Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Serbest Kürsü (http://www.hayatimdegisti.com/forum/serbest-kursu/)
-   -   OLDUĞU GİBİ ! (http://www.hayatimdegisti.com/forum/serbest-kursu/617083-oldugu-gibi.html)

tolgaasya 30-12-2010 09:46 AM

OLDUĞU GİBİ !
 
OLDUĞU GİBİ !
Tolga ÇELEBİ

Hayatımız boyunca, kendimize birçok soru sorarız. Bu sorunların içinde en önemli olanı ise; ‘Ben kimim?’ sorusudur. Bu soruya cevap vermek için, öncelikle kendimizi tanımlamak isteriz. Bunun içinde hayatımızdaki temel verileri kullanırız. Örneğin, isim, iş, meslek, vücut biçimi, cinsiyet gibi. Fakat bu saydıklarımızın hiç birisi tek başına kendimizi tanıtmamız ve tanımamız için yeterli değildir. Çünkü kendini bilmek, çok derinlere uzanır.

Kendimizi öncelliklerimize göre tanımlamak isteyebiliriz. Bu durumda hayatımız için referans aldığımız duygulara ve sahip olduğumuz inançlara bakmak gerekir. Örneğin sıkıntılı bir anımda, ya da beni rahatsız eden birinin karşısında nasıl tepkiler veriyorum. Öfkeleniyor muyum? Alttan mı alıyorum? Bu soruya uygun cevap bulursak kendimizi öfkeli ya da sakin diye tanımlayabiliriz. Bir düşünün, işleriniz kötü gidiyor, ya da borsa düşmüş ya da eşiniz sizi terk etmiş. Bu sorunlarla karşı karşıya kaldığınızda, öncelikle başkalarını suçlarız. Şikâyet ederiz. EGO’muz her şekilde bizi haklı, diğer insanları haksız çıkartacaktır. Muhtemelen bu durumda da kendinizi ’şanssız’ olarak tanımlayacaksınız.

Eckhart Tolle’nin şu sözü çok hoşuma gidiyor: “Eğer istediğiniz şey gerçekten huzursa, huzuru seçersiniz. Eğer sizin için en önemli şey gerçekten huzursa ve kendinizin gerçekten ölümsüz bir ruh olduğunuza inanıyorsanız, zorlayıcı insanlarla ya da durumlarla karşılaştığınızda tepki vermezsiniz ve tamamen uyanık kalırsınız. Durumu hemen kabullenirsiniz ve kendinizi ondan ayırmak yerine, onunla birleşirsiniz.” Bu söz, gerçekten çok önemli. Başımıza gelen şey ne olursa olsun, öncelikle onu kabul etmeliyiz. Enerjimizi şikayet etmek yerine, çözüm bulmak için kullanmalıyız.

Çok eski bir kitapta; tasavvuf yolunda kendini yetiştirmek için yola çıkan bir gencin hikayesini okumuştum. Size kısaca anlatmak istiyorum.

Genç bir öğrenci, hocası ile sohbet ederken; hocası ondan ilginç bir şey istemiş ve şöyle demiş: “Şurada kitap okuyan dört genç var. Onların yanına git ve sırayla enselerine bir tokat at.” Bizim genç öğrenci şaşkın. Ama hocası istediği için; birinci öğrencinin yanına gidiyor ve ensesine bir tokat atıyor. Kitap okuyan öğrenci, bizim delikanlıya aynen bir tokat atıyor. Bizim genç ikinci öğrencinin yanına gidiyor ve vuruyor. İkinci öğrenci aya kalkıyor tam bizim gence vuracakken vazgeçiyor. Genç; üçüncü öğrenciye vurduktan sonra geri çekiliyor. Ama tokat yiyen kişi sadece dönüp bir bakıyor. Genç; dördüncü öğrenciye vuruyor ama tokat yiyen kişiden hiçbir tepki yok. Bizim genç kafası karışarak hocasının yanına geliyor.

Hocası olayı açıklıyor. Sen gidip birinci öğrenciye vurdun oda sana vurdu ve doğru yaptı. Çünkü kısas yapma hakkını kullandı. Sen vurdun, o vurdu ödeştiniz. Her şey doğru. İkinci öğrenciye vurdun. O kalktı ve tam sana vuracakken nefsine yenik düşmemek için vazgeçti. Çünkü o nefsini terbiye etmeye çalışıyor, intikam almaktan da uzak duruyor. Sonuç olarak doğru yaptı. Üçüncü öğrenciye vurdun ama o sadece dönüp sana baktı. O biliyor ki, her şeyi gönderen Allah’tır. Başımıza ne gelirse Allah’tan gelir. Sana sadece baktı, bu defa ne geldiğini görmek istedi. Doğru da yaptı. Dördüncü öğrenciye vurdun ama o hiç bakmadı bile. Neden? Çünkü o biliyor ki, veren Allah, alan Allah, her şeyin sahibi Allah. O kul hakikat mertebesine ulaşmış ve tam bir teslimiyet içindedir. Kafasını kaldırıp vurana bakmıyor bile? Yaptığı doğrudur...
Görüldüğü gibi, bu kıssa ile, Eckhart Tolle’nin sözleri arasında büyük bir benzerlik var. Tasavvufla ilgilenen insanların tamamı, kendini tanımlamak için, nefsinden uzak durma yolunu seçmiştir. Bu gün modern toplumlardaki EGO canavarı, aslında yaratılan ilk insandan itibaren hepimizin içindeki nefis denen varlıktır. Bizler ancak EGO’muzun farkına vardıktan, nefsimizi tanıdıktan sonra huzura kavuşabiliriz.

