![]() |
1923-1938: Özgürlük için diktatörlük ve Sonrası Atatürk'ün nerdeyse hiç bilinmeyen sözlerindendir; "Evet, ben diktatörüm. Ama özgürlük almak için değil, özgürlük vermek için diktatörüm." (Lord Kinross,"Atatürk: Bir Milletin Doğuşu" kitabından). Forumda da Atatürk'ün diktatör olup olmadığını tartışmıştık, ve "Hayır,değildi" demiştik çoğumuz. Bundan doğalı da yoktu, çünkü "diktatör" kelimesi aklımızda pek olumlu şeyler çağrıştırmazdı ve de Atatürk'ün lider olduğu devrim dünya tarihinde çok büyük bir yer edinen, karanlıktan aydınlığa atılmış dev bir adımdı. "Atatürk" ve "diktatör" kelimelerini bir arada düşünemezdik. Ama 15 yıllık süreç ve yukardaki söz de göz önüne alındığında ortada demokrasiye dair birşey görülemez. Genç Cumhuriyet içte gericilerin, dışta emperyalistlerin tehditleri altındadır ve sistemi korumak için diktatörlük kaçınılmaz olmuştur. Neyse konumuz bundan ziyade bu 15 yıldaki ülke politikası. Türkiye gerçekten mükemmel bir dış politika izlemiştir. Bu politikanın yapımcısı Atatürk, uygulayıcısı Tevfik Rüşdü Aras'tır. 50'li yıllardan itibaren bir öcü olarak görülmeye başlanacak SSCB ve Yunanistan'la gerçek bir dostluk kurulmuştur. ABD, Fransa ve İngiltere gibi yayılmacı politikalar güden devletlerle hep mesafeli ilişkiler kurulmuş, asla yumuşak davranılmamış, taviz verilmemiştir. Doğu dünyasından Afganistan dışında hiçbir ülkeyle samimi ilişki yoktur. Karanlığı yaşayan bu ülkeler yok sayılmış, nadiren temasa geçilmiştir. Ekonomide de dışa kapalı, kendi kendine yeten bir politika izlenmiştir (otarşizm). Bütün bunların sonunda ekonomisi çok güçlü bir devlet değil ama tam bağımsız bir ülke olmuştur Türkiye. Alınan kararlar halkın değil, Atatürk'ün kararları olmuştur. Cahil bırakılmış bir halktan karar alması beklenemezdi. Gazeteci Engin Ardıç bir yazısında Atatürk dönemi dış politikasına eleştiriler getirmişti...Beraber tartışalım ne kadar haklı? |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 04:40 AM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.