Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Geliştiren Yazılar (http://www.hayatimdegisti.com/forum/gelistiren-yazilar/)
-   -   Her yeni güne 1 tane... (http://www.hayatimdegisti.com/forum/gelistiren-yazilar/614211-her-yeni-gune-1-tane.html)

genco 18-08-2010 04:35 PM

Cevap: Her yeni güne 1 tane...
 
Mübalağasız tüylerim diken diken oldu okurken.
Hey Aşk, sen nelere kadirsin.

Temiz kalpli insan, bu fevkalade paylaşımın için, ömrün baharlarla geçsin.

bigokyanus 19-08-2010 02:49 PM

Cevap: Her yeni güne 1 tane...
 
Bir padişah bir şeyhe bir gün:

- "Benden bir şey dile." dedi.

Şeyh cevap verdi.

- "Ey padişah bana bunu söylemekten utanmıyor musun? Hele biraz daha yüksel de öyle konuş. Benim iki kölem var, onlar çok basit kimseler oldukları halde her gün sana hükmederler, emrederler?" dedi.

Padişah bundan dolayı kızdı.

- "Ey Şeyh bu sözün hatalı bir söz, kim bana emredebilir, o dediğin kişiler kimlerdir, söyle!" dedi.

Şeyh gülerek cevap verdi:

- "Sana emreden kölelerimden biri kızgınlık, diğeri şehvettir." dedi.

Alexandra 20-08-2010 11:14 AM

Cevap: Her yeni güne 1 tane...
 
Süpper işte bu, bayıldım, harikasın canım benim. Bu arada, Berk ile ilgili yazını yeniden okudum. Sen ne sevgi dolu, ne ince, ne büyük bir kadınsın...

İyi ki varsın canımcım,
İyi ki seni tanıdım.
Sabah sabah sesin yine neşe verdi mutluluk verdi bana.
Berk'i de eve gidince sıkıştır, öp kocaman benim için.

bigokyanus 20-08-2010 11:30 AM

Cevap: Her yeni güne 1 tane...
 
Alıntı:

Bluepebbles Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 763477)
Süpper işte bu, bayıldım, harikasın canım benim. Bu arada, Berk ile ilgili yazını yeniden okudum. Sen ne sevgi dolu, ne ince, ne büyük bir kadınsın...

İyi ki varsın canımcım,
İyi ki seni tanıdım.
Sabah sabah sesin yine neşe verdi mutluluk verdi bana.
Berk'i de eve gidince sıkıştır, öp kocaman benim için.

Canım benim annelik çok duygusallaştırıyor insanı , elimden gelse kocaman bir ev alır tüm kimsesiz ve kötü davranılan çocukları evlat edinirdim . Bu işin bir sertifikası olmalı bence herkes kolayca anne baba olmamalı diye düşünüyorum, ebebeyn olmak sadece biyolojik değil çünkü...

Berkin'i de öperim hem de zevkle , hem de defalarca hem de kocamannnnn... Rabbim isteyen herkese versin evlat , bu kadar muhteşem bir duygu daha olamaz ...

Çok sağ ol güzel dileklerine ben de seni tanıdığım için öyle mutluyum ki ...y789

bigokyanus 20-08-2010 02:59 PM

Cevap: Her yeni güne 1 tane...
 
Toplam 2 Eklenti bulunuyor.
Eklenti 313

Eklenti 314......

senarist 20-08-2010 04:09 PM

Cevap: Her yeni güne 1 tane...
 
Muhteşem bir konu:)Teşekkürler:)

bigokyanus 23-08-2010 01:49 PM

Cevap: Her yeni güne 1 tane...
 

AŞKIN GÜCÜ

Buradaki Padişah : Ruhu
Cariye :
Nefsi
Cariyeyi tedavi edemeyen hekimler :
Sahte Şeyhleri
Cariyeyi tedavi eden hekim ise :
Mürşid-i Kamili
Kuyumcu ise :
İnsandaki heva ve heves (boş ve lüzumsuz arzular) gibi şeyleri temsil ediyor..
Zamanın birinde bir padişah vardı. Padişah bir gün adamlarıyla ava giderken yolda güzel bir cariye görüp ona aşık oldu.
Onu alıp sarayına getirdi. Fakat bir müddet sonra o güzel cariye hastalandı. Günden güne eriyip tükenmeye başladı. Memleketin en iyi hekimleri cariyenin hastalığına bir çare bulamadılar. Padişah bunu görünce çok üzüldü, günlerce çareler aradı, sağa koştu, sola gitti olmadı. Sonunda bir mescide gidip el açarak dua etti, secdeye kapanarak ağladı. Cariyenin iyileşmesi için yalvardı. Bu sırada uykuya daldı. Rüyasında bir pir gördü; pir ona :
- "Artık üzülme duan kabul oldu. Yarın şehrinize bir yabancı gelecek o bizdendir. Onun yapacağı tedaviyle cariyen iyileşecek." dedi.
Sabah olup güneş doğunca padişah pencereye koşup rüyasında gördüğü piri beklemeye başladı. Uzaktan onun geldiğini görünce kendisi sarayın kapısına koşarak kapıyı açıp piri içeriye aldı. Konuşup görüştükten sonra, padişah pire hastanın hastalığını anlattı. Daha sonra onu hastanın yanına götürdüler...
Hekim önce hastanın yüzüne baktı sonra nabzını saydı. Hastalığın belirtilerini sorup sebeplerini dinledi...
- "Diğer hekimlerin tedavileri iyileştirmek yerine büsbütün harap etmiş hastayı." dedi. Sonra şöyle devam etti.
- "Onların içerden haberleri yok, onun için de hepsinin aklı fikri işin dış yüzünde." dedi.
Hekim hastalığın ne olduğunu anlamıştı, fakat bunu padişaha söylemedi.
Hastanın halinden inlemesinden onun gönül hastası olduğunu hemencecik anlayıverdi. Çünkü hiçbir hastalık gönül derdi gibi değildir.
Hekim durumu anlayınca : "Padişahım, dedi. Herkesi uzaklaştır köşede bucakta kimseler kalmasın ki ben hastayla baş başa kalıp rahat rahat çalışayım, hastanın hastalığını anlayıp ona göre bir tedbir düşüneyim."
Padişah emretti oda boşaltıldı, hastayla hekimden başka kimse kalmadı.
Hekim yaklaşıp hastanın başucuna geldi yumuşak ve tatlı bir sesle :
- "Memleketin neresi, nerelisin? Bana söyle , çünkü her memleketin halkının ilacı başka başkadır. Memleketinde yakın akrabandan kimler var, kime yakınsın? diye sordu.
Hekim elini kızın nabzına koymuştu. Hem soruyor hem de nabzını kontrol ediyordu.
Kız yavaş yavaş hekime bütün olanları anlatıyor, başından ne geçtiyse söylüyordu.
Hekim kızın nabzını tutmuştu ve :
- "Bu kız kimin adını söylediğinde eğer heyecanlanır, nabzı hızlanırsa demekki sevdiği, uğruna hasta olup yataklara düşerek mum gibi eridiği odur." diye düşünüyordu.
Kız önce doğup büyüdüğü memleketi ve oradaki dostlarını sayıp döktü. Fakat nabzında bir değişiklik olmadı.
Hekim : "Doğduğun yerlerden ayrılınca hangi memlekete gittin?" diye sordu.
Bunun üzerine kız bir şehir ismi söyleyip geçti ama ne yüzünün rengi ne de nabzının atışı değişti. Daha sonra sırasıyla götürüldüğü yerleri, şehirleri , görüşüp tanıştığı insanları birer birer sayıp döktü. Lakin halinde bir değişiklik olmadı. Ta ki hekim Semerkant şehrini soruncaya kadar...
Semerkant'ın adı geçince kızın nabzı hızlandı, yüzü ve yanakları kızardı. Çünkü o Semerkant'ta bir kuyuncuya aşıktı ve ondan ayrılmış olmanın ızdırabıyla yanıp tutuşuyordu.
Bunu öğrenen hekim kuyumcunun Semerkant'ın hangi semtinde ve hangi mahallesinde olduğunu sorup öğrendi. Sonra kıza :
- "Ben senin hastalığını ve bu derdin çaresinin ne olduğunu çok iyi anladım. Fakat sen bu bana anlattıklarını sakin başkasına söyleme, hele hele padişaha hiç anlatma..." diyerek tembih etti.
Hastanın yanından ayrılan hekim doğruca padişaha gelip durumu anlattı : "Bu kızcağızın iyileşmesi için o kuyumcuyu getirmekten başka çare yok." dedi.
Bunu duyan padişah hekimin nasihatini canu gönülden kabul etti. Hiç zaman geçirmeden kuyumcuyu davet etmek üzere bir elçi gönderdi... Elçi Semerkand'a varınca doğruca gidip kuyumcuyu buldu. Padişahın gönderdiği hediyeleri takdim eti ve padişahın onu davet ettiğini, eğer gelirse padişahın en yakın adamlarından olacağını çok büyük ihsanlara ve iltifatlara mazhar olacağını söyleyince, kuyumcu zaman kaybetmeden yola koyulup padişahın sarayına en kısa zamanda ulaştı.
Saraya gelen kuyumcuyu hekim alıp padişahın huzuruna götürdü. Padişah kuyumcuya iltifatlar yağdırıp ihsanlarda bulundu. Hazinesini ona teslim etti :
Hekim bunun üzerine : "Ey padişah o cariyeyi bu kuyumcuya ver ki hastalıktan tamamen kurtulup iyileşsin." dedi...
Padişah o ay yüzlü güzeli kendi eliyle kuyumcuya verdi, altı ay murat alıp murat verdiler. Böylece kız tamamen iyileşmiş oldu.
Ondan sonra hekim kuyumcuya bir ilaç hazırladı. İlacı içen kuyumcu hastalanarak günden güne çirkinleşip erimeye başladı. Eski güzelliğinden eser kalmadı.
Kuyumcu böyle günden güne eriyip çirkinleşince kızın gönlü de ondan soğudu, aşkı günden güne azaldı. Bir müddet sonra kuyumcu öldü. Ölünce de kızın aşkı tamamen sona erdi. Böylece o güzeller güzeli o aşktan ve hastalıktan arınıp tertemiz oldu...
Bu cihan bir dağdır, bizim yaptıklarımız ise ses, seslerin aksi yine dönüp bize gelir.
Mevlana

elccy 23-08-2010 02:29 PM

Cevap: Her yeni güne 1 tane...
 
