batı nasıl zengin oldu Endüstrileşme Olgusu Dar anlamda endüstrileşme, mal üretiminde makine kullanma veya milli gelir içinde endüstri kesiminin payının belirli bir orana erişmesidir. Geniş anlamda endüstrileşme ise, Endüstri Devrimi ile birlikte oluşan ve ülkelerin ekonomik, sosyal, siyasal vs. alanlarda uğradıkları değişikliklerdir (İlkin, 1973:427). C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, 2003 183 Bir anlamda gelişmiş ekonomilerin endüstrileşmiş ülkeler olması nedeniyle, genellikle iktisadi gelişme ile endüstrileşme eşit anlamda kullanılmaktadır. Terimi ilk kez kullanan Arnold Toynbee ' ye göre; Endüstri Devrimi, ilk defa 1750-1850 arasında İngiltere 'de gerçekleşmiştir. İngiltere' de başlayan endüstrileşme hareketi zamanla diğer Batı 'lı ülkelere yayılmıştır. Rostow, ekonomik gelişme safhalarıyla ilgili modelinde, Endüstri Devrimi’ni uzun bir süreçten çok, Toynbee gibi âni ve hızlı bir değişme olarak izah eder. O' na göre; Endüstri Devrimi, ekonominin "kalkışa geçtiği" merhaledir ve bu merhale iktisadi gelişmenin en önemli safhasıdır (Güran, 1990: 115 Rostow, tarihsiz:51). Endüstri Devrimi’ni hazırlayan iktisadi faktörler kısaca şunlardır: Demografik değişim, Tarım Devrimi, ticaret devrimi, ulaşım alanındaki gelişmeler, sermaye terakümü, endüstriyel teknolojideki gelişmeler ve mali piyasadaki gelişmeler. Demografik değişim Nüfus artışının iktisadi gelişme ve endüstrileşmeye genel olarak iki yönde etkisi olur. Nüfus artışı, ucuz ve gerekli iş gücünü sağlaması açısından endüstrileşmeye olumlu yönde etkisi olur. Buna karşın nüfus artışı, milli gelir artış hızından büyükse endüstrileşmeye olumsuz etkisi olur. Batı endüstrileşme sürecinde nüfus artış hızının daha önce görülmedik düzeyde yüksek olduğu gözlemlenmiştir. Bu bağlamda, endüstrileşme ile nüfus artışı arasında pozitif korelasyon kurmak mümkündür (Türkdoğan, 1981: 145). Avrupa 'da endüstrileşme süreçlerinin yaşandığı XVIII. ve XX. yüzyıllar arasındaki nüfus tahminleri ve sayım sonuçları aşağıdaki gibidir. Tablo 1. 1750-1939 Yılları Arasında Avrupa Nüfusu Yıl Avrupa Nüfusu 1750-1939 Arası Nüfus Artışı 1800 188.000.000 -% 36 1850 266.000.000 -% 40 1900 401.000.000 -% 50 1939 540.000.000 -% 35 ( 39 yılda ) Kaynak: (Heaton,tarihsiz:2) Muhtemelen 55 milyon Avrupalı’nın da göç ettikleri hesaba katılırsa, Avrupa ' nın 1939 'da 1750 'dekinden dört kat fazla nüfusa sahip olduğu anlaşılır. Ve, Avrupa’nın 1939 yılındaki nüfus miktarı dünya nüfusunun dörtte birini oluşturmaktadır. Daha önce hiç görülmemiş bu artışın nedenleri tıbbi ve TORUN 184 ekonomiktir. Çünkü, doğum oranlarında ya çok az artış vardır, ya da hiç yoktur. Fakat, kamu ve özel sağlık alanındaki bir dizi iyileşme ölüm oranlarının düşmesine yol açmıştır. Diğer yandan geçimlik imkânları da, yiyecek, giyim barınak ve diğer ihtiyaç maddeleri cinsinden artışlar göstermiş ve sonuçta insan ömrü nispeten uzamıştır. Ancak, tıbbi keşiflerin demografik değişim ve devrim üzerinde etkili olup olmadığı kesin olarak ispatlanabilmişte değildir. Bir kısım tıp tarihçileri XVIII. yüzyıldaki medikal teşhis ve tedavi keşiflerinin insan sağlığı, bebek ölümleri, anne sağlığı ve salgın hastalıkları önleyebilecek bir seviyeye ulaşmadığını iddia etmişlerdir (Heaton,tarihsizb:1-2) Nüfus artışı ile gelişme arasında bir ilişki olmakla beraber; nüfusun tek başına ve dominant bir belirleyici olduğu da ileri sürülemez. Weber ' e göre; nüfus, Batı ' da XVIII. yüzyılın başından XIX. yüzyılın sonlarına kadar çok hızlı artmıştır. Benzer eğilim, yaklaşık aynı oranda Çin ' de de yaşanmıştı. Nitekim, Çin nüfusu aynı dönemde 60 - 70 milyondan 400 milyona çıkmıştı. Buna rağmen Çin 'de kapitalizm gelişeceği