Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12-05-2007, 12:02 AM   #1 (permalink)
etf
Üsteğmen
 
Üyelik tarihi: Jun 2006
Mesajlar: 200
Tesekkür: 0
94 Mesajinıza toplam 280 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
etf is an unknown quantity at this point
Standart BEYİN BİLİMİNİN MAGELLAN’I PRIBRAM VE HOLOGRAFİK HAFIZA

anford Üniversitesi’nden Psikolog Nörocerrah Dr. Karl Pribram’la bir Röportaj

Yazan: Daniel Goleman
Çeviren: Esin Tezer

Bilimin cesur keşif sahalarından birinde; nöropsikologlar, kuantum fizikçiler ve mistisizmle ilgilenenler arasında merak edilen bir anlaşma oluşuyor. Bu harekette başta gelen kuramcı ise, Stanford Üniversitesi’nde beyin üzerine araştırmalar yapan ve önceden önemli bulduğu davranış bilimcilerinin kavramlarını mistisizmle düşünen 59 yaşındaki nörocerrah psikolog Dr. Karl Pribram.

Pribram, zihinsel metodların üzerinde çalışmak için beyin fonksiyonunu, beyin fonksiyonuyla beraber bazı alışılmadık ve transandantal deneyimleri açıklayan bir varsayımı, yeni bilimsel bir model olarak ileri sürmektedir.

Stanford Üniversitesi bilimadamı, beynin hologram gibi aynı matematiksel prensiplere dayanarak çalıştığına inanmaktadır. Beyin araştırmacıları, hafızanın; beyinde olan biyokimyasal değişimlerin sonucu olduğuna ve elektrokimyasal olarak aktif hale geldiğinde ayrı ayrı hücrelerde saklanan bu hafızanın hatırlanıldığına katılmaktalar. Pribram’ın teorisi, aynı hafıza izinin neden beyinde bir ya da birkaç alanda mevcut olduğunu, veya hafızanın beyin aracılığıyla nasıl dağıtıldığı iddiasını açıklamaktadır.

Pribram, holografide üç boyutlu bir görüntünün boşluğa tasarlandığı zamanki oluşan matematiksel dönüşümü gibi; bu işlemin de aynı matematiksel dönüşüme sahip olduğunu savunmaktadır.

Başlangıçta, nöral hologram zannı sadece bir mecazdı. Fakat şimdi, Pribram, bu model için fiziksel dayanağı ispat eden yeterli laboratuar kanıtlarının olduğuna inanmaktadır.

Aralarında Nobel Ödülü sahibi Sir John Eccles’in de olduğu bazı beyin araştırmacıları, Pribram’ın holografik teorisinin teknik noktalarına katılmadılar. Diğerleri de onun algılama realitemizle ilgili yaptığı bazı geniş-alanlı spekülasyonlara karşı çıktılar.

Winston Salem’deki Bowman Gray Tıp Okulu, Kuzey Carolina’dan nöropsikolog Frank Wood, Pribram’ın modelini Aristotle’ın ‘’düşünsel şekiller, zihinsel hayat üzerinde biyolojikten sosyale her kademede hakim olurlar teorisinin’’, ‘’ modern bilimsel yankısı’’ olarak adlandırmaktadır. Wood, bunu ‘’ beyin fonsiyonunun basit doğasına potansiyelli nüfuz eden bir anlayış’’ gibi takdim etmektedir.
Fakat Wood, bu varsayımın, ‘’ mesela, bazı değerli deneysel bulgular gerçeği gibi holografi de gerekli veya hatta tercih edilebilir, bir açıklamadır’’ sınırlamalarına sahip olduğunu vurgulamaktadır. Gerçekten de, hafızanın nöropsikolojisinin bazı halleri, holografi paralelliğine uymayabilir. Üstelik, Wood, ‘’ pek çok beyin araştırmacısının Pribram’ın holografi uygulama fenomeni hakkında, alışılmadık bazı kuşkulara sahip olduğunu ’’ gözlemlemektedir.

Fakat, Pribram’ın parlak araştırma kariyeri ona doğru speküle etme yeteneğini kazandırmıştır. Nöropsikoloji’yi bilimsel haritaya koymada büyük kişisel rol oynamıştır; hala bu alan arkına önemli yardımlarda bulunan pek çok insan onun eski öğrencileri veya araştırma partnerleridir.

Pribram’ın teorisini ve onun spekülasyonlarını araştırmak için, Parttime Partner editör Daniel Goleman, Pribram’ı Stanford Üniversitesi’ndeki laboratuarında ziyaret etti. İşte konuşmaları:

Daniel Goleman: Tarih bize söyler ki, bilimdeki her örnek atlamayla, kabul edilmiş kurallara uygun araştırmanın yeni bir bilim keşif sahası açılır. Ve o yeni keşif sahasından soru sorulmasına izin verilmeyen eski örneğin sorularına cevaplar gelir. Bana göre, daha önce izin verilmediğiniz şüpheli pozisyondan, önceki soruları, soru halinde ortaya atıyorsunuz.

Karl Pribram: Holografik hikayesine nasıl girdiğimi size anlatayım. İlk olarak, yine de, bunun bir gelişim teorisi olduğunu ve bugün giriştiğim laboratuar araştırma programından oldukça ayrı olduğunu size açıkça belirteyim. Teori, geniş bir şekilde başkalarının araştırmasına dayanıyor. Bunun yanısıra, aktif şekilde beyin araştırması yaptığım için, onun dayandığı temel sonuçları kendim kontrol etme fırsatı buldum.

1950’lerde, beyinle ilgilenen insanlar ve zihinsel süreçlerle ilgilenen insanlar beraber değildiler. Zihinsel süreçlerle uğraşmaları gereken psikologlar, o zaman çoğunluk olarak ‘’zihnin’’ kirli bir kelime olduğunu düşünüyorlardı; onlar, davranışla ilgileniyorlardı. Beyin üzerinde çalışan insanlar nörofizyoloji’deydi. Davranışla alakalı olan insanların neden ayrıca beyin fonksiyonuyla da ilgili olmadığını merak ettim. Cevap, her zaman basit bir şekilde, beyin hakkında yeterli şey bilmediğimizdi- ustalığın tam değerlendirilmeme durumu!

Birincisi, beyin bilimi bazı klasik, çözülememiş gizemlerle rahatsız edilmişti. Bir tanesi hafıza kaybı bilmecesiydi.Daha kesin olarak, neden herhangi bir verilen soyut hafıza, beyin hasar gördükten sonra kaybedilmezdi? Eğer bir kişi felçliyse, ve beyninin yarısı zarar gördüyse, eve gelmiyorsa ve ailesinin yarısını hatırlıyorsa? O, bu şekilde çalışmıyor. Ya hafıza tamamen zarar görmüştür veyahut da hiçbirşey kaybolmamıştır.

Ne kadar dokunun zarar gördüğüyle ne kadar hafızanın kaybolduğu arasında tekabül eden hiçbir şey yoktur.
Yapılan deneyler, belirli bir sistemin liflerinin sadece yüzde 2 ‘sinin bile o sistemin fonksiyonlarını devam ettirdiğini göstermektedir.Beyinde olağanüstü miktarda bir tekrar fazlalığı vardır. Böbreklerinizin yüzde 98’inin çalışmadığını, fakat diğer yüzde 2’sinin çok iyi çalıştığını ve bundan daha iyi olamayacağınızı hayal edin.

Beyinlerin hafıza için sakladığı yedek rezervi inanılmayacak kadar büyüktür. Biz bunu açıklayamadık.
Böylece, yarım yüzyılı aşkın süredir, fizyolojistler ‘’hafıza izi bırakan beyin hücrelerindeki değişimi’’, ‘’engram’’ı araştırdılar. Bir tanesini bile bulamadılar. Hafıza, beyin yoluyla dağıtılmış gözüküyordu, belirli hiçbir bölgeye yerleşmemişti.

Goleman: Beyin biliminin diğer klasik bilmeceleri neler?

Pribram:Birincisi, değişmezlik problemi, bir objeyi bizim uzaklığa veya görüntülendiği perspektife dayanmaksızın nasıl hatırlayabildiğimiz. Bu odada oturmasanız dahi ben sizi Dan Goleman olarak hatırlayabilirim.

Siz, çok uzağa veya çok yakına oturabilirsiniz; size bakmam, ve başınızın şişmiş veya küçülmüş olduğunu düşünmem.Nerede olursanız olun başınız aynı normal büyüklükte görünür. Buna rağmen şu soru sorulur: bölümleriyle bağlantısı sabit olan, sağlam ağlı bir beyin, nasıl olur da algısal fleksibiliteye izin verir? Sonra motor sisteminde de, yeteneklerin kol ve bacak gibi vücuda eklemle bağlı organının birisinden bir diğerine transfer olması gibi; benzer bir bilmece var. Ben sağ elle yazarım, fakat eğer denersem, sol elimle de yazabilirim. Veya dişlerimde kalemi tutabilirim. Gelecek sefer kumsala gittiğiniz zaman, kumların içinde sol ayak başparmağınızla yazmayı deneyin.

Bilmece, beynin sol eli veya dişleri kontrol eden kısmındadır, veya daha önce hiçbirşey yazmamış olan başparmaktadır. O belirli beyin hücreleri grubu, yazmayla ilgili bilgiyi nasıl işlemden geçirirler?
Nasıl yazdığım konusundaki öğrenme hafızamı içine alan birşey meydana gelmiş ve daha önce hiç kullanılmamış olan beyin kısımlarına dağıtmıştır. Yakın zamana kadar beynin bunu yapma yeteneği hakkında hiçbir iyi açıklama yoktu.

Goleman: Bunun gibi olan bilmeceler sizi nereye götürdü?

Pribram: Fikirlerin hepsi 1960’lı yılların ortalarında gelmeye başladı. En büyük etken hologramın bulunuşuydu. Bir hologram, bir objeden yansıyan ışık dalgalarının çatışma modelini fotoğrafik bir filmin üzerinde üç boyutlu imaj olarak üretir. Film aydınlatıldığında, objenin imajı üretilmiştir.

Goleman: Bunların beyinle ne alakası var?

Pribram: Sir John Eccles, birkaç yıl önce bir yazısında ‘’sinaptik potansiyel- beyin hücreleri arasındaki elektriksel değiş tokuşun’’ yalnız başına gerçekleşmediğinden bahsetmişti. (Her sinir bölümleri, ve elektriksel mesaj o sinir bölümlerine bir dalga olarak indiği zaman, veya bir dalga hareket sahası oluştuğu zaman.) Diğer dalga hareket alanları diğer yönlerden o aynı yere geldikleri zaman, dalga hareket alanları kesişir ve çatışma örnekleri kurarlar.Bu her nasılsa, gölete atılmış iki çakıltaşının şekillendirdiği dalgacıkların buluşması gibidir.
Eğer beyinde birbirine müdahale eden dalga hareket sahaları varsa, o hareket alanlarının da hologramdaki gibi aynı özelliklere sahip olabileceği bana makul geldi. Hem hologramlar,hem de beyin dokusu imajı- işlemden geçirme yeteneklerini kaldırmadan parça parça kesilebilirler. Hologramlar, beyindeki zarar görmüş hafıza gibi dayanıklıdırlar. Dağıtılan kalıcı hafızanın bilmecesi çözülebilir. Beyin, kısmen hologramdaki gibi davranmalıdır.

Goleman: Bilmece hologramsız çözülemezdi.

Pribram: Doğru. Beyindeki algısal bağlılık, öğrenmenin transferi, ve akla gelmeyen hafızayla ilgili basit bazı faktörlere izin veren düzenle ilgili prensipleri araştırıyoruz. Aniden bu prensip, bize hologramla sunulmuştu.

Goleman: Öyleyse, düzenle ilgili bu tek prensip, sizin beyinle ilgili bildiğiniz hem doğru hem de şaşırtıcı bir gerçek mi?

Pribram: Evet. En iyisi de, beyindeki mekanizmayı bir fikir veya hayalle uyandırmak zorunda kalmadık; hologram, her an beyin hücre bağlantısının dalga hareket sahası doğasındaydı. Biz sadece onu farkedecek anlayışa sahip değildik. Dalga fenomenini ilk kez işaret eden Eccles bile, geçenlerde, beyin fonksiyonunun sinirleri itici kuvvet hallerinin üzerinde durmaya başlamıştır.

Goleman: Fakat bunun hepsi bir teori. Bunu destekleyen herhangi bir veriye sahip misiniz?

Pribram: Önce nereye baktığımızı gördük; açıkça gördük ki, bu, mesela tek hücrelerin davranışlarının olup olmadığı, görsel sistem, hologramı ihtiva eden matematiksel yasalara uyar mıydı sorularına kolaylıkla yapılabilen bir soru- cevap olabilirdi. Fiziksel hologram, objelerden yansıyan çatışma örneklerini depolar. Bundan dolayı, soru, beyinde duyumsal girdinin çatışma modellerine cevap veren hücrelerin olup olmadığına dönüştü. Kısaca, frekans analizi gibi mi davranıyorlar- yani, hücreler farklı frekanslarda çınlarlar mı?

Goleman: Yani söylemek gerekirse, ortam belirli bir frekans sunduğunda, beyindeki belirli hücreler grubu o frekansda çınlar, diğerlerinde değil, öyle değil mi?

Pribram: Doğru. Bir asır önce, Georg Simon Ohm, işitsel sistemdeki beyin hücrelerinin sesler için frekans analizcisi gibi davrandıklarını öne sürdü. Ohm, ayrıca voltaj, elektrik akımının amperle ölçülen kuvveti ve dayanıklıkla bağlantılı elektrikteki Ohm Yasası’ndan sorumludur.

Hermann von Helmholtz, Ohm’un öne sürdüklerini takip etti ve, uzun yıllar, işitsel sistem, piyano klavyesi gibi sanıldı. Sonra, Georg von Bekesy, iç kulak salyangozunun bir klavye olmaktan çok string dizisiyle beraber çalıştığını göstermiştir. Yalnızca kulağın değil, derinin de string gibi davrandığını göstermiştir: Titreşimlere ve onların frekanslarına uzaktan bile öylesine hassastır ki, mesela, kolun dirsekle bilek arasında titreşim yapan hassas diyapazonları, titreşim evreleri düzgün ayarlandığı zaman basit bir nokta gibi algılandılar.

Laboratuarımızda, bu şartlar altında, beyin korteksinde yalnız bir cevap üretilmiştir. Daha ileri bir müdahale şimdi nicel olarak da test edilebilir; beyin hücreleri de, cevaba müdahale ve diyapazonlara karşılık olması için cevap verirler.

Goleman: Bu nasıl olur? Matematiğin alakası nedir?

Pribram: Buna Fourier Analizi denilmiştir, bir kompleks örneğini kendinin sinüs dalgalarına çeviren bir hesap analizi örneğidir. Helmholtz göstermiştir ki, bu tip bir analiz, işitsel sistemin fonksiyonunu açıklayabilir. Sonra, 1930’larda Rusya’da N.
Bernstein tarafından yapılan tamamen değişik bir araştırma çizgisi, aynı tip bir analizin motor sistemine de uyduğunu göstermiştir.1960’lara kadar bu örneği duymadık, çünkü Bernstein’in kitabı, ‘’Koordinasyon ve Hareketlerin İşleyişi’’ (Pergamon Yayınevi), 1967 yılına kadar çevrilmemişti.

Goleman: Bernstein ne yaptı?

Pribram: Gerçekten çok enterasandı. İnsanlara siyah leotardlar, dansçıların ve akrobatların giydiği esnek giysilerdengiydirdi ve siyah fonlara karşı onların filmlerini yaptı. Siyah üstüne siyah. Onların kol, dirsek ve benzeri eklem yerlerini beyaz noktalarla boyaması haricinde.

Sonra, onlara çekiç vurma, veya yayların üstündeki platformlarda atlama zıplama hareketleri yaptırdı. Tabii ki, bütün bu gösterilen filmler, dalga örnekleri yaratıp, filmde aşağı yukarı oynayan beyaz noktaları gösterdiler.

Dalga örneklerinde frekans analizi yaptırdı. Kullandığı matematik Fourier’indi. Bu analizle, frekanstaki gelecek basamağın birkaç milimetre içinde nereye düşeceğini tahmin edebildi.

Şimdi, Bernstein’in çalışmasını okuyorum ve gördüm ki, kendisi, Ohm’un işitsel sistemi tasvir etmek için kullandığı matematiği motor aktivitesi için kullanıyordu. Bu da Gabor’un hologramı keşfederken kullandığı aynı matematiksel prensip. Böylece düşündüm, ‘’Eğer Bernstein bu hareketlerde Fourier analizi yapabilirse, neden beyni de bunu yapamaz? Eğer onun beyni yapabilirse, benimki de yapabilir, ve muhtemelen bu da herkesin beyninin hareketleri ‘’frekans bileşenlerine’’ analiz etme yoludur.

