| ||||||||||
|
Osho Osho ile ilgili paylaşımlar |
Alternatif Kişisel Gelişim ve Osho Ego (OSHO) Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Egonun anlamı, senin olmadığın bir şeyle özdeşleşmendir. Bir kimse her ne ise, onunla öz- deşleşmeye ihtiyacı yoktur. Onunla özdeşleşmeye gereksinimin yoktur: Sen zaten osun. Bu nedenle, ne zaman bir özdeşleşme varsa, bunun anlamı onun başka bir şeyle — olma- dığın ...
ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Osho telkin cd indir izle İstanbul Osho nerededir kimdir Osho çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Osho hipnoz Osho olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Osho hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Osho kuantum düşünce kitap haberi
![]() |
![]() ![]() | LinkBack | Seçenekler | Stil |
|
![]() | #1 (permalink) |
Moderator ![]() Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 1,682
Tesekkür: 3,394
828 Mesajinıza toplam 4,500 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() ![]() Egonun anlamı, senin olmadığın bir şeyle özdeşleşmendir. Bir kimse her ne ise, onunla öz- deşleşmeye ihtiyacı yoktur. Onunla özdeşleşmeye gereksinimin yoktur: Sen zaten osun. Bu nedenle, ne zaman bir özdeşleşme varsa, bunun anlamı onun başka bir şeyle — olma- dığın bir şeyle — olduğudur. Kişi bedenle, zihinle özdeşleşebilir. Ancak, kişi özdeşleştiği anda, kişi kendi içinde kaybolmuştur. Egonun anlamı budur. Ego bu şekilde oluşturulur ve kristalleştirilir. Ne zaman “ben” dersen, bir şeyle — bir isimle, bir şekille, bir bedenle, bir geçmişle; zihinle, düşüncelerle, anılarla — özdeşleşme vardır. Derin bir özdeşleşme vardır; sadece o zaman “ben” diyebilirsin. Şayet başka bir şeyle özdeşleşmezsen ve kendin olarak kalırsan, o zaman “ben” diyemezsin; “ben” sadece kaybolur. “Ben” kimlik demektir. Kimlik tüm esaretin temelidir. Özdeşleş ve bir hapishanede olacaksın. Kimliğinin kendisi senin zindanın olacaktır. Özdeşleşme, bütünüyle kendin olarak kal ve özgürlük oradadır. O yüzden esaret budur; ego esarettir ve egosuzluk özgürlüktür. Ve bu ego, senin olmadığın bir şeyle özdeşleşmenden başka bir şey değildir. Örneğin, herkes kendi ismiyle özdeşleşmiştir ve herkes bir ismi olmadan doğar. Sonra isim o kadar önemli hale gelir ki kişi ismi uğruna ölebilir. Bir isim nedir? Ancak özdeşleştiğin an o çok önemli hale gelir. Ve herkes ismi olmadan, isimsiz doğar. Veya şekli ele al; herkes kendisinin şekliyle özdeşleşmiştir. Her gün aynanın önünde duruyorsun. Ne görüyorsun, kendini mi? Hayır. Hiçbir ayna seni gösteremez. Sadece özdeşleştiğin şekli gösterir. Fakat insan zihni o kadar aptaldır ki her gün şekil sürekli olarak değişir ve sen asla yanılsamadan kurtulamazsın. Sen bir çocukken şeklin neydi? Annenin rahmindeyken şeklin neydi? Anne babanın tohu- muyken şeklin neydi? Şayet senin için bir resim çekilmiş olsaydı annenin rahmindeki yumurtanı tanıyabilir miydin? Tanıyabilecek miydin? Ve “Bu benim,” diyecek miydin? Hayır ama geçmişte bir yerlerde bu yumurta ile özdeşleşmiş olmalısın… Doğdun ve şayet ilk çığlık senin için yeniden üretilebilseydi onu tanıyıp, “Bu benim çığlığım,” diyebilecek miydin? Hayır, fakat o senindi ve sen bununla özdeşleşmiş olmalıydın. Ölmekte olan bir adamın önünde bir albüm yapılabilseydi… Sürekli değişen bir şekil; bir süreklilik vardır fakat yine de her an bir değişiklik… Beden her yedi yılda bir tamamen, bütünüyle değişiyor; hiçbir şey aynı kalmaz, tek bir hücre bile. Hâlâ, hâlâ biz, “Benim şeklim bu, bu benim,” diye düşünürüz. Ve bilinç şekilsizdir. Biçim sürekli olarak değişen ve değişen ve değişen — tıpkı elbiseler gibi — dışarıdaki bir şeydir. Özdeşleşmek egodur. Eğer hiçbir şeyle — isimle ya da biçimle ya da herhangi bir şeyle — özdeşleşmezsen, o zaman ego nerededir? O zaman sen varsın ve yine de sen yoksun. O zaman sen mutlak saflığının içindesin ama ego yoktur. Bu yüzden Buda özü, özsüz olmak olarak adlandırmıştır; ona anatta, anatma demiştir. “Ego yoktur, bu yüzden kendini atma olarak bile adlandıramazsın. Kendini ‘ben’ olarak da adlandıramazsın; ‘ben’ yoktur. Sadece saf varoluş vardır,” demiştir. Bu saf varoluş özgürlüktür.
Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir. |
![]() | ![]() |
![]() | #2 (permalink) |
Moderator ![]() Üyelik tarihi: Mar 2008
Mesajlar: 1,682
Tesekkür: 3,394
828 Mesajinıza toplam 4,500 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() | ![]() ![]() En büyük sorunlardan birisi … çok paradoksalmış gibi görünür ama bu doğrudur: Onu kaybetmeden önce ona sahip olman gerekir. Sadece olgun bir meyve yere düşer. Olgunluk her şeydir. Olgunlaşmamış bir ego fırlatılıp atılamaz, yok edilemez. Ve şayet olgunlaşmamış bir egoyu yok etmek ve çözmek için mücadele edersen tüm çaba başarısızlığa uğrayacaktır. Onu yok etmektense daha zor fark edilir yollardan onun daha da güçlendiğini göreceksin. Bu anlaşılması gereken temel şeydir: Ego bir zirveye ulaşmak zorundadır, güçlü olmak zorundadır, onun bütünlüğe erişmiş olması gerekir; o sadece o zaman çözülebilir. Zayıf bir ego çözülemez ve bu bir sorun halini alır. Doğu’da tüm dinler egosuzluğu öğütler. Bu yüzden Doğu’da herkes en başından beri egonun karşısındadır. Bu karşıt tavır yüzünden ego asla güçlenemez, asla fırlatılıp atılacağı bütünlük noktasına ulaşamaz. O asla olgun değildir. Bu yüzden Doğu’da egoyu çözmek çok zordur, neredeyse imkânsızdır. Batı’da, tüm Batı din ve psikoloji geleneği insanları güçlü egolara sahip olmaları için ikna eder, öğütler, tavsiye eder. Çünkü güçlü bir egoya sahip olmadığın sürece nasıl hayatta kalabilirsin? Hayat bir mücadeledir; eğer egosuz olursan mahvolacaksın. O zaman kim direnecek? Kim kavga edecek? Kim rekabet edecek? Ve hayat ise sürekli bir yarışmadır. Batı psikolojisi der ki: Egoya sahip ol, onda güçlü ol. Ancak Batı’da egoyu çözmek çok kolaydır. Bu nedenle ne zaman Batılı bir arayan, sorunun ego olduğu anlayışına erişirse onu kolaylıkla, Doğulu bir arayandan daha kolaylıkla çözebilir. Paradoks budur: Batı’da ego öğretilir; Doğu’da egosuzluk öğretilir. Fakat Batı’da egoyu çözmek kolaydır; Doğu’da çok zordur. Bu senin için zor bir görev olacak, önce elde et ve sonra kaybet. Çünkü sen sadece sahip olduğun bir şeyi kaybedebilirsin. Ona sahip değilsen nasıl kaybedeceksin? Sadece zenginsen fakir olabilirsin. Zengin değilsen, yoksulluğun İsa’nın vaaz ettiği güzelliğine — ruhta fakir ol — sahip olamazsın. Senin yoksulluğun, Gautam Buda’nın bir dilenci haline geldiğinde sahip olduğu ağırlığa sahip olamaz. Sadece zengin bir insan fakir olabilir. Çünkü sadece sahip olduğun şeyi kaybede- bilirsin. Hiç zengin olmadıysan nasıl fakir olacaksın? Senin yoksulluğun sadece yüzeyde kalacaktır; o asla ruhta olamaz. Yüzeyde sen fakir olacaksın ve derinde zenginliğin peşinden yanıp tutuşacaksın. Senin ruhun zenginliğe doğru çekilecek, o bir hırs olacaktır, o zenginliğe erişmek için sürekli bir arzu olacaktır. Sadece yüzeyde fakir olacaksın. Ve hatta sen yoksulluk iyidir diyerek kendini avutabilirsin. Fakat yoksul olamazsın; sadece zengin bir adam, gerçekten zengin bir adam fakir olabilir. Sadece zenginliğe sahip olmak gerçekten zengin olmak için yeterli değildir. Yine fakir olabilirsin. Şayet hırs hâlâ varsa fakirsin. Neye sahip olduğun önemli değildir. Şayet yeterince sahipsen arzu yok olur. Yeterince zenginliğe sahip olduğun zaman arzu kaybolur. Arzunun yok olması yeterli olmanın kriteridir. O zaman sen zenginsin; onu bırakabilirsin, fakir olabilirsin. Buda gibi bir dilenci haline gelebilirsin. Ve o zaman senin yoksulluğun zengindir; o zaman senin yoksulluğunun kendine ait bir krallığı vardır. Ve aynı şey her şeyde olur. Upanishad’lar ya da Lao Tzu ya da İsa ya da Buda; onların hepsi bilginin işe yaramadığını öğretir. Sadece daha çok ve daha çok bilgili hale gelmenin pek bir yardımı olmaz. Çok faydası olmamakla kalmaz, bir engel halini alabilir. Bilgiye ihtiyaç yoktur ama bu cahil kalmalısın demek değildir. Cehaletin gerçek olmayacaktır. Yeterince bilgi edindiğinde ve onu attığında o zaman cehalete erişilmiştir. O zaman sen gerçekten cahil olursun; Sokrat gibi birisinin söyleyebildiği gibi: “Sadece bir şey biliyorum bu da hiçbir şey bilmediğimdir.” Bu bilgi yahut bu cahillik — ona istediğin ismi verebilirsin — bütünüyle farklıdır, niteliği farklıdır, boyutu değişmiştir. Hiçbir zaman herhangi bir bilgiye sahip olmadıysan sadece basitçe cahilsen, cehaletin bilge olamaz. O bilgelik olamaz; o sadece bilginin yokluğudur. Ve özlem içeride olacaktır: Nasıl daha çok bilgi edinmeli? Nasıl daha çok bilgiye sahip olmalı? Çok fazla bildiğinde — kutsal kitapları bildiğinde, geçmişi, geleneği bildiğinde, bilinebilecek her şeyi bildiğinde — o zaman birden hepsinin gereksizliğini fark edersin, ansızın bunun bilgi olmadığını fark edersin. Bu ödünç alınmıştır. Bu senin kendi varoluşsal deneyimin değildir, bu senin bilmek için geldiğin şey değildir. Başkaları onu bilmiş olabilir, sen basitçe onu elde et. Senin elde edişin mekaniktir. O senin içinden çıkmamıştır, o bir gelişim değildir. O sadece başka kapılardan edinilmiş çöplüktür, ödünç alınmış, ölüdür. Unutma, bilmek sadece sen bildiğinde, o senin doğrudan, dolaysız deneyimin olduğunda canlıdır. Fakat sen başkalarından bildiğinde bu sadece hafızadır, bilgi değil. Hafıza ölüdür. Çok topladığında — etrafındaki tüm kutsal kitaplar, bilgi zenginliği, kütüphaneler zihninde sıkışmıştır ve birden sen başkalarına ait bir ağırlığı taşıdığını fark edersin, hiçbir şey sana ait değildir, bilmiyorsundur — o zaman onu bırakabilirsin, tüm bu bilgiyi bırakabilirsin. Bu bırakma ile içinde yeni türden bir cahillik ortaya çıkar. Bu cehalet cahile ait olan cehalet değildir. Bu bilge bir adam, bilgelik böyledir. Sadece bilge bir adam, “bilmiyorum” diyebilir. Ancak “bilmiyorum” derken o, bilgi için yanıp tutuşmuyordur, o sadece bir gerçeği dile getiriyordur. Ve sen tüm kalbinle, “bilmiyorum” diyebildiğinde, tam o anda gözlerin açık hale gelir, bilmenin kapıları açılır. Bütünüyle “bilmiyorum” diyebildiğin an bilmeye muktedir hale gelmişsindir. Bu cehalet güzeldir ama o bilgi aracılığıyla edinilir. O zenginlik aracılığıyla edinilen fakirliktir. Ve aynı şey egoyla olur: Onu sadece ona sahipsen kaybedebilirsin. Buda tahtından indiğinde bir dilenci olur… Buda için bu niye gerekliydi? O bir kraldı, tahtta idi, egosunun zirvesindeydi, niçin bu uca savrulsun; sarayından sokaklara inip bir dilenci olsun? Fakat Buda’nın dilenmesinde bir güzellik vardır. Dünya hiçbir zaman böylesine güzel bir dilenci, böylesine zengin bir dilenci, böylesine saltanat sahibi dilenci, böylesine bir imparator tanımamıştır. O tahtından aşağıya adım atınca ne olmuştur? Egosundan aşağıya inmiştir. Tahtlar sembollerden, ego, iktidar, prestij, statü sembollerinden başka bir şey değildir. O aşağı inmiştir ve egosuzluk gerçekleşmiştir. Egosuzluk alçakgönüllülük değildir. Bu egosuzluk tevazu değildir. Pek çok alçakgönüllü insan bulabilirsin fakat tevazularının altında ince bir ego işlemektedir. Diyojen’in bir sefer Sokrat’ı ziyaret ettiği söylenir. O bir dilenci gibi yaşamıştı; o her zaman pek çok delikleri ve yamaları olan kirli elbiseler giyerdi. Ona yeni bir elbise bile sunsan kullanmazdı; önce onu kirletir, eskitir, yırtardı ve sonra kullanırdı. O Sokrat’ı ziyaret etmeye geldi ve egosuzluk hakkında konuşmaya başladı. Ancak Sokrat’ın nüfuz eden gözleri bu adamın egosuz bir insan olmadığını fark etmiş olmalı. Onun tevazu hakkındaki konuşması son derece egoistçeydi. Sokrat’ın şöyle dediği aktarılır: “Kirli elbise- lerinle, elbiselerindeki deliklerle egodan başka bir şey göremiyorum. Sen mütevazılıktan bahsediyorsun ama konuşma derindeki bir ego merkezinden geliyor.” Bu olacaktır, ikiyüzlülük bu şekilde gerçekleşir . Egoya sahipsin, onu tam zıddı aracılığıyla gizlersin; yüzeyde alçakgönüllü olursun. Yüzeydeki bu tevazu hiç kimseyi kandıramaz. O seni kandırabilir ama başka kimseyi kandıramaz. Kirli elbisenin deliklerinin içinden egon gözetlemeye devam eder. O her zaman oradadır. Bu bir kendini kandırmadır ve daha fazla bir şey değildir. Başka kimse kanmaz. Bu sen olgunlaşmamış egoyu atmaya başlarsan olur. Öğrettiğim şey çelişkili gözükebilir fakat o hayat için gerçektir. Çelişki hayatın doğal bir parçasıdır. Ben sana egoist olmanı öğretiyorum böylelikle sen egosuz hale gelebilirsin. Ben sana mükemmel bir egoist olmayı öğretiyorum. Aksi taktirde ikiyüzlülük doğacaktır. Ve olgunlaşmamış bir olayla mücadeleye girme. Bırak olgunlaşsın ve ona yardım et. Onu zirveye çıkar. Korkma; korkulacak hiçbir şey yok. Böylelikle egonun ıstırabını anlayabile- ceksin. O zirveye ulaştığında, o zaman benim ya da bir Buda’nın egonun cehennem olduğunu söyle- mesine ihtiyaç duymazsın. Onu bileceksin çünkü egonun zirvesi cehennemsel tecrübelerinin zirvesi olacaktır. O bir kâbus olacaktır. Ve o zaman hiç kimsenin sana onu bırak demesinin bir gereği yoktur. Onu taşımak zor olacaktır. Kişi bilgiye sadece ıstırap aracılığıyla ulaşır. Herhangi bir şeyi sadece mantıksal tartışmalarla atamazsın. Bir şeyi sadece artık daha fazla taşıyamayacak kadar acı verici hale geldiğinde atabilirsin. Senin egon henüz bu kadar acı verici hale gelmemiştir; bu yüzden onu taşıyorsun. O doğal- dır! Onu bırakmaya seni ikna edemem. İkna olmuş hissetsen bile onu gizleyeceksin, hepsi bu. Olgunlaşmamış hiçbir şey atılamaz. Olgunlaşmamış meyve ağaca tutunur ve ağaç da olgun- laşmamış meyveye tutunur. Onu ayrılmaya zorlarsan geride bir yara kalır. Bu yara devam edecektir, yara her zaman yeşil kalacak ve her zaman acı hissedecektir. Her şeyin gelişmek için olgunlaşmak için toprağa düşüp kaybolmak için bir zamanı olduğunu unutma. Senin egonun da bir zamanı var. Onun olgunlaşmaya ihtiyacı vardır. Bu nedenle egoist olmaktan korkma. Öylesin, aksi takdirde çoktan kaybolup giderdin. Hayatın mekanizması budur: Egoist olmak zorundasın, kendi yolunda kavga etmek zorun- dasın, etrafındaki milyonlarca arzu için savaşmak zorundasın, mücadele etmek zorundasın, hayatta kalmak zorundasın. Ego bir hayatta kalma aracıdır. Şayet bir çocuk egosuz doğarsa ölecektir. O hayatta kalamaz bu mümkün değildir çünkü eğer acıkmış hissederse ben acıktım diye hissetmeyecektir. Bir açlık olduğunu hissedecektir ama kendisi ile ilişkili değildir. Açlık hissedildiği an, çocuk, “açım” diye hisseder ve ağlamaya ve doyurulmak için gayret sarf etmeye başlar. Çocuk egosunun gayretleriyle gelişir. Bu nedenle bana göre ego, doğal gelişimin bir parçasıdır. Ancak bu onunla sonsuza dek kalman gerektiği anlamına gelmez. O doğal bir gelişimdir ve onun bırakılması gereken ikinci bir adım vardır. Bu da doğaldır. Ancak ikinci adım sadece ilki doruğuna, zirvesine erişmiş olduğunda, en üst noktasına ulaştığında atılabilir. O nedenle ben her ikisini de öğretiyorum: Egoluluğu ve egosuzluğu öğretiyorum. İlk önce egoist ol, sanki tüm varoluş senin için varmış ve sen merkeziymişsin gibi mü- kemmel egoist, mutlak egoist ol. Tüm yıldızlar senin etrafında dönüyor ve güneş senin için doğuyor; her şey sadece sen burada olasın diye, senin için var oluyor. Merkez ol ve korkma çünkü şayet korkarsan asla olgunlaşmayacaksın. Onu kabul et. O gelişimin bir parçasıdır. Onun tadını çıkar ve zirveye götür. O zirveye ulaştığında ansızın merkez olmadığını fark edeceksin. Bu bir yanılsamaydı, bu çocukça bir tavırdı. Fakat sen bir çocuktun, bu nedenle onda yanlış hiçbir şey yok. Artık olgunlaştın ve şimdi merkez olmadığını görüyorsun. Gerçekten merkez olmadığını gördüğünde aynı zamanda varoluşta merkez olmadığını ya da her yerin merkez olduğunu görürsün. Ya merkez yoktur ve varoluş bir bütün olarak var olur: Bir kontrol noktası olmayan bir bütünlük ya da her atom bir merkezdir. Jakob Boehme tüm dünyanın merkezlerle dolu, her atomun bir merkez ve çeper diye bir şeyinin olmadığını; her yerin merkez ve hiçbir yerin çeper olmadığını söylemiştir. Bunlar iki olasılıktır. Her ikisi de aynı anlama gelir; sadece sözcükler farklıdır. Ve çelişkilidir. Fakat ilk olarak bir merkez haline gel. Bu şunun gibidir: Bir rüyadasın; şayet rüya en üst noktasına gelirse bozulacaktır. Her zaman bu olur; ne zaman bir rüya en üst noktaya gelirse bozulur. Ve bir rüyanın zirvesi nedir? Bir rüyanın zirvesi “bu gerçektir” duygusudur. Bu, rüya değil gerçek diye hissedersin. Ve sen sürekli olarak ve sürekli olarak ve sürekli olarak daha yüksek bir zirveye gidersin. Ve rüya neredeyse bir gerçek halini alır. O asla gerçek olmaz; o neredeyse gerçek olur. O gerçekliğe o kadar yakınlaşır ki artık daha ileri gidemez çünkü bir adım daha ve rüya gerçek olacaktır. Ve o gerçek olamaz çünkü o bir rüya. O gerçeğe çok yaklaştığında uyku bozulur, rüya parçalanır. Sen tam olarak uyanırsın. Aynı şey her tür yanılsamada da olur. Ego en büyük rüyadır. Onun kendi güzelliği, kendi ıstırabı vardır. Onun kendi sonsuz mutlu- luğu ve kendi acısı vardır. Onun cennetleri ve cehennemleri vardır, her ikisi de oradadır. Rüyalar bazen güzeldir ve bazen de kâbustur ama her ikisi de rüyadır. Bu yüzden zamanı gelmeden önce rüyandan çıkmanı söylemiyorum. Hayır, asla zamanından önce bir şey yapma. Şeylerin gelişmesine izin ver, şeylerin kendi zamanlarına sahip olma- sına izin ver, böylelikle her şey doğal olarak gerçekleşir. Ego ortadan kalkar. Ve o kendiliğinden ortadan kalkar. |
![]() | ![]() |
![]() |
Bookmarks |
Etiketler |
(osho) |
| |
Alternatif Kişisel Gelişim ve Osho Ego (OSHO) Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Egonun anlamı, senin olmadığın bir şeyle özdeşleşmendir. Bir kimse her ne ise, onunla öz- deşleşmeye ihtiyacı yoktur. Onunla özdeşleşmeye gereksinimin yoktur: Sen zaten osun. Bu nedenle, ne zaman bir özdeşleşme varsa, bunun anlamı onun başka bir şeyle — olma- dığın ...
ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Osho telkin cd indir izle İstanbul Osho nerededir kimdir Osho çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Osho hipnoz Osho olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Osho hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Osho kuantum düşünce kitap haberi