Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Kadınlarla ilgili haberler (http://www.hayatimdegisti.com/forum/forumdisplay.php?f=582)
-   -   Zincirbozan (http://www.hayatimdegisti.com/forum/showthread.php?t=486049)

Bluesky24 10-04-2010 12:10 AM

Zincirbozan
 




ZincirbozanAvni Özgürelin senaryosunu yazdığı, Atıl İnaçın yönettiği Zincirbozan, 12 Eylüle giden yolda ülkemizdeki 1973-1980 arası siyasal ve toplumsal gelişmelere ışık tutuyor; 12 Eylül sonrasında dönemin siyasi liderlerinin zorunlu olarak yerleştirildikleri Çanakkale-Lapsekideki askeri kışla Zincirbozanda geçirdikleri sürgün dönemini anlatıyor. İhtilalin nedenleri ve dönemin terör eylemlerinin ardındaki uluslararası gerçeklerin açığa çıkmasını merakla beklerken, Zincirbozanda açıklığa kavuşan tek şey, Türk sinemasında böyle ağır konular hakkında gerilimli ve sürükleyici bir dram çekme olasılığının düşüklüğü oldu. Filmin Amerikan filmlerine özenen estetiği, kurgusu ve görüntüleri aynı oranda vasat oyunculuklarla birleşerek filmin siyaset odağına yönelmemizi bile engelliyor.



Öncelikle dönemin kişilerini ve siyasi/toplumsal olaylarını belli ki derinlemesine araştırmış olan Özgürel sıradan bir seyircinin aynı öğrenimden geçmediğini unutmuş sanırım. Filmin içinden gelip geçen, ya karmaşık olayları yöneten ya da bunlar sonucunda kurban edilen kişilerin kimlikleri ve tarihteki yerleri ya çok geç ya da hiçbir zaman açıklanmıyor. Sahneler bölük pörçük ve birbirleriyle bağlantıları net değil. Olaylar bir giz perdesi ardında cereyan edebilir, ama bu filmin amacı, izleyiciye belli pencereleri açmak, en azından ilgiyi ayakta tutacak kadar kimi gerçekleri günyüzüne çıkarmak olmalı. Bunu yapmayacaksa hangi tarihte hangi gizli konuşmanın geçtiği, kimin hangi kuytu köşede öldürüldüğünün ne önemi olabilir?

Senaryo ile ilgili eksikliklerden bahsederek konuyu açtım ama aslında buna daha dikkatimi bile yöneltemeden, klişelerle dolu sayısız estetik hata gözlerimi kamaştırdı. Filmin görüntüleri ve ışığı tamamen amatörce. Kamera açıları ve çerçevelerin kompozisyonu çoğu Amerikan mafya filmini, ya da siyasi gerilim filmlerini, son dönemlerden bir örnek olarak Kirli Sırları (Robert De Niro, 2006) andırıyor. Ne yazık ki bu bahsettiğim filmlerde öyle lezzetli bir ışık, öyle doygun renkler, öyle doyulmaz bir atmosfer vardır ki, çerçevelerin stilistik kompozisyonu göze batmaz, filmin dokusunun organik bir parçası olarak kamufle olur. Zincirbozanda ise renkler solgun, ışık pasparlak, görüntü hoşaf gibi bulanık.



Buraya kısa bir not düşelim: örneğin merkez-dışı yakın plan bir profilin etkili bir dramatürji sağlaması için Amerikalı meslektaşlarımız ince ve keskin bir arka ışığı kullanır, mimikler yer yer parlayan çizgilerde öne çıkar, yüz bir silüet gibi çoğun karanlıkta kalır, arka plan pusludur, sesler ve buğulu ışık-gölge oyunları bizi sahneye mıhlar. Bizde ise görünüşe bakılırsa, özellikle misafir ağırlarken yeni avizelerimiz iyice parıldasın diye kullandığımız enfes bir salon ışığı kullanılıyor.



Yine Amerikan sinemasına öykünerek girilmiş detay görüntülere hem yanlış çerçevelerden geçiş yapılmış, hem de saçma sapan bir zamanlamayla. Bu girilen detayların zaten sahneyle ve kişilerle ilgili hiçbir yeni bilgi iletmediğini ve filmden bağımsız olarak da doğru bir açıdan çekilmediği ve yönetilmediğini de tabii ekleyelim. Filmde yerli yersiz el ve kulak planları ne görsel olarak tatmin edici, ne de montajı hareketlendirme amacına hizmet edebilecek kadar isabetli; zihin karıştırmaktan ve dikkat dağıtmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.

Ayrıca konuşan kişinin yüzüne uzun süre kesmeyip, sadece baş sallayan dinleyici karakteri uzun uzun gösteren planlar, kurgu masasına oturulduğunda filmin dramatürjisine göre değil de, oyuncuların kusurlarını kapatmak üzere makaslanmış bir kurgunun göstergesi. Filmde vurucu bir olay olmuş ya da olmak üzereymiş gibi gururla kondurulmuş sert geçişler, susmak bilmeyen mafya müziğinin senkronize bile edilmeden görüntülerin üstüne döşenmesiyle de pekişerek, bize ait olmayan bir anlatım dilinin ve montaj geleneğinin nasıl da vahim bir başarısızlıkla dibe vurduğuna işaret.

Kısa kısa oyunculuklara da değineyim... Ben karakterlerin neyi çağrıştırdıklarını anlatayım, dönemin siyasetçilerinin aslında nasıl göründükleri ve davrandıklarını şüphesiz daha iyi bilen sizler de kendi yorumlarınızı yapın. Ecevit (Bülent Emin Yarar) filme ilk adımını attığında zıpır, popülist, fazlasıyla enerjik ve anime bir karakter olarak göze çarpıyor; Demirel (Haldun Boysan) kılıksız, sefil bir görünümde; Evren (Suavi Eren) ürkütücü bir biçimde evcil; Özal (İsmail İncekara) yılışık, güdük ve komik bir tip; Rahşan Ecevit (Suna Selen) bunaltıcı ve renksiz; Nazmiye Demirel (Ayşe Tunaboylu) kaskatı, donuk ve süzgün; Richard Perle (Emre Karayel!) Türkçeyi harika konuşuyor, bir tek ‘rlerde sıkıntı çekiyor. Suavi Eren hariç hiçbir karakterin karizmatik, güçlü ve özgün bir portresi çizilmemiş. Eren ve Ege Aydanın oyunları samimi; iyi gizlenmiş bir çaba ve emek kendini hissettiriyor.

Görüntü, ışık, montaj, müzik ve oyunculukların ardından hafif gelebilir ama, filmin açılış grafiklerinin bile Ariala benzer klasik bir Microsoft Word fontu olduğunu da yüzüm kızararak eklemeden edemeyeceğim. Küçük gibi görünen, ama aslında sinema tarihimiz için önemli bir yapıtaşı olabilecek bu film için Atıl İnaçın sergilediği sinemacılığı özetleyen bu detayla yazımı sonlandırıyorum.

Selin Sevinç

selinlesinema@gmail.com


WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:00 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.