Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 145,988
Tesekkür: 45
92 Mesajinıza toplam 143 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Oyunculuk detaylarda gizli Şu sıralar Burak Hakkı o kadar yoğun ki, bir setten çıkıyor diğerine koşturuyor. Hem dizi hem de sinema filmleri çekiyor. Burak Hakkı'yı 1994 yılında Best Model Of Turkey yarışmasında birinci seçildiğinden beri tanıyoruz. On yıl modellik, son beş yıldır da oyunculuk yapan Hakkı'yla ilgili şimdiye kadar magazinel hiçbir haber duymadık. Bu özelliği onu diğer model-oyunculardan farklı kılıyor. Kendisi gibi model olan Sema Şimşek'le mutlu bir evliliği var. Ve ikisi de birbirine çok yakışıyor.
Tam bunları düşünürken bizi biraz da bekletmenin paniğiyle Burak Hakkı kapıdan koşar adım beliriyor. Ünlü model, dizi çekimi sonrası gelmesine rağmen hem fotoğraf çekimimizde hem de röportajda oldukça canlıydı. Tabii model olmasının etkisiyle fotoğraf çekiminde hiç zorlanmadı; Bebek'teki Lucca'nın öğle yemeği kalabalığına rağmen çok güzel kareler yakalamayı başardık. Burak Hakkı önümüzdeki ay gösterime girecek olan Semum adlı korku filminde başrol oynuyor. Her korku filminin çekiminde olduğu gibi esrarengiz olaylar onun da başına gelmiş. İşin ironik tarafı ise kendisinin korku filmlerini hiç izlememesi.
Modellikten oyunculuğa hangi projeyle geçtiniz?
Modellikte güzel zamanlarım geçti. Dizilerin yoğunlaştığı dönemde yapım şirketleri arayıp, benimle görüşmek istediler. İlk başlarda oyuncu olmayı hiç düşünmüyordum aslında. O zaman modelliği seviyordum. Sonrasında bir şekilde Erler Film'in Zehirli Çiçek dizisiyle oyunculuğa başlamış oldum 2000 yılında. Ardından sırasıyla Günah, Kırık Ayna, Gurbet Kadını, Yeniden Çalıkuşu, Kaybolan Yıllar dizileri geldi. Bu sezon da Dudaktan Kalbe dizisindeyim. Dünyayı Kurtaran Adam'ın Oğlu adlı sinema filminde ilk Türk astronotu oynadım. Yeni sezonda vizyona girecek sinema filmlerim var. Türk sinemasının ilk yaratık filmi olan Semum'da içine yaratık giren bir kadının öyküsü anlatılıyor. Diğer proje de O Kadın. Bu, diyalogsuz ve Sezen Aksu'nun 16 şarkısından oluşan bir proje. Kendine özgü bir hikayesi olan, yalnızca müziklerin olduğu bir proje. Erol Günaydın anlatacak sadece.
Setlerde hayat nasıl geçiyor?
Semum filmi için Çatalca'da 35 gün boyunca çok özel bir evde çalıştık. Çok güzel geçti. Zaten sinema filmleri çok özenle yapılıyor. Her iki projede de kendi sesimle oynadım. Bakalım, ben de heyecanla bekliyorum. Tabii oyuncunun kendi sesiyle oynaması daha zevkli; oyunculuğunuza da çok şey katıyor elbette. Dizilerde ise genelde dublaj yapıldığı için kayıt esnasında bir hata yapsanız; yanlış vurgu, yanlış tonlama yapsanız bile dublajda değiştirebilirsiniz. Ama sinemada böyle bir şey yok; düzgün oynamanız lazım. Her şeyin hatasız olması gerekiyor.
Oyunculuk yapmayı seviyor musunuz?
Çok zor bir meslek bu, gerçekten çok zor bir iş. Sonuçta, bambaşka birini oynuyorsunuz. Siz olmayan, sizin dışınızda, size belki çok ters gelen bir karakter canlandırıyorsunuz. O duyguları vermeniz lazım. Seyirciyle bire bir bütünleştiğiniz için o oyunun seyirciyi içine alması gerekiyor. Doğru oyunlarla, doğru mimiklerle, doğru sesle, doğru vücut hareketiyle oynamanız gerekiyor. Dışardan insanların 'Aaa, ne var bunda, ben de oynarım' dediği gibi kolay bir şey değil gerçekten. Büyük oynasanız fazla kaçıyor, küçük oynasanız az geliyor. Dozajınızı çok iyi ayarlamanız gerekiyor. Bence oyunculuk çok ince detaylarda gizli. Bir şeyi fazla ya da az değil, duyguyu birebir kalpten hissederek yapmak gerekiyor. İçinizden bir şey gelmeli, yani içinize bir ruh girmeli ve sanki onun oynaması lazım.
Size gelen teklifler arasında nasıl bir değerlendirme yapıyorsunuz?
Yeni başlayacağım bir diziyi proje kapsamında değerlendiririm. Kendimi geliştirmek için bu aşamada rollerin hep farklı olmasına dikkat ederim. O yüzden her seferinde tek bir rolde olmak istemedim. Ama dediğim gibi bazen o duygu kaçabiliyor. Özellikle dizi çektiğimiz zaman kısıtlı süremiz oluyor. Sinema çektiğiniz zaman bir sayfalık bir sahneyi bir günde çekebiliyorsunuz ya da altı-yedi saatte çekebiliyorsunuz. Ama dizide öyle bir şansınız yok. Bir günde 15 sayfa çekiyoruz. O yüzden tekrar etme şansımız çok fazla olmuyor.
Dizi çekimleri nasıl gidiyor?
Türkiye'de dizi yapmak gerçekten çok zor. Çok yoğun bir tempoda bir şey yetiştirmeye çalışıyoruz. O an çıkan oyun ekrana gelecek. Üç aylık bir zamanımız yok bir bölüm çekmek için, altı günlük süremiz var. O altı gün içinde de en doğru duyguyu vermelisiniz. Hastalanmamanız, kaza yapmamanız lazım. Hep zamana ihtiyacınız var, o zaman da yok. Bu tarafı tabii zor işin. Çünkü insanın sosyal hayata da ihtiyacı var kendini iyi hissetmesi için. Öyle bir zaman bolluğu içinde de değiliz. O yüzden her zaman sanki Hawaii'deymiş, Tayland'daymış gibi psikolojimizi çok yüksek tutmamız gerekiyor. Özellikle sahneye girerken konsantrasyon çok önemli. Mesela siz bir sahneye çok konsantre oluyorsunuz. O sahneyi çıkarabileceğinizden çok eminsiniz. 'Gireceğim şimdi bu sahneyi tıkır tıkır oynayacağım' diyorsunuz içinizden. Bir anda oradan görüntü yönetmeni 'Akü değiştireceğiz, kablo değiştireceğiz' diyor. Bütün her şey dağılıyor, ondan sonra bambaşka bir oyun çıkıyor. Seyirci de onu izlediği zaman sizi öyle tanıyor. Halbuki olay o değil, yani her zaman potansiyelinizi gösteremiyorsunuz. Genelde bu potansiyel sinema filmlerinde ortaya çıkıyor. Çünkü orada duyguyu alana kadar çekmek zorundayız. Dizilerde de bu var ama zamanla yarışma problemi oluyor. Tabii ki yetenek de önemli. Ben aşağı yukarı kendimin nerede olduğunu biliyorum. Her geçen gün bir basamak daha çok çıkmak istiyorum. Bütün derdim o.
Oyunculuk hep aklınızda var mıydı?
Aslında ilk bu işe başladığım zaman yapabileceğimi düşünmüyordum. Ama başladığımda çok olumlu tepkiler aldım. Yani tam nedenini de bilmiyorum ama insanlar beni sıcak ve samimi buluyorlar, seviyorlar. Modellikten sonraki ilk işimde nerede olacağımı bilmiyordum. Modellik hayatımdan sonra sevmediğim bir işi de yapmak zorunda kalabilirdim. Ama o dönemde çalıştığımız yapımcılar, hep beni cesaretlendirdiler. Daha iyi olacağımı söylediler. Bu da tabii bana ekstra bir sorumluluk yükledi. O yüzden de artık sadece başrollerde oynuyorum.
Çok mütevazisiniz! Sadece başrol diyorsunuz...
Yani merdivenleri yavaş yavaş çıktım. Şimdiyse mankenlik yapan biri aniden başrol oynuyor. O da çok zor bir iş. Çünkü o oyuncu da çok yoğun bir sorumluluğun altına giriyor. Oyunculuk, net bir şekilde söylüyorum, her geçen gün gelişen bir şey. Ben yedi yıldır bu işin içindeyim. Şu anki tecrübemle o zaman başlasaydım çok daha farklı yerde olurdum. Yedi yıl içinde belli bir çıkış yakalamanız gerekiyor. İlk girdiğiniz işin de önemi var. Oynadığım rollerde çok sivri rollerle başlamış olsaydım çok daha güzel yerlerde olabilirdim diye düşünüyorum. Daha alt bir rolde olsaydım şu an hiç konuşulmuyor olabilirdim. Ben tam aralarda bir yerlerdeyim. Başlarda bana eroinman gibi ağır roller denk geliyordu. 'Ben bunları asla yapamam' dedim. Neyse ki bu dönemi atlattım ve son iki senedir kendimi çok iyi hissediyorum, artık sanki her projede her rolü oynayabilirmişim gibi geliyor.
İki sinema filmi ve bir dizi çekiyorsunuz aynı anda. Hiç boş vaktiniz yoktur sanırım.
Biraz yoğun geçiyor. Bir dönem içinde bir iş kabul etmek daha doğru. Bana gelen teklifler de, oynayacağım karakterler açısından bakıldığında çok cazip işlerdi. Bu yüzden kabul ettim ama bundan sonraki dönemlerde sadece tek iş yapmalıyım.
Eşiniz Sema Şimşek de oyunculuk yapıyor. Bu yoğunlukta birbirinize vakit ayırabiliyor musunuz?
Sabah beraber kahvaltı yaptıktan sonra çekimlere gidiyoruz. Onun ve benim çekim dönemlerimiz yoğunlaştığında pek görüşemiyoruz. Eğer vaktimiz varsa akşamları yemeğe çıkıyoruz. Dizilerimizi mutlaka beraber izliyoruz ve birbirimizi eleştiriyoruz.
En sevdiğiniz hobinizin dalış olduğunu biliyoruz. Dalmaya ne zaman başladınız?
Üç yıl önce bir kere sualtında keşif dalışı yaptım. Benim küçüklükten itibaren denizde yüzerken, açılırken korkularım oluyordu. Suyun altında olanları düşünüyordum. Sonra cesaretimi topladım ve suyun altına indim. O zaman hiçbir şeyin tehlikeli olmadığını gördüm. Artık şunu biliyorum ki aşağıda bambaşka bir dünya var ve bunu görmek çok zevkli. Tüpteki hava en fazla bir, bir buçuk saat dalmanıza izin veriyor. En azından şu anki tekniklerle şalterleri indirip, dünyayla bağlantıyı kesiyorsunuz ve başka bir boyuta geçiyorsunuz. Bunu yaşamadan bilemezsiniz, başlayınca da bırakmanız çok zor. Ben yıllarca çok güzel yerlere gittim, Mısır'a, Kızıldeniz'e, Singapur'a, Avusturalya'ya. Oralarda insanlar dalış yapıyordu ve ben, 'Burada deniz kenarında güneşlenmek, denizde yüzmek varken, insanlar niye dalış yapıyor' diye düşünüyordum. Şu an çok pişmanım tabii. Vaktim oldukça oralara da tekrar gitmek istiyorum.
Sizi en çok neler mutlu ediyor?
