Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Yaratıcı Yazarlar Klubü (http://www.hayatimdegisti.com/forum/forumdisplay.php?f=268)
-   -   Benden bir öykü (http://www.hayatimdegisti.com/forum/showthread.php?t=904)

kadirayvaz 19-02-2007 11:32 PM

Benden bir öykü
 
HEY ORADA KİMSE VARMI?

İzmit depreminin ilk günleri. İnsanların çoğu enkaz altında ölmüş… Kimisi yaralı ve enkaz altından kurtarılmayı bekliyor. İki, üç gündür kurtarılmayı bekleyen insanlar var. Her enkazın başında yerli ve yabancı kurtarma ekipleri, ambulanslar, itfaiyeciler, gazeteciler, televizyoncular, vatandaşlar…
Esasen kimse kimseyi tanımıyor. Burada bulunan insanların tek amacı; can kurtarmak…
Yaralı depremzedeleri en yakın hastanelere ulaştırmak. Hatta askeri helikopterlerden yakın illere taşınan yaralılar bile var. Türkiye’nin çeşitli illerinden, dünyanın değişik coğrafyalarından gelmişler.
Nerdeyse beş kıtanın, üç ırkın insanları burada. Enkaz altındakiler, çoğu zaman saatler süren uğraşlardan sonra enkazdan çıkararak ambulanslara bindiriliyor, gelen ihbarlar doğrultusunda başka enkazlara gidiyorlar.
Depremin üçüncü günü. Yerli bir kurtarma ekibi. Ekibe on sekiz yaşlarında bir delikanlı geliyor. Anne ve babasının enkaz altında kaldığını, hala yaşıyor olabileceklerini söylüyor. Ekiptekiler süratle enkazın olduğu yere varıyorlar. Enkazın bazı noktalarına dinleme cihazları koyarak, bir yandan da megafonla bağırıyorlar. Eğer enkaz altındakiler yaşıyorlarsa ses verdiklerinde, bu cihazlar sayesinde yaşadıkları ve ne durumda oldukları tespit ediliyor.
Ekiptekiler megafonla bağırmaya başlıyorlar.
--- Hey orada kimse var mı?
Ses gelmiyor. (Ses gelse de duyamıyorsunuz, ses ancak cihazlara yansıyor. Dışarıdan çıplak kulakla anlaşılmıyor)
Tekrar bağırıyorlar.
--- Hey orada kimse var mı?
Yine ses gelmiyor. Delikanlıya anne ve babasının ismini soruyorlar. Ali ve Ayşe Heper. Tekrar tekrar bağırıyorlar.
--- Ali ve Ayşe Heper oradaysanız ve yaşıyorsanız ses verin veya sert bir yere vurmaya çalışın.
Yine her hangi bir ses veya tepki gelmiyor. Ekiptekilerin bu umutsuz uğraştan moralleri epeyce bozuluyor. Artık umutlarını kesiyorlar. Yaşıyor olsalardı ses verirlerdi. Hiç olmazsa başka bir enkaza gidelim, belki başka bir can kurtarırız, diğer deprem zedelere yardım ederiz kararına varıyorlar.
Delikanlı ağlıyor, yalvarıyor, ısrarla anne ve babasının yaşadığını iddia ediyor. Ekiptekilerin bu manzara karşısında içleri burkuluyor. Delikanlının içinde bulunduğu durumdan ister istemez etkileniyorlar. Cihazla dinleme yapmaktan vazgeçerek enkazı ne pahasına olursa olsun kaldırmaya karar veriyorlar. Bu hummalı çalışma, yemek molası dışında aralıksız tam yedi saat sürüyor. Sonunda ekiptekiler Ali ve Ayşe Heper’e ulaşıyorlar. Ali bey ve Ayşe Hanım yan yanalar. Hemen su veriyorlar. Fakat ekiptekilerin moralleri fena halde bozuk.
--- Madem yaşıyordunuz üstelik yaralı değildiniz, megafonla defalarca anons ettik niçin bir şekilde ses veya tepki vermediniz? En ufak bir ses vermeniz bile bizim için yeterliydi. Diyerek sitem ediyorlar Ali beyle, Ayşe hanıma…
Ekiptekiler anons ederken enkaz altında olay şöyle gelişmiş. Dışarıdan gelen sesleri net bir şekilde duymuşlar. Ali bey tam karşılık verecekken, Ayşe hanım hemen müdahale etmiş.
--- “ Ne yapıyorsun Ali? Sus sakın cevap verme, Azrail geldi bizi arıyor”

Öykü:Kadir AYVAZ
Beğenirseniz diğer öykülerimide göndermeyi düşünüyorum.

hayatimdegisti 20-02-2007 12:08 AM

Benden bir öykü
 
Kaleminize sağlık Kadir bey.Ben beğendim öykülerinizi.
Bu öykülerinizi edebiyat yazarlar bölümüne paylaşabilirsiniz.
Bende bir kaç kendi yazdığım öyküyü göndereceğim oraya.

kadirayvaz 20-02-2007 06:31 AM

Benden bir öykü 2
 
BİR GÖZ RENGİ

Üç kişi bir kahvehanede birbirlerinden habersiz bir şekilde ayrı ayrı masalarda otururlar. Birinci adam televizyon seyreder. İkinci adam gazete okur ve gazeteyi okuduktan sonra,pür dikkat gazetenin bulmacasını çözmeye başlar. Üçüncü adam da boş boş oturur. Muhabbet etmek için tanıdık birinin gelmesini beklemeye koyulur. Bulmaca çözmeye çalışan ikinci adam gayri ihtiyari,kendi kendine mırıldanır. “Bir göz rengi?” Birinci adam söze karışır. Kaç harfli? Üçüncü adam birincisinin dahi cevabını beklemeden hem soruyu sorar, hem de cevabını verir. ‘’Dayaktan önce mi, dayaktan sonra mı? Dayaktan sonra ise mor!’’
(Birinci Adam) Kadir AYVAZ smiliyface


etterna_ 20-02-2007 01:39 PM

Benden bir öykü
 
yaratıcı öyküler.Devamını bekliyoruz.Teşekkürler hismiley

lalezar 20-02-2007 03:51 PM

Benden bir öykü
 
begendim.. kalemine güç kuvvet versin öbürleri de güzeldir eminim.. thumbsanim onayi

yakamozdüşleri 03-05-2007 08:25 AM

Ynt: Benden bir öykü
 
yazmak hoş ,emek duygu isteyen kutlu eylemlerden devamını bekliyoruz kadir bey hismiley

kadirayvaz 03-05-2007 08:38 AM

Ynt: Benden bir öykü
 
Sevgili edaei öykülerimin devamını yazamıyorum.Çünkü kısa film olma durumu var.Bu yüzden internette olmaması gerekiyor.O yüzden diğerlerini yazamıyorum.Yazdıklarımlarım tadımlıktı, malesef doyumluk değil. Selam ve sevgiler....

yakamozdüşleri 03-05-2007 10:38 AM

Ynt: Benden bir öykü
 
Ne güzel bir haber bu çok sevindim 25889 yolunuz açık olsun kadir bey olsun filmini izleriz bizde :) selamlar

kadirayvaz 03-05-2007 12:30 PM

Ynt: Benden bir öykü
 
Teşekkür ederim.Güzel temennilerin için. t678 t678 t678

kadirayvaz 16-05-2007 02:54 PM

Ynt: Benden bir öykü
 
Sevgili LERZAN
Bu öykümü sana hediye ediyorum. (Sana özel) Umarım beğenirsin. Herhalde böyle bir hediye almamışsındır.


ŞEYH VEYSEL KARANİ
Nilay büroya geleli henüz beş dakika olmuştu. Aynada yüzünü kontrol edip makyajını gözden geçirdi. Makyajında kendince bir kusur bulamadı. Büroda kimse olmadığından saçını taramaya henüz başlamıştı ki, telefon sevimsiz sevimsiz çalamaya başladı. Bu kadar erken kim arıyor olabilirdi? Kim bu patavatsız diye geçirdi aklından. Bu saatte pek arayan olmazdı. Söylene söylene telefonu açtı.
“Ben Şeyh Veysel Karani. Hikmet beyle görüşmek istiyorum, ne zaman görüşmem mümkün olur.”
Dedi karşı taraftaki sesin sahibi. Birden afalladı Nilay.
“Şey şey şeyhim Hikmet beyin bugün tüm saatleri dolu, yarın saat iki gibi görüşmeniz mümkün olur.”
Diyerek cümleyi zor tamamladı. Şeyh Veysel Karani randevu saatinin uygun olduğunu ve yarın o saatte geleceğini söyleyerek hayırlı işler dileyerek telefonu kapattı. Nilay hala şoktaydı. Bir şeyhin, Hikmet beyle ne işi olabilirdi ki? Hikmet bey bırakın namaz kılmayı, cumalara bile gitmeyen bir insandı. İçki içmediği günler bile sayılıydı.
Karısı makyajsız sokağa adım atmaz, yaz tatillerinde karı, koca lüks otellerin havuzlarından çıkmazlardı. Daha evvel hiç böyle bir misafiri de gelmemişti. Ne işi olabilirdi bir şeyhin, bir din büyüğünün Hikmet Beyle? Hiçbir ilişki ve mantık kuramadı kafasında. Kafası allak bullak olmuştu.
Nilay rahat giyinmesine rağmen muhafazakar bir kafa yapısına sahipti. Anne ve babası namazlarını kılan dini vecibelerini yerine getirmeye çalışan insanlardı. Hatta gelecek yıl için hac hazırlıkları yapıyorlardı.
Nilay’ın din büyüklerine büyük saygı ve hürmeti vardı. Fakat böyle bir zatın karşısına makyajlı ve açık bir şekilde çıkmak onu ürkütmüştü.
On dakika sonra patronu Hikmet bey geldiğinde durumu anlattı. Hikmet bey böyle birini tanımadığını söyleyince şaşkınlığı bir kat daha arttı. Hikmet bey gayet sakin bir şekilde;
“Gelsin bakalım kimmiş, gelince görüşürüz” diyerek nescafe içmek istediğini söyledi Nilay’a.
Eve gidince hep şeyhi düşündü, hayalinde canlandırmaya çalıştı. Altmış, altmış beş yaşlarında, bembeyaz sakallı, bembeyaz giyimli, nur yüzlü bir ihtiyar olabileceği kanaatine vardı.
Ertesi gün işe giderken en kapalı kıyafetlerini özenle seçerek giydi. Her gün düzenli olarak yaptığı makyajını yapmadı. Her türlü ihtimali göz önünde bulundurarak abdest aldı. Nede olsa gelecek olan bir şeyhti, bir din büyüğüydü. Olur ya, ulvi bir durumla karşı karşıya kalabilir, şeyh kendisine dini konular hakkında soru sorabilir veya telkinlerde bulunabilirdi.
Çok merak ediyordu Şeyh Veysel Karani’yi. Hatta nasıl hitap edeceğine bile karar vermişti. “Şeyh Veysel Karani hazretleri” şeklinde hitap edecekti ona. İnşallah doğru hitap ediyor olacağım diye geçirdi aklından.
Dakikalar bir türlü geçmiyor, saat iki olmamakta ısrar ediyordu. İki üç dakikada bir saate bakıyor, bir türlü gözlerini saatten alamıyordu ki, tam saat ikiye üç kala büroya otuz, otuz beş yaşlarında, oldukça şık giyimli, uzun boylu, yakışıklı bir adam girdi.
“Ben Şef Veysel Karani, Rönesans oteli, restoranının protokol şefiyim. Hikmet beyle randevum vardı, saat ikide bu sebepten rahatsız ettim.”
“Ta tabi buyurun, hoş geldiniz” Nilay neredeyse küçük dilini yutacaktı şaşkınlıktan.
Hikmet beyin odasına aldı, saatlerce merak ettiği şeyhi. Şeyhin görüşmesi bitip gittikten
ve gülme krizi geçti sonra, işin aslını Hikmet beyden öğrendi.
Patronu Hikmet bey önceki akşam Protokol şefi Veysel Karani’nin çalıştığı restoranda içki içtikten sonra, içkinin dozunu ayarlayamamış, sarhoş olduktan sonra evrak çantasını restoranda unutmuştu. Nilay’a göre şeyh, orijinali sef Veysel Karani’de patronunun unuttuğu çantasını getirerek, Hikmet beyden bahşişi hak etmişti.
Nilay o günden sonra telefonları daha bir dikkatli dinlemeye başladı. Aklına bu olay her geldiğinde, gülme krizlerine tutuluyor, bu durup dururken gülmelerine evdekiler bir anlam veremiyorlardı.
Daha sonra bu olayı evdekilere anlatınca herkes kahkahalara boğuldu. Anlattığına da pişman oldu. Çünkü; Nilay epeyce bir zaman evdekilerin esprilerine malzeme olmaya devam etti.


Öykü:KADİR AYVAZ


WEZ Format +3. Şuan Saat: 03:10 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.