Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30-04-2011, 12:15 PM   #195 (permalink)
Işıldayan Safir
Administrators
Zerynthia
 
Işıldayan Safir - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Mar 2009
Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
Işıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond reputeIşıldayan Safir has a reputation beyond repute
Standart Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar



KURALLAR; MUTLU DEĞİLSENİZ, İŞTE NEDENİ!

"Kimsenin sizden beklemediği kadar yüksek bir standarttan sorumlu olmayı seçin."
HENRY WARD BEECHER

Bu kelimeleri yazarken bir yandan da, Hawaii'nin en büyük adasındaki Hyatt Regency Waikoloa beldesinde, penceremden Büyük Okyanusun o derin maviliğine bakıyorum. Az önce tanık olduğum şey, Amerika'da 2017 yılına kadar olmayacak. Güneşin tam tutulması. Becky'yle ikimiz bu sabah 5.30'da kalktık, diğer binlerce konukla birlikte bu ender astronomik olayı seyrettik.

Seyretme yerinde büyük kalabalıklar toplanırken, benim niyetim olayı bizimle paylaşmaya gelenlerin çeşitliliğini gözlemlemekti. En yüksek düzeyde iş adamlarından, tatile gelmiş ailelere kadar, yanlarında teleskoplarını getiren bilimadamlarından, çadırlarını dün gece lav çukurlarına kurmuş yürüyüş meraklılarına kadar, bunun heyecanlı bir olay olduğunu anneleriyle babaları söylediği için bilen çocuklara kadar her türlüsü vardı. Sayısız insanlar dünyanın her yanından uçarak gelmişlerdi buraya. Binlerce dolar harcayıp gelmiş, üstelik de bunu sırf dört dakika sürecek bir şeyi seyretmek için yapmışlardı! Ne işimiz vardı bizim burada? Gölgede durmak mıydı bütün derdimiz? Ne ilginç bir canlı türüyüz, değil mi?

Saat 6.28'de olay başladı. Havada bir gerilim vardı. Bu yalnız tutulmayı görmekten kaynaklanan bir şey değildi. Herkes hayal kırıklığına uğramaktan korkuyordu. Çünkü bu benzersiz sabah saatinde, bulutlar yavaş yavaş toparlanmaya, gökyüzü kapanmaya başlıyordu. Kalabalığın içinde, beklentilerinin boşa çıkabileceğini düşünenlerin sayısı öyle çoktu ki! Görmeye geldikleri şey yalnızca ayın güneş önünden çabucak kayması değildi. Dört dakikalık tam tutulmayı bekliyordu onlar. Ayın gölgesi, güneş ışınlarının yolunu tümden tıkayacak, bizi karanlıklara itecekti. Onlar bunun için gelmişlerdi buraya. Topyekûn bir olay görmeye!

7.10'da bulutlar daha da artmış, her geçen dakikayla çoğalıyorlardı. Birden güneş, bulutların arasındaki bir delikten kendini gösterdi, bir an için kısmî bir tutulma görebildik. Kalabalık bu fırsatı alkışlarla selamladı, ama bulutlar hemen yine güneşi örttü, giderek kalınlaştılar, sonunda görüşümüzü tıkadılar. Tam tutulma yani salt karanlık ânına yaklaşırken, ayı güneşin üzerinde göremeyeceğimiz belli oldu.

Birdenbire binlerce insan, televizyoncuların oraya kurduğu dev ekrana doğru koşmaya başladı. O ekranın karşısına oturup tutulmayı öyle seyrettik. Dünyanın her yanındaki diğer insanlar gibi! İşte o anda, sınırsız sayıda farklı insan duyguları gördüm. Herkes kendi kurallarına göre davranıyordu, Bu tecrübeden gerekli duyguları elde edebilmeleri için ne olması gerekiyorsa, onu sağlamaya çalışıyorlardı.

Arkamda duran bir adam küfretmeye başladı. "4000 dolar harcayıp buralara kadar gelişim, dört dakikalık tutulmayı televizyondan seyretmek için miydi?" diyordu. Birkaç adım ötemdeki bir kadın da ikide bir, "Kaçırdığımıza inanamıyorum!" demekteydi. Hevesli biri olan kızı ona, "Ama anne, şimdi oluyor işte!" diye karşılık veriyordu. Sağımda oturan bir başka kadın da, "Ne inanılmaz şey, değil mi? Burada olduğum için kendimi öyle şanslı hissediyorum ki!" diyordu.

Derken çok çarpıcı bir şey oldu. Biz televizyonda, son güneş ışınlarının da ayın arkasında görünmez oluşunu seyrederken, ortalık kapkaranlık kesildi. Geceye hiç benzemiyordu. Gece olurken gökyüzü yavaş yavaş kararırdı. Oysa bu, bir anda gelen salt bir karanlıktı! Önce kalabalıktan bir uğultu yükseldi, sonra bir sessizlik çöktü. Kuşlar hemen ağaçlara konup seslerini kestiler. Gerçekten çok şaşırtıcı bir andı. O sırada isterik bir şey oldu. İnsanlar karanlıkta oturup, televizyon ekranındaki karanlığa bakarken, kameralarını getirmiş olanlar ekranı çekmeye başladılar. Ortalık aydınlanıverdi. Güneşten değil... Flaş ışıklarından!

Olay başladığı kadar anî son buldu. Bence bütün bu serüvenin en çarpıcı yanı, bir ışın demetinin ayın arkasından kurtulup bizi aydınlığa kavuşturmasıydı. İçimden sessizce, karanlığı silmek için o kadar da fazla ışık gerekmiyor, diye düşündüğümü hatırlıyorum.

Güneş ışığının geri dönmesinden birkaç saniye sonra, insanlar kalkıp dağılmaya başladılar. Şaşırmıştım. Oysa tutulma henüz bitmemişti. Gidenlerin çoğu, bunca yolu gelip de böyle önemli bir tecrübeyi kaçırdıklarından yakınıyorlardı. Ama birkaç kendinden geçmiş kişi orada oyalandı, olayın her dakikasını seyretti, büyük bir heyecan ve sevinç hissetti. İşin garip yanı, on beş, yirmi dakika geçmeden rüzgârın tüm bulutları dağıtıp gökyüzünü pırıl pırıl etmesiydi. Gökyüzü masmaviydi, tutulma olayı da hâlâ devam ediyordu. Ama insanlar homurdanarak odalarına dönmüşlerdi bile. Beklentileri gerçekleşmedi diye kendilerine acı vermeyi sürdürüyorlardı.

Ben yine her zamanki gibi insanlarla konuşmaya başladım. Önce, tutulma olayından elde ettikleri tecrübeyi bilmek istiyordum. Çoğu kişi olayı inanılmaz bulduklarını, hayatlarının en ruhanî olayı saydıklarını söyledi. Bir hamile kadın göbeğini ovalayarak, tutulma sırasında karnındaki çocukla daha yakın bir bağ kurduğunu anlattı. O anda burada bulunmam şarttı, diyordu. Ne de çeşitli inançlar ve kurallar dinliyordum bugün!

Ama bana esas komik gelen, insanların böyle bir şey için bu kadar heyecanlanıp duygulanmalarıydı. Alt tarafı, tam karanlığın süresi dört dakikaydı! Bir düşünürseniz, aslında güneşin her sabah doğması da bir mucize! İnsanların her sabah böyle toplaşıp gündoğumunu seyredişini düşünebiliyor musunuz? Ya ulusal televizyon bu olayı her sabah yayınlasa, güneşin ufuktan yükselişi hakkında yorumlar yapıp dursaydı? Herkes de sabahları öğleye kadar bu mucizeden söz etseydi?

Ne tür günler yaşardık, hayalinizde canlandırabiliyor musunuz? CNN günlük yayınına, "Günaydın. Mucize bir kere daha oldu... Güneş doğdu!" diye başlasaydı? Neden böyle tepki vermiyoruz? Verebilir miydik? Herhalde verebilirdik. Ama tabii alışırdık. Çevremizde her gün yer alan mucizelere öylesine alışıyoruz ki, artık onları mucize olarak bile görmüyoruz.

Çoğumuz için, nelerin değerli olduğu konusundaki kurallar, bizi hep ender şeylere yöneltiyor. Çok sayıda olan mucizelere aldırış etmiyoruz. Peki, bu insanların tepki farklarını yaratan nedir? Bir adam öylesine bozulmuştu ki, olay yerinde kamerasını kırıp parçalamıştı. Kimi de bugün yalnıca bir sevinci yaşamıştı. Ayrıca o sevinci, olayı b ıskalarına anlatırken de, her sefer yaşayacaklardı. Haftalarca, aylarca, yıllarca!

Bizim bu gerçek olayla ilgili olarak yaşadığımız tecrübenin aslında gerçekle ilgisi yoktu. Durumu biz kendi inançlarımızın kontrol edici gücüyle yorumluyorduk. Kendimizi iyi hissetmemiz için ne olması gerekiyorsa, ona göre. Ben ne zaman zevk, ne zaman acı hissedeceğimizi saptayan bu belirli inançlara, kurallar diyorum. Bunların gücünü anlayamamak, ömür boyu mutluluk olanağını tümüyle öldürebilir, çok iyi anlayıp onlardan yararlanmak ise, hayatınıza tüm bu kitapta anlatılanları katarak onu değiştirebilir.

Daha ileriye gitmeden size bir soru sorayım. Sizin kendinizi iyi hissetmeniz için ne olması gerek? Birinin sizi kucaklaması, öpmesi, sizinle sevişmesi, size ne kadar saygı duyduğunu, sizi ne kadar sevdiğini söylemesi mi gerek? Yoksa bir milyon dolar mı kazanmalısınız? Golfta en güzel puanı mı tutturmaksınız? Patronunuz sizi takdir mi etmeli? Amaçlarınızın tümüne ulaşmanız mı gerekli? Seçkin bir araba kullanıp, seçkin partilere gidip, seçkin insanlarla tanışık mı olmanız gerek? Manevî değerlerinizin güçlü olması, tümden aydınlanma ânını bekliyor olmanız mı gerek? Günde beş mil koşmanız mı gerek? Kendinizi iyi hissetmeniz için ne olması gerek? Aslına bakarsanız, sizin kendinizi iyi hissetmeniz için hiçbir şeyin olması şart değil. Güneşin tutulması şart değil.

Şu ada bile, hiçbir neden olmadığı halde, kendinizi çok iyi hissedebilirsiniz! Bir düşünün. Bir milyon dolar kazansanız, size zevki veren o bir milyon dolar değil. Kendinize, "Bir milyona varınca, kendime iyi hissetme izni vereceğim," diye koymuş olduğunuz kural. O anda, kendinize iyi hissetme izni verdiğiniz sırada, beyninize bir mesaj yolluyor, yüz, göğüs, vücut kaslarınıza giden emirleri değiştiriyor, solumanızı ve sinir sisteminizin biyokimyasını değiştiriyor, zevk diye tanımladığınız şeyleri hissetmeye izin veriyorsunuz.

O güneş tutulması gününde en kötü tecrübeyi kim yaşadı sizce? Kendilerini iyi hissedebilmek için koydukları kuralları çok sert ve yoğun tutanlar! Bilimadamlarının ve kendilerini bilimadamı gibi gören turistlerin en çok acıyı çektiğine hiç kuşku yok. Çoğu ellerinde koca gündemlerle gelmişlerdi. Tutulma sırasında o gündemdekilerin hepsim yapacak, ancak ondan sonra kendilerini iyi hissedeceklerdi.

Beni yanlış anlamayın; kendini adamanın elden gelenin en iyisini yapmaya çalışmanın kötü bir yanı yok. Ama yıllar önce ben, hayatımı ebediyen değiştiren bir farklılık keşfetmiştim: hayatlarımızı kendi kontrolümüzün dışındaki bir şeyden mutlu olacak biçimde yapılandırırsak. Acı çekeriz. Bundan böyle acının gelip beni sarsacağı korkusuyla yaşamak istemediğim için, ayrıca kendimi zeki bir insan saydığım için, kurallarımı yeni baştan tasarımladım, acıyı ve zevki ancak kendim uygun bulduğum zaman ve kendi zihnimi, vücudumu, duygularımı yönlendirme kapasiteme göre yerinde bulduğum zaman çekerim, dedim. Bu arada söyleyeyim, Becky de, ben de, güneş tutulmasından büyük .keyif aldık. Zaten Havvaii'ye başka nedenlerle de gidecektik (orada üç haftalık sertifika programım vardı), bu nedenle birkaç günlüğüne buraya uğrayıp tutulmayı seyredebilmek de bize ek bir ikramiye gibi geldi.

Ama keyif almamızın asıl nedeni beklentilerimizin az olması değildi. Olayı biz de hevesle bekliyorduk. Bizim mutluluğumuzun nedeni, ikimizin de paylaştığı bir kilit kuralda yatmaktaydı: o günün kuralı olarak, ne olursa olsun olaydan zevk almaya karar vermiştik. Beklentilerimiz olmadığından değildi zevk alabilişimiz. Kararımızın, ne olursa olsun, zevk alacak bir yanını bulma yolunda olmasındandı.

Eğer bu kuralı benimser ve kendi hayatınızda sürekli olarak uygularsanız yaşadığınız olayların tümünü nasıl değiştireceğini görebiliyor musunuz? Ben insanlara bu kuralı anlattığımda, içlerinden bazıları, "Evet ama aslında siz standartlarınızı düşürüyorsunuz" diyorlar. Oysa bu hiç doğru değil! Bu kuralı kabul etmek standartlarınızı yükseltmektir. Kendinizi daha yüksek bir standarda adıyorsunuz, koşullar ne olursa olsun zevk alıyorsunuz demektir. Odağınızı, hayatın gerçek zenginliğinden zevk alabilecek biçimde yöneltecek kadar zeki, esnek ve yaratıcısınız demektir. Belki de kuralların en hayatî olanı budur.

Bir önceki bölümde, kendinize bir değerler hiyerarşisi tasarımlamaya başladınız, hayatınızın yönünü tanımladınız. Anlamanız gereken şey, değerlerinizi tutturmak isteyip istememenin tümüyle sizin kurallarınıza, yani kendinizi başarılı ya da mutlu hissetmek, sevgiyi yaşamak için nelerin olması gerektiği yolundaki inançlarınıza bağlı olduğudur.

Mutluluğu bir öncelik yapmaya karar verebilirsiniz, ama eğer mutluluk kuralınız, her şeyin plana göre gitmesini şart koşuyorsa, o duyguyu pek de sık yaşayamayacağınızı size şimdiden söyleyebilirim. Hayat değişken bir olaydır bu yüzden kurallarımız da, uyum sağlamamıza, büyümemize ve zevk almamıza izin verecek biçimde düzenlenmelidir. Kendimize ne zaman acı, ne zaman zevk vereceğimizi kohtrol eden bu bilinç dışı inançlarımızı anlamak son derece önemlidir.

__________________
Işıldayan Safir isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla