![]() |
Yaz Yağmuru Yaz YağmuruOyuncu kimliğiyle de hiçbir zaman ayrıcalıklı bir konuma oturtamadığım Antonio Banderasın yönetmen koltuğundaki performansı benim nazarımda bundan da azını hak ediyor. Özgün bir sinemacılık şöyle dursun, sıkıcı ve bayağı olmaktan kurtulamayan bir çalışma var karşımızda. Banderasın ikinci yönetmenlik denemesi olan Yaz Yağmuru, Antonio Solerin ödüllü romanından uyarlanmış. Öyküde 1970ler Malagasında bir yaz ayını paylaşan bir grup gencin, masumiyet yıllarından; aşk, şiddet ve seks ile dolu, hayattan/aşktan konuşmalı, yüzmeye gitmeli, güneş/yağmur altında salınmalı, ‘olgun bir hayata geçişlerini anlatıyor. Banderasın ‘anılar ve düşünceler üzerine kurduğu öyküsü tam da bu çerçevenin salık verdiği bulanıklık ve gelişigüzelliği barındırıyor. Filmin geçtiği Franko rejiminin bitimine tekabül eden zaman dilimine dair hiçbir arka plan bilgisi yok. Elbette her filmde kültürel ve toplumsal altyapının o döneme damgasını vuran tarihi gerçeklerle oluşturulmasına gerek yok. Ama The Divine Comedynin (Dante) ölüm döşeğinde bir hasta tarafından ana karaktere (Miguelito – Alberto Amarilla) hediye edilmesiyle baş gösteren sünmüş bir şiirselliktense, bir tarihi gerçekler antolojisinin bayağılını tercih ederdik kuşkusuz. Miguelitonun filmin başında şair olmak istediğini beyan etmesi ve akabinde bir balerine aşık olması balığı baştan kokutan ilk unsurlar. Sıradan ve bilgisiz bir gencin çocuksu hayali bir başlangıç noktası olarak alınıyor ve onun geçireceği süreç de ‘şiirsel bir dil ve görsellikle anlatılıyorsa, sizi bekleyen 100 küsür dakika gözünüzde büyümeye başlıyor. Filmin oyuncu kadrosu ne karizmatik ne de sempatik. Gerekli gereksiz birçok şeyin yaşandığı filmde bu karakter trafiğinin anlamını çözememekle birlikte, bunlardan etkilenip filmin içine çekilmekten de yoksun bırakılıyoruz. Yaz Yağmuru, –konusunun yavanlığından olsa gerek– estetik kaygıların ayyuka çıktığı, öyküye ve karakterlere dair ilgi çekici açılımlara yaşam alanı bırakmadığı bir film. Miguelitonun filmin başında yattığı hastanede geçen rüya sekansları hastanede danseden bir balerin ve bol miktarda kan içeriyor. Bu sahneler şiirsellik sevdasındaki filmin, rüyaların acayiplik ve aşırılık potansiyeline sığınmışlığını açıkça gösteriyor. Yaz Yağmurunda kendi içinde zaten estetik görüntülere gebe olan cinsellik bile, Banderasın salt kompozisyona odaklı dili sayesinde yerli yersiz ve upuzun sahnelerde işlenmiş; derinliksizliğiyle hiçbir duygu uyandırmayı başaramıyor. Yaz Yağmurunun görsel stili de aynı komplekslerden yara almış. Xavi Giménezin görüntü yönetimi garip açılar ve çerçeveler yoluyla aynı yapay şiirselliği ve dinamik-çağdaş görsel dili yakalamaya çabalamış durmuş. Film güya atmosfer yaratacak alelade obje planları; yüzleri kesen çerçeveler; fazla pozlanmış kareler; yüksek kontrastlı görüntüler; yavaşlatılmış, renkleriyle oynanmış abartılı bir sinematografiyle dolu. Bir şeyleri –her neyse bunlar– metaforlarla anlatmayı denemiş filmde, sözel ve görsel anlatım, karakter ve atmosfer yapıları bir bütünü oluşturamaya yetecek sağlam bağlarla kenetlenmediği için, kendi içlerindeki cazibeleri fayda etmiyor. Gösterişli kareler, şiirselliği bütünleyen ve dinmek bilmeyen dışses ve müzik, tabansız bir düzlemde kaybolmaya mahkum. Sinemanın bir bileşim sanatı olduğunu hatırlayarak, bu filmin ‘sinemada yapılmaması gerekenler kitapçığına sıkı bir referans olacağını tahmin ediyorum. Zira Banderasın adı olmasa, böyle bir filmin ne festivallerde, ne de Türkiye gibi gişe başarısını az çok garantileyecek öncül bir cazibeye sahip filmleri satın alan bir ülkede gösterilemeyeceği çok açık. Belki film daha çekilir bir süreye sahip olsaydı alımlı görüntüleri ve renkleri daha bir değer bulabilirdi – ama ne mümkün. Selin Sevinç selinlesinema@gmail.com |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 07:39 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.