okudum ama keşke biraz paragraf gibi parça parça yapsaydın, gözler kaydı :) beğendim yazını ama.
ben de bayadır bunlarla ilgiliyim. kuantum düşünceden, secreta , tasavvufa kadar bakıyorum. olayın temelinden bakarsanız insanlarda oluşan ruhsal tatminsizlikten kaynaklanıyor. yabancı versiyonlar özellikle amerika ve de avrupa kaynaklı düşünce akımları kuantum gibi secret gibi kaynaklar kapitalizmin getirdiği ruhsal boşluğu karşılamak için. biraz siyasi gibi gelebilir kapitalizm kelime olarak ama anlatmak istediğim siyasi değil. şöyle de diyebiliriz. aslında olay amerikada insanları maddi yönden doyurulduklarında herhangi bir sıkıntı yaşanmayacağı kanısı temelindeydi. yani para, istenildiği gibi tüketim ve tabiri caizse her türlü cinsel ilişki, fantezi ve bunların film sektöründe bile serbestliği hiçbir sıkıntı doğurmayacağı düşüncesi hakimdi.
ama öyle olmadı. maddi yönden doyan, tüketimde sınır tanımayan toplumlar manevi bunalımların içine daha çok sürüklenmeye başladı. işte tam da bu noktada doğunun felsefi akımları önceleri birebir alınarak batıda terapi ya da relaxing ya da kişisel gelişim düşünceleri olarak getirildi. bunları merkezleri kuruldu. daha sonra değişen yeni yüzyıla uydurularak daha modren hale getirildi. çünkü insanlarda gelişen teknolojive dünya ile geçmiş yüzyıldan gelen akımların artık üst üste oturtulması daha zor hale geldi. bunu karşılaştırırken türkiyeden daha çok amerikadaki yaşam düzeyine bakarsanız daha iyi anlarsınız. buna uzun uzadıya girmeyeceğim.
şuraya gelmek istiyorum. çok güzel sentezlenmiş, daha bilimsel hava katılmış tarzda bir isimle tasavvufi akımı bir nevi yeni kasa olarak sunmuşlardır. bunu dileyen istediği şekilde inceleyebilir. bu benim kendi bakış açım. kimseye kabul etsin diye yazmıyorum.
son çıkan akımların çoğunda BENe varma vardır. bu zaten mevlanadan yunusa bütün tavuffi akımlarda göreceğiniz bir düşünce.
ayrıca kuantumdaki şu anda olabilecek durumlardan siz hangisini imgeliyorsanız onu yaşıyorsunuz deniyor.yani şu an kendini mutlu olarak imgelersen mutluluğu çekersin, kötü düşünürsen kötülüğü. bu da aslında olaylara durumlara nerden baktığına bağlı. yani mevlanadaki ' gülün dikeni var da diyebilirsin, dikenin gülü de var' mantığıyla başlayan fikirdir. olaylara nerden baktığına bağlı.
yani sen pozitif bir insansan zaten etrafındakiler sana rahat yaklaşır. ama asabi isen ona göre. çok aşırı olumluyum yada pozitifim diyip de kötü insanla karşılaşmayan yada kötü olay başına gelmeyen yoktur.
secret olayı zaten amerikada bile dalga konusu oldu ama araştıran milllet olmadığımız için trend haline geldi. açın bakın en çok lerzan mutlu her gün programda bahsediyor. amerikada ne mi diyorlar
Alıntı:
ABD aylardır sırla ilgili yorumlarla kaynıyor, örneğin Saturday Night Live komedyenlerinden birinin sorusu: “Eğer Salma Hayek’i gerçekten gerçekten gerçekten uzun süre yumuşak bir yatakta şeffaf gecelikle hayal edersem yaydığım manyetik sinyal evrenin hayalimi gerçekleştirmesini sağlar mı?” ya da Pulitzer ödüllü yazar Maureen Dowd’unki: “Umutlu düşünce Bush’u Beyaz Saray’dan çıkartmaya yeter mi?”; The Times’ın yorumu: “Bilgelik ne zamandan beri para kazanmak için kullanılıyor”; “Bu bir şaka olmalı”, New York Post.
kaynak : http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/412256.asp |
kadercilik anlayışını yıktı diyor
Burda. zaten kadercilik anlayışı insanlar kendi inanışlarında aradan kafadan uydurdukları birşey. yani benim ki zaten yazılmış onu yaşıyorum, kaderimde bu da varmış gibi düşüncelerle zaten millet bir ayrı kadercilik inancında. kaçımız kitap okuyor ki açıp da gerçekten dindeki kadercilik ne diye bakmıyoruz. herkes annanesinden dedesinden öğrendiği bilgiyi satıyor.