Huzur, dinlenmek, uyku ve sakinlik. Ben sakin bir adamım, fazla kalabalık sevmiyorum. Çok gezmeyi de sevmiyorum. Bir bilgisayar oyunuyla ya da playstation'la mutlu olabiliyorum. Kendi kendimi eğlendirebildiğim bir dünyam var. Çocukluğumda belki yeterince oynayamadığım oyuncaklarla oynuyorum. Mesela arabalarım, uzaktan kumandalı helikopterlerim, ilginç modellerde uçaklarım var. Arkadaşlarımızla görüşmeyi seviyorum. Alkol pek içmiyorum, sadece özel gecelerde. Ruhuma, kalbime iyi gelen ortamlarda bulunmayı seviyorum. Kendimle barışık ve mutlu bir insanım. Bir mekana gittiğimde negatif bir şey hissedersem hemen oradan çıkarım. Negatif elektrikten çok etkilenirim ve kaçarım oradan.
Yedi yıldır evlisiniz. Mutlu evliliğin sırlarını sizden alabiliriz artık.
Eşim de benim gibi çok sakin bir insan. O yönden çok uyumluyuz. O, sosyal hayatı, dışarıya çıkmayı daha çok seviyor. O görüşüyor arkadaşlarıyla, bazen ben katılamıyorum. Sanırım birbirimize saygılı olmamız bu işin en önemli sırrı.
Çocuk planlarınız var mı?
Bunu aslında söylememem gerekiyordu ama çocuk var şu anda yolda, Sema hamile.
Babalığa hazır mısınız?
Hazırım ama heyecanlıyım tabii. Sağlıklı, sorunsuz olsun yeter, cinsiyeti tabii ki hiç önemli değil.
Nasıl hazırlanıyorsunuz bebeğe?
Biz eşimle bu yönden farklıyız. O plan yapmayı çok seviyor, bense sevmiyorum. O anda olaylar ne gerektirirse onu yapmayı seviyorum. Önceden çok şey hazırlayıp hayal kırıklığı yaşamaktansa bu daha iyi. Benim bekarken tatil anlayışım da öyleydi. Hava alanına giderdim ve nereye gideceğimi bilmezdim. Gidiyordum sonuçta. Her yerde otel, pansiyon bulabilirsiniz. Yanıma bir şey almazdım. Bir parmakarası terliği, ya da şortu her yerden alabilirdim. 15 gün kaldığım Hong Kong'a bavulsuz gittim; her şeyimi oradan aldım. Sorun olmuyor işte. Oradan aldıklarım da hatıra oluyor sonuçta. Eşimin ise iki-üç sayfalık listesi vardır. Üç gün önceden çizmeye başlar. Ben sırt çantamla yaşayabilirim ve böyle yaşamayı seviyorum. Özellikle tatile giderken yanıma hiçbir şey almam. Bunu herkese tavsiye ederim. Mesela bir tatil programı yaptığınız zaman bavuldaki hiçbir şeyi giymemiş olabiliyorsunz. Öylelse niye taşıdım şimdi ben bu bavulu? Aynı felsefeyi hayata da uyguluyorum. Zaman ne gösterirse onu yapıyorum.
Son olarak korku filmi çekerken korktunuz mu?
Duygusal bir sahne çekerken o anı yaşıyoruz. Örneğin arkadaşınız ölüyor ve ona bir ruh veriyorsunuz filmde. Sonuçta onun psikolojisinden de iki-üç gün çıkamıyorsunuz. Hüzün içinizde oluyor oynadıktan sonra. Korku filmi de böyle. Sonuçta biz çekerken gerçekten çok korktuk. Korkunç sahneler çektik ve orada bir yaratık varmış gibi hissettik. Tabii ilginç şeyler de oldu. Onu da gördüm. Mesela boş bir oda var. Biz bir holden geçip o odaya giriyoruz. Ve o holden geçerken her seferinde odanın kapısı açılıp kapanıyor. 10 tekrar yaptık, 10'unda da aynısı oldu. Bunu mantığım almıyor tabii. Bu, o anki psikolojiyle de ilgili olabilir. O film içinde metafizik olaylara çok fazla inanır oluyorsunuz.
Siz sever misiniz korku filmlerini?
Korku filmini hayatta izlemem. Huzursuz oluyorum. Korku filmlerinin belli, kalıplaşmış bir izleyicisi var. Onları da hayretle izliyorum zaten.
Cosmopolitan
Kaynak: Alıntıdır Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |