Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Tarihten Telkinler (http://www.hayatimdegisti.com/forum/tarihten-telkinler/)
-   -   mevlana ya dair... (http://www.hayatimdegisti.com/forum/tarihten-telkinler/3060-mevlana-ya-dair.html)

üç_gömlek 14-12-2007 09:02 PM

Ynt: mevlana ya dair...
 
AsK-I iLaHi

Aşıktı delikanlı. Sevgilisinin isminden başka bir şey bilmediğinden mi, konuşmaya mecali olmadığından mı bilinmez, arkadaşı anlatıyordu onun halini:

- Gözleri günlerdir uyku görmedi efendim, diyordu, yemiyor, içmiyor, işi gücü, gecesi gündüzü havası suyu o kız oldu sanki. Ne desem kar etmiyor, son bir çare diye geldik size. Halbuki sen bir garip çobansın, o padişahın kızı, davul bile dengi dengine dedim ya, dinlemiyor efendim, ama herhalde aşkın gözü kördür diye de buna diyorlar, değil mi efendim…

İhtiyar adam bu esnada gözlerini dikmiş, iskeletinin üstüne deriden bir zırh giydirilmişcesine zayıf, çelimsiz, saçı sakalına karışmış, uzaklara dalıp dalıp giden, gözlerinde aşktan gayrısı kalmayan diğer çobanı süzüyordu. Sonra bir ah çekti, yüzünü nefes almadan konuşmasını sürdüren delikanlıya çevirip tebessüm etti.

- Kolay evlat kolay, dedi, çaresizseniz çare sizsiniz. Ve tane tane anlatmaya başladı.

İki genç çobanın, çökmek üzere olan bu dağ kulübesinde dertlerine derman aradıkları ihtiyar adam, aslında padişahın bütün dertlerini paylaştığı, her meselesini danıştığı bir bilge idi. Yıllar önce padişah kendisini tanıyıp sevdiğinde bir tek şey istemişti ondan; burada yaşamaya devam edecekti ve kimsecikler bilmeyecekti kim olduğunu. O günden beri de bu kulübede yaşıyor, gelen geçene ikram edip, gül alıp gül satıyordu. Padişahın kızının aşkıyla eriyip muma dönen genç çoban ve yanındaki kadim dostu nereden bilsindi bu garip ihtiyarın padişahın gönlüne sultan olduğunu.

Aşık genç, ihtiyar adamın anlattıklarını dinledikten sonra, her şeyin bittiği anda başlayan son ümide sımsıkı sarılanların o saf ve tertemiz teslimiyetiyle:

- Sahiden bu kadar kolay mı efendim, dedi, yani o mağarada elimde tesbih , kırk gün Allah dersem sevdiğime kavuşabilir miyim, onunla evlenebilir miyim?

- Evet , dedi bilge, kırk gün o mağarada gece gündüz Allah diyeceksin, kırk gün sonra padişahın kızı senindir.

İki dost hemen yola çıktılar, aşık çobanın yüzüne kan, dizlerine derman, yüreğine yeniden can gelmişti. Arkadaşına sarılıp, elinde tespih, gönlünde aşk, yüzünde ümit çiçeklerinden örülme bir tebessüm, mağaranın yolunu tuttu. Gelir gelmez hiç vakit kaybetmeden diz çöktü, dualar etti, gözlerini kapattı, kalbini padişahın kızına bağladı, eline tesbihini aldı ve dudakları kıpırdamaya başladı: Allah, Allah, Allah…

Günler günleri padişahın kızının hayaliyle tespih taneleri gibi kovalayadursun, mağaranın yakınındaki köyleri bir söylenti çoktan sarmıştı. Herkes birbirine karşı dağdaki mağarada gece gündüz Allah diyen gençten bahsediyordu. Cami çıkışında ihtiyarlar, çeşme başında kadınlar, tarlada işçiler, top oynarken çocuklar, herkes onu konuşuyordu:

- şu karşı mağarada bir genç varmış, kendini Allah’a adamış, gece gündüz durmadan Allah diyormuş, Allah Allah …

Aşık dostunun ne halde olduğunu merak eden genç çoban, mağaraya geldiğinde üç hafta geride kalmıştı bile. Bizimkinin gözleri kapalıydı, dudaklarının da kıpırdamadığını görünce, uyuyakaldı herhalde diye düşündü. Tespih tanelerinin parmaklarının arasında dolaşmaya devam ettiğini görünce de, bu nasıl uyku diye sordu kendine. Bu sırada gözlerini açan genç adam , karşısında arkadaşını görünce, günlerdir yalnızlığıyla paylaştıklarını birbiri ardınca anlatmaya başladı: Kırk günün yarıdan fazlası geçmişti, o durmadan Allah diyordu, ama ne padişahın kızı vardı, ne bir haber, ne bir ümit kırıntısı… Acaba, diyecek oluyor, yutkunuyor, hayır diyor, tespihine bakıyor, bir kalp gibi atan sağ el işaret parmağını sabitlemeye çalışıyor, avuçlarını sıkıyor, gözleri doluyordu. Vedalaştılar. Ay ışığında dostunun gözlerine yayılan başkalık dikkatini çekmişti genç çobanın.

Aşık çoban yeniden eline tesbihini aldı, gözlerini kapattı, boynunu neye bağlayacağını bilemediği kalbine doğru büktü, dudakları kıpırdamıyordu artık, sustu gece, mağaranın duvarları sustu, tükendi her şey, hiç tükendi, an bitti, sadece bir söz kaldı: Allah…

Kırk günün dolmasına üç-beş gün kala, mağaradaki dervişin namı bütün ülkeyi sarmış, nihayet sarayın koridorlarında konuşulur olmu ştu. Meselenin aslını merak eden padişaha, bu insanların bir yerde sürekli kalmadıklarından, bulundukları mekana bereket getirdiklerinden, ne yapıp-edip bu dervişi ülkelerinde yaşamaya ikna etmeleri gerektiğinden uzun uzun bahsetti başveziri . Ne yapması gerektiğini artık bilen padişah, nasıl yapması gerektiğini bilemediği bütün zamanlarda yaptığı gibi, dağ kulübesinin yolunu tuttu. Hürmetle diz çöktü bilge ihtiyarın önünde. Derdini anlattı, derman diledi. Sarayının yanına bir saray yaptırmaktan, o dervişi veziri yapmaya, sancak-tuğ vermeye kadar saydığı her şey, bilgenin:

- Hünkarım , gönül erleri mala-mülke, makama-mansıba itibar etmezler, demesiyle son buldu.

Kaderdi bu, padişahlarla köleleri aynı eteğin önünde diz çöktürür, birinin derdini diğerine derman eyler, ikisini de aynı tebessümle bahtiyar ederdi. Güldü ihtiyar:

- Neden kerimenizin nikahını teklif etmiyorsunuz sultanım, dedi. şaşırma sırası padişaha gelmişti.

- Nasıl yani, diyebildi, bu şerefi bize lütfederler mi, kabul ederler mi?

Kırkıncı günün güneşi batmak üzereydi genç aşığın mağarasının üstünden… Padişah ve ihtiyar bilge en önde, arkalarında vezirler, onların arkasında halktan meraklı bir kalabalık ve en arkada da olup bitenlere bir mana vermeye çalışan aşık çobanın arkadaşı, mağaraya doğru yürümeye başladılar. Bu arada bizim aşık kendinden öylesine geçmiş, tespihiyle öylesine bir olmuştu ki, gelenler içeri girseler ve bir tesbihten başka bir şey bulamasalar şaşırmazlardı.

Padişah edepte kusur etmemeye çalışarak içeri girdi, ellerini birbirine bağladı, duyulması güç bir sesle;

- Efendim , dedi, sizi ziyarete geldik.

Yavaşça başını çevirdi aşık , sonra bütün vücuduyla döndü, gözlerinde en ufak bir şaşkınlık emaresi yoktu, sapsarı bir heykel gibiydi. Herkes heyecan içinde. Vezirler, halk, genç çoban, mağara, tespih, sessizlik, duvar… Hatta güneş bile batmaktan vazgeçmiş, kafasını mağaranın içine doğru uzatarak olan biteni görme telaşındaydı.

Padişah meramını anlattı, türlü tekliflerde bulundu. Ne saray, ne vezirlik, ne tuğ ne de sancak, hiç birinde gözü yoktu dervişin.

- Efendim , diyebildi en son, sessizce, benim bir kızım var efendim, zat-ı alinize layık değil belki, ama lütfeder nikahınıza alırsanız bizi bahtiyar edersiniz…

Kırk günlük çile nihayet bitmiş, olmaz denilen olmuştu. İşte aşık maşukuna kavuşacak , murad hasıl olacaktı. Bizimkinin arkadaşı sevinçten ağlıyordu. Soru ve cevap sanki bu soru sorulsun, cevabı verilsin diye yaratılmıştı. Sessizlik ilk defa bağırmak, haykırmak istiyordu ve bütün gözler genç adamdaydı.

Usulca doğruldu oturduğu yerden, etrafını şöyle bir süzdükten sonra, gözlerini padişahın gözlerine dikti, sarhoş gibiydi. Kendinden emin bir ifadeyle:

- Hayır , dedi, kızınızı istemiyorum.

Birden ortalığı bir sessizlik kaplayıverdi. Padişah mahzundu, halk hayret içindeydi, vezirler şaşkınlıkla birbirine bakıyor, bilge tebessüm ediyordu. Aşık çobanın genç arkadaşı yaşlı gözlerini silip, birden ileri atılarak bozdu sessizliği. Dostunun yanına geldi, kulağına eğilip:

- Sen ne yapıyorsun, dedi, kırk gündür bu çileyi ne diye çektin sen, neyi reddettiğinin farkında mısın?

Güldü aşık çoban gözleriyle ihtiyar bilgeyi arayarak:

- A dostum, dedi, ben kırk gün padişahın kızı için Allah dedim, Allah padişahla vezirlerini ayağıma getirdi. Ya bir de Allah için Allah deseydim…

pisimbat 14-12-2007 09:27 PM

Ynt: mevlana ya dair...
 
art56art56 harkulade

fatale 16-12-2007 04:19 PM

Ynt: mevlana ya dair...
 
Mevlana kategorisini görüp de bir şeyler yazmamak mümkün mü???Başlığı farkedince ben de,26 Haziran 2007 'de Mevlana'la ilgili bir gösteriyle ilgili olarak yazmış olduğum yazımı paylaşmak istedim.Çok anlamlı bir başlık olmuş,gönlünüze sağlık..

''Evet,malumunuz,2007 Mevlana yılı ilan edildi.Dolayısıyla,Mevlana'nın hayatını anlatan envai çeşit gösteri organize edilmekte.Bunlardan biri,19 Haziran 2007'de gittiğim gösteriydi.Hayatıma mana katan o iki geceden sonra kendimi çok daha farklı hissediyorum.



Hayatımda ilk defa bir konserde kendime hakim olamayarak hüngür hüngür ağladım.Yer müsait olsa,bıraksalar,yerlere yumruklarımı vuraraktan daha çoook ağlardım.O kadar ileri gidememekle birlikte dedim ya kontrolden çıktım.Fakat,daha sonra anladım ki,o bambaşka bir tecrübeydi.Kederden ziyade,içi coşku ve aşk dolu bir ağlamaydı.Mutluluktan ağlayan bir insan olduğumu bilmeme rağmen bu duygunun farklı olduğunu rahatça yazabilirim.Öyle ki,sonrasında yaşadığım bu anlamlı tecrübe için çokça şükrettim.Ve anladım ki,aşka gelmişim.O gecelerde akan gözyaşlarımla birlikte,bugüne kadar birikmiş tüm olumsuz duygularımın akıp gittiğini ve yerini yoğun bir huzur duygusuna bıraktığını net olarak duyumsadım.

Bir hafiflemişlik duygusu sardı tüm benliğimi.Çok mutluydum ve çok mutluyum.



Konser sayesinde bir vesile kaptım ki,bugüne kadar Mevlana hakkında klişelerden ötesine gitmeyen ben,

hayatımı onunla doldurmaya,onunla düşünmeye başladım.İnternette olsun,okuduğum kitaplarda olsun,

onu öğrenmeye çalışıyorum.Hayatıma işlediği her an benim için çok önemli.Öyle güzel bir enerjisi var ki,yumuşacık sarıp sarmalıyor.Neden daha önce dalmamışım bu deryaya bilmem ama zamanı bu zamanmış ve iyi ki böyleymiş.Çünkü,belki daha öncesinde yüzeyinde kalabilirdim.Oysa şimdi,derininde nefes alırken,için için aşka doluyorum.Kül olmuyorum,olamıyorum ama hissetmek bile yetiyor mutlu olmaya.Herkes yaşamalı,anlamalı,en azından bir cümlesini hayatının bir kenarına kazımalı.O anlam bir anda öyle kocaman oluveriyor ki,bir bakmışsınız bambaşka biri olmuşsunuz..



Gösteriye gelince,Orhan ŞALLIEL'in güzel ve dingin müziğiyle birlikte,Yılmaz Erdoğan 'ın içli okuyuşu ve Ali GÜl'ün samimi anlatımı,hafızlar,en son olarak sema gösterisi bir bütün halinde keyif vericiydi.



Biri vardı ki,ona tek bir paragraf yazmak isterim.Çok çok çok özeldi.Ziya AZAZİ,adlı dansçının tek başına yaptığı sema gösterisi tüyler ürpertici,olağanüstü güzellikteydi.Onu ifade etmek için kelimeler kifayetsiz kalır.O dönerken,yaratana yükseldiğimi hissettim.Kollarım kenetliyken açtım kendimi ilahi enerjilere.Sanki hepsi oradaydı o gece.Zaten,ağlama hissimin oluşması Ziya AZAZİ'de başladı,Allahümme Salli ala ilahisinde son buldu,o andan sonra ben yoktum.

Ben küçücüktüm..O küçülmüşlükle çokça dua ettim.Umarım kabul olur.Yaratan,ne yetenekler yaratıyor.İçimden avaz avaz bağırmak geldi ama öfkeyle vs değil tabi,haykırmak demek sanırım daha doğru.

Böylesi yaratıları görüp de nasıl inanmaz insan.Nasıl hissetmez Allahım!!!!Yazarken bile tüylerim diken diken oluyor.



Neyse..Eğer bu gösteri bir daha tekrarlanırsa lütfen kaçırmayın.Alacağınız lezzete ve hissedeceğiniz manaya kefilim..İnanın asla zamanınızı kaybetmezsiniz.Nelerle zaman kaybettiğimizi düşünürsek...''


fatale 16-12-2007 04:23 PM

Ynt: mevlana ya dair...
 
Mana aleminden birkaç nağme de ben eklemek isterim..Ayrıca şunu da eklemek isterim,25 Aralık 2007,Salı günü akşamı,saat 20.00'de Atatürk Kültür Merkezi'nde Mevlana Oratoryosu temsil edilecek.Müzik çok güzel,tavsiye ederim..

DÜN GECE

Ne güzel geceydi dün gece, ne güzel geceydi:
Onunla sarmaşdolaş, dudak dudağa,
talih kapısı ardına kadar açık,
güneş kucağımızda.

Ne güzel geceydi dün gece, ne güzel geceydi:
Şarap tasını her sunuşunda
diyordu aklına başına al.
Hani dün gece aklın da tam sırasıydı ya!



HEP O

Aşk geldi, kan gibi
Damarlarıma derime doldu.
Beni benden aldı,
Varlığımı sevgiliye doldurdu.
Kısaca;
Bana benden kalan bir ad;
Ancak ötesi hep o...




HERGÜN BİR YERDEN GÖÇMEK

Her gün bir yerden göçmek
Ne iyi

Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş

Dünle beraber
Gitti cancağızım

Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım




Mevlana Celaleddin-i Rumi



flower 16-12-2007 05:03 PM

Ynt: mevlana ya dair...
 
Öğrencilerinden biri Mevlana'ya sormuş;

"Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?"

"Şimdi bak, karşı medresede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine eğilmiş. Sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım." Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat atmış. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana'nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var.Yaradana güvenip ikinciye de bir tokat atmış. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş. Öğrenci Mevlana'ya dönmüş, olanları anlatmış. Mevlana;

"işte sana istediğin örnekler.... Birinci, şeriat kapısını geçememiş biri idi. şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokdı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. "Sana kötülük yapana bile iyilik yap". Onun için döndü, oturdu. Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradandan geldiğini bilir, inanır.Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı. Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir.Onun için dönüp bakmadı bile...
MEVLANA

alıntı

shamanic 06-01-2008 03:50 PM

Ynt: mevlana ya dair...
 
güneş olmak ve altın ışıklar halinde
ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim
gece esen ve suçsuzların ahına karışan
yüz rüzgarı olmak isterdim....

mesnevi den..

*****

demedim mi sana gitme oraya
seni tanıyan bilen benim ancak
şu yokluk serabında yaşayış kaynağın benim ancak
kızsan da 1000 yıllık yola gitsen de
yine bana gelirsin
varacağın yer benim ancak


shamanic 17-01-2008 11:46 AM

Ynt: mevlana ya dair...
 
1 http://img210.imageshack.us/img210/1...sim1st9.th.jpg 2 http://img227.imageshack.us/img227/8...sim2mi2.th.jpg 3 http://img156.imageshack.us/img156/7...sim3oe4.th.jpg

4 http://img156.imageshack.us/img156/34/resim4ap2.th.jpg 5 http://img210.imageshack.us/img210/1...sim5pe4.th.jpg 6 http://img227.imageshack.us/img227/7...sim6sq1.th.jpg

7 http://img210.imageshack.us/img210/5...sim7ux4.th.jpg 8 http://img156.imageshack.us/img156/725/resim8do6.th.jpg 9 http://img156.imageshack.us/img156/4...sim9sq0.th.jpg

10http://img227.imageshack.us/img227/5...im10wa0.th.jpg 11http://img227.imageshack.us/img227/1...im11gc9.th.jpg 12http://img210.imageshack.us/img210/7...im12sy8.th.jpg

13http://img210.imageshack.us/img210/5...im13fz6.th.jpg 14http://img156.imageshack.us/img156/5...im14yu5.th.jpg 15http://img210.imageshack.us/img210/9...im15do7.th.jpg

16http://img227.imageshack.us/img227/1...im16ak8.th.jpg 17http://img227.imageshack.us/img227/7...im17es8.th.jpg sevgiler...

shamanic 17-01-2008 11:49 AM

Ynt: mevlana ya dair...
 
slayt dosyası olarak indirmek isterseniz.. pc05

http://s2.dosya.cc/avus-MEVLANADAN1.pps.html

shamanic 18-01-2008 06:13 PM

Ynt: mevlana ya dair...
 
ayna 98569

"ınsan kendi kelinden veya cibanindan igrenmez.
yarali elini yemege sokar, parmagiyla yalar.
bundan midesi bulanmaz;
ama baska bir kimsede birazcik ciban veya ufacik bir yara gorse,
o yemegi yiyemez artik ve igrenir.

ınsandaki kotu huylar da kellere ve cibanlara benzer.
kendinde oldugu zaman insan ondan igrenmez, incinmez;
halbuki baska birinde ondan bir parcacik gorecek olsa igrenir, nefret eder.
senin ondan urktugun gibi, o da senden urker ve incinirse,
onu hos gor!
cunku onu gormekten inciniyorsun.
o da ayni seyi sende gorur.

kendi ayibiyla ugrasana ne mutlu.
baskasinin ayibini soyleyen,
o ayibi kendisinden uzak gormesin."

mevlana celalettin rumi

shamanic 18-01-2008 07:40 PM

Ynt: mevlana ya dair...
 


WEZ Format +3. Şuan Saat: 12:08 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.