Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Osho (http://www.hayatimdegisti.com/forum/osho/)
-   -   EGO.. (http://www.hayatimdegisti.com/forum/osho/371615-ego.html)

serpil22 08-05-2009 06:50 PM

EGO..
 
"Ego hep yüksek dağları ister, küçük tepelerde rahat etmez…"

Hatta, bu bir eziyet olsa dahi, o bir tepecik değil Everest olmalıdır.

Mutsuzluk, perişanlık sıradan olmamalıdır.
Ego, sefaletinizin de olağanüstüolmasını arzular!

İnsanlar sebepsiz yere büyük problemler yaratmaya devam ediyorlar.
Bugüne kadar binlerce insanla onların problemleri üzerine konuştum
ve gerçek bir sorunla henüz karşılaşmadım.



Tüm problemler yapmacık,uydurma -onlar olmadan kendini bomboş hissettiğinden, onları sen yaratıyorsun.


Onlarsız yapacak bir şeyin yok, kavga edecek biri,gidecek bir yer yok.


Bir gurudan diğerine, bir ustadan diğerine, bir psikiyatristten diğerine, bir gruptan diğerine…
Aksi halde kendiniboşlukta hisseder aniden hayatın anlamsızlaştıgını görürsün.

Hayatınnasıl zor birşey olduğunu, büyüdüğünü hissetmek için sürekli
problemler yaratır ve onlarla ölesiye mücadeleye girişirsin.

Ego sadece mücadelenin olduğu yerde vardır -bunu hatırla; sadece kavga ederken.
Şayet sana “Gidip üç sinek öldür, aydınlanacaksın” desem, bana asla inanmazsın: “Üç sinek!’’
Bu kadar kolay olmamalı.

Buakılcı görünmüyor… Halbuki “yedi yüz aslan öldürün” demiş olsam,bundan çok daha fazla hoşlanırdın. Daha büyük problem, daha büyükmücadele… ki bu mücadele yoluyla egon büyür, yükseklere süzülür…

Sen problemleri yaratırsın. Problemler mevcut değildir.

Din adamları ve psikanalistler ve gurular -onlar çok mutlular, çünkü
tüm ticaretleri sadece sana bağlı.

Sen bir hiçten tepeler yaratıp,sonrada bu tepeleri yüksek dağlara dönüştürmesen, sana yardım edecek olan gurunun işlevi neolacaktı? Önce yardım alabilecek bir şekle gelmelisin!

Gerçek ustalar ise başka bir şey söylüyorlar. Onlar “Lütfen ne
yaptığına bir bak, yaptıklarının anlamsızlığına bir bak. Önce bir
problem yaratıyor, sonra ona çözüm arayışlarına girişiyorsun. Sadece
neden bu problemleri yarattığına bak, işin en başı; problemi
oluşturmaya başladığın nokta çözümün ta kendisidir

– yani onu hiç
yaratmamak” diyorlar. Ancak bu sana hiç hitap etmeyecektir. Yapacak
bir şey, mücadele yoksa aydınlanma da yok !

Senin hiçbir sorunun yok; sadece bu anlaşılmalıdır. Çünkü bunu anladığın anda yaratıcısı olduğun tüm problemlerinden sıyrılabilirsin. Onlara başka bir şekilde bak, daha derinden birbakış onları küçültecektir.

Bakmaya devam et, onlar da azar azar yok olmaya başlayacaklardır.
Gözünü dikip bakmaya devam edersen ansızın orada hiçbir şey olmadığını göreceksin. Sadece boşluk… seni saran hoş bir boşluk. Yapacak bir şey yok, olacak bir şey yok çünkü zaten sen o’sun.

Aydınlanma başarılması gereken bir şey değildir, o sadece yaşanılacak
bir şeydir. Ben sana “aydınlanmayı başardım” dediğimde
kastettiğim şey onu yasamaya karar vermiş olduğumdur. Artık tamam!

Ve o andan itibaren onu yaşamaya başlarım. O, artık problem
yaratmakla ilgilenmemeye karar vermektir, hepsi bu kadar! O artık
anlamsız problemler ve çözümleriyle uğraşmaya son vermektir.

Tüm bu anlamsız işler senin kendinle oynadığın bir oyundur. Sen
kendin saklanıyor ve sen kendin arıyorsun, her iki taraf da sensin.
Ve bunu bil! Bunu söylediğimde gülme, bu gülünç bir şey değil, onu
anla!

Bu senin kendi oyunun, kendin saklanıyor ve yine kendinden,
kendini arayıp bulmasını bekliyorsun.

Kendine gereksiz sorunlar yaratma. Onları nasıl büyüttüğünü, onları
topaç gibi nasıl daha hızlı, daha hızlı çevirdiğini anlamak seni
aydınlatacaktır. Ve ansızın tüm mutsuzluklarının üstüne çıkacaksın.
Dünyanın tüm şefkatiyle birlikte…

Ego problemler ister. Şayet bunu bir anlarsan, bir kez derinden
kavrarsan dağlar önce tepeciklere dönüşüp sonra da tamamen yok
olacaklardır. Ve aniden bir boşluk oluşur; her yandan katıksız bir
boşluk. Bu aydınlanmanın ne olduğudur - hiçbir problem olmadığının
derinden anlaşılması.

Çözülecek bir problem olmadan ne yapacaksın?
Hemen yaşamaya başlarsın. Yiyeceksin, uyuyacaksın, seveceksin,
sohbet edeceksin, şarkı söyleyeceksin, dans edeceksin.

Yapacak başka ne var ki?

Ve tekrar tekrar hatırla ki, her ne zaman kendini bir problem
yaratırken yakalarsan, onu bırak. Hemen!

Tanrı bir üretim hattı değildir. Orijinal bir yaratıcıdır: O asla aynı şeyi yaratmaz. Ve aynısı değerli olmayacaktır. Tanrı asla tekrar etmez. Fakat sana her zaman için başka birisi olman öğretildi.

“Başka birisi ol; komşunun oğlu … komşunun oğlu gibi ol. Bak ne kadar zeki. Bak … şu kız ne kadar zarif şekilde yürüyor. Böyle ol!” Sana her zaman başka birisi gibi olman öğretilmiştir. Hiç kimse sana kendin ol ve varlığına saygı duy; o Tanrı’nın bir armağanıdır dememiştir.

Asla taklit etme, sana söylediğim şey budur, asla taklit etme. Kendin ol; bu kadarını Tanrı’ya borçlusun. İçten bir şekilde kendin ol ve o zaman özel olduğunu bileceksin.

Tanrı seni çok sevdi, bu yüzden sen varsın. Her şeyden önce bu yüzden sen varsın, aksi takdirde olmazdın. Bu onun sana olan muazzam sevgisinin göstergesidir. Ancak senin özel olman başka birisiyle kıyaslanamaz, bu sen komşularına, arkadaşlarına, karına, kocana kıyasla özelsin demek değildir.

Sen basitçe özelsin çünkü sen teksin. Senin gibi olan tek kişi sensin. Bu saygının içinde, bu anlayışın içinde özel olmaya çalışma gayreti kaybolacaktır. Senin tüm özel olma çaban bir yılana bacak takmak gibidir. Yılanı öldüreceksin.

Sen düşünürsün ki … yılana olan şefkatin nedeniyle bacak takıyorsun. “Zavallı yılan, bacakları olmadan nasıl yürüyecek?” Sanki yılan bir kırkayağın eline düşmüş gibi. Ve kırkayak yılana büyük bir şefkat duyarak şöyle düşünür, “Zavallı yılan, benim yüz tane bacağım var, onunsa hiç yok. Nasıl yürüyecek?

