![]() |
Sır Hakkında Objektif Bir Yazı Sır filmi konusunda aşagida ki yazi akşam gazetesinden alintidir.Diğer yazilara göre daha objektif bir bakiş açisi sergilemiş... Konu hakkinda görüş bildirmek isteyenler bu başlık altında paylaşımlarını yapabilirler.... Her şey, fısıltı gazetesiyle başladı aslında. İnsanlar birbirlerine “The Secret” isminde bir filmin ne kadar muhteşem olduğunu ve mutlaka izlenmesi gerektiğini söyleyip duruyorlardı. Ülkemizde hiçbir firma bu filmi getirmediği için de yurtdışından getirilmiş filme, Türkçe altyazı yapılarak hazırlanmış kopyalar elden ele yayılıyordu. Bu arada da Kasım ayında Kuraldışı Yayınları’ndan Nil Gün’ün “Çekim Yasası” kitabı çıkmış ve hızla satılıyordu. Derken Owo Mia Yayınları, ortalığı birbirine katan bu filmin, kitap versiyonunun haklarını aldı ve kitabı Türkiye’de yayınladı. Artık “The Secret”ın, Türkiye’de patlama yapma zamanı gelmişti ve beklenen patlamayı yaptı da… Ama ben bu yazıda sizlere oturup Rhonda Byrne kimdir, “The Secret” nasıl uygulanıyor vs. gibi tipik kitaptan alıntı yap, haberi yaz tarzında bir çalışma yapmak istemiyorum. Aralık ayından beridir “The Secret”ın film versiyonunu satır satır bilen ve hayatında uygulamış birisi olarak bir “son kullanıcı” yazısı yazmak ve bu film-kitap hakkındaki yorumlarımı sizlere aktarmak istiyorum. “The Secret”la ilgili e-posta gruplarında ilk görüşlerimi yazdığım esnada kullandığım bir cümleyi aynen tekrar etmek istiyorum: Bu filmi izleyen her on kişiden yedisi filme burun kıvıracak; Kimisi “Zaten bildiğimiz şeyler.” diyecek, kimisi “Güzel, ama…” ile başlayan cümleler kuracak, kimisi de “Saçmalık bunlar!” itirazlarını getirecek demiştim. Geçen bu süre zarfında bunlara “Gizli güçlerin oyunu bunlar.” diyen komplocular ve kitap-filmin popülerliği nedeniyle, ona yaklaşmayan popüler-alerjenleri de eklendi. Esas önemli bir grubu ise spiritüel camiada sıklıkla bulunan “her şeyin üstüne nimetmiş gibi atlayıp da, anlatılmak istenenleri başlarıyla değil başka taraflarıyla algıladıkları için gerçek nimetlerden bir türlü yararlanamayıp ortada şaşkın şaşkın dolaşanlar” grubu oluşturdu. Kısacası “The Secret” bir şekilde insanlarımızın hayatına girdi, peki nedir bu işin aslı? “The Secret” melek mi, şeytan mı; saçmalık mı, yoksa denildiği gibi gerçekten büyük bir sır mı; yoksa bir pazarlama harikası mı? Ben yanıtımı gayet net vereyim: Pazarlama açısından muhteşem bir başarı kazanmış, ama pazarlaması çok iyi yapılıyor diye de içinin boş olduğu asla düşünülmemesi gereken, amma velakin mutlak ve mutlak özü çok iyi anlaşılmadan büyük faydalar getirmeyeceğine inandığım bir yapıt. Ben hiç burun kıvıran tayfadan değilim. Evet, işin suyunun çıkmaya başlamış olması benim de hoşuma gitmiyor, ama sapla samanı da karıştıracak değilim. “The Secret” benim hayatımı tepeden tırnağa değiştirdi ve “En iyi spiritüel filmler” listemde de bir numarada alnının akıyla duruyor. Peki kısaca ne diyor bu “The Secret”? Konu hakkında hiçbir bilgisi olmayanlar için hemen özetleyeyim: “The Secret”, evrende yerçekimi yasası gibi bir netlikle varolan “Çekim Yasası”nı açıklıyor. İnsanın düşünceleriyle hayatına neyi isterse onu çekebileceğini, neyi düşünürse o olabileceğini anlatıyor ve anlatımlarını çeşitli ünlü kişilerin sözleri ve öğretmenlerin anlatılarıyla destekliyor. Para, iş, sağlık vs. gibi konularda insanın hayatında değişiklikler yaratması için neler yapabileceği veriliyor film boyunca. Bu noktada diyebilirsiniz ki daha önce birçok kitapta yazıyordu bu, “The Secret”ın farkı ne ki böyle kitleleri peşinden sürüklüyor? “The Secret”ın başarısının sırrı, mevcut bilgileri son derece sade, basit ve anlaşılır hale getirip, güçlü örneklerle desteklemesinde yatıyor. Bugüne kadar yüzlerce kitapta okuduğumuz, ama bir türlü hayatımızda nasıl uygulamaya geçireceğiniz bilmediğimiz bilgilerin, direk uygulanışı konusunda yol gösteriyor ki, benim gibi hiç öyle havada kalmış, felsefi sözcük öbekleriyle işi olmayanlar için çok faydalı bir kaynak haline geliyor. Yine tekrarlıyorum: “The Secret” da daha önceden bilinmeyen hiçbir bilgi yok, ama mevcut bilgilerin harika bir özetlemesi var ve hemen hayatınıza uygulamaya başlayabiliyorsunuz. (Ben ayrıca Nil Gün’ün “Çekim Yasası” kitabını da öneririm ki, bu bilgiyi bir Türk’ün kalemi ve bakış açısından okumanın da çok önemli olduğuna inanıyorum.) Hayata uygulamaya başlayabiliyorsunuz derken biraz açıklama yapmam gerekiyor. Filmi ilk izlediğinizde, aldığınız heyecanın da etkisiyle sürekli “The Secret” da anlatıldığı gibi yaşamaya, düşüncelerinizi kontrol etmeye çalışıyorsunuz, fakat bir süre sonra bunun yorucu olduğunu fark edeceksiniz. Çünkü kendini olumluya da olsa, sürekli bir biçimde düşünmeye zorlamak da insan bünyesi için kasıcı bir etkinlik, hele ki bizler gibi olumsuz düşüncelere çok daha yatkın bünyeler için. Aradan biraz zaman geçip, filmin üzerinizdeki etkisi geçtiğinde ortaya çıkıyor aslında filmi anladığınız veya anlamadığınız durumu. İşin özünü kavrayıp, çekim yasasının hayatımızda aslında her daim varolduğunu ve biz onu bilsek de bilmesek de, yönlendirmeyi düşünsek de düşünmesek de çatır çatır işlediğini ve hayatımızı aslında tamamen kendi düşüncelerimizin belirlediğini kavramışsanız, zaten artık kendinizi kasmadan hayat geminizin rotasını olumsuzdan olumluya doğru döndürdüğünüzü fark ediyorsunuz. Fakat filmi sadece “Nasıl kısa zamanda para kazanabilirim, evim arabam olabilir, sorunlarımızı çözerim.” şeklinde algıladıysanız –ki evet, bu sorunların çözümü de çekim yasasında bitiyor-, filmin etkisi geçtiğinde siz yine eski yaşantınıza mutlu mesut geri dönüyorsunuz ve soranlara da “Evet, izledim ‘The Secret’ muhteşem filmdi.” yanıtını verip, filmin sadece sizin “muhteşemliği sadece anılarda” rafınızda, diğer kitap veya filmlerle yer almasına neden oluyorsunuz. Yalnız bu noktada şunu da belirtmek lazım, dünya tarihinde binlerce kitabın veya bilgi bütününün başına geldiği gibi, “The Secret”ı da –neredeyse- kutsal kitaplaştıran bir kitle de yavaş yavaş oluşmaya başladı ve “The Secret”ı –hadi abartalım- hayatı pahasına savunmaya hazır fanatikler de (mecazi anlamda) ortaya çıkıyor. Bir kitabın böyle körü körüne savunucusu olmak da doğru bir durum değil, siz alacağınızı alırsınız içinden ve hayatınıza işlersiniz ve sonrasında da yolunuza devam edersiniz ve karşınızda daha birçok bilgi çıkar. Benim için “The Secret” böyle mesela. Hayatımı değiştiren bilgilerin içime işlemesine katkısı çok büyük olan ve bazı bilgilerimi tazelemek istediğimde de başucumda duracak bir bilgi kaynağı. Ama “The Secret” eleştirilmiş, yerden yere vurulmuş veya göklere çıkartılmış beni çok ırgalamıyor. Ben o kitaptan neleri aldığım ve hayatımda ne kadarını uygulayabildiğimle ilgiliyim, o kadar. Sadece “The Secret” değil, tüm kitaplar için de geçerli bu. Ayrıca da eser olarak bakıldığında “The Secret”ın eleştirilebilecek yönleri de yok değil hani. Bir kere onca güzel bilgi sanki sadece ev, araba, para… elde etmek içinmiş gibi algılanıyor ki filmin Amerikan halkı, değerleri ve isteklerine yönelik yapıldığı çok belli. Evet, para, ev, araba, başarı vs. herkesin derdi ve isteği, ama dünya sadece bundan ibaret; çekim yasası da sadece bunları elde etmek için kullanılan bir durum değil. Hayatınızda attığınız her adımda var ki, kuantum fizikçilerin de sık sık altını çizdikleri bir bilgi bu. (“What The Bleep Do We Know?” serisinde anlatılanlar da çekim yasasından başka bir şey değildi.) Duygularınızda, ilişkilerinizde, yaşadıklarınızda, evrenle olan iletişiminizde… hep çekim yasasının etkilerini görmek mümkün. Fakat film-kitap manevi kısımları hızlıca geçiyor ve direk maddi getirilerin altını çiziyor. Eh işin özünü kapmışsanız ve aklınızı çalıştıran bir bireyseniz eğer, filmin bilgilerini alıp çeşitlendirebilmeniz ve hayatınıza “çekim yasası”nın ne gibi etkiler yaptığını keşfetmeniz gayet mümkün ki benim “The Secret”a dair izleme-okuma önerim de bu yönde. İzleyin, filmde maddi hayata dair önerileri uygulayın (ki işe yarayışını birebir yaşıyorum) ama sakın orada takılı kalmayın, üzerine düşünün ve daha geniş perspektiflerle bakmaya çalışın bu bilgiye. O zaman gerçekten anlıyorsunuz “sır”rın ne olduğunu. (Ayrıca “The Secret-Sır” pazarlama açısından gayet başarılı bir isim, ama “çekim yasası” mevcut tek bir “sır” değil, başka “sır”lar da var, onu da belirtmem lazım.) Sözün özü şu: “The Secret”, ne melek ne de şeytan, binlerce yıldır insanlığa söylenen ve kulak arkası edilmiş bilgileri gayet güzel derlemiş toparlamış ve özünü anladığınızda hayatınıza muhteşem katkılar yapabileceğiniz çok değerli bir kaynak. Ne kendinizi kaptırın, ne toptan reddedin; okuyun ve hayatınıza uygulayıp yolculuğunuza kendinin ve düşüncelerinin değerini anlamış biri olarak devam edin. (10Haziran Pazar günü Akşam Gazetesi Brunch Ekinde Kapak olan yazı.) Hasan Sonsuz Çeliktaş) |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı 25889 yaziya tamamen katiliyorum the secret kitabini hic okumadim filmini bu sitede izledim filmi ilk izledigimde cok etkilendim kayitsiz sartsiz hepsi dogru dedim sonra tekrar izledim dusundum bi daha izledim ve icinde bazi seylerin abartilmis oldugunu fark ettim gercekten insan herseyi yapabilir insan yuce bi varlik kendisisine bahsedilen her seye sahip olabilir ama bence her seyin bi siniri olmali diye dusunuyorum yinede bu filimde bazi sorularima cevap buldum herkes kendisine yarayani almali yaramayani kafa bile yormamali saygilar |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı Bizim kültürümüz o kadar zengin ki,Sırrımız o kadar eskilere dayanıyor ki,The Secret diye bize sunulan bir anlayışa ihtiyaç bırakmıyor,bunun için biraz tarih sayfalarını karıştırıp geçmişte ne gibi başarılara imza atmışız bakmamız yeterli,bizim özümüzde öyle bir inanç var ki,eğer bu inancı yeniden gönüllerimizde yeşertebilirsek,Dünyaya meydan okuyabiliriz,Fatih Sultan Mehmed gibi gemileri karadan yürütebiliriz,çekim yasası denen olay bizim kültürümüzde Dua olarak var,batılılar bunu evrenin yasası olarak görür,evrendeki yasaları koyan her zerrenin ardındaki yaratıcıyı farketmek lazım.. Evet çekim yasası diye birşey evrende vardır ama biz evrende sınırlı aklımızla kendimiz için neyin iyi neyin kötü olduğunu herzaman anlayamayabiliriz ve kendimiz için iyi zannettiğimiz birşeyi kendimize çekip helak olabiliriz veya kötü zannettiğimiz birşeyi itebiliriz,ama bizim inancımızda evrenin ardındaki yaratıcıya dua ederiz; "Yarabbi benim için hangisinin hayırlı olduğunu ben bilemem,hangisi hayırlısıysa onu nasip eyle" Burada ince bir nokta var,kişiye verilen irade Allah'ın iradesi yanında cüzi ve küçüktür,kişi yaratıcı değildir,fakat kendisini Allah'ın iradesine teslim eden insan Dünyaya meydan okuyabilir,çünkü onun destekçisi Allah olur,diğer kişiler ise bunu sadece evrenin bir çekim yasası olarak düşünürler,onlarda bir ölçüde başarılı oluyor gibi gözükebilir ama bu diğerinin yanında çok sönük kalır,çünkü akıl feneriyle herşeyi ölçemeyiz Birde son zamanlarda insanlar kendileri için yaratma kelimesini fazla kullanır oldular,halbuki yaratmak Allah'a mahsustur,biz sadece Allah'ın verdiği akılla ve mükemmel vücudla varolan nesnelerden yeni birşeyler üretebiliriz Ayrıca bizim kültürümüzdeki diğer bir fark,biz dualarımızda dünyalık istemeyiz,aksine dünya nimetlerini gerçek amaçlarımıza ulaşmak için bir köprü olarak görürüz,dünya nimetleri kişinin nefsine cazip gelir ve geçici bir sarhoşluk ve huzur hali verebilir,ama bu geçicidir,bunlar amaç olamaz bizim için,sadece araçtırlar,dünya kısa ve geçicidir,insan dünya için yaratılmamıştır,insanın özünde ebediyet vardır |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı Dost78 ne güzel anlatmışsın..nice nice secret lar barındırır Anadolumuz bağrında.Bizdeki yabancıya hayranlık alışkanlığı dönüp de kültürümüzdeki değerlere bakmamıza hep engel ouyor.Herşeyi dışarda arayınca içerdeki zenginlikten mahrum kalıyor insan.Bu hem kendi içimizdeki özbilgiye hem de bulunduğumuz kültürel ,tarımsal,doğal güzellikler ve daha pek çok zenginliğe sahip ülkemiz topraklarından gelen sese kulak vermemek anlamına geliyor.Avrupalı ,Amerikalı yabancılar tıpkı pamuğu ,tütünü,fındığı hammadde olarak bizden alıp bilmem kaç katı fiyatla ürün olarak bize satmalarına benziyor bu türlü yeniymiş gibi görünen ama bizim yüzyıllardır bildiğimiz hatta daha da iyisi bildiğimiz bilgileri.Biz de yine hayran hayran izliyoruz onları..''Adamlar yapmış'' diye.Bu yıl Mevlana yılı hepimizi Mevlanayı anlamaya çalışmaya çağırıyorum.sevgiler.. |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı Bu kızı yeniden büyütmeliyim/kor ateşlerde yürütmeliyim. Farkındayım... farkındayım...” Sezen Aksu, şarkısında, şu günlerde yeni bir dalga halini alan ‘farkındalık’ kavramına gönderme mi yapıyor, yoksa tamamen 'bifarkında' olarak mı bu cümleyi seçti; onu bilemiyoruz. Ama bizim yoğun bir ‘farkındalık’ durumu yaşadığımız kesin. Dolar bazında seminerler, kurslar; ‘farkındalık’ olayı da bir hayli pahalı. Bedavaya ‘farkında’ olamıyorsunuz. Bir sektör doğuyor; ‘farkındalık’ sektörü”. Bu satırları üç yıl önce ben yazdım. “Bu satırların yazarı ben, bir psişiğim, bir farkındalık-severim. Farkındalığa inanıyorum, ileri sürülen tezlerin çoğunun işe yaradığını düşünüyorum. Ama biliyorum ki, o kadar kolay değil. Bir iki üç tıp deyince ulaşılan bir şey de değil hakikat. ‘Farkındalık’a ulaşmak, kendini varoluşun bir parçası gibi hissetmek, gerçekten birlik duygusuna varmak, yaşadığın anı anlamak, yaptığın her eylemin güzelliğinin ve sorumluluğunun bilincinde olmak, bu denli kitlesel tüketilebilen bir ürün olamaz. İnsan belirli süreçlerden geçmeden, belirli bir izana ulaşmadan ‘farkında’ olamaz, oysa bugün herkes ‘farkında” diye yazmıştım. Batı’nın bilgeliği Doğu’dan hammadde olarak alıp, işleyip, süslü püslü paketlerle yine Doğu’ya yani bize pazarladığını da eklemiştim. Şimdilerde gündeme gelen ‘The Secret’, Ayşe Arman’ın röportajı derken, konuyu biraz açmak istiyorum. ‘The Secret’ın DVD’sinin elden ele dolaştığını, çok da rağbet gördüğünü yazmıştım, aylar önce. ‘Filmini izledim. Ama duvarıma pano yapmadım, o panoya istediğim göl kıyısındaki evin resmini yapıştırmadım. Filmde özetle; sen bir çekim alanısın, ne ekersen onu biçersin, nasıl düşünürsen onu yaşarsın deniyordu. Sonra da formülasyon halinde istediğine kavuşma yolları anlatılıyordu. Hayal et, inan, hayatına şükret, arzuların gerçek olacak. Ev, araba, mal, mülk, sevgili. Şip şak mı, çok kolay mı? Hayır. Külliyen safsata mı? Değil, yani külliyen değil. On beş yıl önce ‘Yüzde Yüz Düşünce Gücü” kitabını almıştım. Hayallerini pembe baloncuk içine koyup evrene bırakan kuzenim oldu. Daha inançlıydı, daha çok çabaladı. Bakıyorum da hayallerini gerçekleştiren o olmuş! ‘The Secret’ ve benzeri sıkı ticari ürünler hayal satıyorlar ama hepsinde biraz da gerçek payı var. Sihirli değnek herkesin içinde diyor, ama o değneği nasıl tutacağını bilmek kolay değil. Mesela hayatımızın sorumluluğunun farkında mıyız? Şikayet etmek, kurtarıcı beklemek, – sevgili, piyango, başkan- suçlamak ve tembellik bize ait parçalar değil mi? Bilinçaltını programlama, aldığın her nefese şükretme, değerinin farkına varma, ürettiğin düşüncenin ve yaptığın eylemin sorumlusu olduğunu bilme. Bekleme yerine harekete geçme. Hepsi yanlış mı? Hatalı mı? O zaman neden “bu maça inandık, aldık” densin ki. Bu kitapların bu denli sevilmesindeki temel unsur şu bana göre: Onlar bireyi hor gören, onu kimliksizleştiren, onu sahip olduklarıyla değil olmadıklarıyla ölçen, onu değersiz gören, üzen tüketim toplumuna baş kaldırıyorlar bir anlamda.‘Sen önemlisin’ diyor, anını yaşa, yapabilirsin diyor. ‘Bir çekim alanıyım’ demek, insanın hoşuna gidiyor, sıradanlaştırılmış, önemsizleştirilmiş insanın. İnsan, yeniden özne konumuna geliyor. Mesele de budur, sır da budur. Tüketim toplumunun panzehiri de bu tür tüketimdir... Ama inanmak inanmamaktan iyidir... ---Alıntı---Aycan Saroğlu-Akşam Gazetesi |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı on onbeş yıl oldu kişisel gelişim adına okumaya başlamam...bize istemenin arsızlık,kadere isyan..allaha isyan olduğu öğretildi..biz allahın bize layık gördüğü yaşama razı olmalıydık...şükür etmeliydik...nafakamız rızkımız..bir lokma bir hırkadan ibaretti.. zaman içerisinde onların deyimiyle bizim nasibimiz olana şükür etmek okadar zorlaştıki..isyan ne kelime, ben allah olsaydım kuluma bunları nasip etmeye utanırdım demeye başladım..bu düşünceler yaradanı inkar etmeye kadar gitti... bebeğim olacakmış öğrendiğimde bedenimi oluşturan bütün hücreler titredi..çünkü bu müjdeyi bana veren doktor..ikinci cümlesinde beni yerlere serdi..bebeğim sakat doğabilirmiş...hayır dedim..bebeğimi aldırmıycam ve benim bebeğim son derece sağlıklı doğacak vede dünyanın en iyi insanlarından birisi olacak...bebeğimi aldırmadım...fakat yaşım yirmi..korkmadığımı söylüyorum ama bal gibide korkuyorum..keşke bir şey olsada bana bebeğimin nasıl doğacağını anlatsa..o, gece rüya gördüm..bebeğimin doğumunu yaşadım rüyamda..ertesi sabah rüyamı kimseye anlatmadım..büyüklerimiz yaptığında dalga geçtiğimiz bir şey yaptım..suyu açtım..rüyamı akan suya anlattım..ve bebeğimin sağlıklı doğacağına dair yorumladım..ondan sonraki her gün bebeğimle, ona gelecekteki yaşamımızı anlattım onu ne kadar çok sevdiğimi söyledim,belki günde beş yüz kere onun çok sevilmek ve saygı duyulmak, vede en önemlisi başarılı olmak için doğduğunu söyledim.. bebeğimin doğumunda ,rüyamı yaşadım an be an...onu büyütürken sadece ben saptım yaptığımız proğramdan..oğlum..karnımdayken yaptığımız proğrama harfiyyen uydu..şimdi kendisi,onu tanıyan herkes tarafından sevilen,saygı duyulan,başarılı bir insan..yaradanın varlığından tabiiki şüphem yok.. şükür etmek,iyi yürekli olmak,saf niyetli olmak tabiiki muhteşem bir şey..ama isteklerimizin gerçekleşmesi için illede şükür etmek gerektiğine inanmıyorum..yaradan o kadar cömertki..isteklerimizin gerçekleşmesi için gereken fırsatları bize şükür etsekte veriyor..etmesekte..eğer böyle olmasaydı..benim hiçbir isteğim gerçekleşmezdi..çünkü bize öğretilen yanlışları hala daha yenemedim,iyice sabrım taşmadan bir şey isteyemiyorum arsızlık yapmamak adına.istemeye başladığım zamanda... bana bak allahım... diye başlarım söze ,hiç dikkat etmedim ama belkide ellerimi bile belime koyuyorumdur,bir yığın şeyin farkında oluyoruz/mu acaba,neyse ben bir şeyin iyice farkındayım..yaradan saf sevgidir..maddi ve manevi her anlamda istediğimiz herşeyi bize istemeden önce vermiştir..bize sadece bundan emin olarak almak kalıyor..allah bizi seviyor gerisi laf..yaradandan ötürü yaratılan herkese saygılı sevgiler. |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı Öğrenilmiş çaresizliğin örnekleri sitede var.Bize toplum olarak öğretildi.Bırakın toplum olarak fert fert iliklerimize kadar işlendi. Yabancılar özellikle Amerikalılar ne yaptıysa,ne yaparsa doğrudur.Onlar bizden 50-100 yıl ilerideler böyle öğretildi ve bizde inanmaya başladık. İnandırmaya başladık. Sır kitabı daha evvel yazıldı. Hemde özünü kaybeden bir türk tarafından,kim mi yazdı söyleyeyim. Dr. Mehmet Öz tarafından. Mehmet Öz Türkiye de bu kadar tanınmadan önce bir kitabı çıktı. Tesadüfen kitabı alıp okudum. Hatta olabildiğince arkadaşlarıma hediye ettim.Kitabı bir yolculuk esnasında otobüste Unuttum.Bir dahada temin edemedim. Şimdi Sır kitabını okuyup etkilenen arkadaşlara tavsiyem.Kitabın adını özelliklerini,künyesini yazacağım. Okuyanlar secretle kitabı karşılaştırsınlar bakalım arada fark varmı? Aynı şeyleri söylemiyor mu? Birde özel ricam olacak kitabı temin eden olursa bir tanede bana göndersin. Kitabın ücretini klendisine havale ederim.Şu aralar yoğunluğumdan uğraşamıyorum kitabı temin etmeye. (Yazdıklarımdan çok eminim ve iddalıyım bu arada) OKUYUN GÖRÜN! Kitap adı: Şifayı Yüreğinde Ara. Yazar:Dr.Mehmet Öz Yayın Evi:Altın Kitaplar Çeviren Meral Gaspıralı Basım Tarihi:1999 İstanbul Sayfa Sayısı 224 Kitabı temin edebileceğiniz telefon:0212 518 37 30 Fax:0212 516 54 87 |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı sevgili kadirayvaz ben bu kitabı,garajda kitap satan bir dükkanda gördüm okumaya fırsat bulamadan, hani o okuyunca hemen verecek olan arkadaşlar varya..onlardan birinde kaybettim..yarın sabah ilk işim temin etmeye çalışmak olacak teşekkür ederim |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı Sevgili Hayalayaz okuduktan sonra yorumlarını bekliyorum.yazılarının bazıları çok çok hoşuma gidiyor.Özellikle hikayelerin.Selam ve saygılar. |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı merhabalar herkese hayal hanım yine döktürmüşsünüz ( diğer yazanlar döktürmemiş mi helal olsun onlarda çok güzel yazmışlar :))bir konuda sizinle bakış açılarımız farklılaşmış gibi geldi. şükretmek nedir. Allah şükretmesekde bizlere veriyor istediğimizi veya ihtiyacımız olanı haklısınız ancak şimdi hayal kuralım; ben size misafir olarak gelsem siz pasta börek çörek vs. hazırlamış olsanız bende sizden pasta yanında çörek yok yok şu susamlı olandan yanınada çay alaabilirmiyim desem kırmazsınız herhalde... bunları afiyetle yesem sonra gitsem... aklınıza gelmezmi bak şu arsıza insan bi elinize sağlık çok güzel olmuş teşekkür ederim demez mi diye.. benim aklıma gelir hatta şu an bile kendime çok kızdım size böyle bir kabalık yaptığım için.. kusura bakmayın ellerinize sağlık çok güzel olmuşlardı ve bunları benimle paylaştığınız için çok teşekkür ederim sevgi ve saygıyla kalın |
The Secret-- Değişik bakış açısı--Yorumsuz Bugün... İlginizi, ağır gündemden, bence son derece önemli olan bir başka cepheye yönlendirmenizi isteyeceğim ki şimdi paylaşacaklarımız Türkiye’yi de kapsama alanına alan ‘büyük tehlikeli planın’ önemli bir parçası aslında. Planın sahipleri malum küresel güçlerin ilgili birimleri, büyük planları da; önümüzdeki 15 yıllık süreçte dünyada ‘TEK DİL, TEK DİN, TEK PARA’ya geçişi sağlamak. Şimdi, malum merkezlerin bu büyük şeytani planının ‘TEK DİN’e geçiş maddesinin altını doldurma adına son dönemde yapılan toplum mühendisliği çalışmalarına bakalım; Dünya listelerinden sonra Türkiye kitap listelerinde de ilk sıraya yerleşen ‘Sır’ (Secret) isimli bir kitap var. - Kitabın filmi de çekilmiş, satış rekorları kırıyor. Aynı seriden bir başka film ve de kitap da şu günlerde listelerin ilk sırasına otumuş durumda; Do we (k)now -biz biliyor muyuz? Bu da kuantum fiziğiyle çekim yasası üzerinden benzer new age akımların propagandasını yapıyor. Detaya girmeden, hemen başta belirtmeliyim; ben, tüm bu planlı öğretilerin amacının öncelikle İSLAM olmak üzere hak dinleri çökertip, insanı, ALLAH’tan yüce RAB’dan, dinlerden uzaklaştırıp, adeta TANRI İNSAN yaratarak biraz önce tanımladığım ‘TEK DİN’ projesini hayata geçirme metodlarından biri olduğuna inanıyorum. Evet, şimdi detaya girelim efendim; Kitap ve filmlerde kabalaist bir dil kullanılıyor fakat bu dil gayet profesyonelce (belli ki sosyal psikologlar ve de malum toplum mühendisleri işbaşında) adeta ‘mistik’ bir anlatımla ambalajlanıp servis ediliyor. Kitap ve filmlerin seyirci kitlesi ise; klasik tanımla toplumun öncelikle A ve de belirli oranda da B grubu... Yani; eğitimli, belirli yaşam lükslerine sahip olan, iş hayatlarında makam ve kariyer hedeflerini az-çok tutturmuş, sahip oldukları pozisyonlarla içinde yaşadıkları toplumu bir biçimde yönlendirme gücü elde edebilmiş bu arada bireysel başarıları sayesinde kendini toplumun genelinin çok üzerinde görüp, adeta istiridye kabuğunun içindeki inci olma psikozunda steril hayatlar sürdürüp, manevi dünyalarındaki yolculuklarında ise mutluluk limanları arasında nereye demir atacağına bir türlü karar verememiş olan bu grup, hak dinlere ise mantıksal çerçevede yaklaşıp, bu toplum üzeri (!) yaşam biçimlerine uyacak bir VIP mistik akım ya da felsefeye de sıcak bakmaktadırlar. Secret (sır) ve kuantomun çekim yasası temalı kitap ve filmler işte tanımını yaptığım bu grubu direkt etki alanına alıyor, kitabı okuduğunuzda ya da filmi seyrettiğinizde, hayatın, dünyanın, başarının, para kazanmanın, mutlu olmanın, huzurlu olmanın vs. neredeyse her şeyin ‘sır’rına erdiğinize inanıyorsunuz ve ‘meğerse bütün sır-güç bendeymiş, ben meğer yarı tanrı-insanmışım’ keşfini ! yapıyorsunuz. SECRET size diyor ki; ‘Bu dünyada neye sahip olmak istiyorsan isteyeceğin sadece kendi alt benliğin, sen düşünce gücünü kullan bu sayede her şeyi var edip-yok edebilirsin. Kader ya da alın yazısı diye bir şey yok, ölüm-doğum vb tayin etmek senin elinde, sen sadece ‘BEN’e inan...’ İşte tam bu noktadan sonra da bilinç altınıza ekilen yeniden formatlanma tohumu yeşermeye başlıyor; ‘hak dinlerin öğretleri, Allah (C.C) yüce yaratıcı, onun kurallarını negatif algıyla hızla sorgulayıp, aslında kendinizin bir yüce yaratıcı olabileceği algısına yükleme yapmaya başlıyorsunuz. Mesajın hedef kitlesi -kendini kalabalıklar içinde yalnız kabul eden ve de dini inaçlarına dair yol tanımını net olarak yapamamış- bireyler olması nedeniyle de derhal -alıcı- hale geçiyor, ‘Secret’ ve benzeri akımların labirentine birden giriş yapıveriyorlar. Bir sonraki adım da tahminiz üzere; SECRET ya da kuantum ya da benzeri bir new age akımın adeta yeni dünyanın yeni dinine dönüşmesi, başta İSLAM, hak dinlerin adım adım çökertilmesi ve hedef ülkelerdeki hedef kitlenin öncülüğünde TEK DİNE geçiş. Etrafımda her kim bana bu film ya da kitabı över ise O’na İslam’ın tasavvuf yolundan, Muhittin ARABİ’den, Mevlana’dan, Yunus Emre’den kısacası aşk ehlinden olan kimselerin ‘ballar balını bulduran’ öğretilerinden bahsediyorum. Arayana ‘RAB’ her yerde... Kainatta nereye bakarsan bak O’nu görürsün, işte asıl SECRET bu... Ya sizce ey gönül gözü açık okur, sizce? Malum güçlerin TEK DİN, TEK DİL, TEK PARA projesine geçit vermeyelim, haydi karşı-düşünce üretelim. Alıntı---akşam.com.tr---29/06/2007---Güler Kömürcü |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı Bu çekim yasası hadisesi yeni bişey değil bu konuyla ilgili 1900lü yıllarda hatta öncesinde çıkmış kitaplar var bu yasanın kuantum fiziğiyle harmanlanıp yeniden gündeme oturması yenilere dayanr.. Bu sır kapısı 3.göz gibi programlardada aslında bahsedilen çekim yasasıdır çekim yasası bir yasamıdır o tartışılır ama pratikte her kültürde bu çekim yasası vardır islamiyette,hinduizmde,hristiyanlık,öğretilerinde vardır On ikinci yüzyıl İran Sufileri, imgelemenin kişinin kaderini değiştirip, yeniden biçimlendirme açısından taşıdığı önem üzerinde ısrarla durmuşlar ve düşüncenin süptil yapısına alam almithal adını vermişleridir Durugörü medyomlarının çoğu gibi onlar da insanın, çakra benzeri enerji merkezlerince kontrol edilen süptil bir bedene sahip olduğuna inanmaktadırlar. Bunlar aynı zamanda, gerçekliğin Hadarat adını verdikleri daha süptil varlık planlarına dağılmış olduklarını öne sürmektedirler; varlığın Hadarat’a en yakın planı ise, içinde kişinin düşüncelerinin süptil yapısının (alam almithal’in )düşünce imgeleri olarak biçimlendirdiği bir tür gerçeklik kalıbıydı ve bu kalıp sonuçta kişinin yaşamının akışını kararlaştırıyordu. Sufiler konuya ayrıca kendilerine özgü bir anlam da getirmişler ve bu süreçten kalp çakrasının ya da himma’nın sorumlu olduğunu ve kalp çakrasının denetiminin kişinin kendi kaderini etkileyebileceğini öne sürmüşlerdi. Paramahansa Yogananda insanlara, kendileri için diledikleri geleceği gözlerinde canlandırmalarını ve onu “yoğunlaşmış enerji” ile yüklemelerini öğütlüyordu. O’nu söylediği gibi, “Konsantrasyon egzersizleri ve irade gücüyle uygulanan bir vizüalizasyon düşüncelerimizi materyalize edebilmemizi sağlar ve bunlar karşımıza yalnızca zihinsel alanlar deki rüyalar ya da vizyonlar değil, maddesel alemdeki deneyimler olarak da ortaya çıkar. Hindular’ın , Hristiyanlık öncesi Brihadaranyaka Upanişadlar’ın da, “İnsan eylemleriyle kendisini yaratır. İnsanın arzuları ne ise, kaderi de odur” diye yazar. Ve Dördüncü yüzyıl Yunan Filozoflarından Iamblichus da şöyle demiştir : “Doğadaki her şey Kader tarafından kontrol edilmez, çünkü ruhun kendine özgü bir ilkesi vardır.” “İsteyin size verilecektir….Eğer imanınız varsa sizin için hiç bir şey olanaksız değildir.” der İncil. Ve Kabalistik kitap olan On Üç Yapraklı Gül’de Rabbi Steinsaltz, “Kişinin kaderi, kendisinin yarattığı ve yaptığı şeylerle ilişkilidir.” diye yazar. Tibet’in tantrik mistikleri düşüncelerin ‘maddesine’ tsal adını vermekte ve her zihinsel eylemin bir gizemli enerjinin dalgalarını üretmekte olduğunu ileri sürmektedirler. Onlar, tüm evrenin zihnin bir ürünü olduğuna ve tüm varlıkların kollektif tsal’ları tarafından yaratılıp, canlandırıldığına inanmaktadırlar. İnsanların çoğu bu güce sahip olduğunu bilmemektedir, diyor Tantristler, çünkü sıradan insan zihni, “büyük okyanus tan ayrılmış ufak bir gölcük gibidir.” Yalnızca büyük yogilerin zihnin daha derin düzeyleriyle ilişki kurabildiği ve böylesi güçleri şuurlu olarak kullanabildiği söylenir, bu amaca erişmek için yaptıkları şeylerden biri de diledikleri yaratıyı sürekli olarak imgeleme çalışmaları yapmaktır. Tibet’in tantrik metinleri, bu gibi amaçlar için oluşturulmuş imgeleme çalışmaları ya da “sadhana”lar ile doludur yani bu bilgiyi detaylıca araştırırsanız tarih sahnelerinde yeterli bilgiyi bulursunuz bence paranoyak olmaya gerek yok kardeşim... idea3 |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı ''ÖNCE DOĞRUYU BİLMEK GEREKİR; DOĞRU BİLİNİRSE YANLIŞ DA BİLİNİR,AMA ÖNCE YANLIŞ BİLİNİRSE DOĞRUYA ULAŞILAMAZ.(Farabi) Keops yazının bitimindeki hitabın hiç hoş değil. Bu sitede öyle hitap ve ithamlarla konuşmuyoruz, kaldi ki sitenin doktoruna bu şekilde hitap ediyorsun. Hitaplarına biraz daha dikkat etmeni rica ediyorum.Yazdıkların tartışılabilir, kabul görür görmez.okuyanlar değerlendirir. Sağlıcakla kal. |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı çekim yasasının kötü yanıda var ama, yani ne yaptığını bilmeyen biri yaşamak istediği elde etmek istediği şeyin kötü yanıyla karşılaştığında buna hazırlıklı olmuyo dolaysıyla istediği şeyi yalnızca elde etmiş ama getirisi kendine dönüşü nasıl olacak? gerçi ben secreti en okudum ne izledim ben bunu kendimi bildim bileli yaptığım için bana sır gibi gelmiyor acıkçası, sadece adını koyamıyordum çekim yasasıymış tabi bunlar eski uygarlıkların inanışlarından gelen bişi mi onuda araştırmak lazım |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı Alıntı:
Sayın Kadir Bey benim portal doktoru olmam bana herhengi bir üstünlük sağlamıyor. Sonuçta ben de sizler gibi bir üyeyim ve ancak kendi alanımda sizden üstün olabilirim o kadar. Sayın keops 'un da saygısızlık amacı ile böyle birşey yazdığını sanmıyorum.... Sevgi ve saygı ile... |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı Arkadaşlar araştırmaya ve tartışmaya devam böyle basit eleştirilerdende alınmayın lütfen sizler bu sitedeyseniz basit eleştirileri ve şaka niyetle kullanılan sözleri hoş karşılamanız gerekir neyse yazımın sonunda kullandığım bu şaka niyetli ifadelerimden kim alındıysa ya da alınacaksa kusura bakmasın 96 |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı Ben herzaman hayatımda karşılaştığım ya da karşılaşmak üzere olduğum olaylar karşısında 'ben en kötüsünü düşüneyim,böylece kötü olan başıma gelirse fazla üzülmem şok olmam ama iyi olursada süzpriz olur ve fazlasıyla mutlu olurum' diye düşünürdüm. Bu ve buna benzer diğer kitapları okuduktan sonra açıkçası çok inanasım geldi ve bu tavrımı değiştirmeye karar verdim.Ama hala içimde bir korku oluşuyor(olmasını çok istediğim olaylar için) ya olmazsa, ya hayallerim yıkılırsa...Bu da çekim yasasını istemediğim doğrultuda çalıştırmama neden oluyor(kitaplara göre tabi)... Bu gerçekten göründüğü kadar kolay değil,hele benim gibi uzun zamandır olumsuz düşünmeye alışmış insanlar için... Allaha şükür hayatımda kaldıramayacağım kadar kötü olaylarla karşılaşmadım ama insanın bu çekim yasasına pek bir inanası geliyor. Sadece,kitaplarda genelde çoğu istek maddiyata dayandırılmış,sanki bütün insanlar herşeyden önce para istermiş gibi ama öyle değil,herkes için öyle değil... Binlerce istek var türlü türlü, bolluğu düşlemek kolay,refahı düşlemek kolay ama sevgiyi düşlemek zor,mutluluğu düşlemek zor... Mutsuzken mutluymuş gibi hissetmek zor.Bu öyle iste,düşün,olsun demekle olmuyor. O sebeple bence bunu(bu yasayı) iyice kavramak,tam olarak anlamak,ondan sonra uygulamaya çalışmak lazım... Ayrıca bu kitaplarda,filmlerde Allah yok denmiyor ama O'na bizim hiçde alışık olmadığımız bambaşka bir şekilde bakılıyor,bu da insanın bunu anlayabilmesini güçleştiriyor... Ben daha tam olarak anlayamadım ama Tanrı yine benim bildiğim sevdiğim Tanrı, yine herşey önce ona bağlı...Yinede çekim yasasına ve böyle bir düzen kurulabilmiş olduğuna inanıyorum,belkide inanmak istiyorum. Herkes istediği kitaptan,istediği inançtan kendine göre istediği bilgiyi alıp hayatının ister herhangi bir köşesine,ister baş köşesine koyabilir... Önemli olan körkütük ona bağlanmadan kendi hayatı,inançları ve fikirleri doğrultusunda onu tartabilmektir... Biraz uzattım sanırım ama çok içimden geldi... Herkese sevgiler utananadam |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı Alıntı:
Sevgi ve saygı ile... |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı bizim ulkemize gore cok ta farkli bir gorus degil bana sorarsaniz.Ben olayin dini boyutu hakkin da yorum yapmayacagim ama kendimce de sunu soyleyebilirm.unutmayalim ki dunyayi elinde bulunduran emperyalist gucler yillarca materyalizme karsi savas acmislar.simdi bu buyuk gucler niye kalkipta dini yok etsinler ki.Din ister dogru olsun isterse degil (bunu tartismiyorum yada bu konuda yorum yapmiyorum) dunyayi, insanlari yonetmek icin her zaman ellerinde bir koz oldu.peki simdi dini yok etme cabalari varsa o zaman ne olucak...! aaaaa oyle mi ...! vay be ben dusununce hersey oluyor mu o zaman dusuneyim de su dunyadaki savaslar bitsin mi desin insanlar.tabi desin canim o zaman savasanlara kim silah satacak...! yada guclensin de insanoglu "aaaa birileri birinin ulkesine giriyor ve o ulkede ki bir seyleri ele gecirmek icin birilerini mi olduruyor desinler yada "aaaaaa bu ne ya neden benim bi halkim varda bu halkin bir ulkesi yok mu desinler!? din hala insanlari yonetmek icin gercek bir koz ise bunu yaparlar mi diye iyice bir dusunmek tasinmak lazim.Olay su herkesin politik dusuncesi neyse ordan yorum yapiyor.bize OBJEKTIF BILGILER ,OBJEKTIF YORUMLAR LAZIM oyle degil mi arkadaslar?!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! idea3 |
Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı Şikayet etmek, kurtarıcı beklemek, – sevgili, piyango, başkan- suçlamak ve tembellik bize ait parçalar değil mi? Bilinçaltını programlama, aldığın her nefese şükretme, değerinin farkına varma, ürettiğin düşüncenin ve yaptığın eylemin sorumlusu olduğunu bilme. Bekleme yerine harekete geçme. Hepsi yanlış mı? Hatalı mı? O zaman neden “bu maça inandık, aldık” densin ki. Bu kitapların bu denli sevilmesindeki temel unsur şu bana göre: Onlar bireyi hor gören, onu kimliksizleştiren, onu sahip olduklarıyla değil olmadıklarıyla ölçen, onu değersiz gören, üzen tüketim toplumuna baş kaldırıyorlar bir anlamda.‘Sen önemlisin’ diyor, anını yaşa, yapabilirsin diyor. ‘Bir çekim alanıyım’ demek, insanın hoşuna gidiyor, sıradanlaştırılmış, önemsizleştirilmiş insanın. İnsan, yeniden özne konumuna geliyor. Mesele de budur, sır da budur. Tüketim toplumunun panzehiri de bu tür tüketimdir... Ama inanmak inanmamaktan iyidir... ---Alıntı---Aycan Saroğlu-Akşam Gazetesi dogru olsun olmasin cekim yasasi ama iste bir guzellik evet bu bir guzellik insan yeniden varim diyebilir bu bakis acisiyla(tabi bu bir fikir iyice olayi cozmekte de fayda var)ama ne garip ki hizla dunyaya yayiliyor ve hic te yazilan bir kitabin tanitimina benzemiyor ve bu benim kafami karistiryor cekim yasasinin iicndekileri duusnmektense ama ilk once allah allah ya bu iste bir is mi var yoksa diye dusunduruyor?bunda kimin cikari var ki acaba?amac ne ki? ve bana bu yalnzica kitaptan saglanan filimlerden saglanan buyuk rantlar mis gibi de gelmiyor sizler ne dusunuyorsunuz bilemiyorum! ama ben dusunuyorum biseyler. |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 06:56 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.