Evrende bir şeyi almak için, önce vermemiz gerekir. Sevilmek için, önce etrafımızdakileri sevmeliyiz. Yardım almak için, ihtiyacı olanlara yardım etmeliyiz. İçimizde ne varsa bu dışarı akar. Bolluk da, bereket de, huzur da bizim içimizde. Bunları uyandırmak için, hayatın dolu dolu olduğunu her an hissetmemiz gerekiyor.

Hayatın normal döngüsü, doğum, yaşam ve ölümdür. Bu döngü içinde birçok hedef belirleriz. Kariyer, eş, çocuk, para vs. Bunların hepsi bizim için iyidir. Ya da biz “iyi” olduğunu düşünüyoruz. Hayatımız bu saydıklarıma odaklanmakla geçiyor. Sonra bir bakıyorsunuz, kurduğunuz mükemmel hayatta yıkılmalar, çökmeler meydana geliyor. İşiniz kötü gidiyor, sağlığınız bozuluyor. Bunlar da hayat döngüsünün bir parçası. Ama biz bu olaylara “kötü” ismini verdik. Kötü şeyler karşımıza çıktığında hayatımız anlamını kaybediyor. Kabul etmemiz bir gerçek var! Ne kadar çok dikkat edersek edelim, ne kadar çok sigorta poliçesi yaparsak yapalım; düzensizlikler ve kargaşa mutlaka hayatımıza girecektir. Peki, ne yapmamız gerekiyor? Yaşamın bu doğal döngüsünü kabul etmeliyiz. Bozulan düzenimizi, yeni şartlara uygun hale getirmeliyiz. Bağırmak, küfretmek, şikayet etmek bize hiçbir şey kazandırmaz. Olayları, iyi ya da kötü diye nitelendirmek yerine; olduğu gibi bırakarak kabul etmeliyiz. Böylece hayatla uyum içine olabiliriz.

Japonya’nın Zen ustası Hakuin, yaşadığı kasaba da bir iftiraya maruz kalmış. Genç bir kız, başka bir erkekten gayrimeşru çocuk sahibi olmuş ve çok korktuğu içinde, çocuğun babasının bilge Hakuin olduğunu uydurmuş. Halk toplanarak üstadın evine gitmiş. Bağırıp çağırmışlar ve olayı açıklamasını istemişler. Üstad; konuşmaları dinledikten sonra sadece “Öyle mi?” demiş. Aradan geçen zaman içinde, kimse Üstad Hakuin’i ziyaret etmemiş. Tüm ünü kaybolmuş ve herkes nefret etmeye başlamış.

Genç kız yaptığı kötülükten çok pişman olarak, insanlara her şeyi açıklamış. Çocuğun babasının gerçek ismini söylemiş ve Üstad Hakuin’in bu olayla bir ilgisinin olmadığını itiraf etmiş. Kasaba halkı toplanarak Üstadı ziyarete gitmişler, özrü dilemişler. Üstad cevap olarak şöyle demiş: “Öyle mi?”

Bu örnekte de görüldüğü gibi ünlü Zen ustası hayatla o kadar bütünleşmiş ki; hiçbir olay O’nu etkileyecek güce sahip değil. Hayat şu anda yaşanır. Şu an başımıza gelen her ne ise onu kabul etmek de bizim görevimizdir. Uzak doğu kültürlerindeki bu yaklaşım, İslam kültüründe “teslimiyet” kavramıyla kendini göstermiştir. Birçok tasavvuf ehli; “kahrında hoş, lütfünde hoş” diyerek, olaylara ve Allah’ın kudretine isyan etmemiştir. Yine bazı alimler “Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler” demiştir. Görüldüğü üzere; isyan, küfür ya da benzeri her türlü başkaldırış, bizi huzura değil, kargaşaya götürür.

Hayata; bir sorun gözüyle bakarsanız, her anınız sorun çözmekle geçer. Hayata karşı savaş açarsanız, karşılığında savaş alırsınız. İçsel durumunuz, sürekli dışa yansır.

pimpinella anisum 30-12-2010 10:06 AM

Cevap: OLDUĞU GİBİ !
 
Harika bir paylaşım,,teşekkürler actionsmile

Alice in Wonderland 30-12-2010 10:19 AM

Cevap: OLDUĞU GİBİ !
 
Çok güzel bir paylaşım teşekkürler actionsmile

tolgaasya 30-12-2010 04:07 PM

Cevap: OLDUĞU GİBİ !
 
Rica ederim arkadaşlar.

toz 30-12-2010 04:39 PM

Cevap: OLDUĞU GİBİ !
 
paylaşım çok güzeldi teşekkürler

tolgaasya 04-01-2011 01:47 PM

Cevap: OLDUĞU GİBİ !
 
Rica ederim toz, selamlar.


WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:46 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.