Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Kadınlarla ilgili haberler (http://www.hayatimdegisti.com/forum/forumdisplay.php?f=582)
-   -   Somataform Bozukluklar (http://www.hayatimdegisti.com/forum/showthread.php?t=487352)

Bluesky24 10-04-2010 02:15 AM

Somataform Bozukluklar
 




Somataform BozukluklarKonversiyon Bozukluğu



Felç, körlük ve konuşamama en yaygın belirtileridir. Depresif ve sıkıntı belirtileri de çoğu kez bu tabloya eşlik edebilir. Özellikle kol ve bacaklarda duyu kaybı ve bozukluğu yaygındır. Duyu bozukluklarının dağılımı genellikle nörolojik bozukluklardaki anatomik özelliklere uymaz. Normal olmayan hareketler, yürüyüş bozukluğu, belirli kas gruplarında titreme ve silkinmeler ve tikler görülebilir.

Konuşma genellikle normal olmakla birlikte ses kısılması ve konuşamama da sık görülen belirtilerdendir. Ender olarak çocuksu, kekeleyerek çocuk gibi konuşma görülebilir.

Histeri sözcüğü Yunanca'da dölyatağının dolaşması anlamına gelir. Bu tür davranış bozukluklarının cinsel doyumsuzluktan kaynaklandığı düşüncesi de ilk çağ Yunan uygarlığı dönemine dayanır. Hipokrat, çırpınmalarla kendini gösteren hastaların bir bölümünün gerçek sara (epilepsi) olmayıp, histeri vakaları olduğundan ve bu ikisini birbirinden ayırt etmenin güçlüğünden söz etmiştir. Bu bozukluk orta çağda cin çarpmasına bağlanmış, 19. yüzyılda ise organik bir hastalık olarak kabul edilmiştir.



Hipokondriyazis/ Hastalık Hastalığı



Bu bozukluğu ilk kez adlandıran hekim Hipokrat'tır. Bu hastalarda karın bölgesiyle ilgili yakınmaların yaygın oluşundan dolayı bu adı vermiştir.

Bu bozuklukta bedende fiziksel bir bozukluk olmaksızın sürekli hastalık kaygıları ve çeşitli bedensel yakınmalar görülür. Hastaların bedensel yakınmaları önemli ölçüde sıkıntıya yol açar. Kişilerin mesleki ve toplumsal rolleriyle ilgili işlevlerde bozulmaya neden olur.

Hipokondriyak hastalar kendilerinde henüz saptanmamış ciddi bir hastalığın bulunduğuna inanırlar ve kendilerini bunun aksine inandırmak doktorlar tarafından incelenen ve yorumlanan tetkiklere rağmen çok zordur.

Tek bir hastalığın varlığına inanabilirler yada zaman geçtikçe özgül bir hastalığa ilişkin düşünceleri değişebilir. Hastalıklar konusunda çok fazla bilgileri olduğu zaman, bazen doktorlarla bile yarışmayı deneyebilirler.

Hipokondriyak kişilerin bedensel duyumlarını artırma ve genişletme eğiliminde olduklarına ilişkin önemli ölçüde veriler vardır. Örneğin normal bir kişinin başında hissettiği küçük bir gerginliği, hipokondriyak kişi baş ağrısı olarak algılayabilir. Bu kişiler sürekli bedenleri ile meşgul oldukları için en küçük bir sinyali dahi algılayabilir, onları yanlış yorumlayabilir ve bunun tehlikeli bir hastalığın başlangıcı olduğunu düşünebilirler. Bu bozukluğun sıklığı ve yaygınlığı ile ilgili bilgiler net değildir. Erkeklerde ve kadınlarda eşit yaygınlıkta görülmekte, belirtiler en sık 20-30 yaşlarında başlamaktadır. (fakat herhangi bir yaş döneminde de görülebilir.) Toplumsal konum, eğitim düzeyi ve medeni durumdan etkilenmediği düşünülse de, gelişmekte olan ülkelerde daha yaygın olarak görüldüğü düşünülmektedir.

Hipokondriyak hastalar çoğu kez psikiyatrik tedaviye direnç gösterirler. Zorlanma etmenlerinin azaltılması ve kronik hastalarla baş etme üzerinde odaklaşan bir yaklaşımı benimseyebilirler. Bozukluk genellikle yinelemeli bir gidiş gösterir. Aylarca yada yıllarca devam eden belirtilerin arasına genellikle eşit uzunlukta sessiz evreler girer. Belirtilerin alevlenmeleri ile, çevresel olaylar arasında açık bir ilişki bulunabilir. Uygun bir tedavi ile hastaların üçte biri ile yarısında önemli ölçüde düzelmenin gerçekleştirdiği tahmin edilmektedir.

Tedavide kolaylaştırıcı etmenler şunlardır:

- Hastanın sosyoekonomik düzeyinin yüksek oluşu

- Anksiyete (bunaltı) ve depresyonun tedaviye yanıt vermesi

- Belirtilerin aniden başlamış olması

- Kişilik bozuklukluğunun ya da eşlik eden fiziksel bir bozukluğun bulunmamasıdır.

Somatizasyon Bozukluğu



Somatizasyon bozukluğu daha çok kadınlarda görülen, genelde 30'lu yaşlarda başlayan ve tedavi edilmezse bir ömür boyu sürebilen bir hastalıktır.

Oldukçada yaygın olan bu hastalığın tipik belirtisi, fiziksel hastalık bulguları ile seyretmesine rağmen yapılan tüm muayene ve tetkiklerde bu hastalığa ait hiçbir iz bulunmamasıdır. Bu fizik belirtiler, baş ağrıları bel ağrıları vb. her türlü bölgede ağrılar, uyuşmalar, titremeler, kalp hastalığını taklit eden belirtiler başta olmak üzere bir çok çeşit bulgu olabilir. Bu hastalar genellikle bir dahiliye ve fizik tedavi bölümüne başvururlar. Bazen yanlışlıkla başka bir hastalık tanısı konulup ilaç verildiği olursa da sonuçta aslında fiziki (organik) bir hastalığı olmadığı ortaya çıkar. Bu söylendiği zaman hasta tatmin olmaz ve başka doktora gider. Giderek gitmiş olduğu doktorların, hastanelerin, dispanserlerin sayısı artarken, kullandığı ilaçların artıkları bir çuvalı doldurmaya başlar. Çekmeceler eski tahliller ve filmlerle doludur. Her yeni gittiği doktora bunları da taşır. Doktorun bunları dikkatle incelemesini ve sonuçta gerçek hastalığını bulduğunu söylemesini bekler. Sonuçta kullandığı ilaç ya da aldığı moral telkin, 15 gün etkisini gösterir. Yine şikayetleri başlar başka bir doktora gitmek ister. Genelde çok söylenmesine karşı psikiyatristlere kolay gelmezler, gelse de psikiyatri tedavisini sürdürmeye isteksizdirler. Çünkü hastalığın bir tür psikiyatrik hastalık olduğunu kabullenmezler.

Hastanın eşi ve yakınları önce panik halinde hastalarını doktorlara götürürken daha sonra sende bir şey yokmuş, niye hala inanmıyorsun, doktora gitmek için ısrarlısın gibi sözlerle hastaya yüklenirler. Hasta ise hastalığını savunur. Sonuçta kavga dövüş tekrar bir dahiliye hekimine yada dispansere giderler. Bu noktada hasta yakınları da yanılgı içindedir. Çünkü hastalığı yok değildir, ciddi bir psikiyatrik hastalığı vardır ve başlarına pek çok iş açacaktır.

-Çıkardığı sorunların en önemlisi sağlık kurumlarına olan yüksek harcamadır. Hasta ve yakınları geri dönüp baktıklarında milyonlarca lira para harcadıklarını görecektir. (Bir hastamız sağlık giderleri için evini sattığını belirtmişti.)

- Bazı kurumlarda suistimale uğrayabilirler

- Yersiz ve gereksiz ilaç kullandıkları için gerçekten hasta olabilirler.

- Sürekli hastalıktan yakınan hastalıktan konuşan kişi kendisi de huzurlu olmaz ailesine de huzur vermez.

Tedavi yaklaşımında biz önce hastaya ve ailesine bunun psikiyatrik bir hastalık olduğunu anlatmaya çalışırız. Bu özellikle hasta tarafından kolay kabullenilmez. Hatta bazı hastalar 'ben deli miyim?' gibisinden alınganlık gösterebilir.

İkinci aşama bunun tedavisinin uzun sürebileceğini, hayata bakış açısını, yaşam tarzında değişiklik yapması gerekebileceğini anlatmak ve uzlaşmaktır. Bu uzlaşma gerçekleşirse hastaya psikiyatristin onayı olmadan (O da bir doktordur, tıbbi hastalıkları bilir.) başka bir hekime yada tahlil ve tetkike yönelmemesi kuvvetle öğütlenir.

Son aşama analitik bir yaklaşımda bu hastalığın psikolojik ve yaşamının içinde gizli gizli köklerini aydınlatma ve çözümlemedir.

Bu hastalar bazı hekimlerin tercihinin tersine, ilaçla tedaviye yanıt vermezler. Birçok hekim hastasını ilaç kullanmaya yönelik şiddetli arzusuna direnemez ve ilaçla tedaviye yönelebilir. Oysa dikkatli bir psikiyatrist araştırırsa hastanın diğer hekimlerce yerli yersiz verilip birçok psikiyatrik ilaç kullandığını ve yararlanamadığını görür. Sonuç olarak 1 yıllık bir psikoterapi süresince tedavi şansı % 80 'e kadar çıkar. Bu tedavi sadece hastalığının iyileşmesini değil, hayata yeni bir bakış açısı ile bakmasını da sağlayabilir.


WEZ Format +3. Şuan Saat: 12:23 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.