![]() |
İLGİNÇ arkadaşlar bu videoyla ilgili yorumlarınızı merak ediyorum dogrusu.. dusun smileydance |
İLGİNÇ Çok ilginç. ooo67 Kadın nasıl oldu da hiç bi acı hissetmedi. Anlamakta güçlük çekiyorum sadanim Bu güzel paylaşım için teşekkürler lalezar. 96 art56art56 |
İLGİNÇ ÖNEMLİ SATIR BAŞLARI *Hipnoz bir gece uykusu değil, trans biçimidir. Bu nedenle hipnoz esnasında konuşmakta olan doktorunuz da dahil, olan biten herşeyi duyarsınız. Bu çok normaldir. *Hipnoz insan ve hayvanlar için doğal bir uygulamadır. *Hipnozdan çıkamamak, uyanamamak diye birşey yoktur. Zaten hipnoz uyku değil, trans halidir. *Hipnoz kişinin isteği doğrultusunda telkin alması ve istediği kişisel değişiklikleri yapabilmek için, destek görmesidir. *Dişhekimi korkusunu yenmek için kullanılan yegane yöntem hipnozdur. *İstenmeyen şeyler hipnoz halinde bile yaptırılamaz. Eger yapılıyor gibi görünürse, o şeyler o kişinin zaten yapacağı şeylerdir. *NLP, Meditasyon, Yoga ve benzeri birçok yöntemin asıl kaynağı hipnozdur. *SİGARA BIRAKMANIN EN KOLAY YOLU HİPNOZDUR. * Daha iyi ders çalışmak, *özgüveni yükseltmek *Zayıflamak ve şişmanlamak, *Dişhekimliği, jinekoloji ve genel cerrahi *psikoloji ve psikiyatri (Anksiyete bozukluk, fobiler, obsesyonlar) hipnozun en çok kullanıldığı alanlardır. *SİGARAYI BIRAKMANIN EN KOLAY YOLU HİPNOZDUR(bakınız hastalık) *ZAYIFLAMANIN EN KOLAY YOLU HİPNOZDUR. *DERS ÇALIŞMANIN E KOLAY YOL HİPNOZDUR. *SİGARAYI BIRAKMANIN EN KOLAY YOLU HİPNOZDUR *SINAV STRESİNİ YENMEKTE, DAHA İYİ KONSANTRE OLMAKTA VE ÖZGÜVEN ARTIRMAKTA EN BAŞARILI YOL HİPNOZDUR. TANIM Hipnozu bazı yazarlar "Çevreye farkındalığın azaldığı ve dikkatin belirli bir noktada toplanabildiği bir bilinç değişikliği durumu" olarak tanımlarken, bazıları "Bilincin kaybolmadığı, yapay bir uyku hali" olarak ele almaktadırlar. alıntı |
İLGİNÇ ya etterna kızma bişey söyliycem avatarını biraz daha iç acıcı yapsan ben o resme bakınca mutsuzluk hayal kırıklığı hüzün hissediyorum ne dersin smiliyface smiliyface saygılar |
İLGİNÇ tabi değiştiririm smiliyface |
İLGİNÇ valla iyi fikirmiş scorpy art56art56 bana çok masum geliyodu o kızın yüzü.Ama sıkılmaya başlamıştım. 44 |
İLGİNÇ anlayışınız için teşekkür ederim ben bu sitedeki herkesi seviyorum yaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa gulensmiley gulensmiley gulensmiley gulensmiley gulensmiley gulensmiley art56art56 art56art56 |
İLGİNÇ arkamı döndüm ama y789 |
İLGİNÇ olsun kahvesmiley bu avatar ötekinden güzel bence gulensmiley blissy blissy cilgin897 cilgin897 cilgin897 cilgin897 cilgin897 |
