Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11-02-2011, 12:48 AM   #2 (permalink)
neseli ceni
Üsteğmen
 
neseli ceni - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Oct 2010
Mesajlar: 195
Tesekkür: 646
189 Mesajinıza toplam 554 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
neseli ceni is an unknown quantity at this point
Standart Cevap: Düşüncelerinizi Değiştirin

İkinci Bölüm
SORUN NEDİR?
“İçe bakmak güvenlidir.”

Sağlığım İyi Değil
Acıyor, kanıyor, ağrıyor, sızlıyor, kasılıyor, şişiyor, sakatlanıyor, yanıyor….göremiyorum, işitemiyorum, çöküyorum vb. Yarattığınız başka ne varsa, sanırım her türlü şikayeti işittim.

İlişkilerim İyi Değil
Boğucu, yok, baskıcı, beni desteklemiyor, sürekli eleştiriyor, sevecen değil, sürekli denetliyor, hep benimle uğraşıyor, bana hiç ilgi göstermiyor, beni paspas gibi çiğniyor, beni hiç dinlemiyor vb. yarattığınız başka ne varsa. Evet, bu türden dinlemediğim şikayet kalmadı.

Ekonomik Durumum İyi Değil.
Hiç param yok, çok az var, asla yetişmiyor, bir türlü gelir-giderlerimi dengeleyemiyorum, borç harca yetişmiyor, geldiği gibi gidiyor vb. Yarattığınız başka ne varsa. Tabi, bu türden olanların hepsini de işittim.
Hayatım İyi Değil
İstediğim hiç bir şeyi yapamıyorum. Kimseyi memnun edemiyorum. Ne yapmak istediğimi bilmiyorum. Kendime ayıracak hiç zamanım kalmıyor. Kendi ihtiyaç ve isteklerime sıra gelmiyor. Sadece onları memnun etmek için bunları yapıyorum. Herkes beni sömürüyor. Kimse benim ne istediğimi sormuyor. Hiçbir yeteneğim yok. Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum. Hearşeyi sürekli erteliyorum. Hiçbir şey istediğim gibi gitmiyor vbb. Kendiniz için başka neler yarattıysanız hepsini, hepsini işittim.
Yeni bir hastama hayatın nasıl gittiğini sorduğumda yukarıdaki yanıtlardan birini alıyorum. Ya da bir çoğunu birden. Sorunlarının ne olduğunu gerçekten bildiklerini sanıyorlar. Ama ben bu şikayetlerin, onların iç dünyadaki düşünce kalıplarının dış dünyadaki etkileri olduğunu biliyorum.
Temel sorularımı sorduğumda, kullandıkları sözcüklere dikkat ediyorum.
Hayatında neler oluyor?
Sağlığın nasıl ?
Mesleğin ne ?
İşini seviyor musun?
Ekonomik durumun nasıl?
Aşk hayatın nasıl?
Son ilişkin nasıl bitti?
Bana biraz çocukluğundan söz et.
Beden dillerini ve yüz ifadelerini gözlüyorum. Ama özellikle kullandıkları kelimelere dikkat ediyorum. Düşünce ve sözcükler yaşanacak deneyimlerimizi yaratıyor. Onların söylediklerini dinlerken, neden o sorunları yaşadıklarını anlıyorum. Kullandığımız sözcükler düşüncelerimizin birer göstergesidir. Bazen kullandıkları sözcükler, anlattıkları deneyimlere uymuyor. O zaman ya gerçekten olan bitenin farkında olmadıklarını ya da yalan söylediklerini anlıyorum. Her iki durumda da bir başlangıç noktasıdır ve bize nereden başlayacağımızı gösterir.
Alıştırma: Zorunluluk
Onlardan yapmalarını istediğim şey için bir kalem kağıt uzatıyorum. Sayfanın tepesinden başlayarak kendilerini yapmaya zorunlu hissettikleri şeleri sıralamalarını istiyorum (5-6 cümle)
ZORUNLULUK LİSTESİ
…………………………………………………………………………………………………………..
…………………………………………………………………………………………………………….
……………………………………………………………………………………………………………..
Kimi başlamakta güçlük çekiyor, kimi de yazacakları o kadar çok oluyor ki , durmak bilmiyor.
