![]() |
Felsefe neye iyi gelir? Felsefe neye iyi gelir ? Bebekliğimizde kendi kimliğimize ilişkin hiçbir algılamamız yoktur, daha sonra ise annemizle değişken bir kimlik paylaşmaya başlarız. Ancak büyüdüğümüz ve bağımsız olmaya başladığımız dönemlerde, kendimize ait düşünceler, duygular ve arzularla bir benlik duygusu, bir “ben”, “kendim” olma durumu, bağımsız bir kişilik geliştiririz. Bu kişilik çok kırılgandır, sanki kumdan yapılmıştır ve büyüdükçe elimizden geldiği ölçüde onu sağlamlaştırmaya çalışırız. Bu kişiliği mutlu etmeye çalışırız, bunun için de ailemizin, arkadaşlarımızın, öğretmenlerimizin ve kitle iletişim araçlarının bize sunduğu yöntemleri izleriz. Onların söyledikleriyle ya da fiilen yaptıklarıyla biçimleniriz. Bu kültürel koşullanma giderek bizim içinde yaşamakta olduğumuz entellektüel ortam durumuna gelir. Nasıl düşünmemiz ve ne yapmamız gerektiğini söyler bize.Temel içgüdümüz, inşa ettiğimiz bu nazik kişiliği hayatta tutmak, onu korumaktır. Bunu gerçekleştirmek için de çoğunlukla hazza yönelir, acıda uzak durmaya çalışırız. Acıdan kaçınmak demek, bize zarar verecek eylemlerden ve durumlardan bilinçli olarak uzak durmak demektir. Bunlar; korku, üzüntü, kızgınlık, iğrenme ve utançtır. Biz arzularımız tarafından yönetiliriz, arzularımız ise bizi, sahip olmadığımız ve hatta çoğunlukla görmediğimiz nesneleri elde etmeye teşvik eder. Arzu nesnelerimiz, şöhret, aşk, bilgi ve aydınlanma gibi daha soyut hedeflerin yanısıra, bizim dışımızdaki insanları, para, yiyecek ve giyecekleri kapsar. Arzularımızın sonu yoktur ve asla tatmin edilemezler… Her şeyin kolayca, basit ve eğlenceli bir biçimde olup bitmesini isteriz genellikle, bu ise çoğu zaman, kendimizi sorunlardan uzak tutmamız, hatta kimi zaman onların varlığını görmezden gelmemiz anlamına gelir. Yine de hepimizin yaşamında öyle bir dönem gelir ki, ıstıraplar- özellikle de zihinsel olanlar- bir biçimde varlığımızı ele geçirir. Geçmiş zamanlarda, inanç, çoğunlukla bu acılara karşı bir sağaltım işlevi görüyordu. Ama günümüzde insanların pek çoğu artık maddeci bir şekilde yaşamaktadır. Yakın sevgi ilişkileri ve tatmin edici bir iş, maddeci bir kültürde, gerçekten var olan iki tür maddi konfordur. Ancak yaşadığımız toplumda tatmin edici bir iş bulmak oldukça zordur. Pek çok insan da, iş dahi bulamıyor. Sürekli para kazanma gereğinin doğurduğu baskı, kişisel ilişkilerde de gerginliğe neden olmaktadır. Müzik, televizyon, internet, filmler zihinlerimizi bir süre olsun yaşamın sorunlarından uzaklaştırır. Bazen de alkol, uyuşturucu ya da pornografiye yönelebiliyoruz. Bu oyalanma yöntemlerinin çoğu için para gereklidir, paranın da her zaman sorunları çözeceği telkin edilmiştir bize… Pek çok insan gerçek zenginlikle, para kazanmayı birbirine karıştırıp, başka her şeyi gözden çıkaracak kadar para kazanmaya endeksleyebilir yaşamını… Bu gibi sorunların, çağdaş batılı yaşamın doğurduğu sorunlar olduğunu düşünebiliriz. Ama mesela Romalılar da derin ruhsal acılar ve ekonomik karışıklıklar içinde yaşamışlardı. Onlar da, haz peşinde koşmanın doğurduğu zihinsel acı ve sefalet için çözüm aramışlardı. Sokrates, yaşamdaki gerçekten önemli sorunun, insane eylemleri ve davranışı üzerine olduğunu düşünmüştü. “ Doğru yaşamanın yolu nedir ?” sorusuna cevap arıyordu. Cahil olduğunu ve bu sorunun yanıtını bulmaya çalışarak, Atina sokaklarında dolaştı ve karşısına çıkan herklese yanıtı bilkip bilmediklerini sordu. Sokrates felsefi yaşam biçimine örnek olmuştu ve izleyenleri, yaşama karşı, uygulandığı takdirde derindeki ruhlarını yeşertmelerine olanak tanıyacak ve onları huzur ve mutluluğa götürecek bir içsel özgürlük kazandıracak bir yaklaşım benimseyerek yaşama isteğiyle biraraya geldi. Bu bilge adam yüzyıllar ötesinden şöyle söylüyor bizlere: “Neye sahip olduğundan çok, ne olduğuna bakarak kendini değerlendir, ancak bu biçimde olabildiğince mükemmel olabilirsin” |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 09:47 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.