![]() |
En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Herkesin yaşamında olmasa da suçuluk duyguları çoğu kişinin yaşamında önem arzediyor... Ve yaşam kalitesini etkiliyor... Peki nelerden en çok suçululuk duyduk.Aile'mi ,Öğretmenler mi ,Çevre mi?? En çok suçluluk duygusu yaratan etkenler nelerdir... Eğer çok özel değilse duymuş olduğunuz suçluluk hislerini ve bunların yaşamınızda ki rolunu tartışalım.. Her suçluluk duygusu sizden neler aldı... Kendi kendinizi suçladınız mı?Bu duygunun hayatımızda ki yeri ve önemi nedir? http://images.google.com.tr/images?q...s/schuldig.jpg |
Ynt: En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Çocuk olma, Sonya," dedi Raskolnikov yavaşça. "Onlara karşı ne suç işledim ben? Niçin gideyim? Gidip de ne diyeceğim ben? Bütün bunlar kuruntudan başka bir şey değil... Kendileri milyonlarca insanın canına okuyorlar, üstelik de bunu erdem sayıyorlar. Hepsi alçak ve sahtekonların, Sonya! Hayır, gitğim! " Acı bir gülümsemeyle ekledi: "Hem gidip ne diğim onlara; Kadını ben öldürdüm ama paraları almaya ceedemedim, bir taşın altına gizledim mi diyeceğim? Ama alay ederler o zaman benimle, aptala bak, paraları bile alamamış derler. Korkak ve aptal! Hiç ama hiç bir şey anlamayacaklardır, Sonya; anlamaya layık insanlar da değiller zaten! Hayır, gitmeğim! Çocuk olma, Sonya..." Sonya ellerini ona doğru uzatmış: "Acı çekeceksin, çok acı çekeceksin..." diye tekrarlıyordu Raskolnikov, dalgın dalgın: "Hem ben belki de kendime iftira ediyorum," dedi. "Bit değil, daha bir insanım belki ve kendimi mahketmekte acele edn iDaha savaşacağım..." Dudaklarında kibirli bir gülümseme belirdi. "Böyle bir acıyı taşıyıp durmak! Üstelik de hayat boyunca..!" SUÇ ve CEZA/ Fyodor Mihayloviç DOSTOYEVSKİ Yasalara göre suç, yapılmaması gereken bir eylemi gerçekleştirmektir. Sınırları belirlidir, maddeleri bellidir ve cezaları bellidir. Oysa ne kadar çok suçluluk duygusu öğretilir doğduğumuz andan itibaren bize ve sınırsızdırlar. Maddeleri yoktur ezberleyebileceğimiz ve cezaları sonsuzdur çoğu kez ömür boyu taşıdığımız. ÇOCUKLUĞUN SUÇU... "Yemek istemiyorum" dediğimizde, annemiz "ama sen yemezsen ben üzülür, hasta olurum. Tansiyonum çıkacak, senin yüzünden öleceğim" der. Öylece başlar suçluluk duyguları. Annenizin üzülmesine ve hasta olmasına neden olmak az bir suç mudur? Yemek yenince ceza bitmiş olmaz üstelik. Uslu olmak, onların istediği gibi davranmak, kurallara uymak gerekir. Yoksa anne babanızın tüm sıkıntılarının, kavgalarının suçu sizindir. Anneniz bu evliliğe sırf sizin için katlanıyordur, sizi taşırken de, doğururken de acı, eziyet çekmiştir. Ve tek suçlu sizsinizdir. Nasıl ödenir bu suçların bedeli? Ve daha da önemlisi ödenemezse nasıl taşınır o küçücük çocuk omuzlarda? Ebeveynler için suçluluk duyguları, çocuğu idare etmek için etkili bir yöntemdir. Erişkin döneme geldiğinde de devam eder. Onlar sizin için çok şey yapmıştır ama siz uzaktasınızdır, aramıyorsunuzdur. Aslında nasıl der aileler? Annelik babalık karşılıksız yapılan bir iştir. Evet, açıktan hiçbir şey istenmez çoğunlukla ama bu suçluluk duygusu az bir bedel midir? Okulda devam eder öğretilen suçluluk duyguları. "Çalışmadığın için oldu, beni hayal kırıklığına uğrattın, oysa ne kadar inanmıştım sana." Ve bu kadar öğretiye dayanamayan çocuk da öğrenir karşısındakine suçluluk hissettirmenin gücünü. "Başkalarının aileleri izin veriyor ama, siz beni sevmiyorsunuz, siz iyi anne baba değilsiniz". Bu sefer suçluluk duygularıyla kararsız kalma ya da yanlış kararlar alma sırası ailededir. SEVGİLİNİN SUÇU... Çocukluktan öğrenilen suçluluğun erişkin döneme doğru uygulanım yeri başka sevdiklerinizdir. Sevgiliniz hoşlanmadığınız bir şey yaparsa "beni sevmiyorsun" diye başlayıp, "sevseydin yapmazdın" la devam edersiniz. "Yaptıklarından sonra, sizden nasıl birşey isteyebilir" Amacınız isteklerinizi yapmasıdır. Ne kadar çok suçluluk hissederse o kadar kolay olur. Ama bazen unuturuz, suçluluk duyguları o denli artar ki, sizin yanınızda kalıp ceza çekmektense, giderek kendini cezalandırmayı seçebilir. Hele eski suçların listesini tutuyor ve her fırsatta tarih ve gün belirterek tekrarlyorsanız... TOPLUMUN YARATTIKLARI Kilolusunuz, perhiz yapmanız gerekiyor. Karar verdiniz, başladınız da. Birden kendinizi yememeniz gereken birşeyi yerken buldunuz. Yerken suçluluk duymazsınız, ama perhizde olduğunuzu bilen biri "Ne yapıyorsun?" derse, lokma boğazınıza dizilir. Oysa sizin duyacağınız suçluluk yediğiniz bittikten sonra olacaktır. Pişmanlık duyacaksınızdır, ama kendinizi affetmeniz daha kolay olabilecektir. Ya sizi görenin verdiği suçluluk duygusu? "Yanlış davranıyorsun, böyle konuşulur mu?" ya da "Bunu mu giydin?" Tüm bu ve benzeri sözlerin yarattığı suçluluk duygusu bazen, gerçek suçdan daha ağır cezaya neden olur. Soyutlanma, utanma, uzaklaşma hapise girmekten daha mı basittir? Din ve ahlak kuralları da suçluluk yaratmaya yöneliktir. Kuralların dışında davranmışsanız suçluluk hissetmeniz gerekir. Bu suçluluk duygusuyla pişman olmanız ve yeniden yapmamanız beklenir sizden. KENDİ SUÇLULUĞUMUZ Hiç kimse size bir şey söylemez. Hatta çoğu kez olup bitenden haberleri bile yoktur. Ama sizin içinizde bir suçluluk duygusu, sizle birlikte var olan, her yere giden o duygu... Ömer Seyfettin'in 'Kaşağı' öyküsünü bilir misiniz? Hani kaşağıyı kırıp, kendi yerine kardeşinin ceza almasına göz yuman çocuğun, kardeşi ağır hastalandığındaki duygularını ne güzel anlatır. Pişmandır ama pişmanlık ne gerçeği değiştirir ne de suçluluğu giderir. Bir de bize ilişkin suçluluk vardır. Adeta varolamanın suçluluğu ki o bambaşka bir süreçtir anlaşılması, çözülmesi, yazılması gereken. Oysa geçmiş için suçluluk duymak geçmişi değiştirmez, tıpkı gelecek için duyulan endişenin geleceği değiştiremediği gibi. Prof Dr Bengi Semerci |
Ynt: En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Suçluluk duygusu yalnış bir hareket yaptığını düşünen insanın kendini affedememesinden kaynaklanır. Burada önemli olan, bireyin yalnış yaptığına dair inancıdır.Yalnışın bireye veya başkalarına olumsuz etkisinin olmuş veya olmamış oluşu, yada diğer kişilerin bireye incinmiş yada incinmemiş oluşu hiç önemli değildir. Söz konusu yalnış, sadece düşünce yada duygu seviyesinde de olabilir. Yapılan yalnış bir iş için kendinizi suçlarsınız çünkü kendinizi affedemezsiniz.Bu tecrübeyi geçmişte bırakıp hayatınıza devam edemezsiniz. Zaman zaman herkez kendini suçlu hisseder, ancak bazı insanlar bu duyguyu daha sık deneyimlerler.Ne zaman hata yapsalar,uzun süre bu hatayı unutamaz ve bu nedenle kendilerini çok kötü hissederler. Eğer kendini sık sık suçlu hisseden kişilerden biriyseniz muhtemelen aşağıdaki özelliklerin bir veya birkaçına sahipsiniz demektir. Kendine güvensizlik Mükemmelliyetcilik Kızgınlık duygularını atamamak Affedememek Depresif olmaya eğilim Endişe halleri Daima kontrollü olma ihtiyacı Bu özellikler kişiyi suçluluk duygusuna ittiği gibi suçluluk duygusuda kişiye bu özellikleri getirir.Bu bir fasit dairedir. Suçluluk duygusunu yenebilmek için bazı öneriler: Güvendiğiniz bir kişi ile yaptığınıza inandığınız hatayı paylaşabilirsiniz.Hatanızı paylaştığınız zaman,belki de yaptığınızın o kadar da korkunç bir şey olmadığını farkedeceksiniz. Eğer kendine güven sorunları yaşıyorsanız, kendinizin affedilmeye değer bir insan olduğunuzu tamamen anlayıncaya kadar kendine güven konusu üzerinde çalışmanız gerekebilir. Depresyonunuz varsa bu sorunu çözmeye çalışınız. Mükemmelliyetcilik ve daima kontrollü olma ihtiyacı, suçluluk duygusunu yenebilmenizin önünde duran en önemli engellerdir.Bu eğilimlerden kurtulmaya çalışınız. Neden kendinizi suçlu hissettiğinizi anlayamıyorsanız,anılarınızı yazmaya başlayın. Bunun suçluluk duygusunun sebebini bulabilme konusunda çok yararı olacaktır.Sebebi bulursanız kendinize şunu sorun. Kendimi neden affedemiyorum? Kendimi affedebilmek için ne yapmalıyım?Kendimi suçlu hissetmek benim için ne gibi bir amaca hizmet ediyor? Bana ne kazandırıyor? Hataların hayatımızda çok önemli bir yeri olduğunu hepimizin bilmesi gerekiyor.Hata yaparak öğreniriz.Suçluluk duygunuzun sebebini kavradığınız zaman,bu tecrübenin size ne öğrettiğini çıkartmaya çalışın.Eğer herhangi birşey öğrenmediğinizi düşünüyorsanız,düşünmeye devam edin.Bu hatadan ne öğrenebileceğinizi bulmaya çalışın. Mükemmel olmak zorunda olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? O nedenle mi kendinizi affedemiyorsunuz? Aynı hatayı başka birisi yapmış olsa ona ne söylerdiniz? Suçluluk duygusundan bir günde kurtulabilmek muhtemelen mümkün değildir. Eğer suçluluk duygusu yaşamaya eğilimli bir kişiyseniz, düzenli olarak bu problemi nasıl aşabileceğiniz konusu üzerinde çalışınız.Suçluluk duygusundan kurtulduğunuzda nasıl bir yaşamınızın olacağını,neler hissedeceğinizi hayal etmeye çalışınız.Geçmişi geride bırakabilmek,kabullenme ve affetme kavramları üzerinde çalışınız. ABOUT.COM/Panic-Anxiety Disorders'dan derleyen Nilüfer Gökmen |
Ynt: En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk hayata kaciyorsun!!! dostum’a Dostum sen hayata kaciyorsun. Kendi erdemlerini hayatin icinde, bize inat siradanlastiriyorsun. Bizlere berrak bir ay isigindan korunmak icin siginacak bir sacak alti arattiriyorsun. Gundelik hayati bir multeci statusunde yasayan uc bes zavalliya nazire yapiyorsun. Hayatin pratik tum korkularini, cikmazlarini ve beklenmedik surpriz anlarini teoride alt ust ediyorsun. Biz cizginin ne bu tarafina geciyor ne de obur tarafinda yer alabiliyoruz. Oysa biraz dikkat et dostum zira cogu zaman bazilari gibi sen de cizginin uzerine basiyorsun. Kara pelerinli bir vicdan gibi aramizda dolaniyorsun. Hayatin erdemleri olabilecegini yuzumuze vuruyorsun. Kirik bir aynayi elinde tutuyor “hayata bakin!” diyorsun. Bizi icinde oldugumuz, gormek istedigimiz perisan halimizle yuzlestiriyorsun. Ya biz buyuk bir yanilgi icinde cilgin gibi akan bir nehirde yumurtlayacagi yuvasini arayan sazanlar misali ters yone kulac salliyoruz ya da sen yanilmiyorsun. Sen dostum, sen o aynaya sanki hic bakmiyormus gibi yasiyorsun. Belki de biz degil sen olmayacak anlara olmayacak anlamlar yukluyor buna da “iste hayat” diyorsun. Belki bu yuzden elektrik faturalarini odemek icin saatlerce sirada bekliyor ve bu dakikalari icinde yasadigin topluma derin tahlillerle sunma basarisini gosteriyorsun. Kodlanmis mesajlarin kilifinda en keskin hancerleri tasiyorsun. Oysa sen de biliyorsun. Bizim bir zorunluluk gibi yasadigimiz hayata, sen cogu zaman siginiyorsun. Ustelik kirik kalpler uzerine ant icilmis, gizli kalmasi gereken bir ic hesaplasmayi sen gostere gostere yapiyorsun. Dedim ya dostum, bizim gizli bir orgut uyesi tedirginligi ile kacmaya calistigimiz hayata, sen kaciyorsun. Oysa buna hakkin yok biliyor musun? Cogumuz zaten yeterince agir gelen vicdanlarla dolaniyoruz , adina “hayat” denilen karanlik , sikici ve anlamsiz yuklerle dolu sokak aralarinda.. Ve cogumuzu uyku tutmuyor karanlik gecelerin bol yildizli yalnizlik koridorlarinda... Biz floresan isiklari ile aydinlatmaya calisiyoruz renksiz gunluk yazilarimizi. Her isik renkleri gostermeye yetmiyor. Ve hayat “deneyim” denilen kotu anilar esliginde bir mezbeleyi andiran kalbimizin ve unutmak istedigimiz aklimizin en hain yerlerinde puslu havalarda pusu atiyor... Geceler nasil aydinlanir, sen bulmusa benziyorsun. Oysa senin dalga gectigin hayat bizimle dalga geciyor bilmiyorsun... Ne gidenler geri donuyor ne donenler geldiklerinde her seyi eskisi gibi bulabiliyor. Kirik kalplerle yasamaya alistik da; alismaya hala alisamadik. Belki bu yuzden sik sik tokezliyoruz, bu yuzden kendimizi profesyonel yalanlarla kandirmaya calisiyoruz. Hayatin genclik otesi post modern doneminde derin sessizliklerde kayboluyoruz. Sen ise hayata kacisinla dost dusman catlatiyorsun.Bir hayat kackini olarak kulaklarimizin icinde kahkahalarini patlatiyorsun. Profesyonelce kosedeki bakkalin duvarinda, 6’li ganyan bayiinde ya da bir deplasman otobusunde alismaya calistigimiz hayatin derinliklerinde kayboluyorsun. Sahi bunu nasil basariyorsun dostum , hayata nasil boylesine uyumla tutunuyorsun... Sana saygi duyuyoruz dostum ve saygiyla hayatin varoslarinda kayboluyoruz. İlk kez bir ask filminde rol alan, porno filmlerin iyi kalpli artistleri misali “ekmek parasi abi” tesellisi ile ilan-i ask edeyim derken duyarsizca ister istemez bu hayatin irzina geciyoruz . Biz ne yaptigimizi bile bilmezken sen hayatta her seye hakim gozukuyorsun. Bizim bugun icinde kivrandigimiz ruh firtinalarindan kurtulus yolu aradigimiz assagi mahallenin cikmaz sokaklarindan, sen beyaz gelinliklerle yillar once ugurlanmisa benziyorsun... Biz hayatin labirentlerinde farelerle dogru yolu ararken sen herseye yukardan bakabiliyorsun. Bizim katlanmak icin kokladigimiz hayata sen kolayca kaciyorsun. Hatalarimizi futursuzca yuzumuze vuruyorsun. Bilmiyorsun ki bu halinle bazen haksizlik ediyorsun dostum , farkinda olmadan biz hayat mahkumlarini kiriyorsun... Kolay mi zannediyorsun yalniz basinayken eski gunleri anmak. Ya da eski gunler birbiri ardina yani basinda turalarken kendini hala yalniz saymak. Yeterince agir degil mi sandin evdeyken gurbete dusmeyi. Alip basini gidememeyi. Diline doladiklarini bir kosede bekletmeyi. İlla bir kanit mi gerekiyor dusunduklerimizde ne kadar ciddi oldugumuzu gostermek icin. Gerimizde en yakin bildiklerimizi birakarak geciyoruz iste her kilometreyi. Yetmiyor mu sana bu midemizde bitmek bilmeyen agrilarin, anlatmaya nedenini.. Dostum, hayat cogu zaman bir fil gibi nazikce cokuveriyor insanin uzerine. O anlarda teori yetmiyor her zaman pratik dertleri ertelemeye. Eminim Sen dostum, bunlari bizden cok daha iyi biliyorsun. Belki bunun icin bizim yapamadiklarimizi yapiyor, hayatin icine kaciyorsun. Biz kimi zaman bir parca hayatin disindan da bakabiliyoruz galiba sana. Gorulmez uzakliklari asabiliyoruz saniyenin binde birindeki zaman araliklarinda. Hatta bir yerlere de yerlestirebiliyoruz seni, beynimizin karanlik kivrimlarinda. Ama yine de dikkat et, asiri hiz olum getirir dostum, hayat yolcularini da hatali sollamamali. Biz 1 . vitesi asamayan tosbagalari hayatin hizli otobanlarinda bu kadar kolay geride birakmamali. Hem bu otobandan cikani, suruden ayrilani ya cete vuruyor, ya mahkemeler yargiliyor, ya da kurt kapiyor... Simdi surude mi kalmali , hayatin derinliklerine mi kacmali, yoksa vitesi yokus yukari cikarken bosa mi almali? Bir ucurum kenarinda ilerleyen tosbagalari cok da sikistirmamali. Zira hayatin gazina basmak kolay da serde yasamak da var. İlk genclikten kalma yaz aksamlarini seslendirmis ask sarkilari, acilamayan telefonlardan sonra dokulmus gozyaslari, sonra unutulamayan ihanetler var. Hatta senin sofor koltugunda oturup, hayatin icine keyifle direksiyon salladigin umut otobusu var dostum. Yanimizdan son hizla gecip giderken otostop cekme umudumuzu elimizden alma. Bizi kizilayin bozkirlarinda, Diyarbakir’in ofis boyu tedirginliklerinde, istiklal caddesinin tenhaliginda, yapayalniz bir basimiza kalmaya kiskirtma. Hem zaten yalnizlik acik kalmis bir kapi araligindan ince narin duygularimizi goz altinda tutuyor. Ve sen bizim disariya adim atamadigimiz o kapilarin sen hep esiginde duruyorsun Ne iceri giriyor ne de disari cikiyorsun. Ansizin hayatin icinde kayboluyorsun. Kolay degil Dostum hayat oyunun icinde kalmak. Icinde firtinalar koparken disariya karsi hic bir sey olmuyormus gibi davranmak. Suskunluklar anlasilmaz kiliyor keskin kisiliklerimizi ve en cok sevenlerin gazabi korkutuyor gercek askin anlamini bilenleri... Sen bizim kactigimiz hayatlari yasiyorsun. Biz basaramiyoruz, sen basariyorsun. Lutfen soyler misin dostum , biz neden hep kiyida kaliyoruz, Sen nasil her seferinde icinde yer aliyorsun? Sen dostum, sen hayata nasil kaciyorsun? Cuneyt Ozdemir/Ruh Hali Kitabindan |
Ynt: En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk İnsanlar sadece kendiler için suçluluk duymazlar.Birde olur olmaz her şeye üzülenler vardır.Bunun adı duyarlılıkda olsa aslında dünyada yaşanan kötü şeylerden dolayı kendini suçlamak üzülmek enerjiniz alır. Öyle ise elbette dünyada kötülükler var.Bunlara duyarlı olmakla birlikte bunları düşünüp kendimize zarar vermeyelim.. Eğer ben oturup duyarlı olsaydım be her şeyi kendime dert etseydim.Gerekli gereksiz üzülseydim bu durumda bu siteyi açacak enerjiyi bulamazdım. Duyarlı olalım ancak duyarlı olmayı abartıp kendimize zarar vermeyelim. |
Ynt: En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk suçluluk duygusunu bu dönem çok yaşayan ve atlatan biri olarak yazıyorum.insanı en çok yıpratan duygulardan bir tanesi.benim 2 tane çok sevdiğim arkadaşım vardı ve bana çok iyilikleri dokunmuştu ama yanlarında rahat değildim.arkadaşlığımı sona erdirmek istiyor fakat yaptıkları iyilikler gözümün önüne geliyor kendimi engelliyordum derken arkadaşlığımı bitirdim ama onları her gördüğümde onlara haksızlık yaptığımı düşünerek kendimi suçladım ve onları okulda görmek ızdırap haline dönüştü sonra dedim ki kendime ya diğer türlü olsaydı ne olacaktı?daha çok üzülecek ve üzecektim,o zaman bırak geçmişi dedim bu da senin için bir deneyim olsun.kendimi böyle telkin ettim şimdide bu duygudan kurtuldum ve huzurluyum.insanın huzurlu olması kadar güzel birşey yok. |
