Geri git   Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri > Etkinlik Sosyal Aktivite Sanat Yaşam Gezi ve Tatil Klubü > Kültür ve Sosyal Aktivite

Uyarılar

Friedrich Wilhelm Nietzsche

Etkinlik Sosyal Aktivite Sanat Yaşam Gezi ve Tatil Klubü ve Kültür ve Sosyal Aktivite Friedrich Wilhelm Nietzsche Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Friedrich Wilhelm Nietzsche 15 Ekim 1844’te Sachsen’in Prusya hakimiyeti altında bulunan bölümündeki Lützen’e bağlı Röcken’de doğdu. Ailesi dindar ve lüteriyen bir küçük esnaf ailesiydi. Soyunda başka bir çok meslekten de olmak üzere şapkacılar ve mezbahacılar da vardı. Ancak büyük babası ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Kültür ve Sosyal Aktivite telkin cd indir izle İstanbul Kültür ve Sosyal Aktivite nerededir kimdir Kültür ve Sosyal Aktivite çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Kültür ve Sosyal Aktivite hipnoz Kültür ve Sosyal Aktivite olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Kültür ve Sosyal Aktivite hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Kültür ve Sosyal Aktivite kuantum düşünce kitap haberi

Friedrich Wilhelm Nietzsche

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 30-12-2007, 09:42 PM   #1 (permalink)
Paşa Site Kedisi
 
pisimbat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2007
Bulunduğu yer: catland
Mesajlar: 3,019
Tesekkür: 650
976 Mesajinıza toplam 3,858 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
pisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond repute
Standart Friedrich Wilhelm Nietzsche

Friedrich Wilhelm Nietzsche 15 Ekim 1844’te Sachsen’in Prusya hakimiyeti altında bulunan bölümündeki Lützen’e bağlı Röcken’de doğdu. Ailesi dindar ve lüteriyen bir küçük esnaf ailesiydi. Soyunda başka bir çok meslekten de olmak üzere şapkacılar ve mezbahacılar da vardı. Ancak büyük babası ve babası devlete sadık ve pietist rahipler olmuşlardı. Nietzsche’nin babası, Prusya kralı IV. Friedrich Wilhelm’in sadık bir hizmetkârıydı. Bu nedenle, ilk oğlu kralın yaş gününde dünyaya gözlerini açtığında, başka bir isimle vaftiz edilme şansı hemen hemen hiç yoktu.
Bahsi geçen bu üç adamın hepsinin da aklını yitirmiş olması tamamen anlamsız bir rastlantıdan başka bir şey değildir. İlk önce babası Friedrich Ludwig öldü. -yıl 1849. Otopsi sonucunda -beyin yumuşaması- teşhis edildi. Sözüm ona beyninin bir çeyreği -yumuşamış- idi. Tıpta bu tür teşhisler artık geçerli olmamakla beraber, Nietzsche’nin saygıdeğer biyografları, Nietzsche’nin deliliğini babasından almadığından eminler.

Nietzsche’nin çocukluğu Naumburg’ta, -iffetli kadınlarla- dolu bir evde geçti. Bunlar annesi, kız kardeşi, anneannesi ve evde kalmış biraz deli iki teyzesiydi. Belli ki kadınlarla çok erken yaşta yaşadığı bu deneyimler Nietzsche'’in hayatında izler bıraktı, çünkü biyografisi teyzelerinin yaşantısını yansıtan karakteristik izler tekrarladı durdu. 13 yaşındayken o dönemim her üst düzey yatılı okuluyla yarışabilecek denli iyi ve tanınmış bir eyalet okulu olan Pforta’ya başlar. Öğrenciler bu okulda salt yaramazlıklar yapmanın dışında gerçekten de bir şeyler öğreniyordu. Büyük oranda dindar ve şımartılmış terbiyesinin bir ürünü olan Nietzsche okulda -küçük Protestan papazı- diye çağrılıyordu ve kendisi derslerinin en başarılı öğrencisiydi. Gelişmekte olan dahiliği günün birinde kendi aklını kullanmasına yol açtı. On sekiz yaşına geldiğinde inancından şüphe etmeye başlar.

Nietzsche’nin keskin zekâsı, içinde yaşadığı dünyanın çelişkilerini görmezlikten gelmesine engeldi. Muhtemelen, başkalarıyla fikirlerini paylaşmıyordu; bu durum, daha sonraları da kesinlik kazanacağı gibi, kendisi için tipik bir davranıştı. Nietzsche kendi yolundan gitti ve yaşayan (veya ölü) hemen hemen hiçbir tinin kendisini etkilemesine izin vermedi.

Nietzsche on dokuz yaşına geldiğinde, papaz olabilmek için Bonn Üniversitesinde ilâhiyat ve klasik filoloji öğrenimine başlar. Zaten hayat akışı çok önceden -iffetli kadınlar- tarafından plânlanmıştı. Ancak Nietzsche daha şimdiden huzursuzdu: Bilinçsiz bir isyan dürtüsü kişiliğine etki etmeye ve onu değiştirmeye başlar. Bonn’a geldikten kısa bir süre sonra o münzevi okul delikanlısı neşeli ve taşkın ruhlu bir üniversite öğrencisinin en iyi örneklerinden birine dönüşür. Herkesin giremediği özel öğrenci birliklerine girer, arkadaşlarıyla içki içmeye başlar ve öğrenciler arasında yapılan eskrim düellolarına katılır. Kaçınılmaz olarak bir düelloda yara alır ve ritüel gereği düelloya hemen son verilir. Burnunun üstündeki küçük dikiş izi o günlerden kalmadır. Ne yazık ki bu yara izi daha sonraları gözlüğünün altında gizlendi. Ama bu sadece küçük bir ara piyesti.

Nietzsche aynı dönemde şu sonuca vardı: -Tanrı öldü.- Tatilde eve döndüğünde dini ayinleri katılmayı reddederek, bundan böyle asla bir kiliseye adımını atmayacağını açıklar. Bir sonraki yıl üniversitesini değiştirerek Leipzig’e yerleşir ve ilâhiyat eğitimine son vererek klasik filoloji üzerinde yoğunlaşır.

Nietzsche Leipzig’e Ekim 1865’de varır. O ay yirmi bir yaşına basar ve hayatı üzerine daha sonra etki edecek iki olay yaşar. Önce, ziyaret ettiği bir genelevde, daha sonraları zihinsel bulanıklığına neden olacak frengi mikrobunu kapar. Görünüşe göre - böyle şeyleri hissetmek mümkünse eğer - Nietzsche birkaç genelev ziyaretinden sonra kendisine frenginin bulaştığını fark etti. Göründüğü hekim kendisinden gerçeği gizler. (O dönemlerde bu adettendi, çünkü bu hastalık henüz tedavi edilebilir değildi - aynı ikiyüzlülükle günümüzde kanser hastalığına kılıflar uydurulmaktadır.) Bu olayın sonucunda Nietzsche’nin kadınlarla olan cinsel ilişkilerine bir son verdiği sanılmaktadır. Ancak felsefi yazılarında kadınlarla ilgili birçok yüz kızartıcı ve de faydalı kayıtta yer alır. -Kadınlara mı gidiyorsun ? Öyleyse kırbacını unutma.- (Belki de Leipzig’te çok özel türden bir genelevi ziyaret ediyor ve erkeklerin de oraya giderken yanlarına kırbaç almalarının adil olacağını düşünüyordu.)

Hayatını değiştiren ikinci olay, bir sahaf dükkânına dalışıydı. Nietzsche burada Schopenhauer’in -İstem ve Tasarım olarak Dünya- adlı eserine rastlar. Schopenhauer’in kıssadan hisse çıkaran üslûbu ve bulaşıcı karamsarlığı onu çok derinden etkiler: -Burada her satır vazgeçiş, yadsıma ve kabulleniş çığlığıydı; burada, dünyayı, yani yaşamı ve insan doğasını ürkünç bir muhteşemlikle gördüğüm bir aynaya baktım... Burada hastalık ve şifayı, sürgünü ve sığınağı, cehennemi ve cenneti gördüm.-

Şaşılası derecede kâhince olan bu duyumsamalar Nietzsche’yi Schopenhauer felsefesinin bir hayranı yaptı. Nietzsche’nin inanabileceği hiçbir şeyi kalmamıştı. Schopenhauer’in karamsarlığına (pesimizmine) ihtiyaç duyuyordu ve kendi doğasına tamamen uymasa da, onun dürüstlüğünü ve gücünü keşfetmişti. Pozitif düşünceleri bundan karamsarlığı ancak güçlü olduklarında yenebilirlerdi. İleriye doğru giden yol Schopenhauer’den geçiyordu. Ancak Nietzsche’nin düşüncelerinde en belirleyici olan şey, Schopenhauer’in istemin temel rolü ile ilgili tasarımıydı. Bundan yola çıkan Nietzsche, sonunda Güç İstemini geliştirdi.

1867'de Nietzsche bir yıllığına Prusya ordusuna çağrılır. Belli ki askeri yetkililer onun aşırı büyük boyutlu askeri bıyığından etkilendi, çünkü Nietzsche kendisini süvari topçu alayında bulur. Bu bir hataydı.

Nietzsche’nin kararlılığı büyüktü, ancak yapı itibariyle acıma duygusu uyandırabilecek denli yumuşak huyluydu. Ağır bir kaza geçirdikten sonra Prusyalıların geleneklerine uygun bir tavır sergileyerek, hiçbir şey olmamışçasına atını sürmeye devam eder. Ama asker Nietzsche kışlaya geri döndüğünde bir aylığına hastaneye yatırılır. Daha sonra gayet ve iyi niyetini ödüllendirmek için çavuş türbesine terfi ettirilerek evine gönderilir.

Bu arada tekrar Leipzig’te üniversiteye devam eden Nietzsche, son kırk yılda yetiştirdiği en iyi öğrencisinin Nietzsche olduğunu düşünen profesörünün takdirini kazanır. Ne var ki her geçen gün filolojiden ve hayatın gerçek ve acil cevap bekleyen sorunlarına karşı sergiledikleri kayıtsızlıktan dolayı filologlardan soğumaya başlar. Nietzsche’ye göre filoloji, -bir budala veya salak tarafından döllendirilen felsefe tanrıçasının bir hilkat garibesi- idi. Ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Kararsızlık ve çaresizlik içersinde bunalarak, kimya öğrenimi almayı ve -ilâhi kankan- dansını ve -sarı yavşan otu zehrini- denemek için bir yıllığına Paris’e yerleşmeyi bile düşünür. Tam bu arada, gizlilik içersinde Leipzig’te bulunan besteci Richard Wagner ile tanışma şansını elde eder. (Wagner yirmi yıl önce devrimci tahrikleri yüzünden sürgün edilmiş ve aşırı uçlarda seyreden siyasi görüşleri solda sağa kaymış olsa da, yetkililer sürgün kararını iptal etmişti.) Wagner, Nietzsche’nin babasıyla aynı yaştaydı ve bizlere aktarılan kaynaklara göre ona şaşılası derecede benziyor olmalıydı. Nietzsche, bilinçsizce de olsa çaresizlikle bir baba figürü arıyordu. Şimdiye dek hiçbir meşhur sanatçıyı şahsen tanımamıştı. Aynı zamanda, tasarımları kendi tasarımlarına bu denli uyan hiç kimseyi de tanımamıştı daha önce. Wagner’le paylaştığı kısa bir süre içersinde Nietzsche onun Schonpenhauer’e olan derin sevgisini keşfeder. Wagner parlak bir filozof olan bu genç adamın kendisine duyduğu hayranlıktan etkilenir ve ortaya tüm hünerlerini döker. Bunun yarattığı etki zaman geçmeksizin tepkisini aldı ve Nietzsche’nin duyduğu hayranlık gittikçe derinleşti. Nietzsche en az operaları kadar ilginç ve sıra dışı olan bu büyük besteciden çok etkilendi.

Nietzsche iki ay sonra İsviçre’deki Basel Üniversitesinden klasik filoloji kürsüsünde profesör olmak üzere davet aldı. Henüz yirmi dört yaşındaydı ve doktorası bile yoktu. Filolojiye karşı geliştirdiği olumsuz düşüncelerine rağmen bu öneri kendisi için geri çevrilebilecek cinsten değildi. Nisan 1869’da Nietzsche Basel’de ki görevine başladı ve filoloji dersleri yanında felsefe dersleri de verdi. Yapmak istediği şey, her iki disiplini, yani estetiği ve klasik çağ öğrenimini birbirleriyle bağıntılı hale getirmek ve bundan hareketle, uygarlımızın zayıf noktalarını irdeleyebileceği bir alet geliştirmekti - daha mütevazı bir şey değil.

Kısa bir süre içerisinde üniversitenin yeni yıldızı oldu. Rönesans’ı tarihsel bir dönem olarak niteleyen ilk kişi olan büyük kültür tarihçisi Jacob Burchardt ile tanıştı. O, Basel’de ki profesörler arasında Nietzsche ile aynı tinsel seviyeye sahip olan tek kişiydi. Burchardt büyük bir olasılıkla, Nietzsche’nin hayatı boyunca saygı duyduğu tek kişiydi aynı zamanda. Eğer o dönemde, soğuk bir patrisyen olmasaydı, Nietzsche’nin hayatında pekala bir istikrar faktörü olabilirdi.

Ama zaten baba rolü etkisi, Nietzsche’yi istikrara kavuşturmanın ötesinde her şeyi yapan başka bir adam tarafından üstlenilmişti.

Basel kenti, Wagner’in, Liszts’in kız kardeşi, Cosima ile birlikte yaşadığı, Lutzern’e bağlı Tribschen’e sadece yüz kilometrelik bir uzaklıktadır. (Cosima o sıralarda henüz, Wagner ve Liszts’in ortak arkadaşı olan von Bülow adında bir orkestra şefi ile evliydi.) Kısa bir süre sonra Nietzsche düzenli olarak her hafta sonunu Vierwaldstätter gölünün kıyısındaki lüks villada geçirmeye başladı. Ne var ki Wagner’in hayatı sadece müzikal, duygusal ve politik açılardan bir operaya benzemekle kalmıyordu. Wagner hayatının, tüm fantezilerini sonuna kadar yaşamak üzere kendisine sunulduğunu düşünüyordu. Tribschen’deki yaşamı bir operanın sahneye konuluşuydu adeta ve başrolü kimin oynayacağı konusunda kimsenin bir kuşkusu yoktu. -Flaman tarzındaki- giysileriyle (-Uçan Hollandalı- ve Ruben’in maskeli bir baloya giderken giydiği kostümlerden harmanlanmış bir kıyafetti) Wagner paçaları dizlerinde biten siyah saten bir pantolonu, geniş şapkası ve rüküş bir şekilde bağlanmış ipek şalı ile tepelerini rokoko meleklerin süslediği pembe saten kaplı duvarlar boyunca yürüyerek, büstler, her zaman aynı motifli büyük boy yağlıboya tablolar ve kendi operalarının temsillerinden kalan gümüş kaseler arasında şiirlerini okurdu. Havada dolanan tütsülere sadece maestronun müziğinin eşlik etmesine izin veriyordu. Cosima ise hayat arkadaşının teatral uğraşlarında ancak hizmetçi kız rolünü oynayabiliyor ve bahçede gezinen ev hayvanlarının, ki bunlar parfümlenmiş kuzular, fiyonklarla süslenmiş (yasak kelime kullandınız)köpekler ve süs tavukları idi, çalınmamasına dikkat ediyordu. Nietzsche’nin nasıl olup ta bunların etkisi altında kalabildiğini anlamakta zorlanıyoruz. (Wagner’in bu özel zevkleri sürekli beş parasız kalmasına ve bir takım zenginler tarafından yardım almasına neden oluyordu. Bu zenginlerden biri de, devletin kasasından Wagner’e büyük meblağlar aktaran Bavyera Kralı II. Ludwig’ti.) Wagner’in ikna yeteneğine denli büyük ve cazibesinin de ne denli karşı konulmaz olmuş olabileceği ancak onun müziğine kulak verildiğinde anlaşılabiliyor. Belli ki bestecinin kendisi de en az besteleri kadar büyüleyiciydi. Toy Nietzsche çok kısa bir süre içersinde bu baş döndürücü atmosferin ve boğucu salonların içersinde sürükleyici motifler gibi gezinen bilinçsiz fantezilerin etkisine girdi.

