaj sırasında oldu. Bu özel okulu kendisi, Chicago okul sisteminin dışında kurmuştu. Toplantımızdan sonra, öğrencilerilerinden bazılarıyla da görüşmeye karar verdim. İlk karşıma çıkan delikanlı dört yaşındaydı. Yüzündeki gülümseme insanı yerinde sıçratacak türdendi.

"Merhaba, benim adım Antony Robbins."

"Merhaba, Bay Robbins. Adım Talmadge E. Griffin. Dört yaşındayım. Neleri bilmek istiyorsunuz?"

"Talmadge, anlat bana, bugünlerde neler öğreniyorsun?"

"Pek çok şey öğreniyorum, Bay Robbins."

"Son zamanlarda hangi kitapları okudun?"

"John Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar'ını daha yeni bitirdim."

Söylemeye bile gerek yok, çok etkilenmiştim. Kitabın ne hakkında olduğunu sordum. George'la Lenny adlı iki adam hakkında, demesini bekliyordum."

Konuşmaya başladı. "Kitabın asıl kahramanı..." Ben o anda gerçek bir inanç ediniverdim. Sonra ona kitaptan ne öğrendiğini sordum.

"Bay Robbins, ben bu kitaptan bir şeyler öğrenmekle kalmadım. Bu kitap benim ruhumun içine işledi"

Gülmeye başladım. "İçine işlemek ne demek?" diye sordum.

"İçine sızmak" dedi, sonra ciddi bir fizik tanımı yaptı. Ben o tanımı burada size veremem bile.

"Bu kitapta seni bu kadar etkileyen neydi, Talmadge?"

"Bay Robbins, kitapta farkına vardım ki, çocuklar insanları teninin rengine göre yargılamıyor. Bunu yalnız yetişkinler yapıyor. Bundan öğrendiğim, her ne kadar bir gün ben de yetişkin olacaksam da, çocukluk derslerini hiçbir zaman unutmamak gerektiği."

Gözlerime yaşlar dolmaya başlamıştı. Marva Collins bu çocuğa da diğerlerine de kararlarını yalnız bugün değil, ömürleri boyunca biçimlendirecek güçlü inançlar aşılamaktaydı. Marva öğrencilerinin hayat kalitesini, üç düzenleme ilkesini kullanarak yükseltiyordu. Size o ilkeleri kitabın başında vermiştim. Çocukların kendilerine daha yüksek standartlar koymasını sağlıyor, eski sınırlarından kurtulmak için kullanabilecekleri yeni, güçlendirici inançlar edinmelerine yardımcı oluyor, bunları başarılı bir ömür için gerekli olacak belli bazı beceri ve stratejilerle destekliyordu. Sonuçlar mı? Öğrencileri yalnız kendilerine güvenmekle kalmıyor, üstelik işlerinin ehli oluyorlardı. Derslerinde mükemmel oluşları, ilk gelen sonuçlardandı. Ömürlerince hissedecekleri süreç etkisi ise çok daha derindi. Sonunda Talmadge'a, "Bayan Collins'in sana öğrettiği en önemli şey nedir?" diye sordum.

"Bayan Collins'in bana öğrettiği şey, toplumun belki tahminlerde bulunabileceği, ama benim kendi kaderimi ancak kendimin saptayabileceğimdir!"

Belki bu çocuğun verdiği dersi hepimizin hatırlaması gerek. Genç Talmadge'ın bu kadar güzel biçimde ifade ettiği inançlarla, onun da, sınıfındaki diğer çocukların da, kendi hayatlarını sürekli olarak, arzuladıkları geleceği yaratma yönünde yorumlayacaklarına, çoğu insanın korktuğu şeylere göre yorumlamayacağına eminim.

Şimdiye kadar neler öğrendiğimizi bir gözden geçirelim, hepimizde uyandırılması gereken bir güç olduğundan artık eminiz. Bu güç kaderimizi biçimlendirecek bilinçli kararlar verme kapasitemizle başlıyor. Ama inceleyip benimsemek zorunda olduğumuz bir temel inanç var, o da şu sorunun cevabıyla ortaya çıkıyor...

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 21-01-2011, 10:17 PM   #9 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



DEĞİŞİKLİK BİR ANDA OLUR MU?

"Durun, size esrarlı bir şey göstereyim: Hepimiz uyuyacak değiliz ama hepimiz değişeceğiz, bir anda, göz açıp kapayana kadar..."
KORİNTLİLER

HATIRLAYABİLDİĞİM kadarıyla ben her zaman, insanlara hayatlarındaki hemen hemen her şeyi değiştirme yeteneğini edinme konusunda yardım etmenin rüyasını görmüştüm. Daha çok küçük yaşlarda, içgüdüsel olarak, başkalarının değişmesine yardım etmekle kendimi de değiştirebileceğimi anlamıştım. Orta okuldayken bile, kitaplardan ve kasetlerden bilgi edinmeye çalışıyor, insan duygularını ve davranışlarını değiştirmenin temellerini öğrenme peşinde koşuyordum. Tabii kendi hayatımın belli yönlerini daha iyiye götürmek de istiyordum. Kendimi motive etmek, bir şeyin peşini bırakmamak ve eyleme geçmek, hayatın zevkini çıkarmayı öğrenmek, insanlarla nasıl uyum sağlanacağını ve bağ kurulacağını öğrenmek gibi.

Nedenini pek bilmiyorum ama ben zevki; öğrenmek gibi, insanların hayat kalitesinde değişiklik yapacak, belki beni takdir etmelerine, sevmelerine yol açacak değişiklikleri onlarla paylaşmak gibi konularla bağlamıştım. Sonuçta liseye geldiğimde, "Çözümlerin Adamı" olarak ün saldım. Birinin bir sorunu varsa onu bana getiriyordu. Ben de bu kimlikten büyük gurur duymaktaydım. Daha çok şey öğrendikçe, öğrenmeye daha bir tiryaki oldum. İnsan duygularını ve davranışlarını etkilemenin yollarını anlamak benim için bir tutku haline geldi. Hızlı okuma kursuna gittim, kitaplar için doymak bilmez bir iştah geliştirdim. Birkaç yıl içinde 700'e yakın kitap okudum. Hemen hepsi, insanî gelişme, psikoloji, etkileme ve psikolojik gelişme konularındaydı. Hayatımızın kalitesini yükseltmekle ilgili ne varsa, hepsini bilmek istiyordum. Bunları hemen kendime uygulamaya, başkalarıyla paylaşmaya koyuldum. Ama kitaplarla yetinmedim. Motivasyon kasetlerinin fanatiği oldum. Henüz lisedeyken para biriktirip çeşitli kişisel gelişme seminerlerine katıldım. Tahmin edebileceğiniz gibi, çok geçmeden bana, aynı mesajları tekrar tekrar dinliyormuşum gibi gelmeye başladı. Ortalıkta yeni bir şey yok gibiydi. Hevesim biraz gölgelenmeye başlıyordu.

Ama yirmi birinci yaş günümden hemen sonra, insanların hayatında yıldırım hızıyla değişiklikler yaratabilecek bir dizi teknolojiyle karşılaştım. Bunlar basit teknolojilerdi. Geştalt terapisi gibi, Erickson hipnozunun etkileme gücü gibi, NöroLinguistik Programlama gibi şeyler. Bu araçların daha önce aylar, yıllar, hattâ on yıllar alan değişiklikleri birkaç dakikada gerçekleştirebildiğini görünce, onlara yaklaşımımda bir misyoner kesildim. Varımı yoğumu, bu teknolojilerin ustası olmaya yatıracağım, dedim. O kadarla da kalmadım. Bir tek şeyi öğrenince, onu hemen uygulamaya geçirdim. Nöro-Linguistik Programlama eğitimimin ilk haftasını hiçbir zaman unutamayacağım. Kişinin doğduğundan beri sahip olduğu bir fobiyi bir saatte yok etmek gibi şeyler öğreniyorduk. Geleneksel tedavi uygulandığında bu iş beş yıl ya da daha çok sürebilen bir şeydi! Beşinci gün, sınıftaki psikologlarla ruh hekimlerine döndüm, "Hey, çocuklar, haydi birkaç fobik bulup tedavi edelim!" dedim. Yüzüme deliymişim gibi baktılar. Benim bu konuda akademik eğitime sahip biri olmadığımı yüzüme vuran bakışlardı bunlar. Altı aylık sertifika kursunun sonuna kadar beklememiz gerektiği kanısındaydılar. Ondan sonra bile, önce süreci deneyecektik. Ancak başarılı olursak bu yöntemi kullanacak hale gelmiş sayacaktık kendimizi.

Benim beklemeye niyetim yoktu. Kariyerimi hemen, radyo ve televizyon programlarıyla başlattım. Programlarım önce Kanada'nın her yerinde yayınlandı, daha sonra ABD'de de yayınlanmaya başladı. Programlarımda insanlara değişiklik yaratacak bu teknolojileri anlatıyor, eğer hayatlarımızı değiştirmek istiyorsak, bizi yıllardır geri tutan şey ister bir fobi, ister güçsüzleştiren bir inanç olsun, bunu birkaç dakikada geçiştirebileceğimizi söylüyordum. O fobiden kurtulmak için daha önce yıllar harcamış olsalar bile! Bu radikal bir kavram mıydı? Hem de nasıl! Ama ben hiç durup dinlenmeden, bütün değişikliklerin bir anda olabileceğini savunmaktaydım. Oysa çoğumuz bir değişiklik yapmaya karar vermeden önce birtakım şeylerin olmasını bekleriz. Benim iddiam, eğer insan beyninin nasıl çalıştığını gerçekten anlıyorsak, başımıza türlü olayların neden geldiği konusunda upuzun süreli analizleri yapmaktan hemen vazgeçmek, neyi acıya, neyi zevke bağladığımızı değiştirerek sinir sistemimizin şartlanmalarını kolayca değiştirip hayatımızın kontrolünü şu anda ele almak gerektiğiydi.

Tahmin edebileceğiniz gibi, doktorası bile olmayan genç bir delikanlının radyolarda böyle kuşku verici şeyler söylemesi, geleneksel eğitimden yararlanmış birtakım akıl ve ruh sağlığı profesyonellerinin hiç hoşuna gitmedi. Birkaç psikologla ruh hekimi bana saldırıya geçtiler, kimisi bu işi yayınlar aracılığıyla yaptı. Ben bu durumda, insanları değiştirme kariyerimi iki ilkeye dayandırarak kurmaya karar verdim, bunların biri teknoloji, diğeri de meydan okuma yoluydu. Elimdekinin süper teknoloji olduğunu biliyordum. İnsan davranışlarıyla ilgili kilit bir anlayışa temellendirilmiş, üstün bir değişiklik yaratma yöntemiydi. Klasik eğitim almış psikologların çoğuna bu konular öğretilmemişti. Ayrıca, kendime ve birlikte çalıştığım insanlara sürekli meydan okursam, her türlü sorunu tersine çevirme yolunu bulacağıma da inanıyordum. Bir ruh hekimi bana şarlatan ve yalancı dedi, beni sahte iddialar ileri sürmekle suçladı. Ben de ona karamsarlığı bırakıp bana bir fırsat tanımasını, yıllardır iyileştiremediği hastalarından birini bana yollamasını söyleyerek meydan okudum. Pek atak bir hareketti. Başlangıçta bu isteğimi kabul etmedi. Ama ben bazı kaldıraç yöntemleri kullanarak (bu tekniği bir sonraki bölümde anlatacağım) sonunda o ruh hekimini bana bir hasta yollamaya razı ettim. Hasta kendi başına benim serbest konuk akşamlarımdan birine gelecek, salonun ortasında, diğer konukların önünde, kendisiyle çalışmama izin verecekti. On beş dakika içinde kadının yılanlar konusundaki fobisini sildim. Oysa bana şarlatan diyerek saldıran doktor onu bu konuda yedi yıldır tedavi ediyordu! Adam en azından pek şaşırmıştı diyelim! Ama daha önemlisi, bunun bende yarattığı referansları, neler başarabileceğim konusunda bana getirdiği emin olma duygusunu düşünebiliyor musunuz? Birdenbire çığrından çıkmış biri oldum! Ülkeyi bir baştan bir başa dolaşıp, değişikliğin ne kadar çabuk olabileceğini herkese göstermeye kalktım. Nereye gidersem gideyim, insanların başlangıçta söylediklerimi kuşkuyla karşıladıklarını gördüm. Ama ben onlara ölçülebilir sonuçları göstermeye başladıkça, yalnız dikkatlerini ve ilgilerini çekmekle kalmadım, anlattıklarımı uygulayıp kendi hayatlarında ölçülebilir değişiklikler yaratmalarını da sağladım.

Acaba insanların çoğu neden değişikliğin çok uzun süreceğini sanır? Besbelli bunun bir nedeni, o değişikliği iradeleriyle gerçekleştirmeye defalarca uğraşmış, başaramamış olmalarıdır. O zaman tabii, değişiklik yaratmanın çok uzun ve zor bir süreç olduğunu varsayarlar. Aslında zor olmasının tek nedeni, çoğumuzun nasıl değişeceğimizi bilmeyişimizdir. Etkin bir stratejimiz yoktur. Eğer kalıcı bir değişiklik istiyorsak, irade tek başına yetersiz kalmaktadır.

Çabuk değişemeyişimizin ikinci nedeni de bizim kültürümüzde birtakım inançların bulunması, bunların kendi içimizdeki gücü kullanmamızı engellemesidir. Kültürel olarak biz, anî değişikliklere olumsuz asosiyasyonlar bağlarız. Çoğu kişi için, hızlı değişmek demek, zaten başlangıçta da pek bir sorunumuz yokmuş demek oluyor. Madem ki o kadar kolay değişebiliyordun, neden haftalar önce, aylar önce, yıllar önce değişip de sızlanmayı kesmedin? gibi bir hava esiyor.
Örneğin bir insan, sevdiği birinin kaybından sonra ne kadar kısa zamanda kendini toparlayıp farklı hissetmeye başlayabilir? Fiziksel olarak, bunu ertesi sabah yapabilme yeteneğimiz var. Ama yapmazlar. Neden? Çünkü kültürümüzdeki bir dizi inanç, belli bir süre yas tutmamızı şart kılar. Ne kadar bir süre sürdürmeliyiz bu yası? Bu bizim kendi şartlanmamıza bağlıdır. Bir düşünün. Sevdiğiniz birinin kaybından sonra, hemen ertesi gün yası kesseniz, hayatınızda pek büyük acılara yol açmaz mıydınız? Bir kere, insanlar sizin o kaybettiğiniz kişiyi aslında sevmediğinizi düşünürlerdi. Kültürel şartlanmanız sonucu, siz bile o kişiyi sevmediğinize karar verebilirdiniz. Ölümün bu kadar kolay üstesinden gelme kavramı, çok acı bir kavramdır. Toplumun kabul ettiği uygun süre doluncaya kadar, duygularımızı değiştirmeden acı çekmeye, yası sürdürmeye razı oluruz. Aslında dünyada, birinin ölümünü kutlayan kültürler de var! Neden mi? Çünkü onlar, bizim dünyadan ayrılmamız gereken zamanı Tanrı'nın çok iyi bildiğine inanırlar ve ölümü bir mezuniyet gibi görürler. Ayrıca birinin ölümüne üzülmekle, ancak hayatı anlamadığınızı ortaya koyduğunuzu düşünürler. Bencilliğinizi sergilemiş olursunuz, o kadar. O kişi daha iyi bir yere gitmiş olduğuna göre, demek ki siz aslında kendinize acıyorsunuz. Bu insanlar zevki ölüme bağlamışlardır, acıyı da yasa. Yas onların kültürünün bir parçası olmaktan çıkmıştır. Ben yasın kötü ya da yanlış bir şey olduğunu söylüyor değilim. Yalnızca acıdan kurtulmanın uzun zaman alacağı inancının bizim kültürümüzden kaynaklandığını söylüyorum.

Ülkenin her yanında konferanslar verirken, insanları teşvik ettim, hayatlarını değiştirecek değişiklikleri çoğu zaman otuz dakikada, hattâ daha az sürede gerçekleştirebileceklerini söyledim. Yaptığım bu konuşmaların sonradan çok tartışıldığını söylemeye bile gerek yok. Ne kadar çok olayda başarı sağlıyorsam, kendime güvenim o kadar artıyor, içimdeki yoğunluk o kadar güçleniyordu.

Doğrusunu söylemek gerekirse, biraz kavgacı olmaya başlamıştım. Oldukça da kibirli bir genç olmuştum. Özel tedavilere başladım, insanlara olayları tersine çevirmekte yardımcı oldum, ardından da seminerler vermeye giriştim. Birkaç yıl içinde, dört haftanın üçünü yollarda geçirmeye başlamıştım. Kendimi sürekli zorluyor, tüm gücümü işime veriyor, yeteneğimi ve olumlu sonuçlarımı mümkün olduğu kadar kısa zamanda çok insana yaymaya çalışıyordum.

