Albay
Üyelik tarihi: Dec 2008
Mesajlar: 432,578
Tesekkür: 0
429 Mesajinıza toplam 518 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| SULTAN IKINCI MURAD DÖNEMI Yas bakimindan çocukluktan henüz çikmis olan
Ikinci Murad, hem savas sanatinda hem de siyasî deha ve anlayista çocukluktan
çok uzakti. Gerçekten henüz on iki yaslarinda iken Seyh Bedreddin Mahmud
isyaninin bastirilmasinda oynadigi önemli rol, babasi Çelebi Mehmed'in, oglunun
yasina göre vaktinden önce tahta çikabilecegini ve buna lâyik olabilecegini
sezdigi belirtilmektedir. Bunun için de hükümdar, oglunun, hükümdarlarin görmesi
gereken egitimden geçirilmesini istemis, veliahdin savaslar ve iktidarin
zorluklari ile karsilasmasini arzulamistir. Oglunun erken yaslarda tahta
geçmesi, babasinin tasarilarina da uygun düsüyordu. Genç yasi, yakisikliligi,
iliskilerindeki zerafet ve nezaket, gögüs gögüse olan savaslardaki mahareti,
kendisinden daha yasli ve tecrübeli savasçilar ile bilhassa vasisi durumundaki
Bâyezid Pasa ile yaptigi tartismalarda son derece yumusak basli davranmasi ve
çocuksu görünüsüyle askerlerinin onu hem kalpten sevmeleri, hem de kudretine
saygi göstermeleri, Ikinci Murad'i ordunun yegane hâkimi durumuna getirmisti.
Babasinda görülen muntazam yüz hatlari, oldugu gibi ogluna da geçmisti. Onun
manevî etkisine yakisikliligindan ileri gelmis bir tesir de eklenmisti.
Velhasil, bir milletin, kendi basinda bulunan hükümdarda görmek istedigi,
tabiatin taci olan yakisiklilik, bütünüyle Ikinci Murad'da
toplanmisti.
Sehzade Murad, 1410 yilina kadar Amasya
sarayinda kaldi. Sonra babasi Çelebi Mehmed ile Bursa'ya, 1413'te de Edirne'ye
gitti. 12 yasina girince Rum vilayeti beyligi ile Amasya'ya geldi. Amasya,
Tokat, Sivas, Çorum ve Osmancik bölgelerini içine alan Rum veya Danismendiye
vilayeti, Osmanlilar'in dogu sinir vilayeti olup o dönemlerde fevkalâde bir
önemi haiz idi. Bu yüzden Osmanli sultani, sarktaki gelismeleri çok dikkatle
takip etmek zorunda idi. Çünkü burada, küçümsenmeyecek miktarda Türkmen ve Mogol
göçebeleri vardi. Bunlari, merkezin kontrolü altinda tutabilmek pek kolay bir is
degildi. Iste Çelebi Sultan Mehmed, büyük oglu Murad'i lalasi Yörgüç Bey ile bu
mühim vilayetin basina gönderiyordu. Tayininden bir yil sonra Murad, idaresinde
bulunan Amasya kuvvetleri ile Börklüce Mustafa isyanini bastirmak üzere Saruhan
ve Izmir taraflarina hareket emrini almisti.
Babasi tarafindan, ileride hükümdar
olabilecek sekilde yetistirilen Murad, babasinin ölüm haberini alinca Amasya ile
Bursa'yi birbirine baglayan uzun yolu süratle asip Bursa'ya yetisir. Çelebi
Sultan Mehmed'in ölümünden ancak o zaman haberdar olan Yeniçeriler, yeni sultani
karsilamak üzere sehrin disina çikarlar. Yeniçeriler, onunla birlikte saraya
kadar gelip huzurunda geçit resmini tamamladiktan sonra bagliliklarini
bildirirler. Bursa'da, devlet ileri gelenleri ile yeniçeriler tarafindan
kendisine bey'at edilen Murad Bey, babasinin cenazesini muhtesem bir törenle
Yesil Cami yanindaki türbesine defn ettirip bir hafta yas tutulmasini emr eder.
25 Haziran 1421'de, babasinin ölümünden kirk gün sonra Osmanli tahtina geçip
hükümdar olan Murad'a, Yildirim Bâyezid'in damadi Seyh Emir Buharî hazretleri
kendi eliyle kiliç kusatip hükümdarligini ilan eder. Hükümdar olduktan sonra
çevresinde bulunan beylikler ile politik bakimdan önemli olan Karaman, Germiyan,
Mentese, Dulkadir, Isfendiyar beyleri ile Misir Sultani, Akkoyunlu ve
Karakoyunlu emirleri, Hindistan hükümdari, Alman Imparatoru, Macar Krali
Sigismond, Bizans Imparatoru ile Eflâk ve Bogdan Voyvodalari, Sirp ve Bosna
Krallari, Mora Despotu ve Venedik Cumhuriyeti gibi devletlerin tamamina özel
elçiler ile mektuplar gönderip kendisinin Osmanli tahtina geçip hükümdar
oldugunu bildirir.
Tahta geçtigi sirada babasi gibi baris
temayülünde oldugu anlasilan Sultan Ikinci Murad'in bu barisçi arzusu, özellikle
Bizans tarafindan farkli bir anlayisla yorumlanacaktir. Bu sebeple Bizans, hemen
hemen her zaman oldugu gibi, bu sefer de, saltanat degisikliginin meydana
getirecegi nazik durumdan yararlanmaya yeltendi.
Sultan Murad'in, Osmanli toplumunu taht
hakkinda tereddüde düsürecek yasta baska erkek kardesi yoktu. Onun, iki kardesi,
daha babalarinin sagliginda ölmüslerdi. Sadece çocuk denebilecek yasta iki küçük
kardesi kalmisti. Bunlar da daha sonra vebadan öleceklerdi.
Daha önce de temas edildigi gibi, Müslüman ve
Hiristiyan devletlere elçiler gönderen Sultan II. Murad, Karaman Beyi ve
Macarlarla birer baris antlasmasi yapar. Barisi seven bir kimse olarak Sultan
Murad, bu duygusunu her zaman açiga vuruyordu. Fakat Bizans devlet adamlarinin
Osmanlilar'daki saltanat degisikliginin meydana getirebilecegi ilk günlerdeki
saskinlik havasindan faydalanmak istemeleri, Sultan Murad'i mücadeleye
hazirlanma mecburiyetinde birakti. Bizans'tan, Sultan Murad'i tebrik için
gönderilen elçiye verilen gerçek talimat, Mustafa Çelebi (Düzme Mustafa)'nin
elde bulunusundan istifadeyi temindi. Imparator Manuel, bir koz olarak elinde
tuttugu Mustafa Çelebi vasitasiyle Murad'dan bazi menfaatler temin etmek
istiyordu. Buna göre, imparatorun elçisi Çelebi Sultan Mehmed'in vasiyetine
istinaden Murad'in, küçük kardeslerinin kendisine teslim edilmesini ister.
Çelebi Sultan Mehmed'in iki küçük oglunun (Yusuf ve Mahmud) Bizans'a gönderilme
isi, sadece bir vasiyet olduguna göre iki devlet arasinda taahhüde bagli olmayan
bir mesele idi. Bunu bir hak isteme seklinde ileri sürmek, Bizans kurnazligindan
baska bir sey degildi. Nitekim elçinin sehzadelerle ilgili talebine veziri azam
ve Rumeli beylerbeyi olarak islerin idaresini elinde bulunduran Bâyezid Pasa,
padisah adina Müslüman evladinin, müslüman olmayanlar yaninda terbiye ve egitim
görmesinin Seriat-i Muhammediye'ye aykiri oldugu, bu bakimdan efendisi
imparatora bu vâsilikten vaz geçerek kendisi ile iyi iliskilerini devam
ettirmesini rica eyledigini söyler. Böylece, daha önce alinan vâsilik kararina
uyulmayarak sehzadeler Tokat'a gönderilir.
Manuel, elçilerine verilen bu cevabi
ögrenince, memleketinin içinde bulundugu acikli durumu ve güçlü bir düsmanin
öfkesini üstüne çekmekle kendisini tehlikelere atmis olacagini hesap etmeksizin
Dimitrius Laskaris Leontarius'u iyice silahlanmis on kadirga ile Limni adasina
gönderir. Leontarius, imparator adina burada adeta bir sürgün hayati yasayan
Mustafa Çelebi ile pazarliga girisir. Yapilan bu pazarliga göre Mustafa ve onun
kader arkadasi olan Izmiroglu Cüneyd serbest birakilacaklardi. Mustafa, tahtin
mesru vârisi olarak kabul edilecekti. Limni adasindaki sürgün hayatindan sonra
böyle bir devlet kusunun basina konmasina sevinen Mustafa Çelebi, saltanati
ugruna bol bol vaadlerde bulunur. Imparator, entrikali siyasetinin Müslüman
Türkler arasinda çikaracagi nifaktan büyük faydalar umarak Mustafa'ya bazi
sartlar teklif edince bunlar büyük bir istiyakla kabul edilir. Buna göre sayet
Mustafa basarili olursa Gelibolu ile Istanbul'un kuzeyinde Bogdan sinirina kadar
Karadeniz kiyisindaki bütün sehirler ile güneyde Erysus ve Aynaroz'a kadar olan
yerlerin tamamini Imparatora geri vermeyi taahhüd etti. Böylece Mustafa, büyük
emeklerle elde edilmis bulunan topraklan, tekrar Bizans'a vermeyi kabul
ediyordu. Mustafa, kendisi için utanç verici olan bu antlasmayi imzaladiktan ve
yemin ile de onu teyid edip saglamlastirdiktan sonra Leontarius, 15 gemiden
mütesekkil bir filo ile onu ve yandaslarini Gelibolu önlerine çikarir (Eylül
1421). Bu hareketi ile Sultan Ikinci Murad'a karsi cephe alan Bizans'la birlikte
Anadolu beylikleri de yeni hükümdarin babasi olan Mehmed Çelebi'nin yaptigi
ilhaklari geri almak ve Osmanli tabiiyetini tanimamak suretiyle ayaklanip
Anadolu birliginin bozulmasina sebep oldular. Nitekim Germiyanoglu II. Yakub
Bey, Sultan Murad'i tanimayarak Mustafa Çelebi'nin tarafini tuttugu gibi,
Hamideli de Karamanoglu tarafindan isgal edildi. Öte yandan babalan Ilyas Bey
tarafindan Osmanli sarayina gönderilmis bulunan Menteseogullari'ndan Ahmed ve
Leys de bu karisikliklardan istifade ile kendi memleketlerine dönmüs ve
bagimsizliklarini ilan edip kendi adlarina bastirdiklari paralara Osmanli
hükümdarinin adini koymamak suretiyle onu tanimadiklarini
gösterdiler.Anadolu birligine vurulan darbe bu kadarla da bitmiyordu.
Aydinoglu ile Saruhanoglu eski topraklarindan bir kismini ellerine
geçirmislerdi. Keza taarruza geçen Isfendiyar Bey de Osmanlilar'in himayesi
altinda Çankiri, Kalecik ve Tosya'da hüküm süren oglu Kasim'i buralardan
kovmustu. Sultan Murad, Bizans tarafindan tertiplenen ve Osmanli ülkesini
bölmeye yönelik olan Sehzade Mustafa isyani ile ugrasirken bu oldu-bittilere
karsi sessiz kalmak ihtiyacini hissetmisti. Zira günün siyasî sartlari bir
müddet için onu böyle davranmak zorunda birakmisti.MUSTAFA ÇELEBI'NIN ISYANI ve
ÖLDÜRÜLMESI
Sultan Ikinci Murad, hükümdarliginin ilk iki
yilini iç isyanlari bastirmak ve ülke birligini yeniden tesis etmekle geçirdi.
Gerek kendisi gerekse devleti için en büyük tehlike Mustafa Çelebi'nin isyani
idi, Daha önce de temas edildigi gibi Mustafa Çelebi, Bizans Imparatoru'nun
sözünden çikmamak, oglunu rehine olarak onun yarlina vermek ve Osmanlilar'a ait
bazi yerleri Bizans'a terk etme karsiliginda Imparatorun adami ile bir antlasma
yapmisti. Buna karsilik Imparator da Ikinci Murad'i degil, onu hükümdar olarak
taniyacakti. Bu hareketin gerçeklesmesi için de Imparator ona yardim edecekti.
Iki taraf arasinda gerçeklestirilen bu antlasma geregince Imparator, Limni
adasinda sürgün hayati yasayan Mustafa Çelebi'yi Gelibolu önlerine çikarip ona
yardim edecekti. Onu, 15 gemiden mütesekkil bir filo ile Gelibolu önlerine
çikaran Leontarius, bu hareketi ile Bizans adina büyük bir basari saglamis
oluyordu. Mustafa Çelebi, yaninda Izmiroglu Cüneyd Bey ve maiyetine ilaveten bir
kisim Rum kuvvetleri de oldugu halde Gelibolu'ya gelir.
Mustafa Çelebi'nin kuvvetleri Gelibolu'ya
çiktiklari zaman karsilarinda Sultan Murad'in kuvvetlerini buldular. Iki taraf
arasinda siddetli muharebeler oldu. Mustafa'nin kuvvetlerine kumanda eden Cüneyd
Bey, galib gelince Mustafa kadirgadan inip karaya çikar. Ama muharebe yeniden
devam edip siddetlenir. Geceyi kadirgada geçiren Mustafa Çelebi, Gelibolu
halkinin ileri gelenlerini davet ederek kendisinin Yildirim Bayezid'in oglu
oldugunu, Edirne'ye gitmesi için kendisine yol verilmesini ve hükümdar olarak
taninmasini ister, Gelibolu halki ve civardakiler, Mustafa Çelebi'ye bey'at
ettilerse de Sahmelek komutasindaki kale muhafizlari kaleyi teslim
etmediklerinden Mustafa Çelebi, Izmiroglu Cüneyd Bey ile Leontarius'u kale
önünde birakarak Aynaroz taraflarina dogru yürüyüp bazi yerleri ele geçirmisti.
Halk, geçtigi yerlerde Mustafa Çelebi'ye iltihak ediyordu. Böylece, gün geçtikçe
kuvvetleri de çogalip büyüyordu. Bu arada önemli olan mesele Rumeli'de sadece
halk tabakasinin degil, askerin, komutanlarin ve Rumeli Beylerbeyi'nin Mustafa
Çelebi'ye iltihak ederek onu hükümdar olarak kabul etmeleri geliyordu. Zaten
onun kisa zamanda muvaffak olmasinin ve kuvvetlerinin çogalmasinin en önemli
âmili Rumeli bey ve komutanlarinin kendisine katilmalari idi.
Mustafa Çelebi'nin, Müslüman kani akitilarak
zapt edilmis olan topraklari Bizans'a terk etmeyi kabul eden bir antlasma
imzaladigi ve devletin birligini bozacak iddialarla ortaya çiktigi halde Rumeli
beylerinin ona iltihak etmesi dikkati çekecek bir noktadir. Bazi tarihçilere
göre bunun sebebini henüz on sekiz yasinda bulunan bir delikanlinin yerine,
yetiskin bir kimsenin tahta geçmesi arzusu bulunmaktadir. Bununla beraber bu
meseleye sadece yasça küçük veya büyük olma açisindan bakmamak gerekir. Bölge
halkini etrafina toplamayi basaran Mustafa Çelebi, Vardar Yenicesinden sonra
Edirne'yi de ele geçirmek suretiyle Rumeli'ne hakim olacakti.
Cüneyd Bey'in fikir ve yardimi ile Rumeli'nin
Yayasini Müsellem hale getiren Mustafa Çelebi, her birine elliser akça
harçlik tayin ederek yeni bir teskilat kurmaya muvaffak olur. Bu uygulama,
askerin hosuna gider. Mustafa Çelebi'nin yaptigi tahribat ve kazandigi basari
haberleri Bursa'ya ulasinca Sultan Murad'in huzuru ile Vezir-i Azam ve
Beylerbeyi Bâyezid, ikinci vezir Çandarlizâde Ibrahim, üçüncü vezir Haci Ivaz
Pasa'larla Timurtas Pasa'nin Umur, Ali ve Oruç Beyler adindaki üç oglu bir
görüsme yaparlar. Bu görüsmede Ibrahim Pasa ile Haci Ivaz Pasa, hem beylerbeyi
olmasi hem de Rumeli beylerini yakindan tanimasi sebebiyle Bayezid Pasa'nin
Mustafa Çelebi üzerine gönderilmesini teklif ederler. Timurtas Pasa'nin ogullari
ise bizzat padisahin gitmesini söylerler. Sultan Murad, ilk iki vezirin teklifi
üzere babasinin en güçlü vezirlerinden olan Bâyezid Pasa'nin gitmesini uygun
görür.
Gelibolu yolu kapali oldugundan Bâyezid Pasa
kis mevsiminde Istanbul Bogazi'ndaki Güzelcehisar (Anadoluhisari)'dan Rumeli
yakasina geçer. Yaninda büyük bir kuvvet yoktu. Edirne tarafina gidip orada da
kuvvet topladi. Mustafa Çelebi'nin Gelibolu'dan çikip geldigini duyunca onu
Sazlidere mevkiinde karsilar. Askeri, Mustafa Çelebi tarafina geçen bu Pasa da
sehzadeye iltihaka mecbur olur. Mustafa Çelebi, Timur ile yapilan savasta aldigi
yaralari göstererek Bâyezid Pasa'yi kendine baglayip vezir tayin etmek istediyse
de çok geçmeden Evrenos ogullari ve Cüneyd Bey'in de tesviki ile onu
Sazlidere'de öldürtür. Bâyezid Pasa'nin öldürülmesinden sonra bütün askerleri,
Mustafa'nin tarafina geçerler. Bundan sonra parlak bir tören ve muzaffer bir eda
ile Edirne'ye giren Mustafa Çelebi, burada hükümdarligini ilân eder. Rumeli'deki
bütün sehir ve merkezler, onun hükümranligini tanidilar.
Mustafa Çelebi, bundan sonra Anadolu'ya
geçmek üzere Gelibolu'ya tekrar hareket eder. Artik Rumeli'nin bütün beyleri ve
kuvvetleri onunla beraberdirler. Mustafa Çelebi'nin Sazlidere basansini haber
alan Gelibolu muhafizi, kaleyi Dimitrius Leontarius'a teslim etmek zorunda
kalir. Dimitrius, buraya asker ve mühimmat koymaya hazirlanirken, Izmiroglu
Cüneyd Bey yetiserek buna mani olur. Bunun üzerine Mustafa Çelebi'ye bas vuran
Dimitrius'a, Mustafa Çelebi, Gelibolu'yu Imparatora teslim edecegine dair
verdigi sözü unutmadigini, ancak böyle bir harekette bulunmasinin Müslüman halk
arasinda büyük bir infiale sebep olacagini bu yüzden halkin kendi padisahligini
tanimayacagini söyler. Bunun üzerine Istanbul'a dönen Dimitrius Leontarius,
durumu Imparatora anlatir.
Mustafa Çelebi, Gelibolu kalesini tahkim
ederek donanmaya komutanlar tayin eder. Buradaki isleri yoluna koyduktan sonra
Edirne'ye dönerek, daha önce kardesi Çelebi Sultan Mehmed tarafindan devlet
hazinesine konmus bulunan servete el koyarak sefahata baslar.
împarator, Mustafa Çelebi'nin kendisini
atlatarak Gelibolu'yu vermemesi üzerine onu terk edip Sultan Murad'la anlasmak
ister. Bu siralarda Bursa'da bulunan Sultan Ikinci Murad, Gelibolu'nun
Imparatora teslim edilmedigi haberini alinca o da bu firsattan istifade etmek
ister. Bunun için, Bâyezid Pasa'nin ölümünden sonra Vezir-i Azam olan
Çandarlizâde Ibrahim Pasa'yi elçi olarak Istanbul'a gönderir. Fakat Imparator,
Gelibolu ile iki sehzadenin kendisine teslim edilmesinde israr ettigi için bir
anlasmaya varilamaz. Bu durum, Sultan Murad'in, Mustafa Çelebi tarafindan
kazanilan basarilardan bir hayli telasa düstügünü göstermektedir. Gerçekten de
Sultan Murad, Yildirim Bâyezid zamaninda Bursa'ya gelen ve kaynaklarin ifadesine
göre bütün Osmanli padisahlarinin kendisine hürmet ettigi, kendisinden daima
hayir dua bekledikleri ve kendilerine kiliç kusatan Emir Sultan'dan manevî
yardim talebinde bulunur. Verilen bilgiye göre Emir Sultan, Murad ile amcasi
Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa) arasindaki mücadelede, Sultan Murad tarafini
tutup onu tesci' etmis, ayni hükümdarin 1422 Istanbul muhasarasina beraberinde
yüzlerce dervis ile bizzat istirak etmistir.
Cenevizliler, Osmanlilar'dan önce Foça'daki
sap madenlerini isletiyor ve Saruhanogullari'na her sene bir miktar para vererek
buradaki kalede ikamet ediyorlardi. Buradan elde edilen saplari da Avrupa
piyasalarina ihraç ediyorlardi. Bölge, Osmanlilar'a geçtigi zaman bu vergiyi
Osmanlilar almaya basladilar. Bu Ceneviz kolonisi, dogudaki diger Ceneviz
kolonileri gibi belli bir süre tayin edilen podesta (vali, komiser) veya
konsoloslar vasitasiyle idare ediliyorlardi. Çelebi Sultan Mehmed'in sagliginda
Foça'da Jan Adorno adinda bir podesta bulunuyordu. Burasi on sene müddetle
kendisine verilmisti. Adorno, Foça madenlerini islemek karsiliginda senede yirmi
bin altin üzerine Çelebi Sultan Mehmed'le anlasmisti. Çelebi Mehmed'in
vefatindan sonra ortaya çikan Mustafa Çelebi hadisesi esnasinda, maden isi
aksamis ve Jan Adorno yillik imtiyaz bedelini ödeyememisti.
Adorno, Çelebi Sultan Mehmed'in ölüm haberini
alinca bu firsattan istifade ile borcundan kurtulmak isteyerek Sultan Murad'a
mektuplar yazar. Bu mektuplarda o, kendisini kadirgalarla Anadolu'dan Rumeli'ye
geçirebilecegini ve kendisine hiç kimsenin yapamadigi hizmeti yapacagini
söylemisti. Murad tarafindan memnuniyetle karsilanan bu teklif, zamani gelince
iyi bir sekilde degerlendirilecektir.
Böylece, Foça'lilarla da anlasan Sultan
Murad'a karsilik Mustafa Çelebi, kazandigi zaferin sarhoslugu içinde kendini
zevk ve eglenceye kaptirmisti. Askerinin hizmetlerine karsilik, onlari
mükâfatlandirmayi aklina bile getirmiyordu. Hatta öylesine ki sayet Cüneyd,
Sultan Murad'in hazirliklarini bildirerek kendisini tembelliginden uyandirmamis
olsaydi, aleyhinde silahlandigi genç padisahi da unutacak ve Edirne'de
hareketsiz oturup duracakti. Cüneyd, Mustafa'ya: Murad, Imparatorla pazarlik
halinde bulunuyor, üstelik Frenklerle de anlasiyor. Biz de Edirne'de hiç bir
hazirlikta bulunmadan oturuyoruz. Onlar bu tarafa gelmeden önce biz karsi tarafa
geçelim. Her bakimdan düsmanlarimizdan üstünüz. Onlar bu tarafa geçerlerse,
bizim için felaket olur. diyerek onu ikaz ediyordu. Cüneyd, bu sözleri ile
düsmanlari olan Sultan Murad'in Cenevizlilerle birlikte Avrupa'ya gelmeden önce
kendilerinin Asya'ya geçmesini ögütlüyordu. Gerçi O, bu düsünce ve bunun mahsûlü
olan hareketleri ile daha çok kendi menfaatlerine hizmet ediyordu. Çünkü
sonucundan ümidini kestigi bir tesebbüsün sonlarindan, yeni bir hainlikle
kurtulmak niyetinde idi.
Mustafa Çelebi, derhal kuvvetlerini
toplayarak 20 Ocak 1422'de Gelibolu'ya gelip Lapseki'ye geçer. Sultan Murad'in
müttefiki olan Cenevizlilerin donanmasi, Mustafa Çelebi'nin geçmesine mani olmak
istediyse de bunda muvaffak olamaz. Mustafa Çelebi'nin yaninda on iki bin atli
ve bes bin yaya vardi. Mustafa Çelebi, burada üç gün kaldiktan sonra Bursa'ya
dogru harekete geçer. Bunu haber alan Sultan Murad, Bursa'dan çikarak Ulubad'a
gelir. Ulubat deresi üzerindeki köprüyü keser. Böylece Mustafa'nin ordusunun sol
kanadi denize dayanmis, sag kanadi da Ulubat gölü ve batakliklari ile kapanmis
bulunuyordu.
Sultan Murad'in maiyetinde Haci Ivaz Pasa ile
Timurtas'in üç oglu Umur, Ali ve Oruç Beylerle, Cüneyd'in kardesi oldugu
söylenen Hamza Bey de vardi. Iki taraf, Ulubat suyu önünde ve suyun iki
kiyisinda karsilasirlar. Bu karsilasmada hiçbir taraf üstünlük saglayamaz.
Sultan Murad'in ordusunda Mihaloglu Mehmed Bey de vardi. Bu zat, Musa Çelebi'nin
Rumeli'deki saltanati zamaninda onun beylerbeyi yani ordu komutani idi. Bununla
beraber el altindan Çelebi Mehmed'e taraftar idi. Çelebi Mehmed zamaninda akinci
beyliginde ve divanda bulunmustu. Seyh Bedreddin Mahittud olayinda Tokat
kalesinde hapsedilmisti. Murad hükümdar olup, Mustafa Çelebi hadisesi ortaya
çikinca Murad'in devlet adamlari, eski söhretli Rumeli beylerinden olan
Mihaloglu'nun serbest birakilarak gönlünün alinmasini ve bunun Rumeli akinci
beyleri üzerindeki nüfuzunun büyüklügünden söz ettiler. Bunun üzerine Mihaloglu
Mehmed Bey derhal Tokat'tan alinarak Bursa'ya getirilmis, oradan da ordu ile
Ulubat önüne gelmisti.
Mihaloglu Mehmed Bey, bir gece Ulubat çayinin
kenarina gelerek Rumeli akinci beylerini isimleri ile çagirmaya baslar. Bunlar,
çay kenarina gelerek ölmüs oldugunu sandiklan Mihaloglu'nun sag oldugunu
anladilar. O, akinci beylerine padisahlarinin oglunu terk ederek bir düzme
hükümdara tabi olduklarindan dolayi sitemde bulunur. Bu sitem karsisinda onlar,
Mihaloglu'nun istegi dogrultusunda hareket edeceklerine söz verirler. Böylece
Mihaloglu, Rumeli beylerinden, Murad'in tarafina geçeceklerine dair söz almis
oldu. Bu görüsmeden haberdar olan Mustafa Çelebi, korkmaya baslar.
Bu korku, kalbinde büyük süphelerin meydana
gelmesine sebep olur.
Bu sirada Mustafa, Ulubat çayinin kiyilarina
yaklasir. Murad, savasa hazirlanmakla beraber, tahta çikisinda kendisine kiliç
kusatan Emir Sultan'in kendisi için dua etmesini ister. Emir Sultan da üç gün
üst üste dua edip zaferin Murad'a ait olmasi niyazinda bulunur. Bu üç gün içinde
Mustafa, sinirlerinin fazlasiyla gerilmesinden dolayi bir burun kanamasina
tutulur. Mustafa'nin taraftarlari bunu, onun yenilecegine bir isaret
sayarlar.
Tam bu esnada Vezir Haci Ivaz Pasa'dan,
Mustafa Çelebi'ye gizli bir mektup gelir. Haci Ivaz, mektupta kendi sadakatinden
bahs ettikten sonra Rumeli beylerinin Murad'la ittifakindan ve gününü tayin
ettikleri bir baskinla ansizin kendisini yakalayacaklarindan inandirici bir
sekilde söz eder. Bundan baska Timurtas Pasa ogullarindan da Cüneyd Bey'e bir
mektup gelmisti. Onlarin bu mektubunda da dostluklar hatirlatiliyor ve Rumeli
beylerinin Mustafa Çelebi'yi yakalayarak Sultan Murad'a teslim edeceklerine
temas ediliyordu. Sayet kendisi Osmanlilarin hâkimiyetini taniyacak olursa,
Aydin ve havalisinin kendisine verileceginden bahs ediliyordu.
Mustafa Çelebi, Rumeli beylerinin Mihaloglu
Mehmed Bey ile görüsmelerinden süpheye düsmüstü. Haci Ivaz Pasa'dan gelen mektup
ise onun bu süphelerini büsbütün artirmisti. Bunun üzerine durumu Cüneyd Bey'e
açar. Cüneyd Bey, kendisine gelen mektuplari da ona gösterir.
Harp hiledir kaidesince uygulanan bu plân,
kisa zamanda tesirini göstermis ve Mustafa Çelebi'nin, Cüneyd'den süphelenerek
ona karsi güvensizlik duymasina sebep olmustu. Cüneyd ise bu isin sonunu iyi
görmediginden, bir gece Mustafa'nin ordusundaki herkes uyurken, gümüs ve
altindan en degerli esyasini alarak, silah arkadaslarindan kendisine en çok
bagli olan yetmis kisi ile oradan çikip Aydin yolunu tutar. Kaçaklar,
çadirlarinda isiklan yanar durumda biraktiklarindan, gidisleri ancak safak vakti
anlasilabildi. Bu haber orduda hemen yayildi. Mustafa'nin askerlerini dehsetli
bir korku sardi. Bu korku sadece orduda degil, bizzat Mustafa'nin kendisinde de
vardi. O, Cüneyd'in Murad tarafina geçtigini zannetmisti. Bu esnada Sultan
Murad'in ordusunda borazan ve davullarin çalmasi da ondaki bu düsünceyi
kuvvetlendiriyordu.
Aldatilmak suretiyle hiç kimseye güveni
kalmayan Mustafa Çelebi, bir an evvel Rumeli tarafina kaçip kurtulmak istiyordu.
Çok az maiyeti ile Lapseki'ye dogru yola koyuldu. Bunun kaçmasindan sonra Ulubat
nehri üzerine kurulan köprüden karsiya geçen Rumeli beyleri ve akinci tavcilari
(timarli akincilar) gelip Sultan Murad'a bas egdiler.
Mustafa Çelebi kaçarken Biga çayi önüne
gelerek mevsim sartlan geregi nehrin taskin olmasindan dolayi Biga kadisinin
yardimiyla ve bir hayli altin karsiliginda geçidi bulup karsi tarafa geçmeye
muvaffak olur. Sahile inen Mustafa Çelebi, orada bulunan gemilere binerek
Gelibolu tarafina hareket eder. Giderken takip edilmemesi için Anadolu sahilinde
ne kadar nakil vasitasi varsa hepsine el koyar. Gelibolu limanim da tahkim eden
Mustafa Çelebi, Gelibolu'daki vasitalarin Anadolu sahiline geçmemeleri için
onlari da karaya çektirmek suretiyle kendi konumunu emniyet altina alip
sahillere muhafizlar tayin eder.
Böylece, harp etmeksizin savas alanina
muzafferâne bir sekilde sahip olan Sultan Murad'in adamlari, kendisine hiç
tereddüd göstermeden ve sicagi sicagina Mustafa Çelebi'nin takib edilip bu isin
bitirilmesini teklif ederler. Ama Anadolu sahilinden, karsi sahile geçmek üzere
onlara yardimci olacak bir vâsita da yoktu. Fakat Sultan Murad, daha önce
anlastigi Foça Ceneviz Beyi Adorno'ya vaziyeti bildirerek derhal harp gemilerini
göndermesini ister. Adorno, hazir durumda beklemekte olan yedi kadirga ile
bogazi geçip Lapseki'ye gelir. Sultan Murad, bes yüz kadar maiyeti ile
kadirgalarin en büyügüne biner. Diger kadirgalarda da Türk ve Frenk askerleri
bulunuyordu. Gemilerle denizin ortasina gelindiginde Adorno, Sultan Murad'in
önünde diz çökerek, sap madenleri sebebiyle Osmanli hazinesine olan borcunun
bagislanmasini rica eder. Yirmi yedi bin Bizans altini tutan bu borç, Sultan
Murad tarafindan aff edilerek Adorno'nun eline bir belge verilir. Gelibolu
sahilinde bulunan Mustafa Çelebi, Ceneviz gemilerinin yaklastigini görünce
Adorno'ya bir adam göndererek Murad'i karaya çikarmamasini, buna karsilik
kendisine elli bin altin vermeyi teklif ettiyse de bu teklif red
olunur.
Karaya çikmaya muvaffak olan Sultan Murad'in
ordusu ile Mustafa Çelebi'nin ordusu arasinda meydana gelen muharebede
Mustafa'nin kuvvetleri maglup olarak kaçarlar. Gelibolu kalesi, Sultan Murad'a
teslim olur. Harp meydanindan sür'atle kaçan Mustafa Çelebi, nihayet Edirne'ye
ulasir. Sarayda bulunan hazineyi alarak Eflâk tarafina dogru kaçmaya baslar. Üç
gün kadar Gelibolu'da kalan Murad, kaleyi teslim aldiktan sonra süratle ve büyük
bir ordu ile yoluna devam edip Edirne'ye girer.
Murad, Mustafa'yi takip etmek üzere seçme
kuvvetler gönderir. Mustafa Çelebi, Sultan Murad kuvvetleri tarafindan süratle
takip edilir. Bu kuvvetler, kendisini Edirne'nin kuzeyinde ve Tunca nehrinin
kenarindaki Kizilagaç Yenicesi'nde yakalayarak Edirne'ye getirirler. Sultan
Murad, Mustafa'nin herhangi bir sahis gibi umumi meydanda asilmasini emreder.
Onun, bu sekilde meydanda asilmasi, kendisinin Osmanli sülalesinden olmadiginin
belirtilmesi içindi. 825 (1422) yilinda Edirne'de asilarak öldürülen Mustafa
Çelebi'nin Rumeli'deki hükümdarligi, takriben bir buçuk yil
kadardir.ISTANBUL
KUSATMASI
Bizans Imparatoru Ikinci Manuel'in, Çelebi
Sultan Mehmed'in vefatindan sonra Mustafa Çelebi'yi salivermesi ve onunla
anlasarak Osmanli Devleti'nin basina büyük bir gaile açmasi, Sultan Murad'in
kendisinden önce bes defa kusatilmis bulunan ve hiç birinde de alinamayan
Istanbul, dolayisiyle Bizans problemine bir çare düsünmesine sebep olmustu.
Mustafa Çelebi isyanini, fazla kardes kani dökülmeden basarili bir sekilde
atlatan Murad, Bizans'in devamli surette oynadigi iki yüzlü rolüne son vermek
istiyordu.
Sultan Murad'in, amcasina karsi olan
galibiyeti, Bizans Imparatoru'nu korkutmustu. Mustafa Çelebi'yi serbest birakip
onu Murad'la mücadeleye tahrik ederken, Osmanlilar'in senelerce kardes kavgalari
ile kanlarini akitip zayiflayacaklarini düsünen imparatorun hesaplan tam
anlamiyla gerçeklesmemisti. Halbuki bütün ricalara ve kendisine saglanmaya
çalisilan menfaatlere ragmen Bizans Imparatoru Manuel, Mustafa Çelebi'ye yardimi
daha kârli bulmus olacak ki, Ikinci Sultan Murad'in bütün tekliflerini red
edecek ve hatta Sultan Murad'in elçisi olan Çandarlizâde Ibrahim Pasa'yi dinleme
nezâketinde bile bulunmayacakti.
Gerçi Osmanlilar, baslangiçta imparatorun
düsündügü sekilde ikiye ayrilmakla beraber, bu ikilik davasi, kisa sürmüs ve
hemen hemen kansiz denecek sekilde sona ermisti. Hatta fazla zayiat verilmeden
halledildiginden kuvvet kaybina da ugranilmamisti.
Mustafa Çelebi hadisesinin bastirildigi ve
sehzadenin bertaraf edildigi haberini alan ihtiyar Manuel ile saltanat ortagi
olan oglu VIII. Ioannis'i bir telas alir. Bu sebeple görünüste Murad'i tebrik
etmek, fakat gerçekte durumu ögrenmek ve aradaki soguklugu giderip dostluga
çevirmek için Bizans asilzâdelerinden Lakanas ve Marko Ganis adlarinda iki elçi
gönderirler. Bu elçiler, bütün kabahati Bâyezid Pasa'ya yüklerler. Onlara göre
Sultan Mehmed (Çelebi Mehmed)'in vasiyetine ragmen, Bâyezid, bu çocuklari
vermedigi gibi elçileri de kovmustu. Sultan Murad, bu iddiada bulunan elçileri
huzuruna kabul etmedigi gibi hediyelerini de red eder. Öyle anlasiliyor ki
Sultan Murad ise Bizans'in bu iki yüzlülügüne kanmamis, baska devletlerden
tebrik için gelen heyetleri kabul ettigi halde Istanbul ile ilgili
hazirliklarini tamamlayincaya kadar Bizans elçilerini kabul etmemisti. Fakat
bütün hazirliklarini tamamlayinca elçileri huzuruna çagirarak Imparatorlarinin
yanina dönmelerini ve yirmi bin askerin basinda olarak cevabini bizzat
kendisinin getirecegini söylemelerini emr etmisti.
Bu hareketle Sultan Murad, artik imparatora
hesap sorma zamaninin geldigini kendisine bildirmis oluyordu. Gerçekten de
hazirliklar tamamlandiktan sonra Sultan Murad 1422 senesi Haziran ayinda önce on
bin kisilik bir kuvvet ile Mihaloglu Mehmed Bey'i Istanbul çevresini vurmak
üzere göndermisti. Bunun arkasindan da bizzat kendisi yirmi bin kisilik bir ordu
ile hareket eder. 20 Haziran'da Istanbul önüne gelen ordu, Yildizlikapi'dan
Haliç'e kadar sehri karadan kusatir. Osmanli donanmasi da bu kusatmada hazir
bulunur. Osmanli ordusunda top ta vardi. Surlara hücum etmek ve onlari asmak
için sur yüksekliginde ve hatta bazan ondan daha yüksek tekerlekli kuleler
yapilmisti. Bu kusatma daha öncekilere göre çok daha çetin, zorlu ve sistemli
olmustu.
Bu kusatma ile Istanbul altinci defadir
Müslüman Türkler tarafindan kusatiliyordu. Kusatmalarin ilk dördü Yildirim
Bâyezid, besincisi Musa Çelebi tarafindan yapilmisti. Bizanslilar, her
kusatilmada, Türklerin basina yeni yeni gaileler çikarip kurtuluslarini
sagliyorlardi. Bundan önceki kusatmalarin en siddetlisi, Yildirim Bâyezid'in son
kusatmasi idi. Fakat Timur belasi, Türkleri büyük bir felakete ugratirken,
Bizansi da dördüncü muhasaradan kurtarmisti. Böylece Timur, Bizans'in ömrünü
yarim asir kadar uzatmis oluyordu.
Osmanlilarin muhasarasindan, Imparator kadar
Bizans halki da korkuya düstügünden Istanbul'da halk arasinda bazi dedikodular
yayilmaya basladi. Bunlarin basinda, Çelebi Sultan Mehmed zamaninda, Osmanlilara
elçilik vazifesi ile gönderilen Bizans'in taninmis sahsiyetlerinden ve ayni
zamanda saray tercümani olan Teologos Koraks'in bu sefer ayni vazife ile Murad'a
gönderilmemis olmasi, saray nazirinin hilesine baglaniyordu. Bu sebeple
Imparator Manuel, halkin süphesini ortadan kaldirmak gayesiyle Teologos Koraks'i
Istanbul önlerinde çadirlarini kurdurmus bulunan Sultan Murad'a gönderdi ise de
Koraks bir sey elde edemeyerek gerisin geriye dönmüstü.
Bizans halkinin çektigi korku ve içinde
bulundugu endisenin derecesi, ortalikta dolasan dedikodu ve rivayetlerden de
belli oluyordu. Önemli sahsiyetlere karsi itimatsizligin bir ifadesi olan bu
rivayetler, bazi kimselerin iskence ile öldürülmesine sebep oluyordu. Nitekim
Sultan Murad'a elçi olarak gönderilen Teologos Koraks'in öldürülmesi, böyle bir
rivayetin sonucunda gerçeklesmisti. Buna göre Koraks, idareciligini kendisine
vermek sarti ile Murad'a sehri teslim etme sözü vermisti. O, Piyi (Silivri)
kapisini açmak suretiyle Murad'in sehre girmesini saglayacakti. Bu dedikodu,
Teologos Koraks'in, Murad'in yanindan dönüsünde tahkir edilmesine sebep oldu.
Saray tercümani olan Koraks, Imparatorun huzurundan çikarken muhafiz askerler
bagirip çagirarak Koraks'in idamini isterler. El ve ayaklari baglanan Koraks,
askerlere teslim edilir. Askerler, Koraks'in üzerine çullanip onun gözlerini
oyup vücudunu birçok yerinden yaralarlar. Bundan sonra bir zindana atilan
Koraks, üç gün sonra oldugu yerde ölür. Evi de yagma edilip atese
verilir.
Bizans içerisinde böyle hadiseler cereyan
ederken, Sultan Murad da sehri almak için esasli tedbirler aliyordu. Ordunun
muhasarasi baslamadan önce Mihaloglu Mehmed Bey'in emrindeki askerler Istanbul
çevresini vurmuslardi. Sonra bizzat padisah, ordunun basina geçerek kusatmaya
basladi. Istanbul kara tarafindan tamamen sarilmisti. Sehrin surlarinin çikis
kapilarinin karsilarina siperler kazdirildi. Bu siperler, gayet kalin, sert ve
saglam kiris ile kalaslardan insa edilmis olup surlara dönük cephelerine ok,
mizrak ve tas gülleye karsi agaç dallarindan sira halinde koruyucu mahiyette bir
takim sedler ilave edilmisti. Öyle ki Türk ordusu, bu kuvvetli siperler
sayesinde Bizans surlarini delip tahrip edecegine inaniyordu. Murad'in yaptigi
bu muhasara, o ana kadar Osmanlilar'in yapmis oldugu en büyük ve en
siddetlilerindendi.
Sultan Murad, askerlerini gayretlendirmek ve
onlarin sayilarini artirmak için Istanbul ve hazinelerinin askerlere
birakilacagini ilan ettirdi. Bu haber üzerine orduya pek çok yerden katilmalar
oldu.
Kusatmaya, Yildirim Bâyezid'in damadi Emir
Sultan adi ile bilinen Seyh Semseddin Buharî de bes yüz dervis ve muhibbani ile
katilmisti. O, askerlerin arasinda dolasarak manevî nüfuzu ile onlari
cesaretlendiriyordu. Bu arada iç murakebeye dalarak ve dua ederek Istanbul
surlarinin Murad'in önünde açilacagi zamani bekliyordu.
Emir Sultan, sonunda çadirindan çikarak 1422
Agustos'unun 24 Pazartesi günü Kostantiniyye'nin düsecegini söyledi. Bazi
kaynaklarin ifadesine göre Emir Sultan, dedigi gün ve zamanda bir savas atina
binmis oldugu halde sehre dogru ilerler. Seyh kilicini kinindan çekip Allah,
Muhammed diye haykirarak atini sürer. O, askerin basinda idi. Arkasindan
Altinkapi ile Odunkapisi arasinda yani sehrin kara tarafindan surunu çevreleyen
büyük hat üzerinde savas basladi. Bu hücum esnasinda Imparator Manuel ölüm
döseginde idi. Oglu Ioannis, Sen Roman kapisini savunan askerin basinda idi.
Kostantiniyye'nin bütün halki bu tehlikeli günde silah altinda idi. Kadinlar ve
çocuklar kiliç yerine tirpan kullaniyor, fiçilarin altlarindan kendilerine
kalkan yapiyorlardi. Savasin en kizgin zamanlarinda bir taraftan kopan Allah
ve Muhammed nadalarina karsi, Bizanslilarin söyledikleri Hiristos ve
Panaiya kelimeleri isitiliyordu. Günes batarken savas hâlâ sürüp gidiyordu.
Sonunda Osmanlilar, ordugâhlarina döndüler. Bizanslilar, Müslümanlarin
çekilmelerini gökten inen Panaiyanm (Hz. Meryem) görünüsüne baglamislardi.
Öylesine ki o devir müverrihlerinden Kanano'ya göre bunu bizzat Emir Sultan da
görmüstü.
Istanbul, bu kusatmada da feth edilemedi.
Sultan Murad, ordusunu Istanbul surlari önünden çekip kusatmayi kaldirdi.
Böylece Istanbul, Imparatorun entrikalari sayesinde bir defa daha Osmanlilarin
elinden kurtulmustu. Imparator Manuel, Bizans'in bundan önceki muhasaralarinda
oldugu gibi, padisahin basina yeni gaileler açarak hükümdarin dikkatlerini baska
bir yöne çekmeye çalismis ve bunda muvaffak da olmustu. O, Sultan Murad'in küçük
kardesi ve Hamideli (Isparta) Sancak beyi Mustafa Çelebi'yi tesvik ederek
sehzadenin saltanat davasina kalkmasina sebep olmustu. Iste bu yüzden Sultan
Murad, Istanbul muhasarasini kaldirmak zorunda kalmisti.
Takriben iki ay kadar süren bu muhasaranin
kaldirilmasi için, hücum günü olan 24 Agustos 1422'de, burçlar üzerinde
görüldügü ve Osmanlilar'in bundan dolayi kusatmayi biraktiklari iddia edilen
kadin hayaleti, bir hikâyeden ileri gidemez. Hükümdari, muhasaradan vaz geçiren
sebep ne Bizans'i kurtarmaya gelen Hz. Meryem, ne de Bizans'in güçlü bir sekilde
karsi koymasidir. Kusatmanin kaldirilmasinin gerçek sebebi, hükümdarin küçük
kardesi Mustafa'nin, saltanat dâvasina kalkisip Iznik'e kadar gelmis
olmasidir.KÜÇÜK MUSTAFA ÇELEBI'NIN
ISYANI
Küçük Mustafa, Çelebi Sultan Mehmed'in oglu
olup babasinin sagliginda henüz on üç yasinda iken Hamideli sancak beyligine
tayin edilmisti. Küçük Mustafa, babasinin ölümünü müteakip, Murad'in Osmanli
tahtina geçmesi üzerine, öldürülmek korkusu yüzünden Karamanoglu'nun yanina
kaçmisti. Sultan Murad, Istanbul muhasarasi ile mesgulken Bizans Imparatoru'nun
el altindan tesvik ve ugrasilan sonucunda Anadolu'da saltanat iddiasina
kalkismisti. Imparator, kusatmadan kurtulmak için sehzadenin lalasi Sarabdar
Ilyas'a mektuplar yazarak külliyetli miktarda altin göndermisti ki, bunlarla
asker toplayabilsin. Is bu kadarla da bitmeyecek ve Imparator, Küçük Mustafa'yi
Istanbul'a getirtecekti. Istanbul'a gelen Küçük Mustafa, Manuel ve onun
çocuklari ile görüsür. bu görüsmede, muvaffak oldugu takdirde imparatora karsi
yapacagi fedakârlik hakkinda teminat verdikten sonra Rumlarin verdikleri
kuvvetlerle Anadolu tarafina geçerek faaliyetlere baslar. Bu faaliyetleri
esnasinda, daha basindan beri Osmanlilar'la çekisen Karamanoglu'nun Turgutlu
Türkmenleri ile Germiyanoglu'nun kuvvetleri de kendisine iltihak eder. Sehzade
Mustafa bu sekildeki bir iddia ile ortaya çikmakla, babasinin vasiyeti hilafina
hareket etmis oluyordu.
Mustafa, topladigi kuvvetlerle Bursa üzerine
yürür. Fakat Bursa halki, sehri ve kaleyi Mustafa'ya teslim etmek istemez. Bu
sebeple kendisine, memleketin ileri gelenlerinden Ahi Yakub ile Ahi Hoskadem'i
elçi olarak gönderir. Bunlar, Mustafa'ya para ve hediyeler takdim etmek
suretiyle onu
Bursa'yi almaktan vaz geçirmeye çalisirlar.
Elçiler, Sehzade Mustafa'nin kendisine vezir yaptigi ve bütün bu olaylara sebep
olan Sarabdar Ilyas ile de görüsürler. Heyet, Bursalilarin Sultan Murad'a bey'at
ettikleri için ona sadakatla bagli kalacaklarini ve gerekirse sehri müdafaa
edeceklerini söyler. Ayrica, bir Osmanli sehrinin Karamanoglu'nun kuvvetleri ile
vurulmasinin da dogru olmayacagini anlatir. Sarabdar Ilyas, heyetin bu teklifini
kabul edince, Mustafa'nin ordusu oradan ayrilip Iznik tarafina dogru harekete
geçer.
Sehzade Mustafa, Iznik kalesini kirk gün
kadar kusatma altinda tutar. Firuz Bey'in oglu olan kale muhafizi Ali Bey,
gelismelerden Sultan Murad'i haberdar eder. Pâdisah, kaleyi sulh yolu ile teslim
etmesini bildirerek Mustafa orada mesgulken kendisinin yetisecegini yazar.
Ayrica, küçük sehzadeyi alet edip kullanan Sarabdar Ilyas'i da ondan ayirmaya
çalisir. Bunun gerçeklesmesi için Sarabdar Ilyas'a adamlar göndererek kendisini
Anadolu beylerbeyligine tayin edecegini bildirir. Sarabdar'a gelen adam,
beylerbeyilik beratini da yaninda getirmisti. Bu makama karsilik Sultan Murad,
Sarabdar Ilyas'tan çok önemli bir hizmet bekliyordu. O da kendisi gelinceye
kadar Sehzade Mustafa'nin kaçmasina engel olup onu oyalamasi idi.
Sarabdar Ilyas, tiynetini bir defa daha
ortaya koymustu. Vaktiyle Çelebi Mehmed'in taraftari iken Süleyman'in vaad
ettigi menfaat karsiliginda derhal Çelebi Mehmed'i birakarak karsi tarafa
geçmisti. Bu defa da saf degistirmekte bir sakinca görmemisti. Anadolu
beylerbeyligine kondugunu ögrenince kendisinden istenen seyleri büyük bir
ustalikla basardi.
Ali Bey, Sultan Murad'dan aldigi talimat
üzerine muhasaranin kirk gün uzamasindan dolayi halka ve sehre hiç bir zarar
gelmeyecegine dair yeminli söz aldiktan sonra teslim olur. Sarabdar Ilyas da
aldigi beylerbeyilik müjdesi üzerine sehirden ayrilmaz. Çandarlizâde Ibrahim
Pasa'nin sarayina yerlesen Küçük Mustafa, timar ve memuriyetler vermek suretiyle
hükümdarligini ilan etmis oluyordu. Böylece Osmanli mülkünde, yeniden ikinci bir
hükümdar tehlikesi belirmisti. Âsikpasazâde bu hükümdarligi su ifadelerle
nakleder:
Iznik'te, Ibrahim Pasa'nin sarayina
kondular. Etraftan gelip timar isteyene timar dahi verdiler. Hüküm ve hükümet
ettiler.
Sultan Murad, bütün gücü ile Istanbul'u
kusatip feth etmek üzere iken, kardesi Küçük Mustafa'nin faaliyetleri üzerine,
bazi tedbirler alarak kusatmayi kaldirmak zorunda kalir. Çünkü kardesinin
hareketleri, memleketi ikiye bölmeye yönelikti. Bu ise daha tehlikeli bir durum
arz ediyordu. Onun için derhal Gelibolu yolu ile Anadolu'ya geçip Iznik üzerine
yürür. Sultan Murad'in bu yolculugu devam ederken Sehzade Mustafa'nin, Iznik'te
kalmasini tehlikeli bulan Germiyan ve Turgutlu kuvvetlerinin komutanlari, onu
buradan uzaklastirmaya çalisirlar. Onu tehlikeden korumak için Karaman, Germiyan
veya Istanbul'a götürmek istedilerse de daha önce Sultan Murad'dan beylerbeyilik
beratini almis olan Sarabdar Ilyas, çesitli bahaneler ileri sürerek buna mani
olur.
Sultan Murad'in ordusu, yola çikisinin
dokuzuncu günü gece geç saatlerde Iznik'e gelir. Henüz uyku mahmurlugunu
atamamis ve Mustafa'ya bagli olan askerlerin saskin bakislari arasinda, sabahin
erken saatlerinde açilan kapilardan Iznik'e girilir. O anda hamamda bulunan
Küçük Mustafa, Mihaloglu tarafindan yakalanmak üzere iken Mustafa'nin beylerbeyi
olan Taceddinoglu Mahmud Bey, efendisine bir at bulup onu kaçirmak ister. Fakat
bunda muvaffak olamaz. Ama Mihaloglu'nu durdurup onunla vurusmaya baslar.
Taceddinoglu ile Mihaloglu arasinda baslayan bu vurusma sonunda, her seyi
idaresi altinda bulunduran ulu hakimin (Allah) ecel hükmü, Mihaloglu'nun sehadet
beratini kanla yazip hakkini teslim eyleyecektir. Nitekim, attan düsürülen
Mihaloglu ölümcül bir yara alir. Bundan bir kaç gün sonra da vefat eder.
Mihaloglu'nu atindan düsürüp ölümüne sebep olan Taceddinoglu Mahmud Bey, daha
sonra saklandigi yerde yakalanip Mihaloglu'nun adamlarina teslim edilecek ve
onlar tarafindan öldürülecektir.
Sultan Murad'in, Iznik'i kusattigi ve
Taceddinoglu ile Mihaloglu'nun vurustugu sirada firsat kollayan Sarabdar Ilyas,
Mustafa Çelebi'yi yakalayip Murad'in, sehrin önünde bulunan Mirahor basisina
teslim eder. Âsikpasazâde bu olayi da söyle verir:
Bunlar bunda cenkte iken Sarabdar Ilyas,
Mustafa'yi tuttu kucagina aldi. At üzerinde Mustafa Hey lala, beni niçin
tutarsin? Hain Ilyas Kardesine ileteyin der. Mustafa Beni kardesime iletme
kim kardesim bana kiyar. der. Sarabdar Ilyas sakin oldu. Aldi gitti
Hüdavendigar'a karsi iletti. Mustafa, padisahin emri ile Iznik disinda bir
incir agacinin dibinde bogdurularak cesedi Bursa'ya gönderildi. Sehzade Mustafa,
Bursa'da babasinin türbesine defn edildi.
Görüldügü gibi Küçük Sehzade Mustafa Çelebi
hadisesi, amcasininkinden daha kisa ve daha kolay bir sekilde halledilmis oldu.
Ikinci Murad, Istanbul muhasarasini kaldirmakla, kardesinin fazla taraftar
toplamadan hakkindan gelip kendisine birakilmis olan Osmanli tahtini emniyete
almak istiyordu. Onun, vakit kayb etmeden isyani ortadan kaldirmaya tesebbüs
etmesi, memleketin ikiye bölünmesini ve beyhude yere kardes kaninin akitilmasini
önlemis oldu. Böylece, Bizans'in bu son oyunu da basarisizlikla son bulmus, ama
olan aldatilmis bulunan zavalli Küçük Sehzade Mustafa'ya olmustu. Bizans'tan
menfaat temin eden ve küçük sehzadenin öldürülmesine sebep olan Sarabdar Ilyas
ise yaptiklari için:
Suretâ ben günahkâr oldum. Illa bu ikisi
vilayette olsa zarar-i âmmdir. Ve biri dahi bu kim, ben efendim ogluna yaramaz
is etmedim. Bu dünyanin murdarina bulasmadan sehid ettirdim. Ve hem cemi-i âlem
rahat oldu. Ve hem bizden önden gelenler bu kanunu koymuslar diyerek yaptigi
fenaligi tevile çalismistir.
Sultan Murad, Sehzade Küçük Mustafa'nin
gailesini bertaraf etmekle birükte benzer bir tehlikenin daha mevcud oldugunun
farkinda idi. Bir daha kardes kaninin akitilmamasi ve ülkenin, Bizans gibi
entrikaci bir devlet ile, varligini Osmanlilar'in zayiflamasina baglayan Karaman
gibi bir beyligin oyuncagi haline gelmemesi için henüz ortaya çikmadan bu
tehlike ve fitnenin ortadan kaldirilmasi gerekiyordu. Bunun için Sultan Murad,
tarihi henüz kesin olmayan bir zamanda, Tokat kalesinde tuttugu Mahmud ve Yusuf
adlarindaki iki kardesinin gözlerine mil çektirip onlari kör ettikten sonra
anneleriyle birlikte Bursa'ya getirir. Idareleri için de kendilerine yüksek
seviyeden maas baglatir.CANDAROGLU ISFENDIYAR BEY ILE
OLAN MÜCADELE ve IDARÎ DÜZENLEME
Karamanogullari'ndan sonra Anadolu
Beylikleri'nin en kuvvetlilerinden plan Candarogullari, Karamanlilar gibi
Osmanlilar'in en zor ve sikintili anlarindan faydalanmaya çalisan beyliklerden
biri idi. Nitekim Candaroglu Isfendiyar Bey, Sultan Ikinci Murad'in amcasi
Mustafa ve küçük kardesi Mustafa Çelebi'lerie mesgul oldugu ani firsat bilerek
ondan yararlanmaya çalisarak Tosya, Çankiri ve Kalecik'i geri almisti. Halbuki
buralar, daha önce Çelebi Sultan Mehmed zamanindaki gayretler sonucunda elde
edilmis olup Osmanli himayesinde kalmak sartiyle Isfendiyar'in oglu Kasim Bey'e
verilmisti. Isfendiyar Bey'in geri aldigi bu yerler, Osmanlilarin taraftan olan
oglu Kasim'a ait yerlerdi. Isfendiyar Bey, bu topraklan almakla da yetinmeyip
Tarakli Borlu denilen Safranbolu'yu alip Bolu'ya dogru uzanmisti. Bu arada Kasim
Bey de Iznik hareketi esnasinda kaçip Sultan Murad'in yanina gelmisti. Sultan
Murad, Küçük Sehzade Mustafa Çelebi olayini halledince Isfendiyar'a karsi kuvvet
gönderdi. Kasim Bey de Osmanli kuvvetleri ile birlikte bulunuyordu. Osmanli
ordusu Bolu'ya geldigi zaman Isfendiyar Bey'in ordusundaki Kasim Bey
taraftarlari, efendilerinin bulundugu Osmanli ordusunun saflarina katilirlar.
Böylece Isfendiyar Bey, büsbütün sarsilir. Bununla beraber savasi kabul etmekten
baska çaresi de kalmamisti. Bu sebeple Bolu ile Gerede arasinda yapilan savasta
maglub olup bozguna ugrar. Muharebenin karisikligi arasinda kendi Kapicibasisi
Yahsi Bey tarafindan basina vurulan bir bozdoganla kulagi sagir olur. Zorlukla
Sinop kalesine siginan Isfendiyar Bey artik sagirdi.
Candaroglu'nu takib eden Osmanli kuvvetleri,
Kastamonu ile Bakir Küresini zapt ederler. Isfendiyar Bey, küçük oglu Murad Bey
baskanliginda bir heyet vasitasiyle baris istemek zorunda kalir. O, bu barisi
saglamak üzere Osmanli devlet adamlarina da ayri ayri mektuplar yazarak
tavassutlarini ister. Bu arada torununun (Ibrahim Bey'in kizi) padisah
tarafindan nikahlanmasini da teklif eder. Sultan Murad'in adamlari, barisilmasi
için hükümdarlarina ricada bulunurlar. Bunun üzerine Sultan Murad, sulh yapmayi
kabul etti.
Bu antlasma geregince Kasim Bey'e yerleri
tekrar geri verilecek, Osmanlilarin aldiklari Kastamonu ile Bakir Küresi
Isfendiyar Bey'e iade edilecekti. Fakat Isfendiyar Bey, Bakir Küresi
hâsilatindan büyük bir kismini
Osmanli Devleti'ne verecek ve gerektigi zaman
da Osmanli ordusuna asker gönderecekti (827 H./1423 M.).
Sultan Murad, bundan sonra bazi idarî
tasarruflarda bulunup ondan sonra Edirne'ye dönmeye karar vermisti. Hükümdar
ilân edildigi zaman henüz on sekiz yaslarinda bulunuyordu. Karsisinda da
tehlikeli ve kuvvetli bir rakip olarak amcasi Mustafa vardi. Hükümdarliginin ilk
senesi ümidsiz denecek kadar korkunçtu. Bununla beraber etrafinda ve kendisine
sâdikane bir sekilde bagli olan Bâyezid, Ibrahim, Haci Ivaz Pasalarla Mihaloglu
Mehmed Bey ve Kara Timurtas Pasa'nin vezirlik rütbesine kadar çikartilmis olan
ogullan Ali, Umur ve Oruç Bey'ler bulunuyordu.
Daha önce de görüldügü gibi Bâyezid Pasa,
Mustafa Çelebi hadisesinde Rumeli Beylerbeyi oldugu için onun üzerine
gönderilmis, sonunda Düzme Mustafa tarafindan katl edilmisti.
Sultan Murad, küçük sehzade Mustafa Çelebi
olayini halledince vezirleri ile maiyetindeki bazi mühim sahsiyetler arasinda
mevcut rekabet ve geçimsizliklerin farkina varir. Devlet merkezinde fazla nüfuz
sahibi kimselerin varligini kendi kudret ve hâkimiyeti için bir engel telakki
etmis olmali ki, bunlarin bir kismini yeni vazifelerle merkezden uzaklastirma
ihtiyacini duyar. Sultan Murad, Rumeli'ye dönmeden önce bu isi halletmeliydi.
Bunun için Kara Timurtas Pasa'nin ogullarindan Umur Bey'i Kütahya'ya, Ali Bey'i
Saruhan (Manisa) sancak beyligine gönderir. Oruç Bey'i de Anadolu Beylerbeyi
yapar. Padisah, kendi lalasi olan Yörgüç Pasa'yi da Rumiye-i sugra valisi olarak
Amasya'ya gönderir. Evrenoszâdeler ile Pasa Yigit oglu Turahan Bey ve Gümlü oglu
gibi Rumeli beylerinin harp zamaninda padisahin maiyetinde birlesmeleri hariç
baska zamanlarda Rumelideki vazife yerlerinde bulunuyorlardi. Onun için Rumeli
beylerini ilgilendiren bir tedbire lüzum yoktu. Böylece divanda sadece Ibrahim
Pasa ile Haci Ivaz Pasa kalmislardi.
Bu defa da iki vezir arasinda nüfuz rekabeti
bas göstermisti. Vezir-i A'zam Ibrahim Pasa, devletin kurulusu ile birlikte
hizmete giren Çandarli hanedanindan olup babasi Hayreddin ve biraderi Ali
Pasa'lar da bu vazifede bulunmuslardi. Ibrahim Pasa, Çelebi Sultan Mehmed'e olan
sadakati ve tehlikeli zamanlardaki hizmeti ile taninmis olup Çelebi Mehmed
zamaninda kadiaskerlik ve ikinci vezirlikte bulunmustu. Bâyezid Pasa'dan sonra
birinci vezir olmustu.
Haci Ivaz Pasa da Çelebi Mehmed'in bütün
savaslarina istirak etmis, Karamanog'lu'nun Bursa'yi muhasarasi sirasinda burayi
müdafaa ve muhafazada sebat göstermisti. Mustafa Çelebi hadisesinde aldigi
tedbirler ve yazdigi mektuplarla Mustafa Çelebi kuvvetlerinin dagilmasina sebep
olmustu. Bu bakimdan büyük hizmetleri olan degerli bir sahsiyetti. Çelebi Mehmed
zamaninda hürmet görmüs, Yesil Camiin plânlarini tertip ederek disardan
memlekete sanatkârlar getirtmisti.
îste bu iki degerli vezir arasindaki rekabet,
Haci Ivaz Pasa'nin sahneden çekilmesine sebep olmustu. Haci Ivaz Pasa'nin kul
(yeniçeri) ile gizli münasebetlerde bulundugu, padisaha suikast yapacagi ve
divana silahla geldigi Sultan Murad'a haber verilir. Bir gün divanda Padisah,
Haci Ivaz Pasa'nin gögsüne eliyle dokunarak içinde zirh bulundugunu anlayip
sebebini sorunca Haci Ivaz Pasa buna cevap veremez. Bu durum, söylenenlerin
dogru olabilecegini hatirlattigi için gözlerine mil çekilmek suretiyle Bursa'da
ikamete mecbur edilir. Bu olayin hangi tarihte oldugu kesin olmadigi gibi,
hadisenin bir at gezintisi sirasinda cereyan ettigine dair rivayetler de
bulunmaktadir. Bu hadiseden sonra Ibrahim Pasa rakipsiz kalmis ve padisahin
kendisine tam anlamiyla güvenmesinden dolayi tamamen müstakil imis gibi is
görmüstür. Haci Ivaz Pasa ise hicretin 831 (1428) yilinda Bursa'da vefat
etmistir. Cenazesi Pinarbasi'nda Kuzgunluk mevkiine defn edilmistir.
Bu idarî düzenlemeden sonra padisah, Gelibolu
üzerinden yeniden Rumeli'ye geçip Edirne'ye gelir. Sultan Murad, saltanatinin
buhranli geçen ilk yillarini geride birakip devlet islerini idarî ve siyasî bir
düzene kavusturduktan, ülke ve halkin problemlerine çözüm yollari bulduktan
sonra biraz rahat bir nefes almaya baslar. Çünkü artik içerde taht kavgasina
yeltenip ülkeyi bölünme noktasina getirecek kimse kalmamisti. Disariya göre ise
Sultan Murad'in gücü, kendisinden çekinilir bir kuvvete ulasmisti. Bu bakimdan
artik evlenip rahat bir nefes alabilirdi. Zira Isfendiyar Bey'in, bizzat
padisaha vermeyi teklif ettigi torunu Hatice Alime Hanim'la evlenme zamani
gelmisti. Bu sebeple padisah, gelini almak üzere Isfendiyar Bey'in sarayina
Çasnigirbasi Elvan Bey, Tavasi Serafeddin Pasa ile Reyhan Pasa; kadinlardan
Halil Pasa'nin dul esi ve padisahin Sah Ana diye hitab ettigi Germiyanoglu Yakub
Bey'in hanimi ile daha birçok erkek ve kadini külliyetli miktarda mal ve esya
ile gönderir. Bunlar mihr-i muacceli takdim edip gelini getireceklerdi.
Kastamonu'da sölenler tertipleyen Isfendiyar Bey de gelenleri rütbelerine göre
agirlayip bir nice ikramda bulunur. Orada akd edilen dügün merasiminden sonra
Isfendiyar Bey, torununu Halil Pasa ile Germiyanoglu Yakub Bey'in hanimlarina
teslim ederek büyük bir merasimle ugurlar. Hicretin 828 (1424) yilinda
gerçeklesen bu dügünün, Sultan Murad bakimindan Edirne'de mi yoksa Bursa'da mi
yapildigi kesin olarak tesbit edilebilmis degildir. Zira kaynaklardan bir kismi
bunun Edirne'de, bir kismi da Bursa'da olduguna dair bilgi vermektedir. Bazi
kaynaklar ise Sultan Murad'in bulundugu yeri zikr etmezler. Uzunçarsili, Sultan
Murad'in nikahladigi kizin adinin Hatice Sultan oldugunu hicrî, 906 (M. 1500)
tarihli bir vakfiyesi bulundugundan, kabrinin Bursa'da Kükürtlü Kaplicasi'nin
yakinindaki Hatice Sultan Türbesi denilen büyük bir türbede oldugunu, orada daha
baska kabirlerin de bulundugunu, ne türbe kapisinda ne de diger kabirlerde bir
kitabenin bulundugunu nakleder.
Sultan Murad, evlendigi yil içinde kiz
kardeslerinden üçünün de dügünlerini yaptirir. Hemsirelerinden Sultan Hatun'u
Isfendiyar Bey'in oglu Kasim Bey'e, Ayse Hatun'u bilahare Varna muharebesinde
sehid düsecek olan Karaca Bey'e, Ayse Hatun'u da Çandarlizâde Ibrahim Pasa'nin
oglu Mahmud Bey'e nikahlamisti. Bu dügünler vesilesiyle büyük ziyafetler
veriliyor, fakir ve yoksullar doyuruluyor, dügüne istirak eden herkese
ihsanlarda bulunuluyordu.RUMELI'DE
ISTIKRARIN saglanmasi
Candaroglu
Isfendiyar Bey üzerine yapilan harekâti firsat bilen Eflâk voyvodasi Drakul,
Silistre'yi geçip Osmanli topraklarina taarruz etmisti. Sultan Murad'in emri ile
bu taarruza karsilik olmak üzere Firuz Bey de Eflâk'a siddetli bir akin
yapmisti. Bu akinda Firuz Bey, Drakul'u maglub etti. Maglub olan Drakul iki
senelik haraca karsilik bir miktar para ve bazi hediyeler verecegini taahhüd
etti. Bu maglubiyetle Drakul, barisa zorlanmisti. Sultan Murad'in Anadolu'dan
Edirne'ye gelmesi üzerine Drakul iki oglu ile birlikte bizzat Edirne'ye gelmis
ve bagliligini arz edip iki yillik vergisini de takdim etmisti. Bunun üzerine
yaptiklarina göz yumulan Drakul, yerinde kalmak üzere ülkesine gönderildi. Ama
iki oglundan biri (veya ikisi) de rehin olarak Osmanli sarayinda alikonmustu.
1424 yilinda gerçeklesen bu barisla bölge nisbeten rahat ve huzura kavusmus
oluyordu.
Bölgede istikrarin saglanmasina
tesir eden âmillerden biri de süphesiz ki Bizans'la varilan antlasmadir. Gerek
Düzme Mustafa, gerekse Küçük Mustafa olaylarini çikarip Sultan Murad'i ve
ülkesini bir hayli yoran, kardes kaninin akitilmasina sebep olan Bizans, artik
yapacak bir sey bulamadigi için Osmanlilar'la iyi geçinmek ihtiyacini
hissetmisti. Zira aksi takdirde kendi ülkesi ve imparatorluklari tamamen elden
gidebilirdi.
Bu dönemde, Bizans Imparatoru
Manuel, henüz hayatta ise de çok yasli oldugundan sekiz dokuz seneden beri bütün
isleri saltanat ortagi olan oglu VIII. Ioannis görüyordu. Ioannis, daha kötü bir
duruma düsmemek için Sultan Murad'a müracaatla baris yapmak istedigini bildirir.
Bunun için elçi olarak Lukas Notaras, Melahrinos ve Bizans tarihçisi Françes'i
Sultan Murad'a gönderir. Yapilan anlasma geregince Bizans, her sene Osmanli
hazinesine üçyüz bin akça veya otuz bin duka altini vermeyi kabul ettigi gibi,
Misivri ve Terkos mintikalari hariç olmak üzere, daha önce Bizanslilara geçmis
olan Karadeniz sahilindeki bütün yerler ile Selanik havalisinde bulunan Situnion
ve Ustruma (Karasu) taraflarina ilaveten, Osmanlilar'in Zeytin dedikleri Izdin'i
de terk ediyordu (28 Subat 1424).
Yine 1424 senesinde Sirp
despotu Istefan (Etyen) Lazareviç, Edirne'ye gelip eski dostluk antlasmasini
yeniledi. Onunla birlikte bir Türk heyeti Alman Imparatorlugu'na seçilmis olan
Macar Krali Sigismond'u tebrike ve iki yillik bir mütareke müzakeresinde
bulunmak için gönderildi. Buna göre Osmanli heyeti, hem Sigismond'un
imparatorlugunu tebrik edecek, hem de iki yillik bir mütareke imzalayacakti.
Osmanli hükümdari bu heyetle birlikte kiymetli hediyeler de göndermisti.
Sigismond tarafindan kabul edilen Osmanli heyeti ile iki yillik bir baris
antlasmasi imzalanir. Bu akitten sonra Sigismond, Osmanli padisahina ayni
sekilde hediyeler gönderir.
Rumeli'de istikrarin
saglanmasina sebep olan anlasmalar yapildiktan ve bölge harpsiz bir döneme
girdikten sonra artik Anadolu'daki pürüzlerin ortadan kaldirilmasina sira
geliyordu.
Çelebi Sultan Mehmed'in vefati
ve iki Mustafa Çelebi'nin isyanlari zamaninda, daha önce Osmanli sarayinda rehin
bulunan Mentese Beyi Ilyas Bey'in iki oglu Leys ile Ahmed kaçarak memleketlerine
gelmis ve hükümdarlik yapmaya baslamislardi. Rumeli'deki durumu düzene sokan
Sultan Murad, Mentese tarafina gelerek bu iki kardesi elde edip Tokat kalesine
gönderdikten sonra beyligi tamamen ilhak etmisti. Hicrî 829 (M. 1425) tarihinden
itibaren bu beylik artik tarihe karismisti.IZMIROGLU
CÜNEYD BEY'IN AKIBETI
Kaynaklarda
Izmiroglu, Aydinoglu, bazan da Kara Cüneyd diye adlandirilan bu beyin babasi
olan Ibrahim, Yildirim Bâyezid tarafindan Izmir'e subasi olarak tayin edilmisti.
Ankara savasi sonrasinda çikan kardes kavgalari esnasinda Cüneyd Bey, önce Isa
Çelebi'ye yardim etmis, arkasindan da Süleyman Çelebi ile birleserek onun
tarafindan Ohri sancak beyligine getirilmisti. Kardesler arasindaki mücadeleden
istifadeyi düsünen Cüneyd Bey'in bu dönemdeki faaliyetlerinden ilgili bölümlerde
bahsedilmis ve hakkinda bilgi verilmisti.
Daha önce de temas edildigi
gibi Cüneyd, Mustafa Çelebi (Düzme Mustafa) kuvvetleri ile Ulubat suyu kenarina
kadar gelmisti. Burada, Sultan Murad tarafindan tatmin edilip Aydin beyligine
döner. Bundan sonra bütün gayretiyle eski Aydinogullan topraklarini tamamen elde
etmeye çalisir. Böylece Anadolu birligini yeniden bozma faaliyetlerine ön ayak
olur. Osmanlilara olan bagliligi red edip Osmanli idarecileri ile ugrasmaya
baslar. Bunun üzerine Sultan Murad, onu yola getirmek maksadiyla yeni Aydin ili
beyi Yahsi Bey ile Anadolu Beylerbeyi Oruç Bey'i vazifelendirir. Ancak bu beyler
Cüneyd'e karsi bir basari elde edemezler. Bu son muvaffakiyet üzerine Aydin
Bey'i olarak harekete geçen Cüneyd, Anadolu beylerini ve Bizans'i Osmanlilar'in
aleyhine tahrike baslar. O, bununla da yetinmeyerek Venedik ile de ticarî ve
siyasî münasebetlere girisir. Bununla beraber Sultan Murad'in Anadolu
Beylerbeyligine tayin ettigi Hamza Bey, bu meseleyi ciddi bir sekilde ele alarak
Halil idaresinde gönderdigi kuvvetler, Cüneyd'i Akhisar civarinda maglub edip
onu sigindigi Ipsili kalesinde kusatirlar. Cüneyd, Karamanoglu Ibrahim Bey'in
yardimlarini saglamak maksadiyla gizlice onun yanina gidip bir miktar Karaman
askeri ile döndüyse de, bilahare bu yardimci kuvvetlerin kaçmasi sonunda Sisam
adasinin karsisinda bulunan Ipsili kalesinde oglu Bâyezid ile birlikte tutunmaya
çalisir. Bu arada Bizans Imparatoru VIII. Ioannis ve Venedik ile temasa geçerek
yeni bir saltanat müddeisini Selanik'e geçirip Rumeli'nde isyan çikarmayi
tasarlar. Fakat Murad Bey, Cenevizliler'den kiralanan gemiler ile onu deniz
tarafindan da sIkIstirdigmdan vaziyeti gittikçe kötülesmeye ve artik müdafaada
bulunamayacak bir duruma gelir. Bunun üzerine Hamza Bey'e teslim olmak zorunda
kalan Cüneyd, kanina girdigi insanlara karsilik 1425 yilinda öldürülür.
Çanakkale hapishanesinde bulunan oglu Kurt Hasan ile kardesi Hamza Bey de
ortadan kaldirilarak soyuna son verilir.KARAMANOGLU
MEHMED BEY'IN ANTALYA'YI KUSATMASI VE OGLU IBRAHIM BEY'IN OSMANLI HIMAYESINE
GIRMESI
Ankara
Muharebesi'nden sonra Timur tarafindan yeniden kurulan Karaman Beyligi'nin
basina Alaeddin Ali Bey'in oglu Mehmed Bey tayin edilmis, kardesi Bengi Ali Bey
de Mehmed Bey'in hâkimiyeti altinda olmak sartiyla Nigde ve havalisine
getirilmisti. Mehmed Bey, Osmanlilar'dan çekindigi için bir ara Memlûk
sultaninin himayesini kabul etmisti. Fakat Memlûk Devleti'ne ait bazi yerlere el
uzattigi için o devletle de arasi açilmisti. Gerçekten de Tarsus kusatmasi
yüzünden Memlûklularla arasi açilan Karamanoglu Mehmed Bey, önce Nigde'ye hâkim
bulunan kardesi Bengi Ali Bey, sonra da Dulkadiroglu Nasirüddin Mehmed Bey'le
giristigi mücadeleyi kayb etmis ve Dulkadirliler tarafindan esir alinarak
Kahire'ye gönderilmisti. Memlûk Sultani Melik Müeyyed Seyh, gerek Bursa'da,
gerekse Tarsus ve Kayseri'de giristigi taskin hareketlerinden dolayi Karamanoglu
Mehmed Bey'i azarlayip hapse attirmisti. Onun yerine de Karaman hükümdari olmak
isteyen Nigde hâkimi Bengi Ali Bey'i destekleyerek onun hükümranligini
tanimisti. Böylece Bengi Ali Bey, Karaman hükümdari olmustu. Fakat Memlûk
sultani Melik Müeyyed'in ölümünden biraz sonra hükümdarligi elde eden Seyfeddin
Tatar, Mehmed Bey'i serbest birakarak memleketine gönderir. Bengi Ali Bey,
Mehmed Bey'in idareyi tekrar ele geçirmesi üzerine yeniden Nigde'ye
çekilir.
Bilindigi gibi Ankara
Muharebesi'nden sonra Antalya ve Korkuteli ile civari, Timur tarafindan
Hamidoglu Osman Bey'e verilmisti. Osman Bey, Antalya'yi Osmanlilar'dan alamamis
ise de Korkuteli taraflarinda hüküm sürüyor ve Antalya'yi da elde etmek için
çare ariyordu.
Gerek Çelebi Sultan Mehmed'in
ölümü, gerekse Mustafa Çelebiler isyanin, meydana getirdigi karisikliklardan
istifade etmek isteyen Hamidoglu Osman Bey, Antalya'yi zapt etmek istemis, fakat
bu ise tek basina gücünün yetmeyecegini anlayinca Karamanoglu ile birlikte
hareket etmeye karar vermisti.
O dönemde, Osmanlilarin Antalya
Sancak beyi olan Firuz Bey oglu Hamza Bey, bu birlesmeye mani olmak ve
dolayisiyla sancagini kurtarmak için henüz iki kuvvet birlesmeden önce
Korkuteli'nde bulunan Osman Bey'in kuvvetlerine baskin yapmis, Hamidoglu da bu
müsademe esnasinda öldürülmüstü. Bu olaydan sonra Karamanoglu Mehmed Bey,
Antalya önüne gelip kaleyi karadan kusatmisti. Bu sirada kaleden atilan bir
gülle, Karamanoglu'na isabet ederek ölümüne sebep olmustu. Böylece Antalya, hem
muhasara hem de isgalden kurtulmustu. Karaman ordusunda bulunan Mehmed Bey'in
büyük oglu Ibrahim Bey, babasinin cenazesini alarak Karaman ordusuyla birlikte
dönmüs ve Mehmed Bey'in cenazesini Larende'ye (Karaman) defn etmisti (27 Safer
826/9 Subat 1423).
Mehmed Bey'in ölümü üzerine
yaninda bulunan ogullarindan Ali Bey, aralarindaki saltanat rekabeti yüzünden
askerin Ibrahim Bey'i istedigini görünce kaçip Antalya kalesine siginir. Ibrahim
Bey ve diger kardesi Isa Bey ise babalarinin cenazesini alip memleketlerine
dönerler. Fakat Mehmed Bey'in kardesi Bengi Ali Bey, kardesinin öldügünü
ögrenince Konya'ya gelip hükümdarligini ilân etmisti. Bunun üzerine Ibrahim ve
Isa Beyler, babalarinin cenazesini defn ettikten sonra Osmanlilar'a siginmak
zorunda kalmislardi.
Bu arada Antalya sancak beyi
olan Hamza Bey de Karamanoglu Mehmed'in ölümünü ve Antalya'nin kurtuldugunu,
kendisine iltica etmis olan Mehmed Bey'in oglu Ali Bey'le Sultan Murad'a arz
etmisti.
Ibrahim Bey, amcasi Bengi Ali
Bey'in yerine hükümdar olmak üzere Sultan Murad'in yardimini istemisti. Sultan
Murad, eskiden beri aralarinda bulunan akrabaligi kuvvetlendirmek için Ibrahim
Bey'le kardesleri Ali ve Isa'ya birer kiz kardeslerini vererek onlari kendine
baglamaya çalisir. Osmanli siyasetine uygun düsen bu davranisla Sultan Murad,
aradaki eski düsmanliklari ortadan kaldirmayi hedefliyordu. Bu düsmanligi
tamamen yok etmek için onlarin her birine Rumeli'nde birer sancak da vermisti.
Bu arada Ibrahim Bey'e kuvvet verip onun Konya ve Larende üzerine yürümesini
saglayan Sultan Murad'in bu kuvveti sayesinde Ibrahim Bey, amcasini kaçirip
Konya'da Karaman Beyligi'ne hâkim oldu. Fakat bunun karsiliginda da daha önce
Osmanlilara ait olup Timur tarafindan Karamanogullari'na verilmis olan bazi
yerleri (Hamideli Beysehir) eski sahiplerine yani Osmanlilar'a terk etmeye razi
oldu (1424).
Sultan Ikinci Murad, gerek
Rumeli, gerekse Anadolu'da kismen baris, kismen de mücadelelerle sagladigi
sükûnetin devam etmesi için daha bazi islerin yapilmasi gerektigine inaniyordu.
Nitekim Amasya, Tokat ve Canik havalisindeki yerlerde bir takim küçük Türkmen
aile ve asiretleri vardi. Bunlar, gerek bulunduklari kalelerinin sarp olusu,
gerekse devletin baska bölgelerde mesgul olmasindan istifade ile zaman zaman
çevrelerini vurup eskiyalik ediyorlardi. Halk, bu yüzden bir hayli sIkInti
çekiyordu. Hatta Solakzâde'nin ifadesine göre, insanlar bunlarin yüzünden
evlerinden çikamaz hâle gelmislerdi. Bunlarin normal bir hale gelmesi ve geregi
gibi idareleri devleti bir hayli mesgul ediyordu. Bu yerli Türkmen ailelerinden
bir kismi, Ankara muharebesinden sonra Çelebi Sultan Mehmed tarafindan ortadan
kaldirilmis ise de büyük bir grubu faaliyetlerine devam ediyordu. Sultan ikinci
Murad, lalasi Yörgüç Pasa'nin faaliyetleri sonucunda bunlarin büyük bir kismini
ortadan kaldirmaya muvaffak olmustur.GERMIYANLI
MÜLKÜNÜN OSMANLI'YA VASIYETI
Daha önce, Yildirim
Bâyezid tarafindan zapt edilmis bulunan Germiyan Beyligi, Ankara Muharebesi'nden
sonra yeniden dirilttirilen diger Anadolu beylikleri gibi o da tekrar
bagimsizligina kavusmustu. Germiyanoglu Ikinci Yakub Bey de ülkesine yeniden
sahip olmustu. Yakub Bey, Fetret Dönemi diye bilinen sehzadelerin mücadeleleri
esnasinda Çelebi Sultan Mehmed tarafini tutmustu. Bir ara Karamanoglu'nun
tecavüzüne maruz kaldiysa da Çelebi Sultan Mehmed'in, Karamanoglu'nu yenmesi
üzerine Yakub Bey, Osmanlilar'in himayesinde devletini idare
etmisti.
Kiz kardesinin oglu olan Çelebi
Sultan Mehmed'in ölümü üzerine Yakub Bey, Osmanlilar'daki saltanat
degisikliginden istifadeye yeltendi. Bu yüzden Sultan Ikinci Murad'in kardesi ve
Hamideli Sancakbeyi Mustafa Çelebi'ye meyl ederek Karamanoglu ile birlikte
Mustafa'ya kuvvet verip yardim eder. Bununla beraber Sultan Murad, Yakub Bey
aleyhinde hiç bir harekette bulunmuyordu. O da son anlarina kadar beyligini
muhafaza etmisti. Hatta Osmanli hükümdari, Sah Ana diye hitab ettigi Yakub
Bey'in esini, Candaroglu Isfendiyar Bey'in torununu alacagi zaman gelini
getirmeye göndermisti.
Erkek evladi bulunmayan Yakub
Bey, kiz kardesinin torunu olan Murad'i gün geçtikçe sevmeye baslar. Bu sevgi,
erkek evladinin olmayisi ve Osmanlilar'in ileride büyük bir devlet haline
gelecegini sezmesi üzerine onun, ülkesini Osmanlilar'a vasiyet etmesine sebep
oldu.
Bu sebepledir ki, ilerlemis
yasina ragmen Edirne'de bulunan padisahi ziyaret etmek ister. Bu gaye ile yola
çikan Yakub Bey, Bursa'ya gelir. Oradan Çanakkale Bogazi'na kadar giderek
Gelibolu'da Rumeli yakasina ayak basar. Ikinci Murad, Yakub Bey'i karsilamak
için Meriç ve Ergene üzerinde insa ettirmekte oldugu köprü sahasina kadar gelir.
Bu vesile ile Sirbistan siniri valisi Ishak Bey'in idaresinde orada yaptirmakta
oldugu köprünün insaat durumunu görme imkânini da elde eder. Yüz yetmis kemer
üzerine kurulan ve hâlen Uzunköprü ilçesine adini vermis bulunan bu köprü,
yapilis tarzindaki özellikten dolayi Ikinci Murad'in sultanlik çaginda kurulmus
binalar arasinda ilk plânda yer alir.
Yakub Bey, geçtigi bütün
yollarda oldugu gibi Edirne'de de hürmet ve itibar görür. Padisah, onu yasinin
büyüklügüne ve mevkiine lâyik bir hürmetle karsilar. Yakub Bey, Edirne'de
misafir bulundugu siralarda büyük senlikler yapilir. Devrin en büyük hekim ve
sairlerinden olan Seyhî, mihmandar sifati ile onun maiyetine verilir. Seyhî,
gezmelerinde ona refakat etmeye ve arzularinin en küçügüne kadar bütün
isteklerinin yerine getirilmesine memur edilmisti.
Bu söhretli misafir, gördügü
misafirperverlikten dolayi minnettar olarak ülkesine döner. Sultan Murad'in,
emrine verdigi askere karsi o kadar cömertçe davranir ki, Gelibolu'ya ulastigi
sirada parasi tükenir. O zaman padisaha bir mektup yazarak durum ve ihtiyacini
bildirir. Sultan Murad, Germiyan Beyi'nin mektubunu okudugu zaman:
Cenab-i Hak, Germiyan Beyi'ni
bize öyle bir kardes olmak üzere göndermis ki, kendi gelirinden baska
bizimkileri de yiyor. diyerek derhal onun sanina lâyik olacak sekilde bir
miktar para gönderir.
Ikinci Murad'i ziyaret ettigi
sirada seksenini bulmus olan Yakub Bey, ilk karsilasmada Sultan Murad'in elini
öpmek istediyse de padisah elini vermez. Karsilikli öpüsüp musafaha ederler.
Yakub Bey, ziyaretinin sebebini anlatarak içten gelen arzusunu sifahî (agizdan)
arz ile ölümünden sonra memleketini padisaha vasiyet eyler. O, ülkesini
kizkardeslerinin çocuklarina birakmak istemiyordu.
Edirne'de bir ay kadar kalan
Yakub Bey, Kütahya'ya dönüsünden bir sene sonra 832 Rebiülahir (1429 Ocak)'ta
vefat ederek Kütahya'da yaptirmis oldugu imâret mescidi mihrabinin arkasina
defnedilir. Yaninda zevcesi Pasa Kerime Hanim da vardir. Yakub Bey, hastalandigi
sirada yazdirip Ikinci Murad'a gönderdigi vasiyetnâmesinde ülkesini Osmanlilara
vasiyet eyleyip terk ettigini tekrarlamisti. Böylece Yakub Bey'in vasiyeti
üzerine beyligi, Osmanli idaresine girmisti. Buranin sancak beyligine de Kara
Timurtas Pasa'nin torunu ve Umur Bey'in oglu Osman Bey tayin
edilmistir.
Aradaki fasilalar hariç olmak
üzere takriben otuz sene kadar Germiyan hükümdari olan Yakub Bey, çok cömert bir
insandi. Bilginleri seven bir kimse olarak Yakub Bey, sarayinda pek çok sair,
edip, bilgin ve tabibin bulunmasini saglamistir. Edirne'de kendisine mihmandar
olarak tayin edilen Seyhu's-Suara Seyhî Sinan da bizzat kendi himayesinde
yetisen ve sonradan Osmanlilar'in hizmetine giren bir kimse idi.
O, ilim ve fikir adamlarini
himaye hususunda babasinin izini takib etmisti. Türkçe'nin gelismesine hizmet
etmis, meshur ilk Türkçe imâret vakfiyesini güzel bir yazi ile hak ettirerek
imâretin duvarina koydurmustu.
Çok cömert, eli açik, ihsani
bol bir kimse olan Yakub Bey, Bursa'ya geldigi zaman Osman, Orhan, Yildirim
Bâyezid ve Çelebi Sultan Mehmed'in türbelerini ziyaret eder. Bu esnada henüz
hayatta bulunan Emir Sultan'i da ziyaret ederek elini öper.SIRBISTAN
VE GÜVERCINLIK KALESI MESELESI
Sirbistan, Birinci
Kosova muharebesinden beri Osmanlilar'in nüfuzu altinda idi. Ankara
muharebesinden sonra Sirbistan himayeden çikmamakla beraber kendi lehine bazi
tavizler elde etmisti. Kosova muharebesinde öldürülen Lazar'in yerine Stefan
Lazareviç (1389-1427) Sirp despotluguna getirildi. Stefan Lazareviç, Temmuz 1427
senesinde evlad birakmadan ölünce onun yerine kiz kardesinin oglu Jorj
Brankoviç, Sirp despotu oldu. Osmanli tarihlerinde Vilk (babasinin adi Vulk)
oglu diye bahs edilen Jorj Brankoviç'in Sirp despotu olur olmaz bazi kalelerini
Macarlara terk etmesi, Osmanlilar ile Sirp ve Macarlar arasinda bazi
çatismalarin çikmasina sebep oldu. Bu adam, selefi ve Osmanli dostu olan
Lazareviç'in gütmekte oldugu siyaseti terk ederek gerektiginde Osmanlilar'a
karsi kendini müdafaa etmek ve Türk taarruzlarini kuzeye yani Macaristan'a
geçirmemek için hem Alman Imparatoru hem de Macaristan Krali olan Sigismond'a
kendi topraklarindan bazi mühim yerleri vermisti. Bu yerlerden birisi de
Sirplarin merkezi olan Semendire ile Orsova arasinda ve Tuna nehri kenarindaki
Golumbaç (Kolombaç) idi. Osmanlilar buraya Güvercinlik diyorlardi. Halbuki
eski despot Stefan Lazareviç, ölmeden önce burayi on iki bin duka altin borcuna
karsilik boyar yani beylerinden birisine rehin olarak vermisti. Belgrad'i
isgal eden Sigismond, parayi ödemeden Kolombaç'i da almak isteyince, boyar
kaleyi Osmanlilar'a terk etti
Sigismond'un, Macaristan'a
açilan yollar üzerinde önemli ve stratejik bir mevkide bulunan Güvercinligi
zorla almak istemesi üzerine Sultan Murad, kalenin müdafaasina kosar. Macadar
bir basari elde edemedikleri gibi Sigismond da ölüm tehlikesi geçirerek bir
fedaisi sayesinde zor kurtulmustu. Sigismond, muvaffak olamayinca Osmanlilarla
anlasmak zorunda kalir ve Güvercinlik'in Osmanlilar'a geçmesini kabul
eder.
Belgrad'in Macarlara verilmesi
üzerine hükümet merkezini daha önce Semendir'e nakl etmis olan Jorj Brankoviç,
Sigismond'un basarisiz oldugunu görünce ondan ümidini keserek Osmanlilar'la
anlasmaya çalisir. Varilan anlasmaya göre o, her sene Osmanli hazinesine elli
bin duka altin vermeyi, Macarlarla münasebetlerini kesmeyi ve padisah istedigi
zaman Osmanli ordusuna asker göndermeyi kabul eder.
Sultan Murad, Edirne'ye döndügü
zaman hükümdarlara nâmeler göndererek yeni fetihlerini bildirir. Güvercinlik ve
Krusevaç gibi kalelerin ele geçirilmesiyle Osmanli sinirlari, Sirbistan'in
kuzeyinde yeni gelismeler kayd etmisti. Güvercinlik, Macaristan'a açilan yollar
üzerinde oldugu gibi bilhassa Sirbistan'in müdafaa ve elde tutulmasina yarayacak
bir mevki isgal ediyordu. Onun içindir ki, zaptindan on alti yil sonra Segedin
muahedesi yapilirken Güvercinlik üzerinde bir hayli durulacaktir. Macaristan
bakimindan çok önemli bir üs olarak kabul edildigi için burasi, her firsatta
Macarlar tarafindan gözetlenecektir. Hatta Fatih Sultan Mehmed, 1473 senesinde
Uzun Hasan'a karsi sefere giderken Macar elçisi Padisahin ve dolayisiyla
Osmanlilarin bu müskül durumundan yararlanarak Güvercinlik'in terkini veya
kalesinin yikilmasini isteyecektir.SELÂNIK VE
YANYA'NIN FETHI
Birinci Murad
zamaninda kusatilip alinamayan, fakat hicrî 791 (M. 1394) yilinda Yildirim
Bâyezid tarafindan zapt edilen Selânik, Ankara Muharebesi'nden sonra Bizans
Imparatoru ile uyusmak isteyen Emir Süleyman tarafindan Bizanslilara terk
edilmisti. Selânik sehrinin, Osmanlilar tarafindan ilk defa olarak fethi ve
bilahare tekrar Rumlarin eline geçisine dair bilgiler, Yildirim Bâyezid dönemi
hadiseleri arasinda zikr edilmisti.
Osmanlilar'in saltanat
degisikligi ve buna bagli olarak çikan taht kavgalari fitnesi ortadan kalkip
tehlikeli durumlarinin düzelmesinden sonra sira daha önce ellerine geçmis olan
Selânik'in yeniden elde edilmesine gelmisti. Bunun için Sultan Murad,
Evrenoszâdelerle Turahan Bey komutasindaki ordusuyla Selânik'i muhasara
ettirmisti. Bu sirada Manuel'in oglu Andronikos, Selânik valiliginde
bulunuyordu. Muhasara yüzünden sikintiya düsen halk, Andronikos'un muvafakati
olsun olmasin, kendilerine yiyecek vermek ve sehri mamur hale getirmek sartiyla
Venediklilere satmaya karar verir. Venedikliler, kendilerine sadik kalmak
sartiyle Selânikliler'in tekliflerini kabul ile elli bin duka altin karsiliginda
Selânik'i satin alirlar. Böylece Selânik halki, para karsiliginda kendilerini
yabanci bir millete satarken, Venedikliler de kan yerine keselerinden para
dökerek Ege kiyilarinin en mühim sehirlerinden birine sahip olurlar. Bu esnada
zaten hasta olan Andronikos da Venedikliler'ce Mora'ya gönderir (H. 826 / M.
1423).
Sultan II. Murad, Selânik'in
Venedikliler'in eline geçmesini istememisti. Fakat o sirada daha pürüzlü ve
önemli isler oldugundan ses çikarmamis ve uygun bir zaman gözetlemeyi uygun
görmüstü. Sultan Murad, 1426 yilinda Ayasolug'a giderek orada bulundugu sirada
Midilli, Sakiz ve Rodos ile eski antlasmalari yeniledigi zaman Venediklilerin
Selânik'i almalarindan dolayi bunlarla olan muahedeyi yenilemeyerek Venedik
elçisini geri çevirmisti.
Padisah, buradaki islermi
yoluna koyduktan sonra Edirne'ye döner. Venedikliler yeni bir heyet göndererek
muahedeleri yenilemek istedilerse de padisah: Selânik, babamdan kalma
mülkümdür. Büyük babam Bâyezid bazusunun kuvvetiyle burasini Rumlardan aldi,
eger oranin idaresi Rumlarin elinde bulunsaydi, bunlara haksizlik ettigimi belki
iddia edebilirlerdi. Siz ise Italya'dan gelen Latinlersiniz. Buralara
sokulmaniza sebep ne? Ya arzunuzla oradan .çekiliniz, ya da hemen gelirim
cevabini verir. Böylece elçiler bir is göremeden geriye dönerler. Osmanlilar'in
bu sekildeki kesin tutumu üzerine Venedikliler, ilk günlerden itibaren isi
diplomatik yollarla ve gürültüsüz atlatmaya çalisirlar. Sultan Murad'a defalarca
elçi gönderirler ama bu çabalarin hiç birisi Sultan Murad'i bu oldu bitti
karsisinda yumusatamaz. Bu arada Venedikliler, sehrin zapti kadar garip ve tuhaf
olan bir muameleye bas vurarak bizzat Bizanslilarin tavassutunu temin ederler.
Padisah, imparatorun bu tavassutunu çok garip bulmustu. Ioannis'in göndermis
oldugu Nikola de Gona ve Frangopulos adlarindaki elçilerine, sayet Selânik
imparatora ait olsaydi orayi hiç bir zaman zapt etmek istemeyecegini, fakat
Venediklilerin, imparatorun arazisi ile kendi topraklan arasina yerlesmesine de
müsaade edemeyecegini söyleyerek anlari da geri gönderir.
Bu müzakereler esnasinda sefer
hazirliklarini da ihmal etmeyen Sultan Murad, 1430 senesi Subatinin ortalarinda
Edirne'den Serez'e gelir. Burada Anadolu Beylerbeyi olan Hamza Bey komutasindaki
Anadolu kuvvetleri ile Sinan Bey komutasindaki Rumeli kuvvetlerini bir araya
getirir. Kendisi Serez'de kalarak Hamza Bey'i ileriye gönderir. Bütün kusatma
hazirliklari yapildiktan sonra Venedik valisinden sehrin teslimini ister. Fakat
Venedik valisi bunu red eder. Bunun üzerine Hamza Bey sehri topla dövmeye
baslar. Selânikliler, Venedikliler'den donanma ve yardim istedilerse de bu
yardim gerçeklesmedi. Muhasara karargahina gelen Sultan Murad, sehrin bir an
önce düsmesini istiyordu. Venedikliler Rumlara itimad edemediklerinden kendi
askerlerini Rumlarin arasina dagitmislardi. Bu sekilde sehir müdafaa edilirken
Rumlarin gevsekligini ve icabinda karsi tarafla anlasmalarini önlemeyi
düsünüyorlardi.
Umumi hücumla alindigi takdirde
sehrin zarar ve tahribata ugrayacagini hesaplayan Hamza Bey, hem buna mani
olmak, hem de fazla zahmet çekilmeden fethi mümkün kilmak için surlardan içeriye
adamlar soktu. Sayet Venedikliler, Rumlardan gelebilecek bir hainligin önünü
almak üzere önceden gerekli tedbirleri almamis olsalardi belki de Hamza Bey'in
adamlari gayelerine ulasacaklardi. Buna meydan vermemek düsüncesi ile
Venedikliler, her Rum askerinin yanina degisik memleketlerden ücretle
topladiklari adamlardan kurulu yagmaci (Butineur) denilen askerden birini
koymuslardi. Ayrica Hamza'nin oklarinin ucuna mektuplar sararak Rumlari sehir
kapilarini açmaya tesvik etmesi, buna karsilik kendilerine hürriyet ve himaye
vaad etmesi de bir sonuç vermedi. Çünkü Venediklilerin çok siki tedbirler
almalari üzerine sehre sokulan adamlarla içeriye firlatilan mektuplarin, Rumlar
üzerindeki tesirleri önlenmisti.
26 Subat gecesi meydana gelen
depremde halk büyük bir heyecan yasadi. Fakat Venediklilerin çabasi sonucunda bu
korku ve heyecan giderilerek müdafaa daha bir güç kazandi. Rumlar, Venediklilere
mecburen itaat ediyorlardi. Hamza Bey'in tekliflerini kabul etmeyen
Venedikliler'e karsi padisah, hücuma karar verir. Bu, sehrin zapt edildigi
zaman, âdet oldugu üzere yagmaya ugramasi demekti. Hükümdar böyle bir karar
almak zorunda kalmisti. Çünkü daha önceki bütün baris ve teslim çagrilari
cevapsiz kalmisti.
28 Subat'i 1 Mart'a baglayan
gece, Selânik halki arasinda genel hücumun ertesi gün yapilacagi söylentileri
dolasmaya baslar. Bunun üzerine halk, kalabalik topluluklar halinde kiliselerde
toplanmaya basladi. En fazla kalabalik ise Aziz Dimitrios'un tabutu bulunan ve
içinde devamli olarak kutsal yag akan kilisede toplanmisti. O gün aksama
dogru, Osmanlilar'in, limandaki üç Venedik kadirgasini yakmasi, Venedikliler
arasinda büyük bir korkunun meydana gelmesine sebep oldu. Bu yüzden bütün
askerlerini kaleden çekip gemilere bindirdiler. Venediklilerin, sehrin
savunmasindan ayrilmalari, Rumlari büsbütün perisan etmisti. Bu yüzden onlardan
da bulunduklari mevzileri terk edenler oldu. Ertesi gün safakla baslayan genel
hücum sonunda Osmanli askeri sehre girmeye basladi. Bu esnada Selânik halkindan
bazilari, gruplar halinde Venedik kadirgalarina binmek istedilerse de bunlar,
Venedikliler tarafindan gemilere alinmazlar. Selânik sehrini para karsiligi alan
Venedikliler, sadece sehrin ticaretini düsünüyorlardi. Zira Selânik, Ege
Denizi'nde ticarî mevkii parlak bir sehirdi. Fakat orada barinamayacaklarini
anladiklari zaman dindaslari olan Rumlari, Müslüman olan Osmanlilar'a terk
etmekten çekinmemislerdi.
Öyle anlasiliyor ki sehrin
umumî bir hücumla alinacagi söylentileri bosu bosuna çikarilmis bir iddia
degildi. Zira Mart ayinin ikinci günü sato tarafindan yapilan siddetli bir hücum
ve merdivenlerle üzerlerine çikilan surlarin isgali sonunda, kale kapilarinin
açilmasi ile sehir zapt edildi (27 Receb 833/2 Mart 1430). Selânik'in düsmesi,
Avrupa ve bilhassa Venedik'te büyük üzüntülere sebep olmustu.
Selânik zapt edilince Sultan
Murad, Vardar Yenicesi ile diger sehirlerden Türk aileler getirterek buraya
iskân ettirir. Bu politikasi ile o, sehrin Müslüman Türk hüviyeti kazanmasina
çalisiyordu. O, sadece iskân ile yetinmiyerek buraya yerlestirilenler için bazi
imkânlar da sagliyordu. Bu sebeple Aya Dimitri (Sen Dimitrios) kilisesi hariç
olmak üzere diger bütün kiliseleri camiye tahvil ettirir. Hammer'in ifadesine
göre bazi kiliseleri de yiktirip onlarin malzemesinden sehrin ortasinda bir Türk
hamami yaptirir.
Böylece Müslümanlarin rahat
ibadet etmeleri ve diger sosyal tesislerden istifade etmelerini
saglamisti.
Osmanli kaynaklan, Selânik'in
kirk günlük bir kusatma sonunda zapt edildigini yazarlarsa da yabanci
kaynaklarda buranin daha kisa bir sürede zaptedildigi bildirilmektedir. Subat
ortalarinda baslayan kusatma, 2 Mart'ta sona erdigine göre bu sürenin çok daha
az oldugu anlasilmaktadir.
Selânik muhasarasi devam
ederken, Amiral Andrea Moceniko komutasindaki Venedik donanmasi, Gelibolu'yu
zapt etmek için ugrastiysa da bunda basarili olamadigi gibi gemi bakimindan da
zayiata ugradi. Zira henüz emekleme durumunda bulunmasina ragmen Osmanli
donanmasi, onlarin basarili olmasina ve Gelibolu'yu ele geçirmelerine engel
olmustu.
Amiral Moceniko'nun yerine
geçen Silvestr Morisini Selânik'in intikamini almak için 1431 yilinda Çanakkale
bogazinin Anadolu yakasindaki istihkamlara ani bir baskinda bulunarak ele
geçirdigi muhafizlari öldürmüs, surlarini da tahrib etmisti. Bundan sonra Sultan
Murad ile Venedikliler arasinda Gelibolu'da bir muahede imzalanir. Bu muahede
ile Selânik'in Osmanlilar'a terk edildigi belgelendirilip kabul ediliyordu.
Dukas'in ifadesine göre Venedikliler, Egriboz adasinin Osmanlilar tarafindan
zapt edilmesinden korktuklari için böyle bir baris teklifinde
bulunmuslardi.
Selânik'in zaptindan takriben
bir buçuk sene sonra 13 Safer 835 (9 Ekim 1431)'de Yanya Osmanli topraklarina
katildi. Yildirim Bâyezid zamanindan beri Yunanistan'in Epir bölgesinde Latin
kökenli despotlar vardi. Osmanlilarin yüksek hâkimiyeti altinda bulunan ve
merkezi Yanya olan Epir despotu Karlotoçi (Carlo Tocco) ölünce ogullari arasinda
hâkimiyet mücadelesi bas göstermisti. Bunlardan Memnon adindaki ogul,
Osmanlilar'dan yardim ister. Bunun üzerine Sultan Murad, Karaca Pasa komutasinda
gönderdigi kuvvetler ile Memnon'a yardim edip onu arzusuna kavusturur. Bununla
beraber yerli Ruro halki, ogullar arasinda meydana gelen bu mücadele ile
Latinlerden memnun degildir. Bu yüzden aradan fazla bir zaman geçmeden Yanya
halkinin ileri gelenlerinin meydana getirdigi bir heyet, o siralarda Selânik
civarinda bulunan Sultan Murad'i ziyaret eder. Heyet, halkin hürriyetine, örf,
âdet ve ibadetlerine dokunmayacagina dair Sultan Murad'dan bir ferman aldiktan
sonra sehrin anahtarlarini kendisine teslim eder. Sultan Murad, Yanya'yi teslim
almak için Karaca Pasa'yi görevlendirir. Karaca Pasa'nin sehri teslim almasindan
sonra buraya da Türkler iskân edilir.
Yanya'nin baris (sulh) yolu ile
alinmasi ve özellikle halkin istegiyle Osmanli idaresinin kabul edilmesi,
Osmanli idare ve adaletinin, Balkan halklari üzerinde nasil iyi bir tesir
meydana getirdiginin göstergesidir. Kendi dindaslari olan Latinlerin zulüm ve
çekismesinden bikan halk, adalet ve hak sinasliklarina güvendikleri Osmanliya
baglanmayi tercih etmisti.BALKANLAR'DAKI YENI OLAYLAR
Macarlar, eskiden beri
Balkanlar'daki milletlerin Osmanlilar'a karsi tavir koymalarini istiyor ve
kendilerini bölge halklarinin bir çesit hâmisi kabul ediyorlardi. Bu yüzden,
Eflâk ve Sirbistan'in Osmanlilar'la olan baglantilarini kesmekte kakarli
görünüyorlardi. Durumun nezaketini bilen Osmanli devlet adamlari da buna karsi
tedbir almakta gecikmiyorlardi. Onun için de zaman zaman çatismalar meydana
geliyordu. Bu çatisma ve anlasmazliklara ilaveten bölgede iç karisikliklarda
sürüp gidiyordu. Devamli karisikliklara sebep olan bölgedeki olaylari Eflâk ve
Sirbistan hadiseleri olmak üzere iki kisma ayirmak mümkündür.EFLÂK
HÂDISELERI
Eflâk'in söhretli
voyvodasi Mirça'nin ölümünden sonra bölge, senelerce sürecek olan iç
karisikliklara sahne olacaktir. Bu mücadeleler esnasinda voyvodalarin bazilari
Macarlar, bazilari da Osmanlilar'dan yardim göreceklerdir. Eflâk'taki iç
mücadele Mirça'nin kardesinin çocuklari olan Dan'lilar ve Mirça'nin oglu Vlad
Drakula'nin torunlari olan Drakul'lular arasinda cereyan ediyordu. Bu
mücadeleler sebebiyle voyvodalar makamlarini yeterince saglama alamadiklari gibi
bu dönem Eflâk kaynaklari da kifayetsiz olduklari için voyvodalarin saltanat
tarihlerinde karisikliklar bulunmaktadir.
Mirça'nin ölümünden sonra
kardesinin oglu Dan, Eflâk voyvodasi olmustu. Fakat bu voyvoda, Bogdan prensinin
yardimini alan Vlad Drakul tarafindan öldürülür. Dan'in oglu Osmanlilar'dan
yardim istedigi için kendisine yardim edildiyse de bunda iyi bir basari
saglanamadi. Bu yüzden bu da babasi gibi Vlad tarafindan öldürülür(1431). Vlad,
bu cesareti, Macarlarin ve bilhassa Sigismond'un kendisini himaye etmesinden
aliyordu. Dukas ve Hammer'in ifadelerine göre Eflâk Beyi (voyvodasi) Vlad, ya
insafsiz ve zâlimliginden veya Sigismond'un kendisine verdigi Dragon nisanindan
dolayi Drakul (Eflâl dilinde hilekâr, Seytan) lakabi ile aniliyordu. Vlad, bütün
bu himayelere ragmen Sigismond'un kendisini Türklerin elinden kurtaramayacagini
düsünerek rakiplerine galip gelmekle birlikte Osmanlilar'a da sokularak
görünüste onlara olan bagliligini göstermek istiyordu. Filhakika Vlad Drakul,
Osmanli hükümdarinin, Karaman seferine hareket edecegi esnada bizzat Bursa'ya
kadar gelerek bagliligini arz ve Sultan Murad'in Macaristan'a yapacagi
seferlerde kendisine her türlü kolayligi gösterecegini vaad ettigi gibi böyle
bir seferde Osmanli ordusuna klavuzluk edecegini de taahhud eder. Bu arz-i
ubûdiyetten memnun olan Sultan Murad, onu tekrar ülkesine gönderir.
Büyük bir idarî ve diplomatik
tecrübeye sahip olan Osmanli devlet erkâni, Vlad'in iki yüzlülügünü çok iyi
biliyordu. Bu sebeple onun Macarlarla olan münasebetlerini bozmak için ayni sene
(1432), yanina asker vererek onu Transilvanya'ya akin yapmaya memur eder. Bu
sekilde, Vlad Drakul vasitasiyle Macarlara büyük bir darbe indiren Sultan Murad,
bilahare Macarlarla dostlugu yenilemek ister. Zira Sultan Murad, Macaristan ile
dostça münasebetlerin faydali olacagini düsünür. Bu sebeple Imparatorun
bulundugu Bâl sehrine tantanali bir elçilik heyeti gönderir. Sigismond, heyeti
Bas kilisede ve bütün hükümdarlik alametleri üzerinde bulundugu halde kabul
eder. Bu elçilik erkânindan on iki kisi ilerleyerek Imparatora altin sikkelerle
dolu on iki altin kupa, bir takimi sirma islemeli, bir takimi da kiymetli
taslarla süslü ipekli elbiseler sunar. Böylece mütareke yenilendikten sonra
Sigismond, Sultan Murad'in elçilerini gayet sahane bir surette taltifederek
birçok hediyelerle Padisahlarina gönderir (Kasim 1433).SIRBISTAN
HÂDISELERI
Eflâk voyvodasi
Vlad Drakul gibi Sirp despotu Jorj Brankoviç te Macarlara dayanip onlardan
yararlanmak istiyordu. Zaten Macarlar da Sirp despotunu Osmanlilar aleyhine
tesvikten geri kalmiyorlardi. Sirbistan'in iki önemli sehrinden Belgrad'in
Macarlar, Güvercinlik'in de Osmanlilar elinde bulunmasindan dolayi her iki
devletin Sirbistan üzerindeki dikkatleri daha fazla hassasiyet kazanmisti. Sirp
despotunun Osmanli Devleti'ne sadik görünmesine ragmen el altindan da
Osmanlilar'in aleyhindeki bazi hareketleri, Üsküp Sancak Beyi Ishak Bey
tarafindan haber alinip merkeze bildirildiginden, onun komutasindaki bir ordu
ile Sirbistan içlerine dogru bir akin yapilir. Bu akinla, Sirp despotunun
Macarlarla olan alâkasini kesmek ve Osmanlilar'a olan bagliligini güçlendirme
hedeflenmisti.
Ishak Bey komutasindaki Osmanli
ordusunun Sirbistan ortalarina kadar bir akin yapmasi, Sirp despotu Brankoviç'i
telaslandirir. Bu yüzden Macarlarla olan münasebetlerini kesmeyi ve kizi Marya
(Mara)'yi Osmanli hükümdarina zevce olarak vermeyi kabul ederek barisi
saglayabildi. Sarica Pasa, Osmanlilara olan baglilik yeminini ettirmek ve
padisahin nisanlisini getirmek üzere Jorj Brankoviç'in sarayina gider. Bununla
beraber yine ayni sene (1433) içinde, Evrenoszâde Ali Bey'in Macaristan'a
yaptigi bir akinda basarili olamamasi, Brankoviç'i yeniden Macarlarla
münasebetlerini gelistirmeye yöneltir. Hatta kizini padisaha nisanlamis olmasina
ragmen onun henüz küçük oldugunu ileri sürerek dügünün yapilmasini da tehir
eder.
Iki yüzlü harekette Eflâk
voyvodasindan da usta davranan Jorj Brankoviç, Macar Krali Sigismond ile
birlikte Karamanoglu Ibrahim Bey'le gizlice anlasarak onu, Osmanlilar aleyhine
kiskirtmaya ve bir takim faaliyetlerde bulunmaya sevkeder. Bundan cesaret alan
Ibrahim Bey, Osmanli ülkesine saldiracak ve bazi yerleri ele geçirecektir. Fakat
ileride de bahs edilecegi gibi Sultan Murad, Karamanoglu Ibrahim Bey'in
hakkindan geldikten sonra tekrar Rumeliye dönecektir. Durumun kendi aleyhindeki
vehametini görmekte gecikmeyen Brankoviç, padisahin hiddetini teskin ile
dikkatini baska seyler üzerine çekebilmek için kizi Mara'yi aldirmasi
istirhaminda bulunacaktir. Sultan Murad, pasalarini toplayip kendileri ile bu
durumu görüsünce pasalar almak gerek sultanim demislerdi. Bunun üzerine sultan
da tedarik neyse edin diyerek Kizlaragasi Reyhan Aga ve Oruç Bey ile Sirp
sinirlari üzerinde toplanmis olan askerin komutani Ishak Bey'in esini gelini
almak üzere bir heyetle Üsküp'e, oradan da Semendire'ye gönderir. Âsikpasazâde
hadiseyi su ifadelerle nakl eder:
Bir kaç günlük yol kalinca
Vilk oglu, kâfir beylerinin hatunlarini karsi gönderdi. Acayip konukluklar
eyledi. Gayet iyi tazimle Semendire'ye getirdiler. Onda dahi nihayetsiz
konukluklar etti. Çeyizinin hesabini yazmislar. Defterini Özbek Aga'ya verdiler.
Vilk oglu demis ki: Ben çeyizi kizima vermedim, Hünkâra verdim, dilerse bu
câriyesine versin, dilerse gayri câriyesine versin. Elhasil kizi Edirne'ye
getirdiler. hünkâr kendine dügün etmedi. Bir sipahi kâfirin kizina ne dügün
gerek dedi. Ve her ne kim Vilk oglu dedi, onu Hünkâr'a dediler. Hünkâr eder
Benim câriyelerime verecegim yok mudur ki onun kizinin çeyizini vereyin. dedi.
Hiç nesne kabul etmedi. Geri çeyizini ol kiza verdi. Bir sehl zaman durdu,
Bursa'ya gönderdi. Isfendiyar kizi dahi Bursa'da idi, onu Edirne'ye
getirdi.
Jorj Brankoviç, mutad
merasimle, kizini Osmanli sarayina götürmek üzere gelen heyete teslim eder.
Edirne'ye gelen Mara oradan da Bursa'ya gönderilir.
Sultan Murad, kizi Mara'yi
Edirne'ye göndermis olan Jorj Brankoviç'e pek güvenemiyordu. Bu sebeple Sirp
despotu ile Eflâk voyvodasinin Macarlar'la arasini iyice açarak kendisine
baglanmalarini saglamak için Macaristan harekâtina katilmalarini emr eder.
Padisahin emri geregince Jorj Brankoviç ve Vlad Drakul 1438'deki Macaristan
akinina katilirlar. Her iki hükümdarin Evrenoszâde Ali Bey komutasindaki akinci
kuvvetlerine iltihaklarini müteakip Demirkapi üzerinden Tuna nehri âsilir.
Birbuçuk ay kadar süren akinlar esnasinda, Transilvanya'da bazi sehirler zapt ve
kaleler de tahrib edilir. Bu akinlar esnasinda birçok ganimet elde
edilir.
Sultan Murad, 1438 kisinda
Brankoviç'in kizi Mara ile evlendi. Bununla beraber Sirbistan hududundaki Türk
kuvvetlerinin komutani olan Ishak Bey'den aldigi raporlar, kayinpederine itimad
edilemeyecegini gösteren delillerle dolu idi. Sultan Murad, müstereken icra
edilen Transilvanya akinina ragmen Macarlarla aralarinin açilmadigini görünce,
Sirbistan problemine kesin bir çözüm getirme kararma varir. Buna göre
Karamanoglu'nu tahrik edenlerden birisi daha bütünüyle ortadan
kalkacakti.
Sultan Murad, Brankoviç'in,
Semendire'nin anahtarlari ile birlikte Edirne'ye gelmesini emr eder. Brankoviç,
itaat edecek yerde, büyük oglu Greguar'i Semendire'nin tahkim ve müdafaasina
memur eder. Kendisi de diger oglu Lazar'i yanina alarak Sigismond'a halef olan
Albert'e siginir.
Sultan Murad, Brankoviç gibi
Eflâk Voyvodasini da davet etmisti.
Voyvoda Drakul, Jorj
Brankoviç'i taklid etmeyerek padisahin dâvetine icabet eder. Vlad Drakul,
ordugâha gelince yakalanarak Edirne'ye gönderilir. Edirne'den de Gelibolu'ya
yollanarak haps edildiyse de iki oglunu rehin olarak birakmayi kabul ettiginden
hapiste uzun süre tutulmayarak serbest birakildi. Vlad Drakul ülkesine dönerek
yine eski makamina geçer.
Sultan Murad, Sirbistan isini
kesin bir sonuca baglamak için Semendire üzerine kuvvet sevk eder. Brankoviç'in
oglu tarafindan müdafaa edilen Semendire, üç ay müddetle kusatilir. Bu esnada,
Sirbistan islerini çok iyi bilen Ishak Bey, hacdan dönünce kusatmanin siddeti
artirilir. Bu siddetli kusatmaya tahammül edemeyen Semendire, 1439 yilinda
teslim olur. Asikpasazâde, sehrin fethinden hemen sonra onun Müslüman Türk sehri
haline getirilmesi için kadi tayin edildigini, Cuma namazinin kilindigini ve
hisarina asker kondugunu yazar. Sehri müdafaa edenlerle birlikte esir düsen
Greguar, daha önce rehine olarak Edirne'ye gönderilmis bulunan kardesi Stefan
ile birlikte Tokat'a yollanarak hapsedilir.
Semendire muhasarasi devam
ederken bir Macar ordusu sehrin imdadina geldiyse de Ishak Bey ile Timurtas
Pasaoglu Osman Çelebi tarafindan maglub edildikten baska Macaristan'a da akinlar
düzenlendi. Osmanlilar bu sefer esnasinda pek çok esir ve ganimet aldilar.
Seferde bizzat bulunmus olan tarihçi Âsikpasazâde, esirlerin sayisinin çok
fazla oldugunu, kendisinin bile bes esir satin aldigini, esirlerin fazlaligi
sebebiyle fiyatlarinin düstügünü, hatta bir askerin, güzel bir cariyeyi bir çift
çizme ile mübadele (degistirdigini) ettigini yazar.
Sultan Murad, bu sefer
esnasinda, eteklerinde kuruldugu dagin madenlerinin çoklugundan dolayi Sehirler
anasi diye adlandirilan Novaberda'yi bizzat kendisi yeniden feth ederek ele
geçirdi (1439). Böylece Sirbistan'in diger sehir ve yerleri de zapt edilmis
oluyordu. Novaberda, daha önce zapt edilmis ise de fetret döneminde tekrar
Sirplara iade edilmisti. Maden ocaklari ile meshur olan Novaberda, asirlarca
Osmanli ordusunun mermi ihtiyacini kullanmada hizmet görmüstü.
Sirbistan'a karsi yapilan
hareket, Bosna Krali Tvartko'yu korkuttugundan, Osmanli hazinesine daha önce
vermekte oldugu yirmi bin duka altini yirmi bes bine çikarmisti.BELGRAD'lN
MUHASARASI
Tarihî kronoloji
itibari ile Karaman seferinden sonra olmasina ragmen, olaylarin akisi içinde
Sirbistan hadiseleri ile yakin ilgisinden dolayi bu muhasaradan bahs edildikten
sonra, Karaman olaylarina temas edilecektir.
Sirbistan'in fethinden sonra
Belgrad için de bir seyler yapmak gerekiyordu. Zira o siralarda Macar
hâkimiyetinde olmakla beraber Belgrad, gerçekte bir Sirp sehri idi. Filhakika o
tarihlerde Bohemya'da meydana gelen krallik mücadelesi ile Alman Imparatoru ve
Macaristan Krali Albert'in ölümünden dolayi meydana gelen çekismeler, Sultan
Murad'i düsüncesini gerçeklestirmeye yöneltmisti. O, bu sehrin stratejik
durumunu çok iyi biliyordu. Bunun için de Belgrad, Engürüs vilayetinin
kapisidir diyerek onun askerî önemini ortaya koyuyordu. Sultan Murad, Belgrad'i
muhasara için önce Evrenosoglu Ali Bey komutasinda bir ordu gönderdi. Arkasindan
bizzat kendisi de bu kusatmaya istirak etti. Kusatma hem karadan hem de nehirden
yapiliyordu. Osmanli toplari kaleyi dövmeye baslayinca ondan büyük bir parçayi
yikip bir gedik açtilar. Osmanli birlikleri buradan içeri daldilarsa da siddetli
bir mukavemetle karsilastilar. Sehri Zovan adinda Raguza'li bir rahip müdafaa
ediyordu. Evrenosoglu kusatmayi kaldirmadi. Surun etrafindaki hendek kenarina
kadar büyük bir siper kazdirdi. Bu arada kale burçlarindan, kendisini rahatsiz
edenleri de kaçirdi. Polonya Krali iken ayni zamanda Macaristan kralligina da
getirilmis olan Viladislas, Sultan Murad'dan kusatmayi kaldirmasini rica etmis
ise de buna pek aldiris edilmedi. Bu siralarda Macaristan içlerine dogru da
akinlar devam ediyordu. Fakat alti ay kadar devam eden Belgrad kusatmasi,
zamanin uzamasindan dolayi kaldmldi.KARAMAN
SEFERI
Murad Bey'in destegi sayesinde
idareyi elde edip is basina gelmis olmasina ragmen, Karamanlilar'in,
Osmanlilar'a karsi takib ettikleri tarihî ve daimî düsmanlik siyasetine devam
etmekte mahzur görmeyen Ibrahim Bey, mevkiini ve yerini kuvvetlendirdikten sonra
Sirp despotu ve Macarlar'la ittifak ederek Osmanlilar'in aleyhindeki
faaliyetlerine baslar. Osmanlilarin, Rumeli'deki sIkIsik durumlarindan devamli
olarak istifade etmeyi adeta bir prensip haline getiren Karamanlilar, bu sefer
de rollerini Ibrahim Bey vasitasiyle oynuyorlardi.
Evrenoszâde Ali Bey'in,
Macaristan'a yaptigi bir akinda muvaffak olamamasi üzerine, Balkanlar'daki
Hiristiyanlarla is birligine giren Ibrahim Bey, 1433 senesinde de Sirp ve
Macarlar'la birleserek Osmanlilar'in aleyhinde bir ittifak kurmustu.
Karsilikli anlasmalar geregince
Macarlar ile Sirp despotunun Tuna'yi geçip Güvercinlik (Kolambac) kalesine
taarruzlari esnasinda Karamanoglu Ibrahim Bey de Beysehir'den sonra Hamideli'ni
isgal etmeye baslayarak bu sancagin beyi olan Sarabdar Ilyas'i esir almisti.
Rumeli islerinin kritik bir vaziyet arz etmesinden dolayi yerinden ayrilamayan
Murad Bey, her iki tarafi da tarassut ediyordu. Bununla beraber Rumeli'ndeki
isler yüzünden Edirne'yi birakip Karamanoglu'nun üzerine gidemiyordu.
Karamanoglu da bunu bildigi için isgal sahasini gittikçe genisletmeye
çalisiyordu.
Sultan Murad, Sinan Pasa
komutasinda bir ordu sevk ederek Macarlari maglub eder. Maglub olan Macarlar'dan
bir kismi Tuna nehrinde bogulurken krallari da zor kurtulmustu
(1433).
Sultan Murad, Güvercinlik
önünde kazanilan bu zaferden sonra Rumeli'ndeki vaziyetin düzeldigini görünce
vezir Saruca Pasa'yi Edirne muhafazasinda birakarak Karamanoglu'nun üzerine
yürür. Aksehir, Konya ve Beysehri'ni alan Sultan Murad, Bozkir'a kadar gidip
Karamanoglu'nu takib eder. Yaninda bulunan Karamanoglu Isa Bey'i de Karaman
hükümdari ilan edip, Ibrahim'i sonuna kadar takib edecegini açikça ortaya koyar.
Buna karsilik Ibrahim Bey, âlimlerden Mevlânâ Hamza vâsitasiyle özür dileyerek
barisa talib olur. Padisahi bu konuda ikna etmek için Mevlânâ Hamza, epey dil
döker. Bunun üzerine Sultan Murad:
Senin hatirin için günahindan
vaz geçelim, fakat onun bu makama gelmesi bizim yardimimizla olmustur. Simdi onu
azl ederek biraderi Isa Bey'i Karaman Bey'i yapmayi uygun gördüm deyince
Mevlânâ Hamza, Padisahin ayaklarina kapanarak onu düsüncesinden vaz geçirir.
Sonunda is, Osmanlilar'dan aldigi yerleri iad etmekle tatliya baglanir. Sultan
Murad, Sükrüllah'i (Behcetü't-Tevânh adli eserin müellifi) Karamanoglu'na elçi
olarak gönderir.
Osmanlilar'a karsi giristigi
tecavüzden dersini aldiktan kisa bir müddet sonra Dulkadirogullan'na ait
Kayseri'yi zapt etmesi, Ibrahim üzerine yeniden kuvvet gönderilmesine sebep
oldu.
Bu son gelismeler karsisinda
Macarlar'la ayni zamanda hareket eden Sultan Murad, Macarlar'in maglubiyeti
üzerine 1437 baharinda tabiî müttefiki Dulkadirlilarla beraber dogudan ve
batidan Karaman ülkesine taarruz eder. Tokat'tan yola çikan kuvvetli bir Osmanli
ordusu, Maras Bey'i Dulkadirli Süleyman Bey'le birlikte Kayseri'yi kusatirken,
Murad Bey de Rumeli ve Anadolu kuvvetleri ile Aksehir'e girer. Böylece
Karamanlilari, isgal ettikleri yerlerden çikarir. Ibrahim Bey, Ikinci Murad'in
kiz kardesi olan haniminin ricalari üzerine bu sefer de af edilir.
Daha önce de belirtildigi gibi
Sultan Murad, kizkardeslerinden birini de Karamanoglu Ibrahim Bey'in kardesi
olan Isa Bey ile evlendirmisti. Isa Bey, Ikinci Murad tarafindan Hamideli
sancakbeyligine getirilmisti. Karaman Devleti'nin yanibasindaki bir Osmanli
sancaginin basina, Ibrahim Bey'in en büyük rakibinin getirilmis olmasi onu
ürkütmüstü. Bu korku yüzünden olsa gerek ki, 1437 yili sonlarina dogru Ibrahim
Bey, kardesi Isa Bey ile giristigi bir vurusmada onu öldürür.
Bu arada, Osmanlilar'in
Dulkadirogullari'ni himaye etmesini bir türlü hazmedemeyen Memlûklular,
Karamanoglu'nun Osmanlilar karsisinda ezilmesinden dolayi endiseye kapilirlar.
Zira bu, Osmanlilarin tek baslarina Anadolu'nun hâkimi durumuna gelmeleri, ve
Anadolu'da kendilerine ait olan topraklarin kaybi demekti. Osmanlilar ile
Memlûklular arasinda Karaman ve Dulkadir gibi tampon devletlerin bulunmasi,
Memlûk Devleti için bir garanti olarak görülüyordu. Bunlarin, Anadolu'da
Osmanlilari ezip ortadan kaldirmalari imkânsizdi. Fakat fütuhatçi olan ve
dünyanin en müsait jeopolitik mevkiinde yerlesmis bulunan Osmanlilarin
Memlûklulari ezmesi imkân dahilinde idi. Bu durumu bilen Memlûk idarecileri,
Osmanlilarla savasmak üzere bizzat sultanlarinin sefere çikmasini bile
düsünmüslerdi. Fakat Sultan Murad'in Anadolu'da kalmayip Rumeli'ye geçmek üzere
oldugu haberinin gelmesi üzerine sultan bu tasavvurundan vazgeçer. Bununla
beraber Suriye valisine Anadolu islerine çok dikkat etmesi emrini
verir.SAHRUH'A
KARSI TAKIP EDILEN OSMANLI SIYASETI
Sultan Murad,
dedesi Yildirim Bâyezid zamaninda oldugu gibi bir anda kendisinin de yeni bir
tehlike ile karsi karsiya geldigini görür. Bütün bati Hiristiyan dünyasini
sevince bogan bu tehlike, dogudan geliyordu. Venedik gibi bazi Hiristiyan
devletler ise bu tehlikeyi bir silah gibi kullanarak bazi Osmanli sehirlerini
istila ümidine bile kapilmislardi.
Timur'un çok dindar oldugu
söylenen oglu Sahruh (1404-1447), Anadolu ve Iran'da babasi tarafindan tesis
edilen füli durumu yeniden iade etmek arzusunda oldugundan Anadolu'daki olaylari
yakindan takib ediyor ve mektuplari ile bazi durumlari tasvib etmedigini
bildiriyordu. Öbür taraftan, önce Timur'un sonra da Sahruh'un destegini saglayan
Akkoyunlu Bey'i Karayülük Osman Bey, ona bir mektup göndermisti. Mektubunda
Anadolu beylerinden Karamanoglu Mehmed Bey, Isfendiyar Bey, Hamidoglu Hüseyin,
Cüneydoglu Hamza ve Dulkadir Bey Süleyman ile Birlikte Bizans ve Trabzon
imparatorlari da dahil olmak üzere Gürcü meliklerinin de emrine girmek için
kendisini beklediklerini yazmisti.
Timur'un yaptigi tahribati
unutmayan Osmanlilar, içislerinin karisik olmasina ragmen, kudretini devam
ettiren Sahruh'un ölümüne kadar (1447) ona açiktan açiga cephe almaktan uzak
durmuslardi. Sultan Ikinci Murad, Memlûk ve Karakoyunlular gibi Timurlulara kafa
tutmayi düsünmüyordu. O, dedesi zamanindaki Timur hadisesinden iyi bir ders
almisa benziyordu.
Sultan Murad, Memlûk Devleti
ile de iyi geçinmeye dikkat ediyordu. Bu devletin, Anadolu siyasetine karsi kötü
bir tavir takinmamaya itina ediyor, onlarin çogu zaman Osmanlilar'in tabii olan
Karaman ve Dulkadirogullari'nin islerine müdahale etmelerine ses çikarmiyordu.
Zira o, Balkanlar'in ve Anadolu'nun mutlak hâkimi olmadan, bu ülkelerdeki tabi
devletleri ortadan kaldirmadan, Timurlular ve Memlûklular gibi kudretli Müslüman
dogu devletleri ile, sonunun nereye varacagi ve nasil bitecegi belli olmayan bir
mücadeleye girmenin hiç bir faydasi olmayacagini biliyordu.
Bütün Anadolu topraklari
üzerinde metbûluk iddiasinda bulunan Sahruh, Memlûklularin, Anadolu siyasetine
karsi açik bir sekilde cephe aliyordu. 1437 yilina kadar Memlûk yöneticilerinin
Osmanlilarla hemen hemen hiçbir ihtilafi olmadi. Hatta Sahruh, Anadolu'ya
girince bunlar, dört elle Osmanli dostluguna sarildilar. Karamanoglu Ibrahim Bey
de bu yüzden onlara karsi cephe aldi. Zira bir Osmanli Memlûk ittifaki demek
Karaman Beyligi'nin haritadan silinmesi demekti.
Sahruh'un, 17 Eylül 1429'da
Selmas Meydan savasinda Karakoyunlularla müttefiklerini perisan etmesi ile
Anadolu ve Suriye yollari bütün genislikleri ile onun önünde açilmis
bulunuyorlardi. O zamana kadar Sahruh'un aleyhinde olabilecek herhangi bir
faaliyette bulunmamakla beraber Sultan II. Murad, bu durumdan endise duyuyordu.
Sultan Murad'in bu endisesinin farkina varan Venedik, bu tehdidi siyasî bir
manevra ile kendi lehine çevirmeye yeltendi ise de Sultan Murad'dan istedigini
elde edemedi. Sahruh'un, adi geçen savasi kazanmasi, Misir'da da büyük
endiselere sebep olmustu. Buna karsilik Osmanli Memlûk yakinlasmasi daha bir
perçinlenmis görünüyordu. Sahruh'un Herat'a dönmesi ile bu iki büyük devlet
rahat nefes aldilar.
Sahruh'un üçüncü Azerbaycan
seferine çikmasi (1435), Osmanlilarca yeni bir tehlikenin isareti olarak
görüldü. Buna karsilik Avrupa'da ise büyük ümit ve hayaller uyandi. Zira
Yildirim Bâyezid döneminde oldugu gibi, II. Murad'in da basina bir felâketin
gelmesi artik an meselesiydi. Bu da onlar için Osmanlilar'in ortadan kalkmasi ve
Avrupa'nin, Müslümanlardan temizlenmesi demekti.
Karakoyunlu hükümdari Iskender
Bey, Sahruh'un oglu Muhammed Cuki Mirza'nin önünden kaçarak Tokat'a gelip siyasî
mülteci olarak Osmanlilar'a siginir. Ibn Hacer'in ifadesine göre Iskender Bey,
ulak gönderip kisi Tokat'ta geçirmek üzere II. Murad'dan müsaade ister. Bunun
üzerine Sultan Murad, Amasya valisi olan Yörgüç Pasa'ya Iskender'in lâyik oldugu
sekilde agirlanmasini emr eder. O, bununla da yetinmeyerek Karakoyunlu beyine on
bin altin ile sirmali elbiseler, islemeli silahlar, altin egerli atlar, köle ve
câriyeler göndermisti. Yine padisahin buyrugu üzerine Yörgüç Pasa da Iskender'in
askerleri için lazim olan bin kepenek, iki bin çul ve torba ile davar vesair
hayvan tedarik etmisti.
Bu esnada Sahruh, kalabalik ve
muazzam ordusu ile Azerbaycan'da bulunuyordu. Bu ordunun tehdid sahalarinin
nerelere kadar uzanacagi pek kestirilemiyordu. Iskender Bey'in Osmanlilar'a
siginmasi, babasi Kara Yusuf Bey'in Yildirim Bâyezid'e ilticasina benziyordu.
II. Murad, Iskender
Bey'i reddetmeyi hükümdarlik
serefi ile mütenasib görmemekle beraber, Timurlulara bagli olan ve ikide bir
ayaklanan bu Karakoyunlu hükümdarlarindan da kurtulmak istiyordu. Zira o dönemin
en güçlü ordusuna sahip olan bu Türk Hakanligi ile sonu nereye varacagi belli
olmayan bir savasa girmek istemiyordu.
Baharin gelmesi, Sultan II.
Murad'a bu beyi topraklarindan uzaklastirma firsatini vermisti. Çünkü Iskender
Bey'in askerleri, baharla birlikte yöredeki halka saldirmaya, onlarin çoluk
çocuklarini esir etmeye ve mallarini ellerinden almaya baslamislardi. Bunlara
engel olamayan Yörgüç Pasa, durumu Sultan Murad'a bildirir. Böyle bir karsiliga
cani sikilan Osmanli Padisahi, Anadolu Beylerbeyi olan Timurtas Pasa oglu Umur
Bey'i, Iskender'in üzerine gönderir. Ona, ilk önce Iskender'e memleketi
güzellikle terk etmesinin bildirilmesini, bundan bir netice alinmadigi takdirde
üzerine varilarak zorla hudud disi edilmesini emr eder. Umur Bey, aldigi emir
üzerine Iskender Bey'e bir mektup yazarak memleketi terk etmesini ister. Bu
mektup üzerine Iskender, askerlerini alip Osmanli ülkesini terk eder. Zira artik
Osmanli ülkesinde kalmak tehlikeli bir hal almistir. Buna, 1436 baharinda
Sahruh'un bütün Anadolu devletlerine onu kabul etmemeleri gerektigine dair
gönderdigi mektup da ilave edilirse artik Iskender Bey için yapilabilecek bir
seyin kalmadigi anlasilir. O da Tebriz'e gidip Sahruh'a boyun egmeyi uygun
görecektir. Sahruh da isi daha fazla ileri götürmek istemez. Irkdas ve dindas
devletlerle mecbur kalmadikça harbe girmenin bir mânâsi yoktu. O da Herat'a
döner.OSMANLI
ARNAVUTLUK MÜNASEBETLERI
Osmanlilar, Çelebi
Sultan Mehmed döneminde 1415 yilinda Arnavutluk'taki Kruya (Akçahisar)'i yeniden
ellerine geçirmislerdi. Bir yil sonra da Venedikliler'le çikan anlasmazlik
yüzünden Yuvan Kastriota'ya hücum etmislerdi. 1417'de Avlonya'yi da zapt eden
Osmanlilar, ilk defa Akdeniz sahillerine çikiyorlardi. Osmanlilar'in, Arnavutluk
faaliyetleri daha sonra da devam etmisti. Bu seferler sonunda Gergi Araniti ile
Yuvan Kastriota, Osmanli tabiiyetini kabule mecbur olmuslardi. Bunlardan Yuvan
Kastriota, aralarinda en küçügü Gergi Kastriota olan dört oglunu rehine olarak
Sultan Murad'in yanina göndermek zorunda kalmisti. Gergi, bir iç oglani olarak
padisahin hizmetinde Osmanli terbiyesi görerek büyümüs ve Iskender adini
almisti.
Arnavutlugun, genellikle güney
ve merkez kisimlarinda yeni bir teskilat kuran Osmanlilar, kuzeyde özellikle
daglik bölgelerdeki kabilelere dayanan Arnavut beylerini kendilerine tabi birer
senyör olarak yerlerinde birakmislardi. Bu Arnavut beyleri içinde en kuvvetli
olani Ergiri sancaginin kuzeyindeki bölgeye hâkim olan Yuvan Kastriota idi. O da
diger Arnavut beyleri gibi muayyen yillik tahsisat sözünü alinca Venedik
tarafina dönmekten ve onlara hizmet etmekten çekinmeyerek 1428'de Venedik
himayesine girer. Zaman zaman Venediklilere müracaatla oglu Iskender Bey'in bir
Osmanli Beyi sifati ile Venedik arazisine saldirilan olursa kendisini bundan
sorumlu tutmamalarini da rica ediyordu. Fakat Selânik'ten sonra Yuvan Ili'ne
gelen Osmanli kuvvetleri, ona tekrar boyun egdirdiler. Bu arada Arnavutluk'ta
köylerin timar olarak taksimi esnasinda mukavemetler görüldü. Özellikle Ergiri
bölgesinde, buranin eski Arnavut senyörleri olan Thopia Zenebissi ile Gergi
Araniti tatmin olunmadiklarindan siddetli bir isyan ve ayaklanmaya bas vurdular.
Asilere karsi hareket eden Evrenos oglu Ali Bey, bir bogazda pusuya düsürülerek
agir kayiplara ugratildi. Osmanlilar, Venedikliler'in bu isyani tahrik
ettiklerini düsünüyorlardi. Onun için bu konuda Venedikliler'e ihtarda
bulundular. Durumun nezaket kazanmasi üzerine bizzat sefere çikan Sultan Murad,
Serez'e giderek harekât sahasina yakin bulunmak istedi. Buradan da Manastir'a
gelerek Rumeli Beylerbeyi Sinan Pasa ile Uc Beyleri Turhan ve Ishak Beyleri,
yanlarina yeniçeri bölükleri de katarak harekât sahasina gönderdi. Isyan
bastirilarak buradaki mahsur Türkler, muhakkak bir katliamdan kurtuldular.
Venedik senatosu Osmanlilar'in ihtari üzerine asilere yardim edilmemesi için
Arnavutluk'taki makamlara emirler göndermisti. O zaman daglara siginan asi
Arnavut senyörleri, Macar Krali ile iliski kurdular. Kral, Balkanlar'da
Osmanlilara karsi yeni bir müttefik bulduguna inanarak anlari tesvik etti.
Böylece Osmanlilar'i uzun süre mesgul edecek olan Arnavutluk gailesi ortaya
çikti. Gerçekten de uzun bir süre geçmeden Izladi savasi sirasinda (Kasim 1443)
Osmanli ordusundan kaçacak olan Iskender Bey, Arnavut beylerinin basina geçmek
suretiyle mukavemet hareketini organize edip; Kuzey Arnavutluga giden Anayol
üzerindeki Kocacik kalesini zapt ederek babasinin topraklarini elde etmeye
yönelik faaliyetlere giristi.IKINCI
MURAD VE HAÇLI ITTIFAKI
Belgrad
kusatmasinin basarisiz bir sekilde sonuçlanmasi üzerine baslayan ve
maglubiyetlerle geçen buhranli bir kaç yilin verdigi cesaretle Hiristiyanlar,
Osmanlilar'i Avrupa'dan atacaklarina iyice kanaat getirmislerdi. Gerçi
Osmanlilar, düsmanin gücünden dolayi Belgrad muhasarasini kaldirmis degillerdi.
Bunun sebebi, kalenin çok müstahkem olmasi, uzun süren muhasaranin sebep oldugu
salgin hastaliklarin verdigi zayiatti.
Hiristiyan dünyasindaki bu
anlayis ve sebep oldugu birlesme, Osmanlilar tarafindan ögrenilmisti. Gerçekten
1439 yilinda Floransa konsilinde Bizans Imparatoru VIII. Ioannis Paleologos'un
istirakiyle Sark ve Garp kiliseleri arasinda Unionun imzalanmasi, Osmanli
Devleti'nde büyük bir kaygi ile karsilanmisti. Osmanlilar'daki bu kaygiyi
ögrenen Ioannis, Sultan Murad'dan çekindigi için ona elçiler gönderip bu
konsilin sadece dinî bir sebebe dayandigini, siyasî bir gayesinin bulunmadigini
bildirecektir. Bizans tarihçisi Dukas bu olayi söyle nakl eder:
Imparator, seyahatten avdeti
münasebetiyle Murad'a elçiler gönderdi. Padisaha karsi minnettarligi ile hilesiz
dostlugunu arzetti. Zira bazi kimseler, Murad'i imparator aleyhine harekete sevk
etmek istemisler ve padisaha imparator, Frengistan'a gittigi vakit Frenklerle
ittifak edip Frenk oldu. Bunlar, denizden ve karadan padisah aleyhine
yürüyecekler ve Türkleri Garp vilayetlerinden çikaracaklar demislerdi. Elçiler
ise bu hususta Murad'a izahat vererek imparatorun Italya'ya seyahatinin
kendisine arz edildigi gibi olmadigini, kendi dinlerinin akidelerinde
(inançlarinda) meydana gelen ihtilaflarin halli için gittigini söylediler.
Böylece Padisah'in fikrini tashih ettiler. Bununla beraber daha o zaman
Floransa'da Osmanlilar aleyhine denizden ve karadan bir Haçli seferi plâni
kararlastirilmisti. Imparatorun mabeyincisi J. Torzello, o zaman söyle yazmakta
idi: Rumeli'nin bahis mevzuu durumu göz önüne alinir ve söyledigim gibi haçli
askeri gelirse, Allah'in inayetiyle bir ay içinde her sey halledilmis olacaktir.
Rumeli zapt olunduktan sonra bir ay içinde de Arz-i Mukaddes ele
geçirilecektir. Gerçekten muasir Türk kaynaklari, Gazavat ve Misir sultanina
gönderilen Varna fetihnâmesi, Floransa toplantisini buhranin baslangici olarak
kabul ederler.
Bilindigi gibi Sultan Ikinci
Murad zamani, Osmanli Macar mücadelesinin baslama dönemidir. Gerçi Sirbistan,
Osmanlilar tarafindan feth edilinceye kadar Macarlarla bazi çatismalar olmustu.
Fakat genelde Macarlar, Osmanli hareketinin kendi hududlarinin çok uzaginda
bulunmasindan dolayi bunu pek önemsemiyorlardi. Fakat Sirbistan'in Osmanlilar'a
ilhaki ile Osmanlilar ile Macarlar komsu iki devlet haline gelmislerdi. Bu ana
kadar Macar hâkimiyetinde bulunan Erdel (Transilvanya) topraklarina yapilan
akinlar hariç tutulacak olursa, buraya girilmemisti. Akin hareketlerinde birçok
çarpisma olmussa da bunlar, tam anlamiyla bir fetih ve ilhak degil, fethe zemin
hazirlayan harplerdi. Halbuki Belgrad zaptina tesebbüs edilmekle Osmanlilar,
artik Macar topraklan için de tehlike olmaya baslamislardi. Bu sebeple iki
millet arasinda bir mücadele kaçinilmaz oluyordu. Çünkü Osmanlilar îlay-i
kelimetullah gayesi ile giristikleri hareketlerini daha ileriye götürmek,
Macarlar da buna mani olmak gayesini güdüyorlardi.
Macarlar karsisinda, kayda
deger ve maglubiyetle biten çarpismalarin ilki, Mezid Bey komutasinda
Transilvanya'ya yapilan akin hareketidir.
30 Zilkade 845 (18 Mart
1442)'de Mezid Bey komutasindaki bir akinci kuvveti, Transilvanya'ya girmisti.
Bu birlik, mutad akinlarda bulundugu gibi Sent Imre mevkiinde de büyük bir
basari elde ederek Hermanstad kalesini kusatma altina almisti. Bu siralarda
tarihlerimizde Yanko denilen Jan Hunyad (Hunyadi Yanos), Macarlarin Osmanlilara
karsi olan savaslarinda ilk defa ortaya çikar. Jan Hunyad, Simon de Kemeny ile
birlikte muhasara altinda bulunan kalenin imdadina yetisir.
Mezid Bey'in, yersiz gururu
yüzünden kaybedildigi anlasilan bu savas hakkinda Hammer su ifadeleri
kullanmaktadir: Mezid Bey, daha önceleri kazandigi basari ile gururlandigindan,
anlari karsilamaya yürüdü. Mezid Bey, yigitlikleri ile taninmis seçkin
sipahilerine Hunyad'in ati ile tasidigi silahlari tarif ederek onlar hakkinda
bilgi vermisti. Sipahiler de Hunyad'i ölü veya diri yakalayip getireceklerine
söz vermisti. Casuslari vasitasiyle bunu ögrenmis bulunan Hunyad, atini ve
silahlarim Simon de Kemeny ile degistirmisti. Simon, degistirilmis bulunan bu
kiyafete aldanmis olan Türklerin hücumuna ugradi. Bu karisiklikta Simon de
Kemeny en iyi askerlerinden üç bin kisi ile birlikte yok oldu. Fakat Hunyad'in
gücü ve Hermanstad muhafizlarinin bir çikisi, savasin öteki tarafça (Macarlar)
kazanilmasina sebep oldu.
Gerçekten, kaynaklarin verdigi
bilgiye göre muhasarayi kaldiran Mezid Bey, Hunyad'i karsilar. Siddetli
çarpismada Hunyad'in arkadasi Simon üç bin kisi ile maktul düser. Böylece Mezid
Bey, galip gelmek üzere iken Hermanstad'daki kusatilmis kuvvetin bir çikis yapip
harbe istirak etmesiyle iki ates arasinda kalan akincilar, yanlarinda bulunan
esirleri birakmak zorunda kaldiklari gibi yirmi bin sehid vererek maglub
olurlar. Bu arada Mezid Bey ile oglu da sehid olur. Elde edilen Türk esirleri
vahsiyâne bir iskenceye tabi tutularak Öldürülürler. Hiristiyan dünyasinin kendi
dininden olmayanlara karsi sergiledikleri bu vahsiyane hareket, kendi
eserlerinde söyle nakl edilir:
Önden ve arkadan hücuma
ugrayan Türkler, arkalarinda tasidiklari esirleri düsmana terk ve yirmi bin
ölüyü birakarak kaçmaya basladilar. Mezid Bey ile oglu öldüler. Hunyad,
düsmanini takipten dönünce, galipler tarafindan getirilmekte olan esirleri
kendisi sofrada bulundugu halde vahsiyâne bir eglence olmak üzere gözleri önünde
öldürttü. Macarlarin kayiplari sadece üç bin kadardi. Hunyad, daglar üzerinde
Türk baslarindan tepeler yaptirarak Kizil kule geçidinden Alpleri geçip Eflâk'a
girdi. Tuna'nin iki yakasindaki memleketleri bütünüyle yakip yikti. Dönüsünde,
hemsehrileri kendisini vatan kurtarici olarak karsiladilar. Hunyad, askerleri
gibi kendisi de kan içici oldugundan Sirp despotu ve Macaristan'in müttefiki
Jorj Brankoviç'e ganimet mallari ile savasta almis oldugu silahlar ve baska
seylerle dolu bir araba gönderdi ki, bu araba on atla çekilmekte idi. Mezid Bey
ile oglunun baslari da, arabanin tepesinde görülmekte idi. Bu dehset verici
ganimetlerin ortasina oturtulmus yasli bir Türk, bunlari Brankoviç'e bizzat
sunmak zorunda birakilmisti.
Jan Hunyad'in bu galibiyeti,
Avrupa'da büyük bir söhret kazanmasina sebep oldu. Bu maglubiyetin acisini
çikarmak ve öcünü almak üzere Osmanli Devleti, ayni senenin Eylül ayinda ikinci
bir kuvvet sevkine karar verir. Rumeli Beylerbeyi Hadim Sehabeddin Pasa (Kula
Sahin) Anadolu ve Rumeli askerleri ile yeniçerilerin de katildigi bir kuvvetle
Silistre üzerinden Eflâk'a girer. Kuvvetine magrur olarak ihtiyatsiz hareket
eden Pasa, tecrübeli akinci beylerinin tavsiyelerine kulak asmadigindan, Vlad
Drakul ile birlikte hareket eden Jan Hunyad tarafindan Vazag mevkiinde büyük bir
bozguna ugrar. Kendi hayatini güçlükle kurtarabilen Kula Sahin Pasa, kaçarak
Tuna'yi geçer. Ancak onun bu korkakligi kendisinin derhal beylerbeylikten
alinmasina ve yerine Kasim Pasa'nin Rumeli beylerbeyi olmasina sebep
olur.
Hiristiyan âlemde, büyük bir
sevince vesile olan bu iki galibiyet, Türkler aleyhinde bir Haçli ittifakinin
meydana gelmesine sebep olmustu. Papa IV. Eugenius tesviki ile Türkler aleyhinde
derhal bir ittifak meydana getirilmisti. Bu ittifaka Macarlar'dan baska Leh,
Ulah (Eflâk) ve Sirplarla Alman Imparatorlugu dahilindeki milletler, Fransa ve
Belçika gönüllüleri yaninda, Anadolu'da Karamanoglu Ibrahim Bey, dahil olmustu.
22 Temmuz 1443'de Macaristan'in merkezi olan Offen (Budin)'den hareketle
Semendire yakininda Tuna'yi geçip Sirbistan'a gelen bu orduya bazi Bulgarlar,
Bosnalilar ve Arnavudlar da katiliyorlardi. Sultan Murad'a dost görünmesine
ragmen Imparator Ioannis de hem Papa'ya hem de Macar kralina elçiler göndermek
suretiyle onlari Türkler aleyhine kiskirtiyordu.
Müttefiklerin basinda Polonya
ve Macaristan krali Ladislas ile Jan Hunyad bulunuyorlardi. Macarlara iltica
etmis olan Sirp despotu Jorj Brankoviç ile Eflâk Beyi Drakul ve Papa'nin vekili
Kardinal Jülyen Cezzarini de bu müttefik Haçli ordusunda yer aliyorlardi. Bu
ordu, Sirbistan'i istila ile Krusevac (Alacahisar), Sehirköy ve Nis'i tahrib
edip atese verir. 1443 Ekim ayinda Osmanli topraklarina giren Haçlilarla ilk
muharebe 3 Kasim 1443'te Morava nehri kenarinda ve Nis civarinda olur. Üç kol
halinde muharebeye istirak eden Osmanli ordusu, maglub olarak dört bin esir ve
iki bin sehid birakir. Bu harpten önce Haçlilarla is birligi yapip onlarin
müttefiki durumuna gelen Karamanoglu Ibrahim Bey, Haçlilarla ayni zamanda
harekete geçince Sultan Murad Anadolu'ya geçerek Konya taraflarina gitmis,
maglub olan Karamanoglu ile bir anlasma yaptiktan sonra derhal Edirne'ye, oradan
da Sofya'ya hareket etmisti. Fakat bu sirada Morava savasi haçlilarca
kazanildigi için Sultan Murad, Balkanlarin güneyine çekilmek zorunda kalir.
Bulgaristan'a giren Haçlilar, Sofya'yi alirlar. Haçlilarla birlikte hareket eden
Bulgarlar, onlara hem süvari kuvveti hem de yiyecek tedariki için yardimda
bulunurlar. Osmanli tebeasi olan Bulgar halkinin, Haçlilara bu sekilde
yardimlari onlarin daha da güçlenmesine sebep olur. Böylece onlar, Meriç
vadisine yol veren Balkan geçitlerine dayanirlar. Karaman seferinden yeni dönmüs
olan Sultan Murad, bu istilayi Izladi derbendinde güçlükle durdurabildi.
Haçlilarin bu cür'etli yürüyüsü, Osmanli Devleti'ni o kadar agir bir buhran
içine sürükledi ki, Türklerin pek yakinda Balkanlar'dan tamamiyla atilacagi her
tarafta konusulan genel bir kanaat haline gelmisti. Yanko'nun basarilari, Papa
IV. Eugènius tarafindan merasimle kutlaniyordu. Gerçekten de Eylül 1444 yilinda
Haçli ordusunun bir kere daha Tuna'yi astigi zaman adi geçen Papa, Türklerin
artik tamamen Avrupa'dan atilacagindan süphesinin kalmadigini, durumun böyle bir
hal almasindan dolayi sevincini belirtecek kelime bulamadigini yazmakta idi.
Çagdas Yunan tarihçisi Chalkokondyles de, simdi Balkanlar'da yerlerinden atilmis
birçok yerli senyörün atalarinin topraklarini yeniden elde etmek için acele
harekete geçtiklerini görüyor ve hatta müttefiklerden her biri, Rumeli'nin
isgalinden sonra ganimetin hangi parçasini alacagini tasarlamakla mesguldu
der.
Biraz önce de görüldügü gibi
Haçlilarla Morava, Izladi ve Yalvaç muharebeleri yapilmis olup Osmanli ordusu
zor durumda kalmisti. Tam bu siralarda Haçlilarin müttefiki olan Karamanoglu
Ibrahim Bey, uygun zamanin geldigini düsünerek ve firsat bu firsattir diyerek
Osmanlilar'la yaptigi antlasmayi bozarak 1444 Ilkbaharinda tekrar Osmanli
hududunu geçerek büyük ölçüde istila ve tahriplere baslamisti. Böylece
Osmanlilar, Rumeli ve Anadolu'da iki ates arasinda kalmislardi.
Sultan Murad, gerek devam eden
maglubiyetler, gerek bir önceki Karaman seferine katilan ve harbin
kazanilmasinda faal bir rol oynayan Amasya Sancak Beyi büyük oglu Sehzade
Alaeddin'in Amasya'ya döndükten kisa bir müddet sonra vefati, gerekse bu yeni
Karaman taarruzu yüzünden bir hayli sikintili anlar yasadi. Iste bu yüzden
Sultan Murad, baris yapmayi uygun görmüstü.
Bu karari veren Sultan Murad,
Jorj Brankoviç vasitasiyle Macaristan kralina müracaat edip baris teklifinde
bulunur. Vladislas bu müracaati kabul ederek Edirne'ye bir heyet gönderir.
Burada Edirne-Segedin diyebilecegimiz bir baris antlasmasi yapilir. 12 Haziran
1444 (25 Safer 848) tarihinde Edirne'de imzalanan bu antlasmaya göre Sirplardan
alinan yerler (Semendire, Kolombaç, Krusevaç, Topliçe taraflan, Leskofça ve
Zelenigrad) yine Jorj Brankoviç'e birakilacak, Sirbistan'in tekrar kurulmasi ve
despotun Osmanlilar'in yaninda bulunan iki oglunun iadeleri kabul ediliyordu.
Buna karsilik Sirp despotu da Osmanlilar'a vergi vermeyi kabul ediyordu. Bundan
baska Eflâk, Osmanlilar'a vergi vermekle beraber Macarlarin nüfuzu altinda
birakilmakta idi. Sultan Murad, muahedeye sadik kalacagina dair Macar elçileri
önünde yemin eder. Bu antlasmanin Macar krali Vladislas tarafindan da tasdiki
için Macar elçilik heyeti ile birlikte bir Osmanli heyeti de Macaristan'a
gidecekti. Muahede geregince despotun Osmanlilar yaninda bulunan iki oglu da
serbest birakilacak ve Izladi muharebesinde esir düsen padisahin enistesi
Çandarlizâde Mahmud Çelebi de yetmis bin duka altin kurtulus akçesi (fidye-i
necat) karsiliginda serbest birakilacakti. Bundan sonra Türkler ve Macarlar
birbirlerinin topraklarina tecavüz etmeyip dostça yasayacaklardi.
BU DIPNOT
NEREDE
Edirne'ye gelen Macar heyeti
ile birlikte padisahin tasdik ettigi muahedeyi Vladislas'a vermek ve onun tasdik
edecegi muahedeyi de alip getirmek üzere Kapicibasi Baltaoglu Süleyman Bey
baskanliginda bir Osmanli heyeti Macaristan'a gönderildi. Osmanli mürahhas
heyeti önce Jan Hunyad'a müracaat ettiyse de o, bu yanlisligi düzelterek, heyeti
Segedin'de bulunan milli meclise gönderdi. Yüz atli maiyetiyle hareket eden
heyet, Segedin'e varir. Segedin'deki havaya göre antlasmanin imzalanip
imzalanmamasi hususunda iki farkli görüs bulunuyordu. Papa ile Bizans Imparatoru
muahedenin imzalanmamasi taraftari idiler. Buna karsilik Edirne muahedesiyle
memleketini kurtarmis olan Sirp despotu, muharebenin devaminda bir fayda
görmeyecegini ve belki de zarar görecegini düsünerek sulhun akdini istedigi gibi
Jan Hunyad da muahedenin muvakkat bir zaman için kabul edilmesinde israr
ediyordu. Nihayet kral, bunlarin görüsünü kabul ederek 12 Temmuz 1444'de
Segedin'de muahedeyi imzalayarak Türk heyetine verir. Kral, barisi bozmayacagina
dair kutsal kitaplarina el basarak Osmanli heyeti önünde yemin eder. On yili
kapsayan muahede iki dilde yazilip teati edildi.KARAMAN
SEFERI
Haçlilarin,
Balkanlari astigi ve Osmanlilar'in Rumeli'ni kayb etme tehlikesi ile karsi
karsiya kaldigi bir dönemde, Karamanoglu Ibrahim Bey, daha önce imzaladigi
muahedeyi bozarak 1444 Ilkbaharinda Osmanli hududunu geçerek daha genis ölçüde
istila ve tâhriplerde bulunmustu. Bu yüzden Anadolu ve Rumeli'nde Osmanlilar iki
ates arasinda kalmislardi.
Karamanoglu'nun, Haçlilarla
birlesip Osmanli'yi arkadan vurmasi, Islâm dünyasinda büyük bir tepkiye sebep
oldu. Devrin din bilginleri onu müskil durumda birakan vaazlara
basladilar.
Karamanoglu'nun aleyhinde
baslayan bu cereyan üzerine Sultan Murad, Amasya'nin Hanefî ulemasindan
Abdurrahman el-Muslihî tarafindan yazdmis bir mektupla, Islâm dünyasinin
ulemasina müracaat ederek, bir din düsmaninin taarruzunu def etmek için ugrasan
bir Islâm hükümdarinin mülküne, baska bir Islâm hükümdarinin taarruzuyla
tahribat ve katl yapmasinin müslümanlikla ne derece telif edilecegi hakkinda
dört mezheb ulemasindan fetva istemisti. Böylece Sultan Murad'in kendisi,
Haçlilarla ugrasirken, Karamanoglu'nun, kendi ülkesini tahrib edip Haçlilara
yardim etmesine karsilik onun üzerine yürümek için dinî bir destek aradigi
anlasilmaktadir. Murad Bey'in bu hakli müracaati üzerine, devrin âlimlerinden
Safiî Kadi'l-Kudat'i Seyhülislâm Sihabu'd-Din Ahmed Ibn Hacer el-Askalanî (öl.
1449), Hanefî Kadi'l-Kudat'i Seyhülislâm Saadeddin Deyrî (öl. 1462) ile
Abdusselam el-Bagdadî, Malikî âlimlerinden Kadi'l-Kudat Seyhülislâm Bedreddin
et-Tenesî (öl. 1449), ve Hanbelî âlimlerinden Seyhülislâm Bedreddin el-Bagdadî
(öl. 1453), Karamanoglu üzerine yapilacak bir seferin mesru olacagina dair fetva
verdiler. Hatta Ibn Hacer el-Askalanî, verdigi fetvada, Karamanoglu'na karsi
mukateleye gücü yetenlerin onunla savasmalarinin vâcib oldugunu belirterek
kaninin helâl oldugunu beyan ediyordu. Saadeddin Deyrî ise kaleme aldigi
fetvasinda Karamanoglu'nun yapmis oldugu fenaliklardan dolayi tevbe edip Hakk'a
rücu' etmesini, bunun gerçeklesmesi için de Frenklerle savasan Osmanoglu'na
askerleri ile yardim etmesini tavsiye ediyor, aksi takdirde dünyada ve ahirette
rezil olup hüsran içinde kalacagini belirtiyordu. Keza Bedreddin el-Bagdadî
el-Hanbelî ve Bedreddin et-Tenesî de Ibrahim Bey'in katlinin lâzim geldigine
fetva vermislerdi. Amasya kadisi Abdurrahman el-Muslihî de bu fetvalara yaptigi
bir serhle fetva sahiplerinin görüsüne istirak ediyordu.
Ibrahim Bey'in, Frenklerle
birlikte hareket etmesini Müslümanlikla bagdastiramayan Sultan Murad, Islâm
dünyasinin taninmis âlimlerinden alinan bu fetvalar üzerine harekete geçer.
Sultan Murad, oglu ve Manisa sancakbeyi Mehmed'i yerine vekil birakarak
Edirne'den ayrilir. Henüz tam anlamiyla istikrara kavusmamis Rumeli'nin
tehlikeli durumunu da göz önünde bulundurarak yaninda bes alti bini açmayan
Kapikulu askeri oldugu halde 12 Temmuz'da Çanakkale Bogazi'ni geçip Anadolu
askeri ile birlestikten sonra Karamanlilar'a karsi büyük ve müthis bir intikam
seferine girisir.
Osmanlilarin giristikleri bu
intikam seferi karsisinda panik içinde Taseli'ne kaçabilen Ibrahim Bey, esi olan
padisahin kiz kardesi ile veziri Server (Sürur) Aga'yi Yenisehir'de bulunan
Murad Bey'e gönderip pek çok taviz karsiligi barisa razi olacagini bildirir.
Elçiler, padisaha çok yalvarirlar. Bunlar, Ibrahim Bey'in ilk tecavüzünde
herhangi bir müdahalesinin bulunmadigini, son defaki tecavüzü de
Turgutogullari'nin tahriki ile oldugunu beyan ederek ycniden barisin
saglanmasina muvaffak olurlar. Murad Bey, kizkardesinin ve bütün suçu
Turgutogullari'na yükleyen Server Aga'nin israrlari üzerine ileri sürecegi
sartlari yerine getirmesi sartiyle Karamanoglu ile anlasmayi kabul eder. Çok zor
durumda kalan Ibrahim Bey, Murad Bey'le yeminle teyid ettigi bir sevgendnâme
(yeminlesme) akdederek ileri sürülen agir sartlari kabul etmek zorunda kalir.
Türkçe olarak kaleme alinan bu sevgendnâmeye göre Ibrahim Bey, Osmanlilar'a
karsi düsmanca hareketlerde bulunmayacagini Kur'an-i Kerim üzerine yemin etmek
suretiyle belirtiyor, Murad Bey ile oglu Mehmed Çelebi'nin düsmanlarina düsman,
dostlarina da dost olmayi kabul ederek savas sirasinda da oglu emrinde yardimci
kuvvetler göndermeyi taahhud ediyordu.
Bu anlasmadan anlasilacagi
üzere, Islâm dünyasinin efkâr-i umumiyesi karsisinda suçlu duruma düsen ve
bundan endise duyan Ibrahim Bey, Osmanlilar'in Rumeli'deki mukadderatini tayin
edecek olan Varna savasi sirasinda Osinanlilar'a zorluk çikarmadigi gibi Ikinci
Kosova savasina da oglunun komutasinda yardimci kuvvetler göndermek suretiyle
Osmanlilar'in, dolayisiyle Islâm âleminin dikkatlerini üzerine çekti. Buna
paralel olarak Hiristiyanlar üzerine yapacagi bir seferin daha önceki fena
intibai silecegini hesaplayarak henüz Kibrislilar elinde olup büyük babasi
Alaeddin Ali Bey'in 1367 yilinda fethine tesebbüs ettigi Gorigos kalesini (Kiz
kalesi) zapt eder.
Daha önce de görüldügü gibi II.
Murad, Karamanoglu üzerine gitmeden önce oglu Manisa sancakbeyi Mehmed'i
Edirne'ye getirtmis ve Karaman seferi esnasinda da onu yerine vekil olarak
birakmisti. Sultan Murad, Karamanoglu ile yaptigi anlasmadan sonra Agustos
baçlarinda Yeniçehir'den Mihaliç ovasina gelmiçti. Buradan kapikulu askerleri ve
beyleri önünde henüz 12 yasinda genç bir sehzade olan oglu Mehmed lehine tahttan
feragat eder. Böylece kendisi Bursa'da rahat ve huzurlu bir sekilde ahiret
içleri ile mesgul olup ibadet edebilecekti. Sultan Murad'in tahtini bir çocuga
terk edis hadisesini mücerred ve sahsî bir heves veya hevessizlik olarak degil,
hükümdarin böyle bir karara gidecek kadar asil ve feragatli bir ruh haletine
sahip oldugunu görmck lazimdir. Bu tahttan uzaklasma keyfiyeti belki de Sultan
II. Murad'in, devrine kazandirmis oldugu muvaffakiyetlerin anahtaridir. Zira
tahti, sahsî bir ikbal ve devlet ihtirasi adina degil, kütle menfaati namina
üstüne almis olmanin en kesin ve açik delilidir.
Solakzâde, Sultan Murad'in çok
çalismak suretiyle Osmanli memleketinde güven ve emniyet temin ettigini, içleri
yoluna koydugunu belirttikten sonra söyle der: Saltanat içlerinden feragat
buyurup, bundan sonra halvette ve uzlette oturmayi arzu eyledi. Saltanat
tantanasini, miskinlik sermayesine tebdil etmekle sonsuz ugurlar bulmayi ummakta
idiler." Sultan Murad, bu karekter ve yaratilista olan bir kimse idi. Fakat ne
yazik ki bu arzusu, gerçeklesmeyecekti. Çünkü henüz 12 yasinda olan bir çocugun
baçinda bulundugu devlet, kolay yutulabilir bir lokma idi. Bu sebeple
Hiristiyanlar, on yillik bir muahede yapmis olmalarina ragmen bu antlasma on gün
bile sürmeyecektir.VARNA
SAVASI
Kutsal kitaplari
olan Incil üzerine yemin etseler bile kendilerine göre dinsiz olan Müslümanlar
söz konusu olunca bu yeminin geçerli sayilmayacagi anlayisini gelenek haline
getiren Hiristiyanlar, Varna Savasi ile bu geleneklerini devam ettirmis
görünmektedirler. Zira Osmanlilar ile Hiristiyan müttefikler arasinda imzalanan
baris antlasmasi, daha mürekkebi kurumadan bu müttefikler tarafindan
bozulmustu.
Sultan Ikinci Murad ile
Macaristan ve Lehistan Krali Vladislas arasinda 10 yil için yapilan mütareke,
alti hafta geçmeden bozuldu. Incil üzerine yapilan yeminden henüz 10 gün
geçmemisti ki, Papa'nin vekili Kardinal Julien Sezarini, kral ile krallik
meclisi üyelerine, Osmanlilarla imzalanmis olan antlasmanin bozulmasi ve
Eylül'ün ilk günü Orsova'nin kusatilmasi için ekanim-i selâse (Teslis, üçlü ilâh
sistemi) ve Hz. Meryem ile azizlerden Etyen ve Ladislas üzerine yemin
ettirir.
Hiristiyan dünyasini böyle bir
antlasmayi bozmaya yönelten firsat, Sultan Murad gibi tecrübeli bir hükümdarin
hükümdarliktan çekilerek, devletin basina çocuk yasta bir kimsenin getirilmesi
idi. Bu saltanat degisikligi, Türklerin, Balkanlar'dan atilmasi için uygun ve
kaçirilmaz bir firsatti. Bu firsatin degerlendirilmesi gerekiyordu. Bunun için
de, yapilan yeminin hiç bir mânâ ifade etmeyecegi, bizzat din adamlari
tarafindan belirtilmeliydi. Nitekim bu da yapildi. Bu arada Karamanoglu Ibrahim
Bey fiilen bir sey yapamiyorsa da vaziyetin müsaid oldugunu müttefiklere
bildirmesi, Bizans Imparatorunun Papa'yi tesvik etmesi ve sarayinda bulunan
Osmanli hanedanina mensup sehzade Orhan'i (Çelebi Sultan Mehmed'in oglu) Çatalca
taraflarina salivererek saltanat iddiasiyla onu ortaya çikarmasi, durumu nazik
bir safhaya sokmustu. Çünkü Osmanli yönetimi böyle bir sey beklemiyordu. Zira
yapilan antlasma, bagli kalinmasi gereken bir yemindi. Kime karsi ve hangi
sartlarla olursa olsun bozulmamasi gerekirdi. Fakat Haçli ordusu yeminine bagli
kalmadigi için böyle bir savas vuku bulmustu. Dukas'in ifadesine göre
antlasmanin bozulmasini anlamakta güçlük çeken Sultan Murad, Hammer'in de
belirttigi gibi, savas esnasinda düsmanlarin hainliklerini kendi askerlerine
göstermek istiyormus ve yemininden dönenleri cezalandiran Cenâb-i Hakk'in,
himayesini bekliyormus gibi, Hiristiyanlarin bozmus olduklari antlasmayi,
hendegin kenarina dikilen bir mizragin ucuna astirmisti.
Türkleri bütünüyle
Balkanlar'dan uzaklastirmak için gereken tedbirlere bas vuran Papa, Anadolu'daki
Türklerin Rumeli'ye geçmelerini önlemek için Çanakkale Bogazini kapatmak üzere
Kardinal Françesco Gondolmieri komutasindaki donanmadan da uygun mektuplar
aliyordu. Bu da savasin yeniden baslamasi için bir firsatti.
Papanin, donanma komutani olan
Kardinal Françesco Gondolmieri, Anadolu'dan Rumeli'ye kuvvet geçirilmeyecegini
temin ediyordu. Bu vaziyet karsisinda artik Türklerin isi bitiriliyor ve
Balkanlardan çikarilacaklarina kesin gözle bakiliyordu. Haçlilarin, basarili
komutani Jan Hunyad'm, Türklerden alinacak Bulgaristan'a kral olacagi da vaad
ediliyordu. Böylece, baslangiçta antlasmayi bozmanin ve yeniden Osmanlilarla bir
harbe girmenin taraftan olmayan Jan Hunyad, fikrinden caydirilmis
oluyordu.
Edime-Segedin muahedesinin
bozulmasi üzerine, Macar, Bohemya, Eflâk, Hirvat, Polonya ve Alman milletleri
ile Papa taraftarlari da dahil olmak üzere büyük bir ittifak kurulmustu. Gizlice
donanma vermek suretiyle Venedikliler de bu ittifaka dahil olmuslardi.
Osmanlilar'in üst üste maglubiyetleri, Venedikliler'i parsayi toplamak ümidine
kaptirmisti. Sayet Osmanlilar maglub olurlarsa ki buna kesin gözü ile
bakiliyordu Gelibolu, Selânik ve Karadeniz sahilindeki bazi yerler, bunlara
verilecekti. Bununla beraber Venedikliler, Papa'ya verdikleri gemilerine kendi
bayraklarini degil, Papalik ve Burgondiya bayraklarini çekmislerdi. Böylece güya
Osmanlilar'a karsi tarafsiz kaldiklarini göstereceklerdi. Osmanlilar'a vergi
veren Raguza (Dubrovnik) Cumhuriyeti de Macarlarla birlikte hareket ederek
harbin sonundaki taksimde Avlonya ile Kanina'yi almak istiyordu. Bizans
Imparatoru, müttefiklerin galibiyetinden istifade edecegini ümid etmekle
beraber, Osmanlilar'dan çekindigi için sureta pek istekli görünmüyordu. Bununla
beraber Imparator VIII. Ioannis, Macar Krali ve diger hiristiyanlara bas vurup
Karamanoglu'nun isyanindan dolayi müttefiklerin acele sefere çikmalarini
istemisti. Bu siralarda akd edilen Edirne muahedesi üzerine, 30 Temmuz 1444
tarihli ikinci bir mektupla Türklerin çok zor durumda olduklarini bildirerek bir
an önce harbe baslanmasini israrla tavsiye ediyordu. Bu hareketi ile harbe
girmeden ve burnu kanamadan bir hisse almak istiyordu.
Muahedenin bozulmasindan sonra
derhal taarruza geçilmedi. Böylece bir açikgözlük veya hile daha yapiliyordu.
Zira, muahedenin bozulmus oldugundan haberi olmayan Osmanlilar'in, antlasma
geregince Sirplara terk edecekleri yerlerin verilmesi bekleniyordu. Gerçekten de
muahedeye bagli olan Osmanlilar, antlasma geregi Sirplardan aldiklari yerleri
geri verdiler. Ancak bundan sonra Eylül ayinda Birlesik Haçli ordusunun taarruzu
baslayacakti. Müttefikler, baslarinda Kral Vladislas oldugu halde harbe girmeyen
Sirp despotunun (muahededeki yeminini bozmayacagini söyleyen Sirp despotu,
Osmanli Devleti'ni de durumdan haberdar etmisti) topraklarina girmeyerek
Orsova'dan Tuna nehrine geçip Vidin'e gelirler. Burayi yaktiktan sonra
Nigbolu'da Eflâk voyvodasi Vlad Drakul'un kuvvetleri ile birleserek Tuna boyunca
yürüyüp Sumnu'ya ulasirlar. Geçtikleri yerlerde müdafaasiz köyleri ve hatta
kiliseleri yagmalayarak Sumnu'yu aldiktan sonra Pravadi yolu ile Vama önünde
belirdiler. Osmanlilarin, Tuna nehrinde isletilmek üzere Kamçik nehri agzinda
yaptiklari yirmi sekiz nehir gemisi de, bu kuvvetler tarafindan
yakilir.
18-22 Eylül'de Tuna'yi asip
Varna yakinlarina gelen bu güçlü ordunun meydana geçirecegi tehlikeden endiseye
düsen Osmanli devlet ricali, durumun vahemetini kavradiklarindan basta vezir-i
a'zam Çandarli Halil Pasa olmak üzere diger devlet adamlarinin telkini ile II.
Mehmed, babasini baskomutan olmak üzere Edirne'ye davet eder. Cebe Ali (Veya
Kassaboglu Mahmud Bey), tehlikenin büyüklügünü anlatmak üzere Sultan Murad'a
gönderilir. Cebe Ali'nin tesirli konusmasi üzerine Murad Bey, yaninda kirk bin
Anadolu askeri ile Edirne'ye dogru yola çikar. Bu esnada Çanakkale Bogazi Haçli
donanmasi tarafindan tutuldugu için oradan Rumeli'ye geçme imkâni bulamaz.
Sultan Murad, düsmani sasirtmak için küçük bir kuvvet gönderip kendisi sür'atle
Istanbul Bogazina gelip Güzelcehisar (Anadolu Hisari)'dan Rumeli'ye geçer.
Koordineli bir sekilde hareket eden Osmanli birliklerinden biri bogazin Anadolu
tarafina geldigi zaman Veziri A'zam Halil Pasa komutasindaki bir diger birlik,
toplarla Anadolu Hisari'nin karsisina gelip geçis için gerekli emniyet
tedbirleri almisti. Her bir nefer için bir duka altin verilmek suretiyle Ceneviz
gemileri ile karsi sahile geçen Osmanli ordusunun geçis haberi, düsman
birlikleri arasinda telasa sebep olur. Sultan Murad'in, bogaz geçisini
engellemek isteyen iki Bizans gemisinden biri, topla batirilirken digeri yarali
olarak kaçip kurtulur.
Sür'atle Edirne'ye gelen Murad,
oglu Mehmed ve vezir-i a'zami orada birakarak ordu komutani sifatiyla Varna
önlerine gelmis olan Haçlilar üzerine gider.
Murad Bey, Varna önlerine
geldigi sirada düsmanin ileri hareketini yakindan takib eden Rumeli Beylerbeyi
Sehabeddin Pasa, esas orduya katilir. Harp düzenine göre Osmanli ordusunun sag
kolunda Anadolu Beylerbeyi Karaca, sol kolunda da Rumeli Beylerbeyi Hadim
Sehabeddin Pasalar (bazi kayitlarda sol kolunda Turahan Bey bulunmustur)
bulunuyorlardi. Merkezde de bas komutan olarak II. Murad vardi. Daha önce de
temas edildigi gibi merkez cephesinin önüne bir mizrak ucuna takilmis olarak
Segedin muahedenhamesi dikilmisti. Ordunun gerisi tahkim edilmediginden sarilma
tehlikesi vardi. Merkezde yeniçerilerin önünde kaziklarla korunmus bir hendek
bulunuyordu.
Müttefiklerin, Ulahlar ve bes
bölük Macar'dan meydana gelen sol kanadi, Varna batakliklari ile muhafaza altina
alinmisti. Sag kol ise açik ovaya ve sehre dogru düsmüstü. Burasi açik ve
tehdide mamz oldugundan Macar kuvvetleri tamamen burada toplanmislardi. Siyah
bayraklari altinda Kardinal Jülyen Sezarini komutasindaki kuvvetler bu kolda
idiler. Kral Vladislas, merkezde Sen Jorj sancagi altinda bulunup elli süvari
ile koruma altina alinmisti. Baskomutan Hunyad ise hemen hemen her tarafta
görülüyordu.
Her iki tarafin sahip oldugu
insan gücü, kesin olarak belli degilse de düsman kuvvetlerinin Türk
kuvvetlerinden daha fazla oldugu bir gerçektir. 28 Receb 848 (10 Kasim 1444) Sen
Marten yortusuna tesadüf eden Sali günü baslayan Varna Savasi, Haçlilarca ugurlu
sayilan bir günde oldugu için sevince sebep olmustu. Bununla beraber,
Hiristiyanlari büyük bir korkuya sevk eden bir hadisenin de cereyan ettigini
belirtmek gerekir. O anda patlak veren siddetli bir kasirga, kralinki hariç
olmak üzere Haçli ordusundaki bütün bayraklari savurup atmisti.
Muharebe baslar baslamaz Jan
Hunyad, Osmanli ordusunun Karacabey komutasindaki sag koluna hücum ederek
püskürtür. Sol kola yüklenen Eflâk kuvvetleri ise bu kolu bozguna ugratirlar.
Hatta yandan padisahin bulundugu ordu merkezine dogru yürüdülerse de sonradan
püskürtülürler. Ordunun gensinin iyice tahkim edilmemesinden dolayi (burada
agirliklar ve develer bulunuyordu) bu kisim da tehdid altinda idi. Sag ve sol
kollar dagilmis olduklarindan ordu merkezinde yalniz hükümdar, maiyeti ve
kapikulu askerleri kalmisti. Fakat Sultan Murad telas göstermeyerek yerinde
duruyor ve komutayi birakmiyordu.
Osmanli ordusunun sag ve sol
kanatlarinin bozuldugunu gören Macaristan krali Ladislas, kendini tutamayarak
heyecana kapilir ve Polonya kuvvetleri ile birlikte Osmanli ordusu merkezine ve
padisahin üzerine hücum ederek sancaklarin bulundugu yere kadar gelir.
Hükümdarlarinin büyük bir tehlikeye maruz kalacagini gören yeniçeriler, büyük
bir gayretle savasip merkezden içeriye giren düsman kuvvetlerini çevirirler. Tam
bu esnada Timurtas adli bir yeniçeri, kralin atinin ayagina bir balta vurarak
onu ati ile birlikte yere düsürür. Kralin düstügünü gören Koca Hizir adinda bir
yayabasi (Yeniçeri bölük komutani), hemen kosup kralin basini keser. Kesilen
basi bir mizragin ucuna takip yüksek sesle baginp kralin öldügünü söyleyince
Polonya kuvvetleri dagilip kaçmaya baglarlar. Büyük bir kismi da kaçamayarak
öldürülür. Bu sirada Osmanlilar'in sol kolunu çevirmekte olan Jan Hunyad,
sür'atle yetiserek vaziyeti düzeltmeye çalisip, biz, kral için degil, dinimiz
için vurusmaya geldik dediyse de basarili olamaz. Kralin öldügünü duyan Osmanli
birliklerinin daha bir azimle geri döndüklerini görünce toplayabildigi kadar
askeri ile kaçmaya baçlar.
Varna muharebesinde Anadolu
Beylerbeyi Karaca Pasa ile Kara Timurtas Pasa'nin torunu Umur Bey'in oglu Osman
Bey sehid olmuslardi. Düsman ordusunda ise Kral Ladislas ve muahedenin
bozulmasinda birinci derecede rol oynayan Kardinal Julyen Sezarini ölmüslerdi.
Bazi kaynaklarda (Sahavî, et-Tibru'l-Mesbûk fî Zeyli's-Süluk, Ayasafya Ktb., nr.
3113, s. 191) Osmanlilarin bu savasta on bin kadar sehid verdikleri
belirtilmektedir. Düsmanin telefati ise bundan daha fazla idi.
Sultan Murad, kazandigi bu
önemli zaferden sonra, güvendigi adamlarindan biri olan Azeb Bey'le savas
alanini gezip düsman ölülerini görünce:
— Sasilacak sey degil mi? Bütün
bu delikanlilar arasinda bir tane ihtiyar yok, der. Bu söz üzerine Azeb Bey ona
su cevabi verir:
— Eger aralarinda yaslica bir
kimse olsaydi, böyle delice bir harekette bulunmazlardi.
Osmanlilar, bu savaçta
külliyetli miktarda savas ganimeti elde ettiler. Degerli esya ile dolu ikiyüz
elli araba, galip gelen Osmanlilar'in eline geçmisti. Bu da gerçekten büyük bir
ganimet idi.
Müslümanlarin, Avrupa'daki
varliklarinin devam edip etmemesi bakimindan bir dönüm noktasi olan Varna
savasindan sonra, zaferi müjdelemek üzere belli basli sehirlerin kadilarina ve
Islâm hükümdarlarina fetihnâmeler gönderildi. Sultan Murad, bu savasta esir
alinan düsman askerlerinden bir kismini ve nasil demirden adamlari yendigini
daha iyi anlatabilmek için Macar asilzâdelerinin giydigi zirhlarla donatilmis
yirmi bes esiri, Misir Sultani Melik Zahir Çakmak'a gönderdi.
II. Murad, bozulmasin diye bal
içinde muhafaza edilen kralin basini zaferinin bir nisanesi olarak Bursa valisi
Cebe Ali'ye göndermisti. Bursa halki, kalabalik bir topluluk halinde bu zafer
nisanesini karsilamaya çikar. Nilüfer suyunda yikanan bu bas, bir mizrak ucunda
sokaklarda dolastirildi. Böylece, daha önceki savaslarda meydana gelen
maglubiyetler yüzünden moralleri bozulmus olan halka moral verilmeye
çalisilir.
Murad Bey, savasi müteakip
Edirne'ye dönünce vezirlerinin de istegi üzerine bir müddet daha orada kalir.
Zira tehlike henüz tam anlamiyla ortadan kalkmis degildi. Bir müddet sonra
tehlikenin tamamen kalktigini gören Murad Bey, oglunun mevkiini sarsmamak için,
yaninda Sarabdar Hamza Bey ile Iskender Pasa oldugu halde Manisa'ya çekilir.
Manisa'daki ikameti müddetince kendisine Saruhan, Aydin ve Mentese sancaklarinin
geliri tahsis olunur. Âdeta, tahttan ikinci bir feragat anlamina gelebilecek bu
fedakârliga ragmen Murad Bey'in, Varna galibi olarak büyük bir söhret kazandigi
anlasilmaktadir.II.
MURAD'IN TEKRAR TAHTA GEÇISI
Murad Bey'in, Manisa'ya
çekilmesinden sonra, devamli surette onu padisah olarak kabul edip buna göre
muamele eden Çandarli Halil Pasa ile, genç padisahin etrafinda toplanan
rakipleri ikinci vezir ve Rumeli Beylerbeyi Hadim Sehabeddin, genç padisahin
lalasi Zaganos ve vezir Saruca Pasa'lar arasinda bir iktidar mücadelesi baslar.
Bu arada, genç padisahi yeni fetihler için tesvik eden Sehabedin ve Zaganos
Pasa'lar, onu devletin siyasetine hakim tek hükümdar olarak görmek istiyorlardi.
Bu durumdan haberdar olan ve kendilerini tehlikede gören Karamanoglu ile
Kastamonu hâkimi, Murad Bey'e bas vurarak vaziyeti anlatmak zorunda kalmislardi.