İLGİNÇ Danışanlarıma öğrettiğim Otohipnoz: KAYNAK:mükemmel sağlık -recai yahyaoğlu-mozik yay. Sessiz, sakin; kimsenin sizi rahatsız edemeyeceği bir ortamda bulunun. Bu bir tür meditasyon olarak da rahatlıkla kullanılabilir. Meditasyonla veya hipnozla oluşan trans durumu farklı değildir. Sırt üstü yatabilir yada dik bir şekilde oturma pozisyonunda bulunabilirsiniz. Sağ elden başlanılır ve en az üç – beş defa “sağ elim ılık” denilir. Bu telkin esnasında zihin sağ elde yoğunlaştırılarak sağ el düşünülür. Sonra “sol elim ılık” daha sonra “her iki elim de ılık” üç – beş defa tekrarlanılır. Her tekrarda zihin tekrarlanılan yerin görüntüsünü alır. Her iki el yada diğer bölgelere telkin verilirken her iki el birlikte düşünülür. Ellerden sonra kollara başlanılır. “Sağ kolum ılık” üç – beş defa, “sol kolum ılık” üç – beş defa her “iki kolumda ılık” üç – beş defa tekrarlanır. “Sağ ayağım ılık, sol ayağım ılık, her iki ayağımda ılık, sağ bacağım ılık, sol bacağım ılık, her iki bacağımda ılık” üç – beş kez tekrarlanılır. El, kol, ayak ve bacaklardan sonra göğüs boşluğuna geçilir.” Göğüsüm rahat ve yumuşak”, “kalbim düzenli ve rahat”, “nefesim geniş ve düzenli” denilerek hepside üç – beş kez tekrarlanılır. Zihnen bu tekrarlarda telkin verilen vücut kısımlarının düşünülmesi, örneğin kalbimizi sanki avuçlarımızda atışlarını görüyormuş gibi düşünmemiz ve hissetmemiz gerekir. Göğüsüm rahat ve yumuşak derken tüm göğüs kafesi zihinde canlandırılmalı rahat ve yumuşak olduğunun farkına varılmalıdır. Göğüs boşluğundan sonra “omuz adalelerim gevşek ve rahat”,” boyun adalelerim gevşek ve rahat” denilerek her ikisi de üç yada beş kez tekrarlanır. Ağız , dil ve en son olarak da alnım ılık ve rahat diye telkine devam edilir. Yine bu telkinler de en azından üç yada beş kez tekrarlanılarak yapılmalıdır. Bu arada seans ortalarına doğru göz kapaklarının iyice ağırlaşmış olduğu telkini de yapılır. Bir çok kişi böyle bir uygulamanın ardından hemen ilk seanslarda tam istediğini gerçekleştiremeyebilir. Sabırla uygulamaya devam edildiğinde; birde şimdinin gücü kullanılarak şimdi yapıyormuş gibi; beş on yıl sonra veya çok yakın zamanda yapmayı istediğiniz şeyleri gerçekleştirmiş gibi hayal gücünü kullanarak kendinizi zihninizde canlandırdığınızda mükemmel derecede anlamlı sonuç alabilirsiniz. Seans sonlarına doğru vücudunuzda düşüncelerinizin ve hayal gücünüzün meydana getirdiği farklı ruh halinin mutluluğunu lütfen doyasıya yaşayın. Zaman İlerledikçe Otohipnozda tecrübe kazanıldığında bir süre sonra uygulamanın sonlarına doğru tüm vücudun kaskatı kesildiği müşahede edilir. Eller, kollar ve göz kapakları da dahil vücudun hiçbir kısmı harekete geçirilemez hale gelir. Hatta insan; sırt üstü yattığı yerden yaklaşık yarım metre kadar yukarıya doğru yükseldiğini ve kaskatı havada donmuş gibi durduğunu hisseder .Artık farklı bir bilinç haline geçilmiştir. Bu halde solunum, kalp atışları ve tüm metabolizma yavaşlar. İnsan bu farklı bilinç boyutunda arzu ettiği şekilde veya daha önce hipnoz yapıldığı zaman kendisine verilen telkinler istikametinde kendisini yönlendirebilmektedir. Bu halde iken zihinde yaratılan net görüntü gerçeğin güçlü bir hammaddesidir. Bu yöntemle insan; kendisine yönelik gerçekleştirmek istediği düşüncelerini kendisine inandırabilir hatta onları yapmış gibi yaşayarak geleceğe dair kendinde muhteşem bir güven oluşturabilir. Yapmak istemediği davranışlardan kurtulmaya ve yapmakta zorlandığı ama daha güzel yapmak ihtiyacını duyduğu davranışları gerçekleştirerek kişiliğinde belirgin farklılıklar meydana getirebilir. Tamamen insan kendisi üzerinde kontrolünün en çok yoğunlaştığı bir hale girmiştir. Bilinç altı tamamen açılmış verilecek emir ve telkinleri hiç sorgusuz kabul edecek durumdadır. Aslında bu hal insanın en zayıf olduğu haldir. Otohipnoz da dış telkinler değil iç telkinlerle elde edilecek sonuç yönünde çalışılarak çok önemli başarılar elde edilir. Bu yöntem insanın aslında kendisi üzerinde ne kadar olağan üstü bir güçle etkin olabileceğini göstermektedir. Tüm bunlar yeniden farklı bir kimlik geliştirerek bilgisayarımızın hard diski olan bilinçaltımızı yeni baştan programlamamızdan başka bir şey değildir Bir deneyim Kendisi henüz on dokuz yaşında iken kitabı yayınlanmış ve halen ikinci kitabı olan bir roman üzerinde çalışan yazar olan danışanım kendilerine uyguladığım hipnoterapi deneyimlerini kaleme alarak bir seans sonrasında bana takdim ettiler.Benim için önemli bir armağandı bu yazdıkları.Bu deneyimleri sizlerle de paylaşmak istedim.Noktasına ve virgülüne dokunmaksızın aynı şekilde sizlere sunuyorum. Hayalle gerçek arasında Gözlerimi kapayacakmışım... Sonra, bir telkin eşliğinde her türlü stres, baskı ve gündelik gürültülerden uzaklaşarak,beynimin en ücra köşelerinde, sonsuzluğa açılan kapıdan dışarı çıkacak ve kollarıma bir çift kanat takıp hayal dünyamda özgürce uçacakmışım.Bunu başarabilirmişim.İçimde uçmayı hatta koşuşturmayı, gür bir sesle haykırmayı gerçekleştirebilecek güçte bir istidat mevcutmuş.Şimdi ben kulaklarıma ince bir tığ gibi vuran telkinin eşliğinde bu gücü bu istidadı harekete geçirecekmişim...İnanmam dedim içimden.Öyleydi de bugüne kadar neden bunu yapmamıştım....Neden hep şu karanlık dehlizlerde, günü birlik zihnimi bulandıran streslerden, şehrin dayanılmaz gürültülerinden, insan seslerinden, kalabalıklardan neden kaçamamıştım ? Neden açıp hayallerimin kapılarını şu nezih ve muhteşem tabiatın şefkatli bağrına koşamamıştım...? İnanmam dedim...Ama denerim...Ve her şeye rağmen deneyeceğim... Sabit bir noktaya kilitledim gözlerimi.Anlamsızca baktım...Bu güne kadar hiç böylesine anlamsız bakmamıştım.Sevdiğim bir insanın yüzüne, beğendiğim bir manzaranın ahengine.Kuşların kanatlarına, tabiatın güzelliğine bakarken içimde yoğun bir sevgi seli oluşurdu.Bu sevgi, estetik ve hareket ise gözlerimden ruhuma ve kalbime akar beni bu varlıklarla gönüldaş yapardı.Peki ama şimdi niçin bakıyordum şu bomboş duvara? Bunu anlamıyordum. İçimden geçen vesveseleri bastırmaya çalışırken, boşlukta düşmeyi bekleyen bir yıldız gibi duran gözlerimde bir ağırlık hissettim.Sanki bir el bastırıyormuş gibi ve sanki gözlerimi bir daha hiç açamayacakmışım gibi bir şey bu... Telkinlere yavaş yavaş adapte olmaya başladım.Yaşadığım alemden başka bir yöne, zengin bir hayaller ülkesine daldığımı fark ettim.Bir kapı açıldı engin tabiatın alnına...Yavaşça girdim içeri...Gözlerimin üzerindeki ağırlık arttıkça hayata bakışımın değiştiğini ve tatlı bir uyuklama halinin bütün vücudumu sardığını hissettim. Yeşil... her yer yemyeşil... bu kadar renkli ağaçları, çeşit çeşit çiçekleri bir arada hiç görmemiştim daha önce. Ve yeşili hayatım boyunca hiç bu kadar dinlendirici bulmamıştım.Tabiatın ruhumla ilişkisini, beynimdeki bütün hücrelere ağır ağır sızdığını hiç fark etmemiştim.... Her yer rengarenk...Ve ben ayaklarımı okşayan çimenlerin üzerinde yavaş yavaş yürüyorum.Bir güneş var gökyüzünde bir de tabiatın eşsiz varlıkları...Başımı bir an çeviriyorum yukarıya ve güneşe haykırıyorum... Görüyor musun akıp giden yeşili ?! Görüyor musun kanatlarımın nasıl yükseldiğini? Ve hissediyor musun? Hayata karalar giydiren ben şimdi ise her yerde yeşili görüyordum. Duyuyorsun değil mi sesimi? Her halde anlıyorsun da...! Güneş gözlerimin içine akıyor adeta...Bana gülüyor hatta. Haydi yürü...Biliyorum çok kere ağladın...Yalnızdın...Hayatın çıkmaz daracık sokaklarında kaybolmamak için bir o yana bir bu yana çırpındın yıllar yılı...Artık hiçbir şey etkilemeyecek seni ! Hiçbir şey.Yalnız değilsin.Bir an uzaklaş gürültülerden...Bütün tabiat varlıklarını al yanına...Kuşları, böcekleri, ağaçları...Haydi yürü...! diyordu. Yürüdüm...Yollar beni engin bir okyanusa getirdi...Aman Allah’ım ! Ne kadar da güzel bir şey !Yeşilden maviye geçmek ! Renkler bir bir akıyor sanki ruhuma...Kumsaldayım...Deniz...Sularına narinciye çiçekleri daldırdığım çocukluk arkadaşım.Bir boşluğa boylu boyunca uzanmış ağır ağır akıyor....Cömert olduğunu düşünüyorum denizin...Kendi etiyle kendi kanıyla beslediği balıklara, karideslere, yengeçlere, deniz süngerlerine...bakıyorum.Alçak gönüllü olduğu kadar da eli bol demekten kendimi alamıyorum....Bir kayıkçı beliriyor ötelerde.O da denizin servetiyle geçinip gidiyor belki...Ağır ağır çekiyor kayığını..Denizin tam göğsünde yürüyor.Ne kadar da özgür...! Ne kadar da şanslı...! Denizle dost olabilmek her kese kısmet olur mu? Kaç kişi gündelik gürültülerden kaçıp ta denizin mavi gözlerine el sürebiliyor şu toplumda? Kumsala oturuyorum...Parmaklarımla dokunuyorum sulara...Buz gibi soğuk...Ana gibi şefkatli...Bütün sıkıntılarımdan arındığımı hissediyorum.Beynimi tırmalayan, ruhumda derin izler bırakan her şeyi denizin sularına terk ediyorum...Evet, evet, arınmışım sanki...Kendimi kuş kadar hafif hissediyorum.Sanki bu dünyada yaşamıyorum.Hayallerin ülkesine taşınmışım.Bütün sevdiklerimi yanıma alarak çok ötelere gitmişim.Bedenime musallat olan ağrılardan kurtulmuşum.Bu ülkede kendimi ne kadar da mutlu hissediyorum. Bir noktada kayıp uykuya dalan gözlerim çevik bir çocuk gibi dolaşıyor...Telkinlerden artık her şeyin bir sonu olduğunu bu seyahatin de bitimine yaklaştığımı hissediyorum.Ayrılmak elbette zor.Ancak her şeye rağmen zihnimde; çıkarcı ilişkilerin, bencil duyguların, sadist ruhların barındığı şu alemden ne zaman kaçmak, kurtulmak istesem buraya, bu ülkeye kaçarım diye düşünüyorum artık. Ayaklarımı bir kez daha daldırıyorum denize..Sonra kayıktaki adama bakıyorum.O da kıyıya.Yolun sonuna yaklaşmış...Son kez ıslatıyorum parmaklarımı.Balıklara bakıyorum...Sonra....Sonra el sallıyorum denize.. Ve hoşça kal diyorum güneşe... Artık gitme vakti.Geldiğim yerden, çimenlerin üzerinden yürüyerek uzaklaşıyorum denizden... Lermontov’un şu dizeleriyle ayrılıyorum oradan. Bir yelkenli görünüp yok oluyor Denizin mavisinde Bu uzak diyarda ne arıyor? Neler bıraktı ülkesinde? Oynaşıyor dalgalar, uğulduyor rüzgar Eğiliyor ve çatırdıyor direği Ah, o mutluluktan kaçmıyor Ama mutlulukta değil ki dileği Bu vedalaşma serüveninin ardından yavaşça açıyorum gözlerimi...Bütün yorgunluğumu atmış, dinç ve sakin bir halde ayağa kalkıyorum.... Evime dönerken, sanki on yıllık bir enerji topladığımı hissediyorum...”Hipnoz” dedikleri buymuş demek.Yıllar önce bir fütüroloğun, “Gelecekte çeşitli rahatlama teknikleri, psikoterapi ve benzeri sağaltım şekilleri gündemin en geçerli tedavi yöntemleri olacak, zira insanlık git gide elem ve streslerin eşiğine itiliyor.!” Sözünü şimdi daha iyi anlıyordum. İnanıyordum ki ben bu sınırsız coğrafyalarda ruhumu hayallerimin götürebildiği yerlere kadar götürecek, geçmişin üzüntü ve kederlerinin geleceğin endişe ve belirsizliğinin ruhumda ve bedenimdeki tahribatını zihnimde yapmış olduğum bu seyahatle gidermeye çalışacaktım |
BEYNİNİZE BİR KÖPEK BALIĞI ATIN? taze balık * Japonlar taze balığı hep çok sevmişlerdir. Fakat, Japon sahillerinde bol balık bulmak mümkün olmamaktadır. Talebi karşılayamayan balıkçılar, Japon nüfusu doyurabilmek için daha büyük tekneler yaptırıp, daha uzaklara açılmışlar. Balık için uzaklara gidildikçe, geri dönmesi de daha çok vakit alır olmuştur. Dönüş bir - iki günden daha uzarsa, tutulan balıkların da tazeliği kaybolmaktadır. Japonlar tazeliği kaybolmuş balığın lezzetini sevmemişler. Bu problemi çözebilmek için, balıkçılar teknelerine soğuk hava depoları kurdurmuşlar. Böylece istedikleri kadar uzağa gidip, tuttukları balıkları da soğuk hava deposunda dondurulmuş olarak saklayabileceklerdi. Ancak, Japon halkı taze ile donmuş balık arasındaki lezzet farkını hissedebiliyor ve donmuş olanlara fazla para ödemek istemiyordu. Balıkçılar bu defa, teknelerine balık akvaryumları yaptırdılar. Balıklar içeride biraz fazla sıkışacaklardı, hatta, birbirlerine çarpa çarpa biraz da aptallaşacaklardı, ama yine de canlı kalabileceklerdi. Japon halkı, canlı olmasına rağmen bu balıkların da lezzet farkını anlayabiliyordu. Hareketsiz, uyuşmuş vaziyette günlerce yol gelen balığın, canlı, diri, hareketli taze balığa göre lezzeti yine de etkilenmişti. Balıkçılar nasıl olacak da Japonya'ya taze lezzetli balığı getirebileceklerdi? Siz olsaydınız ne yapardınız ? Hedeflerinize ulaşır ulaşmaz, mesela mükemmel bir eş buldunuz veya çok başarılı bir firmaya girdiniz, borçlarınızıi ödediniz v.s. Heyecanınız kaybolmaya başlamaz mı? Yoğun çalışmanız gerekmiyorsa rahatlamaz mısınız? Lotoda büyük ikramiyeyi kazananlar parayı savurmaya başlamaz mı? Japonların taze balık probleminde olduğu gibi çözüm aslında basittir. 