Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Filmlerin Konuları (http://www.hayatimdegisti.com/forum/forumdisplay.php?f=586)
-   -   Sınav (http://www.hayatimdegisti.com/forum/showthread.php?t=507555)

Bluesky24 13-04-2010 11:38 PM

Sınav
 
Sezonun Hokkabazla birlikte vizyonlara yerleşen Türk komedilerinden biri Sınav. Ömer Faruk Sorakın üçüncü yönetmenlik denemesi olan film, Hokkabazın da müzdarip olduğu komedi, dram ve macera bileşimi çelişkisini içeriyor. Ben, Türk filmlerinde sıkça görülen bu ruh karmaşasının, Amerikan filmlerinde görülen ‘her telden çalma; her izleyiciye hitap etme alışkanlığı ve becerisine öykünme neticesinde gerçekleştiğine inanıyorum. Halbuki yönetmenler biraz kendi –umut ediyorum ki özgün– dillerine ve anlayışlarına güvense, zaten Türk filmlerini izlemeye ve desteklemeye hevesli Türk halkını tavlama çabalarından sıyrılsa, belki eli yüzü düzgün, kaya gibi sağlam filmler görebileceğiz sinemalarımızda.



Öncelikle filmin en zayıf noktasına değinmek istiyorum. Sınav, sahnelerin orta yerlerinde, absürd bir sıklıkla siyah-beyaz, grenli ve acayip açılarla çekilmiş montaj sekanslarına başvuruyor. Böyle abuk sabuk ve sahnelerin gidişatına ya da gücüne olumlu hiçbir etkisi olamayacak; tasarımdan ve bilinçten uzak sersemletici planlar, olsa olsa bu sahnelerin –ve genel olarak filmin– doğal ritim ve görüntüleriyle kotarılamayacak zayıflıkta olduğunu, ve ancak bu şekilde bir şeye benzetilebileceğini göstermeye yarıyor. Ayrıca yine yerli yersiz bir sıklıkla adeta gözümüze sokulan flashback sekansları da, izleyicinin filmi takip etme başarısı ve isteğinden şüphe duyulduğu için aralara sokuşturuluyor olsa gerek.

Seksen dakika sürüp de, aynı bölümü izlerken başını unuttuğumuz darma dağın dizilerin, baş döndürmekle dinamizm sağlanacağını sanarak çekilen video kliplerin medya dünyamıza el koyduğu günümüzde, aynı mantığı paylaşan bir filmi görünce umutsuzluğa düşmek işten değil. Görünen o ki şöyle bir açıklamaya gerek var: bir efektin herhangi bir amaca hizmet edebilmesi için az sayıda ve tam yerinde kullanılması gerekir ki, izleyici onu görüdüğünde diğerleriyle ilişkilendirebilsin, ne anlama geldiğini kavrasın ve o anlamın tadını çıkarabilsin.

Ömer Faruk Sorak ve Yiğir Güralp ikilisi aynı güvensizliği senaryoda da açık ediyorlar. Film ilk dakikasından itibaren ÖSS maratonunu eleştiren diyaloglarla bezeli. Dizi dizi şikayetler öğrencilerin hayatlarına yedirilerek gösterileceğine, karakterlerin ağızlarında sıralanıyor. Çocukların gerek aileleriyle olan gerçekçi sahneleri, gerekse sınıflarında hocalarıyla olan iletişimlerinde rahatlıkla aktarılabilecek ÖSS dertlerinin filmin sonuna kadar her fırsatta yinelenmesi gerekmemeli.

Bu alanda filmin başarılı olduğu iki nokta var. Birincisi, ÖSS fikrine uzak kalmış seyirciye, ÖSS sürecini başından itibaren yaşatmak ve yakınmaların sebebini anlatmak için, okulu bırakıp hayatını kazanmaya yönelmiş Mert karakterinin (İsmail Hacıoğlu) hikayeye eklemlenmesi. İkincisi de, öğrencilerin ÖSS sorularını çalma fikrinin, önce okuldaki bir sınavlarının sorularını, sonra bir deneme kitapçığını çalmaya kalkışmalarıyla evrilmesi; bu fikrin ayaklarının biraz olsun yere bastırılması. Ne yazık ki bu gibi fikirlerin varlığı senaryonun genel anlamdaki yineleyici ve odaksız yapısını toparlamaya yetmiyor.

Bir de, filmin gişe kaygısı olarak algılanmaya açık şu meşhur sahnesi var. İş ÖSS sorularını çalmaya geldikten sonra zaten fantastik bir hal alan hikaye, yine inanması güç bir yan-hikayeyle ve imkansız görünen bir e-posta trafiğiyle Charles (Jean-Claude Van Damme) adlı bir kurtarıcıya bağlanıyor. Bunun üzerinden çocuklara bir ders verilmesiyle filmin sona erdirilmesi, filmi biraz olsun eğlenceli ve sevimli kıldı benim için. Bana göre Sorak, gereksiz montaj sekanslarıyla filme uçuk ve hip bir hava vermeye çalışacağına, bu gibi fikirlere ağırlık verip karakterlerini çizgi-roman tadında bir dünyanın kahramanları gibi anlatarak aynı havayı doğal yollardan solutabilirdi.

Keşke Sınav lise sıralarında geçen nostaljik öğrenci-öğretmen ilişkileriyle, sıkı dostlukların yaşandığı hem neşeli hem sıkıntılı okul günlerini anımsatmasıyla sade ve masum kalabilseydi. Keşke, filmin genel ruhuna son derece aykırı trajik sahneler araya girmeden de, seyirci ağlatılmadan da iyi bir film yapılabildiği inancını gösterilebilseydi. Keşke, Hümeyra, Kadir Çöpdemir, Güven Kıraç ve filmi şenlendiren Uluç karakterini canlandıran Volkan Demirokun oyunculuklarıyla ısınan film, Tuba Büyüküstün, Okan Bayülgen gibi abartılı ve samimiyetsiz oyunculuklarla buz kesmeseydi.

Sınav, ÖSS derdini yaşayanlara çektiklerini hatırlatmak ve yaşamayanlara hallerine şükrettirmeyi başarıyor. Film, gülmek, ağlamak ve heyecanlanmak duygularının hiçbirini tamı tamına değil de, yarım yomalak yaşamaktan zevk alabilecek seyirciye keyif verebilir. Son zamanlarda Babam ve Oğlum ve Hokkabaz gibi filmlerin gişe başarılarına bakılırsa bu tür, izleyiciden mahrum kalmayacak. Kendini bir kere daha sınamak isteyenlere öneririm.



Selin Sevinç

selinlesinema@gmail.com


WEZ Format +3. Şuan Saat: 11:20 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.