Temmuz 1870’de Almanya ve Fransa arasında savaş patlak verdi. Prusya için bu, Napolyon’un kazandığı zaferlerin intikamını almak, Fransa’yı mağlup etmek ve Almanya’nın Avrupa’daki egemenliğini sağlamlaştırmak için bulunmaz bir fırsattı. Nietzsche vatanperverlik coşkusuyla gönüllü hasta bakıcısı olmak için başvurur. Cephe yolunda karşısına Frankfurt’ta tam teçhizatlı bir süvari birliği çıkar. İşte o anda gözlerindeki perde kalkıverir ve Nietzsche ilk kez, en güçlü ve yüksek yaşama isteminin hayatta kalmak için mücadele etmekte değil, tersine güç, savaş ve egemenlik isteminde yattığı duygusuna kapılır. İşte bu, Nietzsche’nin Güç İstemi Kuramı’nın doğuşudur ve ileride kendisini bu düşünceden bir hayli uzaklaştıracak ve bu düşünceden bir hayli uzaklaştıracak ve bu istemi kişisel öğelerden çok toplumsal öğelerinde görecek olsa da, bu düşüncenin militarist kaynağını hiçbir zaman tam anlamıyla inkar edemedi.

Bismarc ve Moltke Fransızları hezimete uğratırken, Nietzsche savaştaki her şeyin şanslı şöhretli olmadığını anlar. Wörth’deki savaş alanı -sayısız üzünç verici kalıntılarla doluydu- ve çürümekte olan cesetlerin ağır kokusuyla kaplıydı. Daha sonraları Nietzsche altı yaralı askerle beraber bir sıhhiye trenine bindirilir (vagonların bazıları büyükbaş hayvan taşıyan vagonlardan oluşuyordu) ve iki gün sürecek bir yolculuğa gönderilir. Kolları bacakları kurşun yaralarıyla bezeli ve etleri çürümeye başlayan askerler arasında kalan Nietzsche onlara elinden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışır. Ancak tren Karlsruhe’ye vardığında kendisi de hasta bir adam olmuştu. Dizanteri ve difteri teşhisleriyle hastaneye sevk edildi.

Başından geçen bu sarsıcı olaylara rağmen Nietzsche iki ay sonra Basel’deki görevine ve derslerine döner. Filoloji ve felsefe dersleriyle kendisini yoran bir yükün altına tekrar giren Nietzsche, bunun yanında bir de -Tragedya’nın Doğuşu-nu yazmaya başlar. Yunan kültürünün bu parlak ve alabildiğine özgün analizinde berrak, Apolloncu (ölçülü ve düzenli), klâsik kanaatkârlığın karşısına karanlık, içgüdüsel ve Diyonisoscu (coşkulu tutku) güçleri diker. Nietzsche’ye göre Yunan Tragedyası bu iki unsurun kaynaşmasından ortaya çıkmış ve sonunda Sokrates’in sığ rasyonalizmi tarafından yok edilmiştir.

İlk kez birisini Yunan kültürünün karanlık yanlarına üstüne basa basa değiniyordu. Öte yandan, Nietzsche’nin, bu karanlık yanların temel bir öneme sahip oldukları şeklindeki iddiası daha da tartışmalıydı. Diyonisoscu boyutu daha sonraları Nietzsche Felsefesi’nin esasını oluşturacaktı. Nietzsche bundan böyle Schopenhauer’in -istemin Budist’çe yadsınması- fikrine bağlı kalamazdı. Uygarlığın zayıflamasına neden olduğunu düşündüğü Hıristiyanlığ’a karşı diyonisostik olanı öne sürdü. Hıristiyan hayırperverliğine, duyguların ve arzuların bastırılmasına karşı saldırıya geçti ve yerine, duygularımızın oluşumuna daha uygun düştüğüne inandığı daha güçlü bir ahlakı savundu. Nietzsche’ye göre tanrı ölmüş ve Hıristiyanlık süreci sona ermişti. Yirminci yüzyılın en kötü dönemleri Nietzsche’yi doğruladı, en iyi dönemleriyse, olumlu -Hıristiyan- inançlarının çoğunlukla tanrı inancına bağlı olmadığını göstererek onu tekrar yalanladı. Bugün o ilk-içgüdüye daha fazla sahip olup olmadığımız sorusu ise tartışmalıdır.

Sanatçı olarak Wagner en üst basamakta durmaya hak kazanıyordu belki, ama bu türden yüksek felsefi seviyeler onu aşıyordu. Zamanla Nietzsche Wagner’in entelektüel maskesini çözmüştü. Wagner, olağanüstü büyüklüğe ve sezgi gücüne sahip değişken bir egoydu,ama Schopenhauer’e olan sevgi ve hayranlığı bile gelip geçici ve sanatsal hayal gücüne malzeme oluşturan bir şeydi. O zamana dek Nietzsche, Wagner’in hayatındaki bazı çirkinliklerini; örneğin antisemitizmini, ölçüyü kaçıran kibrini ve onun diğer insanlardaki yeteneği ve ihtiyaçları takdir ve kabul eme yoksunluğa görmezlikten gelmeye hazırdı. Ama her şeyin bir sınırı vardı. Wagner, Bavyera kralı II. Ludwig’in salt Wagner’in kendi operalarını sahneye koyacağı bir tiyatro yaptırdığı Bayreuth kentine taşınmıştı. (Bu proje Bavyera devletinin iflasını ve Ludwig’in tahttan düşürülüş sürecini hızlandırdı.) 1876’da Nietzsche -Niebelungen Halkası-nın prömiyerine katılmak üzere Bayreuth’e gelir, ancak, muhtemelen psikosomatik nedenlerle hastalanır.

Wagner’in megalomanlığı ve doruğa tırmandırdığı çöküşü Nietzsche için artık dayanılmaz bir seviyeye ulaşmıştı. Kendisini Wagner’den kurtarmalıydı.

İki yıl sonra Nietzsche -insanca, Pek İnsanca- adı altında özdeyişlerini yayınladı. Bu özdeyişler Wagner’le arasındaki kopuşu kesinleştirmişti. Nietzsche’nin Fransız sanatını övüşü, psikolojik irdelemelerdeki keskin zekâsı, romantik hırsın maskesini düşürüşü ve olayların ardındaki gerçekleri kavrama konusundaki eşsiz yeteneği Wagner’i aşıyordu. Nietzsche eserinde geleceğin -güzel yeni dünyasını- hazırlıyordu: Bu dünyada transandantal bir tanrı veya şeytan, mutlak değerler veya tanrısal cezalar yoktu artık. Nietzsche Hıristiyanlığ’ın bilinçsiz motiflerine, güç istemini hadım etmeyi amaçladığını düşündüğü -köle ahlakına- karşı saldırıya geçti. Bu arada Wagner Schopenhauer’e olan bağlılığın sonu ve Hıristiyan cemiyetine dönüşü anlamına anlamına gelen son eseri olan -Parsifal- üzerinde çalışıyordu. Yolları ebediyen ayrılmıştı. Yaygın bir söylentiye göre Nietzsche hayatı boyunca sadece tek bir insanı bütünüyle tanımış ve tanıdığı bu adam onu, çağının en büyük psikologu olmasını sağlayan, yeterli derecede malzeme ile beslemiştir. İşte bu adam Wagner’di.

1879’da Nietzsche sağlık nedenleriyle Basel’deki görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Zaten birkaç yıldır hastalık hastasıydı, ama şimdi gerçekten de hasta bir adam olmuştu. Üniversite kendisine küçük bir maaş bağladı ve doktor ona daha yumuşak iklimli yerlerde yaşamayı tavsiye etti.

Takip eden yıllarda Nietzsche İtalya’yı, Fransa’nın güneyini ve İsviçre’yi gezdi. Hastalığını dindirecek bir iklim aradı durdu. Neydi şikayetleri ? Öyle görünüyor ki, bir insanın geçirebileceği tüm hastalıklardan şikayetçiydi. Gözleri yarı kör denebilecek oranda kötü görüyordu. (Doktoru ona bundan böyle kitap okumamasını tavsiye etti, ama aynı şekilde bundan böyle nefes almamasını da isteyebilirdi ondan.) Şiddetli ve felç edici bir baş ağrıları çekiyordu. Bu ağrılar onu zaman zaman günlerce yatağa bağlıyordu. Çoğu zaman da sayısız küçük şikayetlerden muzdaripti. İksirlerden, ilaçlardan, haplardan, kolonyalardan ve özütlerden oluşan koleksiyonu, hastalık hastası diğer felsefecilere kıyasla eşsizdi. Buna rağmen Üstinsan tasarımını geliştiren kişi o oldu. Bu dengeleyici öğe bizlere Üstinsan fikrinin Nietzsche’nin diğer ve daha kabul edilebilir düşünceleri arasındaki önemli yerini unutturmamalıdır. Bu öğe belki de, bu bilgesizlik incisini ortaya çıkaran kabuğun içindeki bir kum tanesiydi.

Üstinsan, uzun ve -dithyrambosca- bir şiir olan -Böyle Buyurdu Zerdüşt-te ortaya çıkar. Bu şiir neredeyse dayanılmaz bir süslülük ve ciddiyet içindedir ve bu mutlak ciddiyet yazarının tüm -ironik olma- çabalarına ve kuşun -hafifliğine- rağmen kitabı cazip tutuyor.

Tıpkı Dostoyevski veya Hesse gibi -Zerdüşt-ü de ancak yirmi yaşın altındaysanız okuyabilirsiz. Buna rağmen bu eserin anlattıkları -hayatı değiştiriyor-. Üstelik her zaman kötü yönde de değil. Eserdeki aptallıklar hemen göze çarpıyor, ama geriye kalan kısımlar okuyucuyu mevcut tasarımlar hakkında derin düşüncelere teşvik ediyor. İçindeki felsefenin ise dikkate değer bir konumu yok.

Yumuşak bir kış iklimine sahip olan kaplıca ve ılıcalara yaptığı sürekli seyahatleri sırasında Nietzsche, arkadaşı Paul Ree aracılığıyla yirmi bir yaşındaki Rus kızı Lou Salomé ile tanışır. Ree ve Nietzsche onunla (beraberce, bazen de onunla tek başına) yürüyüşlere çıkar ve kafasına felsefi inançlarıyla doldurmaya çalışırlardı. (Nietzsche -Zerdüşt-ü hiçbir zaman sahip olmayacağını söylediği oğlu olarak tanıtır. - bu genç Zerdüşt açısından talihli bir karardı, üstelik sadece böyle bir isimle okulda alay konusu olma ihtimali yüksek olduğu için değil.) Lou, Ree ve Nietzsche bir zaman sonra, günümüzde düşünülmesi pek mümkün olmayan üçlü bir ilişki içine girerler. Günümüzde düşünülmesi zor, çünkü cinsel açıdan bu denli saf olabilecek kimseler kalmadı. Önceleri üçü de kendilerini felsefeye adamak ve bir ménage á trois işletmek isterler. Ardından Ree ve Nietzsche (birbirlerinden habersiz) Lou’ya aşık olduklarını fark eder ve evlenme teklifinde bulunmaya karar verirler. Ne yazık ki Nietzsche gülünesi bir hatada bulunarak, Ree’ye onun adına Lou ile konuşması ricasında bulunur. (Yine de bu durum Nietzsche’nin, çağının en büyük psikologu olarak anılma hakkı ile tezat oluşturmuyor. Bunu, bir psikologun aşk hayatını yakından takip etmiş olan herkes teyit edebilir.)

Luzern’de bir fotoğraf atölyesinde çekilen bir resim, bu üç insandan hangisinin mevcut durumuna hakim olduğunu gösteren en açık kanıttır: İki duygusal olarak bâkir adam (38 ve 33 yaşlarında) bir at arabasına bağlıdırlar; arabanın içindeyse yirmi bir yaşında olan gerçek bakire oturur ve kırbacını sallar.

Sonunda üçü de bu trajikomik aşk ilişkisinin artık ayakta tutulamayacağını anlarlar ve ayrılırlar. Nietzsche öylesine deliye döner ki, şu satırları kaleme alır: -Bu akşam delirinceye dek morfin çekeceğim.-

Ancak ardından Lou’nun düşer çocuğu -Zerdüşt-ün annesi veya kız kardeşi olmaya laik bir insan olmadığına karar verir. (Lou Andreas Salomé zamanının en dikkate değer kadınlarından biri oldu. En sevdiği kocası olan bir Alman profesörünün soyadını aldıktan sonra iki önemli adam daha üzerinde etki bıraktı: Şair Rainer Maria Rilke ile ilişkisi ve yaşlanmakta olan Sigmund Freud ile sıkı bir dostluğu vardı.)

Nietzsche kışlarını çoğunlukla Nis, Turin, Roma veya Menton’da ve yazlarını da -dünyanın 1500 metre üstünde ve dahası, diğer tüm insanların yükseğinde-, İsviçre’nin Engadin yöresinde, bir köy olan Sils Maria’da geçiyordu. Günümüzde Sils Maria güzel küçük bir ılıca merkezidir (St. Moritz’den sadece 10 kilometre uzakta.) Ancak Nietzsche’nin oturduğu ve genelde ecza dolabını kurduğu odayı gezmek hâlâ mümkün. Burada dağlar hemen gölün ardından dük yamaçlarla İtalya ile sınırı oluşturan Berina dağının 4000 metredeki karlı zirvelerine yükselir. Evin arkasından sessiz ve sakin patikalardan yamaçlara tırmanılabilir. Nietzsche felsefe yaparken bu patikaları kullanır ve ara sıra da, düşüncelerini küçük not defterine kaydetmek için ıssız bir kayanın yanından köpürerek akıp giden derenin kenarında dururdu. Eserlerinin üslûbunda bu yörenin atmosferinden, yani heybetli manzaralarından, sessiz zirvelerinden ve yalnızlık duygusundan bir parça görmek mümkündür. Nietzsche’nin, düşüncelerinin büyük bir bölümünü geliştirdiği bu yöreler gezilip görülürse, onun bazı hataları ve erdemleri daha kolay açıklanabilir olur.

Nietzsche genelde çok yalnız yaşar, ucuz odalar kiralar, ara vermeden çalışır, ucuz lokantalarda yemek yer ve o dayanılmaz baş ağrılarını ve diğer şikayetlerini elinden geldiği kadar dindirmeye çalışırdı. Yer yıl şaşılacak derecede kaliteli bir kitap yazıyordu. -Sabah Alacası-, -Şen Bilim- ve -İyinin ve Kötünün Ötesinde- gibi eserler, Batı uygarlığı ve onun değerleri, psikolojisi ve tutkuları ile hesaplaştığı harikulade eleştirel kitaplardır. Üslûbu berrak ve anlaşılır, delilikleri ise makul sınırlar dahilindedir. Buna sistematik felsefe yapmak denebilir. Hume, Nietzsche’den yaklaşık yüz yıl önce arı felsefi yıkım çalışmalarını sonuçlandırdıysa da, Nietzsche’den önce hiç kimse onun kadar iyi bir yıkım çalışmasında bulunmadı. (Ne var ki böyle bir çalışma tekrar gerekli olmuştu, çünkü idealist Alman sistemlerinde metafizik ölülerin arasından tekrar dirilmişti.)

Nietzsche’nin felsefe yapma sanatı konusundaki üstün yeteneğinden bazı başka örneklere bir göz atalım. Nietzsche hakikate ve hakikatin anlamına dair tasarımlarımızı (gerçek anlamda -hakiki- bir argüman kullanarak) dağıtıyor. Bu çaba sonucunda ortaya, özellikle de bizlerin bilim adına kendimize ve gezegenimize yaptığımız ve yapmaya devam ettiğimiz şeylere bakacak olursak, oldukça çağdaş olan bazı ilginç bilgiler çıkıyor. Düşüncelerinin içerikleri günümüzde, o dönemde olduğundan daha az yok edici değiller.

Seksenli yıllarda Nietzsche çalışmalarını büyük bir yalnızlık içersinde tanınmayan ve okunmayan bir yazar olarak sürdürür. Aşırı yalnızlığı ve kabul görmüyor oluşu kendisi için gitgide daha dayanılmaz bir hâl aldığı için, kendisinden beklentileri arttırdı. 1888’de Danimarkalı Musevi eğitimci Georg Brandes, Kopenhagen Üniversitesinde Nietzsche’nin felsefesi ile ilgili ilk derslerini vermeye başlar. Ne yazık ki, bu biraz gecikmiş bir girişimdi. Gerçi o yıllarda Nietzsche dört kitap yazdı, ama ilk kopukluk belirtileri de ortaya çıktı. Büyük bir düşünürdü ve bunun farkındaydı: Dünyanın da bunu bilmemesi imkânsızdı. -Ecco Homo- adlı eserinde -Böyle Buyurdu Zerdüşt- hakkında şöyle yazar: -Buna benzer bir şekilde hiçbir zaman yazılmadı, hissedilmedi ve acı çekilmedi...- - Eleştiriyi ve inanılırlığı aşan bir ifade. Bu yetmiyormuş gibi, bunu bir de şu başlıklarla yazılan bölümler izler: -Neden bu kadar bilge olduğum-, -Neden bu kadar iyi kitaplar yazdığım- ve -Neden bir yazgı olduğum-. Bu bölümlerde alkolü eleştirir, yağı alınmış kakaoyu över ve kendisinin geliştirdiği dışkılama yöntemlerini tavsiye eder. -Zerdüşt-ün tumturaklı ve sisli havası tekrar su yüzüne çıkar, üstelik bu defa çok büyük boyutlarda: Cinnet olarak.

Ocak 1889’da sonu hızla yaklaştı ve onu yakaladı. Nietzsche Turin’de bir cadde üzerinde yürürken birden fenalaşarak yığılır. Düşerken feryatlarla, az önce kırbaç yemiş bir fayton atının boynuna sarılır. Nietzsche oteline götürülür. Oradan Cosima Wagner’e (-Seni seviyorum Ariadne-), İtalya Kralına (-Sevgili Umberto’m... tüm antisemitistleri vurdurtacağım-.) ve Jacob Burckhard’a (ki burada -Diyonisos- diye imza atar) kartpostallar gönderir. Burckhardt olup bitenleri anlar ve Nietzsche’nin bir arkadaşına haber verir. O da gidip onu Turin’den alır.

Nietzsche bunama geçiriyordu ve bir daha sağlığına kavuşamayacaktı. Durumu günümüzde dahi iyileştirilemez olurdu: Aşırı çalışma, yalnızlık ve çektiği acılardı bundan sorumlu olan, ama en çok da ona bulaşan frengi. Bu hastalık, -beyin felcine- neden olan üçüncü evresine ulaşmıştı. Bir sanatoryumda kısa süre yattıktan sonra annesinin refakatına verilir. Nietzsche artık kendi halinde uysal biriydi ve zamanının çoğunu kasılıp kalır bir durumda geçiriyordu. Düşüncelerinin berraklaştığı bazı anlarda geçmiş hayatıyla ilgili şeyler hatırlıyor gibiydi. Bir gün birisi ona bir kitap uzattığında şöyle dedi: -Ben de iyi kitaplar yazmadım mı?-

Annesi 1897’de öldüğünde bakımını kız kardeşi Elisabeth Förster-Nietzsche üstlendi. Nietzsche’nin emanet edilmesi gereken son insan oydu. Kız kardeşi, tanınmış bir Yahudi düşmanı ve başarısız bir öğretmen olan Bernhard Förster ile evliydi. Nietzsche onu insan olarak ve düşünceleri nedeniyle küçümsüyordu. Förster, Nueva Germania olarak adlandırdığı -ari- bir koloni kurmak üzere Sachsen’de bazı köylü ailelerini kandırıp Paraguay’a götürmüş, sonunda köylüleri dolandırıp r etmişti. (Nueva Germania’dan geri kalanları günümüzde de Paraguay’a gidip görmek mümkün. -Efendi-Irk- ise bugün oradaki yerliler gibi yaşıyor ve sadece sarı saçlarından ayırt edilebiliyor.) Elisabeth Almanya’ya dönüp ağabeyinin bakımını üstlendiğinde, onu önemli bir şahsiyet yapmaya karar verdi. Nietzsche’yi alarak, bir Nietzsche Arşivi kurmak niyetiyle, Schiller ve Goethe’nin yaşadığı kent olarak belirli bir üne sahip olan Weimar’a taşınır. Ardından onun yayınlanmamış yazıları üzerinde oynar ve onlara Yahudi düşmanlığı yansıtan ve kendisini öven unsurlar katan eklemeler yapar. (Üzerine eklentiler yapılan bu yazılar -Güç İstemi- adıyla yayınlanır. Ancak Nietzsche uzmanı Walter Kaufmann daha sonraları Elisabeth Förster-Nietzsche’nin yaptığı o saçma eklentileri ayırt etmeyi başarır ve bizlere Nietzsche’nin be en ilginç ve anlamlı kitabını gerçek tarafıyla sunar.)

Nietzsche, doğasını çok doğru kehanetlerle tanımladığı yirminci yüzyılın başına kadar hayatta kaldı. O kocaman bıyıklı, üzünç verici, bezgin ifadeli ve kim olduğunu artık bilmeyen adam, 25 Ağustos 1900’de öldü. O sıralarda eserleri, tüm hayatı boyunca beklediği yankıyı buldu. Ünü çok hızlı bir şekilde yayıldı. Üzerinde etki bıraktığı ve yirminci yüzyılın önemli şahsiyetleri olan insanlar arasında Freud, Rilke, Yeats, Strindberg, O’Neil, Shaw, Mann ve Conrad da bulunuyor. Naziler onu resmi filozofları olarak ilân etmeye çalıştıklarında ve Hitler, Weimar’daki Nietzsche Arşivinin önünde Elisabeth Förster- Nietzsche’nin elini öptüğünde, çıldırmanın ve cinnetin krallığına ayak atanlar bu kez Nietzsche’nin felsefesi değil, Nazilerdi. Nietzsche açıkça şöyle dedi: -Elbette henüz, ‘Alman Varlığı’ coşkunluğuna ulaşmadım. Bu ‘üstün’ ırkı saf tutma isteğine ise daha da uzağım. Tam tersine, tam tersine-.- Nietzsche, günün birinde ünlü bir adam olacağından daima emindi, ama dünyanın, ama dünyanın kendisini nasıl biri olarak değerlendireceğini tam olarak kestiremiyordu (ve bunda da haklıydı.) -Günü birinde beni aziz ilân etmelerinden çok korkuyorum... Ben aziz biri olmak istemiyorum, öyle olmaktansa, soytarı olmayı yeğlerim...-

Kaynak: 90 Dakikada NIETZSCHE

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

__________________
asi,hırçın,hür,asabi,küstah
pisimbat isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 30-12-2007, 09:44 PM   #2 (permalink)
Paşa Site Kedisi
 
pisimbat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2007
Bulunduğu yer: catland
Mesajlar: 3,019
Tesekkür: 650
976 Mesajinıza toplam 3,858 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
pisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond repute
Standart Ynt: Friedrich Wilhelm Nietzsche

"benim arzum, başkalarının bir kitapta anlattıkları şeyi on cümlede anlatmaktır."



ÖLÜMÜN SON İYİLİĞİ BİR DAHA ÖLÜMÜN OLMAMASIDIR.



BENİ ÖLDÜRMEYEN ŞEY BENİ GÜÇLENDİRİR.



KENDİ ALEVLERİNİZDE YANMAYA HAZIR OLMALISINIZ: ÖNCE KÜL OLMADAN KENDİNİZİ NASIL YENİLEYEBİLİRSİNİZ?



ÜMİT EN SON KÖTÜLÜKTÜR, ÇÜNKÜ İŞKENCEYİ UZATIR.



İNSAN RUHU YAPTIĞI SEÇİMLERLE BELİRLENİR.



ÖZDEYİŞLER HÂLİNDE VE KANIYLA YAZAN KİMSE OKUNMAYI DEĞİL, EZBERLENMEYİ İSTER.



BİLGİ ERMİŞLERİ OLMAK ELİNİZDEN GELMİYORSA, HİÇ DEĞİLSE BİLGİ SAVAŞÇILARI OLUN.



VE CEZA, SALDIRGAN İÇİN AYNI ZAMANDA BİR HAK VE ŞEREF OLMAZSA, CEZANIZ EKSİK OLSUN!



YELE KARŞI TÜKÜRMEKTEN SAKININIZ!



PEKİ SİZ, DOSTLAR, BEĞENİ VE BEĞENME TARTIŞILMAZ MI DİYORSUNUZ? FAKAT BÜTÜN HAYAT BEĞENİ VE BEĞENME ÜSTÜNE BİR TARTIŞMADIR!



KENDİN ALABİLECEĞİN BİR HAKKI, BIRAKMAYACAKSIN SANA VERMELERİNE!



RUH, HAYATIN BAĞRINA SAPLANAN HAYATTIR.



HER ŞEY BİRBİRİNDEN DAHA GEREKLİDİR.



ACI DER: "YIKIL!"



SENİ SEVİYORSAM SANA NE BUNDAN?



İNANÇLAR HAKİKAT DÜŞMANLARI OLARAK, YALANLARDAN DAHA TEHLİKELİDİR.



İNSANLAR EŞİT DEĞİLDİRLER.



NE DENLİ YÜKSELİRSEK, UÇMAK BİLMEYENLERE O DENLİ KÜÇÜK GÖRÜNÜRÜZ.



KADINI KADININ İÇİNDE ÖZGÜRLÜĞE KAVUŞTURMALI!



UÇURUMLARI SEVENİN KANATLARI OLMALI.



EN YÜCE DAĞLARA TIRMANAN GÜLER BÜTÜN ACIKLI OYUNLARA VE ACIKLI GERÇEKLERE!


(Nietzsche)
__________________
asi,hırçın,hür,asabi,küstah
pisimbat isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Alt 30-12-2007, 09:45 PM   #3 (permalink)
Paşa Site Kedisi
 
pisimbat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2007
Bulunduğu yer: catland
Mesajlar: 3,019
Tesekkür: 650
976 Mesajinıza toplam 3,858 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
pisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond reputepisimbat has a reputation beyond repute
Standart Ynt: Friedrich Wilhelm Nietzsche

GÜÇ İSTENCİ


"Bir gün bayağı kömür 'Niye böyle sertsin!' demiş elmasa. 'Biz seninle yakın akraba değil miyiz ki?'

Niye böyle yumuşaksınız? Kardeşlerim, size soruyorum: siz benim, -kardeşlerim değil misiniz?

Neden böyle yumuşak, böyle uysal, böyle verimser? Neden yüreklerinizde bunca yadsıma, bunca verinme var? Neden bakışlarınızda bunca az yargı var?

Peki siz yazgı olmak, amansız kişiler olmak istemezseniz, bir gün benimle nasıl, iller açabilirsiniz?

Peki sertliğiniz çakmak ve kesmek ve parça parça etmek istemezse, bir gün benimle nasıl, yaratabilirsiniz?

Yaratıcılar sert olurlar da. Elinizi binyıllara basmak, balmumuna basar gibi basmak, mutluluk sayılmalı sizce, -

-mutluluk, binyılların istemine yazmak, tunç üstüne yazar gibi yazmak, -tunçtan daha sert, tunçtan daha soylu. Ancak en soylu kişiler sert olur tepeden tırnağa.

Şu yeni levhayı yerleştiriyorum üstünüze, kardeşlerim: sert olun!-"


Güç İstemi, Nietzsche’nin felsefesindeki en önemli düşüncedir. Bu düşünceyi iki kaynaktan geliştirir: Schopenhauer’in ve Eski Yunanlıların düşün hayatlarından. Schopenhauer, dünyanın çok güçlü ve kör olan tek bir istem tarafından yönetildiği şeklindeki eski doğu inancını devralmıştı. Nietzsche, bu fikrin içindeki potansiyeli görür ve onu insan ilişkilerine uyarlar. Nietzsche, anlattığına göre, Yunan Kültürü’nü araştırırken, Yunanlıları harekete geçirenin herhangi bir yararlı şey veya doğrudan bir avantajın değil, güç ve iktidar elde etmeye yönelik bir çaba olduğunu farkeder.

Nietzsche bundan, tüm insanlığın güç ve iktidar istemi tarafından yönlendirildiği sonucunu çıkarır. Ona göre, tüm eylemlerimizin temel dürtüsü işte bu enerji kaynağından beslenir. Güç istemi çoğunlukla başka birtakım şekillerde, yani şekil değiştirerek, ortaya çıkıyor, ancak daima mevcuttu. Hıristiyanlık, öngördüğü tevazu, sevgi ve merhamet ile, görünüşe göre daima tersini iddia etmekteydi. Gerçekte bu, hastalıklı bir sapkınlıktan başka bir şey değildi. Hıristiyanlık, Romalılar’ın köle zihniyetinden doğmuş ve bu köle zihniyetini hiçbir zaman üstünden atamamıştı. Hıristiyanlığ’ın güç ve iktidar istemi, sırları daha kolay anlaşılabilir güçlü kişilerin değil, köle olanların istemiydi.

Nietzsche, insanların geliştirdiği kalıpları analiz etmeye soyunduğunda, onun güç istemi çok yararlı bir araç olarak ortaya çıkar. Eskiden soylu ve saygıdeğer bir fedakarlıktan kaynaklandığı sanılan eylemler, Nietzsche tarafından hasta ve yozlaşmış eylemler olarak deşifre ediliyordu.

Ne var ki Nietzsche’nin felsefe yapma eylemi, iki itiraza yanıt vermemektedir. Eğer tek ölçek güç istemiyse, nasıl oluyor da, o istemin doğrultularına uymak istemeyen eylemler, kötüden başka bir şey olabiliyorlar? Ve, azizlerin güç istemlerini başkaları üzerinde değil de, kendileri üzerinde uyguladıkları savı, bu düşünceyi öyle çok yönlü uygulayabilme imkânı veriyor ki, sonunda bu düşünce bizlere hemen hemen hiçbir şeyi açıklayamamaktadır. İkincisi, Nietzsche’nin güç istemi çok döngüsel bir düşünce: Evreni anlama çabamız eğer güç isteminden esinleniyorsa, o zaman Nietzsche’nin güç istemine dair tasarımı şüphesiz evreni anlama çabasından kaynaklanıyor.

