Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Keşfettiğiniz Diğer Etkiler (http://www.hayatimdegisti.com/forum/kesfettiginiz-diger-etkiler/)
-   -   ARTIK HEPSİ BİTTİ (http://www.hayatimdegisti.com/forum/kesfettiginiz-diger-etkiler/832-artik-hepsi-bitti.html)

burdayım2006 07-02-2007 09:46 PM

ARTIK HEPSİ BİTTİ
 

demin birdenbire hüngür hüngür ağlamaya başladım 88

içimden bir ses dedi ki hepsi bitti,

bütün o sıkıntılar, bunalmalar, hepsi geride kaldı

uzun bir kabustan uyanıyormuş gibiyim

sevinçten ağlamak nasıl olurmuş

hüngür hüngür nasıl ağlanırmış sevinçten

bu telkinler, duyguları inanılmaz harekete geçiriyor yrl78

hayatimdegisti 07-02-2007 10:27 PM

ARTIK HEPSİ BİTTİ
 
Ağlamak gerçekten çok sağlıklı bir duygu ve oldukça rahatlatıcı.Paylaştığınız için teşekkürler...

Sevinçten ağlarız. Yine de Sezen Aksu'ya kulak vermek gerek: Ağlamak güzeldir. Süzülürken yaşlar gözünden, sakın utanma. Ağlamak; öfke, delice nefret. Doruklarda aşk, doyumsuz sevinç, kahreden keder kısaca hayat...

İstatistikler, insanın yaşamı boyunca 95 litre, yani yaklaşık 10 kova gözyaşı döktüğünü söylüyor. Bu veriler, kuşkusuz genel bir bilgi sunuyor. Çünkü konuya ilişkin rakamlar insana ve kültürlere göre değişiyor. Yetişkinler, duygu yoğunluklarını gözyaşına aktarmak için genellikle 19-22 saatleri arasını seçiyorlar. Oturup ağlamaya başladıklarında, kadınlar yaklaşık 5 dakika boyunca 50 damla gözyaşı akıtırken, erkekler olayı nemli gözlerle sınırlı tutmayı tercih ediyorlar. Bir damla gözyaşı 15 miligram ağırlığında. Ağlama, insanın doğuştan getirdiği bir davranış motifi. Avusturyalı davranış bilimci Irenaeus Eibl-Eibesfeldt, yeni doğan bebeklere bant kayıtlarından sesler dinletmiş. Bazı seslere bütün bebekler ağlayarak tepki vermişler. Yine, kör doğan bebekler de, gören bebekler gibi içgüdüsel olarak gülmüş ve ağlamışlar.





Çocuk doktorları, yeni doğan bebeklerin ağlarken, yüzde 12 oranında daha çok enerji kullandıklarını belirtiyorlar. Ağlamak için yetişkin insanlar da dikkate değer bir zaman ve enerji harcıyorlar. Bu zahmete katlanmanın mutlaka bir nedeni olmalı değil mi? Var da. Bebekler, gözün kornea tabakasını nemli tutan ve enfeksiyonlara karşı koruyan gözyaşını doğuştan itibaren üretiyorlar. Ama, gözyaşı bezlerine giden sinirler altı haftalık olduklarında olgunlaşıyor. Gerçek gözyaşı dökmeye o zaman başlıyorlar. Bebekler, engel tanımadan ve toplumsal kuralları gözetmeksizin ağlıyorlar.

.



Hayvanlara bakıldığında, onlar bu nedenlerle gözyaşı dökmüyorlar, ama her geçen gün daha çok insan, fillerin ağladığına tanık olduğunu iddia ediyor. Hayvan terbiyecisi George Lewis, kızdığı için Sadie adlı genç filin gözyaşına boğulduğunu söylüyor. Serengeti Ulusal Parkı'nın yöneticisi Dr. Michael Boer, acı çektiklerinde ya da sevindiklerinde fillerin ağladığından emin. "Timsah gözyaşları" deyimi aslında gerçeklere dayanıyor. Yalnız, gözyaşları çeşitli duygusal heyecanlar nedeniyle değil, avını yemek için gösterişli ağzını açtığında ortaya çıkıyor. Bu hareket, gözlerine o kadar büyük baskı yapıyor ki, hayvanın gözyaşı dışarı akmak zorunda kalıyor.

Ağlamak evrensel bir olgu. Her kültür, duygusal gözyaşını tanıyor. Bu konudaki en eski edebi bulguya, Sümerlerin yaklaşık 4000 yıl önce yazdığı Gılgamış Destanı'nda rastlanıyor: Karamsarlığa kapılan Gılgamış'ın nasıl gözyaşı döktüğü ayrıntılı tasvir ediliyor.


Erkekler ağlamaz, değil mi?
Ünlü filozof Aristoteles'e göre, kadınlar erkeklerden daha heyecanlı yapıya sahip; yıkılmaya ve ümitsizliğe daha yatkın ve "utanma, özsaygı" gibi duygulara sahip olmayan canlılardı. Daha çok ağlamalarının nedeni de buydu. Bugün araştırmalar, ağlayan kadınların hayata, erkeklerden daha olumlu baktıklarını gösterdi.
Öyleyse farklılık biyolojik yapı farklılığından mı kaynaklanıyordu? Uzmanlar, kısa süre önce gözyaşı bezlerinin cinsiyete göre değişiklik gösterdiğini ortaya çıkardılar. Ama bu bulgu, bazı şeyleri aydınlatmak yerine daha da karmaşık hale getirdi, çünkü erkeklerin gözyaşı üretim sistemi kadınlara göre çok daha belirgin bir yapıya sahipti.
Ağlamak konusundaki davranış farklılığı, belki de hormonlara, örneğin prolaktine bağlıydı. Çocuklar ve gençlerde prolaktin düzeyi cinsiyetlere göre farklılık göstermiyor, ağlama davranışlarında da bir farklılık yok. Kadınlar ancak 13 yaşından sonra erkeklerden daha fazla prolaktin üretmeye başlıyorlar. Gözyaşındaki değişiklikler de bu yaştan itibaren başlıyor. Bu teze hamile kadınlar da uyuyor: Çok fazla prolaktin hormonu üretiyor ve daha sık ağlıyorlar. Ancak, bu tez henüz somut kanıtlarla desteklenemedi. Hollanda'da yapılan bir araştırmada, bir hastalık nedeniyle normalden çok daha fazla prolaktin üreten kadınlar, sağlıklı kadınlara oranla daha fazla ağlamıyorlardı.
Geleneklerin etkisini de unutmamak gerek. Birçok kültürde aileler erkekleri sert, kadınları zayıf ve narin yetiştiriyor. Yine istatistiklere göre, Çinli erkekler ancak üç ayda bir kez, Amerikalı erkekler aynı dönemde 5-6 kez, Alman erkekler 4-5 kez, İspanyol erkekler 1-2 kez ağlayabiliyorlar.
Yaşanan zamanın koşulları ve din kültürü de dikkate alınmalı. 16. yüzyılda hem kadınlar hem erkekler çekinmeden ağlıyorlardı. Bu, güçlü dini duyguları ve güçlü bir kişiliği simgeliyordu. Müslümanlarda da, söylenen ilahiler, vurgulu okunan Kur'an ve dini öyküler cinsiyet farkını hemen ortadan kaldırıyor. Dini inancı güçlü kişiler ibadetlerini gözyaşıyla daha da pekiştiriyorlar.
Yaşamımıza makinelerin girmesiyle birilikte, ortaya çıkan rekabetçi ve acımasız koşullara kariyer basamaklarını hızla tırmanmaya çalışan kadınlar da uyum sağladılar...


Ağlama konusuna Eskiçağ'da yaşayan bilgeler de açıklık getirmeye çalışmışlardı. Sokrates ile aynı dönemde yaşayan Yunanlı hekim Hippokrates, M.Ö. 5. yüzyılda ağlamanın nedeniyle ilgili şöyle bir tahmin yürütmüştü: "Ağlamanın merkezi beyinde gizli. Gözyaşı dışarı akarken beyindeki fazla sümüksü sıvıyı da birlikte atıyor ve beyni hasta olmaktan koruyor." Dönemin bilimsel bilgilerine göre, insanın karakterini belirlediği düşünülen dört vücut sıvısı (kan, sümüksü sıvı, siyah ve sarı atık) vardı. Bu sıvıların dengesi bozulduğunda insan hastalanıyordu.

İyileşebilmesi için fazlalığın dışarı atılması gerekiyordu. Hippokrates, bu olayı tanımlamak için, "temizlenmek" anlamına gelen "katarsis" kelimesini kullanmıştı. Sümük birikimi olmasa bile, ağlamak yararlıydı. Ne de olsa sürekli gözyaşı üretiliyor ve bunların dar kafatasından dışarı atılması gerekiyordu. Bu düşünce, Avrupa'da geçerliliğini Rönesans dönemine kadar korudu. Bu başarının nedeni, tezin insan fizyolojisiyle uyumlu olmasıydı: Ağlamak da kusmak, dışkı ve idrar atımı gibi işliyordu. Dolayısıyla, neden o da istenmeyen atıkları vücuttan uzaklaştırıyor olmasın? Gerçi gözyaşı diğerleri gibi kötü kokmuyordu, hem zaten duygular kötü kokamazdı ki...

Vücut sıvılarıyla ilgili bu tez, bilimsel çalışmalara 17. yüzyıla kadar temel oluşturdu.1662 yılında Danimarkalı anatomi uzmanı Niels Stensen, kadavra üzerinde çalışırken gözyaşı bezlerini keşfetti. Nihayet, gözyaşının nereden geldiği ortaya çıkmıştı. Ancak ağlama eyleminin nedeni aydınlatılamadı.

Birçok filozof, bilim insanı ve şair, gözyaşının bir "katarsis", yani temizlik etkisi olduğu fikrinde birleşiyorlardı. Fransız filozof René Descartes, ağlayabilen insanın sevme ve merhamet etme becerisine sahip olduğunu düşünüyordu. Ağlayamayan insanın içi sürekli artan bir nefret ve korkuyla doluyordu. Romalı şair Ovidius, 2000 yıl önce: "Ağlamak, öfkeyi siler", demişti.








burdayım2006 26-02-2007 11:57 PM

ARTIK HEPSİ BİTTİ
 

ya bu telkinler bana okadar yavaş etki ediyorki bazı zaman diyorumki tamamen placebo. bazı şeyler değişmedi pek hayatımda ama bazen başkalarına

tavsiye verirken olumlu cümleler çıkıyor ağzımdan kendim de şaşırıyorum 98569

sanki bazı sözler yada düşünceler ezberletilmiş bana ve ben bunları uygun zamanlarda tekrarlıyorum gibi

kendimi söylediklerine pek de inanmayan maymunlara benzetiyorum buara, gerçekten ağzımdan çıkanlara ne zaman inanıcam acaba?

atakan beyin, bu telkinler asla tedavi değildir diye kastettiği bu muydu acaba dusun t678


hayatimdegisti 27-02-2007 12:16 AM

ARTIK HEPSİ BİTTİ
 
Türkiye'de subliminal telkinler cd'ler pek yaygın değil.
Bu nedenle bazi yanlis anlasilmalari önlemek için
"Telkinler tedavi değildir" diyoruz.
Böyle söylenmesinin bir diğer nedeni kanuni zorunluluktur.Sağlık ile ilgili tüm sitelerde yazar zaten.Burada ki bilgileri tedavi için kullanmayınız diye.

Her zaman tekrar ediyorum ve tekrar etmeye devam edeceğim bu sitede ki telkinleri destek amaçlı davranış değişikliği amaçlı kullanınız..Aksi durum sitenin devamlılığına zarar verir.

Ancak davranış değişikliği demek inanmadığınız şeyleri tekrar etmek demek değildir.Bu konuda size katilmiyorum.Yapmak istedğimiz kesinlikle bu değildir...Burada yapilani bu şekilde değerlenidirmek haksızlık olur.
Bence olan şu..
Bilinçaltınız sizden daha önde gidiyor.Siz geriden takip ediyorsunuz onu.Hızlı değişimin sonucunda birazda gayret ederseniz ona yetişebilirsiniz.



burdayım2006 27-02-2007 12:22 AM

ARTIK HEPSİ BİTTİ
 

hmm atakan bey doğru, bilinçaltım daha hızlı gidiyor olabilir oyüzden de sanki o cümleleri ben değil başkası söylüyor gibi hissediyorum kurulmuş bebek gibi

gulensmiley

ben nası yetisicem peki bilincaltıma, somut olarak yapabileceegim seyler var mı? bisiklet

hayatimdegisti 27-02-2007 12:30 AM

ARTIK HEPSİ BİTTİ
 
Bu sitenin içeriği zaten bunun üzerine kurulu.Yani sadece telkin dinlemek değil neler yapilabilir üzerine...
Üyelerden örnek vereyim...
Ahmet Bey mesela sabahları yürüyüş yapiyor ayrica bol bol kitap okuyor.Olumlu içsel konuimalar yapiyor.
Murat aikido kursuna yazildi ayrica sigarayi birakti...

Bunun gibi şeyler...
Kitap okumak olabilir...Olumlu içsel konuşmalar yapilabilir.Sabahları rüyalarini yazabilirsin.Bir aktiviteye kursa yazilabilirsin.
Daha önce yapmadığın şeyleri yapabilirsin.Bunun gibi şeyler sitenin genelinde zaten bunlari tartişiyoruz...

hayatimdegisti 27-02-2007 12:34 AM

Doğal Olan Nedir?
 
Daha önce böyle bir yazı yazmıştım.Bilmiyorum silindi mi?
Doğal olan nedir ? diye...

Yanlış bir düşünce vardir o da olumsuz halin doğal halimiz olduğu aksinin yani kendine güvenli olmanın mutlu olmanin yapay olduğudur.
Bu aslında olumsuz düşüncelerin geri dönmek için uydurduğu bir bahanedir.Alışkanlıkların helel hele senelerce sürmüşse bir sonucudur.Asla kanmayınız. 12389
Olumsuzluk mutsuzluk kendine güvensizlik doğal olan değildir.
Asıl doğal olan kendine güven mutluluk ve olumlu olma halidir.

mügeee 27-02-2007 12:45 AM

ARTIK HEPSİ BİTTİ
 
doğal olan şu yazdığım içimden gelen kafiyesiz uyumsuz uyaksız vs vs... bişey işte; y789


hayatımdan gidenlere üzülmektense,varolanlara seviniyorum artık

sanırım büyüyorum

büyüdükçe zorlaşmıyor hayat

ben kolayı seçiyorum

mutsuzlukları değiştiriyorum mutluluklarla

evet ,evet sanırım büyüyorum

büyüyorum ve anlıyorum herşeyi

anladıkça hayatı , küçülüyor yüklerim

ve ben dimdik yoluma devam ediyorum

şükretmeyi seviyorum,şükrettikçe daha mı mutlu oluyorum?

artık çok şey öğrendim

cevapları sorularda buluyorum

artık mutluluğu bile aramıyorum

mutluluk hayatın her anında varmış,daha yeni görüyorum

evet sanırım büyüyorum ve çok şey öğreniyorum...

hayatimdegisti 27-02-2007 01:19 AM

ARTIK HEPSİ BİTTİ
 
Eline sağlık Mügee art56art56
BENDE uzun zamandir yazmiyorum içsel konuşmalar.Yazayim bari...Arkadaşlar sizde yazin.İçsel konuşmaları bekliyoruz.

yakamoz 27-02-2007 01:28 AM

ARTIK HEPSİ BİTTİ
 
Alıntı:

burdayım2006 Nickli Üyeden Alıntı

demin birdenbire hüngür hüngür ağlamaya başladım 88

içimden bir ses dedi ki hepsi bitti,

bütün o sıkıntılar, bunalmalar, hepsi geride kaldı

uzun bir kabustan uyanıyormuş gibiyim

sevinçten ağlamak nasıl olurmuş

hüngür hüngür nasıl ağlanırmış sevinçten

bu telkinler, duyguları inanılmaz harekete geçiriyor yrl78

Ağlamak güzeldir. Süzülürken yaşlar gözünden, sakın utanma. Ağlamak; öfke, delice nefret. Doruklarda aşk, doyumsuz sevinç, kahreden keder kısaca hayat...
Ağlarken belki sevinçten, belki de üzüntüden… ağlamanın güzel olup olmadığını düşünmeden akar gözyaşları, beden adeta “yeter bana bu kadarı fazla” der gibi atmaya çalışır fazla gelen duyguları.
Sevinç gözyaşları yaz yağmuru gibi… ama ya kederle akanlar? Tıpkı karabulutlar gibi içimizde biriktirdiğimiz, farkında olarak veya olmayarak kendimize yük edindiğimiz olumsuzluklar… gün gelir patlak verir bir yerlerden… kimi hiddetle, kimi şiddetle kimi de gözyaşıyla. Ağlamak kadına yakıştırılır hep, erkek adam ağlamaz derler. Ha kadın ha erkek ne fark eder ki ikisi de insan maya aynı maya. Ağlamaktan değil ağlayamamaktan korkmalı insan, içine taş gibi oturmuşluktan, yüreğinin katılığından, hissizleşmekten…
Ağlamak… tıpkı doğanın yağmurla temizlenişi gibi bedene. Ve arkasından güneş çıkışı gibi bir ferahlama…
Dipte köşede kalanları da telkinler sayesinde atıyoruz diye bakıyorum nedensiz ağlayışlarla…


WEZ Format +3. Şuan Saat: 11:49 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.