Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26-05-2008, 11:41 AM   #5 (permalink)
GMA
Üsteğmen
 
Üyelik tarihi: May 2008
Mesajlar: 179
Tesekkür: 0
64 Mesajinıza toplam 207 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
GMA is an unknown quantity at this point
Standart Ynt: Tarih Şuuruna doğru

OSMANLI PASAPORTU
Şanlı Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra, son derece üzgün bir ihtiyar Ürdün’lünün elindeki yeni Ürdün Pasaportu ile İsviçre elçiliğine gittiğini ve buradaki elçiye “Herkes bu pasaportla alay ediyor. Eskiden Osmanlı Pasaportum varken herkes selam durardı. Lütfen eski Osmanlı Pasaportumu bana geri verin dediğini,

İÇİ YİVLİ TOPLAR
Yavuz Sultan Selim Han’ın Ridaniye savaşında ileri görüşlü babası Sultan II.Beyazid’in icadı olan içi yivli topları kullanarak büyük başarılar elde ettiğini, bugün ise hala kitaplarımızda “Yivli top 1868 yılında Almanlar tarafından icad edildi” diye okutulduğunu,

HİLAFETİN GÜCÜ
31 Mart olayının tertipçileri arasında bulunan şair ve filozof Rıza Tevfik’in bu meş’um hadisenin arkasında İngiliz parmağı olduğun itiraf edip, ihtilal hadisesinden sonra İngiliz konsolosluğuna gittiğinde çok soğuk bir şekilde karşılandığını ve o zaman bunun sebebini anlayamayan Rıza Tevfik’in daha sonra Londra’ya uğrayıp bunun sebebini o dönemin İngiltere’nin Türkiye Büyük Elçisine sorduğunda, onun da “ Rıza Tevfik Bey, biz Mısır’da, bilhassa Hindistan’da İslam ülkelerini idaremiz altına alabilmek için milyarlarla altın harcadık ama başarılı olamadık. Halbuki Sultan Abdülhamid, her yıl bir “Selam-ı Şahane” bir de “Hafız Osman Hattı Kur’an-ı Kerim” gönderiyor ve bütün İslam ümmetini hududsuz bir hürmet duygusu içinde emrinde tutuyor. İşte bu ihtilalle siz Jön Türkler’den hilafet kuvvetinin ortadan kaldırılmasını bekledik ve aldandık. İşte bundan dolayı soğuk karşılandınız” diye cevap verdiğini,

OSMANLININ GÜCÜ
Fransa kralı III.Napalyon, Paris’te Osmanlı Devleti Büyük Elçisi olarak bulunan Ahmet Vefik Paşa ile konuşması esnasında bir ara alaylı bir şekilde “sen kendini Yavuz sultan Selim’in elçisi olduğunu zannediyorsun” demesi üzerine Ahmet Vefik Paşa’nın büyük bir hazır cevapla “öyle olsaydım siz Fransa’da imparator olarak bulunmazdınız” diye cevap verdiğini


RESİM GALERİSİ
Ressam İbrahim Çallı’nın (1882-1960) yılında devrin Maarif vekili Mustafa Necati’ye müracaat edip İstanbul’da ressamların resimlerin sergileyebilecekleri büyük bir yerlerini olmadığını söyleyerek ondan ecdadın muhteşem eseri Sultan Ahmet Camii’ni resim galerisi olarak kendilerin tahsis edilmesin istediğini, ayrıca caminin içinin loş olduğun resimlerin iyi görünmesi için kubbelerinde delik açılması gerektiğini, Maarif vekilini bu teklifi kabul ettiğini ama gelen tepkilerden dolayı vazgeçildiğini...

MAHLUK
Yunus Nadi'nin Ankara'da Yeni Gün isminde bir gazete çıkartarak Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine destek verip devamlı M.Kemal lehinde yazılar yazdığını,
Daha sonraları yazıların alyehte olması üzerine, bu çarpıklığın nedenini soran Dr.Rıza Nur'a M.Kemal Atatürk'ün;
"Haa, Yunus Nadi öyle bir mahluktur ki, aldığı yetmez. Arada bir avucu kaşınır. O vakit aliyhte yazar. fakat son zamanlarda çok kaşınıyor. Matbuat idaresinin parası ve benim verdiklerim yetmiyor. Vire istiyor. Ne çare bunu da böyle idare etmek lazım" dediğini...

ADÜVULLAH CEVDET
Dr.Abdullah Cevdet(1869-1932)'in çıkarmış olduğu dergilerindeki bütün yazılarında payatı boyunca İslami değerlere saldırdğını, En büyük hedefinin "halk arasında dinin nüfuzunu kırmak" olduğunu söyleyen bu ateist adamın ölüp de cenazesinin Ayasofya Camiisine getirildiğini, cemaatın cenaze namazını kılmadığını ve bunu üzerine cenazesi götürülmek istendiğini, Cenaze arabası bulunmaması üzerine Fener Rum Patrikhanesinden bir cenaze arabası istenip, haç işaretli bu arabaya konulduğunu?

NECİP FAZIL VE ANDAN MENDERES
Büyük Şair Necip Fazıl'ın mecmua çıkarmak için Ankara'da Adnan Menderes ile görüşmek istemesi üzerine, bir sürü bürokratik engel çıkarıldığın ve sonunda sabaha karşı Başbakan Adnan Menderes ile görüştüğünü, ve O'na:
"Sizin Başbakan olduğunuz bir ülkede, ben şu kadar eserin sahibi olarak, omuzuma bir boyacı sandığı atarak Eminönü meydanında karnımı doyurmak için boyacılık yapsam bu sizin için bir şeref midir?" diye oldukça sitemli konuşması üzerine, Merhum Menderes'in
"Necip Fazıl Bey, ben herşeyi biliyorum.. fakat bir bilsen ne haldeyim. Üstümde Celal Bayar, altımda Medeni Berk;iki mason arasında, iki değirmen taşı arasındaki tani gibiyim. Al şu parayı bir mecmua çıkart.. arada bir de bana çat ki Menderes besliyor demesinler" dediğini....

TOPRAK MUKADDESTİR
Amerika’lı yetkililerin Kızılderili topraklarının bazıların zorla bazılarını da satın aldıklarını ve Kızılderili liderlerinin birsine topraklarını satın almak istediklerini, bununla ilgili birkaç yetkili gönderdiklerini, gelen yetkililere Kızılderili Lideri SEATTLE’nin Amerika başkanına verilmek üzer şu mektubu yazdığını;
"Beyaz adamların şefine;
Toprak bizim anamızdır, toprağa ne olursa, toprağın çocuklarına da aynısı olur. İnsan toprağa tükürürse kendi yüzüne tükürmüş olur. Kan bir aileyi nasıl birleştirirse, her şey birbirine öyle bağlıdır. Yaşamın dokusunu insan yaratmadı. O o dokunun içinde iplikçiktir. Siz o dokuya ne yaparsanız aynısı kendinize yapmış sayılırsınız......
Bize ait olmayan suların berraklığını rüzgarın tazeliğini size nasıl satabiliriz? Bu toprakların her zerresi, ağaçlardaki yaprakların her biri, ormanlardaki hayvanlar, böcekler benim halkım için mukaddestir. Fakat bize ait olduğunu hiç düşünmedik. Çünkü biliyoruz ki toprak insana değil, insan toprağa aittir. Güzel kokulu çiçekler bizim kız kardeşlerimiz, atlar, geyikler, kartallar ve bufolalar bizim kardeşlerimizdir. Yalçın kayalar akarsular, ormanlar ve benim halkım toprağın sıcaklığından hayat bulan bir bütün ailedir.
Toprağı satma fikrinizi düşüneceğiz. Ama halkım soruyor: Beyaz adam ne istiyor, insan gökyüzünün parlaklığını, toprağın sıcaklığını, doğanın cömertliğini nasıl satın alabilir mi? Washington’daki büyük şef bizim toprağımızı satın almak istemekle bizden ne istediğini bilmiyor. Buna rağmen istediğin yapmaya çalışacağız. Çünkü kaderin anlayamadığım bir oyunu onu kuvvetli bizi zayıf yaptı.
Teklifinizi düşüneceğiz beyaz adam.... eğer bu toprakları sana satacak olursak, çocuklarına bu akan suların mukaddes olduğunu, bütün doğaya hayat veren bu derelerin ne pahasına olursa olsun temiz tutulması gerektiğini öğretmen lazım. Bu topraklardan son Kızılderili de gittiğinde ve anısı bu ovanını üstündeki bulutun sadece bir gölgesi olarak kaldığında, yine de atalarımızın ruhları bu kıyıda ve ormanlarda canlı olarak kalacaktır. Çünkü onlar yeni doğan bir bebeğin annesinin kalp atışlarını sevdiği gibi sevmişlerdi bu toprakları...SEATTLE"

TİTO'DAN MÜTHİŞ İTİRAFLAR
Ömrünün elli yılını komünist ideoloji yolunda harcayarak bu batıl davasında şöhreti yurt dışına taşmış bir insan olan Salih Gökkaya'nın daha sonra İslam'la müşerref olduğunu, komünizm fırtınalarının bütün dünyayı kasıp kavurduğu o günlerde, Salih Gökkaya'nın da "Türkiye Komünist Talebe Teşkilat Başkanı" sıfatıyla Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Tito'nun şeref misafiri olaark Belgrad'a gittiğini, Ömrünün son günlerini geçirmekte olanTito'yu ziyaretlerinde, bu ihtiyar liderin büyük bir pişmanlık içerisinde;
"Yoldaş ben ölüyorum artık... Ölümün ne derece korkunç olduğunu size anlatamam. anlatsam bile sihhatli ve genç olan sizler, bu yaşta bunu anlayamazsınız. Düşünün ölmek.. yok olmak.. Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gidiş... İşte bu beni çıldırtıyor.
Yoldaşlarım sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum: Ben öldükten sonratoprak olacaksam, diriliş, ceza veya mükafaat yoksa, benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? söyleyin bana? Ha yoldaşlarımın kalbine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışımı neye yarar? Ben öldükten sonra sizin alkışlarınız, takdirleriniz yılanları çıyanları insafa getirir mi? Bunun izahını Lenin,Engels,Marks yapamıyor. Artık Allah'a ve Peygambere inanıyorum ben. Dinsizlik çare değil. Düşünün kainatın bir yaratıcısı, şu muhteşem sistemin bir kanun koyucusu olmalıdır. bence ölüm son olmamalıdır..mazlumca gidenlerle, zalimce ölenlerin hesaplaşma yeri olmalıdır. Mazlumların ve haksızlığa uğrayanların "ah"larına kulak verece bir mercii olmalıdır. Marks bu mevzuda halt etmiş, uyuşturmuş beynimizi. Neden ölüm kapımıza dayanmadan bunu idrak edemiyoruz? belki makam, mevki ve şöhret bize engel oluyor. siz ne derseniz deyin ben inançtayım yoldaşlar" dediğini.....
GMA isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla