MARQUEZ’IN MEKTUBU *
Her yılbaşında kendimi, daha sonra tutamayacağım somut kararlar verirken bulurum. Çoğumuz böyle yapmaz mıyız zaten? Bu yıl sigarayı bırakacağım, daha az içki içeceğim, spor yapacağım, kilo vereceğim, erken kalkacağım, çok çalışacağım diye söz vermez miyiz kendi kendimize?...
Yeni yılı yaşamımızda açılan bembeyaz bir sayfa olarak değerlendiririz hep. Eski hataları düzeltmek, hayatımızı düzene sokabilmek için yepyeni bir fırsat vardır önümüzde. Umutla sarılırız bu fırsata ve yeni başlayacağımız hayatı kutlamakla geçiririz yılbaşı gecesini. Ertesi gün ise dün gece içtiğimiz şarabın etkisiyle, tatsız bir başağrısıyla öğlene doğru uyanırız. “Bugün hiç iyi değilim, spora yarın başlarım" deriz. Gece içilen içkinin etkisiyle guruldayan karnımızı doyurmak için ne bulursak yeriz. "Bugün rejim yapamam. İnşallah yarın..." Sonra kendimizi gündelik olayların akışı içinde buluveririz. Problemler, kavgalar, kilolar geçen yıl bıraktığımız yerden devam eder. Sonra yıl biter ve biz yılbaşında, yine eski hatalara bir sünger çekmeye çalışıp kendimize tutamayacağımız sözler veririz.
Ustanın insanlığa son armağanı… Yılın ilk günlerinde Amerikan dergileri ve gazeteleri, verdiğimiz kararları uygulayabilmemiz için gerekli yöntemleri sıralıyorlar. Mesela kendimize gerçekçi hedefler seçmeliymişiz, seçtiğimiz hedefin sonucunu gözümüzün önüne getirmeliymişiz falan filan. Bana göre bütün bunlar fasa fiso. Ben bu yıl kendime hiçbir söz vermiyorum. Onun yerine büyük bir ustanın ölüme yaklaşırken dostlarına gönderdiği son mektubu her an görebileceğim bir yere, çalışma masamın karşısına asmaya karar verdim. Çünkü bu mektup, gündelik modern yaşamın salıncaklarında bir öne bir arkaya savrulurken unuttuğumuz değerleri hatırlatıyor bize…
Sözünü ettiğim usta Gabriel Garcia Marquez. Lenf kanseri olan büyük yazarın durumu gittikçe ağırlaşıyor. Marquez dostlarına, yaşamın her anının ne kadar değerli olduğunu anımsatıyor mektubunda. "Sanırım bu, gerçek bir ustanın insanlığa son armaganı" diyor bana mektubu gönderen kişi. Yaşam boyu unutmamamız gereken gerçek öğütler bu cümlelerde saklı. Siz de asın gözünüzün önünde bir yere. Ve asla unutmayın….
VEDA
Tanrı, bir an için bez bebek olduğumu unutsa ve bir yaşam armağan etse bana, aklımdakileri hemen söylemezdim, önce düşünürdüm konuşmadan. Maddi kıymetiyle degil, anlamıyla değerlendirirdim herşeyi. Gözümü her kapattığımda 60 saniyelik ışık kaybettiğimi anımsayarak az uyurdum, daha çok düşlerdim. Başkaları geri dururken yürürdüm. Uyanırdım başkaları uyurken. Başkaları konuşurken dinlerdim. Ve ne çok zevk alırdım çikolatalı dondurmadan!...
Bir parça yaşam verseydi bana Tanrı, sade giyinir, kendimi sırt üstü güneşe atardım, yalnız vücudumu değil ruhumu da çırılçıplak soyardım. Tanrım! Kalbim olsaydı eger, buza yazardım nefretimi ve güneşin doğmasını beklerdim. Van Gogh düşüyle bir Benedetti şiiri çizerdim yıldızlara ve bir Serrat şarkısı, aya adadığım serenat olurdu. Gözyaşlarımla gülleri sulardım, acısını hissederdim dikenlerinin ve öpüşünü kızıl yaprakların.
Tanrım! Bir parçacık yaşamım olsaydı eğer, sevdiğim insanlara, onları sevdiğimi söylemediğim tek bir günün geçmesine izin vermezdim. Hayatımdaki her kadını ve her erkeği, onun en sevdiğim olduğuna inandırırdım. Aşkla yaşardım. Aşık olmadığı için yaşlandıgını anlamayıp, yaşlanınca aşık olamadığına inanlara ne kadar yanıldıklarını gösterirdim. Kanat verirdim çocuklara ama bırakırdım uçmayı kendi kendilerine ögrensinler diye. Ihtiyarlara, ölümün yaşla degil, unutmakla geldiğini ögretirdim.
İşte insanlar! Sizden bu kadar çok öğrendim... Öğrendim ki herkes, dağın doruğunda yaşamak ister, gerçek mutluluğun nasıl ölçüldüğünü bilmeden. Öğrendim ki yeni dogan bebek, minicik yumruğuyla babasının parmağını sıktığında, onu sonsuza dek tutsak eder. Ögrendim ki insan, ancak birini ayağa kaldırmak için eğildiğinde ona yukarıdan bakar. Sizden çok sey öğrendim. Ama gerçekte pek de işe yaramayacaklar. Çünkü bunları valizimde sakladıkça, ben mutsuz öleceğim.
Ben Çok beğendim sizinlede paylaşmak istedim saygılar