Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Öğretici Bilgiler (http://www.hayatimdegisti.com/forum/ogretici-bilgiler/)
-   -   Beyin ve Düşünce İlişkisi (http://www.hayatimdegisti.com/forum/ogretici-bilgiler/25565-beyin-ve-dusunce-iliskisi.html)

bluemoon24 29-12-2008 11:23 AM

Beyin ve Düşünce İlişkisi
 
Bir binyıl sona erdikten sonra yaşam bilimlerindeki

yanıtlanması gereken sorular listesinin ilk sırasında şu sorunun geldiği

görülüyor: Zihin (düşünce) dediğimiz bir dizi süreç, beyin adını verdiğimiz

organın etkinliğiyle nasıl ortaya çıkıyor? Aslında bu yeni bir soru

değil. Yüzyıllar boyunca aynı soruya şu ya da bu şekilde farklı çözümler

önerildi. Son zamanlarda bu soru hem uzmanların *bilişsel (cognitive)

sinirbilimcilerin ve felsefecilerin- hem de zihnin, özellikle de bilincin

kökenini merak eden başka kişilerin kafalarını kurcalıyor. Bilinç, bugün

üzerinde çok durulan bir mesele; çünkü genel anlamıyla biyoloji -özelde

sinirbilim- yaşamın bir sürü sırrını gözle görülür başarıyla açığa çıkarıyor.

1990'larda -ki bu zaman dilimi beynin on yılı olarak adlandırılıyor-

beyin ve zihin hakkında psikolojiyle sinirbilimin tüm geçmiş tarihi boyunca elde

edilen bilgiden fazlası öğrenildi. Bilincin nörobiyolojik temelini aydınlatmaya

yönelik verilen mücadele -buna beden-zihin probleminin başka bir türü de

denilebilir- giderek güçleniyor. Araştırmanın temel konusu bilinç

olunca, zihni formüle etmeye çalışan kişide bu çaba yılgınlık yaratabiliyor.

Bazı düşünürler, uzmanlar ve hatta amatörler sorunun yanıtlanabileceğine

inanıyor. Başkaları ise yeni bilgi akışındaki inanılmaz artış sayesinde, kuram

doğru ve kullanılan teknik etkin oldukça, bilimin saldırısına hiçbir problemin

karşı koyamayacağı gibi baş döndüren bir hisse kapılıyorlar. Ancak bu

tartışmalar, bilincin/zihnin öğeleri olan görme ya da bellek gibi süreçleri

beynin nasıl gerçekleştirdiğini açıklamaya yönelik karşılıklı fikirler öne

sürülmedikçe anlamlı olamaz. Temel sorunlar ve karşı savlar.Zihnin nasıl

oluştuğuna yönelik sağlam bir açıklama belki de çok yakında yapılacak. Ancak

bilincin/ zihnin biyolojik temelini araştıranları bekleyen önemli problemler

var. İlk problem, beyin ile ondan türediğini düşündüğümüz bilinç/zihin

arasındaki ilişkiyi kurarken hangi perspektiften bakılacağıyla ilgili.

Herhangi birinin bedeni ile beyni, başkaları tarafından gözlenebilir;

