Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20-04-2011, 09:12 PM   #122 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



BİR METAFOR HAYATINIZI KURTARABİLİR

Becky'yle ikimizin dost deme imtiyazına sahip olduğumuz insanlar arasında Martin ve Janet Sheen de vardır. Yaklaşık otuz yıldır evlidirler. Onlarda en çok saygı duyduğum şeylerden biri, birbirlerine, ailelerine ve ihtiyaç içinde olan herkese yönelttikleri o destektir. Çevredeki insanların bildiği kadarıyla, Martin adanmış bir vericidir. Ama onun Janet'le birlikte, başkaları için her gün ne kadar çok şey yaptığını hiç kimse bilmez. Bu iki insan, dürüstlüğün anıtı gibidir. İnsanlık konusundaki metaforları, "Koskocaman, dev bir aile" biçimindedir, bunun sonucu olarak da yabancılara karşı bile çok derin bir sevgi ve merhamet hissederler.

Martin'in yıllar önce Apocalypse Noıv'ı çevirirken hayatının nasıl değiştiğine dair anlattığı o dokunaklı hikâyeyi hiç unutamam. Ondan önce, hayatı hep korkulacak bir şey olarak görmüş. Oysa şimdi onu üstesinden gelinecek ilginç bir zorluk olarak görüyor. Neden mi? Çünkü yeni metaforu, "hayat bir esrardır." İnsan olmanın esrarına bayılıyor. Bundan gelen mucizevî duyguları ve fırsatları çok seviyor, böyle şeyler de her gün önünde açılıp duruyor.

Neydi onun metaforunu değiştiren? Yoğun acı. Apocalypse, Filipinlerin sık ormanlarında çekilmişti. Çekim programı normalde Pazartesi'den Cuma'ya uygulanıyordu. Cuma akşamları genellikle Martin ve Janet iki buçuk saatlik bir araba yolculuğu yapıp hafta sonu için Manila'ya gidiyorlardı. Ama bir hafta sonu, Martin'in çekim yerinde kalması gerekmişti. Cumartesi sabahı birkaç sahne daha çekilecekti. (Janet ise o hafta sonu kente inmeye daha önceden söz vermişti. Çekim ekibinden birine camdan bir takma göz satın alacaktı. Adam çok yoksul olduğu için o gözü kendi parasıyla alamıyordu. Bu yüzden Janet tek başına yola koyulmuştu.) O gece Martin tek başına yatakta dönüp çırpınmış, çılgınlar gibi ter dökmüş, büyük acılar hissetmişti. Sabah olduğunda kalp krizi gelmeye başlamıştı. Vücudunun bazı kesimleri hissizleşiyor, felç oluyordu. Yere düştü yalnızca irade gücüyle sürünerek ilerleyip kapıyı açtı ve imdat diye bağırdı. Yerde yatarken ölümün tecrübesini yaşadığım söylerdi. Birdenbire her şey sakinleşmiş, sessizleşmiş, dümdüz olmuştu. Kendini uzaktaki gölün suları üzerinde, hareket halinde görüyordu. "Demek ölmek buymuş" dedi, sonra ölmekten korkmadığını, aslında hayattan korkmuş olduğunu fark etti! Bir an içinde, esas zor olanın hayat olduğunu anlamıştı. Ve yaşamaya hemen karar verdi. Son kalan enerjisinin her zerresini topladı, kolunu uzatıp bir ot parçasını yakalamaya çalıştı. Tümüyle odaklanarak otu yavaşça burnuna doğru çekti. Hiçbir şey hissetmiyor gibiydi. Otu kokladığı anda acı geri döndü, Martin yaşadığını anladı. Mücadeleyi sürdürdü.

Çekim ekibi onu bulduğunda, öleceğinden emindiler. Yüzlerindeki ifade ve ağızlarından çıkan sözler Martin'in de içinde bu işi başarıp başaramayacağı konusunda kararsızlık doğurdu. Gücü azalmaya başladı. Vakit kalmadığı anlaşıldığında, Apocalypse kadrosundaki baş pilot kendi hayatını tehlikeye atarak helikopteri otuz kırk kilometre hızındaki rüzgârın içinde yanlamasına uçurmak suretiyle onu kentteki hastaneye ulaştırdı. Hastanede onu bir sedyeye yatırıp acile sürdüler. Orada da öleceğine dair gizli ve açık mesajlar almayı sürdürdü. Her geçen an biraz daha zayıf düşüyordu. O sırada Janet geldi. Ona yalnızca kocasının sıcaktan kriz geçirdiği söylenmişti. Ama doktorlar hastanede durumun kritik olduğunu ona da anlattılar. Janet bunu kabul etmeyi reddetti. Martin'in güce ihtiyacı olduğunu biliyordu.