En azından beş tane bacağa ihtiyacı var.” Ve şayet o, ameliyatla yılana birkaç bacak takarsa yılanı öldürecektir. Yılan olduğu haliyle mükemmeldir, onun hiç bacağa ihtiyacı yoktur.

Sen olduğun halinle mükemmelsin. Kişinin kendi varlığına saygı duyması diye buna derim. Ve kişinin kendisine saygı duymasının ego ile hiçbir ilgisi yoktur, unutma.

Birisine saygı duymak kendi kendine saygı duymak değildir. Bir kimseye saygı duymak Tanrı’ya duyulan saygıdır. O yaratıcıya saygı duymaktır çünkü sen sadece bir resimsin; onun resmi.

Resme saygı duyarak sen ressama saygı duyarsın. Saygı duy, kabul et, fark et ve tüm bu aptalca özel olma gayreti kaybolacaktır.

Egonun anlamı, senin olmadığın bir şeyle özdeşleşmendir. Bir kimse her ne ise, onunla öz- deşleşmeye ihtiyacı yoktur.

Onunla özdeşleşmeye gereksinimin yoktur: Sen zaten osun. Bu nedenle, ne zaman bir özdeşleşme varsa, bunun anlamı onun başka bir şeyle — olma- dığın bir şeyle — olduğudur.

Kişi bedenle, zihinle özdeşleşebilir. Ancak, kişi özdeşleştiği anda, kişi kendi içinde kaybolmuştur. Egonun anlamı budur. Ego bu şekilde oluşturulur ve kristalleştirilir. Ne zaman “ben” dersen, bir şeyle — bir isimle, bir şekille, bir bedenle, bir geçmişle; zihinle, düşüncelerle, anılarla — özdeşleşme vardır. Derin bir özdeşleşme vardır;

sadece o zaman “ben” diyebilirsin. Şayet başka bir şeyle özdeşleşmezsen ve kendin olarak kalırsan, o zaman “ben” diyemezsin; “ben” sadece kaybolur. “Ben” kimlik demektir. Kimlik tüm esaretin temelidir. Özdeşleş ve bir hapishanede olacaksın.

Kimliğinin kendisi senin zindanın olacaktır. Özdeşleşme, bütünüyle kendin olarak kal ve özgürlük oradadır. O yüzden esaret budur; ego esarettir ve egosuzluk özgürlüktür. Ve bu ego, senin olmadığın bir şeyle özdeşleşmenden başka bir şey değildir.

Örneğin, herkes kendi ismiyle özdeşleşmiştir ve herkes bir ismi olmadan doğar. Sonra isim o kadar önemli hale gelir ki kişi ismi uğruna ölebilir. Bir isim nedir? Ancak özdeşleştiğin an o çok önemli hale gelir. Ve herkes ismi olmadan, isimsiz doğar.

Veya şekli ele al; herkes kendisinin şekliyle özdeşleşmiştir. Her gün aynanın önünde duruyorsun. Ne görüyorsun, kendini mi? Hayır. Hiçbir ayna seni gösteremez. Sadece özdeşleştiğin şekli gösterir. Fakat insan zihni o kadar aptaldır ki her gün şekil sürekli olarak değişir ve sen asla yanılsamadan kurtulamazsın.

Sen bir çocukken şeklin neydi? Annenin rahmindeyken şeklin neydi? Anne babanın tohu- muyken şeklin neydi? Şayet senin için bir resim çekilmiş olsaydı annenin rahmindeki yumurtanı tanıyabilir miydin? Tanıyabilecek miydin? Ve “Bu benim,” diyecek miydin? Hayır ama geçmişte bir yerlerde bu yumurta ile özdeşleşmiş olmalısın…

Doğdun ve şayet ilk çığlık senin için yeniden üretilebilseydi onu tanıyıp, “Bu benim çığlığım,” diyebilecek miydin? Hayır, fakat o senindi ve sen bununla özdeşleşmiş olmalıydın. Ölmekte olan bir adamın önünde bir albüm yapılabilseydi…

değişen bir şekil; bir süreklilik vardır fakat yine de her an bir değişiklik… Beden her yedi yılda bir tamamen, bütünüyle değişiyor; hiçbir şey aynı kalmaz, tek bir hücre bile. Hâlâ, hâlâ biz, “Benim şeklim bu, bu benim,” diye düşünürüz.

Ve bilinç şekilsizdir. Biçim sürekli olarak değişen ve değişen ve değişen — tıpkı elbiseler gibi — dışarıdaki bir şeydir. Özdeşleşmek egodur. Eğer hiçbir şeyle — isimle ya da biçimle ya da herhangi bir şeyle — özdeşleşmezsen, o zaman ego nerededir? O zaman sen varsın ve yine de sen yoksun. O zaman sen mutlak saflığının içindesin ama ego yoktur.

OSHO-Ego



serpil22 08-05-2009 06:58 PM

EGO ÜZERİNE..
 


Ego bırakılamaz. O tıpkı Karanlık gibidir: Karanlıktan vazgeçemezsin, sadece içeriye ışık getirebilirsin. Işık olduğu an Karanlık yoktur.

Karanlıktan vazgeçmenin yolunun bu olduğunu söyleyebilirsin ama onu sözcük anlamı olarak alma. Karanlık var olmaz bile; o
ışığın yoklu- ğudur.

Bu yüzden ona doğrudan bir şey yapamazsın. Sadece ışığa bir şey yapabilirsin; ya ışığı içeri getirirsin ya da dışarı çıkarırsın.

Karanlık istersen ışığı kapat; Karanlık istemezsen ışığı aç. Ego bırakılamaz.

Şayet onu bırakmak istersen başın derde girecektir çünkü onu bırakmak isteyen kişi kimdir?


O egonun kendisidir: Soruyu kim soruyor? O seni aptal yerine koyan egonun kendisidir. Ve egonun nasıl bırakılabileceğini sorduğunda doğal olarak sen “Bu ego olamaz, ego nasıl olur da kendi ......rını isteyebilir?” diye düşünürsün. Ego seni kandırmaya böyle devam eder.


Senin kendi doğanın soruları yoktur, onun cevaplara ihtiyacı yoktur. Senin kendi doğan mutlak ışıktır, ışıkla doludur. O Karanlık nedir bilmez, o asla hiç karanlıkla buluşmamıştır.

Egoyu bırakmaya ihtiyacın yok. Sadece içeri bak, nerede olduğunu araştır; ilk önce onu bul.

Kendi doğan hakkında şimdilik endişelenme. Sadece içeri gir, egoyu ara ve onu bulamayacaksın; onun yerine kendi ışıltılı, nilüfer gibi hoş kokulu doğanı bulacaksın.

Kişi asla başka bir yerde böylesi bir güzellikle karşılaşamaz. O hayattaki en güzel deneyimdir.

Ve bir kez sen kendi ışığının nilüferinin açtığını görürsen ego sonsuza dek bitmiştir. O zaman öyle anlamsız sorular sormayacaksın.

“Neyin ego ve neyin kendi hakiki doğam olduğunu nasıl ayırt etmeli?” diye soruyorsun.

Ya ego oradadır, o zaman hakiki doğa bilinmiyordur; ya hakiki doğa biliniyordur o zaman ego kalmamıştır.

İkisine birden sahip olamazsın bu yüzden bir ayrım yapamazsın; onları ayırt edemezsin, aynı anda ikisi mevcut olamaz. Sadece bir tanesi mevcuttur.

Şu an sen ne olursan ol egodur, o yüzden ayırt etmek konusunda endişelenme. Eğer ego olmasaydı bu soru ortaya bile çıkmazdı.

Kendi doğan hiçbir soru bilmez, kendi doğan saf mutluluktur, bir sorun değildir.

OSHO-Ego




WEZ Format +3. Şuan Saat: 05:34 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.