oysa zihin ancak ona sahip olan kişi tarafından incelenebilir. Aynı beden ya da

beyinle uğraşan farklı bireyler, o beyin ya da bedenle ilgili aynı gözlemi

yapabilir; ancak karşılaştırma amacıyla, üçüncü bir şahsın herhangi bir kişinin

zihnini doğrudan gözlem olanağı yoktur. Beden ve onun bir parçası olan

beyin dışa açıktır ve objektif olarak incelenebilir. Oysa zihin (düşünce) kişiye

özeldir, gizlidir, içseldir ve öznel bir varlıktır. Öyleyse birinci-şahsa ait

zihin ile üçüncü-şahsın bedeni arasındaki bağlantı nasıl ve hangi noktada

kurulacak? Kötümserler Ne Diyor?Beyni incelemek için beyin

taraması ve beyindeki nöronlar arasındaki elektriksel etkinliği ölçmek gibi

çeşitli teknikler kullanılır. Ancak kötümserler, toplanan bir sürü verinin ancak

zihin durumlarını deneştirmeye (korelasyona) yarayacağını, asıl zihin durumuna

ilişkin ise bilgi veremeyeceğini düşünüyor. Onlara göre yaşayan madde üzerinde

yapılan detaylı gözlemler bizi zihnin (düşüncenin) açıklamasına değil, ancak

yaşayan maddenin detaylarına götürebilir. Yaşayan maddenin, zihnin

ayırtedici bir özelliği olan benlik bilincini (sense of self) -başka deyişle

zihnimdeki imgeler bana aittir ve benim perspektifimde oluşmuşlardır

düşüncesini- nasıl yarattığını açıklamak olanaksızdır. Bu sav -yanlış olmasına

karşın- zihni açıklamaya çalışan birçok umut dolu araştırmacıyı sessiz bırakır.

Kötümserlere göre bilinç-zihin problemini çözmek o kadar güçtür ki, daha

zihinsel süreçlerin, farklı beden durumlarıyla ya da dış dünyadaki nesnelerle

ilgili neden içsel temsiller yarattığını açıklamak bile olanaksızdır

(Felsefeciler zihnin bu temsil yeteneğine karşılık gelen amaçlılık

(intentionality) gibi aklı karıştıran bir terim kullanır). Bu karşıt düşünce de

yanlıştır. Son karşıt düşünce ise şöyledir: Bilincin/zihnin nasıl ortaya

çıktığını akılda tasarlamak için yalnızca incelenecek zihnin kendinden

yararlanılabilir. Kendi üzerinde inceleme sürdürülen bir araç -zihin- ile

araştırmayı sürdürmek hem problemin tanımını hem de çözüme yönelik yaklaşımı

büsbütün karmaşık hale getirir. Bize şöyle söylenir: Gözlemci ve gözlenen

arasındaki bu çatışma nedeniyle, insan zekasının, beynin zihni nasıl

oluşturduğunu tartışması mümkün değildir. Böyle bir ikilem vardır,

ancak bunun üstesinden gelinemeyecek olduğu görüşü kusurludur. Özetle,

bilinç-zihin probleminin benzersiz oluşu ve bu probleme yaklaşımı karmaşık hale

getiren zorluklar iki etki yaratır: Bunlar hem çözüme ulaşmaya kendini adayan

araştırmacıları hayal kırıklığına uğratır, hem de çözümün bizim sınırlarımızın

ötesinde olduğuna körü körüne bağlı kişileri haklı çıkarır. Zorlukların

Değerlendirilmesi Beynin yaşayan maddesi üzerinde zihnin tözünü

açıklamak için araştırma yapmanın olanaksızlığını düşünen kişiler, yaşayan

maddeyle ilgili eldeki bilginin böyle bir son yargıya varmak için yeterli

olduğunu varsayar. Ancak bu yanlış bir yaklaşımdır. Çünkü nörobiyolojik olguları

daha tam anlamıyla açıklayamadık. Moleküler düzeyde nöronların ve sinir

hücresi devrelerinin işlevleriyle ilgili bir sürü detayı aydınlattık. Ancak

lokal bir beyin bölgesindeki sinir hücrelerinin (nöronların) grup halindeki

davranışlarını henüz tam anlamıyla kavrayamadık. Farklı beyin bölgelerinden

oluşan daha büyük ölçekli sistemleri de tam olarak aydınlatamadık.

Birbirinden ayrı beyin bölgeleri arasındaki etkileşimin, her bir

bölgenin tek başına yaptıklarının toplamından daha karmaşık biyolojik durumlar

yarattığı gerçeğini ise yeni yeni anlamaya başladık. Fiziğin biyolojik olaylarla

ilgili açıklamaları da henüz eksik. Öyleyse Bilinç-zihin problemi çözümsüzdür,

çünkü beyni bütünüyle inceledik ve zihni bulamadık savı gülünçtür.

Henüz zihnin ne nörobiyolojisini ne de onun fiziğini bütünüyle

inceleyemedik. Sözgelimi, zihnin tanımı ve duyusal imgelerin zihinde nasıl

kurulduğunu açıklamak için kuantum düzeyinde bir açıklama gerekebilir. Kuantum

fiziğinin zihnin tasarlanmasında bir rolü olabileceği fikrini Oxford

Üniversitesi'nden matematiksel fizikçi Roger Penrose ileri sürdü.

Kuantum düzeyindeki işlemler bizim bir zihne nasıl sahip olduğumuz

konusunu açıklayabilir. Bilinç-zihin problemini bu kadar tuhaf karşılamamız

çoğunlukla bilgi eksikliğinden kaynaklanır. Bu eksiklik hayal gücünü sınırlar ve

olanaklıyı olanaksız gibi gösterir. Bilim-kurgu yazarı Arthur C. Clark

Yeterince ileri bir teknoloji sihir gibidir demiştir. Beynin teknolojisi

onun sihirli olduğunu, en azından bilinemeyeceğini düşündürecek kadar

karmaşıktır. Zihinsel durumlar (mental states) ile biyolojik/fiziksel olgular

arasındaki derin uçurum iki farklı bilgi edinme yöntemi arasında eşitsizlikten

kaynaklanıyor: Bir yanda yüzyıllar boyunca felsefenin yöntemleriyle (içe

bakışla) sağlanan kapsamlı bir zihin kavrayışı, öbür yanda eksik sinirsel

bilgiyi kullanarak biliş*yeteneğini araştıran bilim adamlarının (cognitive

scientists) çabaları. Ancak nörobiyolojinin bu uçurumu giderememesi için

bir neden göremiyorum. Bu yüzden de, biyolojik süreçlerin aslında zihin

süreçlerine karşılık geldiği konusunda ısrar ediyorum. Bence biyolojik süreçler

ayrıntılarıyla anlaşılınca bunun doğru olduğu görülecek. Zihnin varlığını

reddetmiyorum. Biyolojiye ilişkin gerekli her şeyi öğrenince zihin

kavramının yok olacağını da söylemiyorum. Yalnızca, eşsiz ve değerli, kişiye

özgü zihnin de biyolojik olduğuna ve günün birinde kişisel zihnin (düşüncenin),

hem zihinsel hem de biyolojik çerçevede tanımlanabileceğine inanıyorum.

Bir Diğer SavZihnin kavranmasının olanaksız olduğuna ilişkin bir

başka sav da, gözlemci ile gözlenen arasındaki çatışma nedeniyle insan zekasının

kendi zihni üzerinde inceleme yapamaz olduğudur. Ne var ki zihnin de, beynin de

bir basmakalıp olmadığını bilmek çok önemlidir: İkisi de farklı yapısal

seviyelerden oluşur; en üstteki seviyeler diğer seviyelerin incelenmesine

(gözlenmesine) olanak verecek araçlar sağlar. Örneğin dil yeteneğimiz,

zihnimize, bilgiyi mantık ilkeleriyle sınıflandırmayı ve kullanmayı

bahşetmiştir. Bu da gözlemlerimizin doğru ya da yanlış olduğunu açıklamak

konusunda bize yardımcı olur. İnsan doğasını bütünüyle açıklamak konusunda

alçakgönüllü olmalıyız.



Siyaset, Bilim Ve Tarih Bilinci (Doğan Özlem )The Benefits Of TreesEnerji TasarrufuAlternatif Ucuz Enerji KaynaklarıErozyonun Tanımı Ve ÇeşitleriDünyamızın HareketleriDoğalgazDeve KuşlarıTeknolojik CellatlarımızKüresel IsınmaÇimento İşkolu Ve SorunlarıAtmosferin Başlıca Gaz KirleticileriNükleer EnerjiYapay KristallerHyrogen Fuel  The Fuel Of FutureKentiçi Ulaşımı Ve Çevre SorunlarıPrcı HakkındaÇevre Kirliliği Ve SonuçlarıSivil SavunmaUluslararası Hukuk Ve Çevre


WEZ Format +3. Şuan Saat: 02:44 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.