Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Serbest Kürsü (http://www.hayatimdegisti.com/forum/serbest-kursu/)
-   -   Arkadaşlığın Kısa Tarifi Uzun Tarihi (http://www.hayatimdegisti.com/forum/serbest-kursu/614436-arkadasligin-kisa-tarifi-uzun-tarihi.html)

RenaC 04-08-2010 01:53 PM

Arkadaşlığın Kısa Tarifi Uzun Tarihi
 
Dünyanın en çok bilinen, en çok ihtiyaç duyulan ama bir o kadar da üzerinde derinlemesine düşünülmeyen, irdelenmeyen konusu arkadaşlık.

Yazının ismine bakıp aldanmayın. Size uzun uzun arkadaşlığın tarihini anlatacak değilim. Efendim arka kökü şuradan gelir Latincesi budur, daş eki feşmekandan gider Yunancası böyledir gibi gereksiz bilgiler vermeyeceğim. Merak eden açsın ansiklopediyi (pardon googel’ı) araştırsın. Ben size bunca yılın bana arkadaşlık hakkında öğrettiklerini ve öğretmeye devam ettiklerini aktaracağım dilim döndüğünce.

1974 senesi Eylül ayı okullar açıldı açılacak. Bursa’nın Kiremitçi Mahallesi İstiklal İlkokulu kayıt kuyruğundayız. Annemin eline sıkı sıkı tutunmuşum. Hayatımın bundan sonraki en sevimsiz yıllarına başlayacağımı bilir yada hissedermiş gibi huzursuzum.
O okul hala duruyor adı değişmiş sokak aynı sokak. Mahalle oldukça değişmiş. Yakındaki ceza evinin yerinde adliye sarayı var. Okul açılıp sınıfa girince o ana kadar ne kadar yalnız olduğumu fark etmediğimi fark etmiştim. Herkes yabancı gelmişti. Okulu sevmeyeceğimi tamda o zaman anlamıştım. İlk fırsatta kalp hastası öğretmenime bir bahane uydurup sınıfın dışına çıktım. Özgürdüm. Koşar adım eve annemin şefkat dolu kollarına yolalmıştım. Ama hiçte beklediğim gibi bir karşılama olmamıştı. Önceleri ikazla yetinen annem, koşar adımlar çoğaldıkça ikazlardan azarlara geçiş yapmıştı. Ben bu kaçma ve geri döndürme süreci böyle devam eder bir süre sonra annem bu işten yılar ve beni okula göndermekten vazgeçer diye beyhude yere umutlanmışım meğer. Bir sabah annem bu gün okula gitmeyeceksin dediğinde dünyalar benim olmuştu. Halbuki uzun yorucu bir yolculuğun başlangıcı olduğunu nerden bilebilirdim ki. Uzun ince bir yolculuktan sonra o yıllar için memleketin en ücra köşelerinden biri olan Bozcaada’ya ulaşmıştık. Elbette bu adanın neresi olduğunu koskoca memleket dururken neden bu küçücük ada da yaşamak zorunda olduğumuzu anlayamamıştım. Maalesef okul denen yerin bu kuş uçmaz kervan geçmez ada da dahi olduğunu görünce yıkılmıştım. Uzatmayayım sabah oldu okul yolu gözüktü. Sınıf öğretmenim Mehmet Bey Allah rahmet eylesin. Emekliliği gelmiş eski usul bir öğretmendi. Eski usul deyince yıl 1974. Mehmet Öğretmende emekliliği gelmiş bir öğretmen olduğuna göre varın eskiyi siz düşünün. Uzun sözün kısası. Sabah gelinen okuldan akşam eve kırmızı yanaklarla gidiliyordu. Ben yine yalnızlığın karanlık girdabında kaybolmuştum. Artık eve kaçmalar bitmişti. Yabancı bir yer, yabancı insanlar. Ders bitip teneffüs zili çalınca ben bir duvar dibinde tek başıma kaderime boyun eğmiş bir şekilde ders zilinin çalmasını bekliyordum. Böylece onca yılın nasıl geçeceğinin sorgusunu o yaşlarda yapmak insanın aklına bile gelmiyor. Günler böylece geçip giderken kimsenin benim farkıma varmadığını ve benim sokaklara düşüp balici tinerci falan olduğumu düşündüyseniz yanıldınız. Zira o yıllarda sokak çocuğu nedir kimse bilmezdi. Yüksek ihtimal herkes herkesin farkına varırdı. Benimde farkıma okulumuzun müstahdemi daha doğrusu hademesi ( zira o yıllarda kimse bu tabirden alınıp gücenmez di) benim farkıma varmıştı bile. Recep Dayı bir gün yanıma geldi.

-Zili sen çalmak ister misin? (zil dediysek elde sallanan çan öyle şimdikiler gibi afili değil)

-Olur! (en sıkılgan halimle)

Aramızdaki arkadaşlık böyle başladı işte. Bir farkındalıkla. Çok moda bir tabir oldu ama kusura bakmayın. Anlamıştım ki okulda artık bir arkadaşım var. Uzun süre okulun zilini ben çaldım. Recep Dayı ile arkadaşlığımız çok ilerledi. Bir gün bizim sınıfta ki bir öğrenciyi önümüzden koşup geçerken kolundan tuttu.

-Dur bir Dakka hele. ( Dedi. Beni göstererek) Bunun adı Zafer bundan sonra sizin arkadaşınız sizinle oynayacak teneffüslerde.

-Olur. Dedi çocuk bana dönüp benim adım

-Muharrem dedi.

Aradan uzun uzun yıllar geçti. Öyle çok sık görüşmedik cep telefonları henüz icat edilmediğinden. Belki on yıl geçmişti aradan. Muharrem’i görmeyeli görüşmeyeli belki çok daha fazla olmuştu. Ama o benim yaşıtım okul maceramdaki ikinci arkadaşımdı. Bozcaada sürgün yeri değil de tatil cenneti olunca bende Ada yıllarımı her fırsatta ballandıra ballandıra her ortamda anlattığımdan iş yerindeki bir arkadaşımı Bozcaada’ya Muharrem’e gönderdim. Babası rahmetli Bekçi İbrahim Amca adadaki ilk pansiyonu açmıştı. Arkadaşım tatili bitip işe başladığı ilk gün yanıma gelip dedi ki kardeşim bu Muharrem senin gerçekte neyin oluyor. Şaşırmıştım. Arkadaşım dedim birazda kekeleyerek. Yok dedi öyle değil. İş arkadaşım adaya gidip Muharrem’i bulunca onlara fazlasıyla yardımcı olmuş ve demiş ki

Biz Zafer’le uzun süredir görüşmüyoruz ama o benim kardeşim bana birisini misafir olarak yolluyorsa başımın üstünde yeri vardır. Neye ihtiyacınız olursa beni bulun gece gündüz fark etmez demiş.

Gözlerim doldu boğazım düğümlendi. Konuşamadım. Muharrem o gün Recep Dayının tanıştırdığı Muharrem’di. Onca geçen yıla rağmen. Bana arkadaşlığın tarifini yapmıştı. Daha doğrusu öğretmişti. Muharrem şimdilerde 18 Mart Üniversitesinde Öğretim Görevlisi. Doçent mi? Prof mu? Bilmiyorum ama O benim arkadaşım bunu çok ama çok iyi biliyorum. Artık daha sık görüşüyoruz malum cep telefonumuz var. Sizinde arkanızdan size böyle sahip çıkacak arkadaşlarınız var mı? Varsa tarife marife ihtiyacınız yok. Yoksa o zaman devamı gelecek. Arkadaşlığın kısa tarifi uzun tarihi elde var bir.

Sağlıcakla kalın.

alıntı


WEZ Format +3. Şuan Saat: 11:04 AM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.