Ama bırakalım, bu derin ve aynı zamanda tehlikeli fikirle ilgili son sözü Nietzsche’nin kendisi söylesin:

"Güç ve iktidar hırsı değişikliğe uğradı, ama o aynı yanardağ hâlâ yanıp duruyor; sabırsızlık ve sınırsız sevgi kurban istiyor; ve önceleri 'tanrı aşkına' yapılan şeyler, şimdilerde para uğruna yapılıyor, ki, bu da en yüksek güç ve iktidar duygusu ve iyi hissetmeyi sağlıyor." (Sabah Alacası, 204)


Kaynak: 90 Dakikada Nietzsche

Güç İstenci - Der Wille zur Macht - will to power


--------------------------------------------------------------------------------
Nietzsche’nin görüngü dünyası, yaşantı dünyası, ruhsal dünyası, bilinci insanlık kuşkusu tarafından belirlendi. İnsanın güvenilmez, inanılmaz, sevilmez olduğuna inanıyordu. Duyarsız, Duyunçsuz, Gerçekliksiz olduğunu sorgulaması bile söz konusu olamazdı. İyimserlik olarak bilinen törel duygunun tehlikeleri karşısında uyanıktı. Tersine, yaşadığı dünyada moral duygunun hiçbir değer ve anlamının olmadığına inanıyordu. Buna göre, tüm düşüncesini, tüm usunu insanın içinde yattığına inandı dizginlenemez ve yatıştırılamaz canavarın varlığını tanıtlamaya adadı. Ama bundan daha da çoğunu yaptı. Modern tinin paylaştığı öz-korkunun üstesinden gelmenin olanaksızlığından hiç kuşku duymadan, bireyi böyle tanımlanan bir varoluşa uyarlamanın yollarını araştırdı ve geliştirdi.
Nietzsche zamanın ruh durumunun önemli bir telini yakaladı. Daha şimdiden onun gibi düşünen geniş bir okuyucu kitlesine insanlığın bir bencillik ve saldırganlık egosundan daha iyisine yetenekli olmadığını anlatmayı başardı. İnsanlara çok iyi bildiklerini bir kez daha söyledi: Siz ruhsuzsunuz, değersizsiniz, aslında bir sürüsünüz. Sürü bu öz-çözümlemeyi coşkuyla doğruladı.

Nihilist Nietzsche güvenlikten yoksun bir dünyaya, kendi öz-duygusuna aç insanlığa, Tanrısı ölmekte olan bir topluma aslında bunun böyle olması gerektiğini bildirdi. Immanuel Kant’ın "insanlığın yamuk tahtasından doğru hiçbirşey yapılamaz" moral buyrumu ile bütünüyle uyumlu bir dünya görüşü ve bir ruh durumu geliştirdi. Bu ürpertici olgusallık algısı zemininde Güç İstenci hiç kuşkuszu kurtarıcıydı.

Güç İstenci, kendi eytişimi gereği, istenç filan değil ama güçsüz olanın itkisidir. Güç İstenci özgür istenç değildir; tersine, güdüsü bilinçsizdir, tam olarak Sigmund Freud’un üst-ben dediği bilinçsiz bir saldırganlık eğilimidir. Bir istenç değil ama denetlenemeyen bir tutkudur, us açısından salt bir kölelik anlatımıdır, dışsal bir güce bağımlılığın ele verilişidir. Ve us tutkuya boyun eğer: Tüm değerleri değersizleştirilen mantık özgür istenci de değersizleştirir, e.d. yok eder.

Güç İstenci başka istençleri tanımaz. Tersine, yetkeciliğini dolaysızca gösterir. Varolma koşulunda barışçıllığı, zorun ve zorbalığın ortadan kalkışı olarak türeyi, en özsel eşitliği, kısaca insanlığın üzerinde anlaşabileceği en küçük ussallık düzeyini bile tanımaz.

Nietzsche’nin istediği Güç hiç kuşkusuz Doğaya değil ama İnsana karşıdır. Ruhçözümsel olarak, dolaysızca bir paranoya belirtisi, bilinçsiz bir korkunun anlatımıdır. Nietzsche’nin sürü dediği insanlık için duyduğu nefretin bir başka terimde belirişidir.

İnancını öldüren, varoluştaki anlam ve değerini yitiren, insan doğasının kendisine yabancılaşan Nietzsche güçsüz, mızmız bir karakterdi çünkü egosunun karşısında yalnızca onun olumsuzlanmasını, ‘başka’yı, o olmayan, onun sınırı ve sonu olan bir gözdağını algılıyor ve duyumsuyordu. Nietzsche güç istiyordu, ama istediği güç kesinlikle insana ve insanlığa güven duygusuyla birleşen Erdem değildi. Nietzsche o gülünç üstün-insan tasarımında bir yabancılar, bir yarışmacılar, bir hasımlar toplumunda yiten modern bireyin çok yaygın, ama yaygın olduğu denli de budalaca ve tehlikeli özlemine anlatım verdi. Buna göre, Nietzsche’ye son yüklenen sıfatlardan biri de doğalcılıktır. Nietzsche’yi iyi tanıyan, düşünürün dengeli bir tablosunu çizdiği ve her savını bir düzine alıntı ile desteklediği ileri sürülen bir yazar unları söyler (Nietzsche: Naturalism and Interpretation. Christopher Cox. Berkeley: University of California Press, 1999. Pp. xvi + 270. $45.00.) :

"the apparent dogmatism of will to power and becoming is mitigated by perspectivism, which grants that will to power and becoming are themselves interpretations, yet ones that are better by naturalistic standards’’ :: ‘‘ güç istenci ve oluşun görünürdeki inakçılığı güç istencinin ve oluşun kendilerinin yorumlar olduğuklarını, ama doğalcı ölçünlere göre daha iyi yorumlar olduklarını kabul eden perspektivizm tarafından yumuşatılır" (s. 106).

Nietzsche’de (ve anlatımı olduğu modern bilinç yapısında) berbat ve tehlikeli olan şey tam olarak bu yorumun kendisinin anlattığı özgürlük yoksunluğudur: Doğalcılık. Doğa Tinin üzerine ve önüne çıkarılır, ve tutkunun usa, dürtünün sağduyuya birincilliğinde diretilmesi ölçüsünde, nihilizm kendi doğasını sergiler. Görünen şey perspektivist-göreci olmanın tam tersidir çünkü doğal olan zorunlu olandır, göreli değil. Yine bu düzeye dek Doğanın sağladığı ölçünler gerçekten de iyinin ve kötünün ötesindedir ve buna göre ‘daha iyi’ oldukları değil ama yalnızca doğal oldukları söylenebilir. Doğal olan hiç kuşkusuz moral değer kategorilerinin altında durmaz. Çünkü zorunludur, özgür değil. Doğa Hak kavramını içermez. Nietzsche’de ‘‘yüksek’’ olan şey gerçekte alt ya da doğal olandır, tinsel olan değil. Türe yasanın gerçekleşmesidir, ama üst-insanın gerçekleştirmesi gereken yasa doğa yasasıdır.

Böyle bakış açısından, istenen güç başkalarının güçsüzlükleri pahasınadır. Güç İstenci güç istemi, güçlü olma isteği değildir. Güç İstenci istencini dayatma hakkının uygulanmasıdır. Sürüyü varsayar.

Güç İstenci kendi eytişimi gereği zor ve şiddet istencinde somutlaşır. ‘Zor’ kendini güç kavramının arkasında gizleyen yabanıllıktır. Başka bir deyişle, saldırganlıktır. İşi yokediciliktir.

Nietzsche güçsüzdü çünkü dünyası İyi, Gerçek, Güzel hiçbirşey içermeyen değer yoksunu bir dünyaydı. Tıpkı bilinci gibi. Tüm dünya karşısında güçsüzdü. Ama zayıflığın çıkarsaması bir nefret duygusundan başka birşey değildir. Nietzsche dünyadan, insanlıktan nefret etti.

Nietzsche doğanın güçleri karşısında değil ama insan karşısında güçsüzdü. İnsanlar karşısında insan olduğunu anlamayı başaramadı: Sevme ve sevilme yeteneği yıkılmıştı. Değer bilmeyi başaramadı. İnsanları ne denli güçlü gördüyse, onları usa ve erdeme ve türeye ne denli bağlı gördüyse, kendi hiçliğini o denli derinden duydu, nefreti o denli yeğinleşti, ve herkesten önce erdemsizliği güçsüzlük olarak gören Sokrates'ten, ‘moral manyak’ olduğunu söylediği bu en yürekli, en güçlü bireyden nefret etti.

Güçlü insan Nietzsche için parası, malı mülkü, politik yetkesi ya da ünü olan, varoluşun anlamını dışsallıklarda bulan mutçu soytarı değildi. Tüm bu tür öğeler özsel olarak insana dışsaldır, ve Nietzsche bunları gerçek güç kaynağı olarak görmedi. Nietzsche Gerçek, Güzel ve İyiden yana olmakla, insan özünü doğrulamakla güçlü olan insandan, erdemli insandan nefret etti.

Nietzsche insanlıktan kuşku duyar, insan bir us değil ama bir içgüdü varlığı olduğuna inanır ve buna göre vargılar çıkarır. Tanıdığı, bildiği, bir parçası olduğu insanlık alanında hiç de yanılıyor gibi görünmez. Tersine, işlerin yürürlükteki durumuna kavramsal anlatım verir. Tanrısı ölen bir insanlık için duyuncun da öldüğünü ileri sürerken bütünüyle tutarlı, bütünüyle geçerli, bütünüyle gerçek bir nihilist uslamlamayı formüle eder. Yaşamın kendisi söz konusu olduğu sürece, Nietzsche’ye öncüllerinin tutarlı vargılarını görmeyi, türetmeyi, ve doğrulamayı beceremeyen mızmız pozitivistlerden, varoluşçulardan, özdekçilerdan daha fazla önem vermeliyiz. Modern dünya gerçekten de insan doğsında yatan canavarlığın bir sonucu olarak bütün tarihinde ilk kez bir küresel ölüm-kalım sorunu ile karşı karşıya gelmiştir. Modern birey ve onun modern devleti Nietzsche’nin en çoğundan kağıt ve mürekkep düzleminde edimselleştirdiği korku-nefret-saldırganlık temasını Yaşamın kendisinin ortasında normal bir varoluş koşuluna çevirmiştir.

Modern Bilinç nihilist insanlık çözümlemeleri ile anlaşmada hiçbir sorun görmez. Tersine, böyle kötümser yorumlarda varolan duruma ortak olmanın aklandığını duyumsar. Rahatlar. Suçluluk duygusu acı verici birşey olmaya son verir, sadistik bir haz kaynağı olur. Bireysel ruh ve bilinç kendini baştan sona değersizleşmiş bir ekinin kucağına bırakır. Yirminci yüzyılın olayları, dünya savaşları, soykırımlar, ve dünyanın dört bucağına yayılan daha başka acımasızlık eylemleri Nietzsche’nin ve irrasyonalizmi izleyen daha başka sayısız modern düşünürün kuşkucu insanlık görüşlerinin haklı olduğunu düşündürür. Büyük nihilistin ölümünü izleyen yüzyılın tüm olguları insan doğasının bir sevgi, duyunç ve gerçeklik doğası olmaktan ne denli uzak olduğunu tanıtlar, tersini değil. Usu reddeden tüm soyut kuramcılık ona kalan biricik yöntemle, tümevarım yöntemi ile yetinmek zorunda olduğunu bilir. Nihilizmin yalnızca bir çözümleme olmadığını, kendisinin karşı-moral tutumunun tam olarak bir moral tutum olduğunu anlamak için olgusal olarak söylediklerinden çok mantıksal olarak söylemek zorunda olduklarına bakmamız gerekir.

Nietzsche yalnızca betimleme ya da çözümleme yapmakla kalmaz. Modern dünyanın yaşadığı ve gelecekte yaşayabileceği trajedilerin kendileri tam olarak nihilist düşünürün insanlığa salık verdiği duyunçsuzluk zemininde olanaklı oldular. Nietzsche hiç kuşkusuz modern kötülüğün mimarı değildi. Ama us-dışını, duyunç-dışını, duygu-dışını kutlayan bir yazardı. İnsanlığı sürü olarak aşağılaması, üst-insan dediği soytarılığı yüceltmesi Nietzsche’nin raslantısal buluşları değil ama insan duyuncunu anlayış yolundan doğan sonuçlardı.

"Üst İnsanlar tarafından kitlelere karşı bir savaş bildirimine gereksinim var! ... Yumuşak ve kadınsı yapan herşey Halkın ya da Kadınların ereğine hizmet eder. Evrensel oy hakkından, eş deyişle, aşağı insanların egemenliğinden yana işler. Ama karşı önlemleri almalı ve bu bütün sorunu aydınlığa ve yargının mahkemesi önüne getirmeliyiz." (Nietzsche, Güç İstenci, Kesim 861).

Nietzsche modernizme düşmanlığında modernizmin ürünüydü. Ona sevgi vermeyen bir dünyayı değil ama sevginin kendisini yadsıdı, Nefreti, Güç İstencini yüceltti. Modern ‘uygarlık’ kendi tarihsel kökenlerinden ötürü yalnızca sevme değil ama sevilme yeteneğini de tinsel dokusundan dışlar, ve geriye duyguya kendini anlatmak için saldırganlıktan başka bir çıkış yolu bırakmaz. Nietzsche bu karanlık duygunun sanatını yaptı ve modern toplumda yaygın bir duygudaşlık kazandı. Popülerliği nedensiz değildir. Evrensel bir bilinçaltına anlatım veriyordu.

"Eğer yaratmak istiyorsak, kendimize hiç kadar büyük bir özgürlük vermek, böylece ahlaktan kurtulmak ve şenlikleklerle neşelenmek gerekir. (Geleceğin önsezileri! Geçmişi değil geleceği yüceltmek! Geleceğin mitini bulmak! Umut içinde yaşamak!) Şanslı anlar! Ardından perdenin yeniden inmesine izin vermek ve düşüncelerimizi kesin ve yakın amaçlara indirgemek!" (Güç İstenci)

__________________
asi,hırçın,hür,asabi,küstah
pisimbat isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bookmarks

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Friedrich Wilhelm Nietzsche

Etkinlik Sosyal Aktivite Sanat Yaşam Gezi ve Tatil Klubü ve Kültür ve Sosyal Aktivite Friedrich Wilhelm Nietzsche Konusunu hayatimdegisti.com Konuğumuz olarak inceliyorsunuz hayatimdegisti.com sitemizde yaşamınızı hemen degistirecek bir cok telkinli hipnoz mp3 vardir tesaduf eseri de buradaysanız mutlaka inceleyiniz üst link TelkinCD tıklayınız Friedrich Wilhelm Nietzsche 15 Ekim 1844’te Sachsen’in Prusya hakimiyeti altında bulunan bölümündeki Lützen’e bağlı Röcken’de doğdu. Ailesi dindar ve lüteriyen bir küçük esnaf ailesiydi. Soyunda başka bir çok meslekten de olmak üzere şapkacılar ve mezbahacılar da vardı. Ancak büyük babası ...

ayrıca bu konularda arama yapan konuklarımız var Kültür ve Sosyal Aktivite telkin cd indir izle İstanbul Kültür ve Sosyal Aktivite nerededir kimdir Kültür ve Sosyal Aktivite çekirdek inanç temizliği İzmir bursa Kültür ve Sosyal Aktivite hipnoz Kültür ve Sosyal Aktivite olumlama seminerleri eğitimi çaresi tedavisi Kültür ve Sosyal Aktivite hakkında bilgi bilinçaltı telkin cd telkin mp3 Kültür ve Sosyal Aktivite kuantum düşünce kitap haberi


WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:32 PM.


Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.