Gerek Marrin'deki, gerekse kendisindeki korku paternini kırması gerektiğini de biliyordu. Derhal harekete geçti ve bu işi bir tek sözle başardı. Martin gözlerini açtığında, Janet ona neşeyle, "Bu bir film yalnızca, sei'gilim! Film yalnızca!" dedi. Martin kurtulacağını o anda anladığını söyler. Hemen iyileşmeye başlamış. Ne büyük bir metafor! Bir anda, sorun artık o kadar büyük görünmemiş gözüne. Üstesinden gelebileceği bir şey gibi görünmüş. Mesajın altında yatan anlam, "Bir film uğruna kriz geçirmeye değmez," biçiminde geliyor, ama aynı zamanda daha derin anlamlar taşıyan bir metafor olduğunu ben de hissediyorum. Ne de olsa, insanın film çevirirken çektiği acılar kalıcı olmaz. Gerçek değildir. Bir noktada yönetmen, "Kes!" diye bağıracaktır. Janet'in bu harika patern kesme aracını kullanması, bu bir tek metafor, Martin'in tüm kaynaklarına yeniden komuta edebilmesini sağlamış. Bugüne kadar hâlâ o sözün hayatını kurtardığına inanır.

Metaforlar bizi birey olarak etkilemekle kalmaz, toplum olarak da etkilerler, hattâ dünyayı bile etkilerler. Kültürel olarak benimsediğimiz metaforlar, algılarımızı ve eylemlerimizi hattâ eylemsizliklerimizi etkiler. Son birkaç on yıldır, aya yolculuklar başladığından bu yana, "Uzay Gemisi Dünya" diye bir metafor benimsedik. Bu metafor kulağa çok güzel gelse bile, ekolojik değişimlerle başa çıkmamız için bir duygusal cevap yaratma konusunda iyi etki yapmadı. Neden? Çünkü bir uzay gemisi konusunda duygusallaşmak kolay değil. Bir de bunu, "Dünya Ana" metaforuyla karşılaştırın. Uzay gemisini temiz tutmakla, annenizi korumak arasındaki duygu farkını görebiliyor musunuz? Pilotlarla denizciler genellikle uçaklarını ve gemilerini çok güzel kadınları tarif eder gibi anlatırlar. Çünkü o gemiyi erkek olarak düşünseler, iri kıyım, çirkin, Joe adlı biri olarak düşünseler, ona çok daha sert davranırlar da ondan. Biz metaforları savaşta da sürekli olarak kullanırız.

Körfez Savaşı'nda ilk operasyonun adı neydi? Savaş ilan edilmeden önce, ona "Çöl Kalkanı Operasyonu" denmişti. Ama savaşma emri verildiği anda bu ad değişti, "Çöl Fırtınası" oldu. Bu bir tek metaforun, yaşanan tecrübeyi herkes için nasıl değiştirdiğini düşünün. Diğer Arapları Saddam Hüseyin'e karşı kalkan gibi korumak yerine, General Norman Schwarzkopf'un deyimiyle askerler bir "özgürlük fırtınası" kesildiler, işgalci Irak askerlerini Kuveyt'ten sürüp çıkardılar.

"Kıtaya bir demirperde indi."
WINSTON CHURCHILL


Son birkaç yıl içinde Doğu Avrupa'nın çehresinin nasıl kökten değiştiğini düşünün. "Demir Perde", İkinci Dünya Savasi sonrasında on yıllar boyunca yaşamı biçimlendiren metafordu, Berlin duvarı da tüm Avrupa'yı bölen o perdenin fiziksel sembolüydü. 1989 Kasım'ında Berlin duvarı yıkılınca, asıl yıkılan yalnızca bir taş duvar olmakla kalmadı. O bir tek sembolün yok olması bir anda yeni bir metafor yarattı, o metafor insanların inançlarını değiştirdi, hayatlarında nelerin mümkün olduğunu gördüler. Geçebilecekleri o kadar çok sayıda kapı varken, insanlar o eski duvarı yıkıp parçalamakla neden o kadar çok eğlendiler sanıyorsunuz? Çünkü duvarı yıkmak, olanakları, özgürlüğü, engelleri aşmayı simgeleyen evrensel bir metafordu da ondan.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla