![]() |
Napıcaz Bu Haftasonu? Sorunuza Alternatif Bir Öneri... Napıcaz Bu Haftasonu? Sorunuza Alternatif Bir Öneri...Eğer bol balık ve deniz ürünü yemek istiyorsanız hem de ucuza yemek istiyorsanız doğru Alexandroupoliye...Evet sadece 5 saatlik keyifli bir araba seyahati ile deniz, bol güneş, bol balık, bol ouzo, e daha ne? Bir gün Beyoğlunda Boncukta yemek yiyoruz, kalamar geldi sofraya. Yemeyi-yedirmeyi, içmeyi ve tabii içirmeyi çok seven arkadaşım birden "ahhh, ahhh dedi! Alexandroupolide yiyeceksiniz Kalamarı da Kalamar yediğinizi anlıyacaksınız". Allah Allah dedim nasıl yani? "Kalamarı bütün alıyorlar, ızgaraya atıyorlar, sofraya bir geliyor kıpkırmızı dışı, ağızda pamuk gibi dağılıyor, hele o rayiha olmaz öyle şey" Bir şişe ouzo içersiniz de anlamazsınız... E bütün keyfim kaçtı tabii, başladım hadi gidelim demeye, ama bahsettiği yer Yunanistan, nasıl gidicez öyle pat diye. Amaa kafaya koyduk bir kere, o hafta sonu olmadı ama bir sonraki hafta sonu vizeler alınmış, aracın triptik karnesi halledilmiş, (uluslararası ehliyet olmalı yoksa yandınız) ve yola çıkılmıştı. Şansa hava buz gibi, bıçak gibi kesip içinize işleyen bir rüzgar, "Allah Allahhh yaz gelmiyecekmi ne?, bizde delimiyiz havanın ısınmasını bekleyemedik" konuşmaları sürerken Tekirdağ köftecisinin önüne geliverdik bile. Nefis Tekirdağ köftesini yedikten üstüne de Türk kahvelerimizi içtikten sonra yola devam etmeye hazırdık. Keşan yol ayrımından 22 km sonra İpsala yol ayrımına geldik. Her iki ülkeyi hudutta birleştiren köprüden geçerken suları çekilmiş Meriç Nehri çok hüzünlü gözüküyordu. Pasaport, triptik ve uluslararası motorlu taşıt sigorta kartının kontrolünü yaptırdıktan sonra benim Metaxa ve çikolata diye tutturmam üzerine Dutyfreeye bir koşu gidilip acil ihtiyaç molası verildi. Eee arabayı kullanan olmamanın avantajlarından yararlanmak gerek tabii. Radyoda keyifli Yunan müziği dinlerken İpsalaya sadece 40km uzaklıktaki Alexandoupoliye (şehir 1878 yılında Ruslar tarafından inşa edilmiş, adını Yunan kralı Alexandros'tan alıyor. Biz Dedeağaç olarak biliyoruz) yaklaştıkça tatil havasına da iyice girmiştik artık. Akşamüzeri saat 16:30 gibi otelimiz Erika önündeydik. Otel erika 24 odasıyla Alexandroupolide kalınacak en rahat otellerden biri. Son derece sade, 2 yıldızlı ama tertemiz ve deniz kenarında limanın hemen yakınında. Tabii restoranların da... Erika hanım yıllar önce Almanyada öğrenciyken Yunanlı eşi Dimitriou ile tanışıp malum aşık olup evlenmiş ve Alexandroupoliye yerleşerek Erikayı açmışlar. Doğrusu otelde Alman prensipleri hemen hissediliyor. Otelimize yerleştikten sonra hemen şehri keşife çıkıyoruz. 1880 yılından kalan tarihi deniz fenerine doğru yürürken mis gibi deniz kokusunu da ciğerlerimize çekiyoruz. Karnımız aç ama biraz daha sabredip akşam yemeği için kıvama gelmeye karar veriyoruz. Deniz kenarındaki kafelerden birine oturup Metaxa-espresso içerken "ohhh ne iyi ettik te geldik" derken garsonlardan biri hoşgeldiniz deyince önce bayağı şaşırıyoruz tabii. Sonra bize Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaçın Türklerin en çok yaşadığı şehirler olduğu bilgisini veriyor Antonis. Bugün Yunanistan'da 150.000 kadar Türk'ün yasadiginı ve genel nüfusun %1.5'unu teskil ettiklerini de ekliyor. Antonisin dedesi 60 yaşına kadar İstanbulda yaşamış. Yunanistana döndüklerinde Antonis 9 yaşındaymış, hala dedesinin özlem dolu hikayelerini dinlediklerini de ekliyor. Türk-Yunan dostluğunun en güzel örneklerinden birini yaşıyoruz, Antonis kahvelerin parasını almadan bizi uğurluyor. Alexandroupolis gündüzleri oldukça sakin. Ama akşam olduğunda sahil yolunun araç trafiğine kapanmasıyla hareketlilik başlıyor. Genç nüfusun yoğun olduğu şehir birden canlanıyor. Akşam yemeğini oldukça geç yemeye alışkın olan şehir halkı, saat 21:30 – 22:00 gibi lokantalara gitmeye başlıyorlar. Bu arada etraf haketlensin yemeğe gidelim diye kıvranırken öğreniyoruz tüm bunları. Neyse kıyı şeridinde ve limanda nefis deniz ürünleri ve balık yiyebileceğiniz çok sayıda balık lokantası var. Limanda bulduğumuz eski meyhanede (adını vermeyeceğim çünkü o hafta sonu öğle ve akşam yemeği için neredeyse kıyıdaki tüm meyhaneleri denedik, hepsi birbirinden güzel ve ucuzdu) istanbulda Boncukda başlayan maceramızı her birimizin önündeki minik ouzo şişeleriyle kutluyoruz. (Burada envai çeşit ouzo var. Hangisini seçeceğinize karar vermek imkansız. Bazılarının şişeleri tasarımlarıyla çekiyor insanı, biz en çok Barbayaniyi beğendik.) Gerçekten yediğim kalamar ızgaraya bağımlı hale geldiğimi de belirtmeliyim. Ne derlerse desinler bu adamlar biliyorlar bu işi. Rahmetli babaannem meyhaneyi ve balığı en iyi Yunanlılar bilir derdi. Çok haklıymış. Sızma zeytinyağıyla yapılan nefis salatalarından tutunda en basit mezesine varıncaya kadar tadı damağımda kalan yemekleriyle İstanbula döndükten sonra nasıl tekrar meyhaneye ya da balık lokantasına gideceğim diye düşünmeden kendimi alamıyorum. Hele hesabı gördükten sonra nasıl oluyorda bunun yarısı kadar bile yemediğimiz üstelik lezzet olarak mukayese kabul etmez yemeğe beş misli fiyat ödüyoruz deyip kızmadan da edemiyorum. Neyse Alexandroupolide akşamları özellikle hafta sonu akşamları insanlar neredeyse uyumuyor. Biz tavsiye edilen tüm gece kluplerini gezip perişan halde otelimize döndüğümüzde saat sabah 5:00ti ve gece kluplerinden hala sesler gelmeye devam ediyordu. Burnumuzda Kalamar kokusu ve bu güzel seyahati borçlu olduğumuz dostumuzun "ben size dememişmiydim?" bakışlarıyla geri dönerken en kısa zamanda tekrar gelmek üzere sözleşiyoruz. Benden önce giderseniz, bir kadehi de benim için için, e birde ekstra kalamar iyi olur tabii. Pınar Belendir belendir@hotmail.com |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:10 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.