1950'lerde L.Ron Hubbart'in gözlemlediği üzere "İnsanoğlu ancak hırs iddiası içinde bulunursa anormal çabalar sarfeder." Ne kadar akıllı, uzman, inatçı iseniz, iyi bir problemle uğraşmaktan o kadar zevk alırsınız. Problem sizi ne kadar zorluyorsa ve siz onu adım adım çözebiliyorsanız, bundan da o derece mutluluk ve heyecan duyarsınız ve enerji dolu, canlı, ayakta kalırsınız. Japonlar, balıkları yine teknelerindeki akvaryumlarda tuttular, ancak içine küçük bir de köpekbalığı attılar. Bir miktar balık köpekbalığı tarafından yutulmuştu ama geride kalanlar son derece hareketli ve taze idiler. Buradan da görüleceği üzere problemlerden uzaklaşmaktansa içine atlamak, boğuşmak ve onları yenmek gerekir. Probleminiz çok ve çeşitli olabilir. Ümitsiz olmayın. Onları tanıyın, organize edin, kararlı olun, daha çok bilgi ve yardım desteği ile onlarla savaşın. Beyninize bir köpekbalığı atın ve nelere ulaşabileceğinizi görün... ALINTIDIR |
MORALİNİZİ BOZMAYIN ! Bir gün işten evden dönerken mahalledeki çocukların evimin yanındaki parkta futbol oynadıklarını gördüm ve maçı izlemeye başladım.Kalenin arkasındaki sıralardan birine oturdum ve yanımdaki çocuğa skoru sordum. ''4-0 mağlubuz''diye yanıtladı beni gülümseyerek... ''Gerçekten mi? dedim, pek moralin bozulmuş gibi görünmüyorsun ama? ''Niye bozulsun ki moralim?''dedi şaşırmış bir ifadeyle'; 'Maç başlayalı daha beş dakika oldu'' Yazar : JACK CANFIELD ALINTIDIR |
İLGİNÇ evet hayattan gol yiyerek başlayabiliriz ama unutmayalım ki çok şeyi değiştirebiliriz çalışarak |
SIHHAT-BOLLUK-MUTLULUK-HUZUR-DOLU DOLU YAŞAM mı istiyorsunuz? 18) SIHHAT-BOLLUK-MUTLULUK-HUZUR-DOLU DOLU YAŞAM mı istiyorsunuz? Sadece ve Sadece (Bütün Varoluşların Yaratılma nedeni olan) Yüksek Benliğinize Arkadaşça Sorun ; Ne yapmalıyım? Ne yapmamı istiyorsun? *Bize, Annemizden, Babamızdan, Eşimizden, Sevgilimizden (Madden ve Manen, Kendimize en yakın bildiğimiz-hissettiğimiz Kişiden) çok çok daha yakın olan kimdir biliyormusunuz? YÜKSEK BENLİĞİMİZ. Biz, TANRISAL Bir Varlık olan YÜKSEK BENLİĞİMİZ' den bir PARÇAYIZ . YÜKSEK BENLİĞİMİZ Bizim ÖZ' ümüzdür. Yani Aslımız YÜKSEK BENLİK' tir. Bizde bir TANRI' yız. Ancak Biz, TANRISAL VARLIKLA aramıza Perde koymuş bir TANRI 'yız. Aslında YÜKSEK BEN' in KENDİSİ'yiz. *Zira YÜKSEK BENLİK, Yarattığı ALEMLERİ SINAMAK-TANIMAK arzusundadır. Ancak Yüksek Enerjisiyle, Kaba madde Alemlerine inememektedir. Bunun için Kaba Maddeden bir taşıt ; İnsan Bedenini yaratmıştır. İnsan Bedeni içersine girebilmek için de, Enerjisini azaltmak, Enerjisini gittikçe kabalaşan örtülere-bedenlere sarmak zorunda kalmıştır. YÜKSEK BENLİK, Bu şekilde 7 Beden içine girerek İnsan Bedenini yönetecek Enerji düzeyine inmektedir. YÜKSEK BENLİĞIN, İnsan Bedeni içersine aktardığı Enerji Parçası, YÜKSEK BENLİĞİN bizzat Kendi Şuur ve Enerjisi olmasına rağmen, İnsan Bedeni içersindeki bu Şuur ve Enerji, geldiği kaynağı unutmakta, YÜKSEK BENLİK'ten kopmakta ve Adeta ayrı bir Şahsiyete bürünmektedir. İşte Biz, Ayrı bir Şahsiyete bürünmüş olan YÜKSEK BENLİK'leriz. Yani Biz, Aslında YÜKSEK BENLİĞİMİZ'in Kendisiyiz. *Dünyasal ölçülere göre, İster Ayyaş, Katil, Serseri denilen biri olun - İster Fahişe olun - İster Din yolunda şaşmadan ilerliyen bir Ruhani Zat olun veya Akılla, İlimle yaşıyan, yaratıcı bir Bilgin olun - İster bir Lider - İster Zeka özürlü bir İnsan olun, Kısaca ne olursak olalım BİZ, HER ZAMAN (ÖZÜ TANRI OLAN) TANRISAL VARLIKLARIZ. *Biz, TANRISAL VARLIK' tan bir parçayız. Ancak TANRISAL VARLIK'la aramızda bir PERDE bulunmaktadır. Bu Perde SIRLI bir perdedir. Bizim taraftan bakıldığında, bu perde bir AYNA' dır. Baktıkça sadece, Kendimizi - Çevremizi ve Yalnızlığımızı görürüz. AYNA' nın arkası olabileceğini hiç düşünmeyiz. AYNA' nın içinden gelen dürtüleri - sesleri - istekleri - düşünceleri de kendimizden geliyor sanırız. Bu perdeye YÜKSEK BENLİĞİMİZ tarafından bakıldığında ise ; Biz her an, Tüm yaptıklarımızla - Tüm düşüncelerimizle - Tüm duygularımızla - Tüm çıplaklığımızla olduğumuz gibi görünürüz. Onun için Dinsel Bilgilerde "Tanrı Şah damarınızdan daha yakındır" denmiştir. *Biz ne yaparsak yapalım, Bizim yaşadığımız Her Deney - Her Olay - Her Duygu, Bizimle beraber -aynı anda- YÜKSEK BENLİĞİMİZ tarafından da aynen algılanmakta-aynen yaşanmaktadır. YÜKSEK BENLİĞİMİZ ; SEVGİ ve BİLGİ KAYNAĞI'dır. O tüm mevcudatın Bir olduğunu, Her şeyin TANRI oldugunu, Her şeyin Sevgi dolu olduğunu, Her şeyin SEVGİ ve BİLGİ ile yaratıldığını bilmektedir. EVREN'i ve TANRI' yı geliştiren, Sevgi - Huzur - Mutluluk ve Neşe' dir. Sevgi Kaynaklı bütün duygular EVRENİ ve TANRI'yı geliştirmektedir. Dolayısıyla YÜKSEK BENLİĞİMİZ aslında Kendi Parçası olan ama değişik bir Şahsiyete bürünerek kendini unutan Bizim, Her an Sevgi dolu, Huzurlu, Mutlu ve Neşeli olmamızı istemektedir. Çünkü Kendisi Öyledir. Çünkü Kendisi bizzatihi Sevgi, Huzur ve Mutluluk doludur. O Korku bilmez-tanımaz Çünkü Korku bilmemekten kaynaklanır. O ise Tüm geçmişi-Tüm geleceği bildiği gibi, bildiğimiz-bilmediğimiz-bilemiyeceğimiz Tüm Bilgilere ve Tüm Gerçeklere de sahip bulunmaktadır. *Biz ise Aslımızı-Kaynağımızı unuttuğumuz için Bilgiden de yoksunuz. Biz'deki, Bilgi ve Sevgi noksanlığının yerini Bilinmezlik diğer adıyla KORKU doldurmuştur. Yani KORKU, Evrensel Gerçekleri bilmeyen-Nizamın Şuurunu idrak edemeyenlere ait bir duygu'dur. YÜKSEK BENLİĞİMİZ, Bizim her zaman Sevgi - Mutluluk ve Huzur dolu olmamızı, Sevgi ve Mutlulukla, EVRENİ ve KENDİMİZİ geliştirmemizi, Aradaki Perdeyi kaldırıp KENDİMİZİ yani KENDİSİNİ tekrar tanımamızı istemekte, beklemekte ve bunun için uğraşmaktadır. *Bizim Görevimiz, En Yakın Dostumuz, Mayamız, Aslımız, Özümüz, Sırdaşımız olan YÜKSEK BENLİĞİMİZ'le, olan BİR'liğimizi ve BAĞIMIZI kavramak, Aslımızı-Özümüzü idrak etmeye çalışmaktır. Mutlu, Huzurlu, Sevinçli, Bereketli Dolu Dolu bir yaşam için ne yapmamız gerektiğini Dostça, Arkadaşça, İnançla kendisine sormaktır. Aslında kendi kendime soruyorum zannettiğiniz, Suallerin cevabı, yine Sizin düşünceleriniz arasına kendiliğinden gelecektir. Zihninize gelen cevabları, Akıl'la irdeleyip tatbikata aldığınızda Huzur ve Mutluluk hissediyorsaniz, Yaptıklarınız Sevinç, Bolluk, Bereket getiriyorsa, Yaptıklarınız başkalarına zarar vermiyor, Toplum ve Doğa için fayda yaratıyorsa YÜKSEK BENLİĞİNİZ'i algılıyorsunuz demektir. Siz YÜKSEK BENLİĞİNİZ'i algıladıkça, YÜKSEK BENLİĞİNİZ Dolu Dolu, Bolluk içinde yaşayacağınız, Sevgi ve Mutluluk duyacağınız Ortamları ve Olayları Sizin için, aslında Kendisi için ve Evren için yaratmaya devam edecektir. *Madden ve Manen, Üzüntülü, Yetersiz, Mutsuz, Sıhhatsiz ve Bilinmez bir arayış içindesiniz. Bilin ki, YÜKSEK BENLİĞİNİZ'den gelen “Dürtüleri-Düşünceleri alamıyorsunuz. Arzu edilen, Planlanan-İstenen ortamların, Olayların, Aktivitelerin çok dışındasınız" demektir. Dostça, Arkadasça, İnançla, YÜKSEK BENLİĞİNİZ'e sorun. Ne yapmalıyım. Ne yapmamı istiyorsun? Ne yapmam gerekmektedir? Sonra kendinizi relax bırakın. Mutlu-Huzurlu-Bereketli ve Sevgi dolu ortamları düşünün. Bilin ki cevab, mutlaka ama mutlaka arka arkaya gelecektir. Cevabları Algılayın, İrdeleyin, Radikal kararlar bile olsa tatbikata alın. Tatbikattan, Sevinç, Mutluluk, Huzur duyuyorsanız, Doğru zamanda, Doğru yerde, Doğru faaliyettesiniz demektir. Hiç unutmayın. Biz YÜKSEK BENLİĞİMİZ'in Dünyadaki parçasıyız. Tanrısal bir Varlığız. Tanrısal yeteneklerin Hepsine sahibiz. Sadece bunları perdenin arkasından almamız lazımdır. Bunun için bu yetenekleri önce istemek lazımdır. Sonra kendimizi Gerçek Tanrı gibi hissetmemiz, Tanrı gibi davranmamız gerekmektedir. Görevimiz Sevgi, Mutluluk, Sevinç ve Bolluk içersinde yaşayarak, Madde Alemlerine ve Mevcudata, Sevgi ve Mutluluk dağıtmak ve yaymaktır. *SONUÇ ; YÜKSEK BENLİĞİMİZ' le olan BİR' liğimizi ve BAĞIMIZI kavradığımızda, Yani Aslımızı - Özümüzü idrak ettiğimizde, YÜKSEK BENLİĞİMİZ' den gelen Düşünceleri-Dürtüleri hissettiğimizde-anladığımızda, Yaşamımıza görünmez eller değecek, her şey rast gidecek, Sorun gelirse çözüm de beraber gelecektir. Yaşamımız Huzur, Mutluluk, Sevgi, Bolluk, Sıhhat ve Sevinç ile dolacaktır. Başlangıç için sadece ve sadece YÜKSEK BENLİĞİNİZ'e Arkadaşça-Samimiyetle Sorun ; Ne yapmalıyım? Ne yapmam gerekiyor? Ne yapmamı istiyorsun? alıntıdır |
Ynt: İLGİNÇ BENİM BİRAZ KAFAM KARIŞTI,İNGİLİZLER YADA AMERİKALILAR ALO DEĞİL HELLO DERLER.. O YÜZEN RADIO GİBİ RADYOYA UYARLANMIŞ OLABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM. |
Ynt: İLGİNÇ her sbah aynaya baktığımda 98569 güzel, huzurlu, bolluk içinde bir insan gördüğüm için teşekkür ediyorum... smiliyface teşekkürrüm Tanrıya, Evrene ve kendime... |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 09:36 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.