Sonra listeyi tek tek bana okumalarını istiyorum. Her bir cümlenin sonunda “Niçin” sorusunu soruyorum.
Yanıtlar çok ilginç ve açıklayıcı oluyor.
Çünki annem yapmam (olmam) gerektiğini söyledi.
Çünki yapmamaktan korkuyorum.
Çünki mükemmel olmalıyım.
Ama, herkes böyle yapmak zorunda.
Çünki çok tembelim, çok kısayım, çok uzunum, çok şişmanım, çok zayıfım, çok çirkinim, çok değersizim.
Bu tür yanıtlar, bana hangi inançlarda saplanıp kaldıklarını, kendilerine ne tür sınırlar koyduklarını gösteriyor.
Getirdikleri açıklamalara hiçbir yorum yapamam. Listelerini tamamladıklarında “Zorunlu olmak” sözcüğünün üzerinde konuşurum.
Bunun dilimizdeki en zararlı sözcüklerden biri olduğuna inanıyorum. Zorunda sözcüğünü her kullandığımızda gerçekte “yanlış” diyoruz. Ya yanlış yapmışızdır, ya da yapıyoruzdur ya da yapacağızdır.
Hayatımızda daha fazla yanlışlara ihtiyacımız olduğunu sanmıyorum. Asıl daha çok seçme özgürlüğüne ihtiyacımız var. Sözlüğümden şu -meli, -malı takısını çıkarmak isterdim. Olmalıyım, yapmalıyım yerine olabilirim, yapabilirimi kumlansak… Böylece bize seçenek veriyor ve bizi yanlış yaptığımız düşüncesine sokmuyor.
Daha sonra listeyi yeni baştan okumalarını söylüyorum. Bu kez cümleleri şöyle kurmalarını istiyorum. “ Eğer gerçekten istersem,….. yapabilirim.” Bu tür cümle kuruluşu konuya bambaşka bir açı getiriyor.
Onlar yeni cümleleri kurarken, yumuşak sesle soruyorum. “Niçin yapmadın?” Bu kez farklı yanıtlar geliyor:
Yapmak (olmak) istemiyorum.
Korkuyorum.
Nasıl yapılacağını ( olacağını) bilmiyorum.
Çünki yeterli değilim vb…
Her şeyden önce, zaten yapmak istemedikleri bir şey için kendilerini yıllarca kınadıklarını görüyoruz çoğunlukla. Ya da zaten kendi düşünceleri olmayan bir şeyi yapmadıkları için kendilerini eleştirmekteler. Çoğu zaman bu, başkalarının onlara yapmaları gerektiğini söylediği bir şey oluyor. Bu gerçeği görebildikleri anda zorunluluk listesinden o madde kalkıyor. Oh, ne büyük rahatlık!
Sırf aileleri dişçi ya da öğretmen olmalarını istedi diye, yıllardır sevmedikleri bir işte çalışan ne kadar çok insan var. Ne kadar sık daha zeki olmamız gerektiği ya da bilmem kim gibi yaratıcı olmamız veya bilmem kimden daha zengin olmamız gerektiği söylendiği için kendimizi yetersiz hissettik.
Sizin zorunluluk listenizde rahatlamak için atmanız gereken neler var?
İnsanlar bu listeyi bitirdiğimizde, yaşamlarına yeni ve farklı bir gözle bakmaya başlıyorlar. Yapmaları gerektiğini düşündükleri birçok şeyin asla yapmak istemedikleri şeyler olduğunun, yalnızca başkalarını memnun etmeye çalıştıklarının farkına varıyorlar. Yıllardır böyle düşünmelerinin nedeni de ya korkmaları ya da kendilerini yeterli hissetmemeleri oluyor.
Şimdi sorun bir başka boyut kazanıyor. “yanlış oduğum” duygusunu terk etme sürecini başlatmış oluyoruz. Neden yanlış olduklarını sanıyorlardı? Başkasının standartlarına uymadıkları için.
Daha sonra birinci bölümde sizinle paylaştığım HAYAT FELSEFEM ‘i onlara açıklamaya başlıyorum. Hayatın gerçekten bakit olduğuna inanıyorum. Ne ekersek onu biçeriz. Evren, düşünmeyi ve inanmayı seçtiğimiz her şeyi destekler. Kendimiz ve hayat hakkında neler hisseteceğimizi, küçükken etrafımızda olan yetişkinlerin davranışlarından tepkilerinden öğreniyoruz. Bu inançlar ne olursa olsun, büyüdüğümüzde yaşam deneyimleri olarak yeniden yaratılacaktır. Bununla birlikte, bizim işimiz düşünce kalıplarıyladır. Ve GÜÇ NOKTASI DAİMA ŞİMDİKİ ANDADIR. Değişimler bu anda başlayabilir.
Kendini Sevmek.
Sorunları ne olursa olsun, herkesle yalnızca tek bir şey üzerinde çalıştığımı hastalarıma izah etmeye çalışırım. Bu da “KENDİNİ SEVMEK” tir. Sevgi mucizeler yaratır. Kendini sevmek de yaşamımızdaki mucizelerin yaratıcısıdır.
Kendini beğenmişlikten, kibirden, herkese tepeden bakmaktan söz etmiyorum. Çünki bunlar sevgi değil. Sadece korku. Kendimize büyük bir saygı, bedenimizin ve zihnimizin mucizevi yeteneklerine şükran duymaktan söz ediyorum.
Bana göre “sevgi” öylesine yoğun bir değer bilme duygusu ki, yüreğime dolup taşıyor. Sevgi her yöne gidebilir. Her ey için sevgi hissedebilirim.
Yaşamın ta kendisine…
Yaşama sevincine….
Gördüğüm güzelliklere….
Başka bir kişiye….
Bilgiye…..
Zihnimizin yeteneklerine….
Bedenlerimize…..
Hayvanlar, kuşlar, balıklara…..
Her türlü bitki dünyasına….
Evrene ve onun işleyiş biçimine….
Bu listeye siz neler ekleyebilirsiniz?
Şimdi de kendimizi nasıl sevmediğimizi gözden geçirelim.
Kendimizi durmadan azarlıyor ve eleştiriyoruz.
Bedenlerimizi sağlıksız yiyecekler, alkol ve uyuşturucularla yıpratıyoruz.
Sevilmeye layık biri olmadığımıza inanmayı seçiyoruz.
Emeğimizin karşılığı olan hak ettiğimiz ücreti talep etmeye korkuyoruz.
Bedenlerimizde hastalıklar ve ağrılar yaratıyoruz.
Bize yararlı olacak şeyleri erteliyoruz.
Karmaşa ve düzensizlik içinde yaşıyoruz.
Yaşamımızda her türlü borçlanma ve yük yaratıyoruz.
Bizi küçümseyen sevgilileri ya da eşleri hayatımıza çekiyoruz.
Siz bu listeye başka neler ekleyebilirziniz?
Herhangi bir şekilde kendi iyiliğimizi yadsıyorsak, başka bir deyişle, kendimize iyi ve güzel şeyleri layık görmüyorsak kendimizi sevmiyoruz demektir.
Kontak lens takan bir hastam vardı. Bir gün çocukluğundan gelen bir korkuyu aştı. Ertesi gün uyandığında kontakt lenslerinin gözlerini çok rahatsız ettiğini fark etti. Lensleri çıkardığında etrafına bakındı. Her şeyi çok net görebiliyordu.
Ama gün boyunca tekrarladı durdu. “inanamıyorum, inanamıyorum.” Diye Ertesi gün yeniden kontakt lenslerini takmak zorunda kaldı. Bilinçaltımız hiç şaka kaldırmıyor. Çünki hastam, mükemmel gören bir göz yaratabildiğine inanmamıştı.
Özdeğer yoksunluğu, kendimizi sevmediğimizin bir başka göstergesi.
Tom çok iyi sanatcıydı. Evlerinin duvar dekorasyonlarını yaptıran birçok zengin müşterisi vardı. Ama Tom borçlarını zamanında ödemekte hep gecikiyordu. Ona göre bunun nedeni işlerini tamamlayabilmesi için zamanının yetmeyişiydi. İşini iyi yapan ve özgün ürün üreten kişiler istedikleri ücreti talep edebilirler. Varlıklı insanlar aldıkları hizmetin karşılığını yüksek rakamlarla ödemeyi severler. Bu, sahip oldukları şeyi değerli kılar.
Başka örnekler:
Eşiniz yorgun ve sinirli. Acaba biz ne yanlış yaptık diye düşünürüz.
Bir erkek bizi bir ya da iki kez yemeğe çıkarır ve bir daha aramaz. Biz ne yanlış yaptık diye düşünürüz.
Evliliğimiz sona erer. Eminiz ki başarısız olan biziz.
Maaşımıza zam istemekten korkarız.
Bedenlerimiz Gentleman’s Quarterty ya da Vogue dergilerindekilere benzemediği için aşağılık duygusuna kapılırız.
Satış yapamadığımız veya istediğimiz işe giremediğimiz için “yeterince iyi “ olmadığımızı düşünürüz.
Yakın ilişkilerden korktuğumuz için kimsenin bize fazla yaklaşmasına izin vermeyiz. Değişik cinsel eşlerle sevişiriz.
Karar veremeyiz, çünki yanlış karar vermekten korkarız. Siz kendi özdeğer yoksunluğunuzu nasıl ifade ediyorsunuz?
Bebeklerin Mükemmelliği
Miniminnacık bir bebekken nasıl da mükemmeldiniz. Bebekler kusursuz olmak için hiçbir şey yapmak zorunda değiller. Zaten mükemmeller ve bunu biliyormuş gibi davranırlar. Evrenin merkezi olduklarını bilirler. İsteklerini talep etmekten çekinmezler. Duygularını özgürce ifade ederler. Bir bebek kızgın olduğunda bilirsiniz, hatta tüm komşular bilir. Mutlu oldukları zamanları da bilirsiniz, gülücükleri odayı aydınlatır. Sevgi doludurlar.
Minik bebekler sevgi gösterimezse ölürler. Ama büyüdükçe sevgisiz yaşamayı öğreniriz, bebekler sevgisizliği asla kabullenmezler. Bebekler bedenlerinin heryerini severler, kakalarını bile. Olağanüstü cesurdurlar.
Siz de böyleydiniz. Hepimiz böyleydik. Sonraları etrafımızdaki yetişkinleri dinleyerek korkmayı öğrendik ve görkemli oluşumuzu yadsımaya başladık.
Hastalarım beni, ne kadar kötü olduklarına, ne kadar sevilmeye layık olmadıklarına ikna etmeye çalıştıklarında, onlara asla inanmam. Görevim, onları bir zamanlar kendilerini nasıl gerçekten sevdikleri zamana geri götürmektir.
Alıştırma: Ayna
Hastalarıma küçük bir aynada kendi gözlerine bakarak isimlerini söylemelerini ve, “seni olduğun gibi kabul ediyorum ve seviyorum” demelerini isterim.
Bu, çoğu insana öylesine zor gelir ki… Bırakın bu çalışmadan zevk almalarını, ender olarak sakin davranırlar. Bazıları ağlar ya da ağlayacak noktaya gelir, kimisi kızar, bazıları görüntüleriyle ya da özellikleriyle alay eder, bazıları ise yapamayacaklarında ısrarlıdır. Hatta bir adam aynayı odanın karşı duvarına fırlatarak kaçmaya çalışmıştı. Bu adamın aynada yeniden kendisine bakabilmesi için aylar geçmesi gerekiyordu.
Yıllarca aynaya baktığımda gördüğüm tek şey eleştireceğim şeyler bulmaktı. Kendimi birazcık kabul edilebilir hale getirebilmek için kaşlarımı düzeltmeye harcadığım sonsuz saatler şimdi bana komik geliyor. Gözlerimin içine bakmaktan nasıl korktuğumu hala hatırlarım.
Bu basit alıştırma bana çok şey gösteriyor. Bir saatten daha az bir zaman içinde dış sorunların altında yatan temel sorunların bazılarını yakalamış oluyorum. Eğer sadece problemin görünen yüzü üzerinde çalışırsak, her ayrıntı için saatler boyu uğraşabiliriz, tam her şeyin üstesinden geldiğimizi düşündüğümüz anda, bir başka şeyde yeni bir sorun patlak verir.
“Sorun” Ender Olarak Gerçek Sorundur.
Genç kadın görünüşünden son derece rahatsızlık duyuyordu. Özellikle dişlerinden. Bir dişçiden diğerine gidiyordu. Ama her biri diğerinden daha kötüydü. Burun ameliyatı yaptırdı. Ama daha da çirkinleşmişti. Her doktor, kendisinin çirkin olduğu inancını yansıtıyordu. Sorun, görünüşü değildi, ama o kendisinde bir yanlışlık olduğuna inanıyordu.
Nefesi çok kötü kokan bir başka kadın vardı. Kadının yakınında olmak çok rahatsız ediciydi. Din eğitimi görüyordu, görünüşte çok erdemli ve dindardı. Ama altında müthiş öfke ve kıskançlık dolu bir insandı. Hele hele birisinin kendisine rakip olabileceğini düşündüğünde bu kişilere kin kusuyordu. İçindeki gerçek düşünceleri nefesiyle dışarı yansıyordu, sevecen davrandığında bile itici bir kişilik sergiliyordu. Onu kimse tehdit etmiyordu, kendisinden başka.
Annesi onu Hodgking’s hastalığı ve kalan üç aylık ömrüyle bana getirdiğinde delikanlı henüz on beş yaşındaydı. Annesi doğal olarak panik içinde ve idare etmesi oldukça zor olan biriydi. Ancak genç çocuk zeki ve parlaktı ve yaşamak istiyordu. Ona söylediğim her şeyi yapmaya hazırdı. Düşüncelerini ve sarfettiği sözleri değiştirmeye bile. Ayrı yaşayan annesi ile babası sürekli kavga ediyordu. Düzenli bir ev hayatı yoktu.
Aktör olmayı kafasına takmıştı. Ün ve para peşinde koşması, yaşamdan haz alma yeteneğini de engelliyordu. Ancak meşhur olursa değerli olacağına inanmıştı. Ona kendisini olduğu gibi kabul etmesini ve sevmesini öğrettim. Böylece sağlığına kavuştu. Şimdi artık bir yetişkin ve Brodway’de sürekli olarak sahneye çıkıyor. Kendisi olmanın hazzını öğrendiğinden beri, tiyatro kapıları da ona açılmış oldu.
Şişmanlık, gerçek sorunun nedenine inilmeden düzeltilmeye çalışıldığı için ne kadar boşuna enerji tükettiğimizi gösteren bir diğer örnek. İnsanlar yıllar boyu kilolarıyla savaşıyorlar ama bir türlü kilo veremiyorlar. Tüm sorunlarının şişman olmaktan kaynaklandığını düşünüyorlar. Fazla kilolar, derin ve içsel sorunun dışındaki sonucu. Bana göre sorun, daima korku ve korunma ihtiyacıdır. Korku dolu, güvensiz ya da yetersiz olduğumuzu hissettiğimiz zaman, çoğumuz korunmak için kilo almaya başlarız.
Şişman olduğumuz için kendimizi suçlamamız, yediğimiz her lokmadan suçluluk duymak, fazla kilolardan kurtulmak için denediğimiz binbir yol, boşuna kürek çekmekten başka bir şey değil. Yirmi yıl sonra hala fazla kilolarımızla savaşıyor oluruz. Çünki gerçek sorunla uğraşmaya hala başlamamışızdır. Kendimizi sadece daha da korku dolu ve güvensiz hissederiz. Daha iyi korunmak için daha da fazla kilo alırız.
Rejimlerle, fazla kilolarla ilgilenmem. Çünki rejimler başarılı olmuyor. Yapılması gereken tek rejim, düşünsel rejimdir. Kendimizi olumsuz düşüncelerden arındırmak. Hastalarıma şöyle derim. “Şimdilik bu konuyu bir kenara koyalım, önce birkaç başka şeyle uğraşalım”
Çoğunlukla, şişman oldukları için kendilerini sevmediklerini söylerler. Bir kızın dediği gibi “Köşelerim çok yuvarlak” Ben de onlara kendilerini sevmedikleri için şişman olduklarını söyledim. Kendinizi sevmeye ve onaylamaya başladığınızda, kiloların nasıl kendiğilinden uçup gittiğini görmek şaşırtıcı oluyor.
Bazen hastalarıma, hayatlarını değiştirmelerinin ne kadar kolay olduğunu söylediğimde bana kızıyorlar. Onların sorunlarını anlamadığımı sanıyorlar. Bir kadın çok kızmış ve şöyle demişti; “Buraya doktora tezimi yazma konusunda yardıma ihtiyacım olduğu için geldim, kendimi sevmeyi öğrenmek iççin değil” Bana göreyse, onun temel sorunu kendisinden nefret etmesiydi. Bu nefret hayatının her boyutuna yansıyordu. Doktora tezini yazmasına bile. Kendisini böyle değersiz hissettiği sürece hiçbir şeyde başarılı olması beklenemezdi.
Beni dinlemek istemedi ve gözyaşları içinde çıkıp gitti. Bir yıl sonra yine geldi. Yine aynı sorunla ve birkaç başka sorunla daha. Bazı insanlar hazır değildir. Burada bir yargılama yok. Hepimiz kendimiz için doğru olan zamanda, yerde ve sıralamada değişmeye başlarız. Ben bile kırk yaşlarına gelene kadar değişimlerimi gerçekleştirmeye başlamadım.
Gerçek Sorun
İşte bir hasta, küçücük , zararsız bir aynaya baktığı için çok kızgın. Zevkle tebessüm ederim ve derim ki “Güzel şimdi ‘gerçek sorun’a bakıyoruz, şimdi önünde duran gerçek engeli aşmaya başlayabiliriz”
Kendini sevmek konusunda biraz daha konuşurum ve benim için kendini sevmenin, kendimizi hiçbir nedenden dolayı asla ve asla eleştirmemekle başladığını söylerim.
Onlara kendilerini eleştirip eleştirmediklerini sorduğumda yüzlerine dikkat ederim. Tepkileri bana çok şey söyler.
Tabiki eleştiririm.
Bunu her zaman yaparım.
Eskiden yaptığım kadar değil.
İyi ama kendimi eleştirmezsem, nasıl değişebilirim ki?
Herkes eleştirmiyor mu?
Bu soruyu şöyle yanıtlarım: “^Biz başkalarından söz etmiyoruz. Seninle ilgili konuşuyoruz. Kendini neden eleştiriyorsun. Beğenmediğin hangi yönlerin var?”
Onlar sıralamaya başladıkça ben de liste tutarım. Söyledikleri genellikle “zorunluluk listesi” yle aynı şeylerdir. Çok uzundurlar, çok kısadırlar, çok şişmandırlar, çok zayıftırlar, çok aptaldırlar, çok yaşlıdırlar, çok gençtirler, çok çirkindirler. ( Çoğunlukla en yakışıklı veya güzel olanlar bunu söyler.)Yani daima “çok” bir şeylerdir. Sonunda asıl soruna geliriz. “Yeterince iyi değilim”
Nihayet! Ana sorunu bulduk. İnsanlar kendilerini eleştiriyorlar, çünki yeterince iyi olmadıklarına inanıyorlar. Hastalarım hep bu noktaya ne kadar çabuk geldiğimize şaşırırlar. Artık yan ürünler olan bedensel sorunlarla, ilişki sorunlarıyla, para sorunlarıyla, yaratıcı ifade eksikliği sorunlarıyla uğraşmak zorunda değiliz. Tüm enerjimizi, her şeyin nedeni olan sorunu ortadan kaldırmaya yöneltebiliriz. “KENDİNİ SEVMEK”
********
Hayatın sonsuzluğunda, bulunduğum noktada her şey mükemmel, bütün ve tam.
Daima Tanrısal olarak korunuyor ve yol gösteriliyorum.
İçime bakmak için güven duyuyorum.
Geçmişe bakmak için güven duyuyorum.
Hayata bakış açımı genişletmek için güven duyuyorum.
Ben kişiliğimden daha öte bir varlığım…..geçmişte de, şimdi de gelecekte de.
Şimdi varlığımın görkemini tanımak ve kabul etmek için kişilik sorunlarımı aşmayı seçiyorum.
Kendimi sevmeyi öğrenmeye hazırım.
Dünyamda her şey iyi ve güzel.
__________________
*** Hangi teknik takip edilirse edilsin unutulmaması gereken altın kural ''Değişimi sağlayan, sizin içinizdeki tanrıyı kabul etmeniz ve değişimi sizin yaptığınızın bilincinde olmanızdır.''
neseli ceni isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla