Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Öğretici Bilgiler (http://www.hayatimdegisti.com/forum/forumdisplay.php?f=487)
-   -   Basım ve Kâğıt (http://www.hayatimdegisti.com/forum/showthread.php?t=25844)

bluemoon24 29-12-2008 11:35 AM

Basım ve Kâğıt
 
Bu icatlardan birincisi,

"baskı"dır. Gutenberg'den önce hazırlanmış bir kitaba bakarsak bu icadın önemini

daha iyi kavrayabiliriz: Madenden, deriden ya da tahtadan yapılma iki levhanın

arasına sıkıştırılmış kocaman bir şey... İçinde, papazların aylarca çalışarak,

büyük bir sabır ve sanatla meydana getirdikleri bir teoloji ya da metafizik

eserinin kopyası var. Görülüyor ki, kitap, o çağlarda pahalı bir lüks eşyasıdır.

En büyük kitaplıklarda bile birkaç yüzden fazlasını bulmak imkânsızdır.

Bunlardan birini Tıp Fakültesinden ödünç almak isteyen Kral XI. Louis bile

gümüşlerini rehin bırakmak zorunda kalmıştı. XIV. yüzyılın sonlarında,

ansızın ortaya Kylographieler çıkıverdi. Bunlar, üzerlerine desenler oyulmuş

tahtadan levhalardır ve bu desenlerden birçok sayıda basılabilmektedir. Kaynağı

ta uzaklarda, Çin'de olan, bu oyma desenli basma resimlerin bazıları 947

yılından günümüze kadar kalmıştır. Konu, titizlikle düzleştirilmiş bir levhaya

işleniyor; sonra desen ya da yazının çevresindeki tahta çelik kalemle oyuluyor

ve geriye kalan kabartma kısımlar iyice mürekkeplenip kağıda basılıyordu.

'Bu tekniği Avrupa'ya getirenlerin Türkler ya da Ruslar olduğu

sanılıyor. XV. yüzyılın başlarında, iyice yaygınlaşan bu yöntemle bir yandan

kutsal resimlerin bolca dağılması sağlanırken öte yandan da oyun kâğıtları

basılıyordu. Oyun kâğıtlarının kaynağı Hindistan olsa gerektir; bunlar,

Avrupa'da görünür görünmez kumarbaz kitlesini hemen sarmıştı. Bunlar, tahta

gravürlerle basımı sayesinde bollaşırca, fiyatları da büyük ölçüde düştü.

Zamanla bu kâğıtların tek levhayla değil de, biri resmi, öteki yanındaki

yazıları taşıyan iki levha kullanılarak basılması düşünüldü. Sonra yazıların

satırlara, daha sonra da harflere bölünmesi akıl edildi. Bütün bu olgular

zincirleme olarak birbirini izler yani birinden ötekine kolay geçilir

sanılmamak; çünkü sadece hurufatı (basım harflerini) icat etmek yetmez, bunları

çabuk basmayı sağlayacak sistemi de kurmak gerekir. Baskının temel

bulgusu olan hurufatın 1423'te gerçekleştirildiği, mucidinin de kilise

adamlarından ve çağının en önemli kylografi basımevlerinden birinin sahibi

Coster (1370-1440) olduğu sanılıyor. Tahtaya harfleri ilk oyan ve bunları

kelimeler ve cümleler yapmak üzere bitiştiren de Coster olsa gerektir. 1440'dan

çok önce bu yolla birçok kitaplarla Donatus'un Latin Gramerini dizmiş ve

basmıştır. Sanıldığına göre, gelecek kuşakların Gutenberg adiyle tanıyacakları

Jean Gensfleich da onun çırakları arasındaydı. 1400'de Mayence'de doğan ve bir

yargıcın oğlu olan Gutenberg, ailesinin yoksul düşmesi üzerine bir zanaata

girmek zorunda kalınca kuyumculuğu seçmişti. Ama kısa süre sonra politikaya

fazlaca karıştığından, ülkesinden ayrılmak zorunda kaldı. Bir ara Coster'in

yanında çalışmış olduğu ve baskının toplum hayatında büyük bir devrim açacağını,

o çağlarda sezdiği, kuşku götürmez. Gutenberg'i 1443-1444 yılları

arasında Strasbourg'da görüyoruz. Harfleri tahtadan değil, dökümle meydana

getiriyor; bir yandan da ketenyağı ve is karasıyla ilk baskı örneklerini

hazırlıyordu. 1448'de, icadından yararlanmak ve para kazanmak üzere Mayence'e

döndü. İki yıl sonra, zengin bir burjuvadan gerekli para yardımını sağlayarak

Pierre Schaeffer'le birlikte işe koyuldu.Böylece baskı tekniği doğmuş

oluyordu. Mayence'deki küçük atölyede kurşun ve antimon bileşimi

kullanılmaktaydı. Bundan böyle de dünyanın bütün dökümcüleri hurufat imalinde bu

bileşimi kullanacaklardır. O dönemde el presiyle sayfanın iki yanına birden

basılıyordu. Mizanpaj yönünden de belirli bir ilerleme görülmüştü. Uzman

tarihçiler, Gutenberg'in ilk bastığı eserin bir astronomi takvimi olduğunu kabul

ederler (1447). Bastıklarının en tanınmışı, yalnız on iki tanesi günümüze kadar

gelen, iki sütun 36 satır ve 1282 sayfalık İncildir. Gutenberg, 1467

ya da 1468'de öldüğünde, icadı baş döndürücü bir hızla yayılmaktaydı. Önce

İtalya'yı fethetti; 1464'de Roma yakınındaki Subiaco'da; 1470'de de Roma'da ilk

basımevleri kuruldu. 1469'da onu Paris'le Fransa izledi. Budapeşte ilk

basımevine 1473'te, Oxford 1479'da kavuştular. Yüzyılın sonlarına doğru sayısız

Avrupa şehirlerindeki atölyelerde her boyutta sayısız İncil basılmaktaydı.

İcat, tanıtılmış, kabul ettirilmişti; iş, bunu mükemmelleştirmeye

kalıyordu. Büyük basımcılar sırayla sahneye girmeye başladılar: 1490'da Aide

Manuce, Venedik'te 1504'te Henri Estienne, Paris'te; 1555'te Christophe Plantin

Anvers'de; 1587'de Louis Elzevir, Leyde'de... Ancak Gutenberg'in kullandığı

gotik harfler yerine 1464'te romen harfleri; 1500'de de italikler

kullanılmaya başlandı. Bu büyük icadın paha biçilmez sonuçlarını sayıp

dökmeye gerek var mı? İlk ağızda felsefe eserleri ve kutsal kitaplar

yayımlanmış; ucuzluğu ve küçük hacmi yüzünden herkesin kitap sahibi olabilmesi,

böylece her düzeyde ve zekâda insanın okuyabilmesi, eleştirebilmesi sağlanmıştı.

Bu, insanı doruğa yükseltme amacını güden kendine özgü bir uygarlığın hareket

noktası oldu.

KÂĞIT Basım tekniği, cahillikle mücadelede ve

uygarlık yolunda ilerlemede eşsiz bir silah oldu. Gutenberg'den kırk yıl sonra,

Nurenberg'de yirmi dört preslik, yüz işçinin ve ayrıca 'musahhih'lerle

ciltçilerin çalıştığı bir basımevi kuruldu. Ancak, yeterli miktarda kâğıtla

desteklenmemiş olsaydı, bu basımevi kurulamaz ya da devam edemezdi. Az

önce sözünü ettiğimiz ikinci büyük ilerleme, kâğıt tır. Kâğıt da Çin'den

geliyordu ve yeni bir icat değildi. Eskilerin yazı gereci olarak değişik

maddeler denemiş olduklarını biliyoruz. Mısırlılar Papirüs adını verdikleri

bir tür kamışın gövdesini kurdele gibi kesmişler; bunları bizim kontrplakları

yapıştırdığımız gibi yapıştırarak uzun bantlar meydana getirmişler ve üzerlerine

hiyeroglif (resim yazısı) yazmışlardı. Mezopotamyalılar da, kil tabletlerden

yararlanırlar, bunların üzerine çivi yazısı yazarlardı. Çinliler, yazıya önce

tahta levhaları oyarak başladılarsa da giderek kalemi bırakıp fırçayı tercih

ettiler. Sonra, sanatçılara özgü bir incelikle ipekli kumaşlar üzerine

ideogramlar (bir fikri harflerle değil resim ya da o düşünceyle ilgili

işaretlerle yazma sistemi, ideograf: Bu resim ya da işaretlerden, biri.) çizmeye

başladılar. Çinlileri yazmak için başka bir madde aramaya yönelten,

kullandıkları maddenin çok pahalı oluşuydu her halde. Öte yandan Uzak Doğu

keçenin de vatanıdır ve keçe yapımı kumaştan önce başlamıştır, öyle ki, üstünde

fırçayla yazı yazılmasına elverişli bir çeşit keçe imal etmeyi düşünmelerine

şaşmamak gerekir. Görevine Tarım Bakanlığı diyebileceğimiz Tsay-Lun, 105

yılında bu alandaki araştırmalar geniş çapta destekledi. İpek kalıntılarını

lime lime ettirip suda bıraktırdı. Böylece, bir tür hamur elde edildi. Sonra bu

sulu hamur, sepetten yapılmış bir kalburun içine konulup süzüldü. Kalburda kalan

lifli madde, kâğıttı. Tsay-Lun çalışmaları sürdürdü ve daha ucuz bir

hammadde, sözgelişi bambu ya da incir ağacı denenmeye başlandı; kalbur da

geliştirildi. Denemelerin gizli tutulması emredilmiş olmakla birlikte, bu teknik

kısa sürede duyuldu. Bunun üzerine 751'de Çinli kâğıt işçileri tutuklanıp

Semerkant'a sürgün edilince, orada hammaddesi keten ya da kenevir olan kâğıt

imal etmeye başladılar. Bir çeyrek yüzyıl sonra, kâğıt tekniğinin sırrı

Bağdat'ın, sonra da Şam'ın yolunu tuttu ve buralarda da kâğıt fabrikaları

kuruldu. Araplar yoluyla yayılarak Fas'a ve 1145'te İspanya'ya vardı. Fransa'da

ilk kâğıt değirmeni 1190'da Herault'da dönmeye başladı. Bunu ırmak boylarında

(Auvergne, Troyes, Floransa) başka değirmenler izledi. Avrupalılar, bu

alanda büyük yenilikler getirdiler. Hamurlarını tahtadan değil, keten ve pamuklu

kumaşları parça parça ederek elde ediyorlardı. Yazılarını fırçayla değil, kaz

tüyüyle yazdıklarından, elde edilen kâğıdı -direncini çoğaltmak için- jelatine

batırıyorlardı. Bir direnç sayesinde, Gutenberg maden hurufat pres

kullanabilmişti. Tabii kâğıt, hayvan derisinden yapılan ve çok pahalı

olan parşömeni (bu kelime Bergama şehrinin adından gelmektedir. Tirşede

denilir. Bugünkü parşömen kâğıdı ile karıştırılmamalıdır.) hemen gözden

düşürdü. Yeni sanayi, basımın yaygınlaşmasıyla ilerledi. Hem öylesine ilerledi

ki, kısa zaman sonra hammadde sıkıntısı çekilmeye başlandı. Yün işe

yaramadığından, mısır kutnusuna (öbür adı dimi. Sıkı dokunmuş bir çeşit pamuk

bez.) başvurmak gerekti. Ancak öte yandan halkın bir kısmı zenginleştiğinden,

çamaşır ihtiyacı da artmış; bu yüzden pamuklu kumaşta da büyük imalât artışı

olmuştu. Moda, bilimin yaygınlaşmasına hizmet ediyordu...



Siyaset, Bilim Ve Tarih Bilinci (Doğan Özlem )The Benefits Of TreesEnerji TasarrufuAlternatif Ucuz Enerji KaynaklarıErozyonun Tanımı Ve ÇeşitleriDünyamızın HareketleriDoğalgazDeve KuşlarıTeknolojik CellatlarımızKüresel IsınmaÇimento İşkolu Ve SorunlarıAtmosferin Başlıca Gaz KirleticileriNükleer EnerjiYapay KristallerHyrogen Fuel  The Fuel Of FutureKentiçi Ulaşımı Ve Çevre SorunlarıPrcı HakkındaÇevre Kirliliği Ve SonuçlarıSivil SavunmaUluslararası Hukuk Ve Çevre


WEZ Format +3. Şuan Saat: 09:13 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.