Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27-06-2007, 10:37 PM   #5 (permalink)
etf
Üsteğmen
 
Üyelik tarihi: Jun 2006
Mesajlar: 200
Tesekkür: 0
94 Mesajinıza toplam 280 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
etf is an unknown quantity at this point
Standart Ynt: Sır Hakkında Objektif Bir Yazı

Bu kızı yeniden büyütmeliyim/kor ateşlerde yürütmeliyim. Farkındayım... farkındayım...” Sezen Aksu, şarkısında, şu günlerde yeni bir dalga halini alan ‘farkındalık’ kavramına gönderme mi yapıyor, yoksa tamamen 'bifarkında' olarak mı bu cümleyi seçti; onu bilemiyoruz. Ama bizim yoğun bir ‘farkındalık’ durumu yaşadığımız kesin. Dolar bazında seminerler, kurslar; ‘farkındalık’ olayı da bir hayli pahalı. Bedavaya ‘farkında’ olamıyorsunuz. Bir sektör doğuyor; ‘farkındalık’ sektörü”. Bu satırları üç yıl önce ben yazdım. “Bu satırların yazarı ben, bir psişiğim, bir farkındalık-severim. Farkındalığa inanıyorum, ileri sürülen tezlerin çoğunun işe yaradığını düşünüyorum. Ama biliyorum ki, o kadar kolay değil. Bir iki üç tıp deyince ulaşılan bir şey de değil hakikat. ‘Farkındalık’a ulaşmak, kendini varoluşun bir parçası gibi hissetmek, gerçekten birlik duygusuna varmak, yaşadığın anı anlamak, yaptığın her eylemin güzelliğinin ve sorumluluğunun bilincinde olmak, bu denli kitlesel tüketilebilen bir ürün olamaz. İnsan belirli süreçlerden geçmeden, belirli bir izana ulaşmadan ‘farkında’ olamaz, oysa bugün herkes ‘farkında” diye yazmıştım. Batı’nın bilgeliği Doğu’dan hammadde olarak alıp, işleyip, süslü püslü paketlerle yine Doğu’ya yani bize pazarladığını da eklemiştim.

Şimdilerde gündeme gelen ‘The Secret’, Ayşe Arman’ın röportajı derken, konuyu biraz açmak istiyorum. ‘The Secret’ın DVD’sinin elden ele dolaştığını, çok da rağbet gördüğünü yazmıştım, aylar önce. ‘Filmini izledim. Ama duvarıma pano yapmadım, o panoya istediğim göl kıyısındaki evin resmini yapıştırmadım. Filmde özetle; sen bir çekim alanısın, ne ekersen onu biçersin, nasıl düşünürsen onu yaşarsın deniyordu. Sonra da formülasyon halinde istediğine kavuşma yolları anlatılıyordu. Hayal et, inan, hayatına şükret, arzuların gerçek olacak. Ev, araba, mal, mülk, sevgili. Şip şak mı, çok kolay mı? Hayır. Külliyen safsata mı? Değil, yani külliyen değil.

On beş yıl önce ‘Yüzde Yüz Düşünce Gücü” kitabını almıştım. Hayallerini pembe baloncuk içine koyup evrene bırakan kuzenim oldu. Daha inançlıydı, daha çok çabaladı. Bakıyorum da hayallerini gerçekleştiren o olmuş! ‘The Secret’ ve benzeri sıkı ticari ürünler hayal satıyorlar ama hepsinde biraz da gerçek payı var. Sihirli değnek herkesin içinde diyor, ama o değneği nasıl tutacağını bilmek kolay değil. Mesela hayatımızın sorumluluğunun farkında mıyız? Şikayet etmek, kurtarıcı beklemek, – sevgili, piyango, başkan- suçlamak ve tembellik bize ait parçalar değil mi? Bilinçaltını programlama, aldığın her nefese şükretme, değerinin farkına varma, ürettiğin düşüncenin ve yaptığın eylemin sorumlusu olduğunu bilme. Bekleme yerine harekete geçme. Hepsi yanlış mı? Hatalı mı? O zaman neden “bu maça inandık, aldık” densin ki. Bu kitapların bu denli sevilmesindeki temel unsur şu bana göre: Onlar bireyi hor gören, onu kimliksizleştiren, onu sahip olduklarıyla değil olmadıklarıyla ölçen, onu değersiz gören, üzen tüketim toplumuna baş kaldırıyorlar bir anlamda.‘Sen önemlisin’ diyor, anını yaşa, yapabilirsin diyor. ‘Bir çekim alanıyım’ demek, insanın hoşuna gidiyor, sıradanlaştırılmış, önemsizleştirilmiş insanın. İnsan, yeniden özne konumuna geliyor. Mesele de budur, sır da budur. Tüketim toplumunun panzehiri de bu tür tüketimdir... Ama inanmak inanmamaktan iyidir...

---Alıntı---Aycan Saroğlu-Akşam Gazetesi
etf isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla