| ||||||||||
|
Osho Osho ile ilgili paylaşımlar |
Alternatif Kişisel Gelişim ve Osho OSHO' nun kitaplarından seçmeler... Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız (4) Etrafımızda olup bitenlere kesin bir dikkatsizlik gösterir halde yaşayıp gidiyoruz. Evet, bir şeyleri yapma konusunda oldukça yetkinleştik. Yapmakta olduğumuz şeyleri yapmakta o kadar yetkinleştik ki, onu yapmak için hiçbir farkındalığa ihtiyaç kalmadı. Mekanik, otomatik hale geldi. Robotlar gibi işliyoruz. ...
ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Osho telkin cd indir izle İstanbul Osho nerededir kimdir Osho çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Osho hipnoz Osho olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Osho hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Osho kuantum düşünce kitap haberi
![]() |
![]() ![]() | LinkBack | Seçenekler | Stil |
|
![]() | #1 (permalink) |
Binbaşı ![]() Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() (4) Etrafımızda olup bitenlere kesin bir dikkatsizlik gösterir halde yaşayıp gidiyoruz. Evet, bir şeyleri yapma konusunda oldukça yetkinleştik. Yapmakta olduğumuz şeyleri yapmakta o kadar yetkinleştik ki, onu yapmak için hiçbir farkındalığa ihtiyaç kalmadı. Mekanik, otomatik hale geldi. Robotlar gibi işliyoruz. Henüz insan olmadık; makineyiz. George Gurdjieff’in tekrar tekrar söylediği de buydu: Var olduğu haliyle insan bir makinedir. O pek çok insanı rahatsız etti çünkü kimse bir makine olarak anılmak istemez. Makineler tanrılar olarak adlandırılmak isterler; o zaman çok mutlu hissederler, şişinirler. Gurdjieff insanları makineler olarak adlandırmıştı ve haklıydı da. Kendini izleyecek olursan ne kadar mekanik olarak davrandığını bileceksin. Rus fizyolog Pavlov ve Amerikalı psikolog Skinner insanlar hakkında yüzde doksan dokuz nokta dokuz oranında haklılar: Onlar insanın güzel bir makine olduğuna inanıyorlar, hepsi bu. Onun içinde ruh yok. Onlar yüzde doksan dokuz nokta dokuz haklı diyorum; küçük bir marjla tutturamıyorlar sadece. Bu küçük marj , uyanmış olanlardır. Ama onlar mazur görülebilir çünkü Pavlov hiçbir zaman bir uyanmış insan ile karşılaşmadı; o senin gibi milyonlarca insana rastladı. Skinner insanlar ve fareler üzerinde çalışmıştır ve bir fark bulamamıştır. Fareler basit varlıklardır hepsi bu; insan biraz daha karmaşıktır. İnsan oldukça karmaşık bir makinedir, farelerse basit makinelerdir. Fareler üzerinde çalışmak daha kolaydır; o nedenle psikologlar sürekli fareler üzerinde çalışır. Fareler üzerinde çalışıp insan hakkında sonuçlara varırlar ve onların vardıkları sonuçlar neredeyse doğrudur. “Neredeyse” diyorum, dikkatini çekerim çünkü bu yüzde birin onda biri gerçekleşmiş olan en önemli olaydır. Bir Buda, bir İsa, bir Muhammed; bu az sayıdaki uyanmış insanlar gerçek insanlardır. B. F. Skinner bir uyanmış insanı nereden bulsun? Hatta bulsa bile onun önceden belirlenmiş önyargıları, düşünceleri görmesini engelleyecekti. O farelerini görmeyi sürdürecekti. Farelerin Ve o insanı bir farenin büyütülmüş hali olarak tahayyül ediyor. Ve ben yine de onun insanlığın çok büyük bir kısmı hakkında haklı olduğunu söylüyorum; onun çıkarımları yanlış değil..Normal insanlık tamamen uykuda. Hayvanlar bile o kadar uykuda değil. Hiç, bir geyiği ormanda gördüğün oldu mu; öylesine tetikte görünür ki, öylesine dikkatli yürür ki? Hiç bir kuşu ağaçta otururken gördün mü; etrafında olup bitenleri öylesine zekice gözlemeye devam eder ki? Kuşa doğru yürürsün; izin verdiği belli bir alan vardır. Onun ötesine bir adım daha at ve uçup gider. Onun kendi alanıyla ilgili belli bir farkındalığı vardır. Şayet birisi bu alana girecek olursa tehlikelidir. Etrafına bakacak olursan şaşıracaksın: İnsan yeryüzündeki en derin uykudaki hayvandır. Eğer bir ormancı ağacı kesme maksadıyla elinde baltasıyla gelecek olursa onun geldiğini gören tüm ağaçlar korkudan titrerler. Artık buna ilişkin bilimsel kanıtlar var; şiirsel bir şeyden bahsetmiyorum, bilimden söz ediyorum bunu söylerken. Artık ağacın mutlu mu, mutsuz mu; korkmuş mu, korkmamış mı; üzgün mü, sevinç içinde mi olduğunu ölçecek aygıtlar var. Ormancı geldiğinde onu gören tüm ağaçlar korkudan titremeye başlarlar. Ölümün yakınlarında olduğunun farkına varırlar. Ve henüz ormancı hiçbir ağacı kesmedi bile; sadece geliyor... Ve çok, çok daha garip başka bir şey daha var; eğer bir ormancı bir ağaç kesme maksadı olmadan sadece oradan geçiyorsa hiçbir ağaç korkmaz. Aynı ormancı, aynı baltayı taşıyor. Görünen o ki adamın ağaçları kesme niyeti ağaçları etkilemekte. Bunun anlamı adamın niyetinin anlaşıldığıdır; titreşimlerin ağaçlar tarafından çözülebildiği anlamına geliyor bu. Ve bir başka önemli olgu daha bilimsel olarak gözlemlenmiştir; ormana gidip bir hayvanı öldürürsen sadece hayvanlar alemi sarsılmaz, ağaçlar da sarsılır. Bir geyiği öldürürsen etraftaki tüm diğer geyikler katliamın titreşimlerini hisseder, üzülür; büyük bir korkuyla titremeye başlarlar. Aniden belirli bir neden bile olmadan korkarlar. Geyiğin öldürüldüğünü görmemiş olabilirler ama bir şekilde, kolay anlaşılamayan bir yoldan; içgüdüsel olarak, sezgisel olarak etkilenirler. Fakat tek etkilenen geyikler değildir; ağaçlar etkilenir, papağanlar etkilenir, kaplanlar etkilenir, kartallar etkilenir, yeşilliklerin yaprakları etkilenir. Katliam olmuştur, yok etme gerçekleşmiştir, ölüm gerçekleşmiştir; etraftaki her şey etkilenir. Anlaşılan o ki, en fazla uykuya dalmış olan insandır... Sadece farkında olduğun oranda canlısın. Yaşamla ölüm arasındaki ayrım farkındalıktır. Sadece nefes aldığın için canlı sayılmazsın, sadece kalbin attığı için canlı sayılmazsın. Hiç bilincin olmadan, fizyolojik olarak hastanede canlı tutulabilirsin. Kalbin atmaya devam edecek ve nefes alabileceksin. Mekanik ayarlamalarla nefes alma ve kalbin atması ve kanın dolaşımı anlamında yıllarca canlı tutulman mümkün olabilir. Artık dünyanın çeşitli yerlerindeki gelişmiş ülkelerde bitkisel olarak hayatına hastanelerde devam eden pek çok insan vardır çünkü gelişmiş teknoloji ölümünü sonsuza dek erteleyebilecek olanaklar yarattı; yıllar boyunca hayatta tutulabilirsin. Şayet bu yaşamaksa hayatta tutulabilirsin. Ama bu yaşamak falan değil. Bitkisel olarak yaşamak hayat değildir.
Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme. Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran. Bugün, işini özenle yap. Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol. Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et. -- Dr.Mikao Usui -- |
![]() | ![]() |
![]() | #2 (permalink) |
Binbaşı ![]() Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() (5) Bir kişi iki şekilde yaşayabilir; çeperinde yaşayabilir veya merkezinde yaşayabilir. Çeper egoya aittir ve merkez ise varlığa aittir. Egondan yaşıyorsan her zaman diğeriyle ilişkili olarak yaşıyorsun. Çeper diğeriyle ilgilidir. Her ne yaşıyorsan yaşa hiçbirisi bir eylem değildir, her zaman bir tepkidir; sana yapılmış olan bir şeye karşılık yapıyorsun. Çeperden hiçbir eylem yoktur, hepsi bir tepkidir; merke- zinden hiçbir şey gelmez. Bir anlamda sen koşulların kölesisin. Sen hiçbir şey yapmıyorsun; daha çok, bunu yapmak zorunda bırakılıyorsun. Merkezden bu durum tamamen değişir. Merkezden eyleme geçmeye başlarsın; ilk kez bir bağımlı olarak değil, kendi doğrularınla var olmaya başlarsın. Sana merkezine dokunulduğundan değil, bir merkezin olmadığı için dokunuluyor. Sen sade- ce bir çepersin, çeperle özdeşleşmişsin. Çeper her şey tarafından, gerçekleşen her şey tarafından dokunulmaya mahkûmdur. O senin sınırındır, dolayısıyla ne olursa olsun ona dokunacaktır ve senin bir merkezin yok. Bir merkezin olduğu anda, o zaman kendinle aranda bir mesafe vardır; çeperinden bir mesafen vardır. Birisi çeperini taciz edebilir ama seni değil. Sen ayrı durabilir, dışında kalabilirsin; kendin ve sen arasında bir mesafe kalır. Çeperin olarak seninle ve merkezin olarak seninle ... bir mesafe vardır. Ve bu mesafe başka birisi tarafından yok edilemez, çünkü hiç kimse senin merkezine sızamaz. Dış dünya sadece senin çeperine dokunabilir. Eylem ve tepki arasındaki farkı net bir şekilde anlamalısın. Birisini, seni sevdiği için sevi- yorsun. Eylem senden kaynaklanır ve tepkiyse sana dayatılır. Merkezinde olmak, artık eylemde bulunmaya başladın demektir. Hatırlanması gereken bir başka şey de, eylemde bulunduğun zaman, eylemin her zaman tam olduğudur. Tepki verdiğinde hiçbir zaman tam olamazsın. O her zaman kısmidir, parçalıdır, çünkü çeperimden hareket ettiğimde — yani tepki verdiğimde — bütün olamam çünkü ben gerçekten ona katılmam. Yalnızca benim çeperim katılır, dolayısıyla o bütün olamaz. Bu demektir ki, eğer çeperinden seversen sevgin hiçbir zaman tam olamaz; her zaman kısmi olur. Ve bu çok şey ifade eder çünkü sevgi tam değilse, o zaman boş kalan kısım nefretle dolacaktır. Şefkatin kısmiyse kalan kısım gaddarlıkla dolacaktır. İyilikseverliğin kısmiyse, o zaman boş kalan kısmı kim dolduracak? Şayet Tanrın tam değilse, o zaman kalan boşluğu doldurmak için bir şeytana ihtiyacın olacak. Bu, kısmi bir eylemin çelişkili, kendisiyle çatışma halinde kalmasının kaçınılmaz olduğu anla- mına geliyor. Modern psikoloji aynı anda hem sevdiğini hem de nefret ettiğini söylüyor. Zihnin bir amfibidir, çelişkili; aynı objeyle hem sevgi hem nefret ilişkisi kuruyorsun. Ve eğer sevgi ve nefretin ikisi de oradaysa, o zaman kafa karışıklığı olacaktır, hem de zehirli bir kafa karışıklığı. Şefkatin ve gaddarlığın karışmış durumda ve senin yardımseverliğin hırsızlıktır, ibadetinse bir çeşit şiddete dönüşmüştür. Çeperde bir aziz olmaya çalışsan da, azizliğin günahla çınlamaya mahkûmdur. Çeperdeki her şey kendisiyle çatışma halinde olacaktır. Sadece merkezinden hareket ettiğinde eylemin tamdır. Ve eylemin tam olduğunda kendisine has bir güzelliği vardır. Eylem tam olduğunda anlıktır. Eylemin tam olduğunda anısını taşı- mazsın, buna gerek duymazsın! Eylemin tam değilse o, havada asılı kalmış bir şeydir. Bir şey yiyorsun; yemen tam değilse, gerçekten yemen bittiği zaman bile zihninde yemeye devam edersin. O sürüncemede kalır. Yalnızca tam bir şeyin bir başlangıcı ve bir sonu vardır. Kısmi bir şey ise başı-sonu belli olmayan devamlı bir dizidir. Evindesin ve dükkânını ve çarşıyı yanında taşıdın. Dükkânındasın ve evini ve ev işlerini yanında getirdin. Tek bir an bile tam olarak içinde olmadın — ve olamayacaksın — çok fazla şey devamlı taşınmakta. Zihinde ve kalpteki ağırlık, yoğun ağırlık budur. Bütün bir eylemin bir başlangıcı ve sonu vardır. O atomiktir; bir dizi değildir. Şimdi orada ve sonra orada değil. Bilinmeyenin içine girebilmek için ondan tamamıyla özgürsün. Aksi takdir- de kişi, bir yivin içinde döner durur; zihin takılıp kalmıştır. Sürekli aynı dairesel harekete, fasit bir dairede devam eder durursun. Çünkü geçmiş hiç bitirilmemiştir, şimdiki ana gelir. Devam eder ve geleceğin içine girer. Dolayısıyla kısmi bir zihin, çeperdeki bir zihin kendi geçmişini taşır ve geçmiş büyük bir şeydir! Elli yılın güzel-çirkin deneyimi ama bitmemiş; hiçbir şey bitmemiş, yani elli yıl uzunluğunda ölü bir geçmişi devamlı taşımaktasın. Bu ölü geçmiş şimdiki tek bir anın üzerine çullanacak, onu öldürmesi kaçınılmaz! Bu durumda yaşayamazsın, imkânsız. Üzerindeki bu geçmişle yaşayamazsın; her an o kadar taze ve narindir ki tüm bu ölü yük onu öldürecek. Öldürüyor! Geçmişin sürekli şu anını öldürüyor ve şu anın öldüğünde sırtındaki ağırlığın bir parçası olur. Canlıyken senin bir parçan değildir; öldüğünde, geçmişin tarafından öldürüldüğünde senin olur, o zaman senin bir parçandır. Durum bundan ibaret. Merkezinden eyleme geçtiğin an, her eylem bütündür, atomiktir. Oradadır ve sonra da değildir. Ondan tamamen özgürsün. O zaman sırtında yük olmadan, ağırlıksız hareket edebilirsin. Ve ancak o zaman, taptaze bir şekilde ona gelerek her zaman orada olan yeni anın içinde yaşayabilirsin. Ancak, ona sadece geçmişin ağırlığını taşımıyorsan taze bir şekilde gelebilirsin. Ve eğer geçmiş bitirilmediyse geçmişi taşımak zorunda kalacaksın, çünkü zihin her şeyi bitirme eğilimindedir. Bitirilmediyse, o halde taşınmak zorunda. Bir şey gün içinde tamam- lanmadıysa, geceleyin rüyasını göreceksin, çünkü zihin her şeyi bitirme eğilimine sahiptir. Bittiği an zihin onun ağırlığından kurtulur. Bitirilmediği sürece zihin tekrar ve tekrar ona dönmeye mahkûmdur. Ne olursa olsun, yaptığın her şey — sevgin,arkadaşlığın — bitmemiştir. Ve çeperde kalarak onu bütün yapamazsın. Peki, nasıl kendi merkezimizde olabiliriz? Nasıl merkezde olmayı başarıp çeperde olmayacaksın? Bunun tekniği tanık olmadır. Burada bir çiçek var ve ben sana diyorum ki, “Ona bak ama düşünme. Çiçeği gör ama düşünme.” Bu durumda ne yapabilirsin? Düşünmeye izin verilmediyse ne yapabilirsin ki? Yalnızca tanık olabilirsin; sadece farkında olabilirsin. Sadece çiçeğin farkında olabilirsin. Sadece çiçeğin bilincinde olabilirsin. Gerçekle yüzleşebilirsin; çiçek orada. Artık onunla karşılaşabilirsin. Düşünmeye izin verilmezse, “O güzel,” veya “O güzel değil; onu biliyorum,” ya da “O çak garip; daha önce hiç görmemiştim,” diyemeyeceksin. Hiçbir şey söyleyemezsin. Sözcükler kullanılamaz çünkü her sözcüğün içinde bir değerlendirme vardır. Her sözcük bir yargıdır. Dil yargıların ağırlığını taşır; dil hiçbir zaman tarafsız olamaz. Bir sözcük kullandığın anda yargılamışsındır. Bu durumda dili kullanamazsın, sözcüklerle ifade edemezsin. Sana, “Bu bir çiçek, ona bak ama düşünme,” dediğimde, sözlerle ifade etmeye izin yok demektir. O halde ne yapabilirsin? Sadece bir tanık olabilirsin. Şayet düşünmeden orada durup bir şeyle yüzleşirsen o, tanık olmaktır. O halde tanık olma pasif bir farkındalık demektir. Unutma, pasif. Düşünmek aktiftir, bir şey yapıyorsun. Bir şeye bakarken onunla bir şey yapıyorsundur. Pasif değilsin, bir ayna gibi değilsin; bir şey yapıyorsun. Ve bir şey yaptığın anda bir şeyi değiştirmiş oldun. Bir çiçek görüyorum ve, “O güzel!” diyorum; onu değiştirdim. Şimdi çiçeğe bir şey dayattım. Artık çiçek her neyse, benim için o bir çiçek artı onun güzel olma duygusudur. Artık çiçek çok uzaklarda; çiçek ve benim aramda benim yargılayıcı hislerim, onun güzel olduğu değer- lendirmem var. Artık çiçek benim için aynı değil, nitelik değişti. Onun içine girdim, artık benim yargım gerçeğin içine nüfuz etti. Artık o daha çok kurgu ve daha az gerçek. Çiçeğin güzel olduğu duygusu çiçeğe ait değildir, bana aittir. Ben gerçeğe girdim. Artık benim zihnim onun bir parçası haline geldi. Aslında, benim zihnim onun bir parçası oldu demek, benim geçmişim onun parçası oldu anlamına gelir. Çünkü ben, “Bu çiçek güzel,” dediğimde bu, ben onu geçmiş bilgilerim aracılığıyla yargıladım anlamına gelir. Bu çiçeğin güzel olduğunu nasıl söyleyebiliyorsun? Geçmişinin deneyimleri, geçmişinin kavramları böyle bir şey güzeldir der; sen onu geçmişine göre yargıladın demektir. Zihin senin geçmişin, anıların demektir. Geçmiş, şimdinin üzerine yığıldı. Saf bir gerçeği yok ettin, artık o çarpıtıldı. Artık çiçek yok; kendi içindeki bir gerçeklik olarak çiçek artık orada değil. Senin tarafından bozuldu, yok edildi; senin geçmişin araya girdi. Yorumladın; düşünmek budur. Düşünmek geçmişi şu anın gerçekliğine getirmektir. Bu nedenle düşünmek seni asla hakikate ulaştırmaz çünkü hakikat saftır ve onunla tüm saflığıyla yüzleşmek zorunludur. Geçmişini getirdiğin anda onu yok ediyorsun. O zaman o bir yorumdur, gerçekliğin görülmesi değil. Onu bozdun, saflık kayboldu. Düşünmek geçmişini şimdiki ana getirmektir. Tanık olmak, geçmiş yok demektir; sadece şu an, geçmişin araya girmemesidir. Tanık olmak pasiftir. Sen bir şey yapmıyorsun; sen varsın! Sadece oradasın. Sadece orada mevcutsun. Çiçek orada mevcut, sen orada mevcutsun; o zaman orada bir tanık olma iliş- kisi vardır. Çiçek mevcut olduğunda ve sen değil, senin tüm geçmişin mevcut olduğunda, o zaman o bir düşünme ilişkisidir. Bir deney yapsak: Bütün geçmişini kes, kendinden uzaklaştır; hiç anı yok. Anne babanın kim olduğunu bilmiyorsun, kime, hangi ülkeye, hangi dine, hangi ırka ait olduğunu bilmiyorsun. Nerede eğitildiğini, eğitilip eğitilmediğini bilmiyorsun. Sadece tüm geçmişi kes ve kim olduğunu anımsa. Kim olduğunu hatırlayamazsın! Açıktır ki sen varsın. Sen varsın ama sen kimsin? Tam bu anda bir ‘ben’ duygusu gelemez. Ego sadece biriktirilmiş geçmiştir. Ego senin sıkıştırılmış, kristalize edilmiş düşüncendir. Tanık olmada bir ‘ben’ duygusu yoktur; düşünmedeyse vardır. Sözde düşünürlerin, çok derinden egolarında kökleşmişlerse bu bir rastlantı değildir. Sanatçılar, düşünürler, felsefeciler, edebiyatçılar; şayet onlar çok egoistlerse bu sadece bir rastlantı değildir. Ne kadar çok düşünceye sahipsen, o kadar büyük bir egon vardır.
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme. Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran. Bugün, işini özenle yap. Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol. Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et. -- Dr.Mikao Usui -- |
![]() | ![]() |
![]() | #3 (permalink) |
Binbaşı ![]() Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() (6) Bir gün Nasrettin Hoca çok endişeliydi, kara kara düşünüyordu. Yüzüne bakan herkes onun, düşüncelerinin içinde bir yerlerde kaybolmuş, çok gergin, ıstırap içerisinde olduğunu hissedebilirdi. Karısı alarma geçti. Sordu: “Ne yapıyorsun Nasrettin? Ne düşünüyorsun? Sorun nedir, neden bu kadar endişelisin?” Hoca gözlerini açtı ve dedi ki: “Bu nihai olan problem. Kişinin, öldüğünü nasıl anladığını düşünüyorum. Kişi ölü olduğunu nasıl bilir? Ölecek olursam öldüğümü nasıl anlayacağım? Çünkü ölümü henüz bilmiyorum. Tanımak bir şeyi önceden bilmek demektir.” “Sana bakıyorum ve senin A ya da B ya da C olup olmadığını tanıyorum çünkü senin kim olduğunu biliyorum. Ölümü ise bilmiyorum. Ve ne zaman gelir, onu nasıl tanıyacağım? Problem bu ve ben çok endişeliyim. Ve ölü olduğum zaman başka kimseye soramam, yani bu kapı da kapalı. Hiçbir kutsal metne de danışamam, hiçbir öğretmenin bir yararı dokunamaz.” Karısı kahkahayı basıp, “Boşuna endişeleniyorsun. Ölüm geldiğinde kişi ansızın bilir. Ölüm sana geldiğinde bileceksin çünkü soğuk, buz gibi soğuk olacaksın,” dedi. Hoca rahatlamıştı; belli bir işaret, anahtar elindeydi. Bir-iki ay sonra ormanda odun kesiyordu. Bir kış akşamıydı ve her şey soğuktu. Aniden anımsadı ve ellerini hissetti; elleri soğuktu. “Tamam! Şimdi ölüm geliyor ve ben evden çok uzaktayım, kimseye haber bile veremem. Şimdi ne yapmalıyım? Karıma sormayı unuttum. Bana kişinin nasıl hissedeceğini söylemişti ama ölüm geldiğinde ne yapılması gerekir? Şimdi burada kimse yok ve her şey giderek soğuyor!” dedi. Sonra anımsadı. Pek çok ölü insan görmüştü, o da “Yere yatmak iyi olur,” diye düşündü. Bu, tüm ölü insanların yaptığı tek şeydi ve o da yere yattı. Elbette daha da soğuk hale gelir, daha çok üşür; ölüm üzerindedir. Eşeği yanındaki ağacın altında dinleniyordu. İki kurt Hoca’nın öldüğünü zannedip eşeğe saldırırlar. Hoca gözlerini açar ve, “Ölü insanlar hiçbir şey yapamazlar. Canlı olmuş olsaydım siz kurtlar eşeğime karşı bu kadar küstahça davrana- mazdınız. Ama artık hiçbir şey yapamam. Ölülerin bir şey yapabildiği hiç duyulmuş şey değildir. Sadece tanık olabilirim,” diye düşünür. Eğer geçmişin için ölü, tamamen ölü hale gelirsen, o zaman sadece tanık olabilirsin. Başka ne yapabilirsin? Tanık olmak, geçmişin için; anılar, düşünceler, her şey için ölmek demektir. O zaman şimdiki zamanda ne yapabilirsin? Sadece tanıklık. Hiçbir yargılama mümkün olmaz; yargı sadece geçmiş deneyimler karşısında mümkündür. Hiçbir değerlendirme müm- kün olmaz; değerlendirme sadece geçmiş değerlendirmeler karşısında mümkündür. Hiçbir düşünce mümkün olmaz; düşünce sadece geçmiş varsa, şimdiki ana getirilmişse mümkün- dür. Öyleyse ne yapabilirsin? Tanık olabilirsin. ……… Kızmamaya çalıştın, pek çok kereler bu kararı aldın ama hâlâ oluyor. Hırslı olmamaya çalıştın ama tekrar tekrar aynı tuzağa düştün. Kendini değiştirecek tüm şeyleri denedin ama hiçbir şeyin olacağı yok gibi. Hep aynı kalıyorsun. Ve ben burada diyorum ki basit bir anahtarı var; farkındalık. Buna inanamazsın. Nasıl olur da yalnızca farkındalık, başka pek çok şeyin bir yararı yokken yardım edebilir? Anahtarlar her zaman için çok küçüktür; anahtarlar büyük şeyler değildir. Küçücük bir anahtar çok büyük bir kilidi açabilir.
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme. Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran. Bugün, işini özenle yap. Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol. Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et. -- Dr.Mikao Usui -- |
![]() | ![]() |
![]() | #4 (permalink) |
Binbaşı ![]() Üyelik tarihi: Mar 2008 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,435
Tesekkür: 3,766
1,176 Mesajinıza toplam 8,428 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() (7) İnsan şimdiki andaymış gibi görünür ama bu sadece görünüşte böyledir. İnsan geçmişte yaşar. Şimdiki andan geçer ama kökleri geçmişte kalır. Sıradan bilinç için gerçek zaman şimdiki zaman değildir; sıradan zihin için gerçek, geçmiş zamandır. Şimdiki zaman sadece geçmişle gelecek arasındaki geçittir, anlık bir geçit. Geçmiş gerçektir ve gelecek de öyledir ama şimdiki an sıradan bilinç için gerçek değildir. Gelecek sadece genişlemiş geçmiştir. Gelecek tekrar tekrar geçmişin yansıtılmasıdır. Şimdiki zaman yokmuş gibi gelir. Şimdiki anı düşünecek olursan onu bulamayacaksın bile çünkü onu bulduğun an geçmiş olur. Bir an önce, onu bulmamışken, o gelecekteydi. Bu neden böyledir? Neden geçmişte yaşıyorsun? Çünkü zihin biriktirilmiş zihinden başka bir şey değildir. Zihin hafızadır; yaptığın tüm şeyler, rüyasını gördüğün tüm şeyler, yapmayı isteyip yapamadığın tüm şeyler, geçmişte kafanda canlandırdığın her şeydir zihin. Zihin ölü bir mevcudiyettir. Zihnin aracılığıyla bakarsan şimdiyi asla bulamazsın çünkü şimdiki an yaşamdır ve yaşama asla ölü bir şey aracılığıyla yaklaşamazsın. Zihin ölüdür. Zihin bir aynanın üzerini kaplayan toz gibidir. Ne kadar çok tozla kaplanırsa ayna o kadar az ayna gibi olur. Ve eğer senin üzerindeki gibi toz katmanı kalınsa, o zaman ayna yansıtma yapmayacaktır bile. Herkes toz topluyor; sadece toplamıyor, ona yapışıyorsun, onun bir hazine olduğunu düşünüyorsun. Geçmiş bitti, neden ona yapışıyorsun? Onunla hiçbir şey yapamazsın, geçmişe gidemezsin, onu silemezsin; neden ona yapışıyorsun? O bir hazine değil. Ve şayet geçmişe yapışır ve onun bir hazine olduğunu düşünürsen elbette zihnin onu gelecekte tekrar tekrar yaşamak isteyecek. Geleceğin, modifikasyon yapılmış geçmişten başka bir şey olamaz; birazcık yontulmuş, birazcık dekore edilmiş ama aynısı olacak çünkü zihin bilinmeyen bir şeyi düşünemez. Zihin sadece bilineni tasarlayacaktır, bildiğin şeyi. Bir kadını seversin ve kadın ölür. Şimdi nasıl başka bir kadın bulacaksın? Diğer kadın, ölmüş karının modifikasyondan geçmiş bir hali olacaktır; bu senin bildiğin tek yol. Gelecekte yapacağın her ne olursa olsun, geçmişin bir devamından başka bir şey olmayacak. Biraz değiştirebilirsin; bir yama oraya, bir yama şuraya ama ana kısım olduğu gibi kalır. Ölüm döşeğinde yatarken birisi Nasrettin Hoca’ya sordu: “Sana yeni bir hayat verilse onu nasıl yaşardın Nasrettin? Herhangi bir değişiklik yapar mıydın?” Nasrettin kapalı gözlerle derin derin düşündü, taşındı, evirdi çevirdi, sonra gözlerini açtı ve dedi ki: “Evet, eğer bana yeni bir hayat verilirse saçlarımı ortadan ayıracağım. Bunu hep istemiştim ama babam her zaman yapmamam konusunda ısrar etti. Ve babam öldüğünde de saçlarım artık öyle alışmıştı ki ortadan ayrılmıyordu.” Gülme! Yaşamınla ne yapacağın sana sorulursa bunun gibi çok az değişiklik yapacaksın. Burnu birazcık daha değişik bir koca, karından biraz değişik yüzlü bir kadın, biraz daha büyük yahut küçük ev. Ama bunlar saçını ortadan ayırmaktan daha başka bir şey değil, ıvır zıvır, önemsiz. Öz hayatın aynı kalacak. Zihin kendisini yansıtır ve zihin geçmiştir, o halde geleceğin, geçmişten başka bir şey olmayacaktır. Ve nedir geçmiş? Geçmişte ne yaptın? Her ne yaptıysan iyi, kötü; şu, bu ne yaparsan yap kendi tekrarını yaratıyor. Karma teorisi budur. Evvelsi gün kızdıysan dün tekrar kızmak için belli bir potansiyel yarattın. Sonra bunu tekrar ettin, kızgınlığa daha çok enerji verdin. Kızgınlık halini daha da kökleştirdin, suladın; bugün artık onu daha büyük bir güçle, daha çok enerjiyle tekrar edeceksin. Ve yarın yine bugünün kurbanı olacaksın. Yaptığın ve hatta düşündüğün her eylemin kendine has tekrar ve tekrar ısrar etme yolları vardır çünkü bu senin varlığında belli bir kanal açar. Senden enerji emmeye başlar. Kızgınsın, sonra bu hal gider ve sen artık kızgın olmadığını düşünürsün; o zaman işin özünü kaçırırsın. Bu ruh hali gittiğinde hiçbir şey olmadı; sadece teker hareket etti ve yukarıda olan teli aşağıya indi. Kızgınlık birkaç dakika önce yüzeydeydi; kızgınlık şimdi bilinçaltının içine, varlığının derinine indi. O zamanın tekrar gelmesini bekleyecek. Eğer ona uygun davrandıysan onu sağlamlaştırdın. Onun yaşaması için tekrar bir ruhsat vermiş oldun. Ona yeniden bir güç, bir enerji verdin. Toprağın altındaki bir tohum gibi zonkluyor, doğru zamanı ve mevsimi bekliyor ve sonra da filizlenecek. Her eylem kendi kendini yaşatır, her düşünce kendi kendini yaşatır. Onunla bir kez işbirliği yaparsan, ona enerji veriyorsundur. Er ya da geç alışkanlığa dönüşecektir. Onu yapacaksın ve bir yapan olmayacaksın; onu sadece alışkanlığın gücüyle yapacaksın. İnsanlar alışkanlık ikinci doğadır derler; bu bir abartı değildir. Aksine o bir azımsamadır! Aslında, alışkanlık birinci doğa olur ve doğa da ikincil hale düşer. Doğa sadece bir kitaptaki bir ek ya da dipnotlara dönüşür ve alışkanlık da kitabın ana gövdesi olur. Alışkanlık yoluyla yaşarsın; bunun anlamı, alışkanlık aslında senin aracılığınla yaşar demektir. Alışkanlığın kendisi ısrar eder, onun kendi enerjisi vardır. Elbette senden enerji alır ama geçmişte sen işbirliği yaptın ve şimdi de işbirliği yapıyorsun. Zamanla alışkanlık efendi, sen de yalnızca bir hizmetkâr, bir gölge olacaksın. Alışkanlık emir, komut verecek ve sen de sadece itaatkâr bir hizmetçi olacaksın. Ona uymak zorunda olacaksın. Kızdığında onu kendinin yaptığını düşünüyorsun. Ona bahaneler uydurup koşulların bunu gerektirdiğini söylüyorsun: “Kızmak zorundaydım, yoksa çocuk yanlış yola sapacaktı. Kızmasaydım işler kötüye gidecekti ve ofiste her şey bir kaosa dönecekti. Hizmetkârlar söz dinlemeyecek; işleri idare etmek için kızmak zorundaydım.” Bunlar bahaneler; egon senin hâlâ patron olduğuna inanmayı bu şekilde sürdürebiliyor. Ama değilsin. Kızgınlık eski kalıplardan, geçmişten gelir. Ve kızgınlık geldiğinde ona bahaneler bulmaya çalışırsın. Psikologlar deneyler yapmaktadır ve Doğulu ezoterik psikologlarla aynı sonuca ulaşmışlardır: İnsan bir kurbandır, efendi değil. Psikologlar mümkün olan her türlü konforu sağlayıp insanları tamamen tecrit etmişlerdir. Ne ihtiyaçları varsa temin edilmiş ama diğer insanlarla hiçbir temasta bulunmamışlardır. Klimalı hücrelerde hiç çalışmadan, hiç sorun olmadan, hiç belaya karışmadan yaşadılar ama aynı alışkanlıklar devam etti. Bir sabah artık ortada hiçbir neden yokken — çünkü her türlü konfor sağlanmışken, kaygı yokken, kızmak için bir bahane yokken — adam ansızın kızgınlığın, içinde kabardığını fark ediyor. O senin içinde. Bazen görünürde hiçbir neden yokken aniden üzüntü gelir. Ve bazen kişi mutlu hisseder, bazen kendinden geçecek kadar mutlu hisseder. Tüm sosyal ilişkilerden yoksun bırakılmış, her türlü konfor içerisinde tecrit edilmiş, her türlü gereksinimi karşılanmış bir adam, senin bir ilişkide yaşadığın tüm ruh hallerinin içinden geçiyor. Bu bir takım şeylerin içerden kaynaklandığı anlamına geliyor ve sen onu başkasının boynuna asıyorsun. Bu sadece bir bahane. İyi hissediyorsun, kötü hissediyorsun ve bu hisler kendi bilinçaltından, kendi geçmişinden kabarıp yükseliyor. Senden başka kimse sorumlu değil. Kimse seni kızdıramaz ve kimse seni mutlu edemez. Kendi kendini mutlu ediyorsun, kendi kendini kızdırıyorsun ve kendi kendini üzüyorsun. Bunu fark etmediğin sürece bir köle olarak kalacaksın. “Başıma gelen ne olursa olsun, kesinkes ben sorumluyum. Koşulsuz olarak her ne olursa olsun kesinlikle ben sorumluyum.” Kişi bunu fark edince kendisinin efendisi haline gelir. Başlangıçta bu senin canını sıkıp üzecek çünkü sorumluluğu başkasına atabilirsen, yanlış yapmadığın için kendini iyi hissedebilirsin. Karın saldırgan davranışlarda bulunuyorsa ne yapabilirsin? Kızmak zorundasın. Ama unutma, karın kendi ruhsal mekanizmaları nedeniyle saldırgan davranıyor. O sana karşı saldırgan değil. Sen orada olmasaydın çocuklara saldıracaktı. Çocuklar orada olmasaydı bulaşıklara saldıracaktı; onları yere çarpmış olacaktı. Radyoyu kırmış olacaktı. Bir şey yapması gerekiyordu; saldırganlık geliyordu. Gazete okurken bulunman ve sana karşı saldırması sadece bir rastlantıydı. Yanlış bir zamanda elinin altında bulunman sadece bir rastlantıydı. Kızgınsın, karın saldırganlaştığı için değil; o sadece uygun durumu sana sağladı, hepsi bu. O sana kızman için bir olasılık, kızman için bir bahane vermiş olabilir ama kızgınlık kabarmaktaydı. Karın orada olmasaydı aynı şekilde kızmış olacaktın; başka bir şeye, bir fikre ama kızgınlık orada olmak zorundaydı. O senin kendi bilinçaltından gelmekte olan bir şeydi. Herkes kendi varlığından ve davranışlarından sorumludur, tamamıyla sorumlu. Sorumlu olmaktan başlangıçta çok canın sıkılacak çünkü sen her zaman mutlu olmak istiyor olduğunu düşünmüştün; o halde nasıl olur da kendi mutsuzluğundan sorumlu olabilirsin? Her zaman mutluluktan uçmayı arzuluyorsun, nasıl olur da kendi kendine kızabiliyorsun? Ve bu yüzden sorumluluğu başkalarının üzerine atıyorsun. Eğer sorumluluğu başkalarına atmaya devam edecek olursan şunu unutma ki bir köle olarak kalacaksın çünkü hiç kimse başka birisini değiştiremez. Başka birini nasıl değiştirebilirsin? Hiç, birisi başka birisini değiştirmiş midir? Dünyadaki en az yerine gelmiş dileklerden birisi, başka birisinin değişmesini istemektir. Bunu hiç kimse bugüne kadar yapamadı, bu imkânsızdır çünkü başka bir insan da kendinden menkul bir var oluş sürer; onu değiştiremezsin. Sorumluluğu başkalarının üzerine atmaya devam edersin ama diğerini değiştiremezsin. Ve sorumluluğu başkalarına attığın için de temel sorumluluğun sana ait olduğunu hiç göremezsin. Temel değişiklik kendi içinde gereklidir. ![]()
__________________ Bugün, öfkelenme ve endişelenme. Bugün,şükran dolu ol ve alçakgönüllü davran. Bugün, işini özenle yap. Bugün,var olan her şeye karşı nazik ve sevecen ol. Sabah ve akşam ellerin dua pozisyonundayken yukarıdaki kelimeleri tekrar et ve Reikinin senin ruhuna ve bedenine şifa getirmesi için dua et. -- Dr.Mikao Usui -- |
![]() | ![]() |
![]() |
Bookmarks |
Etiketler |
farkindalik |
Seçenekler | |
Stil | |
| |
Alternatif Kişisel Gelişim ve Osho OSHO' nun kitaplarından seçmeler... Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız (4) Etrafımızda olup bitenlere kesin bir dikkatsizlik gösterir halde yaşayıp gidiyoruz. Evet, bir şeyleri yapma konusunda oldukça yetkinleştik. Yapmakta olduğumuz şeyleri yapmakta o kadar yetkinleştik ki, onu yapmak için hiçbir farkındalığa ihtiyaç kalmadı. Mekanik, otomatik hale geldi. Robotlar gibi işliyoruz. ...
ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Osho telkin cd indir izle İstanbul Osho nerededir kimdir Osho çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Osho hipnoz Osho olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Osho hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Osho kuantum düşünce kitap haberi