Ynt: En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk bende bi konuda sucluluk duymam gerektiğini yazmalıyım.. insan 2 gun ewe kapanırda çalısmazmı ya!! ayıp... sad456 sonrada kalır sınawdan... 4897 |
Ynt: En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Üzülmeyin öğrencilerin çoğu sizin gibi yapıyor.Bir çok öğrenci böyle.. Öyleyse bunun için suçluluk duymak yerine başka bir şey yapın.. Mesela çalışmak zor geliyorsa alın kitabınızı müzik dinlerken çalışın.. Hiç çalışmamaktansa müzik dinleyerek çalışmak daha iyidir. |
Ynt: En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk iyi gene sen calismamaktan kaldin ya ben 88 ben her hafta duzenli calistigim, sunumunu yaptigim konuyu sinavda yapamadim. kalayim da butunlemeden geceyim yada alttan alayim diye baska dua eden ogrenci var midir? 1-calisarak yapamadigim dusuk not aldigim sınavlardan dolayi sucluluk duyuyorum. 2-kendimi bos yere hirpalamaktan uzmekten sucluluk duyuyorum. 3-istedigim universitede okuyamamaktan dolayi sucluluk duyuyorum. 4-kendimi cezalandirdigim icin, alternatif cikar yollari aramayi red etmis olmamdan dolayi sucluluk duyuyorum. 5-hic degmeyecek insanlara gereksz sabir, sebat gostermekten, onlara inanmaktan, umut asilamaktan dolayi sucluluk duyuyorum. 6-tum gercekleri olacak olanları bilmeme ragmen koru korune sabretmekten, zaman kaybetmekten, hayal kurmaktan,iyimser takilmaktan dolayi sucluluk duyuyorum. |
Ynt: En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Kim hayal kırıklığına uğramıyor ki bu sistemde.Herkes öyle yada böyle bir şekilde hayal kırıklığına uğruyor. Eşitsizlikler var ve imkanlar aynı değil... Yinede bakıldğında bildiğim kadarı ile gayet köklü bir üniversitede okuyorsunuz. Şikayet edenlerden olmak yerine mevcut olanın keyfini çıkarmak daha güzel değil mi? Hiç bir üniversiteye giremeyenlerin blissy çoğunlukta olduğu bu sistemde ve bir puanın binlerce kişinin sıralamasını değiştirdiği bu seçme yönteminde o üniversite bu üniVersite neyi değiştirir ki... |
Ynt: En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Ben de üniveristeye geldiğim ilk sene sınıfta kalmama neden olan birçok faktöre göz yumduğum için suçluluk duyuyorum. Bu sene sınıfta kalmanın travmasını yeni atlatıyorum. Ailesinden yeni ayrılıp tıp fakültesinde okumaya gelmiş, yalnız, agl34 biriydim. Hayat o sene boyunca oldukça boşta geçti benim için. Ve ardından aile ve tüm akrabalar arasında senelerdir başarılı olarak tanınan bir insan bir anda sınıfta kalıyor. Ailemin verdiği emeklerin, beklentilerinin boşa çıkması bana çok üzüntü verdi. Onlar hiçbir şekilde bana karşı bir tutum içerisine girmemelerine karşın kendimi bu konuda 2sene boyunca suçlu hissettim ve depresyon girdabına kapıldım. Zaman zaman hala bu duyguların içerlerde bir yerlerde kaynadığını hissediyorum. Zihnimin bir yerlerinde silinmesi gerektiği halde en ufak bir sarsıntıyla patlamaya istekli bir volkan gibi. Telkinlerin bana geçen seneden beri oldukça pozitif bi etkisi oldu bu konuda. Tamolarak düzenli dinleyemiyor olsam da insanlar benim artık daha neşeli ve iletişime açık olduğumu söylüyor. 1.sınıfı tekrarımda tüm insanlardan kendimi soyutlamıştım ve hatta hepsine karşı tavır almıştım da... Bu bilincin altı çok karmaşık bir dünya...Çok değerli Freud bile kendi kendine psikanaliz yapamamış. İlk zamanlar bunu reddediyordum, bu yapılabilir diyordum ama gerçekten de pek olası değilmiş. Bu noktada telkinler işi sessiz ve derinden hallediyor olsa gerek.... Sevgilerimle hpm2 |
Ynt: En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Özellikle Tıp bölümünde ilk sene o yoğun tempoya uyum sağlamak çok zor.Hatta seneler önce bizim lise birincisi bir kız arkadaış görmüştüm. Tıp bölümüne girmiş.Ancak ilk sene dondurmuş. Sen dondurmamışsın en azından. Bence ailen seninle gurur duyuyordur.Hadi lisede kalırsın vs anlarımda Tıp bölümünde kalmak senin değerinle ilişkili değildir.Aslında bu Tıp bölümünü okuyanlara ilk sene bir hazırlık dönemi olmalı.Birdenbire aşırı bir yüklenme yapıyorlar ve öğrenciler neye uğradıklarını şaşırıyorlar. |
En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk tabii haklisiniz ama ne olursa olsun yaptigimiz hatalar cezasiz kalmamali, hangi sebepten olmus olursa olsun. kendimizi af edelim, unutalim gitsin, bunlari oldugu gibi kabul edelim. oh hayat ne guzel... ne yazik ki gercek yasamda boyle seyler olmuyor, herkes annemiz sevgilimiz, arkadasimiz degil bizim hatalarimizi gormesin, avutsun. cunku vampirellanin yazisinda oldugu gibi sadece kendi hayal kirikliginiz degil bu, tum ailenizin. ben bir bakima mutluyum sucluluk duydugum icin. en azindan cezami cekiyorum. tabi calismayi didinmeyi birakmiyorum. |
En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Bir parça suçluluk duymak elbette faydalıdır.Ancak sadece bir parça...Kişinin ders almasını sağlar. Suçluluk duymayı ceza olarak algılamak. Başkaları için suçluluk duymak. Bunlar üzerinde uzunca konuşulması gereken konular. Gerçek yaşamda ne olduğuna gelince.. Gerçek yaşamda her şeyi çok fazla takan olan her şeyi kendi hatası gibi gören kendisini suçlayanlar sadece kendilerine zarar vermekle kalıyorlar. Almış olduğunuz notlar bitirmiş olduğunuz üniversite hiç bir şey ifade etmiyor. Hayatta siz ve duruşunuz kalıyorsunuz. Eğer suçluluk duyguları ile beslenerek suçluluk ile motive olarak bir şeyleri başarmışsanız hayat verdiklerini teker teker geri alıyor... Genelde olumlu düşünenler hayatın güzel olduğunu söyleyenler gerçekçi olmadıkları söylenir. Oysa hayata nasıl bakıyorsanız öyledir. |
Babam ve Oğlum Suçluluk Duygusu Sahnesi [youtube=425,350]6DPQ6hE806c[/youtube] Ellerimi iki yana açsaydım böyleeee gitme diyeydim…Gitmezdi….Sadıııııııık… Bu sahneyi birçoğunuz hatırlarsınız “Babam ve Oğlum” filminden. Burada suçluluk duyguları ile ilgili çok güzel bir mesaj verilir. Ve çözüm yolu olayı tekrar yaşatıp kişinin kendisini hapsettiği suçluluk ve değersizlik duygularından kurtulmasını sağlamaktır. Bazen şaşırıp kalırsınız nasıl olupta bir Anadolu Kadını filmde bile olsa bu kadar güzel bir terapi uygular. Film dışında da bakıldığında bazı insanlarımız içten gelen bir şekilde psikoloji ile ilgili dengeleri gözetmektedirler. Psikoloji konusunda hiçbir bilgisi olmayan bir Anne çocuğuna o dengeleri gözeterek öyle davranır ki açıp çocuk gelişim kitabına bakarsanız uygulamaların aynısını görürsünüz. Öyleyse bu birazda içten gelen bir şeydir. Beynimiz aslında nerede nasıl davranılacağı ile tüm bilgileri içerisinde saklar. “Siz değerlisiniz” suçluluk duygusunu gereğinden fazla hissedemeyecek kadar değerlisiniz. . Geçmişte yaşadığınız her ne olursa olsun artık geçmişte kalmıştır. Madem Sadık gitti siz yolunuza devam edin. Size ihtiyaç duyanları ve kendi hayatınızı düşünün. |
En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Suçluluk duygusu yalnış bir hareket yaptığını düşünen insanın kendini affedememesinden kaynaklanır. Burada önemli olan, bireyin yalnış yaptığına dair inancıdır.Yalnışın bireye veya başkalarına olumsuz etkisinin olmuş veya olmamış oluşu, yada diğer kişilerin bireye incinmiş yada incinmemiş oluşu hiç önemli değildir. Söz konusu yalnış, sadece düşünce yada duygu seviyesinde de olabilir. Yapılan yalnış bir iş için kendinizi suçlarsınız çünkü kendinizi affedemezsiniz.Bu tecrübeyi geçmişte bırakıp hayatınıza devam edemezsiniz. Zaman zaman herkez kendini suçlu hisseder, ancak bazı insanlar bu duyguyu daha sık deneyimlerler.Ne zaman hata yapsalar,uzun süre bu hatayı unutamaz ve bu nedenle kendilerini çok kötü hissederler. Eğer kendini sık sık suçlu hisseden kişilerden biriyseniz muhtemelen aşağıdaki özelliklerin bir veya birkaçına sahipsiniz demektir. Kendine güvensizlik Mükemmelliyetcilik Kızgınlık duygularını atamamak Affedememek Depresif olmaya eğilim Endişe halleri Daima kontrollü olma ihtiyacı Bu özellikler kişiyi suçluluk duygusuna ittiği gibi suçluluk duygusuda kişiye bu özellikleri getirir.Bu bir fasit dairedir. Suçluluk duygusunu yenebilmek için bazı öneriler: Güvendiğiniz bir kişi ile yaptığınıza inandığınız hatayı paylaşabilirsiniz.Hatanızı paylaştığınız zaman,belki de yaptığınızın o kadar da korkunç bir şey olmadığını farkedeceksiniz. Eğer kendine güven sorunları yaşıyorsanız, kendinizin affedilmeye değer bir insan olduğunuzu tamamen anlayıncaya kadar kendine güven konusu üzerinde çalışmanız gerekebilir. Depresyonunuz varsa bu sorunu çözmeye çalışınız. Mükemmelliyetcilik ve daima kontrollü olma ihtiyacı, suçluluk duygusunu yenebilmenizin önünde duran en önemli engellerdir.Bu eğilimlerden kurtulmaya çalışınız. Neden kendinizi suçlu hissettiğinizi anlayamıyorsanız,anılarınızı yazmaya başlayın. Bunun suçluluk duygusunun sebebini bulabilme konusunda çok yararı olacaktır.Sebebi bulursanız kendinize şunu sorun. Kendimi neden affedemiyorum? Kendimi affedebilmek için ne yapmalıyım?Kendimi suçlu hissetmek benim için ne gibi bir amaca hizmet ediyor? Bana ne kazandırıyor? Hataların hayatımızda çok önemli bir yeri olduğunu hepimizin bilmesi gerekiyor.Hata yaparak öğreniriz.Suçluluk duygunuzun sebebini kavradığınız zaman,bu tecrübenin size ne öğrettiğini çıkartmaya çalışın.Eğer herhangi birşey öğrenmediğinizi düşünüyorsanız,düşünmeye devam edin.Bu hatadan ne öğrenebileceğinizi bulmaya çalışın. Mükemmel olmak zorunda olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? O nedenle mi kendinizi affedemiyorsunuz? Aynı hatayı başka birisi yapmış olsa ona ne söylerdiniz? Suçluluk duygusundan bir günde kurtulabilmek muhtemelen mümkün değildir. Eğer suçluluk duygusu yaşamaya eğilimli bir kişiyseniz, düzenli olarak bu problemi nasıl aşabileceğiniz konusu üzerinde çalışınız.Suçluluk duygusundan kurtulduğunuzda nasıl bir yaşamınızın olacağını,neler hissedeceğinizi hayal etmeye çalışınız.Geçmişi geride bırakabilmek,kabullenme ve affetme kavramları üzerinde çalışınız. ABOUT.COM/Panic-Anxiety Disorders'dan derleyen Nilüfer Gökmen Yada En iyisi suçluluk dugusu mp3'ünü dinleyin 12389 s456 |
En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk "Gülmek-Suçluluk Duygusu" Sorusu Gülmek ve bundan suçluluk duymak konusundaki fikirlerinizi paylaşmanızı isteyen sorumuza verdiğiniz yanıtları yayınlıyoruz. Soru: İnsanımız çok güldüğü zaman kaygılanır ve ağzını elleriyle hafifçe kapatarak “Tövbe tövbe; hayra çıkar inşallah, başımıza bir gelecek mi var; çok güldük,” gibi kaygısını, suçluluk duygusunu ifade eden sözler söyler. Çok üzüldüğü ya da ağladığı zaman ise suçluluk duymaz. Neden? Cevap: Çünkü çok gülmek insanın içinde daima bir endişeye sebebiyet verir. Ama üzüntü suçluluk duygusu hissettirecek veya kaygıya sebebiyet verecek bir duygu değildir. İnsan bu durumda sadece hissettiği acıyı düşünebilir. Cevap: toplumda gülmek ayıplanır. Cevap: Şunu itiraf edeyim ki yukarıdaki olay bende de var. Bu soru üzerine düşündüm ben neden böyle bir eylem içine giriyor olabilirim ve o anda aklıma gelen şu oldu sanırım kendime mutluluğu tam anlamıyla yakıştırmıyorum yada mutlu olup gülmekten yada fazla mutlu olup gülmekten korkuyorum ve bana fazlasının zarar getireceğini düşünüyor olabilmemden kaynaklanıyor olabilir kanısına varıyorum. Cevap: Geleneksel olarak insanımız öyle şartlandırılmıştır. Bu sanki zorunlulukmuş gibidir. Ne yazık ki kendilerine gülmeyi yasaklamışlardır sanki. Cevap: Bütün bunların sebebi bence korkudur çünkü korkular bizlerin benliğine işlemiş bize bir batıl inanç söylemişlerdir büyüklerimiz ve çevremiz buda istemeden de olsa bilincimize işlemiş ve birçoğumuz bundan kurtulamadık ağladığı ve üzüldüğü zaman ise suçluluk duymaz çünkü o an sinir ve aniden gerçek öz benliği devreye girer doğru olduğuna inanır ve suçluluk duymaz insan yani bizim bilinç altımız ve öz benliğimizden kaynaklanır bir çok insanımız gerçek öz benliğini tam bulamamıştır Cevap: İnsanların olayları değerlendirmede genelde negatif olmalarından kaynaklanmaktadır. Diğer bir neden ise, toplumda bu şekilde yerleşmiş olan bir değerlendirmenin olmasıdır. Aslında insan davranışını ve düşüncesini etkileyen süreçlerin araştırılarak bu soruya cevap bulunması gerekebilir. Cevap: çünkü zaten o çok gülmenin ardından bir üzüntü geldiğini düşünürüz. Cevap: Bence bu tip insanlar gülmeyi kendine yakıştıramaz çünkü onu hak etmediğini düşünür, sanki birilerine karşı bir terbiyesizlik yaptığını düşünerek suçluluk duyar. Bu bazen bana da olur; Gülerken ya da eğlenirken bir anda kendimi durdurmaya çalıştığımı hissederim. Bunun sebebi nedir? Cevap: Türk milleti olarak sürekli üzüldüğümüz ağladığımız için bu durum bize normal geliyor. Mutlu olmak hakkımız değilmiş gibi düşünürüz hep bu yüzden güldüğümüzde arkasından kötü bir şeyler olmasını bekleriz. Cevap: çünkü ağladığında üzgündür ve acısını azaltmak için ağlamaya ihtiyacı olduğunu düşünür ya da hak ettiğini düşünür kaygılanmaz ama gülünce süre gelen klasik cümle yüzünden başına bir şey geleceğini düşünüp kaygılanır. Cevap: küçüklükten beri bizlere bu öğretiliyor da ondan. Şu aralar ilgimi çeken bir konu var. Ben Rusça, Fransızca sözcükler öğrendim. Bunları gidip sözlükten anlamlarına baktığımda hepsi olumsuz cümlelerdi. (örnek: işe yaramaz) ve farkına vardım ki dünyadaki hangi dili öğrenmeye kalsam ilk öğrendiklerim olumsuz şeyler oluyor. Yani insanlar hep birbirlerine olumsuzluk öğretiyorlar farkında olarak ya da olmayarak.ve belki de ben de... Cevap: ben de çok güldüğüm zaman eskiden böyle derdim, kaygılanırdım, çünkü o donemde islerimiz düzgün gitmiyordu (gerçi simdi de düzgün gitmiyor) ve çok güldüğümüz zaman bence o gülmeyi hak etmediğimizi düşünürdüm. belki dinsel olaylarda etki ediyor tabii ki, su anda ABD’de yaşıyorum (kacak, ayni zamanda çalışıyorum)ve burada dinsel görüşlerim biraz değişti, inancım azaldı, simdi eskisi kadar fazla kaygılanmıyorum öyle çok güldüğüm zaman. Cevap: Ben bir anımı aktarmak istiyorum. İlkokulda bir karne günü çok gülüp çok eğlenmiştik. Başarılı bir öğrenci olmama rağmen öğretmenim daha çok çalışayım diye 3 dersime "iyi" not vermişti. Saatlerce ağlamış ve içime kapanıp kendime güvenimi yitirmiştim. O olaydan sonra büyüklerin söylediği "çok gülen çok ağlarmış" sözü aklımda yer etmişti. Uzun zaman bunun doğruluğuna inandım. Şimdi bunun tümüyle batıl bir inanç olduğunu düşünüyorum. Ama bir çocuğun kişiliğini etkileyebiliyor böyle saçma sapan fikirler. Tesadüfen arka arkaya gelmiş mutlu ve mutsuz olaylar şartlanmaya neden olmuş olabilir diye düşünüyorum. Sanırım yine eğitim meselesi çıkıyor karşımıza. Günümüzün sosyo-ekonomik şartlarında mutlu olmak iyice zorlaşmışken birde insanların doya doya gülmelerine böyle engel olunuyor. Çocuk kalbiyle gülebilmek gibi güzel bir şey var mı? Cevap: Mazoşistlik ruhumuza işlemiş bizim. Güçlü olmayı dirayetli olmayı ilk hedef olarak belirleyemiyoruz. Bunun için bize tanınan imkanların kısıtlı olduğunu düşünüyorum çünkü kimsenin özünde ne beslediğini bilmemiz çok zor. Toplum olarak büyük bir güven problemi yaşıyoruz. Bu sebepten de daha az üzülmek namına her şeyin siyah tarafından bakmak daha cazip geliyor sanırım. Cevap: İnsanlar dahi çocukken başına kötü olayların gelebileceğine inandırılır. Başına gelen kötü olayların payını da başkasına yükler. Örneğin çocuk büyür okula başlar. Öğrenim yaşamına devam eden öğrenciler gözlendiğinde başarısız olan öğrencilerin kendilerini hocalarının bıraktığını söylerler. Ama başarılı öğrenciler de ''ben dersten geçtim '' derler. Görüldüğü aynı dersten başarılı olan öğrenciler kendilerini öğretmenlerin bıraktığını söylerken , başarılı öğrenciler de kendilerinin dersten geçtiğini söylemektedir. Çünkü başarısızlığın ya da başa gelen kötü olayın kaynağı bir başkasıdır. İnsanlar iyi bir şeylerle de etmek için çaba harcarlar.Sanki kötü şeylerin başlarına gelmesini kendilerinin kaderiymiş gibi tanımlarlar. Bu yüzden de çok gülmek onlar için kötü bir olayın habercisi gibi tanımlarlar. Üzülmek ve ağlamak ise onların kaderinde vardır. Cevap: Çok güldüğü zaman bilir ki sonucunda kötü bir olay olacak inancı hakimdir Türk toplumunda.Geçmişten günümüze gelen kalıplaşmış bir inanıştır bu. Cevap: mutlu olmaktan hep korkarız, iyi şeylerimizi anlatmayız nazar değer ya da yine bir şey olacak kaygısıyla. çok üzüldüğü ağladığı zaman üzülmeyiz acı çekerek bazı şeyleri iyi şeylere hak kazandığımızı düşünürüz. bedel ödeme yani Cevap: Hayat inişler ve çıkışlarla dolu.. Belki de insanlar çok mutlu oldukları anlardan sonra bir sıkıntı dönemine giriyorlar ve bu bir kaç defa tekrarlandığında, hep böyle devam edeceğine İNANIYORLAR.. Açıkçası ben de önceden böyle düşünenlerdendim. Belki hala zaman zaman düşünüyorum ama okuduğum olumlu düşünmenin gücü ile ilgili kitaplar bana hayata ne olursa olsun pozitif bakmam gerektiğini öğretti!! Ama insan bunu her zaman başaramıyor! İnsanlar gülmeyi kendilerine bir lüks olarak görüyorlar bence.. Mutlu olmayı bilmiyorlar! Oysa mutluluk ve gül-e-bilmek insanın içinde saklı!! Ağlamak beni her zaman rahatlatmıştır ve itiraf etmek gerekirse her üzüntüden sonra mutlaka mutluluğun geri geleceğine inanmışımdır.. Yani bunu hak ettim cezamı çektim şimdi ise ödülüm mutluluk. Aslında insanı yönlendiren tek şey: beyni.. Olumlu veya olumsuz düşünülen birçok şey gerçekleşmiştir hayatta. Yaşamdan zevk almasını bilmeyenler küçük dertleri büyütmüş, mutluluğun kendilerine haram olduğunu düşünmüş ve gülmekten korkar hale gelmişlerdir. Yani tamamen öyle olacağına inanmak.. İnsan gülmekten korkmamalı.. Hayatta acılar da yaşanıyor sevinçler de.. Hayat bir sınav ve bu sınav da doğrular da çıkabilir yanlışlar da.. Önemli olan yanlışların doğru cevaplarını bulabilmek ve bir dahaki sınavda yine yanlış olacak diye düşünmek yerine, doğru yapacağım diyebilmektir..yani üzülmeyi hak ettiklerini düşünmek yerine, bunu mutlu olma yolunda önüne çıkan ve aşılabilecek bir engel olarak görebilmektir.. Cevap: mutsuz ve sitemkar olmaya o kadar alışmışız ki; mutlu olmayı yadırgar bir hale gelmişiz. Cevap: Benimde dikkatimi çeken bir konu gerçekten etrafımızda birçok kişi çok güldükten sonra hatta gülmelerinin sonun doğru ağızlarını elleri ile kapatırlar. Bu konuda ben şöyle düşünüyorum bizim insanlarımız hep baskı altında yetişmiş olmaları ve böyle çok güldükleri zaman sanki başlarına bir şeyler gelecekmiş gibi bir an duraksarlar ve ardından da bugün çok güldük başımıza bir şeyler mi gelecek diye endişelenirler belki de halkımızın bakış açısını yansıtmaktadır ama şu an aklıma tam olarak bir şeyler gelmiyor sıra ağlamaya gelince insanların ağlaması çok güzel ve doyumsuz bir duygudur ama neden ağladığına bağlı olarak değişiklik göstermektedir. İnsanlar ağlayınca vücuttaki özellikle beyindeki üzüntüye sebep olan hormonlar gözyaşına verilerek dışa atılır bu da insanlarda bir rahatlamayı sağlar işin diğer yanı ise insanlar çaresiz oldukları zaman ağlarlar ve elinden geleni yaptıklarını düşünürler. Benim düşündüklerim bunlar aslında daha derin açıklamaları mutlaka vardır ama şu an aklıma sadece bunlar geliyor. Cevap: çocuk ağlayarak doğar. Daha sonra her sıkıntı ve hatta iyi duygularını bile ağlayarak belirtir.neden gülerek doğmuyoruz. Sonradan öğrenilen şeyler maskelerimiz mi?ne dersiniz. Cevap: Bunun nedenini tam olarak ben de bilmiyorum çünkü atalarımızdan miras kalan bir şey. Her zaman çok gülmenin iyi olmadığı öğretildi, öyle de süregeldi maalesef. Ama ben her şeye rağmen kendi kendime espri yapıp kendimi güldüren biriyim(içimden:) ne diyeyim suç "Atalarımızın" Cevap: Bize mutlu olmaktan korkmayı öğretmiyorlar mı? Büyüklerin yanında yüksek sesle gülmek ayıptır. Sınıflarda gülmek yasaktır. Çok gülen kadın hafif kadındır. Dini inançlarımıza göre de bu dünyaya mutlu olmaya gelmedik. Cevap: çünkü o kadar alışmışız ki ağlamaya nedenini hiç düşünmeden ağlarız. Ya mutlu olunca hemen kaygılanır ve bekleriz kötü bir şey olacak diye. Belki de kendimiz yaratırız o kötü durumu. Çünkü hayat bize inandıklarımızı ve istediklerimizi verir. Kötüye odaklanırsak kötü olur. Halbuki güzel bir gülüş karanlık eve giren ışık gibidir. Hem kendini hem çevresini aydınlatır. Ama toplumumuz öyle değil alıştırılmıştır mutsuzluğa. Çocukluktan başlıyor insan mutsuzluğa. Bir çocuk zevk aldığı bir oyun oynuyordur misafirlerin yanında mutludur ama ebeveynler hemen gürültü yaptı diye azarlar çocuğu.mutsuzdur artık o çocuk.çok güldü başına azar yedi. İşte gerçek orda bence. İnsanlar birbirlerine mutlu olmayı çok görüyorlar. Yani mutluluğu değil üzüntüyü öğreniyoruz onu alışkanlık olarak ediniyoruz. Herkese sonsuz mutluluklar diliyorum. Cevap: kendini öyle programladığı için yeniden bir yazılım atması gerekir Cevap: Babam biz küçükken çok gülmeyin başımıza iş gelecek derdi. Akabinde de ufak tefek olaylar yaşanırdı ama ben nedense bu konuda babama hiç inanmadım. Babamın yanında çok fazla gülmemeye alıştık biz iki kardeş. Çünkü babam kötü bir şey olacak diye inandığından zaten onu çekiyordu ve bir başkasını değiştirmek kendimi değiştirmekten daha zor geliyordu bana. Onun haricinde hayatımın her safhasında çok gülen ve duygularını yaşayan biriydim. Babama neden böyle söylüyorsun diye sormak aklıma gelmemişti doğrusu. Geçenlerde EFT ile ilgili bir kitapta bu konuda okuduğum yazıda çok güldürdü beni. Ben ağlamadığımda suçluluk duyuyorum bazen. Neden bu kadar soğukkanlı davranıyorum diye. Gülmeyi ise çok seviyorum. Reiki ve olumlu düşünme ile ilgili kitaplar okuduğumdan beri, bu tarz düşüncelere (kalıplara) çok önem vermiyorum, yada olumlularla değiştiriyorum. Sorunuzun cevabı olmadı sanırım. Babamla görüşüp onamı sorsam ne? :) Cevap: çünkü herkes iyi bir şey olunca hayra yorar fakat kötü bir şey olunca bir daha öyle bir şey olmaz bu benim fikrim ama bize göre demek istiyorum çünkü siz kitabınızda ben yok biz var diyorsunuz Cevap: Bize evrenin zıtlıklar diyarı olduğu söylendi.Yani hiçbir şey, uzun süre aynı kalmaz. Gece-gündüz, iyi-kötü, aydınlık-karanlık gibi. Bu nedenle gülmenin ardından ağlama, ağlamanın ardından gülme gelir diye bekleniliyor.Yani bazen gülerken bile o anı yaşamayıp ilerdeki olabilecek ağlamayı düşünüyoruz. Aksi durumda ise, ağlayıp rahatladığını ardından sırada gülmenin geleceğini düşündüğü için kişiler, suçluluk duymuyor. Bence nedeni bu şekilde özetleyebiliriz. Cevap: Toplumumuzun örf, adet ve geleneklerine baktığımız zaman aslında özünde edep için söylenmiş ama zamanla cezalandırıcı boyuta gelmiş bu ve buna benzer pek çok söz vardır maalesef. Özelikle tasavvuf edebi ile kavrulmuş Anadolu kaynaklı bu sözün özünde "her şeyin ölçüsünü bil, ne az, ne fazla" mesajı yatmakla beraber zaman içinde bu hayatın keyfi olan her gülme için kullanılmaya başlanmış, sözün özü çarpıtılmış. Bu ve benzeri yanlış anlaşılan ve yorumlanan örneklerin çok olması ise zamanla sürekli suçluluk duygusu içinde yaşayan bir toplum olmamıza sebebiyet vermiştir. Bence bu nedenledir ki çok üzüldüğü veya ağladığında ekstra suçluluk duymasına gerek yoktur, zaten bilinçaltına bu kazılmış ve bununla yaşamaktadır. Örf, adet, gelenek ve inançlarımızın tamamen yanlış yorumlanması bilinç altlarımızın da bol bol suçluluk duygusu ile dolmasına neden olmuştur. Yapılması gereken ise tüm zamanla yanlış yorumlanan söz, adet, gelenek ve inançların, eğitimli, konuya vakıf kimselerce tekrar elden geçirilerek yorumlanması ve topluma doğrularının izah edilmesi. Paylaşmak istedim, konuyu açtığınız için teşekkürler, Cevap: Ben bu durumu insanların genel olarak hayattan zevk almayı, mutlu yaşamayı ve daima gülümsemeyi benimsememelerine bağlıyorum. Bu değerlerle yaşamak alışılmışın dışı olarak değerlendiriliyor çünkü. Herkese korkmadan gülebileceği bir yaşam dileklerimle. Cevap: bizim milletimiz iyi şeylerin olmasına pek alışkın değil bana kalırsa. Güzel şeyleri hayatımıza almaktan o kadar çok çekiniyoruz ki hayatımıza bir köşesinden girdiğinde aslında bize mutsuzluk getirecekmiş gibi geliyor. Alışkın değiliz biz dilediğimiz gibi yaşamaya. Konu komşu görecek diye eşimize, sevgilimize sarılmaya güzel söz söylemeye. Sevenler birbirlerine başkalarının yanında söylemezler sevdiklerini ayıp(!) Olur diye ama kırabilirler birbirlerini çekinmeden. Her zaman gözleri hafif şehla ama deniz mavisi gözleri olan birine gözlerin şehla demeyi seçeriz biz çünkü rengi çok güzel demek zor gelir bize. Güzellikleri pek sevmez ve korumayız biz eşsiz güzelliklere sahip olmamıza rağmen. Belki başka milletler de böyledir bilmiyorum ama biz de var bir çekingenlik, mutluluğu kabullenmezlik. Mutluluk bize ağır geliyor sanırım... Cevap: Kişi üzüldüğünde suçluluk duygusunu bastırmış olur. Yani egosunu acı çekerek tatmin eder ve suçluluk hissi ortadan kalkar. Bana göre bu durum savunma mekanizmalarıyla alakalı olmalı. Cevap: bu konuda çok ciddisiniz. Batıl inanç gibi bir şey bu sanırım. Topluma da yerleşmiş bir kere mesela bizde öğrencilikten kalma bir söz var. Bugün çok güldük akşam ağlamasak iyi gibi. Cevap: Çünkü bizim terbiye sistemimiz ciddi ve ağırbaşlı olmayı güleç ve hafif ruhlu olmaya üstün tutmuştur.Veya eskiden böyleydi. Fakat farkındaysanız son zamanlarda bu anlayış medyanın da etkisi ile özellikle televizyonun değişti. Eski ağır olda molla desinler insan tipinin yerini sulu zırtlak terbiyesiz haddini bilmeyen insanlara bırakmaya başladı. Eskisi yutulmayacak kadar sert bir lokmaydı ama buda içine fazla su katılmış içkiye benzedi. Acaba bu bir geçiş dönemi mi? Millet olarak ikisinin orta noktasını bulma şansı ve mutluluğuna erişecek miyiz? |
En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Cevap: çünkü insan sürekli mutlu olacağına inanmaz. bunu ona yaşam öğretmiştir. aslında gerçekçi bakmayı öğretiyor hayat. dünyanın bir ucunda ya da yanı başında bir insan acı çekerken kendisinin sürekli mutlu olması insana bencilce geliyor belki de. Böyle olunca da çok üzüldüğü ya da ağladığı zaman bir nebze olsun kendini rahat hissediyor. kötü durumda olanları anladığını hissederek şükran duygusu içinde huzur buluyor. Cevap: her güzel şeyden sonra bir kötülük yaşamaya alışmış olan toplumumuz, korku kaygısından dolayı bu şekilde bir söylemde bulunur. her şeyin üst üste geldiğini düşünürüz ama bunlar genelde kötü olaylardır. aslında iyilikler de hep üst üste gelir farkına varmasak da. Belki de her şeyin bir sırası olduğuna inanan toplum üzüntüden sonra bir iyilik geleceğini düşünüyordur. Cevap: Çok üzüldüğünde zaten daha kötü bir durumla karşılaşma gibi bir derdi olmaz zira o an için zaten oldukça kötü bir durumdadır. Cevap: çok güzel bir tespit. bu lafla hep dalga geçmişimdir insanlar hep alışmışlar her şeyi kötüye yorumlamaya bayılıyorlar nedense? çok gülersen aman çok ağlayacağım denir ama çok ağlayınca da ağlama ağıt ağıt getirir derler. işte insanlar o kadar alışmışlar ki her şeyi kötüye yorumlamaya ne yaparsanız yapın eminim değişmeyecektir düşünceleri bilinçaltına öyle bir yerleştirmişler ki kısacası Türk insanı her şeyin kötü ve başarısızlık getireceğine öyle bir inandırmış ki kendini bundan vazgeçmesi olanaksız bence :) çok komik aslında benim çok sevdiğim bir söz var hayat ondan ne istersen onu verir daha fazlasını değil o yüzden her şeye güzel bir yönden bakmayı deneyin göreceksiniz her şey daha güzel olacaktır. Cevap: Bu bir batıl inançtır. Beyne yanlış ileti göndermek kadar saçma bir şey yoktur. Yok böyle bir şey. Cevap: bence gülemeyen çevremizde mutsuz olan insanları da düşünmemiz için söylenmiş olabilir Cevap: toplum olarak biraz negatif olmamızdan kaynaklanıyor. Çok gülen kadınlar ve erkekler de toplumumuzda pek hoş karşılanmaz bilirsiniz. Ya aklından şüphe ederler yada hafif meşrep görürler. Sanırım toplumumuz üzgün veya ağlamaklı halleri ağırbaşlılık ve efendilik göstergesi sayıyor. O yüzden bu gülmelerden duyulan suçluluğun toplumdan kaynaklandığını düşünüyorum Cevap: Çünkü insanlarımız batıl inançlı.. Mantıklı düşünmek yerine başkalarından duydukları hurafe sözlere inanıyorlar. Bu davranış da tamamen bundan kaynaklanıyor. Cevap: bu cümlelere hep gülüp geçmişimdir yanlış öğreti olduğunu düşünüyorum Cevap: Belki ağlayarak veya çok üzülerek o sıkıntıyı üstünden atar bu yüzde ağla açılırsın falan derler yada biraz daha kaderci yaklaşımla olaya yaklaşır aman ölümlü dünya der bundan olabilir. Ama bence kişi ağladığı zaman suçluluk hisseder ve değiştiremediği olaylar için kendini suçlar keşke şöyle yada böyle yapsaydım sonuç böyle olmaz bende ağlamazdım der. Cevap: geleneksel bir anlayış olsa gerek hocam.nedense toplumumuz da böyle karamsar bir takım hurafeler daha çocuk yaşta öğretilir hepimize. çok neşelenmek sanki kabahatmışcasına mutsuzluğa mahkum ediyoruz kendimizi Cevap: Belki ağlayarak veya çok üzülerek o sıkıntıyı üstünden atar bu yüzde ağla açılırsın falan derler yada biraz daha kaderci yaklaşımla olaya yaklaşır aman ölümlü dünya der bundan olabilir. Ama bence kişi ağladığı zaman suçluluk hisseder ve değiştiremediği olaylar için kendini suçlar keşke şöyle yada böyle yapsaydım sonuç böyle olmaz bende ağlamazdım der... Cevap: geleneksel bir anlayış olsa gerek hocam.nedense toplumumuz da böyle karamsar bir takım hurafeler daha çocuk yaşta öğretilir hepimize. Çok neşelenmek sanki kabahatmışcasına mutsuzluğa mahkum ediyoruz kendimizi Cevap: Başımıza gelen kötü olaylardan öylesine bıkmış durumdayız ki gülmekten korkar olduk. Hayatımızda sürekli bir mutsuzluk ve anlık mutluluklar var . Cevap: Toplumca ağlamaya endekslenmişiz. Küçükken bize çok gülmek iyi değildir ağır insanlar çok gülmez, eğlenmez denilirdi. Bu şekil de toplumca ağır olmamız ağır durmamız öğütlenir. Fazla gülenlere ters ters bakılır. Bu aslında dinin getirdiği bir şey değildir. Ama insanlar bunu dine bağlar. Dinimizde çok gülmek haramdır diyen bile vardır. Aksine dinimiz aşırının yanlış olduğu, her şeyin aşırısına gitmeme öğütlenmiştir. Bu hususta Kuranda ayette vardır. Onun için aslında fazla ağlamak da öğütlenmez ama , insanlarımız güldükleri zaman başlarına kötü bir şey geleceğini zannederler. Bunun batıl inançlardan olan tahtaya vurmak gibi bir batıl inanç olduğunu düşünüyorum. Cevap: bence insanlar her şeyin bir karşılığı olacağını düşünür yani fazla gülersen karşılığında fazla üzüleceksin ama ağlarsan sonunda mutlu olacaksın gibi bir zihniyet var. Bu yüzdende ne kadar ağlasak kardır diye düşünüyorlardır. Cevap: acaba kendilerini çok gülmeye laik görmezler mi? Cevap: bence sadece batıl inanç. İnsan çok güldüğünde yada ağladığında niye kötü bir şey olsun ki sadece her ikisinde de dikkat azaldığı için ufak tefek kazalar olabilir Cevap: suçluluk duymaz çünkü yanlış bir şey yapmadığını düşünür, başına bir şey gelecek kaygısı taşımamaktadır. Yani ya mutlaka başına bir şey gelmiştir ya da herhangi bir olay, durum onun canını yakmıştır ve kendini kötü hissettiği için üzülmüş ya da ağlamıştır. Cevap: Bu hayatı üzüntü üzerine kurulduğunu düşünür sürekli başına kötü olaylar geldiği için; bundan dolayı gülmek eğlenmek çok farklı gelir bireye Cevap: güldüğümüz zaman arkasından ağlayacağımız bir durum gelir korkusuyla telaşlanırız. ağladığımız zaman peşinden güleceğiz diye endişelenmeyiz mantıken! Cevap: çünkü kültürümüzde ağlamak son derece normal bir şey, gülmek ise normal dışı bir şey. Kahkaha ile gülmek ayıp, herkesin içinde gülmek ayıp, herkes ağlamaktayken şikayet etmekteyken sızlanmaktayken kahkaha ile gülmek ! Aman Allahım çok ayıp çoook ! Cevap: Gülme ve üzülme konusunda bazı gözlemlerime göre, gülme yerinde dahi olsa hafiflikle. "istisnalar hariç" Üzülmek ve ağlamak ise diyet ödemekle eşanlamlı tutulmakta, Yine de bu konuda açıklamalarınızı merakla bekliyorum. Cevap: :) Gerçekten güzel bir tespitte bulunmuşsunuz. Toplumumuz öteden beri süre gelen anlayışla nedendir bilinmez kendilerine mutluluğu çok görür. Her zaman acıya, kedere, hüzne hazır olan toplumumuz sanki acı çekmek için yaratılmıştır. Hüznü doğal görürken bir türlü mutluluğu, sevinci doğal karşılayamamıştır. Her iyinin arkasında bir kötülük bekleye durmuştur. Belki de bu anlayış olumlu umutlu düşünme yeteneğini kaybetmiş olmaktan kaynaklanmaktadır. "Ayy çok güldüm kesin ağlayacağım" düşüncesi çoğumuzun kafasındadır.Yanlış olduğunu bile bile yine de bu tür duygu ve düşüncelerimizi hafızamızdan tamamen silip yok edemiyor yaşantımıza yansıtıyoruz. İşte böyle bir toplumuz biz üzülmeyi kendimize yakıştıran bir toplum mutluluğu hak etmediğini düşünen bir toplum. Cevap: Bilmiyorum bana da oluyor Cevap: Bu bir ön yargıdır. Toplumumuzca ortada bir suçluluk duygusu olmadığı için suçluluk duymazlar Cevap: Kültürümüz zayıflığı,''garibanlığı'' destekliyor. Buna karşılık güçlü olan, neşeli, gülen insanlara karşı da çok olumlu bakmıyor. Temel nedeni korku ve yasakların kültürümüzde hakim olması dolayısı ile desteklenmesi. Tabii bunun karşıtı olarak da çok güldüğü zaman tepki görmesi, dolayısı ile bu davranışa kaygı ile yaklaşması. Cevap: insanımız üzerinde baskı yaratan kaynakları öncelik sırasına koyduğunda, ilk sıralardan birini toplum almaktadır ve bu da "el ne der" şeklinde tezahür etmektedir, başka bir değişle ortaya çıkmaktadır. Ayrıca aşağılık duygusu nedeni ile iyi şeyleri kendimize yakıştıramadığımız için suçluluk duymaktayız; fakat üzüntüyü en dibine kadar yaşamak istemekten suçluluk duymak yerine tuhaf bir haz almaktayız. Bunda dinin etkisi olabilir. Biz günahkar kullar düşüncesi bunda etkili olabilir. Ayrıca bilimsel olarak nasıl tanımlanır bilmiyorum ancak; görgü meselesi; önemli, böyle gördük. Başka bir konu da hangi durumda hangi rol oynanır kalıplarını da unutmamalıyız. Çok gülünce ağız kapatmak ve aynı kalıp cümleyi kurmak: belki gerçekte içimizden böyle düşünmüyoruz ama sosyal gurubumuzdan kaba tabiri ile sürümüzden de ayrı kalmak istemiyoruz. Hiçbir konuda kendimizi yetiştirmediğimiz için güvensizlik duymaktayız. Bu nedenle eleştirilere karşı durma gücümüz yok. Güç olmayınca "el bize ne der" kalıbını; güçlü olsak biz ele ne deriz şekline çevirebiliriz. Bu konuda temel etkenler din, doğululuk, tembellik, güvensizlik, vb. Ayrıca insan gülmek için ağlamaya göre daha çok kalori harcar çünkü kaslar daha büyük açı yapar. Cevap: Biz toplum olarak öyle durumlarla karşılaştık ki mutluluğu, gülmeyi, eğlenmeyi kendimize çok görmeye başladık. Hayatın hep aksiliklerden işaret olacağını ve bunun aksi olduğu zaman bir eksiklik olduğu kanaatini taşımaya başladık. Hep çelişki içinde yaşamaya sürüklüyor bu da ve nasıl mutlu olacağımızı düşünüyorken; kendimiz bunu engellemek için elimizden geleni yapıyoruz. Hiçbir şey yapmıyorsak tabularımızı değerlerimiz olarak kabul edip bunlara sahipleniyoruz. Cevap: çünkü bu bir İslami gelenektir. Eskiden evliyalar da böyle yaparmış. Cevap: bence alışmışız mutsuzluğa hep sanki kesin bir şey olacak birazdan üzüleceğiz diye düşünüyoruz bende öyleyim ağlamak gülmekten daha yakın bize o yüzden ikisini ayırıyoruz Cevap: Çünkü peygamberimiz çok acılar çektiği için.....Olabilir Cevap: benim fikrimce insanlar kalıplaşmış bir yargıyı kabullenmekte ve etkisi altında kalmaktadır. etkilendiği için içten içe inanır ve güldüğü zaman olumsuzluklar gelir bu durumda da büyükler doğru söylemiş olurlar. Cevap: Sanırım kendimize güzel şeyleri layık görmediğimiz için ve kaderci olmayı öğrenip üstelik de bundan zevk aldığımız için maalesef. Cevap: bence gülmek de ağlamak kadar normaldir ikisi de hayatın vazgeçilmez parçasıdır ben uzun süre ağlamaz isem yine kendime eften püften sebepler bulur ağlarım uzun süre gülmez isem yine eften püften sebeple gülmeye çalışırım yani uzun süre gülmez yada ağlamaz isem mutlu olamam. Cevap: dini açıdan çok gülmenin uygun olmadığı toplumumuz tarafından tamamen kabul edildiği için diye düşünüyorum Cevap: bizde bir şeyler hep ters gitmek zorundadır, kendimizi mutluluğu hak etmeyen insanlar olarak görürüz hep. eğer bir gün onu yakalarsak da kaybedeceğimiz korkusuyla tadını çıkaramayız sevinçlerin... kendimizi asık surata düşman bakışlara mahkum ederiz. sebebi mi gülmek zayıflıktır da ondan! bize hep böyle öğretildi... Cevap: gülmeyi yeterince hak etmediğimizi düşündüğümüzden; veya çok gülersek, tanrının bizi fazla rahatlığımız yüzünden cezalandıracağını düşündüğümüzden olabilir, belki de fazla hafifliğin kötü olduğunu düşündüğümüzden. Cevap: sanırım ülke olarak, pek mutlu yaşamaya alışkın değiliz.. Biraz mutlu olsak , hemen ardından bunu on katı üzüleceğimizi düşünürüz.. Ya da bize böyle öğretildi.. Asla bir insanın ömrü boyunca mutlu olamayacağını ve bunun ütopik bir düşünce olduğu da bize öğretilenlerdendi. Küçücük sevinçleri bile değerli kılan belki bu anlayıştı. Hep ağlamaya ve arada bir gülmeye alıştık. Hep bunları hayatın bize sunduğunu düşünüp sessizce kabul ettik. Halbuki hayat bize istediğini değil, bizim istediğimizi verir. Bir çok şey öğrenmemize rağmen hayattan istediğimizi nasıl alacağımız bize öğretilmedi. Bunu tek başına öğrenip hayata karşı duranlara ne mutlu..... Cevap: Bence bu kullanılan sözler çocukluğumuzdan beri büyüklerimizden bize kalan atasözleriymiş gibi gelir. Hani onların vardır bir bildiği deyip de kullandığımız sözlerden. Ama neye inanırsak o olur düşüncesi de yok değil. Suçluluk duygusu da ardından gelecek ya da gelmesi düşünülen olayın oluşu gözlenirse kendi güldüğü için kaynaklandığı düşüncesidir. İnsanın gülmesi kadar ağlaması da doğal bence. Yaşamın bir parçası olarak görüyorum. O bizim içimize doğuştan ilk anne karnından çıktığımız andan itibaren gelen bir duygu. Bunun için ağlanıldığında suçluluk duyulması zaten mantıksız. Cevap: Anne ve babamız gülmezler biz güldüğümüzde de kötü kadınlar gibi gülme deyip uyarırlardı. Çünkü kendileri de ebeveynlerinden öyle görmüşlerdi. Kendileri de içlerinden geldiği gibi güldüklerinde Allah hayıra çıkarsın deyip, elleriyle kulaklarını çekip tahtalara vururlardı. Bizler yeni nesil olarak onlar kadar mutaassıp batıl inançları her ne kadar uygulamazsak da etkilerinde kalıp çocuklarımıza karşı zaman zaman yanlış eğitim verebiliyoruz. Çok üzülüp ağladıklarında da suçluluk duymayıp bunu hayra yorar gelecekteki günlerinin refah ve mutluluk içinde geçeceğine inanırlardı.Belki de bizlere atalarımızdan kalan genetik mirastı. Eski resim ve fotoğraflara bakarsanız genellikle çok ciddi ve çatık kaşlı poz daha geçerlidir. Oysa yabancılarda daha sempatik sevecen içten gelen doğal bir tebessüm ve gülen yüzler vardır. O zaman gelenek görenek örf adet din hukuk ve kültür farkından kaynaklanan davranış şekillerini benimsemişiz. Cevap: çünkü insanlar nedense hiç mutluluğu hak etmediklerini düşünürler ve çok mutlu oldukları zaman hep korkarlar bunun geçici olacağını düşünürler ve sonra üzülürler sanki mutlulukları o anda bitecek gibi hayırdır inşallah çok güldüm derler. oysa ağlamak çok basittir herkes için. ağlamak çok önemli değildir toplumumuz için sanki ağladıkları zaman gerçekten ağlamayı hakkettiklerini düşünürler.oysa tüm duygular aynı olmalı. her durumda her şeyi hak ettiğimizi düşünmeliyiz. Cevap: Sorunuz bence yaşam toplumumuzun yaşam tarzı, kültürü, anane ve gelenekleriyle de biraz ilgili.Toplum olarak iyimser bir toplum değiliz bunu kabul etmek gerekir. Ama tarihimize bakacak olursak sürekli olarak dramatik olaylarla karşı karşıya kalmışız. -Kurtuluş savaşı vb- Buda ister istemez nesilden nesile aktarılan bir kültürel bir miras gibi. Hala birçok yöremizde bayanların kahkaha atmasının ayıp karşılanması yada sizin yukarıda verdiğiniz örnekler gibi. Üzüldüğümüz ve ağladığımız zaman ise bir bakıma kendi kendimizi suçlu olsak dahi teselli etmiş olmuyor muyuz. -Nasıl olsa ağladım bak işte bende üzüldüm üzerime düşeni yaptım gibi- bilmiyorum siz nasıl değerlendirirsiniz. Cevap: Bu konudaki düşüncem, bireyin topluluk arasında çok güldüğü için kendisinin ağırlığından, sertliğinden tavız vereceği, aaa çok sulu gibi eleştirilere maruz kalacağı düşüncesidir ve hayatında gülünecek şeylerin ağlanacak şeylerden daha az olduğu ve gülmesinin bu koşullar altında normal olmadığı düşüncesidir. Sizce? |
En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Cevap: Bir insan ki; Güldükten sonra kendini sorgulayarak suçlu hissediyor. Hatta suçluyor da... Bir insan ki; çok üzgün ağlıyor da kendini sorgulamıyor. Sorgulamadığı için de suçlu değil... Atalarından, Toplumdan ve içinde bulunduğu yaşamdan insanların özüne yaşam ve yaşama biçimine doğru yönlendirilen itici etkileyici güç sürekli akar.. İnsanların var olduğu her yerde. Bir insan vardır ki, bu yaşam akıntısından aklı ile uydurabildiği kadar vicdan ve az değer ile yetinecek duygu ve düşünceyi alır.. Şükredici. Bu duygu ve düşünceyi araç olarak kullanır. Bu tip insanlar mutlu ve tatmin olduğu değerlerin alanı sınırlı küçük olduğundan bu sınırın sonuna her geldiklerinde sınırı aşmada zorlanırlar. Bu zorluk duygusu kendi dışını ve kendilerini sorgulamaya hatta suçlamaya getirir. Ağlarken ise; Çünkü ağlıyor çok üzgündür vicdan onu ve kendisini sorgulamaya el verişli değildir. Bir insan düşünün, Aklını mantığını ve bilimi kullanır, Vicdan yerine doğal olan evrensel hukuk ağırlıklıdır , Az değerlerle yetinmez şimdi ve sonsuza açık tanımlıdır. İşte bu tip insanlarda güldükçe daha çok güler, Güldürür gülmeyi güldürmeyi pekiştirerek insanlar üzerinden yaşama ve yaşamın öz alanına doğru yönlendirmekten sonsuz haz duyar. Gülmeyi ölümsüzleştirir... Bu durumdaki insan kendini sorgulayacak sorgu alan çizgilerine kolay kolay yaklaşamaz. Güldüğü için kendini suçlamaz.. Ağlıyor ise kendini sorgular. Suçlaya bilir de... Çünkü aklı mantığı ve anlayış biçimi buna el vermekte olan düşünceyi araç olarak kullanmayı başarmıştır. Cevap: Gülmenin yadırgandığı bir toplum içerisinde yaşıyoruz. Henüz 18-20 li yaşlardayken bir süreliğine halamın yanında kalma durumunda kalmıştım. o dönemlerde karşı cinsle ilişkilerin niteliği bellidir bilirsiniz. ve benim hiç istemediğim birinin bana karşı olan ilgisini halam da bir şekilde duymuştu. halamın bana tepkisi ne olmuştu biliyor musunuz? herkese bu kadar çok gülersen olacağı budur. sen kızsın biraz daha az gül. herkese karşı bu kadar güler yüzlü olma. böyle düşünen büyüklerimizin olduğu bir toplumda gülmek kaygı verir. çünkü çok gülen kişinin başına olumsuz şeyler gelir düşüncesi hakim. ben çok gülüyorum. gülmeyi seviyorum. yaşamda çok pozitifimdir. insanları bu yönümle etkiliyorum da. bugüne kadar güldüğüm için başıma herhangi bir şey de gelmedi. ben karamsarlığa düştüğüm zaman ya da üzüntülü olduğum günlerde suçluluk hissediyorum. çünkü kendime haksızlık ediyorum. eşime, çocuklarıma, yakınlarıma ve çevremdekilere. Her şeyden önemlisi kendime. somurtmak bana yakışmıyor, somurttuğum zaman eşimle , çocuklarımla,yakın dostlarımla yeterince paylaşım içerisine giremiyorum. ve ben böyle olmayı sevmiyorum. gülelim, gülümseyelim, paylaşalım.... bunlar kötü şeylere neden olmuyor. güzel şeylere neden oluyor. benim yaşamımda hep böyle oldu ve olacağına da inanıyorum. Cevap: duygulardaki denge uyumsuzluğu bir de bu gülme ile ilgili dini inançlar Cevap: ben Siirt’te yaşıyorum ve dışarıda gülümsediğimiz zaman bile annemiz yada büyüğümüz hemen kızar azarlar. Gülmek bizde kötü olarak bilindikçe ve biz bunu değiştirmedikçe biz daha çok ağlarız. Eziklik daha doğuştan ruhumuza işlenmeye çalışılıyor bu noktadan sonra ağlamak iyi gülmek kötü sayılıyor. Cevap: Çünkü üzüntü bizim o kadar normal halimiz olmuş ki gülmek çok anormal bir şey gibi geliyor. Cevap: Bence kesinlikle bu, Türk Toplumu'nun negatif düşünmesinden kaynaklanmakta. Bunun sebebi de yaşanmışlıklardan ve yetiştirilme tarzından gelmektedir. Ben sosyoloji bölümünde okuyan bir üniversite öğrencisiyim. Ben de ergenlik çağımda fazla neşeli olduğum, çok güldüğüm zamanlarda ailemden ve büyüklerimden uyarı aldığım için kendimi sınırlamaya alıştım mutlu olduğum zamanlarda. Cevap: bu sorunun cevabı çok basit çünkü insanlarımıza fazla neşeli olunursa işlerin kötü gideceği duygusu öğretilmiştir. Belki de tarihi boyunca bir çok sıkıntıyla başa çıkmak zorunda olduğundan, zor günler çok yaşandığından bu gülmeye alışmama duygusu genetik bir miras olarak yerleşmiş bile olabilir. Öğrenilmiş çaresizliğin bir başka şekli dersek yanılmış olmayız. Önyargılardan uzaklaşıp, zihnimizi ve ruhumuzu özgürleştirmeye başlarsak bu ortadan kalkacaktır. Cevap: yanı başınızda insanların öldürüldüğünü görmek ve yapacak şeyler varken yapamamak insanı gerçekten mutsuz ve sorumsuz hissettiriyor Cevap: Sanırım biz toplum olarak bazı şeyleri kendimize yakıştıramıyoruz. Gülmek gibi hoş bir davranışın tezahüründe bile şaşırıyoruz, korkuyoruz. Bence tamamen, yaşamayı çok arzuladığımız ama şımarma olarak nitelediğimiz bir duyguya gem vurma, en azından aslında ben böyle şımarık birisi değil deme iç güdüsünden kaynaklanıyor sanırım. Ama bunun bilimsel gerçekliğini daha çok merak ediyorum. Cevap: Bana göre geleneklerle ilgili. Bana ailede böyle öğretildi. Cevap: ağlamak rahatlama belirtisidir Cevap: Bence biz neşeli bir toplum olduğumuz halde aile ve çevredeki yanlış eğitim yüzünden kendimizi bır turlu bulamıyoruz, kendi hayatımızda yolculuk yapamıyoruz yanı arabayı biz kullanmıyoruz hep yolcu gibi kalıyoruz yolun güzergahı bizi ilgilendiriyor ama biz sadece seyretmekle kalıyoruz , kaza olunca da ağlayarak rahatlıyoruz. gülmek halbuki insanı sosyal hayata olumlu bir şekilde hazırlar gülmek daha çok büyüklerimiz tarafından şımarıklık gibi algılanıyor, insanlar adeta güldükten sonra sizin de söylediğiniz gibi rahatlayacakları yerde rahatsız oluyorlar. Klasik bir cevap vermek istemem ama cevap galiba az okumayı bırakın, hiç okumamak. Cevap: çok ağlamak veya ağlamamak onun elinde değildir. dış etkenler onu etkilememektedir. onun için suçluluk duymaz oysa gülmek eğlenmek istemek ve elde etmek onun isteği ile olmaktadır. bu da dünya ya sınav için geldiğine inanılan bir dini dogmada sınavı unutmak ve dünyayla fazla meşgul olmak anlamına gelmektedir. yani dini inanışlardan dolayı dünyevi mutluluk rahatsız ettiği için bu davranışı göstermektedir. (22/07/2006) Doğan Cüceloğlu |
En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Ayn Rand Ruhunuzu kalıcı bir suçluluk duygusu ile dolduran şey sizin işlediğiniz herhangi bir suç değildir. Başarısızlıklarınız, hatalarınız ya da kusurlarınız değildir. Onlardan kaçmak için kullandığınız görmezden gelmedir. Asıl sebep herhangi bir 'İlk Günah' ya da siz doğmadan önce varolan bilinmez bir eksiklik değildir. Aklınızı askıya alma, düşünmeyi reddetme seçiminizin bilincine varmaktır. Korku ve suçluluk sizin kronik duygularınızdır, ikisi de gerçektir ve ikisini de haketmişsinizdir, ama bunlar sizin asıl nedeni saklamak için icat ettiğiniz o yüzeysel nedenlerden kaynaklanmaz; bencilliğin, zaafın ya da cahilliğin sonucu değillerdir. Varoluşunuza yönelik gerçek ve temel bir tehditten kaynaklanmaktadır: sağ kalma silahınızı terkettiğiniz için korku... ve bunu kendi iradenizle yaptığınız bilmekten gelen suçluluk. İhanet ettiğiniz benlik, sizin aklınızdır.. Özsaygı, insanın kendi düşünme gücüne güvenmesidir. Aradığınız ego, ifade edemediğiniz ve tanımlayamadığınız o esas 'siz', duygularınız ya da anlamsız rüyalarınız değil, akıl gücünüzdür, yargılayan yüksek mahkemenizdir ... ve siz onu görevden almış, kendinizi 'duygu' dediğiniz serseri esintilerin insafına terk etmişsinizdir. Sonunda kendi oluşturduğunuz bir gecenin içinde kendinizi zorla sürükler, bir ara görüp sonra kaybettiğiniz isimsiz bir ateşin solmakta olan vizyonunu aramak için umutsuz bir yolculuğa koyulursunuz. Tüm Eseleri http://www.objektivist.net/4873/With...l/eserleri.htm Sinan Çetin'in uzun uğraşlar sonunda Türkçe'ye kazandırdığı Ayn Rand romanı Atlas Silkindi, beyazperdeye uyarlanıyor. Brad Pitt'in de rol alması beklenen filmin başrolünde, Angelina Jolie olacak Amerikan edebiyatının en tartışılan yazarlarından Ayn Rand, bencilliğin azılı savunucularından biri olarak biliniyor. "Kimsenin bir başkasının hakkına güç kullanarak tecavüz etmeye ya da ona kendi fikirlerini empoze etmeye hakkı yoktur," diyen yazarın kitapları dünyada milyonlar satıyor. Bunlar arasında kuşkusuz en çok bilineni ise Atlas Shrugged/Atlas Silkindi. Bin 300 sayfalık bu roman, Hollywood'lu yapımcılar tarafından şimdi de beyazperdeye uyarlanıyor. Yapımcılar, roman kahramanı demiryolu şirketi sorumlusu 'Dagny Taggart' rolünü oynaması için Faye Dunaway, Raquel Welch ve Sharon Stone gibi isimlere teklifte bulundu. Ancak sonunda Angelina Jolie'de karar kıldılar. Romanı iki saatlik bir film senaryosuna dönüşteren isim ise, Pear lHarbor ve Oscar ödüllü Braveheart/Cesur Yürek filmlerinin senaristi Randall Wallace. Ancak buna rağmen yayınevi, filmin yapımcılarına kitabın aslına sadık kalmaları konusunda büyük baskı uyguluyor. Atlas Silkindi'nin gösterim tarihi ise 2008 yılı olarak planlanıyor. 6 MİLYON SATTI 77 yaşındayken hayatını kaybeden yazar Ayn Rand, felsefesini bireycilik, rasyonel bencillik ve kapitalizm üzerine kuruyor. Kişinin, değerlerini ve hareketlerini bir mantık kullanarak seçmesi gerektiğini, ayrıca bireylerin, kendilerini başkaları için feda etmeden de amaçları uğruna yaşamaya hakları olduğunu savunuyor. Rand'ın bu fikirlerinden yola çıkarak yazdığı Atlas Silkindi, ilk kez basıldığı 1957 yılında 6 milyon satışa ulaşmıştı. Dünya çapında ciddi bir takipçisi olan 'Rand felsefesi'nin en büyük hayranlarından biri de Angelina Jolie. Rand'la ve düşünce sistemiyle ciddi anlamda ilgilenen Jolie, canlandıracağı 'Taggart' karakterine de oldukça benziyor. Çünkü her ikisi de sisteme karşı duruşlarıyla dikkat çekiyor. Atlas Silkindi, Ayn Rand'ın felsefesini en iyi şekilde anlattığı romanı olarak görülüyor. Roman, politik bir temayı merkez alsa da seks, müzik, tıp ve insan yetenekleri gibi farklı ve kompleks konuları da irdeliyor. <http://www.objektivist.net/YazarResi...nanCetinX.jpg> 'Filme çekilmesi beni de çok heyecanlandırdı' Ayn Rand'ın bu başyapıtını Türkçe'ye kazandıran kişi ise Sinan Çetin. Kitabın Türkçe'ye çevrilmesini sağlayan ve basan yönetmen, romanın sinemaya uyarlanmasından oldukça hoşnut: "Ayn Rand'ın başyapıtı Atlas Silkindi'nin beyazperdeye uyarlanması beni de heyecanlandırdı. Atlas Silkindi gibi bin 300 sayfalık bir eserin, filme uyarlanması zor olacaktır. Kitabın bazı bölümleri mecburen göz ardı edilecektir. Yayıncıların bu konuda hassas olmaları normal. Amerika'da İncil'den sonra en çok satan kitap sonuçta. Yayımlayanların, esere sadık kalınmasını talep etmesine şaşmamak gerek. Bence senaryolaştırma esnasında dikkat edilmesi gereken asıl husus, kitabın, toplumsal değerlerle 'uzlaşır' bir hale sokulmaması. Rand'ın bireyden ve onun özgürlüğünden taviz vermeyen objektivist felsefesine sadık kalmalılar. Oyuncu konusuna gelirsek, Angelina Jolie bence iyi bir tercih. Verdiği demeçte, kendisinin de bir Rand hayranı olduğunu söylemiş. Ayrıca Brad Pitt'in de diğer roman kahramanı 'John Galt'ı oynayacağı söyleniyor. O da çok doğru bir isim." Ece KOÇAL- Sabah Gazetesi ( 09. 03.2007 [youtube=425,350]1xKGZMwaIG8[/youtube] [youtube=425,350]pRDgIXn2IWs[/youtube] |
En Çok Nelerden Suçluluk Duyduk Bence suçluluk duymak iyi bir duygu değildir.Keşkeler bizi yiyip bitirir ve yapilan arastirmalara göre sucluluk duygusunun artmasi genclerin sürekli keşkelere bogulmasi şeker hastaliğinin oranini çok arttirmiş.Bunun yerine bence olumlu düşünmek daha iyidir.Ben de su an üniversitede 4.sınıfım ama bir zamanlar girmedigim dersler zaman kaybettiğim anlar o boşluk duygusu beni bu ruh haline kadar getirdi.Kötü ya da iyi yaşadıgım her olaya şükrediyorum cünkü kötüyü yapan da beni iyiyi yapan da benim.Bunun icin keşke demek yerine ders alıp daha güçlü bir adım atarım.Büyüklerimizin de sen dinleseydin de şu olurdu bu olurdu laflarına da aldırmıyorum cünkü enerjimi düsürmek yerine sözlerini ters cevirip enerjimi yükseltiyorum guitar |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 03:14 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.