arkadaşım güzel bir hikaye ama sonu beni mutlu etmedi:(((.ama dediğin gibi kişiler ,duyguları harika anlattı ...
payşaşımın için teşekkürler..

bigokyanus 26-08-2010 05:57 PM

Cevap: Her yeni güne 1 tane...
 
Birçoğumuz en son kime iyilik yaptığımızı hatırlamaz olduk. Belki de bu erdemli davranışın çarkları böylesine hızlı dönen bir dünyada çok fazla alıcısı yok.


Ama daha da ilginci, bu eylemin giderek bir kötülük aracına dönüşmeye başladığıdır.


Yanlış okumadınız.


Kötülük için iyilik yapmak. Mümkün bu.


İyilik yaparken iki üç hamle sonra bu iyiliği bir hançer gibi kullanmayı hesaplayanlar olmadığını sanmayın sakın.


Peki, nasıl olur da bu kadar soylu bir davranış kalbimizdeki balans ayarının bozukluğu sonucu bir ihanet eylemine dönüşür?


Önce eskilere gidelim...


Bir akşam vakti Hz. İbrahim’in yaşadığı köyden geçen yaşlı bir yolcu, misafir olup geceyi geçirebileceği bir ev aradı. Hz. İbrahim’in kapısını çaldı ve kendisini misafir edip edemeyeceğini sordu.


Yolcu seksen yaşındaydı ve o yaşına kadar hiç iman belirtisi göstermeden yaşamıştı.


Hz. İbrahim ise kapısını çalan bu insanı Hak yoluna davet etmesinin peygamberliğinin gereği olduğunu düşünmekteydi.


“Bir şartım var” dedi adama.


“Senin Allah’a iman etmeni istiyorum. Kabul edersen misafirim olursun.”


Adam kızdı. Kabul etmedi ve akşamın son ışıkları altında köyün ufkuna doğru ilerledi.


Tam o sırada Hz. İbrahim’e ilahi uyarı geldi.


“Ey İbrahim, biz o insana ömür verdik, mal verdik, evlatlar verdik, rızk verdik. Bunun karşılığında ona şart koşmadık. Ama sen kulum, ona bir gecelik misafirlik için iman etmeyi şart koştun.”


Bu uyarıyla aklı başına gelen Hz. İbrahim hemen koşup adamı durdurdu ve evine çağırdı.


Adam “koştuğun şarttan neden vazgeçtin?” diye sordu.


Hz. İbrahim “Allah bana hiçbir karşılık istemeden ve senin iyiliğin için olsa bile şart koşmadan iyilik yapmamı emretti” karşılığını verdi.


Bunun üzerine “seksen yıl bihaber yaşadığım Allah’a şimdi iman ediyorum” dedi adam.


Şimdi bana, “iyi de hocam, bu eski bir mesel, zaman değişti, günümüze gelelim” diye çıkışabilirsiniz.


Peki! Olay geçen Ramazan’da İstanbul Bağcılar’da yaşandı.


Bir grup insan bir araya gelip fakirlere maddi yardım götürmeye koyuldu. Bir gün karşılarına çok muhtaç yaşlı biri çıktı. Ona düzenli olarak 200 TL ödemeye başladılar.


Aradan bir müddet geçmişti ki, yine böyle bir başka fakire raslayıp ihtiyaçlarını sordular, yardım önerdiler.


Adam reddetti: “Bana her ay birisi 100 TL ödüyor zaten.”


Bunun üzerine yardımsever dostlarımız “bizi bu zatla tanıştır da çabalarımızı birleştirelim” deyince, adam onları götürdü.


Karşılarına çıkan kişi, o her ay 200 TL ödedikleri yaşlı ve çok fakir adamdı.


Dostlarımız şaşırdılar ve oracığa çöküp ağladılar.


Evet, iyilik yürek işidir!..


Ve bildiğim bir şey varsa o da iyiliğin artık birçoğumuzun becerebileceği bir iş olmadığıdır.


Haşmet Babaoğlu

bigokyanus 31-08-2010 01:02 PM

Cevap: Her yeni güne 1 tane...
 
BEN SENİN EN ÇOK

Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil
Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar
Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim
Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran
Unutturur bana birden acıları, güçlükleri
Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim
Güçsüze merhametini, zalime direnişini
Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında
Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim
Tüm çocuklara kanat geren anneliğini
Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada
Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim
Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni
Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim
Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni...

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN


WEZ Format +3. Şuan Saat: 05:27 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.