![]() |
Haset ve Rekabet Haset ve Rekabet Güzelliğin, gençliğin kabul gördüğü günümüz dünyasında, kadınlar arasında yaşanan haset ve gizli ya da açık rekabet, bir yandan kişiyi tüketmeye, yalnızlaştırmaya, bir yandan da kendini ifade etmede güçlüklere neden oluyor. Erkeklerin de bu tür duyguları hissettiğini kabul etmeliyiz, fakat “kadın kadının kurdu” daima, gizli ve açık rekabet konusu çoğunlukla erkekler de olabiliyor, bir de varoluştan ve yetiştirme koşullarından gelen etkiler de söz konusu olduğunda, bu tür duygular bunaltı yaratıyor. Erkekler arasında da bu tür duygular olsa da, erkeklere daha ziyade dış görünümden ziyade, güç olgusuyla bir yerlere gelmeleri verildiğinden, en modern toplumlarda bile kadının erkeklerden daha çok ezilmesi nedeniyle, kadınlar iki misli daha fazla bu tür duygulardan etkileniyorlar!... Ayrıca içinde yetiştiğimiz toplumun bazı dayatmaları ve arkaik duygular da var, bilinçli ya da bilinçsiz olarak farkında olduğumuz… Kız çocuklarının oyunlarında bile “gelin” figürü vardır, bebeğini kendisi bebek olsa dahi uyutur, besler, erkek çocukları daha ziyade arabalarla oynar gibi… y789 Navaro, bir kız çocuğunun büyüyüp serpilmeye, güzelleşmeye başladığı dönemde, baba faktörünün kız çocuklarının yaşamında ne kadar önemli olabileceğini, güzelliğinin onu babanın gözünde bir nesneye indirgeyebileceğini, kimi zaman yaşanabilecek baba odaklı anne-kız rekabetini bir yaşanmış öyküyle vurgulamış…blook İş yerlerinde güzel bir kadının çoğunlukla işinden ve beyin gücünden önce, dış görünüşünün değerlendirilmesi, hem laneti hem de avantajı olabiliyor… Leyla Navaro’nun “Haset ve Rekabet” adlı kitabı yaşanmış öykülerle bu duyguların analizini yapıyor. Kitaptan aldığım bazı satırlar ; · Çevresinden dışlanmamak ve yakın ilişkilerini kaybetmemek adına, çoğu kadın benliğinden ödün verir; onu özel yapan ve öne çıkaran niteliklerinden vazgeçer. Çevresiyle “eşit-miş” gibi davranarak onu özel kılan renklerini soldurur. Karşı taraftan gelebilecek haset ve rekabetin saldırganlığı karşısında benliğinden vazgeçmemek, öfkesini kullanmak, mücadele etmektense, geri çekilip çevresine uyum sağlamak, sessiz kalmak ve bir nevi uykuya geçmek pek çok kadının bilinçaltı savunmaları olur. Buna “Ouboros Semptomu” adını koydum (Navaro, 2007). Ouboros, mitolojide sürekli olarak kendi kuyruğunu yiyen ve doğanın ebedi döngüsünü simgeleyen yılandır. Bu imge, aslında gücünü kullanacağına kendi içinde onu un ufak eder; kendi gücünü yiyerek (veya kendine yönelterek) kendini mahveder. Bu bilinçaltı eylem, Bourdieu’nun (2001), “simgesel şiddet” diye adlandırdığının işselleşmiş şeklidir. Çevrenin artık kadına gücünü kullanmamasını dile getirmesine gerek yoktur, söyledikleri kadın tarafından (farkına dahi varmadan) içselleştirilmiştir. Kadın, kendi kendini yok eder. Özellikle kitabının ön kapağına Leyla Navaro; “Ouboros’un” figürünü koymuş. · Ouborus: Eski Yunanaca’da “kuyruğunu yiyen yılan” anlamını taşır. En eski çizimi; M.Ö. 1600 yılında Mısır’da görülen simge, daha sonra Fenikelilerce, sonra da Yunanlılarda kullanılmış. Eski anşlamları Simya sanatlarında kullanılırmış, tamamlanmışlık, değişim, bütünlenme, denge, kendine yetme gibi değerleri barındırırmış. Kimi zaman ying-yang gibi tezatların bileşimini de simgeleyen Ouboros, yaşamda olduğu gibi tezatların aslında birlikte, birbirinin yanında var olduğunu, dönüşüm ve devinim içinde olduklarını anlatır. Bu bağlamda Ouboros yarı aydınlık, yarı karanlık olarak simgelenir. Orta çağda simyacılığın simgesi olarak, bilinç ve bilinçaltını birleştirmekte kullanıldığı bilinmektedir. · Leylâ Navaro, Haset ve Rekabet (Kendi kuyruğunu yiyen yılan) Remzi Kitabevi25889 |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 10:06 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.