![]() |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://sl.glitter-graphics.net/pub/1...uac1bsggbc.gif İkinci Şans Eski Washington valisi Anthony Williams’ın çok çarpıcı bir yaşam öyküsü var. Williams daha küçük bir çocukken annesi ve babası tarafından terk edildi. Öksüzler yurdunda problem çocuk olarak bilinirdi. Üç yaşına geldiği halde konuşmayı sökememişti. Hayatının kaderi daha küçüklüğünden belli gibiydi ama iki sıcak ve ilgili insan ona bir şans daha vermeye karar verince her şey değişti. Anthony, bir opera şarkıcısı ve en az onun kadar cömert kalpli olan kocası tarafından evlatlık olarak alındı. Kısa sürede konuşmaya başladı ve bu iki güzel insan tarafından çok güzel bir şekilde büyütüldü. Anthony’nin okul hayatı da çok başarılıydı. Liseden sonra Harvard ve Yale üniversitelerinde okudu. Silik bir çocukken, zamanla başarılarıyla adını duyurdu ve 1998’de %66’lık oy oranıyla dünyanın en büyük şehirlerinden birinin valisi seçildi. Seçildikten sonra halka yaptığı ilk konuşmasında Williams şunları söyledi: “44 yıl önce, annem ve babam beni evlat edinerek bana ikinci bir şans tanımış oldular. Şimdiyse, sanki bu şehir beni evlat edinmiş gibi hissediyorum ve size söz veriyorum ki; annem ve babam bana sevgi, samimiyet ve yardımseverlik hakkında ne öğrettiyse, hepsini bu şehre vereceğim.” O, kendisine tanınan ikinci bir şans sayesinde yaşamaya devam edebilmişti. Bizlere de, hayatımızın belli bir döneminde mutlaka ikinci bir şans tanınıyor. Veya tam tersi, bu şans nasıl bize biri ya da birileri tarafından tanınıyorsa, bizler de zaman zaman başkalarına verebilecek bir fırsat tutuyoruz ellerimizde. Belki bugün, o ikinci şans bize verilecek ya da belki bugün biz birine yaşamak için ikinci bir şans vereceğiz. Kim bilir? http://sl.glitter-graphics.net/pub/4...ldh8jhs0bq.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://img369.imageshack.us/img369/8808/67qd0.gif Koşulsuz Sevgi Adını bilmediğim bir yazar tarafından yazılmış, koşulsuz sevginin ne kadar kutsal bir şey olduğunu çok güzel resmeden bir öyküyü aynen aktarıyorum sizlere: Kaya Küçük kızı büyüdükçe daha bir asi oluyordu. Kızının bu davranışları, en son polis tarafından alkollü araç kullandığı için tutuklanınca doruğa çıktı. Anne, kızını çıkartmak için karakola gitmek zorunda kaldı. Ertesi günün akşamına kadar tek kelime konuşmadılar. Sonunda anne, tansiyonu yumuşatmak için kızına küçük bir kutu içinde bir hediye verdi. Kız, ilgisizce kutuyu açtı ve kutunun içinde küçük bir kaya parçası buldu. Şaşkınlık ve sinirle annesine: “Aman Allah’ım anne, bu da ne?” diye bağırdı. “Kartı oku” dedi annesi. Kız, zarfın içindeki kartı çıkardı ve okudu. Yanaklarından aşağıya doğru gözyaşları akmaya başladı. Yerinden kalktı, annesine sevgiyle sarıldı. Küçük kart elinden düştü bu sırada. Kartın üzerinde şunlar yazılıydı: “Bu kayanın yaşı 200.000.000’dan daha fazladır. Senin için çabalamaktan da ancak bu kadar yıl sonra vazgeçeceğim işte!” 200.000.000. yıldan çok daha kısa zamanda, kolayca nelerden vazgeçebiliyoruz oysa… Ama işte koşulsuz sevgi… Ondan asla vazgeçemiyoruz. http://img369.imageshack.us/img369/8808/67qd0.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://sl.glitter-graphics.net/pub/9...plj4lg2oha.gif Eğilmeyi Öğrenmek Hem kendimizi alçaltıp aynı zamanda da duygusal anlamda sağlıklı olmak mümkün müdür? Genç bir adam, iş için bir manav dükkanına başvurur. İşindeki ilk gün, patron genç adama bir paspas uzatır ve “Yerleri temizlemeni istiyorum.” der. Yeni işe başlayan genç adam, afallamış bir halde “Ama ben bir üniversite mezunuyum.” der. “Ah, özür dilerim” diye cevaplar patron. “Üniversitede bunları öğretmediklerini bilmiyordum. Peki o zaman, paspası bana ver sana bunu nasıl kullanacağını öğreteyim.” Genç çocuk eğilmeyi kabul etmemiş, yerleri temizlemeyi reddederek seviyesini alçaltmamıştı! Oysa hayattaki en önemli derslerden birisi, en büyük gerçekleri ve en büyük mutlulukları alçalarak yakalayabileceğimizdir. Çoğu zaman ancak ve ancak belli bir hayat standardına ulaşırsak, belli bir gelir seviyesinin üstüne çıkarsak ya da belli bir eğitim seviyesine çıkarsak mutlu olabileceğimizi düşünürüz. Ama gerçek şu ki; basit olmanın ve birilerine hizmet etmenin değerini öğrenemezsek hiçbir zaman tam anlamıyla mutlu olamayız. Bu aynı zamanda kendimizi alçaltabilmeyi yani eğilmeyi öğrenebilmenin yoludur. Hayatın bize sunduğu hediyeler, sanki bir rafta üst üste sıralanmış gibidir. Ama en büyük hediyeler en aşağıda dizilmiş ve en basit görünümlü olanlardır. Öyleyse demek ki; en büyük hediyelere ancak eğilerek, kendimizi alçaltarak ulaşabiliriz. http://sl.glitter-graphics.net/pub/9...plj4lg2oha.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://sl.glitter-graphics.net/pub/9...aetvw90k3q.gif Farklı Bir Şey Yapın Bir tek insan hayatının koskoca dünyada hiçbir önemi olmadığını düşündünüz mü hiç? Tabitha Brown bir insan hayatının bile bu koskoca dünya kadar önemli olabileceğini bizlere kanıtlamıştır. 1846 yılıydı. Tabitha Brown, Amerika kıtasının batısında yeni bir hayata başlamayı umut eden maceracıları, batıya götüren trene binmişti. 62 yaşında, 1.50 boyunda ve 49 kilo ağırlığında hasta bir ihtiyardı. Kısmi felç geçirdiği için, bir baston yardımıyla ancak topallayarak yürüyebiliyordu. Yaşlı Tabitha, yol boyunca büyük bir cesaret ve sabır örneği gösterdi. Büyük Düzlükler’i ve Rocky dağlarını geçtiler. Trenin yiyecek deposu Rouge Irmağı’ndaki kızıldereliler tarafından soyulduğu için açlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldı Tabitha. Ama buna rağmen, hasta vagonundaki insanlara baktı. En sonunda Oregon’a vardılar. Tabitha Brown ülkenin o bölgedeki ilkokullarından birini kurdu. Bu okul, zengin olsun fakir olsun her türlü insanı kabul ediyordu. Okuldaki öğrenciler eğitim ve yurt için haftalık bir dolar ödüyordu. Fakirler içinde eğitim ücretsizdi. Hayatta kalabildiği sürece, elinden gelen her şeyi okuluna verdi. Hep öğrencilerinin yanındaydı. Okulu bir üniversite haline getirebilmek için gerekli olan öğretmen ihtiyacını karşıladı. Günlük vaktinin çoğunu, okul mutfağında oradan oraya zorlukla yürüyerek, o gün yenecek ekmekleri yapmaya harcıyordu. Ve yıllar sonra, bu küçük ve hasta yaşlı kadın koskoca dünyaya önemli bir şey katmayı başardı. Bugün, Tabitha Brown’ın Oregon’da kurduğu mütevazı okulun adı Pasifik Üniversitesi olarak bilinmektedir. http://sl.glitter-graphics.net/pub/9...aetvw90k3q.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. wampirim senden şikayetçiyimm..bu kadarda guzell şeylerr bi arada paylaşılmazkiii...önce birini okıyım dedımm bitane daha bıtane daha derkenn ..sürüklendımm uykumaa inatt sonuna kadar okudumm..şahaneydii gerçektenn.. çok şıkk çiçekler falann en begendıgım ise 2.şans ve affetmekle ilgili konulardıı..ama karar verdım her gun bir tanesını tekrar okuyacagımm..cıkartmam gerken cok dersler varrmışta... |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Alıntı:
Beğenmene sevindim. Umarım hepimiz bir şeyler öğrenebiliriz. Teşekkür ederim canım. ttli3 |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. Alıntı:
süper...cok begendım..bu sabah kendımı berbat hıssedıodum..--ama bu yazıdan sora daha az berbat hsıseıdorum:)---bu guzle paylaşım ıcın elelrınıze sağlık.... |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://i027.radikal.ru/0901/c7/60453559906e.gif Söylediğini Yapma Cesareti Rollo May’in çok doğru bir saptaması var: “Toplumumuzda cesaretin karşıtı korkaklık değil, sisteme uymaktır.” diyor May. Çünkü sürüden ayrılmak cesaret ister. Senatör John Tyler hayatını, söylediklerinin arkasında durmak üzere kurmuş bir adamdı. Bunun sonucu olarak insanlar O’na o kadar güvendiler ki; kendisini Birleşik Devletler Başkanı seçtiler. Pek rağbet gören bir şey olmasa bile doğru bildiğini yapma becerisinin en iyi örneklerinden biri bir senato oylaması sırasında gerçekleşti. Tyler’in oyu kararı değiştirecek olan oydu ve diğer vekillerin üzerindeki baskıları olağanüstü fazlaydı. İsmi okunduğunda, Tyler vicdanına kulak verdi. Ve tüm baskılara rağmen ret oyu verdi sonra da bu verdiği oyun ağırlığıyla kelimenin tam anlamıyla koltuğuna yığıldı. Meclis salonuna büyük bir sessizlik çökmüştü. Senatörler şok olmuşlar, duyduklarına inanamamışlardı. Sonra Tyler kalktı ve bir yazarın dediği gibi “Soylu öz yargısının eşliğinde” yürüyüp gitti. Tyler biliyordu ki böyle zor kararlar verme cesaretini göstermek, yaşanılır bir hayat kurmanın en önemli parçasıdır. http://i027.radikal.ru/0901/c7/60453559906e.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://img58.imageshack.us/img58/8717/deco1wi9.gif Amacınıza Sıkı Sıkıya Sarılın William S. Bonowsky, Amerika’nın en büyük liderlerinden birinin, birbiri ardına yenilgilerle ve inatçı bir direnişle geçen öyküsünü anlatıyor. Bu büyük liderin hayat öyküsü şöyle: 1831’de işinde başarısız oldu. 1832’de Meclis’e girme çabası sonuçsuz kaldı. 1833’te yine iflas etti. 1834’te Meclis’e seçildi. 1835’te canından çok sevdiği hayat arkadaşı öldü. 1836’da sinirsel bunalım geçirdi. 1838’de Meclis Başkanlığı seçimini kaybetti. 1840’da Seçiciler Kurulu üyeliğini kaybetti. 1843’te kongre seçimlerini kaybetti. 1846’da Kongreye 1. dönem için üye seçildi. 1848’de Kongre seçimlerini bir kez daha kaybetti. 1855’te Senato seçimlerini kaybetti. 1856’da Başkan yardımcılığını kaybetti. 1858’de Senato seçimlerinde bir kez daha başarısız oldu. Ve nihayet sonunda, 1860 yılında, ABD Başkanı seçildi! Bunlar Abraham Lincoln’un yaşamındaki zorluklardan yalnızca birkaçı. Şöyle bir söz vardır: “Azmin bittiği yerde başarısızlık başlar.” Annem buna “hedefe sıkı sıkıya sarılmacılık” derdi. Yani, yaptığınız şeyi inanç ve sıkı bir çalışmayla yapıyorsanız, çoğunlukla başarıya ulaşırsınız. Cesaretiniz mi kırıldı? Belki de yapmanız gereken bir kez daha denemek… http://img58.imageshack.us/img58/8717/deco1wi9.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://img174.imageshack.us/img174/3...0236qx4mx8.gif Bir Hissetmek 1942 yılında, ABD konsolosluğu Basra Körfezi’nde yaşayan vatandaşlarına, gitgide yayılan savaşın her an yaşadıkları bölgeye sıçrayabileceğini ve bu bölgeyi terk etmeleri gerektiğini açıkladı. İnsanlar apar topar hazırlanıp gemilere doluştu. Yolculuk çok tehlikeli olduğu için, bir kısım vatandaşlar askeri bir gemi olan Mauritania gemisine bindirilerek güven altına alınmıştı. Yerleştirilen 25 kadın ve çocuk haricinde, gemide binlerce müttefik askeri ve 500 kadar Alman esir vardı. Okyanusun derinliklerinde devriye gezen denizaltılar yüzünden yavaş ve tedbirli bir şekilde ilerliyorlardı. Noel geldiğinde denize açılalı tam 2 ay olmuştu. Ve bu kadar sürede sadece Yeni Zelanda sahillerine varabilmişlerdi. Gemideki herkes korku ve endişe doluydu. Herkes bir an önce evine kavuşmak istiyordu. Böyle bir ortamda, yolculardan birisi, en az kendileri kadar evlerini özleyen ve yalnızlık çeken Alman esirlere Yeni Yıl şarkılarını söylemek için kaptandan izin istedi. Kaptan izin verdi. Oluşturulan küçük bir koro, Alman esirlerin tutulduğu bölüme gitti. Joseph Mohr tarafından Almanya’da yazılmış bir şarkı olduğu ve bu şarkının esirlere tanıdık geleceği düşünülerek, ilk olarak Silent Night şarkısını söylemeye karar verdiler. Şarkı başladıktan sadece birkaç saniye sonra, birdenbire zemin ayağa kalkan esirlerin gürültüsüyle sallandı. Yüzlerce Alman esir, koruyu biraz daha iyi görebilmek ve dinleyebilmek için, hücrelerin küçük pencerelerine doluştu. O sırada, parmaklıkların her iki tarafındaki insanlar, içlerinde hep birlikte evrensel bir kanunu hissetmişti: Dünyadaki tüm insanlar birdir. Umut ve sevgi, savaşan milletler arasındaki engelleri yıkmıştı ve en azından o an, hepsi bir tek aileye mensupmuş gibi hissetti. Herkes birdi işte. Ve bunun bilincinde olarak, herkes o an gerçek barışı bulmuştu. http://img174.imageshack.us/img174/3...0236qx4mx8.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. Alıntı:
