![]() |
Tribünlere oynamak Hastalığının son aşamasındaydı. Son aşamaya gelmiş olduğunun, dahası bundan sonra yaşanacakların az çok farkındaydı, yaşlı erkek hastamız. Durumunu sessizce kabullenmiş gibiydi. O akşam yorucu geçen günün üzerine benzer yoğunlukta başlayan gece nöbetinde hasta dosyalarında kaybolmuştum. Kapımı çalıp odama girmek için izin istedi. Elindeki bir tabak kuru kayısıyı masama bırakıp memleketten yakınlarının getirdiğini, ikram etmek istediğini söyledi. Teşekkür edip çay teklif ettim. Gün içinde serviste pek çok kez karşılaşıyorduk ama ben hekimi, o hastayı oynuyordu. Resmiyeti elden bırakmamıştık. Bu kez durum farklıydı. Canı sıkkındı, konuşup dertleşecek birilerini arıyordu. Kuru kayısı eşliğinde çaylarımızı yudumlarken hastamızın hayatının hemen tümünün futbol ile dolu olduğunu oyunculuk ile başladığı futbola antrenörlük ile devam ettiğini öğrendim. Çeşitli kulüplerin ümit ve genç takımlarını çalıştırdığını, yetiştirdiği futbolcuları anlattı. Sonra kaç yıllık hekim olduğumu memleketimi sorarak beni sorguya çekti. - Doktor bey gün boyu sizin ve arkadaşlarınızın nasıl özveri ile çalıştığınızı, hastalarınız için ne çok koşturup çırpındığınızı görüyor ve üzülüyorum. - Neden üzülüyorsunuz? Bu bizim işimiz. - En aktif yıllarınızı dört duvar arasında gece gündüz demeden geçiriyorsunuz. Başkalarının sağlığı için kendinizi, vakfetmişsiniz. Yaptıklarınız son derece soylu ve güzel ama… - Aması ne? - Yaşlanınca anlıyor insan. Hayat geçip gidip yaşlandığında bugün yaptıkları yetmiyor. Yaşlanınca gençliğinde nasıl çalışıp koşturduğu ile avunamıyor, insan. İsteyip de yapamadıkları, erteledikleri, elden ayaktan düşüp yapamayacakları rahatsız ediyor insanı. O gün geldiğinde kendini pek teselli edemiyorsun. Anlatması zor ama öyle. -Yani ne yapmamı öneriyorsunuz? - Doktor bey, bana sorarsan hayat biraz dondurmaya benziyor. Erimeden tadını çıkarmalısın. Yoksa üstüne başına bulaşıp rezil eder adamı. Mesleğine bu kadar gömülmesen, dışarıda koskoca bir hayatın geçip gitmekte olduğunun da farkında olsan diyorum. Bir süre sustu. Çayları tazelemeyi teklif ettim. Kabul etti. Elimdeki hasta dosyaları ile ilgilenirken sessizce izliyordu. Sıra kendi dosyasına geldiğinde biraz da sıkılarak hastalığı ile ilgili konuşmak istediğini söyledi. - Ne öğrenmek istiyorsunuz? Başından beri sizden bir şey saklamadık. - Biliyorum doktor bey, eksik olmayın. Üç yıldır bu illet ile yaşıyorum. Başlangıçta neredeyse kökünü kazımıştık ama şimdi yine çıktı ortaya. Üstelik karaciğere de sıçramış. Okuduğum kitaplar durumumun ümitsiz olduğunu yazıyor. - Yine de bir şeyler yapabiliriz. Allahtan ümit kesilmez. - Sizler benim için doğru olanı yapıyorsunuz. Ancak bir ricam olacak. Yutkundu, sustu bir süre. Sonra gözlerimin içine bakarak; - Günü geldiğinde vazgeçmeme izin vermenizi istiyorum, doktor bey. - Ne demek vazgeçmek? Yaşamaktan vazgeçmenize göz yummamızı, bir tür ötenazi mi istiyorsunuz? Asla olmaz. - Yok. Yanlış anladın. Öyle bir şey değil isteğim. Hayatını futbola adamış biri olarak futbol diliyle anlatayım meramımı. Maça çıkar kazanır veya kaybedersiniz. Hastalığım ile ilgili olarak arkamdan yakalandığı amansız hastalığa yenildi demesinler istiyorum. Bu hastalık ile başından beri kazanamayacağım bir maça çıktığımın rakibin güçlü olduğunun farkındayım. Maç bu. Rakip ne kadar güçlü olursa olsun sürpriz peşinde koşar ilk yarı pres yapar üstüne gider hatta devreyi önde bile kapatabilirsiniz, benim hastalığımda olduğu gibi. Ancak ikinci yarı yorulup rakip golleri sıralamaya başladığında an gelir kazanamayacağınızı anlarsınız. İşte o an vazgeçersiniz. Skora oynayıp az farklı yenilmektense tribünlere oynamayı, güzel futbolu seçersiniz. - Yani? - Kazanamayacağımı anladığım bu günlerde vazgeçmeme, tribünlere yani sevdiklerime beni sevenlere oynamama fırsat vermenizi istiyorum. Oyunu yarım bırakmayı, maçı terk etmeyi yani rı aklımdan bile geçirmedim ama kalan sayılı günlerimde hep bunu düşünüyorum. Arkamdan iyi mücadele etti, iyi maç çıkardı desinler istiyorum. Beni hastane köşelerinde süründürmeyin, sevdiklerimden uzak tutmayın, bırakın vazgeçip tribünlere oynayayım. Günü geldiğinde ki o günü siz benden daha iyi bilirsiniz, kazanmaya oynamaktan vazgeçip beni sevenlerle olayım istiyorum. Gözümün içine bakarak söylemişti bu sözleri. Başımı öne eğip elimdeki dosya ile ilgileniyormuş gibi yaptım. Çay bardağını masaya bırakırken elleri titriyordu. Söyleyecek söz bulamamıştım. Çay için teşekkür edip izin istedi. Koluna girip odasına kadar eşlik etmekten başka bir şey gelmemişti, o akşam elimden. Servise ise gecenin sessizliği çökmüştü. Dr. Mehmet Uhri mehmetuhri Kaynak: Ekolay |
WEZ Format +3. Şuan Saat: 01:23 PM. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.