Sonradan bunlara Bizans Imparatoru ve Despot da katilacaklardir, Murad Bey, bu
bas vurular üzerine küçük sultan ile, onu bu siyasete iten vezirleri siddetle
ikaz etmis olmasina ragmen, oglunun gerçek bir padisah gibi hareket etmesinden
dolayi da içten içe sevinmisti. Bundan sonra Çandarli Halil Pasa'nin
hazirlayacagi uygun vasati beklemeye baslar. Nitekim çok geçmeden yeniçeriler
1446'da Sehabeddin Pasa'nin aleyhine olmak üzere isyan ederler. Halkin da
destegi ile güçlükle bastinlari bu isyan üzerine, devletin iç ve dis emniyeti
için Murad Bey'in tekrar Edirne'ye gelip is basina geçmesi gerekiyordu. Halil
Pasa'nin gizli daveti ile Murad Bey, 5 Mayis 1446'da Rumeli'ye gitmek üzere 4000
kisilik bir kuvvetle Manisa'dan yola çikar. Fakat sonradan fikrini degistirerek
Bursa'ya gider. Ama Mora'da despot Konstantin'in tasarrufunun devam ettigi bir
sirada Halil Pasa, Ishak Bey ve Anadolu Beylerbeyi Özgüroglu Isa Bey, onu tekrar
Edirne'ye davet ederler. Bunun üzerine Murad Bey, Agustos sonlarinda, oglunun
haberi olmadan Edirne'ye gelir. Ertesi gün Halil Pasa, Ishak Bey, Isa Bey ve
diger beyler aralarinda anlasip genç padisaha nezaketen tahtini babasi lehine
terk etmesini, fakat onun bunu kabul etmeyecegini söyleyerek bir emrivaki
yaparlar. Murad Bey, yapilan teklifi kabul ederek tahta geçer. Tursun Bey,
Sultan Mehmed'in babasina olan saygisindan dolayi tahtini gönül rizasi ile
teslim ettigini söyleyerek söyle der: Amma çün atasina nisbet-i kemâl-i
inkiyadi var idi, hüsn-i riza ile atasin getürdi, saltanatin teslim etti. O
anda da orada hazir bulunan herkes kendisine bey'at etti. Mehmed, veliahd olarak
Zaganos ve Nisanci Ibrahim Bey'le birlikte Manisa'ya gönderildi.BALKANLAR'DA HAKIMIYET VE MORA
SEFERI
Yildirim Bâyezid
zamaninda Osmanli nüfuzu altina girmis olan Mora, Ankara Muharebesi'nden sonra
baglantidan kurtulmustu. Mora'nin büyük bir kismi Bizans'a aitti. Eskiden beri
imparatorun oglu veya kardesleri bu yarimadada Despot adi ile müstakil birer
hükümdar gibi hüküm sürerlerdi. Mora Despotu olan Konstantin (1448'den itibaren
Bizans Imparatoru), Segedin muahedesini kabul etmek zorunda kalan Sultan
Murad'in, hükümdarliktan çekilmesi üzerine durumu kendi lehine müsait görerek
Teb, Beotya ve Pindos taraflarini ele geçirerek Mora'nin müdafaasi için
faaliyetlere girismisti. O, bununla da yetinmeyerek Osmanli taraftan olan Atina
prensi II. Nerio Acciajoli'yi de kendisiyle birlesmeye zorlamisti. Kuzeyden
gelebilecek bir Osmanli hücumuna karsi, Gördes ile Korent denilen ve karadan
Mora'nin kapisi durumunda bulunan dar geçidi (berzah) saglamlastirmisti. Böylece
Mora, Osmanlilara karsi yeniden tahkim edilmis oluyordu. Mora seferinin sebebi
de Padisahin bu tahkimattan süphelenmesi idi. Osmanlilarin, nüfuzlari altindaki
Mora'dan vaz geçmeleri mümkün degildi. Çünkü Yunanistan fütuhatinin
tamamlanmasi, Mora'ya hâkim olmakla mümkündü. Öyle anlasiliyor ki Osmanlilar'in
güttükleri siyasî hedef, Tuna'nin güneyinde, kendi yönetimlerinde olmayan bir
toprak parçasi birakmamakti.
Daha önce de temas edildigi
gibi Varna savasindan önce Papa donanmasinin Çanakkale Bogazini kapatmasi ve
Macaristan Krali'nin Varna'ya kadar gelmesi, bütün Hiristiyan dünyasina oldugu
gibi Kostantin'e de cesaret vermisti. O da digerleri gibi Osmanlilar'in Varna'da
tamamen perisan olacaklarini ve artik Balkanlari tamamiyle terk edeceklerine
inaniyordu. Bu yüzden de Osmanlilar'a ait bazi yerleri almisti. Sultan Murad,
Varna zaferini kazandiktan sonra, Kostantin'in isgal ettigi yerleri geri
vermesini istemis ise de uygun bir cevap alamamisti. Bu yüzden Mora'nin tekrar
nüfuz altina alinmasi gerekiyordu.
Sultan Murad, Mora seferinden
önce bölgeyi ve insanlarini taniyan akinci komutanlarindan Pasa Yigitoglu Gazi
Turahan Bey'den buranin askerî, siyasî ve etnografik durumu hakkinda tafsilatli
bilgi alir. Sultan Murad, gereken bilgiyi aldiktan sonra Turahan Bey'in akinci
kuvvetlerini Mora'nin fethi ile görevlendirir. Korent kalelerini elde edebilmek
için çok miktarda top mermisine (gülle) ihtiyaç vardi. Bes kaleyi birden
vurabilmek için develerle buraya bakir nakl edilerek toplar dökülür. Serez'de
toplanan Osmanli kuvvetleri, süratli bir yürüyüsle 8 Ramazan 850 (27 Kasim
1446)'da Korent (Korintos) berzahini kapayan Hexamilion (Kesmehisar) surlari
önüne gelirler. Top atesiyle baslayan savasa bizzat Sultan Murad da katilir.
Onun basinda bulundugu asil ordunun gayreti ile kale Aralik ayinin onunda zapt
edilir. Osmanlilar'daki topçulugun ilerlemesi sayesinde on üç günde surlar
delinmis ve Osmanli ordusu bu deliklerden içeri girip kaleyi zapt etmisti.
Korent'in düsmesi ile Mora'nin kapilari yeniden Türklere açilmis oldu.
Osmanlilar'ca Balyabadra adi verilen Mora'nin merkezi ve en büyük sehri Petras,
tekrar feth edildi. Mora'nin kapisi olan bu yerler alininca bir koldan Padisah,
diger koldan da Turahan harekete geçerler. Bunun üzerine Despot Konstantin,
tarihçi Halkondilas'i elçi olarak Sultan Murad'a gönderir. Elçi, haber iletmesin
diye baslangiçta tevkif edildiyse de sonunda serbest birakilir. Konstantin de
senede belli bir miktar vergi vermeyi kabul eder. Ayrica Korent berzahi (geçit)
kendisine yiktirilir. Sonuç olarak Osmanlilar'a karsi tecavüzlerde bulunan
Despot Konstantin ile kardesi Thomas, tekrar Osmanli tabiiyetini tanimak zorunda
kalirlar. Bu basaridan sonra Edirne'ye dönen Sultan Murad, buradan getirdigi
esirleri Anadolu'ya nakl ettirip, oradan da bu bölgeye Müslüman Türkleri
getirtmek suretiyle nüfus mübadelesi yapmisti.
Eflâk Voyvodasi Vlad Drakul,
Sultan Murad'in Mora isini basarili bir sekilde sonuca baglayip Edirne'ye
döndügünü görünce, onunla anlasmak ister. Fakat Yanko tarafindan öldürülür. Öte
yandan daha önce Osmanli ordusundan kaçtigini belirttigimiz Arnavut Iskender
Bey, Papa ve Macar Krali ile temaslarda bulunup Arnavutluk yolu üzerindeki
Kocacik hisarini ele geçirmisti. Morava savasi sirasinda ordudan kaçip
bozgunluga baslamasi, Kroya sancagina tayin edildigine dair sahte bir ferman
uydurup Kroya (Akçahisar)'ya girip hisardaki Osmanli askerinin tamamini uykuda
iken kiliçtan geçirmesi, tekrar Hiristiyanliga dönmesi ve Papadan yardim görmesi
gibi hareketleri yüzünden ortadan kaldirilmasi gerekiyordu. Iskender Bey, aldigi
yardimlar sonucunda kazandigi bazi basarilarina güvenerek Venedikliler'le de
bozusur. Osmanlilar bunu iyi degerlendirerek 1448 yazinda bir taarruza karar
verirler. Gerçekten de Sultan Murad, belirtilen yilda yaninda Sehzade Mehmed de
olmak üzere büyük bir ordu ile Arnavutluga girerek Kocacik hisarini zapt eder.
Fakat kisa bir müddet sonra Sirp Despotu Jorj Brankoviç'ten, Jan Hunyad'in
Macar, Eflâk, Bohemya ve Almanya'dan topladigi 90.000 kisilik bir ordu ile
Tuna'yi geçip Sirp topraklarina girmek üzere oldugu haberini alinca, Sofya'ya
çekilerek ordusunu yeniden düzene sokar. Buradan güney yolu ile Kosova ovasina
gelerek düsmanini savasa mecbur eder.IKINCI
KOSOVA MUHAREBESI
Osmanlilar'a karsi
tertiplenen bu yeni Haçli seferi, Varna zaferinden dört yil sonra 17-19 Ekim
1448 tarihlerinde olmustur. Takdirin bir tecellisi olacak ki bu ikinci seferde
bulunan Osmanli hükümdarinin adi da Murad'dir. Birinci Kosova'da Murad
Hüdavendigâr (Birinci Murad), Ikinci Kosova zaferinde de Ikinci Murad
bulunmuslardi.
Osmanli Devleti, Iskender
Bey'in ayaklandirdigi Arnavutlar'i yola getirmek için ugrasiyordu. Sultan Murad,
Iskender'in merkezi olan Kroya (Akçahisar)'yi kusatma altina aldigi zaman Jan
Hunyad'in hududu geçmek üzere oldugunu Sirp Despotu ile Vidin sancak beyinden
ögrenmisti. Bu haberin alinmasi üzerine Sultan Murad kusatmayi kaldirip Sofya'ya
dönmüstü. Bu arada Jan Hunyad, Albert'in küçük ogluna naib olarak Macaristan'in
bütün dizginlerini ele geçirmisti. Varna muharebesinin kahramanligina sürdügü
lekeyi silmek için var gücü ile çalisip kuvvet topluyordu. Bunda muvaffak da
oluyordu. Çünkü kisa zamanda etrafinda, Macarlar'dan baska Eflâk, Polonya, Erdel
ve Almanya gibi devletlerden de kuvvetler toplanmisti. Böylece Jan Hunyad,
doksan bin kisilik bir kuvvetin basina geçip Sirbistan'i isgal ile yoluna devam
eder.
Sultan Murad, Hunyad'in Tuna'yi
geçmek üzere oldugunu ögrenince derhal Arnavutluktan çikarak Sofya'ya gelir.
Burada orduyu terhis etmeyerek timarli sipahilere memleketlerinden harçlik
getirmek üzere harçlikçilar tayin edip Sofya'da beklemeye karar verir. Jan
Hunyad ise yoluna devamla 1448 senesinin Ekim ayi ortalarinda Kosova'ya gelir.
Osmanli hükümdari da 80-100 bin kisilik bir kuvvetle ayni yere
gelir.
Sultan Ikinci Murad,
muharebeden önce baris teklifinde bulunmak üzere düsmana elçiler gönderdiyse de
bunlar, Jan Hunyad tarafindan gerisin geriye gönderilmislerdi. Iki ordu harb
etmeksizin karsilikli olarak bir gün beklediler.
Muharebe 1448 Ekim ayinin 17,
18 ve 19. günü olmak üzere üç gün sürdü. Savas, Jan Hunyad'in hücumu ile
basladi. Osmanli ordusu klasik bir düzenle sag, sol ve merkez olmak üzere
bölümlere ayrilmisti. Düsmanin sag kolunda Macarlar ile Sicilyalilar, sol
kolunda da Alman, Bohemya, Transilvanya ve Eflâk (Ulah) kuvvetleri
bulunuyordu.
Hunyad, Varna'daki hatalan
tekrarlamayacagini düsündügünden savasi kazanacagindan emin görünüyordu. Haçli
ordusunda, I. Murad'in oglu olan Savci'nin öldürülmesinden sonra kaçmayi basaran
oglu Davud da vardi. Muharebenin ilk günü, hafif silahlarla baslayan savas, esit
sartlar altinda devam ediyordu. Hunyad, Osmanli ordusunun ikinci gün
çekileceginden emin görünüyordu. Bu sebeple asil hücum ikinci günü ögleden sonra
baslayip aksama kadar devam etti. Savci Bey'in oglu Davud'un tavsiyesi ile
gece
yarisi Osmanli ordusuna yapilan
baskin da bir ise yaramaz. Muharebe üçüncü gün günesin dogmasiyla tekrar baslar.
Taktik geregi Osmanli ordusunun sag ve sol kanatlan mukavemet edemiyorlarmis
gibi yavas yavas geri çekilirler. Böylece merkez, düsmana karsi açik ve
korumasiz kaliyordu. Durumu fark eden düsman, bütün gücü ile merkeze yüklenir.
Yeniçeriler bütün güçleri ile karsi koyarlarsa da onlar da yine plân geregi geri
çekiliyormus havasini verirler. Tam bu sirada Osmanli ordusunun sag ve sol
kanatlari, merkeze girmis olan düsman kuvvetlerini yandan ve arkadan çevirmeye
baslarlar. Bu sirada Turahan Bey'in bulundugu sol kol, Osmanli karsi taarruzunun
merkezini teskil ediyordu. Çünkü Osmanlilar'in sol kolu ile harb etmekte olan
Jan Hunyad'in sag cenahini, Turahan Bey kuvvetleri çevirmekte idi. Çevrildigini
anlayan düsman, ümitsizce savasmaya devam ediyordu. Tam bu esnada Vezir-i A'zam
Çandarlizâde Halil Pasa'nin delâleti ve bazi vaadlerle Eflâk prensini harpten
çekilmeye ikna etmesi üzerine düsman tam bir ümitsizlige kapilir. Önden ve
arkadan hücuma maruz kalan düsman, perisan olmustu. Bununla beraber askerler,
geri çekilerek siperlerine ulasabildiler. Hunyad, komutanlari ile görüsüp durum
degerlendirmesi yapar. Ama gece yansi yanina aldigi bazi seçkin süvarileri ile
harp meydanini terk edip kaçar. Onun kaçtigini bilmeyen ordusu, sabahleyin
Türklerin hücumuna dayanmaya çalisirsa da komutanlarinin kaçtigini ögrenince
tamamen dagilir. Bu ordudan pek azi kurtulur. Düsmanin zayiati on yedi bin
kadardi. Halkondil'e göre Osmanlilar'in zayiati ise dört bin civarindadir.
Böylece Kosova ovasinda Müslüman Türkler ikinci defa parlak bir zafer kazanmis
oluyorlardi. Ikinci Kosova, Avrupa'nin, Türkleri Balkanlar'dan sürmek için
yaptigi sonuncu tesebbüstür. Bundan sonra Avrupa tamamen savunma durumuna
geçecek, elindeki toprak ve menfaatleri kaptirmamak için mücadele
edecektir.
Sultan Murad, 1450 yazinda oglu
Mehmed'i de yanina alarak ikinci defa Amavutluk seferine çikar. Osmanli
kuvvetleri Akçahisar'i kusatip toplarla dövmeye basladilarsa da hisarin
savunmasini Vrana'ya birakip disarda ani baskinlarda bulunduktan sonra sarp
daglara siginan Iskender'in bu neviden baskinlari yüzünden alinamaz. Tam bu
esnada Jan Hunyad'in yeni bir hücuma kalkisacagi sayiasi yayilir. Ekim
soguklarinin da baslamasi üzerine Sultan Murad, kusatmayi kaldirip Edirne'ye
döner. Sultan Murad'in kaleyi feth etmeden Edirne'ye dönmesi, Hiristiyan
âleminde büyük bir sevinçle karsilanir. Bu hâdiseden sonra Iskender Bey'in
söhreti birdenbire artar.SEHZÂDE
MEHMED'IN DÜGÜNÜ
Akçahisar
kusatmasinin kaldirilmasi, Hiristiyan dünyasinda büyük bir sevince sebep
olmustu. Bununla beraber Osmanlilar üzerinde fazla bir etkisinin, olmadigi
anlasilmaktadir. Zira bu hadiseden hemen sonra Sultan Murad, sehzadesi Mehmed
için Edirne'de muhtesem bir dügün tertiplemisti.
Sultan Murad, daha önce bir
sefer evlenmis bulunan oglu Sehzâde Mehmed'e Dulkadiroglu'nun kizini almak
istedigini, Vezir-i A'zam Halil Pasa'ya sorup fikrini almak ister. O da bu
görüsün yerinde oldugunu söyler. Bu sirada Dulkadir Beyligi'nde Nâsirüddin
Mehmed Bey'in oglu Süleyman Bey bulunuyordu. Bundan çok seneler önce, Çelebi
Sultan Mehmed Bey de Nâsirüddin Bey'in kizini almis oldugu için arada bir
akrabalik da vardi. Bunun için derhal Amasya sancakbeyi Hizir Bey'in hanimi,
görücü olarak Elbistan'a gönderilir. Süleyman Bey'in bes kizindan en küçügü olan
Sitti Hanim'in nikahi kiyildiktan sonra gelin olarak Edirne'ye getirilir. 1450
senesi kisinda (H. 854, Sevval-Zilhicce) genç sehzade Mehmed'in evlenmesi
münasebetiyle dogu ve batidaki dost hükümdarlar ile tâbi beyler, Edirne'ye davet
edilerek muhtesem bir dügün yapilir. Bu is ve davetlerin organizasyonu için
Saruca Pasa görevlendirilmisti. Dügünden sonra Sehzade Mehmed genç karisiyla
birlikte Manisa'ya gider.SULTAN II.
MURAD'IN VEFATI VE SAHSIYETI
Sultan II. Murad,
genç evlileri Manisa'ya ugurladiktan kisa bir müddet sonra 1 Muharrem 855 (3
Subat 1451) günü kusluk vakti vefat etti. Kaynaklarin çogu, Sultan Murad'in
Ölümünü nüzûl (felç) isabetine, bazilari da soguk alginligindan ileri gelen kisa
bir hastaliga baglarlar. Dukas ve Hammer gibi bazi tarihçiler de asiri
yorgunlugun ölümüne sebep oldugunu bildirliler. Öldügü zaman henüz kirk sekiz
yaslarinda idi. Ölüm hadisesinden hemen sonra cesedi tahnit edilir. Vefat haberi
Manisa'daki Sehzade Mehmed'e bildirilerek derhal gelmesi istenir. Halil Pasa
tarafindan gönderilen bu haber üzerine Beni seven arkamdan gelsin diyen
Sehzade Mehmed, sür'atli bir sekilde Edirne'ye gelip babasinin ölümünden 16 gün
sonra Osmanli tahtina geçer. Ileride Fatih ünvanini alacak olan genç padisah,
babasinin vasiyeti geregi cesedini Bursa'ya göndererek onu bugün hâlâ Muradiye
diye bilinen semtteki türbesine defn ettirir.
Murad Bey, veya halkin dili ile
Koca Murad 1446 Agustos'unda tanzim edip Eylül sonlarinda Halil Pasa, Saruca
Pasa, Ishak Pasa ve kadiasker Mehmed b. Feramürz tarafindan tescil olunan
vasiyetnâmesinde nereye ve ne sekilde gömülecegini, üstüne yapilacak türbenin ne
sekilde olacagini ve nihayet vakfinin sartlarini bildirir. O, asli Arapça olan
ve oglu tarafindan uyulan vasiyetnâmesinde söyle diyordu:
... Öldügüm zaman beni
Bursa'ya, caminin yakinindaki oglum Alaeddin'in 3-4 arsin yanina gömün.
Mezarimin üstüne büyük hükümdarlar için yapilan muhtesem türbelerden yapmayiniz.
Cesedimi lahde degil, sünnet-i seniyye üzre topraga koyun. Etrafi duvar fakat
üstü açik bir türbe yapiniz. Hafizlarin Kur'an okuyacaklari yerin üzeri kapali,
kabrimin üstüne yagmur yagmasi için oraya tesadüf eden kismin üstü açik olsun.
Azad edilmemis olan kölelerimin tamami ölümümden kirk gün önce azad edilmistir.
Etrafima evlad ve akrabalarimdan kimseyi gömmeyin. Eger Bursa'dan baska bir
yerde ölürsem nâsimi oraya nakl ediniz. Bu nakil, bir persembe günü olsun ki,
defin cuma günü gerçeklessin...
II. Murad hakkinda gerek
Osmanli, gerekse diger milletlere mensub tarihçilerin ittifaka yakin bir sekilde
beyan ettiklerine göre o, ince ruhlu, hassas, çok âdil, merhametli, sözüne ve
vaadlerine sâdik, cesur, azim ve tedbir sahibi, güler yüzlü, ahdine riayet
edenler hakkinda dost, ahdini bozanlar hakkinda da sedid idi. Hammer'in de
ifadesine göre memleketini seref ve hakkaniyetle idare ederek milletinin
hatirasinda mütedeyyin (dindar) lütufkâr, âdil ve metin bir hükümdar adi
birakti. Savasta oldugu gibi barista da sözünün eri idi. Ancak sözünden
dönenlerin korkunç öc alicisi idi.
Sultan II. Murad, ince ruhlu ve
hassas bir kimse idi. Ilmî müsahabeleri sever, ulemayi himaye eder ve onlara
tahsisatlar ayirirdi. Musikî, siir ve edebiyata düskündü. Denebilir ki siir,
onunla Osmanli sarayina girmisti. Suara tezkireleri, onun sairliginden bahs
ederlerken onun ilim ve sanata olan sevgisinden de uzun uzadiya söz ederler.
Güldeste-i Riyaz-i Irfan'a göre bizzat kendi latif tab'i (yaratilisi) siire
meyyâl ve nükte söyleyicilerin dildâdesi olup haftada iki gün âlim ve sairleri
divaninda toplayip ilmî mübâheseler ederek ve sairlerin münazara ve
münakasalarini dinleyerek Ehl-i kemâlin cevheri, ancak itibar ile parlayip
açilir derdi. Çagdas tarihçi Ibn Tagriberdî, onun sahsiyeti hakkindaki su
ifadeleri ile gerçegi yansitmaya çalisir: Hükümdarligi uzun sürmüs, yükselmis,
hasmet kazanmis, saadete ermis ve Rûm (Anadolu) hükümdarlarinin en büyügü
olmustur. Cihaddan hiç bir vakit geri kalmamakla beraber eglence ve zevke
düskündü. Allah yolunda tehlikelere bizzat atilir ve bu ugurda yorulmak bilmez,
varini yogunu harcardi. Bütün hayati böyle geçmis denebilir. Bununla beraber
halka karsi âdil olup isleri ile yakindan ilgilenirdi. Ayni zamanda cömert ve
iyi huylu idi. Yalniz su kadar var ki keyfine düskündü. Musikî ehlini severdi.
Fakat bir cihad haberi gelince derhal kalkar her seyi birakirdi.
Ülkesinde kültür ve ilim
hayatini yükseltmek için her fedakârligi göze alabilen Sultan Murad, ilim adami
ve bilginlere karsi son derece cömert davranirdi. Bu sebeple Arabistan,
Türkistan ve Kirim gibi yerlerden pek çok degerli âlim, onun ülkesine gelmisti.
Bu da memlekette kültürün gelismesine ve ilmî ilerlemenin sür'atli bir sekilde
olmasina sebep olmustu. Gerçekten de onun döneminde Arapça ve Farsça'dan bir çok
eserin Türkçe'ye tercüme edildigini, bunun da kültürel gelismeye tesir ettigini
biliyoruz. Hatta onun adina birçok eser telif ve tercüme edilmisti.
Sultan Murad, Edirne, Bursa,
Selânik, Ipsala ve Ergene gibi önemli yerlesim merkezlerinde yaptirdigi hayir ve
sosyal tesisler ile de dikkat çeker. Yaptirdigi muazzam eserler sebebiyle
kendisine Ebu'l-hayrât ünvani verilmisti. Onun bu neviden faaliyetlerini gören
devrinin devlet erkâni ile zenginleri de benzer tesisleri kurmakta gecikmediler.
Bursa'da Muradiye Camii, imâret, medrese ve müstemilâti Sultan II. Murad
tarafindan yaptirilmistir. Fakat bu hakan asil dev eserlerini Edirne'de insa
ettirmisti. Bunlarin en mühimleri, Muradiye (1435), Dâru'l-hadis (1435), Yeni
Cami (Bugünkü adi ile Üç Serefeli, 1447) gibi eserlerdir. Üç Serefeli denen
minare, Türk minarelerinin en güzellerinden biridir. 1413'te Çelebi Sultan
Mehmed'in, Mimar Konyali Haci Alaeddin'e tamamlattigi Eski Cami'de oldugu gibi
Üç Serefeli'de de kisin abdest musluklarindan sicak su akardi. Sultan Murad,
Edirne'yi ihya edercesine kalkindirmis ve Balkanlarin en büyük sehri haline
getirmisti. O, Ergene köprüsünü yaptirmak suretiyle bölgeyi de yerlesime
açmisti. Dogu ile bati arasinda önemli bir geçit vazifesi gören Ergene
köprüsünün yeri, orman ve bataklikti. Bu yüzden burasi, eskiya, kanun kaçaklari
ve hirsizlar için mükemmel bir barinak vazifesi görüyordu. Sultan Murad, böyle
bir yerde köprü yaptirmak suretiyle hem kötülüklerin barinagini kurutmus oluyor,
hem ulasimin kolaylasmasini sagliyor, hem de bölgenin mamur hale gelmesine
yardim ediyordu. Köprünün insasindan sonra burada cami, hamam, imâret ve pazar
gibi halkin ihtiyaçlarina cevap verebilecek sosyal tesisleri kurduktan sonra
halki oraya yerlestirir. O, bununla da kalmaz, gelip oraya yerlesen halki birçok
vergiden de muaf tutar. Âsikpasazâde köprü insaatinin durumunu verdikten sonra
söyle der: Köprünün iki basini mamur sehir edüp imâret ve Cuma mescidi etti.
Hamam ve pazarlar yapti. Ve ol vakit kim imâretin kapusu açildi. Sultan Murad
ulemayi ve fukarayi kendisi aldi ol imârete vardi. Bir nice gün atâlar etti.
Akçalar ve floriler ülestirdi. Ol taam pistigi vakit kendi mübarek eli ile
fukaraya ülestirdi. Ve çiragin kendi uyardi. Yapan mimarlara hil'atlar giydirdi.
Ol sehrin halkini cemi-i avarizdan muaf ve müsellem etti.
Kaynak: Osmanli tarihi Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir? Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz. Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım? Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.
25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz. |