13-02-2011, 10:35 PM
|
#4 (permalink)
|
Administrators Zerynthia
Üyelik tarihi: Mar 2009 Bulunduğu yer: Mutlulukya
Mesajlar: 5,993
Tesekkür: 49,758
6,229 Mesajinıza toplam 25,545 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Cevap: İçindeki Devi Uyandır Kitabından Alıntılar
"Soru soran cevaptan kaçamaz."
KAMERUN ATASÖZÜ
HİÇBİR nedene ihtiyaçları yoktu. Gelişleri sırf o Yahudi olduğu içindi. Naziler evini bastılar, onu'da tüm ailesini de tutukladılar. Sonra hepsini sürü güder gibi bir trene doldurdular, Krakow'daki ölüm kampına yolladılar. Ailesini gözlerinin önünde kurşuna dizilirken görmeye onu en kötü kâbusları bile hazırlayamazdı. Kendi oğlu "duş" sonucu öldü diye onun giysilerim bir başka çocuğun üzerinde görmeye nasıl dayanabilirdi?
Her nasılsa dayandı. Günün birinde çevresindeki kâbusa baktı, kaçınılmaz gerçeği kabul etti: Eğer burada bir gün daha kalırsa kesinlikle ölecekti. Kaçmaya karar verdi, ayrıca o kaçış işinin hemen yapılması gerektiğine de karar verdi! Bunun nasıl yapılabileceğini bilmiyor, yalnız yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Haftalardır diğer tutuklulara, "Bu korkunç yerden nasıl kaçabiliriz?" diye sormuş durmuştu. Aldığı cevaplar hep aynıydı: "Aptallaşma" demişlerdi. "Buradan kurtuluş yok! Bu tür sorular sormak ancak ruhuna işkence sayılır. Sen çok çalışmana bak, sağ kalmak için dua et." Ama o bunu kabullenemiyordu. Kabullenemeyecekti. Kaçış konusunu bir tutku haline getirdi. Kendine verdiği cevaplar hiçbir şey ifade etmese bile, o yine tekrar tekrar sormayı sürdürdü. "Nasıl yaparım bunu? Bir yolu olmalı. Buradan hemen bugün, sağ ve sağlıklı olarak nasıl kurtulurum?"
İstiyorsan olur, diye bir söz vardır. İşte bu nedenle, ona da cevap o gün geldi. Belki sorulan soruşundaki yoğunluktandı. Belki "vakti geldi" deyişindeki emin olma durumundandı. Belki de sürekli olarak, bir tek alev alev yanan soruya cevap aramanın yarattığı etkidendi. Nedeni ne olursa olsun, bu adamın içinde insan zihninin ve ruhunun o dev gücü uyandı. Cevap ona çok olmayacak bir kaynaktan gelmişti. Çürümekte olan insan eti kokusundan. Çalıştığı yerin birkaç adım ilerisinde, bir kamyonun arkasına kürekle atılmış bir yığın ceset gördü. Gaz odasından çıkarılmış bir yığın kadın, erkek ve çocuğun cesedi. Dişlerindeki altın dolgular çıkarılmış, sahip oldukları her şey onlardan alınmıştı. Mücevherleri, hattâ giysileri bile. Bu adam kendine soru olarak, "Nazi'ler nasıl bu kadar kötü, bu kadar hunhar olabiliyor? Tanrı böyle bir kötülüğü nasıl yaratabiliyor? Tanrı bana bunu neden yapıyor?" diye sormadı. Stanislavsky Lech'in sorusu farklıydı. "Kaçmak için bundan nasıl yararlanırım?" diye soruyordu. Cevabı da bir anda buldu. Akşam yaklaşırken çalışan grup yatakhanelere dönmek üzere yola koyuldu. Lech kamyonun arkasına çömeldi. Kimsenin bakmadığı bir anda üstünde ne varsa çıkarıp cesetlerin arasına daldı. Ölü gibi numara yaptı. Daha sonra üzerine yeni cesetler atıldığında ağırlıktan ezilecek gibi olduğu zaman bile hiç kıpırdamadı. Çürüyen et kokusu, cesetlerin kalıntıları her yanını sarmıştı. Bekledi o. Onca ölünün arasındaki bir tek canlı vücudu hiç kimsenin fark etmeyeceğini umdu. Kamyonun er geç yola koyulacağını umdu. Sonunda motorun çalıştığını duydu. Kamyon titredi. Ölülerin arasında yatmış durumda, bir anda içinde umudu hissetti. Sonunda kamyon durdu, korkunç yükünü boşalttı. Düzinelerce ceset, bir de ölü taklidi yapan adam. Kampın dışında kazılıp hazırlanmış dev bir mezarın içindeydi. Lech ortalık karardıktan sonra da saatlerce oradan kıpırdamadı. Sonunda çevrede hiç kimse kalmadığından emin olunca kadavraların arasından kalktı, çıplak olarak yirmi beş mil koşup özgürlüğüne kavuştu. Stanislavsky Lech'in, o toplama kamplarında yok olup giden onca insandan ne farkı vardı? Gerçi pek çok etken söz konusuydu ama en büyük fark, onun değişik bir soru sormuş olmasıydı. O soruyu ısrarla sormuş, cevap bekleyerek sormuş, sonunda da beyni ona hayatını kurtaracak cevabı bulmuştu. Krakow'da o gün kendine sorduğu soru, kaderini etkileyecek eyleme yol açan kararı bir anda vermesini sağlamıştı. Ama cevabı almadan önce, kararı verip ve eyleme geçmeden önce, kendisine doğru soruları sorması şarttı.
Bu kitap boyunca inançlarımızın kararlarımızı, eylemlerimizi, hayatlarımızın yönünü ve dolayısiyle de kaderimizi nasıl etkilediğini öğreniyorsunuz. Ama bu etkilerin tümü hep düşünce 'nin ürünüdür. Beyninizin ömrünüz boyunca değerlendirmeyi, anlam çıkarmayı nasıl yaptığıyla ilgilidir. O halde gündelik gerçeğimizi nasıl yaratacağımız konusunun asıl kilit noktasına ulaşabilmek için, bir soruya cevap vermemiz gerekmektedir: "Biz nasıl düşünüyoruz?" |
Offline
| |