MEvlananın hocası Hz. şems den örnekler verelim bakalım bu düşünce akımlarında ne gibi benzerlikler var.
-Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir.
Bu sebepten "ne yapalım kaderimiz böyle" deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir.
Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir.
Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir.
Öyleyse ne hayatına hakimsin, ne de hayat karşısında çaresizsin.
-Şu dünya bir dağ gibidir. Ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir.
Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır.
Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et.
Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak.
Senin gönlün değişirse dünya değişir.
-Başkalarından saygı, ilgi ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları.
Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir.
en kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin.
Yakında gül yollayacak demektir.
bu kadar örnekten sonra aslında bazı ssıkıntılarımızında çaba göstermeden güzel olsun mantığından da geliyor.
mevlanadan;
Hikaye edilir ki. Kazvin diye bir yer vardı. Kazvinlilerin de dövme yaptırmaları meşhurdu.Vücutlarına kol ve omuzlarına kendilerine zarar vermeden iğne ile mavi dövmeler döğdürürlerdi. Kazvinde bu yüzden dövme ustaları boldu. Ustalıkları da meşhurdu. Bir gün bir Kazvinli, dövme yapan bir ustanın yanına gidip bana bir dövme yap fakat canımı acıtma dedi. Usta söyle yiğidim ne döveyim dedi. Kükremiş bir aslan resmi yap dedi. Talihim aslandır. O yüzden aslan olsun. Vücudunun neresine döveyim deyince usta. Şöyle iki omzumun arasına olsun dedi Kazvinli. Ama görüyüm seni şöyle adamakıllı olsun. Usta iğneyi saplamaya başlayınca. Bağırdı Kazvinli aman usta ne yapıyorsun canımı acıttın. Usta aslan yap dedin ya yiğidim dedi şaşkın. Tamam dedim doğru da neresinden başladın aslanın. Kuyruğundan dedi usta. Kuyruk dedin de kuyruk sokumum sızladı acıdan, boğazım daraldı, nefesim kesildi, bırak kuyruksuz olsun, iğne acısından fenalık geldi bayılacağım. Usta bu kez aslanın bir başka yerini kendi usulünce iğne ile yine dövmeye başladı. Yine feryat etti bizimki. Bu kez nereyi yapıyorsun usta. Kulağını dedi kızgın usta. Bırak kalsın kulağı kulaksız olsun. Usta yine ve bu kez başka bir yerini dövmeye başladı. Yine aynı şey. Aman usta öldüm bittim mahvoldum acıdan. Burası neresi? Karnı azizim dedi dişlerini sıkarak karnını kazıyorum aslanın. Fena acıyor, iğneyi bu kadar çok batırma bırak karınsız olsun, deyince Kazvinli. Ustanın parmağı ağzına gidip uzun bir müddet orada kaldı. Sonra attı iğneyi yere. Kalk kardeşim kalk oradan dedi. Kalk başlatma dövmene de sana da aslanına da. Ne hale düşürdün beni. Kuyruksuz, kulaksız, karınsız aslan mı olurmuş, yürü git yoluna. Kovdu Kazvinliyi. ( Özdengül.Rumi Ve Aşkın Terapi.Konya.2005.Kültür A.Ş).
Hikayede halimizi tasvir eder Hz Pir:
İşte bizim halimiz. Kuyruksuz, kulaksız, karınsız aslanlar istiyoruz. Hem yola gitmek isteriz hem yorulmayalım. Hem işimiz olsun hem çalışmayalım. Hem sınav kazanalım isteriz hem ders olmasın. Hem evimizin reisi olalım saygı görelim hem sorumluluk almayalım. Hem kocamız bizi sevsin hürmet etsin hem ev işi olmasın. Hem herkes bizi sevsin önemsesin hem fedakarlık tahammül olmasın. Hem amirlerimizin gözüne girip terfi edelim hem de işleri başkası yapsın. Hem ilişkilerimiz güçlü olsun, hem yatırım yapmayalım. İsteriz de isteriz emek vermeden. Emek olmadan yemek isteriz. Kuyruksuz kulaksız aslan isteriz.
son olarak şunu diyebilirm. olumlamalar ve forumdaki telkinler aşama kaydetmek için güzel birşeydir. aslında yaratılan mükemmeliyeti kavramayı, kendini sevmeyi etrafını sevmeyi anlatan dindir işin özü. aslında o kadar uzak olmayan yüzyıllardır dibimizde duran tasavvufi akımları yeni birşeymiş gibi soslayıp dünyanın huzuruna sunuyorlar.dibimizdeki çekici gelmezken niye aynı şeyi yabancı bir kaynak verdiği zaman kıymetleriz.
mevlananın dediği gibi ' dere kenarında kimse suyun kıymetini bilmez'