Üsteğmen
Üyelik tarihi: Jun 2006
Mesajlar: 200
Tesekkür: 0
94 Mesajinıza toplam 280 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| BEYİN BİLİMİNİN MAGELLAN’I PRIBRAM VE HOLOGRAFİK HAFIZA-2 Goleman: O zaman insanlar, hergünkü hayata ‘’bağlanmadıkları’’ zaman, birbirlerini anlamadıklarında, bu hologramlarının devreden çıkmasıyla bağlantılı olabilir mi?
Pribram: Kesinlikle. Hologram, bilince eski davranış bilimcisinin ve fenomencinin yaklaşımından çok farklı bir şekilde yeni yoldan bakmayı kabul ettirmiştir. Davranışçı etki ve tepkiye bakar; fenomenci ise nedenler ve maksatlara bakar. Fakat, holografide, kişi, bir etki alanından diğer bir etki alanını içeren dönüşümlere bakar.
Goleman: Beyinde tek bir hologram olmadığını, fakat çok geniş bir düzende bir kapasite olduğunu söylüyorsunuz.
Pribram: Bu doğrudur. Ve bu önemli bir uyarıdır. Şunu anlamalısınız ki, beyin, holografik aletin çok belirli bir türüdür. Beyin fizyolojistleri buldular ki, görsel sistemdeki reseptif (alıcı) alanının tek bir hücresi görsel açının en fazla 5 derecesini kapsamaktadır. Bu 5 derece parçanın içerisinde hologram vardır. Görsel korteksteki hücrelerden gelen elektriksel titreşimleri birisi kaydetse, verilen herhangi bir 5 derecenin içerisinde, frekans etki alanı tarafından tahmin edilen bir örnekte de bir hücre kaydeder. Bundan sonrası 5 derece reseptif (alıcı) alanıyla başka bir hücredir. Böylece, kortikal yüzey herbiri frekans etki alanınında kodlama yapan bu parçalardan oluşmuştur.Görsel sistemin içerisindeki hologramlar, bu sebepten, parça hologramlardır. Toplam imaj bir böceğin gözündeki tek bir büyük lens yerine, yüzlerce küçük lenslere sahip bir imaj kadar oluşmuştur; böcek tek bir büyük lens varmış gibi karma, iyi bir imaj alır. Veya, 18 küçük dört inçlik sürücüler kullanan bir audio speaker sistemi alın, veya tek bir büyük 12 veya 18 inçlik speaker yerine Bose sistemlerindeki gibi sıkıştırılmış speakerlar alın. Bir kişi, her birinden de aynı tek ‘’imaj’’ı sağlar.
Yine de, parçaların bir avantajı vardır. Bir tanesi kontrol yüzeyindeki bir parçadan diğer bir parçaya geçtiğinde, kodlama hafif değişiktir, ve böylece hareketi sezilebilir. Çok lensli böcek gözü ufak hareketlere karşı daha fazla hassastır. Parça hologramlar, bir basit hologramı şifrelemekten daha kuvvetli bir şifreleme yoludur.
Goleman: Fakat benim görsel sistemim bütün bu 5 derece genişliğin parçalarından oluşmuş bileşeniyse, neden ben bir odayı görsel parçalardan oluşmuş halde deneyimlemiyorum?
Pribram: Her bir parçada, hücrelerin aktivitesi bir dalga önü yaratır; bu dalga önlerinin etkileşiminin deneyimlediğiniz şey olduğuna inanıyorum. Deneyimlediğiniz zaman bütün bir modeli birbirine örülmüş halde tek bir birleşik parça olarak alıyorsunuz.
Holografik etkileşim alanı hakkındaki mükemmel şeylerden bir tanesi de hafıza saklama alanının fantastik fevkalade olmasıdır. Saklama alanı ayrıca daha basittir, çünkü saklamanız için sadece gerekli olan birkaç kuraldır; büyük miktarlarda olan detaylar değil. Bir diğer avantaj da korelasyonların inanılmaz biçimde hızla yapılmasıdır. Bir bilgisayarda, verileri analiz etmenin en hızlı yolu, onları Fourier etkileşim alanına dönüştürmek ve karşılıklı korelasyon yapmaktır; nöral hologramların yaptığı beyinle ilgili olunca, bilgisayar onun taklidini yapmaktadır.
Goleman: O zaman hologram karar vermede etkili bir mod olarak gözükebilir. Çok karmaşık bir ortamla bir insanın anında etkileşimine izin verebilir.
Pribram: Aşırı derecede etkilidir. Holografik korelasyonlar yapıldığında kararlar sırayla ortaya çıkar. Bir kişi, bunu bir-iki-üç dört yoluyla yapılmış- her seferinde bir adım olarak düşünmemelidir.
Bir insan, bir durumun bütün takımyıldızını alır, korelasyonunu yapar, ve o korelasyondan doğru cevap meydana çıkarır. Ve bir insan pek çok korelasyonu anında yapabilir.
Goleman: Bu, etrafımızdakilerden bizim ne kadar çok bilgi alabildiğimizi fakat bilinçli olarak çok azını hazır bulundurduğumuzu açıklar gibi. Biz, her nasılsa bir durumun kritik yönlerini zaman zaman ayırıp, bir anda da uğraşıyoruz.
Pribram: Odanın etrafına baktığım zaman, işlemden geçirdiğim bilgi miktarı fantastik! Benim beynim bunu yalnızca bir bilginin işlemden geçirilmesi frekans etkileşim alanındaysa yapabilir, tıpkı bir hologram gibi. Böyle durumlarda, sanırım bilginin yöntemini konuşmak iyi değil, fakat imajın yöntemini konuşmak iyi. ‘’ Bilgi’’ terimi, duyumsal girdinin parçalara, alternatif olaylara bölünmüş olduğunu açıklamaktadır; oysa imaj yöntemi daha kutsal bir mekanizmaya işaret etmektedir.
Holistik imajlardan konuşmak beni başka bir noktaya götürdü. Harvard Üniversitesi’nde öğretirken, B.F. Skinner, beni bir meydan okumayla yüzleştirdi. O ve davranışçılar, başın içine ne girdiği hakkında ‘’ siyah kutu’’ şeklinde adlandırıp konuşuyorlardı. Direkt olarak gözlemlenebilen bir davranışla uğraşmakta ısrar ettiler; beyin, onların bilmezlikten gelmeyi seçtiği bir sırdı. Skinner bana Wofgang Kohler’in İzomorfizm Teorisi, ( Morfoloji; etrafımızdaki dünyanın şekliyle, dünyayı temsil eden beynin şekli arasında bir bire- bir uygunluk düşüncesidir), dünyanın şekli, yani morfoloji hakkında ne düşündüğümü sordu.
Kohler’in İzomorfizm Teorisi gerçeğe uygundu. Eğer biri, bir kareyi gözlemliyorsa; Kohler, beyindeki kare şeklindeki elektriksel aktiviteyi bulmayı umardı. Skinner bana çim biçmeyi hayal edip edemeyeceğimi sordu. Eğer izomorfizm doğruysa, beynimden neler geçebilirdi? Onun sorusuna iyi bir cevabım olmadığını söylemek zorundaydım; o takdirde, organizmaların davranışına siyah kutu yaklaşımıyla davranacağını söyledi. Fakat şimdi beyni, dalga formlarının örneklendirmesi olan, bir hologram olarak düşünebilirim; şu anda Skinner’ıcevaplamak için çok daha iyi bir pozisyondayım.
Fakat, ayrıca hologram, etrafımızdaki dünyanın beyine izomorfik olduğu görüşünü sağlamaktadır. Yani dünya, kısmen, dalga formlarının örneklenmesinden oluşmuştur.
Goleman: Oradaki dalga şekilleri, beyindeki dalga şekillerine göre izomorfik.
Pribram: Evet! Evren, bir yönüyle dalga formlarından oluşmuştur.
Goleman: Fakat biz, dünyayı imajlar ve objeler olarak algılıyoruz.
Pribram: Objelerin imajlarını yapıyoruz, fakat analizin bir diğer düzeyinde, kuantum fizik bize, evrenin parçacıkları şekillendirmek için veya aynı şekilde etkileşim halinde olan dalga formlarından oluşmuş olduğunu söylemektedir.
Goleman: Öyleyse, aslında dünyayı direkt olarak idrak edemiyoruz, fakat yalnızca beynimizdeki filtreler öyle görünmesini sağlıyor?