yerde gerilemiştir. Gerçi, az nüfus yetersiz işgücü demek olduğundan gelişmeyi sınırlandıran bir faktör olabilir; ancak, hiç bir zaman nüfus artışı tek başına endüstrileşmeyi belirleyemez (Weber, 1961: 352). Bir kısım düşünürlere göre; bazı Avrupa ülkelerinde, en hızlı nüfus artışı, iktisadi gelişmenin gerçekleşmek üzere olduğu devirlere ve endüstri alanında oldukça tecrübeli müteşebbis sınıfın bulunduğu zamanlara rastlar. Bu bakımdan nüfus artışı ile iktisadi gelişme arasında pozitif ilişki, ancak tecrübeli müteşebbislerin varlığına bağlıdır (Geniş bilgi için bkz. Berk vd., 1966: 25-29). Batı iktisadi gelişme sürecinde, nüfusun yalnızca miktarı değil yapısı da değişmiştir. Nitekim, kent nüfusu kır nüfusu aleyhine adeta patlama yapmıştır. Fransız ihtilali sonucu yapılan liberalist toprak reformu ve köylülerin kurtarılması kanunu, serfin efendi ve toprağa bağımlılığını ortadan kaldırmıştır. Malikanelerden ayrılan serfler kentlere akın etmişlerdir. Nitekim, XIX. yüzyılda endüstri kentleri yaklaşık altı - on kat artmıştır. X. ve XII. yüzyıllarda Avrupa ' da kentlerin doğuşu Batı tarihinde ciddi bir dönüm noktasını oluşturmuştu. Bu dönemde hem pek çok yeni kent doğmuş, hem de mevcutları büyümüştü. Kentlerde ki hareketlilik, buralara gezginci tüccar ve serbest meslek sahiplerinin yerleşmesi ile başlamıştı (Duran,1993:40; Braudel, 1991: 166-167). Max Weber 'e göre; kentlerin en önemli özeliği, insanlarda hemşehrilik ve nesebi duygularına göre davranmayı değil, birleşik bir toplumsal ve yasal topluluk olarak uyum içinde hareket edebilme yeteneğini geliştirmeleridir. Bu kentler, dinsel ve görevli askerlerden değil kentsel topluluklardan oluşmaktaydı (Turner, Tarihsiz: 135). Gerçi Orta Çağ 'da, ana ticaret merkezleri konumunda olan, feodal kısıtlamalardan kurtulmuş bazı bağımsız kentler vardı. Bunlar; Floransa, Venedik, Cenova, Kuzey Denizi ve Baltık bölgesinin Hanse kentleri' ydi. Bu kentler, yapıları ve devamları açısından yalnızca Avrupa’ya özgüydüler. Max Weber ' e göre; Batı dışında hiçbir yerde "Bölünmez bir topluluk anlamında C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, 2003 185 kentler" oluşmamıştı (Rosenberg ve Birdzell,1992: 78). Bunların en tipiği Hanse kentleriydi. Orta Çağ 'da kentlerin gelişimi, pazarların ve ticari ilişkilerin gelişmesini sağlamıştır. Ticaretin gelişmesi zenginliği; zenginlik, kent hayatını iyileştirerek cazipleştirmiş; hayat şartlarının iyileşmesi ise, kent nüfusunu artırmıştır (a.g.e., 99- 101). Kentler, genellikle demir ve kömür madenlerinin çıkarılıp işlendiği bölgelerde yoğunlaşmıştı. Avrupa 'da maden kuşağı alanlarından en önemli olanları Ruhr vadisi, Saksonya ve Silezya 'dır. Avrupa 'da endüstrinin ağırlıkta olduğu bölgeler (Endüstriyel Avrupa) in, tarımsal faaliyetin ağırlıkta olduğu bölgeler (Tarımsal Avrupa) den en belirgin farkı kentleşmedir. En erken endüstrileşmiş ülkelerde, örneğin Belçika ve İngiltere gibi ülkelerde, 1939 nüfusu ile mil kâreye 700 kişi düşmekteydi. Her nüfus sayımı artan bir yüzdenin kentlerde yaşadığını göstermektedir. 1920 ' de kentsel nüfus Almanya ' da % 60 ' a ulaşmış ve İngiltere ile Galler ' de % 80 ' i aşmıştı. Tarımla uğraşan nüfus toplam ücretli işçilerin 1 / 3 ' ü veya 1 / 4 ' ü oranına gerilemişti ve İngiltere ' de bu oran 1 / 10 ' un da altına düşmüştü; buna karşılık maden ve imalât sektörlerinde çalışan nüfusun 2 / 5 ' ine bazen de 1 / 5 ' e ulaşmaktaydı ve çok sayıda serbest meslek erbabı ve görevlisi vardı. Öyle ki, XIX. yüzyılda endüstri kentleri yaklaşık 6 - 10 kat artmıştı (Heaton, Tarihsiz: 3; Türkdoğan, 1981:145). Kentleşmenin etkisi kendisini her alanda göstermiştir. XII. yüzyıldan XVI. yüzyıla, merkezi monarşilerin bütünüyle ortaya çıkmasına kadar geçen sürede, Avrupa kent devletleri gelişmekte olan merkantilist ticaretin ana merkezleri olmuştu. Kentlerin nitelik ve nicelik olarak çoğalması aynı zamanda geleneksellik ve feodal kültürün yerine Burjuva değerlerinin ikame sürecini başlatmıştır. Bu süreç, kentli burjuvalarla malikane senyörleri arasında önemli mücadelelere sahne olmuştu. Sonunda burjuvalar, bazı kent vergilerini vererek senyörlerin kent yönetimine kârışmamalarını sağlamışlardı. Böylece, kentin yönetimi, anayasası, ticaret ve yargı hukuku burjuvaların denetimine geçmişti. Öte yandan kral ve prensler, senyörlere ve kiliseye karşı burjuvaları desteklemişlerdi. (Kara Avrupası’nda) Kurulan bu ittifakla, monarşiler daha da güçlenmiştir. Burjuvalar ile krallar (monarşi) arasındaki ittifak, monarşilerin ortaya çıkmasından sonra da merkantalist politikalarla sürmüştü. Kentler, kendine özgü değerler sistemi geliştirmişlerdi. Onlar, malikane değerler sistemini kabul etmiyorlardı. Yeni doğan sistemin genel olarak dünya görüşü apayrıydı. Burjuvalar ekonomik, siyasal, bilimsel ve dinsel alanda yepyeni gelişmelere imza atmışlardı. Bilimsel alanda pozitivizm, ekonomik alanda kapitalizm, dinsel alanda laisizm ve kültürel alanda da liberalizm burjuvazinin geliştirip, yaygınlaştırdığı kurumlardı. TORUN 186 Sonuç olarak, yeni kentli sınıfının ortaya çıkmasıyla, yönetim tipinde, üretim ve bölüşüm ilişkilerinde, toplumsal ilişkilerde, özetle ekonomik ve sosyal hayatın tüm yönlerinde ciddi değişmeler gerçekleşmiş ve Endüstri Toplumu’nun temeli atılmıştı (Duran, 1993:s. 41). Ticaret Devrimi Batı Avrupa iktisat tarihinde ticaretin gelişmesi ve öne çıkması olgusu ideolojik bakımından “Merkantilizm”, iktisadi sistem bakımından “ticaret kapitalizmi” terimleriyle ifade edilir. Merkantilizm, XV. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüştür.(Kazgan,1993: 43) Merkantilizmin esasını "servet" mefhumu oluşturmaktadır. Merkantilistlere göre; bir ülkenin zenginliği sahip olduğu değerli maden miktarıyla orantılıdır. Bunun için, daha fazla değerli madene sahip olmak gerekir. Merkantilist düşünürler, dış ticarette bir devletin diğer devletler aleyhine bir zenginliğine kavuşabileceğine inanmışlar ve bu doğrultuda çeşitli görüş ve politikalar geliştirmişlerdi. (a.g.e., 32) Batı Avrupa’ da, Merkantilist dönemde ticaret, ulaşım, tarım, sanayi, metalürji, nüfus, kentleşme, mali ve teknoloji alanda kısaca toplumsal ve ekonomik yaşamın her alanında canlanma başlamıştı. Bu bağlamda, Batı iktisadi gelişmesinin bir açıdan merkantilist dönemde doğduğu söylenebilir. (Talas,1972:25) Merkantilizm yörelere göre değişik muhtevalar kazanmıştır. Merkantilizmin sistem ve uygulama yönünden en iyi gelişme gösterdiği ülke İngiltere 'dir. İngiliz Merkantilizm’ine "ticari Merkantilizm" adının verilmesinin nedeni, İngiliz merkantilist düşünürlerin daha ziyade ticari fikirlere iltifat etmeleri, zenginliği dış ticaretinin gelişmesinde görmeleridir. İngilizler bilhassa "ticaret", "gemicilik", "kredi" ve "para" konularında önemli gelişme kaydetmelerdi (Zeytinoğlu,1993:119-122). Avrupa ' da, uzun mesafeli ticaretten elde edilen kârlar ve Merkantilizmin sömürgeci politikalarıyla sağlanan kazançlar büyük miktarda kapital birikimini mümkün kılmıştı (burjuvanın dış sömürüsü). Artan para stoku, Avrupa piyasalarında mal ve hizmetlere karşı büyük bir talep patlamasına neden olmuştu. Artan talep ise, piyasanın reel - nominal akış dengesini bozarak fiyat ihtilaline yol açmıştı. Yükselen fiyatlar, arzı esnek ürünlerin üretiminde olumlu etki yaparken; esnekliği düşük malların üretimine olumsuz etkide bulunarak enflasyona sebep olmuştu. Neticede, enflasyondan kaynaklanan artı değer, kapitalistin kasasına girerek sermaye birikimini daha da artırmıştı (burjuvanın iç sömürüsü) (Duran,1993: 51). Zirai Değişim Fransız ihtilali sonrası malikane sisteminin çözülmesiyle "açık tarla" sisteminden "çitleme" sistemine geçildi. Bu süreçte, senyörlerin bir kısmı iflas edip şatolarına çekilmiş (genelde Fransa ' da), diğer kısmı ise (Hollanda ve İngiltere 'de) köylülerin tarla, mera ve çayırlarını da ilave ettikleri rezerv topraklarının etrafını çitlerle çevirerek yeni şartlara ayak uydurmuşlardı. İkinci durumdaki senyörler, eski konumlarının aksine piyasaya mal sağlayan birer girişimci olmuşlardı. Neticede, senyörlerin bu dönüşümü iktisadi gelişme ve endüstrileşme sürecine önemli katkıda bulunmuştu. Nitekim, Japon iktisadi gelişmesini Japon senyörlerinin zamanla birer girişimci olmalarına ve kalkınmanın da öncülüğünü üstlenmelerine bağlayan görüşlere sıkça rastlanmaktadır. TORUN 188 Tarımdaki değişmelerin bir diğer şekli, burjuvaların toprak satın almasıdır. Ayrıca burjuvalar, bataklıkları kanallar açmak suretiyle kurutup yeni topraklar açmışlardı. Elde ettikleri bu arazilerde, gerek besihaneler yaparak gerekse ticari ürünlerde uzmanlaşarak tarımsal gelişmede de öncülük etmişlerdi. Daha önce nadasa bırakılan toprakların rotasyon sistemleriyle bir taraftan verimliliği artırılmış, diğer taraftan da ürün çeşidi geliştirilmişti. XVII. yüzyılın ikinci yarısında bütün bu teknikler Hollanda 'dan İngiltere 'ye aktarılmıştır. Tarımdaki gelişmeler giderek, bilimsel temele dayanmış, geleneksel sistem terk edilmişti (Duran,1993:53). Tarımdaki gelişmeleri önceleyerek ideolojisini kurgulayan bir akım olarak Fizyokratizm ortaya çıkmıştı. Fizyokrasi tarımı ihmal eden Merkantilizme karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Merkatilizm, ticari kapitalizmin ve yeni gelişen mutlak monarşilerin iktisadi düşünce sistemini yansıtmaktaydı. Fizyokrasi ise girişimci çiftçiyi, büyük ölçekte üretim yapacak tarımsal üreticiyi ön plana çıkarmak isteyen bir öğretiydi.(Kazgan, 1993:56) Bu dönemde tarımsal alanda önemli yenilik ve değişiklikler gerçekleşmişti. "Jehtro Tull" isimli avukat bir İngiliz çiftçisi, "iz suretiyle derin tarla sürmeyi" ve "makine ile ekin yapmanın faydalarını açıklarken" "Robert Bakewell" isimli biri ise "hayvanların suni yemlerle beslenmesi usulünü" keşfetti ki bu buluş az zamanda ortalama hayvan ağırlığının iki misline çıkmasına neden oldu. Kapalı hendeklerle ve "drenaj" usulü ile tarla sulama şeklini de ilk olarak yine bir İngiliz olan "Bligh" bulmuştu. Böylelikle XVII. yüzyıl sonlarına doğru tarım artık ticaret ve endüstri gibi yüksek kazanç sağlayan bir sektör haline gelmişti (Zeytinoğlu,1993:129-133). Bu gelişmelerden sonra tarımdan elde edilecek artı ürün endüstrileşmenin atılım yapmasının temel sebeplerden birisini oluşturmuştu. Nitekim Rostow’ a göre; başarılı bir “kalkış” için tarımdaki olumlu değişmeler şarttır. (Rostow,tarihsiz:8) Sonuçta, tarımdaki gelişmeler aşağıdaki gibi sıralanabilir: 1) Çiftçilerin ortak olarak yararlandığı, büyük ölçekli bütünleşmiş işletme ziraatı gelişmiştir. 2) Bitkisel üretimin, işlenmeyen topraklara, meralara ve koruluklara kadar uzamış ve hayvan besiciliği yaygınlaşmıştı. 3) Kendi kendine yeterli köylü çiftçiler, yerini kendisini milli ve global ekonomiye bağımlı hisseden, büyük ölçekli çiftçilere bırakmıştır. 4) Zirai verimlilik artmış, zirai üretimde tam gün istihdam usulüne geçilmiş ve makineler bu sektörde kullanılmaya başlanmıştır. C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, 2003 189 5) Toprak hukuku ile ilgili olarak arazi çevirme yasası, yeni mülkiyet ilişkileri getirmiştir. Çitleme ve yeni toprak yasası ile köylüler serflikten kurtulmuştur. Serbest kalan köylüler kente göç ederek kentlerin nüfusunu artırmış ve endüstriyel işgücü piyasasını münbit hale getirmiştir. 6) Müteşebbis davranışları değişmiştir. Tarım ürünlerinin pazarlama imkanı artmıştır. Kitlesel talep eğilimleri sırf iktisadi bir müteşebbis zihniyeti meydana getirmiştir. Uzun vadeli üretim planları, yerel olmayan, milli ve global kitlesel üretim, böyle bir zihniyetin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Sürekli çalışan bir topraksız çiftçi ve profesyonel tarım işçisini istihdam edecek bir üst tarım üretim sınıfı ortaya çıkmıştır. Daha önce geleneksel usullerin yerini bilimsel normlar ve yöntemler almıştır. 7) Artan ve şehir merkezlerinde temerküz eden nüfusu besleyen bir tarım sistemi gelişmiştir. 8) Artan nüfus ve gelişen tarım sistemi İngiliz endüstri mallarına yüksek alımgücü yaratmıştır. 9) Gelişmiş tarım, savaş döneminde endüstrileşmeyi finanse etmiştir. 10) Tarımsal devrim, endüstride istihdam edilebilecek bir nüfusu serbest bırakmıştır. Endüstriyel Teknolojideki Gelişmeler Avrupa, XV. yüzyılın sonlarında teknoloji alanında klâsik dünyayı geride bırakmış ve kendi medeniyetinin özel simgesi olan mekanik yaratıcılığını ortaya koymağa başlamıştı. Batı ' daki teknolojik gelişmenin özgün niteliği teknolojinin mekanik yönüne verilen önemdi (Güran, 1990:57; Braudel, 1991: 112). Endüstriyel teknolojideki değişmeler madencilik, metalürji ve tekstil üretimini büyük ölçüde değiştirdi. İmalâtın motoru olan kömür üretimi artıp ve kok kömürünün kullanılması ile demir daha ucuz elde edilmeye başlandı. Mekanik teknolojide su gücü yerine buhar gücünden yararlanılması, hem üretim maliyetlerini düşürmüş hem de üretimin miktarını özellikle de tekstil üretimini arttırmıştı (Ergin,1973:496) Teknoloji, iddia edildiği gibi sırf burjuvanın istekleri ve çıkarı için ortaya çıkmış değildir. Bilakis, teknoloji rasyonalizmin teknik alandaki izdüşümüdür. Mekanik teknoloji bilimin tekniğe uygulanmasıyla yalnızca Batı 'da gerçekleşmiştir. Teknik alandaki rasyonellik temelde, teknik olarak karar verme birimlerinin hesaplanabilirliğine bağlıdır. Yani rasyonellik, Batı biliminin özelliklerine; matematiğe ve deneysel bilimlere bağlıdır (Weber,1985:21). XVII. yüzyıl boyunca Hollanda endüstrileşmede öncü durumunday3dı. XVIII. yüzyılda ise İngiltere öne geçmiştir. Başta İngiltere olmak üzere, Avrupa TORUN 190 'nın hızla endüstrileşmesine neden olan teknolojik yenilikler tekstil, metalürji (madencilik-maden işleme) ve makine endüstrisinde meydana gelmeşti (Zeytinoğlu,1993:148). Weber ' e göre; teknolojinin gelişmesi, İngiltere kapitalizminin evrim aşamaları izlenerek takip edilebilir. İlk gerçek fabrika 1719 'da Derby 'in yakınlarında kurulan ipek fabrikasıdır. Yine 1739 yılında yün fabrikası kurulmuştur. Patent esasına göre kurulan bu fabrikada su gücüyle yüzlerce bobin çalışmakta ve yün eğirmekteydi. Bu fa9brikaları, yarı keten üretimi yapan fabrikaların kuruluşu izledi. Sonra, sistematik olarak gelişme gösteren çömlekçilik endüstrinde fabrikasyona geçildi. Bu dalda yine su gücü kullanılıyor, iş gücü, hammadde, işveren ve diğer kaynaklar belli bir çatı altında toplanarak faaliyet gösteriyordu. Son olarak, XVIII. yüzyılın başlarında kağıt üretiminde fabrikasyona gidildi (Weber, 1961:302 – 303). Üretimin mekanizasyon ve rasyonalizasyonundaki zafer pamuk bezi üretimiyle gerçekleşmiştir. Bu endüstri dalı, XVII. yüzyılda kâra Avrupa’ sından İngiltere ' ye transfer olmuş; ancak, İngiltere 'de eski üreticilerin engellemeleri yüzünden yayılıp gelişmesi zaman almıştı. Bunun yanısıra teknolojik yetersizlikler de üretim artışına engel olmuştu. Ancak, 1769 ' dan sonra millerdeki teknolojik iyileştirmelerle üretim miktarında önemli ölçüde artışlar sağlandı. Bu gelişme Cartwrigth ' ın yeni bir makine icat etmesiyle iyice hızlandı. Bu makinede, ilk defa bilimle teknoloji bir araya gelmişti. Ancak, bütün bu ilerlemelere rağmen iktisadi gelişmenin tamamlandığı söylenemezdi. Çünkü, Endüstri Toplumu asıl, kömür ve demirle doğmuştu (a.g.e.,s.303). Demir ve kömür olmaksızın hiçbir ülke yeni tip endüstriyalizmi tam anlamıyla geliştiremezdi (Heaton, tarihsiz: 3 - 4 ve 17). Aslında kömür, Orta Çağ ' da tüketim amacıyla kullanılmaktaydı. Fakat, XVIII. yüzyıla kadar demirin eritilmesi ve işlenmesinde mangal kömürü kullanılmaktaydı. Demirin endüstri de kullanılması, XV. yüzyılda, top namlusu yapımında demir delgi aletinin geliştirilmesiyle başladı. Bunları, 1784 ' te geliştirilen mekanik yuvarlama tekniği izledi. Madencilik alanında esaslı gelişme ise buhar gücünün kullanılmasıyla ortaya çıkacaktır. Bütün bu gelişmeler üç önemli sonucun ortaya çıkmasına neden olmuştu. Bunlardan ilki; demir ve kömür madenlerinin çıkarılıp işlenmesinde, teknoloji ve verimliliğin geliştirilmesinde organik maddelerin sınırlayıcılığından azade olunmuştu. Bu şekilde, endüstri hayvan gücü ve fabrika büyüklüğüne bağımlı olmaktan kurtulmuştu. İkincisi; buhar gücünün kullanılması ve üretimin mekanize bir yapıya kavuşması sonucunda üretimin insan gücüne olan ihtiyacı azalmıştır. Sonuncusu ise; mal üretiminin bilimle birleşmesiyle geleneklerden doğan tüm engeller ortadan kalkmış serbest aklın egemenliğine girilmiş olmasıdır (Weber, 1961:304 – 307). C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, 2003 191 Ulaşım Alanındaki Gelişmeler Batı Avrupa’da, endüstrileşme sürecinde önce nehir taşımacılığı, sonra demiryolu taşımacılığı ve en son olarak deniz taşımacılığı gelişmiştir. Elverişli hale gelinceye kadar kara yolları ile ulaşım güç, pahalı ve rizikoluydu. Bu sebeple, ulaşımda "nehirlerden" yararlanmak zorunlu hale gelmişti. Ulaşıma elverişli nehir ve kıyılar, tüccarların daha kolay ve ekonomik şartlarda hammadde temin etmelerini ve ürün pazarlamalarını mümkün kılmıştı. Bu şekilde, nehirleri ve kıyıları taşımacılığa elverişli olan ülkelerin kalkınmaları daha kolay olmuştur. Nitekim, ulaşımdan en fazla istifade eden ülke İngiltere’dir. Özellikle XVII. yüzyılda, ticaretin uluslararası bir nitelik kazanmasıyla su yolları daha büyük önem kazanmıştı. Bu doğrultuda, nehirler ıslah edilmeğe, suni ırmaklar açılmaya ve nehirleri denizlere birleştiren "kanallar" inşa edilmeye başlandı. Bu faaliyetlerde İngiltere başı çekiyordu. Nitekim İngiltere, XVIII. yüzyılın ikinci yarısında, mükemmel bir suni ırmak şebekesine sahip olmuştu. Nehir taşımacılığındaki bu gelişmeler demiryolu ve karayolu taşımacılığını da olumlu etkilemiştir (Zeytinoğlu, 1993:141-143). XV. ve XVI. yüzyıllarda keşfedilen yeni denizyolları ve yapılan büyük coğrafi keşifler, dünyanın yoğun ticaret merkezlerini, Akdeniz 'den Atlas Okyanusu 'na; İngiltere, Portekiz ve İspanya kıyılarına kaydırmıştı. Bu aynı zamanda Doğu ' nun, Batı ' ya karşı ticaret üstünlüğünü kaybettiği dönemi de ifade eder (Ülgener,1973:496). Ancak, deniz ulaşımı, buhar makinesinin gemilere tatbikiyle büyük bir aşama göstermiştir. Buhar makinesinin gemilerde kullanılmasına kadar deniz ulaşımı yelkenli gemilerle yapılmaktaydı. XV. yüzyıla kadar gemiler, sadece kıyıları takip etmek suretiyle limanlara ulaşmaktaydı. "Pusula" ve "sekstan" aletinin bulunmasıyla büyük denizlere açılmak ve limanlara daha çabuk ulaşabilmek mümkün olmuştu. Bu durum deniz ulaşımının birdenbire önem kazanmasına neden olmuştu. Çünkü, gemilerle, hem