Sevgiyle kal. actionsmile |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://img72.imageshack.us/img72/127...4122ps6kr0.gif Teşekkür Edilmeyen İnsanlar Boston Üniversitesi’nde hocayken, William Stidger bir ara sürekli, hayatında teşekkür edemediği ve minnettar olduğu insanların sayısının ne kadar çok olduğunu anlatır dururdu. Bu insanlar kimi zaman, ona eğitimi ve yetişmesinde yardımcı olmuş bir büyüğü, kimi zaman ona ilham vermiş birisi, kimi zaman da gösterdiği ilgi ve anlayışla onun üzerinde sonsuz etki bırakmış bir insan olurdu. Bu insanlardan birisi de, okuldan mezun olduktan sonra uzun yıllar kendisinden hiçbir haber alamadığı öğretmeniydi. Haber alamamış olsa da, William Stidger’a şiir sevgisini aşılayan ve içinde diğer öğretmenlere duyduğundan farklı bir sevgi oluşmasını sağlayan öğretmenini hiç unutmamıştı. Bir gün ona karşı duyduğu minneti anlatan ve teşekkür eden bir mektup yazmaya karar verdi. Aldığı cevap, yaşlı ve güçsüz bir insanın elinden çıkmış olduğu belli olan, bozuk ve düzensiz bir yazıyla yazılmıştı. Mektup, ‘Benim sevgili Willie’m’ diye başlıyordu. William sevinç içindeydi. 50’sini devirmiş, soğuk görünümlü bir profesör olarak artık dünya üzerinde kendisini ‘Benim sevgili Willie’m’ diye çağırabilecek birinin kalmadığını düşünüyordu çünkü. Mektup şöyleydi: Benim sevgili Willie’m, Yazdığın mektubun benim için ne anlama geldiğini anlatmak için kelimeler yetersiz kalır. 80’lerimdeyim, küçük bir odada yaşıyorum, yemeğimi kendim yapıyorum, geçmişi düşünerek hayatımın sonbaharında mutlu olmaya çalışıyorum. İlgini çeker mi bilmem ama tam 50 yıl öğretmenlik yaptım ve bana yazdığın mektup bugüne kadar aldığım ilk teşekkür mektubuydu. Ve inan ki; hayatımda bugüne kadar hiçbir şey beni, soğuk bir kış günü kapıma gelen bu mektup kadar mutlu edemedi. Kolay kolay ağlamayan William mektubu bitirdikten sonra gözyaşlarına boğulmuştu. William’ın geçmişinden, o hiç teşekkür edemediğimiz insanlardan biriydi, yaşlı öğretmen. Hepimizin hayatında ne çok var böyle insanlar öyle değil mi? Kimi zaman bir öğretmen, diğerlerinden farklı bir şey katan bize ya da kendimize inanmamızı sağlayan, yeteneğimizi keşfeden ve hiç unutamadığımız bir insan. Hepimiz hayatımızı değişik yönlerden etkilemiş ve şekillendirmiş o insanları hep hatırlarız. Üzerimizdeki etkileri bizi değiştiren insanları… William Stidger, minnetini ifade etmek için bir yol bulmuş, öğretmenine mektup yazmıştı. Peki sizin geçmişinizde o, hiç teşekkür edemediğiniz insanlar kim? Düşünün, belki ‘Teşekkür ederim’ demek için çok geç değildir. http://img72.imageshack.us/img72/127...4122ps6kr0.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://i1.tinypic.com/2dv8lzc.gif Yüreklendirici Bir Sözcük Polonyalı genç bir çocuk piyano çalmaya merak sarar ama öğretmeni parmaklarının kısa ve kalın olduğunu bu yüzden hiçbir zaman güzel piyano çalamayacağını söyler. Bunun yerine klarnet çalmasını tavsiye eder ona ama daha sonra başka bir müzik uzmanı da dudaklarının klarnet çalmaya uygun olmadığını söyler. Derken bir gün, genç çocuk büyük piyanist Anton Rubinstein’la tanışır. Ünlü müzisyen, çocuğa o güne kadar hiç kimseden duymadığı, küçük ama yüreklendirici bir söz söyler: “Genç adam! Piyano çalma şansın var. Aslında senin iyi bir piyanist olacağından eminim ama bunun için günde 7 saat çalışman gerekli.” Genç adamın bütün ihtiyacı birinden bu yüreklendirici sözü duyabilmektir aslında! Büyük Rubinstein ona gerçekten yapabileceğine inandığını söylemiştir. Hayatını piyano çalışmaya verirse, bunu yapabilecektir! Gerçekten iyi piyano çalabilecektir! Çünkü Anton Rubinstein öyle söylemiştir! Rubinstein’ın söylediği gibi gününün büyük kısmını çalışarak geçirir ve çalışkanlığı en sonunda meyvesini verir. Jan Padewski zamanının en büyük piyanistlerinden birisi olur. Küçük, destek verici bir söz, bir çocuğun ruhunu açığa çıkarmasını ve yıllarca çevresine ışık saçmasını sağlamıştır. Unutmayın ki; bugün size söylenebilecek bir söz, ufkunuzu açabilir ve tüm hayatınızı değiştirebilir. http://i1.tinypic.com/2dv8lzc.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://sl.glitter-graphics.net/pub/9...u2q4te2z6j.gif Doğru Dua Tanrıdan gururumu yok etmesini istedim. Tanrı: “Hayır. Gurur benim yok edebileceğim bir şey değil, senin bırakabileceğin bir şeydir.” dedi. Tanrıdan sakat çocuğumu iyileştirmesini istedim. Tanrı: “Hayır. Onun ruhu sağlam, vücut o kadar önemli değil, o geçici bir şeydir.” dedi. Tanrıdan bana sabır vermesini istedim. Tanrı: “Hayır. Sabır büyük acılar çekilerek öğrenilebilecek bir şeydir. Sabır verilmez, hak edilir.” dedi. Tanrıdan beni mutlu etmesini istedim. Tanrı: “Hayır. Ben sana sadece nimetlerimi sunarım, mutlu olmak sana bağlı.” dedi. Tanrıdan beni çektiğim acılardan kurtarmasını istedim. Tanrı: “Hayır. Çektiğin acılar günlük kaygılarının önemsizliğini anlamanı, onlardan uzaklaşmanı ve bana daha çok yaklaşmanı sağlar.” dedi. Tanrıdan ruhumu olgunlaştırmasını istedim. Tanrı: “Hayır. Kendi kendine olgunlaşmalısın ama meyvelerini alman için yardım edeceğimden emin olabilirsin.” dedi. Tanrıdan hayatı sevmemi sağlayacak her şeyi istedim. Tanrı: “Hayır. Ben sana hayatı vereceğim, böylece hayata dair her şeye sahip olabilirsin.” dedi. Tanrıdan Tanrıya duyduğum sevgiyi, başkalarına da duyabilmeyi istedim. Tanrı şöyle dedi: “Ohhh! Nihayet doğru bir şey istedin.” Ruhu olgunlaşmamış bir kul tanrıya hep “...ver bana” ile biten dualar eder; olgunlaşmış bir ruh ise “...vermemi sağla” diye bitirir dualarını… http://sl.glitter-graphics.net/pub/9...u2q4te2z6j.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://www.ceylanim.net/gifler/blume1118.gif Gülüp Geçmek Geçen gün okuduğum, radara yakalanan bir motosiklet sürücüsünün öyküsünü sizinle paylaşmak istiyorum. Sürücünün aşırı hızı radar tarafından tespit edilir ve otomatik olarak motosikletin fotoğrafı çekilir. Birkaç gün sonra, postadan içinde 40 $’lık bir ceza ve motosikletin otomatik olarak çekilmiş fotoğrafı olan zarfı alır. Adam ödeme olarak karakola, bir 40 $ fotoğrafı çekip gönderir. Uzun zaman sonra karakoldan bir posta daha alır. Zarfın içinde, bir çift kelepçe resmi vardır! Espri anlayışı, sağlıklı bir yaşam kurabilmek için önemli etkenlerden biridir. Geri planda tutulsa da, espri yapmak bir problem çözücüdür aynı zamanda, özellikle kavgalarda. Oysa, farklı iki düşünce arasında köprü inşa etmek gerçekten zor bir iştir, espri bunun kısa bir yoludur. Birisiyle fikir ayrılığına düştüğünüzde, problemi çözmek için espri yapmayı deneseniz ne olur hiç merak ettiniz mi? http://www.ceylanim.net/gifler/blume1118.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://s61.radikal.ru/i173/0908/23/f48879ce7049.gif Geçmişi Unutmak Anıların sizi rahatsız ettiği oldu mu? Delete tuşuna basıp acı anları yok etmek ve sadece mutlu anları biriktirebilmek o kadar kolay değil, öyle değil mi? Bir papazdan dinlediğim, rahip olmak için gireceği mülakatta kurulun dikkatini çekmek için yapmayı planladığı espri hakkında anlattığı öyküyü çok severim. Papaz öyküyü şöyle anlatmıştı: “Düşündüm ki kurul anlattıklarımdan sıkılırsa, onlara derim ki: ‘Biliyor musunuz bu gece kollarımda başka birinin karısı vardı.’ Herkes dehşet içinde bana bakarken, hemen eklerim: ‘Kollarımdaki sevgili annemdi.’ Kurguladığım espri gerçekten çok hoşuma gitmişti ve mülakat günü tam kurul uyuklamaya başlamışken ‘Biliyor musunuz? Dün gece kollarımda başka bir adamın karısı vardı.’ dedim. Beyninden vurulmuşa dönmüş olan kurul üyelerinin hepsi birden kafalarını kaldırdılar ve dik dik bana bakmaya başladılar. Zaten çok heyecanlıydım, koskoca kurul üyeleri bana öyle bakınca, hepten kontrolümü kaybettim, kafam allak bullak oldu. Sözlerime devam ettim. Ah Tanrım, ama kadın kimdi unuttum.” Sizin de başınıza gelen böyle utanç dolu bir anı, ani alınmış bir kararı ya da kızgınlıkla söylenmiş bir sözü geri çevirmeyi çok istediğiniz oldu mu? Sorun şu ki; geçen zamanı asla geri çeviremezsiniz. Bazı yaraları hiçbir zaman kapatamazsınız. Ve ne yazık ki; dünyadaki hiçbir delete tuşu geçmişteki o içimizi acıtan yaraları, korkuları ve utançları silemez. Geçmiş, adı üstünde geçmiştir. Ama onu kötü de olsa hatırlamak iyidir. O geçmiştir. Bitmiştir. Geri dönüş yoktur, zaten eski anılara dönmenin bir anlamı da yoktur. Önemli olan, anıların geçmişe ait olduğunu kabul etmek ve onların bize birer öğretmen olmasına izin vermektir. Hepimiz, mutlu anlar kadar acı anların da bize bir şeyler kattığını anlamalıyız. Ve onları ait oldukları yerde, yani geçmişte bırakmalıyız. Peki siz, geçmişi geçmişte bırakabilmeyi becerebiliyor musunuz? http://s61.radikal.ru/i173/0908/23/f48879ce7049.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://dl.glitter-graphics.net/pub/1...jn074en4xb.gif Sevdiğiniz Bir Şeyi Yapın Asimov Yine Gülümsüyor isimli kitabında yazar Isaac Asimov, televizyon muhabiri Barbara Walters’la yaptığı röportajdaki ilginç bir bölümü anlatıyor. Röportaj şöyle geçiyor: Walters, Asimov’a bugüne kadar kaç kitap yazdığını sorduktan sonra ekler: “Yazmaktan başka bir şey yapmak istediniz mi hiç?” “Hayır” der Asimov. Walters üsteler: “Hiç ava çıkmak, balık tutmak, dans etmek ya da gezmek istediğiniz olmadı mı yani?” Bu sefer Asimov: “Hayır, hayır, hayır ve hayır!” diye cevaplar. Walter vazgeçmez: “Peki ya, doktor sadece 6 aylık ömrünüz kaldığını söylese, o zaman ne yapardınız?” “Daha hızlı yazardım.” Isaac Asimov, hayatını sevdiği bir şeyi yaparak geçirdi. Komedyen George Burns’ün de dediği gibi, “Sevdiğiniz bir işi yapıp başarısız olmak, nefret ettiğiniz bir işte başarılı olmaktan çok daha iyidir.” Söylemesi kolay. Ama bildiğiniz ve alıştığınız bir şeyi yapmaktan vazgeçmek ve bilinmeze dalmak, hayatımızda vereceğimiz en ürkütücü ve zor kararlardan biridir. Ama aynı zamanda en anlamlı olanlarındandır. Yaptığınız şeyden artık memnuniyet duymuyorsanız, belki de alıştıklarınızı bırakıp, yüreğinizin götürdüğü yere gitme vakti gelmiş demektir. Ne dersiniz? http://dl.glitter-graphics.net/pub/1...jn074en4xb.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. gerçekten çok faydalı bilgiler..ellerine sağlık teşekkürler..25889 |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://sl.glitter-graphics.net/pub/3...ddemskvk5c.gif Başarısızlığın Ötesine Geçin “İlk seferinde başaramazsan, bırak. Belki de bu yaptığından alman gereken sonuç, başarısızlıktır.” diye bir söz vardır. Gerçekçiliği severim ama bir anlık duygusallığın doğru olmadığını düşünürüm. Herkes başarısız olabilir. Hatta bazen insanın başına çok sarsıcı başarısızlıklar da gelebilir. Ama gerçek şu ki; cesaret, dayanıklılık, inanç ve kendine güven sayesinde en büyük başarısızlıklarımızdan kalan enkazın üstüne yepyeni bir bina inşa edebiliriz. Şimdi anlatacağım hikayenin kahramanını takdir etmeniz için ille de Amerikan futbolundan hoşlanmanız gerekmiyor. 1955’te Johnny Unitas, Pittsburg Steelers takımının elemelerini ilk denemesinde geçemedi ve takıma giremedi. En sonunda takıma girebilse de, savunma oyuncusu olarak görev aldığı ilk resmi lig maçında üç kez topu elinden düşürdü. Ve topu her düşürüşü, kendi takımının sayı yapamamasına sebep olmasının yanında, karşı takımın her defasında bir sayı yapmasını sağladı. Ama bundan sadece 15 yıl sonra, Ulusal Futbol Ligi’nin kuruluşunun 15. yıldönümü kutlamalarında Johnny Unitas tüm zamanların en iyi savunma oyuncusu seçildi. Aynı yıl Associated Press onu son 10 yılın en mükemmel oyuncusu olarak ilan etti. Peki ne olmuştu? Cevap şu ki; Johnny başarısızlığı seçmemiş, aldığı her darbede devam kararı almıştı. Sonuçta her hayal kırıklığı peşinden bize iki seçenek sunar: Devam etmek ya da bırakmak. Vereceğimiz karar ise, hayat denen bu uzun koşuşturmacada belki de her şey demektir. http://sl.glitter-graphics.net/pub/3...ddemskvk5c.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. Çok güzel bir köşe olmuş bu , harikasın , emeğine sağlıkkkkkk :)) |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. Güzel paylaşım, teşekkürler. Devamını da bekleriz :) |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://img214.imageshack.us/img214/5...7b1e8aent8.gif Yavaşlayın Amerikalı bir yarış hastası, atını İngiltere’nin ünlü Epson Downs Steple Koşusu’na sokar. Yarış başlamadan kısa bir süre önce, atına gizlice bir hap yutturur. Koşu sorumlusu olan görevli kişi, adamın yaptığı şeyi görür ve “Hey, yaşlı adam, bu yaptığın yasaktır!” diye bağırır. Atın sahibi, “Sadece zararsız küçük bir şekerdi.” diye yatıştırmaya çalışır adamı. Ve haptan bir tane de kendi yutar. “İstersen bir tane de sen al.” der. Koşu sorumlusu haptan bir tane alır, yutar ve başını sallar. “Peki tamam.” Jokey ata bindiğinde, atın sahibi jokeye yaklaşır ve kulağına fısıldar: “Evlat, atı kulvarın dışında tutmaya çalış ve dikkatli ol. Çünkü bu at bir kere koşmaya başlayınca, benden ve koşu sorumlusundan başka hiçbir şey onu durduramaz!” Hiç, çok hızlı koştuğunuz ve hiçbir şeyin sizi yakalamayacağını hissettiğiniz anlar oldu mu? Meşgul hayatlarımız çoğu zaman böyledir, bir oraya bir buraya koşturup duruyoruz. “Fast” food yiyoruz. Nereye gidersek gidelim, koşar adım yürüyoruz. E-posta kullanıyorsak, zamanımız olmadığı için gelen mesajları sürekli erteliyoruz. Katıldığımız yemekleri aceleyle yiyoruz, en yakın dostlarımıza “sadece birkaç dakika” verebiliyoruz. Hızlı ve telaşlı bir hayat yaşıyoruz. Sıklıkla, o kadar hızlı koşuyoruz ki, çoğu zaman kendimizi kaybediyoruz. Ama sonuçta, önemli olan ne kadar hızlı yaşadığınız değil ne kadar güzel yaşadığınızdır. Eğlenecek zaman bulabiliyor musunuz? Kendinize yeterince vakit ayırabiliyor musunuz? Bir dostunuzun derdini dinlemek ve size ihtiyacı olan bir akrabanızı ziyaret etmeye zamanınız var mı? Günlük hayatınızı inandığınız gibi mi yaşıyorsunuz? Biraz yavaşlamaya ihtiyacınız var mı? Anlıyorsunuz ya, yarışı kazanan hızlı koşan değil iyi koşandır. http://img214.imageshack.us/img214/5...7b1e8aent8.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://img48.imageshack.us/img48/5850/rz6pll33il8.gif Birbirinize Kenetlenin Küçük bir botla balığa giden bir adamın başından geçenleri anlatan eski bir öyküyü anlatmak istiyoruz sizlere: Balığa gittikleri gün sakin bir gündür. Ta ki; kancaya takılan kocaman bir balık, kurtulmak için çırpınırken, adamı çekip suya düşürene kadar… Adam yüzmeyi bilmemektedir ve panik içinde: “Yardım et!” diye bağırır arkadaşına, “Kurtar beni!” Arkadaşı elini uzatır ve adamı bota çekebilmek için saçlarından yakalar. Ama tutup çekmek istediğinde, adamın peruğu elinde kalır ve adam tekrar suya batar. Kafasını zorlukla çıkarıp, çığlık atmaya devam eder: “Hey, yardım et bana, yüzme bilmiyorum.” Arkadaşı tekrar uzanır, bu kez kolunu yakalar. Tam çekecekken, kol yerinden çıkar. Bu takma bir koldur! Boğulmak üzere olan adam çırpınmaya devam etmektedir. Arkadaşı üçüncü kez uzanır. Bu sefer adamın bacağına denk gelir ve çeker. Tahmin edeceğiniz gibi, çektiği tahta bir bacaktır. Adamın boğulmasına ramak kalmıştır ama debelenmeye ve çığlık atmaysa devam eder. Arkadaşı sıkılmış bir halde bağırır: “Tek parça değilsin ki, nasıl yardım edeyim sana?” Tıpkı bu öyküdeki gibi, evli çiftler ya da aileler eğer sıkıca kenetli olmazlarsa, nasıl yardım edebilirler ki birbirlerine? Okul, kilise ya da çalıştığımız iş yerleri, bir arada yaşıyor olmasak ne işe yarar ki? Ve bir ülkenin insanları birbirlerine kenetli olmasa, o ülke ne yapabilir ki? Hiç birimiz kendimizi toplumdan soyutlayamayız. Yaşadığımız hayat birbirimize kenetli olmayı gerektiriyor. Tabii ki bireyler arasında çatışmalar, kavgalar olabilir. Ama birbirimize bağlı olmak sonuçta iyi bir şeydir. Hayatınızda sahip olduğunuz her şey, sanki sizi terk ediyormuş ve yaşamdan soyutlanıyormuşsunuz gibi geliyorsa, çevrenizdeki insanlara dikkat edin. Belki de bütün sebep, birbirinize kenetli olmamanızdır. http://img48.imageshack.us/img48/5850/rz6pll33il8.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://i054.radikal.ru/0908/76/3645d7fbf08b.gif Yalnız Değilsiniz Tanıdığım bir psikiyatrist “Hastalıklar arasında en yaygın ve tedavisi en zor olanı korkudur.” demişti. Korku, zayıflatıcı ve tehlikeli bir hastalıktır. Hepimiz bir şeylerden korkarız ama bunların çoğu nedensiz ve yıpratıcı korkulardır. Bilmediğimiz şeylerden korkarız. Yaşlanmaktan, yardıma muhtaç ve düşkün bir hale gelmekten korkarız. Değişimden korkarız, yeni bir ilişkiye, işe ya da yeni bir hayata başlamaktan korkarız. Gelecekten korkarız. Risk almaktan, başarısız olmaktan ya da başarısız görülmekten korkarız. Sevmekten ve güvenmekten korkarız. Yakınlık duymaktan, sonrasında incinmekten korkarız. Ölmekten korkarız. Tıpkı Henry Von Dyke’ın dediği gibi: “Bazı insanlar ölmekten o kadar korkarlar ki; bir türlü yaşamaya başlayamazlar.” İnsan kişiliğinin en zorlu düşmanıdır korku. Ama size iyi bir haberim var: Nedensiz korkularınızı yok edebilirsiniz. Aslında korkularımızla yüzleşebilme cesareti tamamen kendi elimizdedir. Kölelik sistemine karşı mücadele eden, Amerikalı Wendell Philips’in korku üzerine ilginç bir gözlemi var. Philips’e göre, herkes sizin arkanızdaysa ve sizinle aynı fikirdeyse cesur olmak kadar kolay bir şey yoktur. Asıl zorluk, çevrenizdeki insanların %99’u sizin haksız olduğunuzu düşündüğü zaman başlıyor. İşte gerçek cesaret ancak böyle bir zamanda ortaya çıkandır. Yani 1000’de 1 olduğunuzda, cesur bir yüreğiniz varsa ve Tanrı sizinleyse, bir kişinin bile bazen çoğunluk olabileceğini görüyorsunuz. Görüyorsunuz ya, gerçek cesaret yalnız olmadığınızı düşündüğünüz zaman geliyor yanınıza. http://i054.radikal.ru/0908/76/3645d7fbf08b.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://i161.photobucket.com/albums/t...rat/linje7.gif Harekete Geçin Golf oyuncusu, gerçekten çok kötü bir günündeydi, sürekli denemesine rağmen bir türlü topu tutturamıyor ve her denemesinde havaya daha fazla toprak sıçratıyordu. İşin kötüsü top bir karınca yuvasının üstündeydi ve topa her vurmaya çalıştığında golf sopası yuvaya denk geldiği için gittikçe daha çok karınca ölüyordu. Yuvada korku içinde bekleyen karıncalardan biri, en sonunda diğerine döndü ve panik içinde: “Eğer hayatta kalmak istiyorsak, bence en iyisi topun üstüne çıkmamız!” Aynı şey hepimizi için geçerli. Düşünme vakti ve düşündüğümüzü yapma vakti vardır. Öğrenme zamanı ve harekete geçme zamanı vardır. Bilgi toplama zamanı vardır ama kararımızı verme zamanı da vardır. Bir şeyi bilmek hiçbir şeyi değiştirmez. Farkı yaratan, bildiğimiz şeyi yapmaktır. Eğer vereceğiniz kararı sürekli erteliyorsanız, başlamanız gereken projeye başlayamıyorsanız veya hiç aklınızdan çıkmayan ama bir türlü gerçekleştirmeye cesaret edemediğiniz bir hayaliniz varsa, demek ki sizin için de topun üzerine binme vakti gelmiştir. Çünkü hayatta kalabilmenizin tek yolu budur!” http://i161.photobucket.com/albums/t...rat/linje7.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://sl.glitter-graphics.net/pub/3...enekawe25h.gif Öfkeye Son Güzel bir bahar günü… Bir adam, sessiz bir köyün yanından geçen muhteşem manzaralı bir yolda arabasıyla sakince giderken, önündeki viraja yaklaştığında aniden, karşısına ters şeritte ilerleyen başka bir araba çıkar. Adam frenlere asılır ve kıl payı karşısındaki arabadan sıyrılmayı başarır. Diğer arabanın kadın sürücüsü camdan kafasını çıkarıp bağırır: “Domuz! Domuz!” Zaten sinirli olan adam, hemen karşılık verir: “Sen de şişko domuzsun!” Verdiği hazır cevaptan memnun bir şekilde yola devam eden adam, virajı döner ve karşısına çıkan domuza çarpar. Herkes öfkelenebilir. Ama Daniel Goleman’ın Duygusal Zeka isimli kitabında anlattığı gibi, doğru kişiye, doğru zamanda, doğru bir sebep için ve doğru bir şekilde öfkelenmek ve bu dengeyi yakalayabilmek gerçekten zordur. Yani çoğu kez, ya yanlış kişiye ya yanlış ölçüye, ya zamanda, ya yanlış bir sebepten ya da yanlış bir şekilde öfkeleniriz. Ama zaten öfkelenmek kontrolü kaybetmektir. Yani, dengeli bir öfkeden söz etmek, zaten öfkenin doğasına ters düşer. Her zaman sakin kalmak zordur. Bunu başarabilmek için bize mükemmel bir çözüm öneren eski bir söz der ki; “Öfkenizin geçmesi için akşam yatağa yatana kadar bekleyin ve yatakta bir kez daha düşünün.” Tabii ki bütün sorunlar uyumadan önce yatakta düşünmekle çözülmez. Çok derin öfkelerimizin yatışması için zaman gerekir. Çok derin öfkelerimizin yatışması için zaman gerekir. Ama böyle öfkelerin bile bir sonu vardır mutlaka. Belki de uzun zamandır içinizde besleyip büyüttüğünüz ve sizi kemiren o öfkenize bir son vermenin zamanı gelmiştir. Ne dersiniz? http://sl.glitter-graphics.net/pub/3...enekawe25h.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://i272.photobucket.com/albums/j...1609805_we.gif Elmas Madeni Bundan yaklaşık 100 yıl önce, Russell Conwell adında bir adam bütün Amerika’yı şehir şehir dolaşıp “Elmas Madeni” adını verdiği konuşmasını yapardı. Yaptığı her konuşmada, Yale Üniversitesi’nde maden mühendisliği öğrenimi gören genç bir çocuğun hikayesini anlatırdı. Çocuk mezuniyetine çok az bir zaman kala “Altına Hücum” furyasına kapılmış ve hayatının hazinesine kavuşmak için Kaliforniya’ya gitmeye karar vermişti. Yale çocuğa öğretim üyeliği teklif etmiş ama o teklifi reddetmişti. Annesini, Massachusetts’deki çiftliklerini satıp kendisiyle birlikte gelmesi için ikna etti. Ama macera hayal kırıklığıyla sona erdi. Çocuk hiç altın bulamamış, sonunda Minnesota’da bir maden şirketinde çalışmayı kabul etmek zorunda kalmıştı. Ve aflığı maaş, Yale’de kendisine önerilen maaştan çok daha düşüktü tabi. Daha ilginç olanıysa, çocuğun dul annesinden çiftliği satın alan adam, günün birinde çiftlikte yetiştirdiği patatesleri toplarken, toprağın üstünde ilginç bir taş keşfetti. Taşı çıkardı ve inceletti. Taş sandığı şeyin gerçek bir gümüş olduğunu öğrendi. Çiftlik koskoca bir gümüş madeninin üstüne kurulmuştu! Peki aynı taşın yanından belki de yüzlerce kez geçmiş olan o genç mühendis, neden fark edememişti o ilginç taşı? Belki de bir hazinenin bu kadar kolay bulunabileceğini düşünmemişti hiç. Ya da birinin ancak çok uzaklara giderek bir düşü gerçekleştirebileceğine inanıyordu. Aradığımız şey her ne ise, belki de tam yanımızdadır. Hayatımızı değiştirebilecek anlar vardır ama bu anları fark edebilmek için öncelikle kafamızı değiştirmeliyiz. Mutluluk, güven, coşku ya da yükselmek; aradığınız şey her ne ise, belki de avuçlarınızın içinde olmasına rağmen hala göremiyorsunuzdur. Belki de şu anda çalışmakta olduğunuz işte, ilişkinizde ya da yaşadığınız yerde sizin için gizli bir hazine saklıdır. Hayalleriniz gerçekten de avcunuzun içindedir; tabii eğer bunun mümkün olduğuna gerçekten inanırsanız. Hayatınızı değiştirmeden önce çevrenize bir bakın. Belki de bir elmas madeni üzerinde oturuyorsunuzdur, kim bilir! http://i272.photobucket.com/albums/j...1609805_we.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://img238.imageshack.us/img238/6703/blume17be5.gif Sevmenin Tadını Çıkarın Orduda görevli dört din adamıydılar. İçinde bulundukları Dorchester gemisinin sulara gömülmesini beklerken, birbirlerinin ellerinden tutuyorlardı. Cankurtaran botlarının, yaralı gemiden hızla uzaklaşmasını izliyorlardı. Bu din adamlarının hikayesi, sevgiyi ve fedakarlığı bize öğreten çok güzel bir hikayedir. Olay 3 Şubat 1943’de Grönland’ın güney kesimlerinde geçer. Soğuk kış gecesi, sanki bir battaniye gibi, denizde yol alan geminin üzerini örtmüştür. Gemideki 909 yolcunun çoğu uyumaktadır. Aniden Dorchester şiddetle sarsılır. Bir Alman torpidosu geminin sağ yanına isabet etmiştir. Çok kısa bir süre içinde, gemi su almaya başlar. Dorchester batmaktadır! Geminin terk edilmesi için emir verilir. Çoğu yaralı olan yolcular, batmak üzere olan geminin güvertesine çıkmış ve can yeleği aramaktadır. Bazılarıysa yaşadıkları şokun etkisiyle, ne yapacaklarını bilemez ve donmuş bir halde etrafa bakmaktadır. Yaşanan kaosu, dört güçlü insan yok eder. Gemide görevli dört din adamı… Dördü, paniği yatıştırır, oraya buraya amaçsızca koşan şaşkın askerlere can yeleği bulur ve yataklarından kalkamayan yaralı askerlere yardım ederler. Hiç can yeleği kalmadığında, her biri üzerlerindekini çıkarıp yeleği olmayan bir askere verir. Cankurtaran botlarının hepsi suya iner ve gemiden uzaklaşır. Sadece 299 yolcu bu geceden sağ olarak kurtulmayı başarabilir. Dorchester soğuk sulara yavaşça batmaya başlarken, gemide kalan ve farklı dinlerden olan dört din adamı el ele tutuşup sadece bir tek tanrı için dua etmeye başlar. Geminin batıyor oluşunu umursamıyor gibidirler. Bütün umursadıkları, böyle bir anda, sevgiyi yaşayabilmiş olmalarıdır. Böyle olağanüstü bir zamanda olmasa bile, sanırım bizlerin de umursaması gereken şey gerçekten budur: Sevgiyi yaşayabilmek… http://img238.imageshack.us/img238/6703/blume17be5.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://img89.imageshack.us/img89/9638/c19su5.gif Çocuklarımıza Destek Olmak Çocuklarımıza, yetişkin birer birey olana kadar sürekli destek olmalı mıyız? Kendi kararlarını verecek yaşa gelene kadar onları hep negatif şeylerden uzak tutmalı mıyız? Dr. Willis Tate, Dallas Teksas’taki Güney Protestan Üniversitesi’ndeyken, çocuğunu her türlü olumsuz şeye karşı cesurca koruyan bir anneyi anlatmıştı. Kadın üniversitenin rektörü olan Dr. Tate’e, üniversitede ilk senesinde olan oğlu hakkında uzun bir mektup yazmıştı. Rektörden, çocuğunun yanına onun ağzını bozmayacak ve her gün kiliseye gitmesi için destek verecek iyi bir oda arkadaşı vermesini rica ediyordu. Sigara ya da sigara gibi başka kötü şeylere oğlunun bulaşmasına sebep olabilecek bir oda arkadaşı istemiyordu. Kadının bitiriş cümleleri, Dr. Tate’in bu mektubu hiç unutamamasına sebep oldu. “… size yazdığım tüm bu isteklerin gerçekten çok önemli bir sebebi var. Çünkü bu oğlumun evden ilk ayrılışı; tabi Deniz Kuvvetleri’nde asker olarak görev yaptığı 3 yılı saymazsak!” Anne-babalar çocuklarını hep kollamak isterler. Ama aynı zamanda, belki de bundan daha önemlisi, hayatta karşılarına çıkabilecek zor koşullara dayanabilmeleri için sağlam ve güçlü bir ruh yapısına sahip olmalarını da izlerler. Çocuklarının bağımsız yaşayabilmeleri ve alacakları kararların sorumluluğunu taşıyabilmeleri için onlara destek olurlar. Bu şu anlama geliyor ki; çocuklarının gerçek bir yetişkin olabilmesi için, anne-babalar sürekli onları kollamaları düşüncesinden kurtulmalı ama onlara olan sevgilerini sürekli hissettirmelidirler. Bu yeterlidir. Hangi yaşta olursa olsun, her çocuğun gerçekten ihtiyaç duyduğu en önemli şey sevgi değil midir zaten? http://img89.imageshack.us/img89/9638/c19su5.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://img6.imageshack.us/img6/4023/fleur70jm1.gif Kafanızı Kaldırın Newcaster’dan Paul Harvey, Florida’ya tatile giden bir kadınla ilgili bir hikaye anlatmıştı bana. Kadın, yerleştiği otelin çatısında rahatça güneşlenebilmek için, pek kullanılmayan bir nokta bulur ve bütünüyle bronzlaşabilmek için üstündeki her şeyi çıkarır. Yarım saat sonra, otel müdürü aceleyle çatıya çıkar ve kadından üstünü giymesini rica eder. Kadın otel müdürüne itiraz eder, çünkü etrafta nasıl olsa kimse yoktur. Uzun süren münakaşadan sonra, otel müdürü pes eder. Ama sorun şudur ki; kadın otelin güneş aldığı camekanın üstüne yatmıştır! Zannediyorum sorunun ortaya çıkmasına sebep olan, oteldekilerden birinin kafasını yukarıya kaldırmasıydı. Ama aslında normal şartlarda yukarıya bakmak, iyi bir şeydir. En azından alışkanlık olmalıdır. Ve yukarıya bakanlar için her yeni gün başka bir umut ve mutlulukla doludur. Bilirsiniz, bazı insanlar tüm hayatlarını yere bakarak geçirirler. Bu o insanın ruh halini de etkiler. Başları hep aşağıda olan insanlar negatif ve sıkıcı bir ruh haliyle geçirirler yaşamlarını. Bazı insanların bakışlarıysa, sürekli endişelidir. Bu insanlar korku içinde yaşarlar ve çevrelerinde sürekli, mutluluklarını tehdit edecek, gerçek ya da hayali bir problem ararlar. Başka bir kısım insanlar ise, hep dışarıya bakarlar. Sürekli, ya daha iyi bir partner, ya daha iyi bir iş ya da daha iyi bir fiyat ararlar. Gözleri hep dışarıdadır ve bir şeyden memnun olmaları nadirdir. Çok az sayıda bir grup insanı ise, hep yukarıya bakarken görürüz. İşte, bu güçlü bireyler sorunların ötesindeki çözümü, hayal kırıklığının ötesindeki umudu görebilmeyi öğrenmişlerdi. http://img6.imageshack.us/img6/4023/fleur70jm1.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://img364.imageshack.us/img364/9782/s305rf7td2.gif Siz Göklere Layıksınız Aşağıdaki öykü, bize hayal gücünün ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor: Bir adam, bir kartal yumurtası bulur ve yumurtayı tavuk kümesinin içine koyar. Yavru kartal, kümesteki diğer civcivlerle birlikte yumurtadan çıkar ve onlarla birlikte büyür. Kümesteki diğer civcivler gibi o da, böcek ve solucan bulabilmek için toprağı eşelemeyi ve gıdaklamayı öğrenir. Ve her tavuk gibi kanatlarını açtığında, yerden sadece birkaç metre kadar havalanabilmektedir. Yıllar geçer ve kartal artık iyice yaşlanır. Günlerden bir gün, masmavi gökyüzünde o güne kadar hiç görmediği kadar büyük bir kuş görür. Dev kuş, altına benzeyen ve çok kuvvetli olduğu belli olan kanatlarının küçük hareketleriyle gökyüzünde kolaylıkla süzülebilmektedir. Yaşlı kartal, gökteki kuşu bir süre şaşkınlıkla izler ve “Bu da kim?” diye sorar yanındaki arkadaşına. “O bir kartal” der arkadaşı, “O göklerin kralıdır ve gökyüzüne aittir, biz tavuklarsa yeryüzüne.” Yaşlı kartal bir süre daha tepesinde süzülen hemcinsini hayranlıkla izler. Ve bir tavuk olduğunu düşündüğü için de, tavuk olarak ölür. Siz, göklere layıksınız, tavuk kümesine değil… Kendinize inanmazsanız, kim inanır ki size? http://img364.imageshack.us/img364/9782/s305rf7td2.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://img95.imageshack.us/img95/8851/1130503883vr9.gif Anlamanın Sırrı 1940’lı yılların sonuydu. Eastern Havayolları’nın başkanı, Eddie Rickenbacker, müşterilerin bagajlarının sürekli hasar görmesiyle ve muamelenin kötü olmasıyla ilgili sıklıkla gelen şikayetlere bir son vermeye çalışıyordu. Denediği hiçbir şeyin işe yaramadığını görünce, en sonunda radikal bir uygulama yapmaya karar verdi. Yönetim kurulu üyelerini Miami’ye özel bir toplantı için çağırdı. Eastern Havayolları’nın tüm yönetim kurulu üyeleri Miami’ye uçtu ve uçuş personeli tarafından her birinin bavullarının otellerine kadar teslim edileceği söylendi. Fakat Rickenbacker bavulların o gece teslim edilmemesini emretti. Yaz mevsimiydi. Miami’de hava çok sıcak ve nemliydi ve yönetim kurulu üyelerinin kaldığı otelin havalandırma sistemi yoktu. Ertesi gün sabah yapılan toplantıya, hepsi tıraşsız, banyo yapmamış bir halde ve kirli kıyafetlerle geldiler. Toplantı sona erdi, fakat o gün de bavullardan hiçbir haber yoktu. Ama gece yarısı saat tam 03:00’de Rickenbacker, kapıların gümbür gümbür çalınıp bavulların sahiplerine teslim edilmesini sağladı. Ertesi günkü toplantıda Rickenbacker’ın ilk sözü şu oldu: “şimdi artık bir müşterinin bavullarına kötü muamele yapıldığında neler hissedebileceğini anladığınızı sanıyorum.” Rickenbacker, şirket yöneticilerinin, müşterilerle empati kurmadıkça bu sorunu çözemeyeceklerini anlamış ve bu sebeple böyle bir yol seçmişti. Aynı şey bizim için de geçerlidir. Karşımızdaki insanların sorunlarını anlayamadığımız sürece, hiçbir zaman iş hayatımızda ve ilişkilerimizde başarılı olamayız. Ve birini en iyi, ancak kendimizi onun yerine koyarak anlayabiliriz. Eşler, anne-baba ve çocuklar, dostlar, iş arkadaşları ve ortaklar karşılarındaki insanın hissettiklerini anlayabilmek için zaman ayırdıklarında, eminim ki dünya yaşamak için çok daha harika bir yer olacaktır. Bence herkes öncelikle bunu başarabilmek için çabalamalıdır. http://img95.imageshack.us/img95/8851/1130503883vr9.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. http://img364.imageshack.us/img364/6...nin10gsee9.gif Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir Neredeyse birini öldürecekti ama sadece bir dakika hayatını değiştirdi… Bu güzel öyküyü, Sherman rogers’ın “İşçiler: Lider mi, Köle mi?” isimli eski kitabından aldım. Gerçek hayat hikayesini anlattığı kitabında Rogers, etkili iletişimin önemini resmediyor bizlere. Öykü şöyle: Üniversite yıllarında, Rogers bir yaz mevsimini Idaho Kereste Kampı’nda geçirir. Kampın ekip lideri birkaç günlüğüne izin alınca, işçileri idare etme işi Rogers’a verilir. Gruptaki göçmen bir işçi olan ve sürekli huzursuzluk çıkararak, diğerlerine zorluk çıkaran Tony’i düşünerek Rogers “Eğer elemanlar benim sözümü dinlemezse ne olacak?” diye sorar. Kamp yöneticisi “O zaman kovarsın onları” diye cevap verir. Hemen ardından sanki Rogers’ın aklını okumuş gibi ekler: “Eğer bir fırsatını bulursan sanırım Tony’i kovacaksın. Ama bu bence iyi bir fikir değil. 40 yıldır ağaç kesme işindeyim. Tony şimdiye kadar çalıştığım en güvenilir adamdır. Biliyorum, Tony sürekli şikayet eder, her şeyden ve herkesten nefret eder. Ama buranın en eski adamlarındandır ve tabii ki son gidenlerden olacaktır. Ayrıca 8 yıldır onun çalıştığı tepede hiçbir kaza olmadığını da belirtmeliyim. Rogers ertesi gün görevi devralır. İlk iş olarak Tony’nin yanına gider ve “Tony, bugün bu bölgenin idaresinden sorumlu olduğunu biliyorsun değil mi?” diye sorar. Tony sıkılganlıkla kafasını sallar. “Aslına bakarsan fırsatını bulduğum ilk anda seni kovacaktım ama bilmeni isterim ki; yapmayacağım.” Ve patronun Tony hakkında söylediklerini anlatır. Tony patronun kendi hakkında söylediklerini duyunca, elindeki havluyu yere düşürür ve gözyaşlarına boğulur. “Neden bunu bana 8 yıldır söylemedi ki?” O gün Tony her zamankinden daha fazla çalışır ve daha ilginci artık yüzü gülmektedir. Yaz bittiğinde Rogers okula geri döner. Tam 11 yıl sonra bir gün Tony ile tekrar karşılaşırlar. Tony batı bölgesindeki en büyük kereste firmalarından birinde çalışmakta ve demiryolu inşaatını idare etmektedir. Roger Tony’e Koliforniya’ya gelip nasıl bu kadar başarılı olduğunu sorar. “Yıllar önce Idaho’da benimle yaptığın o bir dakikalık konuşma olmasaydı, belki de bir serseri ya da bir katil olmuştum şimdi. Ama işte o bir dakika; o benim bütün hayatımı değiştirdi.” diye cevaplar Tony. Etkili yöneticiler, bir çalışanına aferin demenin ve çalışmasını takdir etmenin önemini çok iyi bilirler. Peki başka ilişkilerimizde, yukarıda anlatılan hikayedeki gibi yapılabilecek bir dakikalık konuşma neyi değiştirebilir? Bir dakika… Birine teşekkür etmek için bir dakikanızı ayırıyor musunuz? Peki ya, birine ondan ne kadar hoşlandığınızı ya da onu ne kadar takdir ettiğinizi anlatmak için vaktiniz var mı? Yaptığı güzel işi alkışlamak için bir dakikanız var mı? Bir dakika… Tüm hayatınız boyunca sürecek bir değişime sebep olabilir. http://img364.imageshack.us/img364/6...nin10gsee9.gif |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. Mükemmel.... Teşekkür ederim hepsi çok güzeldi... 8 Sayfayı aralıksız okudum.. Ama şimdi daha çok düşünmem gerekecek herşeyi... |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. Sevgili arca, Sabırla okuduğunuz için ben teşekkür ederim. Farkındalıklarımızın her geçen gün çoğalması dileklerimle. Sevgiyle kalın. sapkal89 |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. Yüreğine , emeğine sağlık çok teşekkürler paylaştığın için . Hepsi ders alınması gereken birbirinden süper hikayeler.. İyi ki varsın güzelim , iyi ki varsın :)) |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. Alıntı:
Sevgilerimle. actionsmile |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. Alıntı:
Alıntı:
Sevgilerimle. actionsmile |
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. Alıntı:
|
Cevap: Bir Dakika Hayatınızı Değiştirebilir. Alıntı:
Ancak başarının anahtarı pes etmemekte saklı. Sevgilerimle. actionsmile |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 12:00 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.