Aldığım sonuçlar efsaneleşmeye başladı. Sonunda ruh hekimleriyle psikologlar saldırıyı kestiler, benim tekniklerimi öğrenip hastalarına uygulamaya ilgi duyar hale geldiler. Bu arada benim de davranışım değişti, biraz daha dengeli oldum. Ama mümkün olduğu kadar çok sayıda insana yardım edebilme ihtirasımı hiçbir zaman kaybetmedim.

Dört buçuk yıl kadar önce bir gün, Sınırsız Güç kitabım yayınlandığı sıralarda, San Francisco'da verdiğim seminerin sonunda isteyenlere kitaplarımı imzalıyordum. Bu arada da daha lisedeyken kendime verdiğim sözleri yerine getirmek için sebat etmenin ne inanılmaz ödüller getirmiş olduğunu düşünüyordum. Neydi o sözler? Büyümeye, genişlemeye, katkıda bulunmaya, bir fark yaratmaya adanmaktı. Bana doğru yaklaşan her gülümseyen yüze baktıkça, hayatlarını böylesine değiştirebilmek için insanlara gerekli olan becerileri öğrenmiş oluşuma şükran duyuyordum. Son grup da dağılmaya başlarken, bir adam bana yakllaşıp, "Beni tanıdınız mı?" diye sordu. Yalnız o ayın içinde bile "bin kadar kişiyi görmüş olduğum için, tanıyamadığımı itiraf etmek zorunda kaldım. "Bir düşünün bakalım" dedi. Yüzüne birkaç saniye baktıktan sonra, birden jeton düştü. "NewYork'taydı, tamam mı?" diye sordum. "Öyle" dedi. "Sigarayı bırakabilmeniz için sizi tedavi etmiştim." Yine başını salladı. Çok uzun yıllar geçti! Şimdi nasılsınız?" diye sordum. Elini cebine attı, bir Marlboro paketi çıkardı, parmağını suçlayıcı bir ifadeyle yüzüme uzatıp, "Başaramadınız!" dedi. Ondan sonra da kendisini iyi programlayamadığıma dair bir konferansa başladı. Çok sarsıldığımı itiraf etmek zorundayım! Ne de olsa, ben kariyerimi, kendimi ortaya koyarak geliştirmiş biriydim. Kendime ve diğer insanlara meydan okumaya istekliydim. Kalıcı değişiklikleri yıldırım hızıyla yaratabilmek için her şeyi yapmaya hazırdım. Adam benim kendisine sigarayı bıraktıramayışıma çatarken, acaba ters giden ne oldu diye düşünmeye başlamıştım. Acaba gururum ve şımarıklığım, gerçek yetenek ve beceri düzeyimi mi aşmıştı?

Yavaş yavaş kendime daha iyi sorular sorabilmeye başladım. Bu durumdan ben ne öğrenebilirdim? Neler oluyordu burada böyle? "Biz birlikte çalıştıktan sonra ne oldu?" diye sordum. Tedaviden bir hafta sonra sigaraya yeniden başladığını duymaya bile hazırlamıştım kendimi. Ama adamın, benimle yaptığı bir saatlik seanstan sonra iki buçuk yıl sigara içmediğini öğrendim. Sonra günün birinde bir soluk çekmiş, olanlar olmuştu. Şimdi eskisi gibi günde dört paket içiyor, yarattığı değişiklik kalıcı olmadığı için de beni suçluyordu. O zaman aklıma geldi. Bu adam mantıklı davranmıyordu. Haksızlıktı bu yaptığı. Ben ona Nöro-Linguistik Programlama diye bir şey öğretmiştim. Programlama kelimesini bir düşünün hele. Kelimenin kendi içinde bile, sizin bana geleceğiniz, benim sizi programlayacağım, sonra her şeyin çözümleneceği anlamı var. Yani siz kendiniz hiçbir şey yapmak zorunda değilmişsiniz gibi!

Ben insanlara yardım etmeyi en derin düzeyde istediğim için, kişisel gelişme sanayiindeki diğer liderlerde gördüğüm hatâya düşmüştüm. Başka insanların değişme sorumluluğunu kendi üstüme almaya başlamıştım. Bu sorumluluğu yanlış insana yüklemekte olduğum o gün kafama dank etti. Bu adam da, tedavi ettiğim başka binlerce kişi de, karşılarına dayanamayacakları bir zorluk çıktığı anda eski alışkanlıklarına kolaylıkla dönebilirlerdi, çünkü değişiklikten kendilerini değil, beni sorumlu tutuyorlardı. İşler iyi gitmezse, suçu başkalarının üstüne atıyorlardı. Kendi kişisel sorumlulukları yoktu, bu yüzden de, yeni davranışı izlemedikleri zaman herhangi bir acı duymuyorlardı.

Bu yeni perspektifin sonucu olarak, yaptığım işlerde kullandığım benzetmeleri değiştirmeye karar verdim. Bir kere, "programlama" kelimesini hemen kaldırdım, çünkü bugün de hâlâ pek çok NLP tekniği kullanıyorum ama o kelimenin doğru olmadığına inanıyorum. Buna daha iyi uyan uzun dönemli terim, şartlanma olmak zorunda. Bu kararım, birkaç gün sonra, karım eve yeni aldığımız piyano için akortçu getirdiğinde, daha da pekişti. Adam sanatında gerçek bir ustaydı. O piyanonun her teliyle uğraştı, bu işi saatlerce sürdürdü. Her birini tam gerekli boya getirip, kusursuz titreşimi vermesini sağlıyordu. Sonunda piyano çok güzel çalar oldu. Borcumun ne olduğunu sorduğumda, "Kaygılanmayın, faturayı bir dahaki gelişimde getiririm" dedi. "Bir dahaki mi? Ne demek istiyorsun?" diye sordum. "Yarın yine uğrayacağım, sonra ilk ay için her hafta geleceğim. Daha sonra ilk yıl bitene kadar üç ayda bir uğrarım, çünkü eviniz okyanus kıyısında" dedi. "Sen neden söz ediyorsun?" diye sordum. "Piyanoyu akort edip bitirmedin mi? Şimdi sesler tamam değil mi?" "Evet ama bu teller fazla sert. Bunları mükemmel bir gerilim düzeyinde tutmak için, o halde durmaya onları şartlandırmamız gerek. Tel o halde kalmayı öğrenene kadar düzenli olarak gelip yeniden germem şart" dedi. İçimden, adamın amma mesleği var, diye düşündüm. Ama o gün çok değerli bir ders öğrenmiş olduğum da ortadaydı.
Uzun dönemli değişiklik yaratmayı başaracaksak, bizim de yapmamız gereken tam bu. Değişikliği bir kere yaratınca, derhal takviye etmemiz gerekir. Ondan sonra da sinir sistemimizi şartlandırıp, bir tek kere değil, sürekli başarmayı öğrenmek zorundayız.

İnsan aerobik salonuna bir tek kere gidip de, "Tamam, vücudum harika oldu, ömrüm boyunca sağlıklı kalacağım!" diyemez. Aynı şey duygularınız ve davranışlarınız için de geçerlidir. Kendimizi başarıya, sevgiye, korkularımızdan kurtulmaya şartlandırmamız gerekir. Bu şartlandırma sırasında, bizi sürekli ve ömür boyu başarıya otomatik olarak götürecek paternleri de geliştirebiliriz.

Unutmamamız gerekir ki bizim bütün davranışlarımızı acıyla zevk biçimlendirmektedir ve acıyla zevkin davranışlarımızı değiştirme gücü vardır. Şartlanma, acıyla zevki nasıl kullanacağımızı anlamayı gerektirir. Bir sonraki bölümde öğreneceğiniz, hayatınızda istediğiniz değişikliği yaratmanız için geliştirdiğim bir bilimdir. Ona Nöro-Asosiyatif Şartlanma diyorum. Kısaca, NAC. Nedir bu?

NAC aslında, sinir sisteminizi adım adım şartlandırarak, yönelmek istediğiniz şeyleri zevkle, kaçınmak istediğiniz şeyleri acıyla bağlayıp, hayatınızda irade gücünü sürekli kullanmaksızın başarıya ulaşmak demektir. Unutmayın, sinir sistemimizde asosiyasyonları yapmaya şartladığımız şey, bizim duyu ve duygularımızdır. Bu nöro-asosiyasyonlar, bizim duygularımız ve davranışlarımız üzerinde etkilidir.

Nöro-asosiyasyonlarımızın kontrolünü elimize aldığımız zaman, hayatlarımızın kontrolünü de elimize almış oluruz. Bir sonraki bölüm size, eyleme geçecek gücü kazanmanız ve her zaman hayalini gördüğünüz sonuçları yaratmanız için nöro- asosiyasyonları nasıl şartlayacağınızı öğretecektir. Amacı size sürekli ve kalıcı değişiklikler yaratmanın zevkini tattırmaktır.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 21-01-2011, 10:28 PM   #10 (permalink)
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



"Hiçbir şey değişmez; biz değişiriz."
HENRY DAVID THOREAU

Herkesin hayatında kesinlikle isteyeceği iki değişiklik nedir? Hepimizin:

1) Her konuda ne hissettiğimizi ya da
2) Davranışlarımızı değiştirmek istediğimiz doğru değil midir?

Eğer birinin başından bir trajedi geçmişse, çocukken kötü muamele görmüş, tecavüze uğramış, sevdiği birini kaybetmiş/özsaygısını kaybetmişse, bu kişi kendine, bu olaylara ya da bu durumlara bağladığı duygular değişinceye kadar acı içinde kalacaktır. Aynı şekilde, eğer birisi gereğinden fazla yiyor, içiyor, sigara ya da uyuşturucu kullanıyorsa, değişmesi gereken bazı davranışları var demektir. Bunları değiştirebilmesinin tek yolu, eski davranışa acıyı, yeni davranışa zevki bağlamaktır. Bu, kulağa kolay gibi gelir, ama benim bulguladığıma göre bizim gerçek değişiklikleri, yani kalıcı değişiklikleri yaratabilmemiz için, sizin ya da benim, öğrendiğimiz tüm teknikleri bu işe uygulamamız gerekiyor. Bu tekniklerin sayısı da az değildir. Ben her gün çeşitli bilim alanlarından yeni beceriler, yeni teknolojiler kapıyorum. Kariyerimin başında benimsediğim NLP ve Ericksonian tekniklerinin de pek çoğunu hâlâ kullanmayı sürdürüyorum, çünkü bunlardan bazıları, hâlâ en iyi teknikler. Ama onları hep bir çerçeve içinde, NAC biliminin temsil ettiği altı temel adım halinde kullanmaya geri dönüyorum. Ben NAC'yi, değişime dönük herhangi bir teknolojiyi kullamayı mümkün kılacak biçimde geliştirdim. NAC'nin aslında sağladığı, spesifik bir kurgudur. Bir düzen ve sıralamadır. Uzun dönemli değişiklik yaratma becerilerinden hangisini isterseniz, bu düzene göre kullanabilirsiniz.

Eminim hatırlıyorsunuzdur, birinci bölümde size, uzun dönemli değişiklik yaratmanın kilit parçası, inançlarda uzun dönemli bir değişik yaratmaktır demiştim. Hızlı değişeceksek, ilk edinmemiz gereken inanç, şimdi değişebileceğimiz inancıdır. Toplumumuzdaki pek çok insan, farkında olmadan, hızlı değişme fikrine pek çok acılar bağlamıştır. Bir yandan çabucak değişmek isteriz, bir yandan da kültürel programlanmamız bize, çabuk değişmenin zaten sorunumuz olmadığı anlamına geldiğini öğretir. Yani o sorun konusunda ya numara yapmışızdır ya da tembellik etmişizdir. Oysa bir anda değişebileceğimiz inancını edinmek zorundayız. Madem ki insan bir sorunu bir anda yaratabiliyor, çözümü de bir anda yaratabilir! Siz de ben de biliyoruz ki, insanlar sonunda değiştiği zaman zaten bir anda değişirler, öyle değil mi? O değişimin gerçekleştiği belli bir an vardır. O an neden şimdi olmasın? Genellikle insanın zamanını alan, değişikliğe hazırlanmaktır. Bu konudaki şakaları hepimiz duymuşuzdur.

Soru: Bir ampulü değiştirmek için kaç ruh hekimi gerekir?

Cevap: Bir tek ama çok pahalıdır, çok uzun sürer ve ampulün de değişmek istemesi şarttır.

Saçma! Sizin de benim de kendimizi değişmeye hazırlamamız gerekir. Biz kendi kendimizin danışmanı, kendi hayatımızın sahibi olmalıyız.

Uzun dönemli değişiklik yaratmak istiyorsak sahip olmamız gereken ikinci inanç da, kendi değişimimizden, hiç kimsenin değil, kendimizin sorumlu olduğumuzdur. Aslında uzun dönemli değişiklik yaratacak birinin, sorumlulukla ilgili üç inanca sahip bulunması gerekir:

1) Birincisi, "Bir şeyin değişmek zorunda olduğuna inanmamız gerekir. Değişse iyi olur değil, değişmesi gerekir de değil, mutlaka ve kesinlikle değişmek zorunda olduğuna. İnsanlar çoğunlukla, "Bu kilolar verilmeli" derler. Her şeyi yarına ertelemek berbat bir huydur. "İlişkilerim daha iyi olmalı" derler. Ama zaten biliyoruz ki, istediğimiz kadar "meli, malı" diyelim, hayatımız yine de değişmeyecektir! Bu iş ancak o değişim bir zorunluluk haline geldiği zaman, hayat kalitemizi değiştirmek için biz bir şeyler yapmaya başladığımız zaman gerçekleşecektir.

2) İkincisi, yalnız bir şeylerin değişmek zorunda olduğuna inanmakla kalmayıp, onu bizim değiştirmek zorunda olduğumuza da inanmalıyız. Kendimizi değişikliğin kaynağı olarak görmeliyiz. Aksi halde hep gelip o değişikliği gerçekleştirecek birini bekleriz. Değişiklik tutmazsa suçu atacak birini aradığımız gibi. Eğer değişikliğimiz kalıcı olacaksa, onun kaynağı biz olmak zorundayız.

3) Üçüncüsü, "Ben bunu değiştirebilirim" diye bir inanç gerekir. Değişmemizin mümkün olduğuna inanmadıkça, geçen bölümde anlattığım gibi, arzularımıza ulaşma şansımız hiç kalmaz.

Bu kilit inançlar olmadıkça, yapacağınız değişikliğin ancak geçici olacağını size kesinlikle söyleyebilirim. Lütfen beni yanlış anlamayın. Bir antrenör tutmak her zaman iyidir. İşin uzmanı olan bir terapist, bir danışman, daha önce aynı sonucu pek çok başka insan için sağlamış biri. Bu kişi, gerekli adımları atmakta sizi destekler, fobinizi geçirmenizde, sigarayı bırakmanızda ya da kilo vermenizde kolaylık sağlar. Ama eninde sonunda o değişikliğin kaynağı kendiniz olmak zorundasınız.

O gün sigaraya yeniden başlayan adamla aramda geçen konuşma, değişiklik kaynakları konusunda kendime yeni yeni sorular sormama yol açtı. Yıllar içinde ben neden bu kadar etkili olabilmiştim? Bu insanlara yardım etmeye çalışan ama aynı sonuçları alamayan diğerlerinden benim farkım neydi? Birisi için bir değişiklik yaratmaya çalışıp da başaramadığım zaman neler oluyordu? Bu insanın gerçekleştirmek istediği değişikliğe çok adanmış olduğum halde, onu gerçekleştirmekten beni alakoyan neydi?

Daha sonra, farklı sorular sormaya başladım. "Herhangi bir terapide değişikliği asıl yaratan nedir?" Terapilerin hepsi bazen sonuç verir, bazen de hepsi başarısızlığa uğrar. Bu arada, daha başka iki ilginç şey de dikkatimi çekmeye başlamıştı:

Bazı kimselerin gittiği terapistler bence pek de beceri sahibi değildi. Yine de kişi, o terapiste rağmen, istediği değişikliği kısa sürede sağlayabiliyordu. Beri yandan mükemmel saydığım terapistlere gidip de yine değişikliği kısa dönemde yaratamayanlar vardı.

Yıllar içinde binlerce değişimi izleyip bunlarda bir ortak payda aradıktan sonra, nihayet buldum: Sorunlarımızı analiz etmeyi yıllarca sürdürebiliriz ama sinir sistemimizde o tecrübeye bağladığımız duyguları değiştirmedikçe, hiçbir şey değişmez. Oysa bizde bunu çabucak ve güçlü bir biçimde yapacak kapasite var bir tek şeyi anlamak şartıyla:

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Etiketler
anthony robbins, içindeki devi uyandır, kitap özeti, sınırsız güç

« Sır (The Secret) E-Kitap... | Hedefler Nasıl Gerçekleşir ? »

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar

Hedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız "Kişi zengin olsun, yoksul olsun, hastalığı iyileştiren de mutsuzluğu mutlu kılan da zihindir." EDMUND SPENSER BİR İNANÇ NASIL DEĞİŞTİRİLİR? Bütün kişisel hamleler, inançlarda bir değişiklikle başlar. O halde nasıl değişeceğiz? Bunun en etkili yolu, beyninizi harekete geçirip eski inanca çok ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 03:36 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.