Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Hayat Soruları (http://www.hayatimdegisti.com/forum/hayat-sorulari/)
-   -   Bir gerçeğin serüveni: Ölüm ve sonrası (http://www.hayatimdegisti.com/forum/hayat-sorulari/24301-bir-gercegin-seruveni-olum-ve-sonrasi.html)

bluemoon24 29-12-2008 05:27 AM

Bir gerçeğin serüveni: Ölüm ve sonrası
 
Bir Gerçeğin Serüveni: Ölüm ! Ve Sonrası..



Ölüm bir çok kişi tarafından açıklanmaya çalışılmış, bazıları fabl/efsane olarak kalırken, bazıları din sistemleri oluşturup günümüze kadar süregelmiştir. Hiçbir dinin, mmisik öğenin, efsanenin, tabuların tarafını tutmayan bilim adına ölümün tanımını yapar isek;



-Bireyin ölmesidemek, yaşamı boyunca yaptıklarını artık yapamayacak duruma gelmesi demektir. Canlılar için de ölüm kesin sondur. Canlı çalışan organlarıyla canlıdır ve onlar olmazsa ölüdür.



Ölümden sonrası için yapılan tanımlar da fazlasıyla çeşitlilik kazanmıştır. Ruh gücünü (Reankarnasyon) savunanlar olduğu gibi öldükten sonra bazı yerlere gideceğini söyleyenler de vardır. Gene tarafsızolan bilim adına cevap vermek gerekir ise;



-Ölünce toprak olacağız ve azot karbon çevrimine gireceğiz.



Ölüm insanlar için daima bir korku teşkil etse de, gerçekte böyle bir korku yersizdir. Bilhassa dünya için ölüm gereklidir. Neden?



Biyolojinin bize sunduğu bilgilere göre; dünyanın döngüsünü sürdürebilmesi için canlıların ölmesi gerekir. Bir canlı öldüğünde, başka bir canlının yaşanına yol açar. Buna basit bir örnekle açıklayabiliriz. Deniz kaplumbağalarının sahile bıraktığı yumurtaları düşünelim. Onlarca yumurta bırakıyor ama denize yalnızca birkaçı ulaşıyor. Geri kalanlar bir şekilde (Kuş, yengeç gibi hayvanların avlaması, kabuğunun üstüne ters düşmesi vb.) ölüyor. Ya ölmezs? Ölmezise deniz, deniz kaplumbağalarıyla dolar taşar. Besin kaynakları tükenir ve yaşam biter.



Bunu insana da özleştirebiliriz. Bugün insan ölmez ise, muhtemelen 100 yıl içinde varolan besin kaynaklarını tüketip kendi sonumuzu bekleyeceğiz. Fakat size sevindirici bir haberim var: Ölüyoruz ve bu felaketler başgöstermiyor !



Herkez farkında, ölüm bir gerçek. (Şu an için) Kaçınılmaz bir son. İnsan da doğası gereği bu gerçekten korkuyor. Peki neden? Çünkü o gizemlidir. İnsan, tarihin her noktasında bir şeylerden korkmuştur. Bu zamanında gücü yetemediği bir hayvandı, sonraları kaya, sonra güneş, sonra ateş, sonra bir sürü tanrı, şimdi algılanamayan bir varlık (yoksa yokluk?) Korkuyorlardı, çünkü bilmiyorlardu. Bilinmeyenden korkulur. Bilinmeyen iyi de olabilir kötü de. İşi şansa bırakmamak gerekir, Ya kötüyse? diye.



Burda durup düşünelim. Kötüyse?



İlkin burdaki kötünün tanımını yapalım.Ölümden sonraki cennet cehennem olgusunu ele alalım. Ya varsa?



Tipik bir düşünce örneği: Yoksa bir şey olmaz, ama varsa cezaçekerim, o yüzden namazımı kılayım.



Kendine göre çok doğru, ama bir o kadar da kısıtlı bir bilgi. Tek olabilecek şeyi cennet-cehennem olarak öğrenmiştir, başka bilgiye yer olamaz. Böyle bir kişiye sorulacak basit sorulardan yalnızca biri:



Ya Budizm'deki reankarnasyon doğruysa? Kıldığın tüm namazlar boşa gidecek.



Hemen cevabı yetiştirir doğal olarak;



Boşa gitsin ne olacak? Boşa zaman harcadığım zaman, bana ne kaybettirecek?



Cevap basittir;



Hayat... Tüm hayatın...



Ölüm sonrası için istenildiği kadar cevap üretildi. Nitekim;



Tarım, topluluk halinde yaşamaya başlayan insanlar için bir zorunluluktu. Tarım başarmak içinse, gökyüzünün iyi incelenmesi gerekiyordu. Bir yıldız kümesinin gökyüzündeki hareketiyle bitkinin büyüyüp gelişmesi arasındaki bağlantı insanoğlunun ilgisini çekiyordu. O halde yeryüzünü gökteki yıldızlar ve varlıklar yönetiyordu. 15.000 yıl önce Mısır'da yaşayanlar yıldızlara tapmaya başladılar, gökyüzündeki yıldızlara isimler takmaya başladılar. Saban sürme sırasında görülen yıldızlara Öküz ya da Boğa yıldızları, aslanların susuzluktan çölden ırmaklara geldiğinde görülen yıldızlara Aslan yıldızları gibi isimler yakıştırılmaya başlandı. (Günümüz burçlarının temelleri atıldı) Zamanla insanoğlu göğün boğasından beklediği gücü yeryüzündeki boğadan da bekler oldu. Bunun gibi bir çok canlı ve cansız şeyi kutsallaştırdı ve insanlar putlara tapmaya başladılar.



Zamanla insanlar iyilik ve kötülük Tanrılarını ayırmaya başladılar. Tanrıların özleri birbirine uymadığı için tapınma ikiye bölündü. İyi Tanrılara yapılan sevgi ve sevinç tapınmasıydı. Kötü tanrılara yapılan ise korku ve ızdırap. Böylece özü karşıt ilkelere dayalı tapınma olan din sistemleri oluştu.



O ana kadar ölümden sonrasının cevabını bulamayan insanoğlu, uzun yolculuklardan dönen gemicilerin anlattığı okyanusun öbür ucundaki ülkelerin güzellikleriyle ya da kötülükleriyle hayal dünyasını daha da geliştirdi. Herhalde insanlar da ölünce böyle yerlere giderlerdi. Eğer insan sevaplar ise ölünce sonsuz güzellikteki diyarlara giderdi. Eğer günahkЃ¢r ise sonsuz karanlık ülkesine benzeyen yerlerde cezasını çekerdi. (Mitolojideki Tartarian buna örnektir. Tartarian cehennem demektir ve Tanrısının adı Hades'tir.) Böylece ölülerin barınabileceği cennet ve cehennem yaratılmış oldu. Hatta insanlar, diğer dünyada kullanmaları için eşya ile gömüldü. İnsanoğlunun adaleti ne olursa olsun, Tanrısal adalet yanılmaz, insanı cezalandırır ya da mükЃ¢fatlandırırdı. Böylece Büyük Tanrı ya tapınma inancı doğdu.



Bizi ilgilendiren bilim adına ölümdür.



Peki ölümden korkmalımıyız?



Bilmediğimiz şeyden korkma doğaldır. Ölümün ne olduğunu bilsek, pek tabidir ki korkmayız. Biz canlılar doğanın oyuncağıyız ve oyuncak sahibi kendi sürekliliği için oyuncaklarını satabilir. Tıpkı bizim aç kaldığımızda üstümüzdeki kıyafetleri satacağımız gibi. Doğa dengesini devam ettirebilmek için elbette öldürecektir. Kendisini ancak böyle devam ettirebilir. Diğer canlılara yaşam vermesi için başkalarının ölmesi gerekir ve doğa bizi öldürür.



Peki akla hemen şu soru geliyor: Neden doğa yaşam verir? Milyonlarca yıl dünya üzerinde yaşam yoktu. Neden kendine canlı üretti ki?



Bunu basit bir kelime ile açıklamak gerekir ise cevap, tesadüf. Çok itici bir kelime gibi gelebilir bir çok insana ama kabul edilmesi gereken gerçek budur. Hayatın köklerine ilişkin Miller deneyi ni hatırlayın. Şimşekler gazla birleşince canlı bileşenleri oluşmuyormuydu? Şimşeğin düşmesi yalnızca bir tesadüftür. Tesadüf hayatın heryerinde vardır. Doğduğumuz yer, cinsiyetimiz, hayatta kalmamız vb.



Peki ya ölüm de mi bir tesadüf müdür? Bunu sanmıyorum. Esasında sanıyorum da. Fakat sandığım şey tesadüfün ölüm olduğu değil, gene doğanın ta kendisi olduğu. Bir meteorun gelipte az sonra kafamıza düşmeyeceği ne malum? (Unutmayın, yeryüzünde bir sürü meteor krateri bulunuyor, yani olanaksız bir şey değil) Bunu belirleyen nedir? Hiçbir şey... Amaçsızlık... Tesadüf...



Bizim bir hastalığa kapılıp ölmemiz. O hastalığı bize veren nedir? Doğadır. Neden verir? Hiçbir şey yüzünden... Amaç yok. Sadece tesadüf...



Tesadüfler artırılabilir, çünkü hayatın ta kendisidir tesadüf. Şans denilen şey de budur. Şans, kendimiz için iyi tesadüflerin bir araya gelmesidir.



Sonuç olarak ölüm nedir, ne değildir?



Ölüm hiçbir şeydir, ölüm gerçektir, ama hala bilinemezdir. Hala da insanları korkutmaya devam edecektir. Çünkü;



Bir çok giden, memnunki yerinden





Çok seneler geçti, çok seneler geçti.





Dönün yok seferinden...



Nedim Yılmaz


WEZ Format +3. Şuan Saat: 10:01 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.