Pribram: Hayır, bu tam olarak doğru değil. Direkt olarak algıladığımız dünya, bir gerçek. Diğer kuşatan realite ise, muhtemelen, fizikçilerin son yarım yüzyıldır farkında oldukları bir gerçek.
Bu problemi en çok düşünen bilim adamı da Londra Üniversitesi’nden David Bohm. O, bu probleme tamamen farklı yönden yanaşan teoriksel bir fizikçi, fakat beyinle ilgili çalışmamdaki aynı yere o da ulaştı. Yani; fiziksel evren ve beyinlerimiz, hologramların düzenindekine benzer bir şekilde, aynı ortak realite düzenine sahip.
Bohm, teleskop ve mikroskop icat edildiğinden beri, mikro ve makro evrenlere lensler aracılığıyla baktığımıza işaret etti. Ve, daha da fazlası, fizik ve biyolojiyle ilgili kavramlarımızı, kavramsal modellerimizi aynı yolla ele aldı.
Goleman: Fiziksel evren örneklerimizin de; izleyene limitli görüntü veren lenslerdeki gibi olduğu manasına mı geliyor bu? Bir lense ne limit koyar?
Pribram: Bir lens, nesneleştirir. Bilimadamları; objelerle, parçacıklarla ve nesnelerle çalışırlarken objektif olmaya çalışıyorlar.Fakat kuantum fizikte, parçacıklar yalnızca objeler gibi hareket etmez, onlar ayrıca dalga formlarıymış gibi de davranırlar. David Bohm, bu dalga formlarının holograma benzer düzenler gibi, ‘’birbirine katlanmış bir düzen’’ den oluştuğu fikrini ileri sürmektedir. Bu, evrene lens tanımlı dünya görüşünden, Bohm’un sözettiği ‘’ açıklanan düzenden’’ ve ‘’objektif’’ yaklaşımdan çok farklı bir bakıştır. Eğer psikoloji, dünyanın görünümlerini üreten şartları anlayacaksa, Bohm gibi fizikçilerin düşüncelerine tutunmalı.
Goleman: Bohm, diğer fizikçilerle beraber herhangi bir destek görüyor mu?
Pribram: Evet, iyi arkadaşlarla birlikte. Aynı problemlerle boğuşanlardan bazılarının içinde Niels Bohr, Werner Heisenberg, Eugene Wigner ve tabii ki Albert Einstein var. Bohm, Birleşik Alan Teorisi’ni araştıran Einstein’la beraber çalışmıştı. Einstein, tahmini, istatiksel, altta fiziksel evrenin temeli olarak, raslantı sonucu oluşmuş olan an objelerini, elektron, foton ve quarklar gibi olan parçacıkları sevmedi. Einstein, bir kez söylediği gibi; ‘’Tanrının evrene zar attığına inanmadı’’. Bohm, parçacık- dalga ikilemine alternatif bir kavramsal çözümün, raslantı görünümünün arkasında kısıtlama etki alanlarına sahip olduğunu ve bunların açığa çıkarıldığında, raslantı sonucuymuş gibi gözüken, gelen ve giden tek parçacıklara tutarlı, istatistiksel olmayan bir temeli sağlayacağını ileri sürmektedir.
Goleman: Fakat bizim gördüğümüz ve anladığımız evren, anlaşılabilir bir düzen içinde. Birbirine katlanmış bir düzende olması gereken tur beyinlerinin holografik analiz yapabildiklerini söylediniz; öyleyse, neden bizim realitemiz objeler yerine dalga formları?
Pribram: Çünkü bizim beş duyumuz lens sistemine benzer bir şekilde. Gözün lensi, kulağın salyangozu veya ciltteki deri algılayıcılarından daha yüksek derecede gelişmiştir. Fakat bu algılayıcı yüzeylerin hepsi, Bekesy’nin çalışmasında da gösterildiği gibi, lenslerin ilkel formları gibi davranıyorlar.
Goleman: Öyleyse, biz, aslında algılarımız ve beynimizin organize olması yoluyla bir obje dünyası yaratıyoruz, dünyanın organize olması yoluyla değil.
Pribram: Yanlış anlamayın. Görüntülerin dünyası kesinlikle gerçek bir dünya. Fakat o realitenin tek bir düzeni değil. Hem fizik hem de biyoloji bize bunu söyler. Biz, direkt olarak yalnızca tek bir düzen algılarız. Buna rağmen, diğer kaynaklardan da biliyoruz ki, dünya yuvarlaktır. Görüntülerin dünyasındaki gerçeğe göre, onun yassıymış gibi gözükmesi, bir diğer realiteyle, onun yuvarlaklığıyla çelişmemektedir.
Goleman: Dünyayla uğraştığımız alanda, onun yuvarlaklığı mantıksız bir şey.
Pribram: Aynen. Aynı şey, holografik realite için de geçerli. Görünümler dünyası yanlış değil; etrafta realitenin seviyesinde objeler yok değil. Eğer evreni içinize işleyip, lenssiz bir sistemle bakarsanız, o takdirde; holografik sisteme, değişik bir bakışla, değişik bir realiteyle ulaşırsınız. Ve diğer realite, şimdiye kadar bilimsel olarak anlatılmadan kalmış olan şeyleri de açıklayabilir.
Goleman: Mesela...
Pribram:Mesela, alışılmamış fenomen gibi. Senkronlar, anlamlı gözüken olayların raslantılarıdır. Bilinci askıya alma yolu gibi, holografik teori de mistik olan Doğu felsefesine çok daha yakındır. Görünümler dünyasındansa, realite düzeniyle rahat olmak, insanlarda belli bir zaman alacaktır. Fakat bana göre, insanların bu yüzyıl için tarif ettikleri bazı mistiksel deneyimler, bazı bilimsel fikirleri yapmaya başlamıştır. Görünümler dünyasının ardındaki o realite düzeni olasılığını kullanmayı konuşmaktalar. Benim bununla ilgili hiçbir kişisel deneyimim yok, fakat bazı mistiksel deneyimlerin tariflerini okuduğum zaman; o insanların o katlanmış düzeni kullanma mekanizmasıyla rastlaşmamalarına hayret ediyorum.
Goleman: Böyle bir mekanizma ne olabilir?
Pribram: Bilincin diğer etki alanlarına geçiş sağlamak için en iyi önsezim, dikkat yoluyladır.
Goleman: Bu mantıklı. Birçok klasik spiritüel metodlar çoğunlukla derin düşünme yoluyla insanları yeniden eğitmeye uğraşıyorlar. Dini Doğu edebiyatı, bu yolla, insanların bir başkasının düşüncelerine bilgi aracılığıyla ulaştığı basit tanımlamalardan, transandantal birliğe atlamayla, alışılmadık ve transandantal hallerle doludur. Fakat, mistisizm bir yana, çoğumuz Jung’un adlandırdığı, sebebi anlaşılamayan, birbiriyle bağlantılı olduğu ileri sürülen ‘’senkron’’ u deneyimlemişizdir. Mesela, birgün kendiniz bir mektup yazmaya başladığınızda, arkadaşınızdan bir mektup alırsınız, oysa ki; ikiniz de yıllardır birbirinizle görüşmemişsinizdir. Buna sadece bir raslantı, tesadüf olarak bakıp, olaya aldırmazsanız, senkron için hiçbir açıklama olmaz.
Pribram: Holografik teori açısından, eğer beyin sıradan kısıtlamalarını iptal eder ve katlanmış düzene erişim kazanırsa, bütün bu olaylar akla yatkın, makuldur.
Goleman: Eğer katlanmış düzene anahtar dikkatse, beynin hangi kısmı o anahtarı açar?
Pribram:Muhtemel adaylarımız var. Beynin derinliklerindeki yapıları, en üstteki kortekse bağlayan ön lob ve vücuda (kol ve bacak gibi) eklemle bağlı olan bir organ var. Biz biliyoruz ki, onlar dikkatin başlıca düzenleyicisidirler.
Goleman: Beyinde o katlanmış düzene geçit oluşturan belirli bir mekanizmanın olduğunu, ve ona bir defa girildiği zaman, o düzenin bilinç için olabilirlik varsayımlarımıza meydan okuyup, değişen deneyimlere izin verdiğini ileri sürüyorsunuz. Bu içerikler hayrete düşürücü. Hologram ve Fourier frekans etki alanı iyi bir bilim kurgusu malzemesine sahip.
Pribram: Zihin ürkütücü bir şey. Frekans etki alanı, yalnızca meydana gelen olayın yoğunluğuyla uğraşır; zaman ve uzay çökmüş, kaybolmuştur. Uzayın ve zamanın sıradan sınırları, herhangi bir yer gibi, ortadan kaybolur. Objelerin ve imajların etki alanına dönüşümler olduğunda, onlar ortaya çıkmış, veya yeniden yaratılmıştır. Uzay- zaman koordinasyonunun yokluğunda, pek çok bilimsel açıklamanın üzerinde durduğu nedensellik de ayrıca durdurulmuştur.
Goleman: Ortaya çıkan olayların yoğunluğu. Fakat yoğunluk, uzayın bir özelliği değil midir?
Pribram:Eğer bir uzay varsa, iyi! Görüyorsunuz, uzay- zaman koordinatlarından başka birşey nasıl konuşulur bilmiyoruz. EEG’nin frekans analizini yaptığım zaman, koordinatlarımın hiçbirisi zaman veya uzayı göstermez. Bir eksen spektrumla, öteki güçle, veya spektrumun içerisindeki her bir düğümün aktivitesinin yoğunluğuyla uğraşır.
Goleman: Böylece, zaman- uzay fenomenini, bir diğer zamanın veya uzayın geçici zaman aralığı olmayan, organize eden prensipleri olarak, bilgiyi yeniden diğer etki alanlarına yeni bir şekilde paketleyerek çevirebiliriz.
Pribram: Evet. Frekans etki alanında, zaman ve uzay çökmüştür. Bir anlamda, herşey bir anda senkronik olarak olmaktadır. Fakat bu sıradan görünümde, birisi, etki alanınının içine bizi taşımaya yardım eden uzay ve zamanın çeşitli koordinatlarının ne olduğunu ortaya çıkarabilir.
Goleman: Sıradan bir insanın beyninin böyle bir zamansız ve uzaysız etki alanına sıçraması mümkün mü?.
Pribram: Bu her zaman olur. Sizinle iki saattir konuşuyorum, ve görüştüğümüz zaman uzayda tertiplenmiş herhangi bir madde bende yoktu. O, holografiksel olarak organize olmuş, ve onu ben beynimden meydana çıkarıyorum. Bir bilgisayar hafızasından çıkan çıktı gibi. Benim hafızam zamanın ve uzayın diğer boyutlarıyla beraber organize olmuştur- uzay ve zaman etiketleri belirli hatıralarla bağlı olsa da.
Goleman: Yine de, alışılmamış istekler, katlanmış düzene sıradan girişimizden çok daha fazla.
Pribram: Alışılmamışa atlama mekanizmalarının ne olabileceğini bilmememize rağmen; ilk kez, böyle bir fenomendeki ipucuna inanmayışı durdurabiliriz; çünkü, şimdi bu anlayışa izin veren bilimsel bir temel var. Belki, holografik katlı etki alanını devreye sokan kuralları keşfedebilirsek, neyin normal ve alışılmamış oluştuğuna karar verebiliriz, ve belki de evrenin sarmal düzeni hakkında daha derin bir anlayışa sahip oluruz. Ve sonra belki de, hepimiz zamansız ve uzaysız olan o etki alanına atlayabiliriz.
Goleman: Bazı metafiziksel sistemlerde, o etki alanının karşılığı,Tanrı tanımlaması.
Pribram: Doğru. Leibnitz, "bölünmez zerreler, atomlar" ve evrenin temel birimi ve mikrokozmosu olan penceresiz, bölünmez bir varlık hakkında konuştu. Leibnitz, Tanrının bir ‘’bölünmez zerre’’ olduğunu söyledi. Leibnitz, Gabor’un hologramın keşfinde kullandığı aynı matematiğin, analizin mucidiydi. Bu "bölünmez zerre" teorisinde bir kelimeyi değiştirirdim. Penceresiz olarak adlandırmak yerine, "bölünmez zerreleri, atomları" lenssiz olarak adlandırmayı tercih ederdim. Birli organizasyonda; bir parça, bütünü kapsar, aynı hologramda olduğu gibi. "İnsan,Tanrının görüntüsünde yaratılmıştır."Spiritüel anlayışlar, bu etki alanının tanımlamalarına uyar. Hologramın keşfiyle birlikte, mükemmel bir şekilde akla yatkın olmuşlardır.
---Alıntı--- |