karayolu ve nehirlerle taşınan malların yüzlerce ve hatta binlerce fazlasını aynı zamanda ve çok daha ucuza taşıyabilmek mümkün olmuş, hem de ulaşılmaz zannedilen yeni topraklara ulaşılmıştır. Böylelikle, iktisadi hayat pek büyük bir gelişmeye konu olabilmiştir. Buhar makinesini su taşımacılığına ilk uygulayan ve ilk defa buhar gemilerinin yürütülebileceğini gösteren kişi Robert Flton isimli bir Amerikalı olmuştur. Buharlı bir gemi, Atlas Okyanusunu ilk defa 1819 yılında aşmıştı. Buharla işleyen ilk gemiler aynı zamanda yelkenlere de sahip bulunmaktaydı. Gemilerin, yalnızca buhar gücüyle çalışması ve okyanusları aşması ise 1838 yılında nasip olmuştu. 1860 yılından sonra gemi inşaatında kereste yerine demir, tekerlek yerine de uskurlu motor kullanılmağa başlandı. Zamanla da, demirin yerini çelik aldı. TORUN 192 Buharlı gemilerin uzun bir yola çıkabilmek için karşılaştıkları en önemli sorun, yakıt amacıyla taşımak zorunda oldukları kömürün çokluğuydu. Yakıt için taşınan kömür, yük ve yolcu miktarını kısıtladığından veya başlıca yollar üzerinde kömür depoları yapılmak zorunda kalındığından navlunlar daima yüksek tutuluyordu. Ancak 1897 yılında, kömür tüketimini % 60 oranında düşüren "compound makinesi" nin bunmasıyla deniz ulaştırmacılığı daha hızlı bir ivme kazanmıştı (Zeytinoğlu, 1993:143-144). Bu şekilde, Avrupa ' da uzun mesafeli ticaretten elde edilen kârlar ve merkantilist politikalarla sağlanan kazançlarla büyük miktarda kapital biriktirilmişti (burjuvanın dış sömürüsü) (Türkdoğan,1981:62). Yeniçağda, ulaşım faaliyetleri içinde, en son ortaya çıkan faaliyet şekli demiryolları ulaşımındaki gelişmelerdir. Buharlı lokomotif, XIX. yüzyılda, endüstrileşmenin yalnız sembolü değil, aynı zamanda onun en önemli aracıydı. Demiryollarından önce yetersiz taşıma imkanları endüstrileşmenin ana engelini teşkil ediyordu. Demiryolları ucuz, hızlı ve güvenilir bir taşıma imkanı sağlamakla kalmadı; demir, kömür, kereste, tuğla ve makinelere yarattığı taleple bunları sağlayan endüstrilere önemli bir teşvik unsuru oldu (Gürün,1990:124). Nitekim, kanalların yapımının ve uluslararası deniz taşımacılık imtiyazının bir kaç özel şirkete verilmesi çağdaş anlamda özel büyük şirketlerin ortaya çıkmasına da örnek olmuştu. Sermaye Terakümü ve Sermaye Hareketleri Sermaye teşekkülü büyük oranda Amerikan altın ve gümüşlerinin Avrupa'ya transferi yoluyla gerçekleşmişti. İspanya 1500-1600 yılları arasında Amerika’ dan akıl almaz ölçüde altın ve gümüş taşımıştı. Bu dönemde, Avrupa’ daki para stokunun sürekli genişlemesi, mal ve hizmetlere olan talebi adeta patlatmıştı. Talep patlaması ise fiyat ihtilaline sebep olmuştu. Fiyat ihtilalinin iki genel sonucundan bahsedilebilir. Birincisi, para arzının genişlemesi oranında ürün arzının artmamasıyla ortaya çıkan enflasyon periferideki ülkelerin nakdi akım-reel akım dengelerinin altüst olmasıdır. Osmanlı’ daki dengelerin bozulması da Batı'da ortaya çıkan bu parasal şoklarla ilgiliydi. İkincisi ise; işçi ücretlerinin malların fiyat artışından düşük kalması sonucu ortaya çıkan farkın (artık değer) işverenin hesabında toplanmasıdır. Bekleneceği gibi bu süreç, sermaye artışını hızlandırmıştır (Burjuvanın iç sömürüsü). Sermaye artışını sağlayan diğer bir faktör, genellikle Afrika ülkelerinde gerçekleştirilen köle ticareti yoluyla olmuştur. İlk dönemlerde, silah zoruyla gerçekleştirilen bu ticaret, daha sonraları yerli işbirlikçiler yoluyla gerçekleştirilmişti. XVI-XIX. yy' lar arasında yaklaşık 150 milyon Afrika insanı köle ticaretine konu olmuştu. Bu yolla burjuvazi, astronomik karlar sağlamış, servetine servet katmıştı (Burjuvazinin dış sömürüsü) (Duran,1993:51). Nitekim Marksistler, Batı iktisadi gelişmesini bu şekilde bir sömürüye indirgemektedirler. Sombart'a göre; Avrupa’ya getirilen büyük miktardaki kıymetli madenler (mal-para) müteşebbislerin elinde yoğunlaşarak yatırımlara yönlendirildi. Gelişme de bu yolla uyarılmıştı. Fakat, sadece kıymetli maden arzındaki artış kapitalizmi belirleyen bir unsur olamaz. Bunun en güzel örneği Hindistan ' dır. Meselâ; Hindistan 'a Roma döneminde mal ihracı karşılığında yılda yaklaşık 25 milyon Sesterti girerken bundan ekonomi belli ölçüde ticarileşerek etkilenmişti. Ülkeye giren bol miktarda kıymetli maden, yatırımcıların eline geçip piyasada para dolaşımını hızlandıracağı yerde Raja ' ların eline geçerek piyasadan çekilmişti. (Weber,1961:353) Bu örneğe, İspanya ve Portekiz’i de ilave edebiliriz. Amerika ' nın keşfinden sonra Batı ' ya transfer edilen altın ve gümüşler ilk olarak İspanya ' ya girmiş ve genellikle askeri amaçlarda kullanılmıştı. İspanya’ ya giren olağanüstü değerli madene rağmen endüstrileşme ve modern gelişme kalkınma ortaya çıkmamıştır. Binaenaleyh, kıymetli maden miktarındaki artış, modern endüstriyalizmin oluşmasında tek başına belirleyici unsur değil (a.g.e), tamamlayıcı bir unsur olabilir. Piyasaların Serbestliği Piyasaların serbestliği, piyasalarda, ticareti engelleyici rasyonel olmayan tüm sınırlamaların ortadan kalkması demektir. Serbest piyasaların egemen olduğu yerlerde özel mülkiyet herhangi bir şekilde sınırlanamaz; teşebbüs fırsatı belli bir zümre ve kişilere münhasır kılınamaz ve fiyatlar devletin müdahalesi olmadan arz ve talep tarafından belirlenir. Piyasaların serbestliği, ekonomik hayatın ticarileştiği piyasalarda bir anlam ifade eder. Ticarileşme, değerli kâğıdın ortaya çıkması, spekülasyonun rasyonelleşmesi ve borsanın ortaya çıkması sürecine denir (Weber,1985:19). Borç para ve kredi daha önceleri savaş ve darlık dönemlerinde spekülasyon amacıyla mevcuttu. Fakat, bu yapıların rasyonelleşmesi modern zamanlarda olmuştur. Sonuç Dar anlamda Endüstri Toplumu, ekonomisi endüstriye dayalı toplum biçimidir. Kendine özgü sosyal, ekonomik ve siyasal özellikleri olan Endüstri Toplumu’nun en önemli karakteristik özelliği ekonomisinin (tarıma değil) endüstriye dayalı olmasıdır. Endüstri Devrimi insanlık tarihinin şahit olduğu iki köklü değişimden birisidir. Bu devrim, tarıma dayalı geleneksel toplum yapısını oluşturan temel öğelerde köklü değişikliklere yol açmıştır. Aslında endüstrileşme, Endüstri Toplumu olma sürecinde yalnızca kısa bir kesiti ifade eder. Ancak bu sürecin en kritik kesiti, endüstrileşmedir. Geleneksel toplum biçiminin temel karakteri “ziraat” iken, Endüstri Toplum biçiminin temel karakteri “endüstri”dir. Günümüzde “Enformasyon Devrimi” ve bu devrimden mütevellit “Enformasyon Toplumu” ndan bahsedilmektedir. Oysa, “Enformasyon Devrimi”, yeni bir devrim değil, Endüstri Devrimi’nin ileri bir |
Ynt: batı nasıl zengin oldu paylasım icin tsk ederim gercekden hazmedemiyorum bazı seyleri pc dunyasından ufak örnekler veriyim travian isteyen arkadaslar girsin bi kontrol etsin www.travian.com.tr bu oyunda zoruma giden seyler var romalılar galyalılar cermenlerle aynı yıl yasayan ve romalıları dogal olarak balkanları kahinattan silmeyi papanın yalvarmasıyla durduran onlara acıyan hun imparatorlugunu o oyuna almamıslar almayı bırak ufak bi yeri dahi yok oyunda bir cok oyunda bunu örnek gösteriyo nasıl bu kadar dünya da en üst seviyeye cıkdılar her genç batı hayaliyle yasıyo holwody vb seylerle aslında biz onlardan daha zenginiz bizdeki vatan millet sevgisinin acaba %10 u conilerde varmı ? |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 10:18 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.