Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31-01-2012, 11:48 PM   #16 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: Yaratıcı İmgeleme Kitabından Alıntılar



Spiritüel Bir Paradoks

Doğu felsefesini incelemiş ya da bilinçlerini geliştirme yolunda olan bazı kişiler yaratıcı imgelemeyi ilk duyduklarında, onu uygulama konusunda belli bir tereddüt duyarlar. Duydukları çelişki; "şimdi burada olma", bağlılık ve arzuları terk etme fikriyle, hayatta hedefler belirleyip istediğini yaratma fikri arasındaki
görünüşteki paradokstan kaynaklanır. Görünüşteki paradoks diyorum, çünkü aslında, daha derin bir düzeyde anlaşıldıklarında, bu iki öğreti arasında hiçbir aykırılık yoktur. İkisi de, bilinçli bir insan olabilmek için anlaşılması ve yaşanması gereken önemli prensiplerdir. Birbirleriyle nasıl uyum sağladıklarını açıklayabilmek için, içsel gelişme süreciyle ilgili yaklaşımımı sizlerle paylaşmama izin verin:

Uygarlığımızdaki çoğu insan asıl benliğinin bilincinden yoksun düşmüştür. Bunlar Yüksek Ben'leriyle bağlantılarını geçici olarak yitirmişler ve böylece kendi yaşamlarından sorumlu olduklarını ve aslında onu istedikleri gibi yönlendirme gücüne sahip olduklarını da unutmuşlardır. Bu yüzden içsel olarak bir çaresizlik duygusuna kapılırlar; yaşamlarında ya da dünyada gerçek bir değişim yapabilme konusunda kendilerini temelde güçsüz hissederler. Bu içsel güçsüzlük duygusuda, kendi dünyaları üzerinde bir ölçüde güç ya da kontrol sahibi olabilmeleri için çok aşırı çabalayarak ve mücadele ederek bu duyguyu fazlasıyla telafi etmeye çalışmalarına neden olur.

Böylece insanlar hedefler oluşturup onlara fazlasıyla bağlanmaya başlarlar; kendileri dışındaki, mutlu olabilmek için muhtaç olduklarını hissettikleri insanlara ve nesnelere duygusal olarak bağlanırlar. İçsel olarak bir şeyin "eksik" olduğunu hissederler ve sürekli olarak bu boşluğu doldurmaya; istediklerini elde edebilmek amacıyla da dış dünyayı yönlendirmeye çalıştıkları için gerilim, endişe ve stresten kurtulamazlar.

İşte çoğu insanın hedefler belirleyip isteklerini gerçekleştirmeye çabalamasına neden olan ruh hali budur; ancak ne yazık ki bu bilinç düzeyiyle hiçbir sonuç elde edemezler. Çünkü, bu durumda ya kendi kendilerinin önüne birçok engel dikerek başarısızlığa uğrarlar ya da hedeflerine ulaşırlar ama onların içsel olarak mutluluk getirmediğini görürler.

İşte bu ikilemi idrak ettiğimiz noktadan itibaren spiritüel bir yola girmeye başlarız. Artık yaşamın daha farklı, daha öteye bir şey olduğunu anlar ve onu araştırmaya girişiriz.

Araştırmamız boyunca da birçok farklı deneyimden ve süreçten geçebiliriz ama er geç, yavaş yavaş kendimize, kendi özümüze dönmeye başlarız. Bu, gerçek benliğimizi, hepimizin içindeki Tanrı'yı ya da evrensel zihni yeniden deneyimleme sürecidir. Bu deneyim vasıtasıyla, en sonunda, ruhsal gücümüzün tümüne yeniden sahip oluruz. İçimizdeki boşluk yine içimizden doldurulur ve bizler içimizden gelen sevgiyi ve ışığı çevredeki herkesle paylaşan, neşe ve ışık saçan varlıklar haline geliriz.

Bu, aydınlanma denen süreçtir ve ben bunun her birey için, tüm insanlık tarafından paylaşılmadıkça tamamlanamayacak olan sonsuz bir tekâmül süreciolduğuna inanıyorum. Yani, hepimiz kendi aydınlanmamızdan ve gezegenimizdeki tüm insanların aydınlanmalarından eşit derecede sorumluyuz...

Şimdi sözde paradoksumuza geri dönelim.

Boş, aç gözlü, yönetme heveslisi halden çıkarken en başta öğrenmemiz gereken ders, her şeyin olduğu gibi akmasına izin vermektir, özgür bırakmaktır. Gevşemeli, mücadeleye son vermeli, zorlamaktan vazgeçmeli, istediğiniz ve gereksindiğiniz şeyleri elde edebilmek için insanları ve nesneleri yönlendirmeye çalışmaktan vazgeçmelisiniz; daha doğrusu, bu kadar çok şey yapmaktan vazgeçmeli ve bir süre sadece olmayı deneyimlemelisiniz.

Bunu yaptığınızda, aslında herhangi bir şeyi değiştirmeye çalışmadan olduğunuz gibi olmaya ve dünyanın da olduğu gibi olmasına izin verdiğinizde kendinizi çok harika hissettiğinizi, gerçekten mükemmel bir durumda olduğunuzu keşfedersiniz birden.

Bu, şimdi burada olmanın temel deneyimidir ve Budist felsefesinin "bağlılıklardan kurtulma" yaklaşımından kastettiği de budur. Kendinin bilincine varma yolunda en temel ve son derece özgürleştirici bir deneyimdir bu. Bu hali giderek daha sık deneyimledikçe, kendi Yüksek Ben'inizle ilişki kurmak için bir kanal açmaya başlarsınız ve er ya da geç içinizden doğal yaratıcılıkta yoğun bir enerji akmaya başlar. O zaman, tüm yaşamınızı ve başınıza gelen her olayı aslında kendinizin yarattığını görmeye başlar ve kendiniz ve başkaları için daha ödüllendirici deneyimler yaratmakla ilgilenmeye başlarsınız. Artık her an enerjinizi, size en doğru ve gerçek gelen, en yüksek ve en doyum verici hedeflere odaklamak isteyebilirsiniz. Yaşamın temelde iyi, bolluk ve neşe dolu olduğunu ve istediğinizi çekişmeden ve zorlanmadan elde etmenizin yaradılıştan sahip bulunduğunuz doğal bir hak olduğunu ve bunun yalnızca hayatta olmanın bir işlevi olduğunu idrak edersiniz. İşte o zaman yaratıcı imgeleme en önemli aracınız haline gelebilir. Aşağıda, konuyu daha da açıklayacağını umduğum bir benzetme sunuyorum:

Hayatın bir nehir olduğunu düşünelim. İnsanların çoğu da nehrin akışına kapılıp gitmekten korktukları için kıyıya sıkı sıkıya tutunmuşlar. Ancak belirli bir noktada, her varlık gönüllü olarak kendini, akışa bırakmak, nehrin onu sağ salim bir yerlere ulaştıracağına güvenmek zorunda. İşte bu noktada insan "akışa uymayı" öğrenir ve bu harika bir duygudur.

Bir kez nehirle birlikte akmaya alışınca, bu insan artık ileriye doğru giden yollardan hangisini seçeceğine kendisi karar verebilir. En iyi görünen yolun hangisi olduğunu belirleyebilir, ağaç köklerine, kaya parçalarına çarpmaktan sakınarak ilerleyebilir ve önündeki birçok kanal ve koldan izlemek istediğini seçebilir. Aynı zamanda da hala "nehirle birlikte akmaktadır..."


Bu benzetme bize, burada ve şimdi'nin tadını nasıl çıkaracağımızı, hayatın akışına uyup, ama aynı zamanda da hayatımızı yaratmanın sorumluluğunu üstlenerek kendimizi bilinçli olarak hedeflerimize nasıl yönlendirebileceğimizi gösteriyor.

Yaratıcı imgelemenin, kişinin bilinç gelişimi de dahil olmak üzere herhangi bir amaç için kullanılabilecek bir araç olduğunu unutmayın. Yaratıcı imgelemeyi, kendinizi burada ve şimdi'de yaşayan, genel akışa uyan ve daima özüyle ilişkide olan, rahat ve açık bir kişi olarak resmetmekte kullanmak genellikle çok yararlı olur.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla