Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri

Hayatimdegisti.com kişisel gelişim ritmotrans telkinli Cd'leri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/index.php)
-   Diğer Sağlık Haberleri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/diger-saglik-haberleri/)
-   -   Kestanenin teri (http://www.hayatimdegisti.com/forum/diger-saglik-haberleri/591123-kestanenin-teri.html)

Bluesky24 05-05-2010 10:51 AM

Kestanenin teri
 


Teknesinde pişirdiği balıkları ekmek arası satan balıkçının başı kalabalıktı...





Dr. Mehmet UhriHer hekim sanatçıdırGölgesi güvenliTımarhanede uyanmakMartının bir günü



Direnmenin anlamı kalmamıştı. O akşam koca şehir hep birlikte yollarda biri birimize eziyet ediyorduk. Bir saati aşkın süredir İstanbul'un trafiğine takılmış eve gidebilmek için alternatif yolları denemiş sonuçta tüm yolların aynı yoğunluğu yaşadığını görüp pes etmiştim. Arabamı Sirkeci meydanında boş bulduğum ilk cebe çekip durdum. Akmayan trafikte şehrin acı çeken insanlarından biriydim ve pes etmiştim. Araçtan inip boğazın haliçle birleştiği yerde akşamın laciverdine bulanan sulara baktım, bir süre. Hava açıktı. Hafiften ayaz başlamıştı. Ay yükseliyordu boğazın üstünden. Akşamın alacası karanlık ile yer değiştirdikçe meydanın gündüzcüleri yerlerini gececilere bırakıyordu. Zabıtanın yokluğunu fırsat bilen işportacı esnafı hızla meydana yayılıp açtıkları tezgahlarında satışa başlamışlardı. Oyuncakçısı, korsan kitap CD satıcısı ve bol miktarda giysi satıcısı kaplamıştı meydanı.







Teknesinde pişirdiği balıkları ekmek arası satan balıkçının başı kalabalıktı. Teknenin etrafı elinde balık ekmeği ile taburelere oturup karnını doyuranlarla doluydu. Balığına soğan tuz ve limon eklemek isteyenlere balıkçının adamlarından biri yardımcı oluyordu. Onca hareketliliğe ve akmayan trafiğe karşın meydandakilerin telaşsız sakin hallerini yadırgamıştım doğrusu.







Derken o cezbeden kokusuyla kebap kestaneci göründü işportacıların arasında. Tekerlekli arabasının iki yanında sallanan tüplü lüks lambası ile çevresini hayli aydınlatıyordu. Kısa sürede kokunun cazibesine kapılan müşteriler başına üşüştü. Kestaneden nasiplenmek için yanına gittiğimde elindeki hazır pişmişleri sattığını biraz beklemem gerektiğini söyledi. Benden önce gelen iyi giyimli beyefendi de benim gibi bekliyordu.







Kestaneleri ateşe yerleştirip omzundaki havluyla terini kuruladı. Çekmecesinden çıkardığı sudan iki yudum alıp kalan suyu arabanın önünde iki yanda sallanan saksılardaki çiçeklere döktü. Elimle çiçekleri işaret edip ocağın sıcağından etkilenmiyorlar mı? diye sordum. Şaşkın şaşkın yüzüme bakıp hiç etkilenmişe benziyorlar mı? diye cevap verdi. Gerçekten de çiçekler sarı ve beyaz açmış sağlıklı görünüyordu. Bekleyen iyi giyimli bey efendi çiçeklerin keyfi yerinde olabilir ama milletin çiçek görecek tadı keyfi kalmadı diye söylendi. Bizimki yanıt vermedi.







Gelen diğer müşteriler o güzel kokuya karşın hazırda kestane olmamasına söylenip bekleyenleri de görünce ayrıldılar arabanın yanından. Pişmeye yüz tutan kestaneleri çevirirken benim için pişirdiklerin iyi pişsin diye ricada bulundum. Bu kez ters baktı yüzüme.



-Beyim bunları pişsin diye değil kolay soyulsun diye pişiririz. O senin dediğin kestanenin haşlamasıdır.







-Ama o zaman niye kebap kestane diyoruz?







-Çok pişirirsen un gibi dağılır bu meret. Kararında pişirmek gerek. Yoksa kabuklarını soymaya kalktığında dağılıp üstünü başını batırır. Dahası çok pişirip terini kaçırır kurutursan iç zarı yapışır, hiç soyamazsın.







-Yani?







-Yani kestaneyi kabuğundan zarından soyabilmek için önce çizer ıslatır sonra az kebap yapıp terini yitirmeden ateşten almak gerekir. Az pişmişi kurumamışı makbuldür bunun. Tadına varmak istiyorsan kararında pişireceksin ve sıcak yiyeceksin.



Bekleyen iyi giyimli beyefendi elindeki gazeteyi gösterip;







-Desene bizim ülke de kestaneye benziyor. Çizip çatlattılar pişirip soyacaklar. Satılmadık ülke malı bırakmayacaklar. Şimdi de boğaz köprülerini satıyorlarmış. Bize de kabuk değiştiriyoruz diye yutturuyorlar.



Bizimki yine yanıt vermedi. Kestaneleri çevirmeyi sürdürdü. Sonra beyefendiye dönüp Orasını bilemem, beyim. Ben kestaneden anlarım. Ama eğer işler senin dediğin gibiyse dua edelim de ülkeyi çok ısıtmasınlar, fazla pişmiş kestane gibi un ufak edip parçalamasınlar bu güzelim ülkeyi dedi.







Pişen kestaneleri açılmaları için kenara alıp kenardaki yenileri ateşe yaklaştırdı. Bu arada balkan göçmeni olduğunu yıllardır akşamları Sirkeci meydanında sattığı kestanelerinin hayli meşhur olduğunu öğrendik. Pişenlerden hazırladığı ilk partiyi tartıp bekleyen beyefendiye uzattı. Ocağın ateşini kontrol etti. Giden beyefendinin ardından baktı, bir şey söylemedi. Eliyle arabanın kenarından sarkan çiçekleri gösterdi.







-Bak beyim bu çiçekleri ben ektim. İlk can suyunu elimle verdim. Arkadaşlık ederler bana. Onların keyfi yerinde olunca bilirim hayır dua ederler bana. İşlerim rast gider. Yalnızlık zor, ne edeceksin. Hayır duasız olmaz.







-Koca şehirde geçinmek hele göçmensen daha da zor olmalı.







-Beyim bu şehirde artık herkes göçmen. Herkes yalnız, herkes yabancı.



Bu sırada işportacılar arasında yer paylaşımı yüzünden çıkan bağrışma kavgaya dönüşmeden araya girenlerce yatıştırıldı. Kestaneleri kese kağıdına yerleştirirken maşayla kavga edenleri gösterdi;







-Bak onlar da benim gibi göçmen. Dedim ya, bu şehirde herkes göçmen. Getirip ekiveriyorlar insancıkları buraya. Ama kimse kimseye can suyu vermiyor. Sonra böyle herkes kendi can suyunu başkasının canından çıkarmaya çalışıyor. Göçmen çok olunca kimse ev sahipliğine de soyunmuyor. Herkes tutunabilmek için başkasının canından medet umuyor.







Gelen yeni müşteriye eliyle beklemesini işaret etti. Tarttığı kestaneleri uzatırken kafasını kaldırdı;







-Bence bu şehrin suyu çekilmiş beyim. Ne can suyu var, ne de can suyu verecek vicdan sahibi birileri. Hep mücadele hep kavga. Velhasıl zor, çok zor burada hayat. Az önceki beyefendi gibi söylenmekle de olmuyor. Buna da alışıyor insan.



Selamlaşıp ayrıldım yanından. Kıyıdaki banka oturdum. Balıkçının başı yine kalabalıktı. Elimdeki kestanelerin o sıcak içten kokusu boğazın esintisine karışıyordu. Bir süre daha oyalanıp yola koyuldum. Trafiğin yoğunluğu sanki hiç azalmamıştı.







Dr. Mehmet Uhri



[b] mehmetuhri

Kaynak: Ekolay


WEZ Format +3. Şuan Saat: 07:28 PM.

Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.