| ||||||||||
|
Hedefler Makaleler hedefe ulaşmak, hedefe ulaşma, hedeflere ulaşmak, hedeflere ulaşma, hedeflere ulaşmanın yolları, hedeflere ulaşmak için, hedefe ulaşmanın yolları, hedefe ulaşmak için |
Hedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız "Doğa insanoğlunu iki efendinin yönetimine vermiştir: Acı ve zevk... Bunlar bizim her yaptığımızı, her söylediğimizi, her düşündüğümüzü yönetirler; onları devirmek için göstereceğimiz her çaba, ancak durumumuzu daha kesin biçimde onaylamaya yarar." JEREMY BENTHAM İnsanlar doyum vermeyen bir ilişkiyi neden sürdürür, ...
ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi
![]() |
![]() ![]() | LinkBack | Seçenekler | Stil |
|
![]() | #1 (permalink) |
Administrators Zerynthia ![]() Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() ![]() "Doğa insanoğlunu iki efendinin yönetimine vermiştir: Acı ve zevk... Bunlar bizim her yaptığımızı, her söylediğimizi, her düşündüğümüzü yönetirler; onları devirmek için göstereceğimiz her çaba, ancak durumumuzu daha kesin biçimde onaylamaya yarar." JEREMY BENTHAM İnsanlar doyum vermeyen bir ilişkiyi neden sürdürür, neden çözüm aramadığı gibi, ilişkiyi bitirip yoluna devam da etmez? Çünkü değişimin bilinmeyene yol açacağını bilirler. Çoğu insan da bilinmeyenin, şimdiki durumdan çok daha acılı olduğuna inanır. Hani eski bir söz vardır; "Tanıdığın şeytan, tanımadığın şeytandan iyidir" derler. "Eldeki bir kuş, ağaçtaki iki kuştan iyidir" de derler. Bu temel inançlar, hayatlarımızı değiştirecek adımları atmamızı engeller. Eğer yakın bir ilişki istiyorsak, o zaman reddedilme korkusundan ve incinme korkusundan kendimizi kurtarmalıyız. İş hayatına atılacaksak, güvenliğimizi kaybetme korkumuzu yenmeliyiz. Kısacası, hayatta değerli sayılan şeylerin çoğu, sinir sistemlerimizin temel şartlanmasının tersine davranmamızı gerektirir. Korkularımızı yenmek için, önceden şartlanmış bu tepkileri yönetmek durumundayız. Birçok durumda, o korkuyu bir güce de dönüştürebiliriz. Genellikle bizi kontrolü altına almasına izin verdiğimiz korku hiçbir zaman gerçekleşmez bile. İnsanlar bazen acıyı, uçağa binmeye bile bağlayabiliyorlar. Oysa bu fobinin hiçbir mantıksal dayanağı yoktur. Belki geçmişlerindeki, belki hayali bir gelecekteki tecrübeye dayanarak yapıyorlar bunu. Belki gazetede uçak kazalarıyla ilgili bir şey okumuşlardır, o yüzden uçağa binmiyorlardır. Yani o korkunun kendilerini kontrol etmesine izin veriyorlardır. Oysa hayatımızı şimdiki zamanda yaşamamız, gerçek olan şeylere tepki göstermemiz gerekir, eskiden var olan ya da bir gün var olabilecek korkulara değil. Hatırlanacak kilit nokta, gerçek acıdan uzaklaşmadığımız, yalnızca acı getireceğine inandığımız şeyden uzaklaştığımızdır. ![]()
Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
__________________ ![]() |
![]() | ![]() |
![]() | #2 (permalink) |
Administrators Zerynthia ![]() Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() ![]() HAYDİ, HEMEN BİRKAÇ DEĞİŞİKLİK YAPALIM Önce, yapmanız gerektiğini bildiğiniz halde ertelediğiniz dört eylemi yazın. Belki kilo vermeniz gerekiyordur. Belki sigarayı bıraksanız iyi olur. Belki çoktandır aramadığınız birini arama zamanı gelmiştir ya da sizin için önemli olan biriyle ilişkinizi tazelemeniz gerekiyordur. İkincisi, bu eylemlerin her birinin altına, şu soruların cevabını yazın: Neden eyleme geçmedim? Geçmişte bu eyleme hangi acıları bağladım? Bunlara cevap verdiğinizde, sizi geri tutan şeyin, eylemin getireceği acıları, eyleme geçmemenin acılarından daha büyük bulmak olduğunu göreceksiniz. Kendinize karşı dürüst olun. Eğer, "Ben buna bir acı bağlamadım" diye düşünüyorsanız, biraz daha dikkatli düşünün. Belki de acı, basit bir şeydir. Belki meşgul programınız arasında buna vakit ayırma acısı söz konusudur. Üçüncüsü, geçmişte bu olumsuz alışkanlığı sürdürmekle ne gibi zevkler kazandığınızı yazın. Örneğin niyetiniz kilo vermekse, neden pastaları yuttunuz, torba torba cipsleri atıştırdınız, dondurmaları mideye indirdiniz? Kendinizi bunlardan mahrum etmenin acısından kaçıyorsunuz. Evet ama aynı zamanda bunu yapış nedeniniz, şu anda size hoş bir duygu verdiği için. Zevk alıyorsunuz! Kısa dönemli, evet. Kimse bu duygulardan vazgeçmek istemez! Oysa kalıcı değişiklikler yaratmak için, aynı zevki, kötü sonuçlar yaratmadan almanın yolunu bulmalıyız. Eskiden aldığınız zevkleri teşhis etmek, hedeflerinizin ne olduğunu saptamanıza yardım edecektir. Dördüncüsü, şimdi değişmemenin size nelere mal olacağını yazın. Bu kadar çok şeker ve yağ yemeyi kesmezseniz ne olur? Sigarayı bırakmazsanız ne olur? Etmeniz gerektiğini bildiğiniz telefonu etmezseniz ne olur? Her gün cimnastik yapmaya başlamasanız ne olur? Kendinize karşı dürüst olun. Önümüzdeki iki, üç, dört, beş yılda bu size nelere patlayacaktır? Duygusal maliyeti nedir? Özsaygı bakımından maliyeti nedir? Fiziksel enerji düzeyiniz açısından maliyeti nedir? Parasal açıdan maliyeti nedir? Sevdiğiniz insanlarla ilişkileriniz açısından maliyeti nedir? Bu size nasıl bir duygu veriyor? Yalnızca, "Para harcarım" ya da "Şişman olurum" diye yazmakla yetinmeyin. O yeterli değil, duygularımız olduğunu unutmayın. Asosiy ve acıyı kendi dostunuz haline getirin. O düzeyine doğru itsin. Son adım da bu eylemin şimdi getireceği bütün zevkleri yazmak olmalıdır. Çok büyük bir liste yapın. Bu liste sizi duygusal olarak güdecek güçte olsun. Size heyecan versin. "Hayatımın kontrolünü elimde tutma duygusunu yaşayacağım" deyin. "Yeni bir özgüven düzeyine varacağım" deyin. "Fiziksel canlılık ve sağlık kazanacağım, ilişkilerimi güçlendirebileceğim, irademi geliştireceğim ve onu hayatımın başka alanlarında da kullanacağım" deyin. "Hayatım bütün bu bakımlardan, şimdikinden daha iyi olacak" deyin. Önünüzdeki iki, üç, dört, beş yıl boyunca. "Bu eyleme girişmekle rüyalarıma ulaşacağım" deyin. Hem şimdiki zamanı, hem de geleceği ilgilendiren bütün olumlu etkileri gözünüzde canlandırın. Hemen şimdi zaman ayırıp bu egzersizi yapmanızı kuvvetle öneririm. Bu kitabın sayfalarını çevirirken kazandığınız büyük ivmeden yararlanın. Demir tavında dövülür! Şu an gibi an yoktur. Gerçi bir sonraki bölüme başlamak için sabırsızlanıyorsanız, o zaman başlayın. Ama sonra mutlaka bu egzersize dönün, acı ve zevk ikizleri üzerinde ne büyük kontrole sahip olduğunuzu kendinize kanıtlayın. Bu bölüm size, acıyla zevki hayatımızın her yönüyle nasıl ilintilendirdiğimizi, bu ilintileri değiştirecek gücümüz olduğunu, demek ki eylemlerimizi ve kaderimizi kontrol edebileceğimizi tekrar tekrar göstermiştir. Ama bunu da yapabilmek için, anlamamız gereken bir şey vardır, o da... ![]()
__________________ ![]() |
![]() | ![]() |
![]() | #3 (permalink) |
Administrators Zerynthia ![]() Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() ![]() İNANÇ SİSTEMLERİ: YARATMA GÜCÜ VE YIKMA GÜCÜ "Tüm düşündüklerimizin altında, tüm inandıklarımız yatar; ruhumuzun son kat peçesi gibi." ANTONIO MACHADO BURUK ve zalimdi. Hem alkol, hem uyuşturucu tutkunuydu. Defalarca kendini öldürmeye kalkışmıştı. Şu anda, kendisini engellemeye çalışan bir dükkân kasiyerini öldürme suçundan müebbet hapis cezasını çekiyor. On bir ay arayla doğmuş iki oğlu var. Bunlardan biri, tıpkı babasına benzer büyümüş. Uyuşturucu tutkunu. Çalarak ve insanları tehdit ederek yaşamını sürdürmüş, sonunda o da cinayete teşebbüsten parmaklıklar ardını boylamış. Ama kardeşi çok farklı. Üç çocuk büyütüyor, evliliğinden zevk alıyor ve çok da mutlu görünüyor. Büyük bir firmanın bölge müdürü olarak, işini ilginç ve ödüllendirici buluyor. Fiziksel açıdan sağlam. Alkol ya da uyuşturucu tiryakiliği yok! Peki, hemen hemen aynı çevrede büyüyen bu iki genç, nasıl birbirinden bu kadar farklı olabilmiş? İkisine de ayrı ayrı, diğerinin haberi olmaksızın, "Hayatın neden böyle oldu?" diye sorulduğunda, -şaşılacak şey- ikisi de aynı cevabı veriyorlar. "Böyle bir babayla büyürken başka nasıl olabilirdim ki?" diyorlar. Hayatımızı olayların kontrol ettiğine, bugün kim olduğumuzu çevrenin saptadığına öyle de kolay inanıyoruz ki! Oysa bundan büyük bir yalan olamaz. Bizi biçimlendiren, hayatımızdaki olaylar değil, o olayların ne anlama geldiğine inandığımızdır. İki adam Vietnam'da vurulmuş, ardından ünlü Hoa Lo cezaevine konmuşlar. Tek başlarına hücrelerdeymişler. Çimento kalıplarına zincirlerle bağlıymışlar. Sürekli olarak paslı demirlerle dövülüyor, bilgi vermeleri için işkence görüyorlarmış. İçlerinden biri, hayatının sona erdiğine karar vermiş, daha fazla acıdan kaçmak için intih.r etmiş. Diğeri bu katılaştırıcı tecrübeden, kendine, arkadaşlarına ve yaratıcısına daha da çok inanarak çıkmış. Bugün Yüzbaşı Gerald Cofee, geçirdiği bu tecrübeyi kullanarak dünyanın her yanındaki insanlara, insan ruhunun hemen her acı düzeyini, her zorluğu, her sorunu yenecek kadar güçlü olduğunu hatırlatıyor. İki kadın yetmiş yaşına geliyorlar, ama her biri bu olaya farklı bir anlam yorumluyor. Biri, hayatının sonunun geldiğini "biliyor" Ona göre yetmiş yıl yaşamak demek, vücudunun artık çözülmeye başlaması demek. Bir an önce işlerini toparlaması gerektiğini düşünüyor. Öbür kadın ise, bir insanın herhangi bir yaşta yapabileceklerinin kendi inançlarına bağlı olduğuna karar veriyor, kendine daha yüksek bir standart koyuyor. Dağa tırmanmanın tam yetmiş yaşında başlanacak spor olduğunu düşünüyor. Bundan sonraki yirmi beş yıl boyunca kendini bu yeni ve serüven dolu beceriye adıyor, dünyanın bazı en yüksek tepelerine çıkıyor. Bugün doksan yaşını aşmış olan Hulda Crooks, Fuji dağına tırmanmış en yaşlı kadın olarak tanınıyor. Görüyorsunuz ya, sorun hiçbir zaman çevrede değil. Hayatımızdaki olaylarda da değil. Sorun, bizim o olaylara verdiğimiz anlamlarda. Bizim onları nasıl yorumladığımızda. Bugün kim olduğumuzu ve yarın kim olacağımızı biçimlendiren bu. Neşeli katkılarla dolu bir ömürle, acılar ve mutsuzluklarla dolu bir ömür arasındaki farkı yaratan, bizim inançlarımız. Mozart'ın Manson'dan farkı da inançlar. Bazı bireyleri kahraman yapan, bazılarını "sessiz bir çaresizlik içinde yaşatan" inançlardır. İnançlarımız hangi amaçla tasarımlanmıştır? Onlar bize, neyin acıya, neyin zevke yol açacağını söyleyen rehber güçtür. Hayatınızda herhangi bir şey olduğu zaman, beyniniz size iki soru sorar: 1) Bu acı mı, yoksa zevk mi? 2) Şimdi ben acıdan kaçmak ya da zevke ulaşmak için ne yapmalıyım? Bu iki sorunun cevapları bizim inançlarımıza bağlıdır. İnançlarımız da, neyin acıya ya da zevke yol açacağına ilişkin öğrenmiş olduğumuz genellemeler tarafından güdülmektedir. Bu genellemeler bizim tüm eylemlerimizi güder, dolayısıyla hayatımızın yönünü ve kalitesini de onlar oluşturur. Genellemeler çok yararlı olabilir. Bunlar yalnızca benzer oluşların teşhisidir. Örneğin, bir kapıyı açmanıza izin veren nedir? Bir kapı kulpuna bakarsınız, daha önce o kulpu hiç görmemiş olduğunuz halde, onu sağa ya da sola çevirip kapıyı itmek ya da çekmekle o kanadın açılacağından genellikle emin olursunuz. Buna neden inanırsınız? Çünkü kapılarla ilgili tecrübeleriniz size bir emin olma duygusu verecek kadar referans biriktirmiştir. Bu emin olma duygusu olmasa, evimizden bile çıkamazdık. Arabamızı da süremezdik, telefonu da kullanamazdık, her gün yaptığımız düzinelerce şeyin hiçbirini yapamazdık. Genellemeler hayatımızı kolaylaştırır ve işlev görmemize izin verir. Ne yazık ki hayatımızın daha karmaşık alanlarındaki genellemeler bazen durumu aşırı basitleştirir, bazen de sınırlayıcı inançlar yaratır. Belki hayatınızda birkaç kere, belli bir girişimi sürdürmekten vazgeçmişsinizdir. Buna dayanarak da kendinizin maymun iştahlı olduğu inancını geliştirmişsinizdir. Bunun doğru olduğuna bir kere inandınız mı, artık bu kendi kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşür. Kendi kendinize, "Madem ki nasılsa yarım bırakacağım, ne diye deneyeyim?" dersiniz. Ya da belki iş veya ilişkilerle ilgili birkaç kötü karar vermişsiniz, bunu da, her zaman kendi kendinizi "sabote" edeceğiniz biçiminde yorumlamışsınızdır. Belki okulda diğer çocukların öğrendiğini sandığınız hızda öğrenemediğinizi görmüş, kendi öğrenme stratejinizin farklı olduğunu düşünmek yerine, "öğrenme özürlü" olduğunuza karar vermişsinizdir. Olaya bir başka düzeyde baktığımızda, ırkçı önyargılar da aslında koskoca bir grup insanla ilgili toptan genellemelerin ürünü değil midir? Bütün bu inançların kötü yanı, ilerde kendinizin kim olduğu ve neleri yapabileceğiniz konusunda karar verirken bunların sınırlayıcı işlev görmesidir. Hatırlamamız gereken şey, çoğu inançlarımızın geçmişimizle ilgili genellemeler olduğu, acı ya da zevkli tecrübelerimizi yorumlayış biçimimize dayandığıdır. Bu zorluk üç yönlüdür: 1) Çoğumuz neye inanacağımıza bilinçli olarak karar vermeyiz. 2) Çoğu zaman inançlarımız geçmiş tecrübelerin yanlış yorumuna dayalıdır. 3) Bir inancı bir kere benimseyince, onun yalnızca bir yorum olduğunu unutuveririz. İnançlarımıza gerçekmişler gibi davranmaya başlarız. Sanki Tanrı'nın emridir her biri. Hattâ uzun süredir inandığımız inançları hemen hiç sorgulamayız bile. İnsanların yaptıkları şeyleri neden yaptığını merak ederseniz, hatırlamanız gereken şey, insanların raslantı yaratıkları olmadığıdır. Bizim tüm eylemlerimiz, inançlarımızın sonucudur. Ne yaparsak, bilinçli ya da bilinç dışı inançlarımızın bunu zevk ya da acı getirici olarak görmesindendir. Davranışlarınızda uzun dönemli ve kalıcı değişiklikler yaratmak istiyorsanız, sizi geri tutan inançları değiştirmeniz gerekir. İnançlarda yaratıcı güç ve yıkıcı güç vardır. İnsanların hayatlarındaki herhangi bir tecrübeyi alıp, ondan kendi güçlerini yok edici ya da kendi hayatlarını kurtarıcı bir anlam çıkarma yeteneği vardır. Bazı insanlar geçmişlerindeki acıyı almış, "Bu yüzden başkalarına yardım edeceğim" demişlerdir. "Benim ırzıma geçildi ama bir daha kimseye bir zarar gelmeyecek." Ya da derler ki, "Ben oğlumu ya da kızımı kaybettiğime göre, dünyada bir fark yaratmalıyım." Bu, onların inanmak istediği bir şey değildir. Daha çok, parçalanmamak için, güçlü yolda ilerleyebilmek için bu türlü yaklaşımda bulunmak zorunda kalmışlardır. Kendimizi güçlü kılacak anlamları yaratma kapasitesi hepimizde vardır. Ama çoğumuz bu kapasiteyi hiç kullanmayız, varlığını bile bilmeyiz. Hayatın açıklanamayan trajedilerinin bir nedeni olduğu inancını benimsemezsek, o zaman gerçek anlamda yaşama kapasitemizi mahvetmeye başlıyoruz. Hayatın en acı tecrübelerinden anlam çıkarabilme ihtiyacı, ruh hekimi Viktor Frankl tarafından; özlemlenmiştir. Frankl ile diğer soykırım kurbanları, Auscwitz'in ve başka toplama kamplarının dehşetinden kurtulmuş kimselerdir. Frankl bu "dünya cehennemine" dayanabilenlerin bir ortak özelliği olduğuna dikkat etmişti. Bu tecrübeye dayanabilmek için, çektikleri acıyı değiştirip ona güçlendirici anlam yükleyebiliyorlardı. İçlerinde bir inanç geliştirmişlerdi. Bu acıyı çekip sağ kalınca olup bitenleri anlatacak, bir daha hiçbir insanın böyle acı çekmemesini sağlayacaklardı. İnançlar yalnız bizim duygularımızla eylemlerimizi etkilemekle de kalmaz. Birkaç saniye içinde vücudumuzu da değiştirebilirler. Yale profesörlerinden, kitapları çok satılan Dr. Bernie Siegel'le bir görüşme yapma zevkine ulaştığımda, inancın gücünden konuşmaya başladık. Bernie bana, "Çok Kişilikli" hastalarından bazıları üzerinde yaptığı bir araştırmayı anlattı. Bu insanların farklı bir kişi haline dönüştüklerine olan inançlarının gücü, sinir sistemlerine kesin bir emir vermelerine yol açıyor, vücutlarının biyokimyasında inanılmaz değişiklikler yaratıyordu. Sonucu mu soruyorsunuz? Vücutları araştırmacının gözleri önünde biçim değiştiriyor, bir anda yeni bir kimlik yansıtmaya başlıyordu. Yapılan çalışmalarda, hastanın göz renginin bile kişiliğiyle birlikte değiştiği, vücudundaki birtakım iz ve işaretlerin silinip tekrar belirdiği gözlemlenmişti! Şeker hastalığı ya da tansiyon gibi sorunlar bile, o kişinin hangi kişiliğe girdiği konusundaki inancına göre gidip gelmekteydi. İnançlar ilaçların vücuttaki etkisini bile alt etme kapasitesine sahiptir. Çoğu kimseler ilaçların tedavi edici olduğuna inanıyor olsa bile, yeni gelişen psikonöroimmünoloji biliminde (yani zihin-vücut ilişkileri) pek çok kişinin ilaçlara karşı kuşkular taşıdığı, bunun yüzyıllardır böyle olduğu yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Hastalıkla o hastalığın tedavisi konusundaki inançlarımız tedavi kadar, hattâ belki tedaviden de güçlü bir rol oynamaktadır. Harvard Üniversitesi'nden Dr. Henry Beecher'ın yaptığı geniş çaplı araştırmaların kesinlikle gösterdiğine göre, biz sonucu ne kadar ilacın etkisine yorumlasak da aslında farkı yaratan hastanın inancıdır. Bunun bir örneği, 100 tıb öğrencisinin katılmasıyla yapılan bir deneyde iki yeni ilacın değerlendirilmesiydi. İlaçlardan biri onlara süper-uyarıcı olarak tanıtılmıştı. Kırmızı kapsül içinde bir tozdu. Diğerinin de süper-sakinleştirici olduğu söylenmişti. O da mavi kapsül içindeydi. Ama öğrencilerin haberi olmaksızın, kapsüllerdeki ilaçlar değiştirilmişti Kırmızıya barbitürat, maviye amfetamin konmuştu. Yine de, öğrencilerin yarısının fiziksel tepkileri, kendi bekledikleri doğrultuda oldu, yani o kimyasal maddenin vücutlarında yaratması beklenenin tam tersi oldu! Bu öğrencilere verilen, plasebo değildi. Gerçek ilaç verilmişti onlara. Ama inançları, ilacın vücutlarındaki etkisini alt etmişti. Dr. Beecher'ın daha sonra söylediği bir söz çok ilginçtir: "İlacın yararı yalnız kendi kimyasal özelliklerinin doğrudan sonucu olmayıp, hastanın o ilacın yararına ve etkinliğine inancının da doğrudan sonucudur." ![]()
__________________ ![]() |
![]() | ![]() |
![]() | #4 (permalink) |
Teğmen ![]() Üyelik tarihi: Jun 2008 Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 81
Tesekkür: 188
81 Mesajinıza toplam 444 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() | ![]() Teşekkürler ![]() ![]() |
![]() | ![]() |
![]() | #5 (permalink) |
Administrators Zerynthia ![]() Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() Teşekkür ederim ecemre. Sevgiler. ![]()
__________________ ![]() |
![]() | ![]() |
![]() | #6 (permalink) |
Administrators Zerynthia ![]() Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() Bilmem. İster misiniz? ![]()
__________________ ![]() |
![]() | ![]() |
![]() | #7 (permalink) |
Administrators Zerynthia ![]() Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() ![]() "İlaçlar her zaman şart değildir, ama inanç her zaman şarttır." NORMAN COUSINS Norman Cousin'ı yedi yıl boyunca tanıma imtiyazına sahip oldum. Ayrıca vefatından bir ay önce banda kaydedilmiş; son görüşmeyi de benimle yapmıştı. O görüşmede, inançlarımızın fiziksel vücutlarımızı ne kadar güçlü biçimde etkilediği konusunda bir olay anlattı. Los Angeles yakınlarındaki Monterey Park'da yer alan bir futbol maçında, birkaç kişi yiyecek zehirlenmesi belirtileri göstermiş. Onları muayene eden doktor, olayın makineden alınan bir meşrubattan kaynaklandığı kanısına varmış, çünkü hastaların çoğu kendisine gelmeden önce o meşrubattan almışlar. Hoparlörde duyuru yapılmış, kimsenin makineyi kullanmaması istenmiş, bazı kimselerin hastalandığı söylenerek belirtiler tarif edilmiş. Stadda bir anda pandomina kopmuş, insanlar öğürmeye düşüp bayılmaya başlamışlar. Makinenin yanına bile gitmemiş insanlar da hastalanıyormuş! Yerel hastanelerin cankurtaranları o gün çok para kazanmış, habire stada gidip gelmişler, sayısız futbol meraklılarını taşıyıp durmuşlar. Suçun makinede olmadığı anlaşılınca da, bütün herkes "mucize" kabilinden iyileşivermiş. İnançlarımızın bir anda bizi hasta da iyi de edebileceğini anlamamız gerekmektedir. İnançların bağışıklık sistemimizi de etkilediği kayıtlara geçmiştir. En önemlisi de, inançlar bizi ya eyleme geçme kararına iterler ya da dürtülerimizi zayıflatır, öldürürler. Şu anda bile inançlarınız, şu okuduklarınıza nasıl tepki gösterdiğinizi, bu kitaptaki öğretiler konusunda ne yapacağınızı biçimlendiriyor. Bazen belli bir konuda sınırlamalar ya da güçlülükler yaratan inançlar geliştiririz. Örneğin şarkı söyleyip dans etme yeteneğimiz konusunda, bir arabayı onarma konusunda, yüksek matematik problemlerini çözebilme konusunda... Daha başka inançlar da öyle genel alanlara yayılmışlardır ki, hayatımızın hemen hemen her yönünü, olumlu ya da olumsuz olarak etkiler, kapsarlar. Bunlara ben global inançlar diyorum. Global inançlar, hayatlarımızdaki her şey hakkında sahip olduğumuz dev inançlardır. Bunlar kendi kimliğimizle, türlü insanlarla, iş kavramıyla, zaman kavramıyla, para kavramıyla ve hayatın kendisiyle bile ilgili olabilirler. Bu dev genellemelerin sonu çoğu zaman, "...'yun', "...dır" gibi seslerle bitmektedir. Tahmin edebileceğiniz gibi, bu büyüklükteki ve bu çaptaki inançlar, hayatlarımızın her yönünü içlerine alabilirler. Bu konudaki iyi haber, şu anda sahip olduğunuz bir sınırlayıcı inançta bir tek değişiklik yapmakla hayatınızın her yönünü bir anda değiştirebilmenizdir! Unutmayın: İnançlarımızı bir kere kabul ettiğimiz zaman, bunlar sinir sistemimize tartışılmaz emirler biçiminde iletilir, bugünkü ve gelecekteki olanaklarımızı genişletme ya da yok etme gücüne sahip olurlar. Eğer hayatlarımızı kendimiz yönetmek istiyorsak, inançlarımızın bilinçli komutasını elimize almamız gerekir. Bunu yapabilmek için de, önce bu inançların ne olduğunu ve nasıl oluştuğunu anlamamız gerekir. ![]()
__________________ ![]() |
![]() | ![]() |
![]() | #8 (permalink) |
Administrators Zerynthia ![]() Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() ![]() İNANÇ NEDİR? Nedir aslında inanç? Hayatta genellikle bir şeylerden söz eder dururuz ama onların tam ne olduğunu pek bilmeyiz. Çoğu insanlar inançların kendisini bir şey sanırlar, oysa inançlar, bir şey konusunda emin olma durumudur. Eğer, "zeki olduğuma inanıyorum" derseniz, aslında bu, "zeki olduğumdan kendimi emin hissediyorum" demektir. Bu emin olma duygusu, zekice sonuçlar verecek kaynakları kullanabilmenize izin verir. Hepimizin içinde hemen hemen her şeyin cevabı vardır. Ya da en azından, başkaları kanalıyla elde edebileceğimiz cevaplara ulaşma olanağımız vardır. Ama genellikle inançsız oluşumuz, emin olmayışımız, içimizdeki bu kapasiteyi kullanamamamıza yol açar. Bir inancı anlamanın kolay yollarından biri, onun temel yapı taşını, fikri düşünmektir. Yalnızca düşündüğünüz ama aslında pek inanmadığınız pek çok fikir vardır. Örneğin, kendinizin seksi bir insan olduğu fikrini alalım. Bir an durun ve kendi kendinize, "Ben seksi bir insanım" deyin. Bunun fikir mi, yoksa inanç mı oluşu, bunu söylerken ne derece emin olduğunuza bağlıdır. Eğer; "Eh, pek de seksi değilim" diyorsanız, aslında demek istediğiniz, "Seksi olduğumdan pek de o kadar emin değilim"den başka bir şey değildir. Biz bir fikri bir inanca nasıl çeviririz? Bu süreci tarif etmek için size bir benzetme modeli sunayım. Fikri ayakları olmayan bir masanın yüzü gibi düşünürseniz, neden fikrin inanç kadar emin olma duygusu yaratmadığını kolaylıkla anlarsınız. Ayakları olmayan masa, kendi kendine duramaz bile. Beri yandan inanç dediğimiz şeyin ayakları vardır. Eğer seksi bir insan olduğunuza gerçekten inanıyorsanız, bunu nereden biliyorsunuz? Bu fikri destekleyecek birtakım referanslarınız var, öyle değil mi? Hayattaki bazı tecrübeler destekliyor onu. İşte bunlar, masanın üstünü sağlamlaştıracak ayaklardır ve inancınızdan emin olmanızı da bunlar sağlar. Bu referans tecrübeleriniz nasıl şeyler olabilir? Belki insanlar size seksi olduğunuzu söylemiştir. Belki aynaya baktığınızda kendi görüntünüzü, seksi saydığınız insanlarla karşılaştırmış "Hey, ben de onlara benziyorum!" demişsinizdir. Ya da belki sokakta yabancılar size ilgi göstermekte, el sallamaktadır. Bütün bu tecrübelerin tek başına bir anlamı yoktur ama onları kendinizin seksi olduğu fikrinin altına sıraladığınız zaman, anlam kazanırlar. Bunu yaparken ayaklar; o fikri sizin için sağlamlaştırır, ona inanmaya başlamanıza yol açar. O zaman o fikir konusunda emin olursunuz, o da artık fikir değil, inanç olur. Bu benzetmeyi bir kere anladığınızda, inançlarınızın nasıl oluştuğunu görebilmeye başlar, onları nasıl değiştirebileceğiniz konusunda da biraz fikir sahibi olma yoluna koyulursunuz. Ama daha önce, yeterince ayak bulursak, yani yeterince referans tecrübesi bulursak, hemen her konuda inançlar geliştirebileceğimizi bilmeniz çok önemlidir. Bir düşünün. Yeterince tecrübe yaşamış olduğunuz ya da zorluklardan geçen birilerini tanıdığınız için, insanların kötü olduğuna, fırsat bulurlarsa size kazık atacaklarına inanabilmenizi sağlayacak kadar referans yok mu elinizde? Belki buna inanmak istemiyorsunuzdur. Zaten bunun güçsüzleştirici bir inanç olduğunu da daha önce konuşmuştuk. Ama eğer isterseniz, bunu bir inanç haline getirip altına destekler dayayacak kadar tecrübeniz yok mu? Beri yandan, insanları sever, onlara iyi davranırsanız, onların da aslında iyi olduklarını, size yardım etmek isteyeceklerini gösteren tecrübeleriniz, referanslarınız da yok mu? Esas mesele, bu inançların hangisinin doğru inanç olduğudur. Ama bunun cevabı belli: Hangisinin doğru olduğunun önemi yoktur. Önemli olan, hangisinin daha güçlendirici inanç olduğudur. İnancımızı destekleyecek, onu daha da güçlü hale getirecek kişileri hepimiz bulabiliriz. İnsan denilen yaratığın akıl yürütme süreci böyle çalışır. Kilit soru yine, o inanç günlük hayatta bizi güçlendiriyor mu, yoksa zayıflatıyor mu, noktasında düğümlenir. O halde hayatımızda mümkün olan referans kaynakları nelerdir? Tabii ki kendi tecrübelerimizden bir şeyler alabiliriz. Bazen başkalarından edindiğimiz enformasyondan, kitaplardan, bantlardan, filmlerden de alırız. Bazen de referanslarımızı yalnızca hayal gücümüze dayandırarak oluştururuz. Bu referansların herhangi biri hakkında hissettiğimiz duygusal yoğunluk, o ayağın gücünü ve kalınlığını etkileyecektir. En sağlam ve en kalın ayaklar, çok duygu içeren kişisel tecrübelerdir, çünkü bunlar acılı ya da zevkli tecrübeler olmuştur. Bir başka faktör de, elimizdeki referansların sayısıdır. Elbette ki bir fikri destekleyecek ne kadar çok referans varsa, o konudaki inancınız da o kadar güçlü olacaktır. Referanslarınızı kullanmak istemeniz için, doğru olmaları gerekli midir? Hayır, gerçek ya da hayalî olabilirler, doğru ya da yanlış olabilirler. Çok doğru saydığımız kendi tecrübelerimizi bile, yine de bizim kişisel bakış açımız çarpıtmış olabilir. İnsanlar bu tür çarpıtmalara ve uydurmalara yönelebildikleri için, inançlarımızı oluşturmakta kullanabileceğimiz referans ayakları hemen hemen sınırsızdır. Bunun kötü yanı, referanslarımız nereden gelirse gelsin, onları gerçekmiş gibi kabul etmemiz ve bir daha sorgulamamamızdır! Benimsediğimiz inançlara göre, bunun çok olumsuz etkileri olabilir. Aynı şekilde, bizi rüyalarımızın yönünde ilerletecek hayalî referansları görebilme gücümüz de vardır. İnsanlar bir şeyi yeterince canlı biçimde hayal ettiklerinde, gerçek tecrübeden algılamış kadar başarılı olabilmektedirler. Bunun nedeni, beynimizin gerçekten olmuş bir şeyle, bizim canlı biçimde hayalimizde yarattığımız bir şey arasındaki farkı ayırt edememesidir. Yeterli duygusal yoğunluk ve tekrarlarla, sinir sistemimiz bir şeyi gerçek olarak algılar - o şey henüz olmamışsa bile-. Büyük başarılara ulaşanların hangisiyle görüşsem, kendilerini başaracaklarından emin duruma getirme yeteneğine sahip olduklarını bulguladım. Başarmak istedikleri şeyi kendilerinden önce hiç kimse başaramamış olsa bile. Hiç referans yokken referanslar yaratabilmiş, imkânsız gibi gözüken şeyi başarmışlardır. Bilgisayar kullanan herkes herhalde "Microsoft" adını tanır. Birçok kimsenin bilmediği şey ise, o şirketin iki kurucusundan biri olan Bill Gates'in, şansı yaver gitmiş bir dahî olmadığı, yalnızca inancını destekleyecek referansları olmaksızın adım atma cesaretini gösteren biri olduğudur. Albuquerque şirketinin "kişisel bilgisayar" diye bir şey geliştirmekte olduğunu, BASIC yazılıma ihtiyaç duyduğunu işittiğinde, hemen onları aramış, istediklerini verebileceğini söylemiştir, oysa o anda elinde öyle bir şey hazır değildir. Bir kere taahhüde girince de bir yolunu bulmak zorunda kalmıştır. Onun asıl dehası, bir emin olma duygusu yaratabilmektir. Onun kadar zeki başkaları da vardır ama o bu emin olma duygusunu kullanarak kendi kaynaklarına uzanabilmiş, birkaç hafta içinde de ortağıyla ikisi, "personal computer"i gerçekleştirebilecek yeni bir dili yazmayı başarmışlardır. Kendini ortaya atıp bir yolunu bulmakla Bill Gates o gün, insanların işlerini yapış biçimini farklılaştıran bir değişiklik yaratmış, otuz yaşındayken milyarder olabilmiştir. Emin olmak, insana güç getirir! "Dört dakikalık mil"in hikâyesini biliyor musunuz? Binlerce yıldan beri insanlar, bir milin dört dakikadan kısa zamanda koşulamayacağına inanmışlardır. Ama 1954 yılında Roger Bannister bu önemli inancı da yıkmıştır. İmkânsız olanı kendine yaptırmayı başarmış, bunu yalnız fiziksel egzersizle değil, olayı sürekli olarak aklında prova etmekle, dört dakika engelini hayalinde defalarca, büyük duygu yoğunluklarıyla aşmakla, kafasında çok canlı referanslar yaratıp kendi sinir sistemine sonuç alacak emirleri verdirmeyi sağlamakla başarmıştır. Ama birçok insan, onun bu başarısının asıl başkalarına olan etkisini anlayamamışlardır. Başlangıçta, dört dakika duvarını hiç kimsenin aşamayacağı sanılmıştır. Ama Roger'in o rekoru kırmasının üzerinden bir yıl geçmeden, 37 koşucu daha aynı işi başarmıştır. Onun örneği, diğerlerine öyle güçlü referanslar sunmuştur, öyle bir emin olma duygusu getirmiştir ki, artık "imkânsız"ı onlar da başarabilmişlerdir. Daha sonra 300 koşucu daha aynı şeyi yapmıştır! ![]()
__________________ ![]() |
![]() | ![]() |
![]() | #9 (permalink) |
Administrators Zerynthia ![]() Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() ![]() "Benim için gerçek inanç, gücümü en iyi kullandıran, değerlerimi en iyi eyleme geçiren inançtır." ANDRE GİDE İnsanlar kendilerinin kim olduğu ve neler yapabilecekleri konusunda sınırlayıcı inançları pek sık geliştirirler. Geçmişte başarılı olmadıkları için, gelecekte de başarılı olamayacaklarına inanırlar. Sonuç olarak, duyacakları acının korkusuyla, sürekli olarak "gerçekçi" davranmaya odaklanırlar. İkide bir "gerçekçi olalım" diyen insanların çoğu, aslında korku içinde yaşamaktadırlar, yeniden hayal kırıklığına uğramaktan çok korkmaktadırlar. O korkudan ötürü, kendilerini kararsızlığa iten inançlar geliştirirler, tüm güçlerini kullanmaz, tüm ellerinden geleni yapmazlar, sonunda da sınırlı sonuçlar alırlar. Büyük liderlerin "gerçekçi" olduğuna pek seyrek rastlanır. Zekidirler, söyledikleri hep doğru çıkar ama başka insanların standartlarına göre hiç de gerçekçi sayılmazlar. Ne var ki, bir insan için gerçekçi olan şey, bir başka insan için gerçekçi olan şeyden çok farklıdır, çünkü bu insanların referansları değişiktir. Gaadhi, İngiltere'ye şiddetsiz karşı çıkmakla Hindistan'ın özerkliğini sağlayabileceğine inanıyordu. Bu daha önce hiç yapılmamış bir şeydi. Buna inanırken, gerçekçi davranıyor değildi ama sonunda doğru çıktığı da kesindir. Yine buna benzeyen bir olayı alalım. Birinin çıkıp, insanlara mutluluk vermek için bir portakal bahçesinin ortasına lunapark kurması, gelenlerden yalnız oyuncaklara binmek için değil, içeriye girmek için bile bilet parası alması da gerçekçi değildir! O sıralar dünyada böyle bir park yoktu. Ama Walt Disney öyle emindi ki dünyada yaşamış kimseler arasında bu derece emin olanı az bulunurdu. Onun bu iyimserliği, olayları da değiştirdi. Hayatta bir hatâ yapacaksanız, bari kapasitenizi fazla yüksek sandığınız için yapın (yeter ki hayatınızı çıkmaza sokacak bir şey olmasın). Bu arada söyleyeyim, bunu yapmak da kolay değildir, çünkü insan kapasitesi çoğumuzun hayal edemeyeceği kadar büyüktür. Pek çok araştırmalar, karamsar kişilerle aşırı iyimser kişilerin farklarına eğilmiştir. Yeni bir beceriyi öğrenmeye kalkıştıktan sonra, karamsarlar her zaman için o işi yapabilme düzeylerini çok daha sağlıklı değerlendirmişler, iyimserler ise kendilerini gerçekte olduğundan daha etkin sanmışlardır. Ama gelecekteki başarılarının sırrı da bu gerçekçilikten uzak tahminleri olmuştur, iyimserler sonunda o işin ustası olurken, karamsarlar başarısızlığa uğramaktadır. Neden mi? Çünkü iyimserler ellerinde bu konudaki başarıya ait bir referans bulunmamasına, hattâ belki başarısızlığa ait referanslar bulunmasına rağmen, bunları görmezden gelebilmekte, üzerinde "beceremedim" ya da "yapamayacağım" yazılı masa üstlerini hiç monte etmeden bırakabilmektedirler. Buna karşılık, bu iyimserler, bazı iman referansları geliştirmekte, hayallerini zorlayarak gelecek sefer işi farklı yapıp başarılı olduklarını canlandırabilmektedirler. İşte bu benzersiz yetenek, bu benzersiz odaklanma, gerekli farklılıkları ve üstünlükleri edinip en yukarılara yükselecek kadar sebat etmelerini mümkün kılmaktadır. Birçok kişinin başarıya ulaşamaması, geçmişteki başarı referanslarının az sayıda olmasındandır. Ama iyimser insan, "Geçmiş, geleceğin tıpkısı değildir" biçiminde inançlarla iş görmektedir. Bütün büyük liderler, hayatın herhangi bir alanında başarı göstermiş bütün insanlar, kafalarındaki vizyonu sürekli olarak izlemenin değerini bilirler. Hem de henüz o işin nasıl başarılacağı konusunda en küçük bir ayrıntı bile ortada yokken. Eğer güçlü inançların getirdiği o sarsılmaz emin olma duygusunu geliştirebilirseniz, o zaman kendinize hemen her şeyi yaptırabilir, hattâ başka insanların imkânsız dediği şeyleri bile gerçekleştirebilirsiniz. ![]()
__________________ ![]() |
![]() | ![]() |
![]() | #10 (permalink) |
Administrators Zerynthia ![]() Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() ![]() "Her gerçeğin etkin ve inkâr edilmez bir varlığa kavuştuğu yer, ancak insanın hayalidir. Sanatın da hayatın da esas ustası, icat değil, hayaldir." JOSEPHCONRAD Bir insanın hayatında, üstesinden gelinmesi şart olan en büyük zorluklardan biri de, "başarısızlıkları" nasıl yorumlayacağını bilmektir. Yenilgileri nasıl ele aldığımız ve neleri saptadığımız, kaderimizi biçimlendirecek sebeptir. Unutmamamız gerekir ki, hayatımızın biçimlenmesine her şeyden çok etki yapacak olan, karşımıza çıkan muhalefetle ve zorluklarla başa çıkma biçimimizdir. Bazen acıyla ve başarısızlıkla ilgili öyle çok referansımız vardır ki, bunları toplayarak, yapacağımız hiçbir şeyin durumu daha iyiye götüremeyeceği inancını geliştiririz. Bazı kimseler her şeyin amaçsız olduğunu, insanoğlunun çaresiz ve değersiz bir yaratık olduğunu, neyi denerlerse denesinler, nasılsa başarısız olacaklarını hissetmeye başlarlar. Eğer hayatımızda başarılara ulaşmak istiyorsak, bu tür inançlara asla yüz vermememiz gerekir. Bu inançlar bizim kişisel gücümüzü elimizden alır, eyleme geçme yeteneğimizi yok eder. Psikolojide bu tür yıkıcı zihinsel durumun bir adı bile vardır: Öğrenilmiş çaresizlik. İnsanlar bir alanda yeterince başarısızlık biriktirdikleri zaman (ki bazıları için ne kadar azının yeterli olduğuna şaşarsınız), çabalarını yararsız görmeye başlarlar, öğrenilmiş çaresizliğin getirdiği kalkıcı bir cesaret kaybına sürüklenirler. Kendi değerini çok küçük görmeye başlayan Bob, sonunda caddelerde kasis görevi yapmak üzere işe girdi. Pennsylvania Üniversitesinden Dr. Martin Seligman, insanlarda öğrenilmiş çaresizliği nelerin yarattığı konusunda kapsamlı araştırmalar yapmıştır. Öğrenilmiş İyimserlik adlı kitabında, bizi hayatımızı mahvedecek karamsarlıklara ve çaresizliklere sürükleyecek üç belirli inanç motifinden söz etmektedir. Kendisi bu üç kategoriyi, kalıcılık, kapsamlılık ve kişisel diye isimlendirmiş bulunmaktadır. Ülkemizin en başarılı insanlarından pek çoğu, çok büyük sorunlarla ve engellerle karşılaştıkları halde başarıya ulaşmışlardır. Bu sebat eden insanlarla vazgeçenler arasındaki fark, esas olarak, bu sorunları kalıcı olarak görüp görmemeleriyle ilgilidir. Başarılı insanlar sorunları ya pek seyrek olarak kalıcı görürler ya da hiçbir zaman kalıcı görmezler. Ne yaparsanız yapın bir durumu değiştiremeyeceğinize inanırsanız, bunu da şimdiye kadar değiştirememiş olmanıza dayandırırsanız, bünyenize zehir akıtmaya başlarsınız. Sekiz yıl önce ben kayacağım kadar aşağıya kaymış, hiçbir şeyin durumu tersine çeviremeyeceğine inanmış durumdayken, sorunlarımın kalıcı olduğuna inanıyordum. Duygusal ölüm diyebileceğim duruma hiç bu kadar yakın olmamıştım. Bu inanca öyle çok acı bağladım ki, sonunda inancı yok etmeyi başardım. Bir daha da öyle bir inanca yönelmedim. Siz de öyle yapmalısınız. Eğer kendinizin ya da sevdiğiniz birinin, bir sorun hakkında kalıcı dediğini duyarsanız o kişiyi hemen sarsıp kendine getirmenin zamanıdır. Hayatınızda ne olursa olsun "Bu da geçer" sözüne inanmanız, sebat edince bir yolunun bulunabileceğine inanmanız şarttır. Kazananlarla kaybedenler, yani iyimserlerle karamsarlar arasındaki ikinci fark da sorunlarının kapsamlılığıyla ilgili görüşleridir. İyimser biri hiçbir zaman sorunu kapsamlı görmez, yani bir tek sorunun tüm hayatını kontrol ettiğine inanmaz. Daha çok; "Eh, bu benim yemek yeme biçimimle ilgili küçük bir sorun" der. Yoksa asla; "Sorun benim kendimde. Çok yediğim için hayatım mahvoluyor" demez. Buna karşılık karamsar olanlar, öğrenilmiş çaresizliği seçenler, bir tek alanda isi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar diye, kendilerini berbat biri, başarısız biri olarak görürler! Mâlî zorluklarla dolu bir dönem yaşıyorlar diye, bütün hayatlarının mahvolduğuna inanırlar, artık çocuklarına da bakamayacaklardır, eşleri de onları terk edecektir, falan filan. Çok geçmeden her şeyi genelleştirip kontrolden çıkarır, büsbütün çaresizlik hissederler. Lütfen şimdi de hem kalıcılık hem de kapsamlılık faktörlerinin birarada işlediğini düşünün! Kalıcılığın da kapsamcılığın da çaresi, hayatınızda kontrolünü ele alacak bir şey bulmak, o yönde eyleme geçmeye başlamaktır. Bunu yaparken, diğer sınırlayıcı inançların bazıları da kaybolmaya başlar. Son inanç kategorisi de Seligman'ın kişisel dediği türdür. Burada sorunu kişisel olarak görmekten söz ediyorum. Eğer bir başarısızlığı, yaklaşımımızı değiştirmek için bir dürtü olarak görmüyor da, kendimizle ilgili bir problem olarak görüyorsak, onu kendi kişisel kusurumuz sayıyorsak, bu baskının altında çabucak eziliriz. İnsan tüm hayatını nasıl değiştirebilir ki? deriz. Bu iş, belli bir alandaki eylemlerinizi değiştirmekten çok daha zor değil mi? Sorunları kişisel kusur saymaktan uzak durun. Durmadan dövünmekle ne kadar ilham bulabilirsiniz ki? Bu sınırlayıcı inançları sürdürmek, vücudunuza habire ufacık dozlarda arsenik sokmak gibidir. Zaman içinde bu birikim öldürücü doza ulaşır. Gerçi hemen ölmeyiz, ama o doza ulaştığımız anda, duygusal olarak ölmeye başlarız. Demek ki bunlardan ne pahasına olursa olsun uzak durmamız gerekmektedir. Unutmayın ki bir şeye inandığınız sürece, beyniniz otomatik pilotta çalışır, çevreden gelen girdileri süzer, o inancı destekleyecek referansları arar. ![]()
__________________ ![]() |
![]() | ![]() |
![]() |
Bookmarks |
Etiketler |
anthony robbins, içindeki devi uyandır, kitap özeti, sınırsız güç |
| |
Hedef Ön Hazırlık ve Hedefler Makaleler İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız "Doğa insanoğlunu iki efendinin yönetimine vermiştir: Acı ve zevk... Bunlar bizim her yaptığımızı, her söylediğimizi, her düşündüğümüzü yönetirler; onları devirmek için göstereceğimiz her çaba, ancak durumumuzu daha kesin biçimde onaylamaya yarar." JEREMY BENTHAM İnsanlar doyum vermeyen bir ilişkiyi neden sürdürür, ...
ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Hedefler Makaleler telkin cd indir izle İstanbul Hedefler Makaleler nerededir kimdir Hedefler Makaleler çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Hedefler Makaleler hipnoz Hedefler Makaleler olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Hedefler Makaleler hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Hedefler Makaleler kuantum düşünce kitap haberi