Goleman: Böylece işitsel, somaduyumsal ve somamotor sistemlerinde de aynı şekilde düzenleyen prensibe sahipsiniz.

Pribram: Bu, görsel sistemi dışında bıraktı. 1968’de veya o civarlarda Cambridge Üniversitesi’ndeki Fergus Campbell’den bir not aldım. Onun grubu, görsel sistemin, örneklerde frekans analiz edicisi gibi de çalıştığını daha yeni göstermişti.Onun bu anlamlı buluşu, çizgilere ve gelen şeylere yüksek özelliklerle seçilmiş hücreleri ’detektör özelliği’’ olarak düşünen ders kitaplarına hala girmedi. Bir klasik çalışma, bir kurbağanın görsel sistemindeki hücrelerin böceğe benzer hareketlere cevap verdiğinde ateşlendiğini göstermiştir. Böyle çalışmalardan, beynin algılamadaki bütün ilişkisinin belirli hücrelerin belirli özellikleri yakalaması faktörüne dayandığı sonucuna varılmıştır. Bu da sadece kısmi bir gerçek olarak çıkar.

Görsel sistemdeki hücreler yalnızca belirli bir çizgiyi yakalamıyor değillerdir. Onlar, gölge ve ışık örneklerine cevap veriyorlardır. Bir kişi, her yerde aydınlık ve karanlığa bakar. Bu alanlar, gözün aldığı ve oradan da görsel kortekse ilettiği alanlardır. Aydınlığın, karanlığı izlemesi uzaysal frekansa göre; işitsel sinyal ise dünyevi frekansa göre ölçülür. Görsel korteksteki hücreler, frekans analizcileridir; belirli uzaysal frekansa cevap olarak ateşlenirler. Görsel örneklerle, izlemeler karmaşıkdır; fakat Fourier teoremi bir dalga örneğinin ne kadar karmaşık olursa olsun; onun sinüs dalgalarının bileşenlerinin parçalara ayrılabileceğini söylemektedir. Bunların yedi veya en fazla 12’si oldukça karmaşık bir örneği iyi şekilde tasvir edebilirler.

Bu yakınlarda,Berkeley Üniversitesi’nden Russell DeValois, kritik bir deneyi gerçekleştirdi. Bilgisayarla bir ekose örneğini matematiksel olarak Fourier etki alanına dönüştürdü ve görsel korteksteki hücrelerin aynı ekoseye nasıl cevap verdiğini kaydetti. Harvard Tıp Okulu’ndan David Hubel ve Torsten Wiesel 1950’lerin sonlarında bu hücrelerin belirli uzaysal örneklere karşı seçici davrandığını gösterdiler. DeValois, ekose örneğinin ve onun Fourier dönüştürmesinin farklı olduğuna işaret etti.

Hücrelerin Fourier dönüştürmesindeki ekoseye seçici davrandıklarını buldu; orijinal ekose örneğine değil.
Şimdiye kadar, Leningrad ve Cambridge’deki, Harvard ve Berkeley’deki yarım düzine laboratuardan gelen kanıtlar; görsel sistemin aslında nasıl çalıştığına dair olan kavramı destelemekteler.Fakat konu çekişmeli olmaya devam ediyor; çünkü görsel örneklerin özelliklerden oluştuğunu sezgisel düşünmek basit, Euclid’in geometrisindeki gibi, görsel örneklerin kendi sinüs dalga bileşenlerine ayrılması ve kavranması güç.

Goleman: Öyleyse görsel sistem bir örneği kendi bileşen frekanslarına analiz ediyor. Sonra, belirli hafızayı oluşturabilecek yerleşmiş engram yerine, görsel hafıza, hologram gibi düzenlenmiş dalga örneklerinden oluşuyor. Böylece hafıza, sağ dalga grup örnekleri göze aktarıldığında aktif hale geliyor.

Pribram: Kesinlikle.

Goleman: Sonra, hafızalarla beraber tanıdık bir oda bize sel gibi aktığında, bu, yani gölge modelleri- saklanmış bir grup hologramın aydınlık olan gölge tarafından tetiklenmesiyledir. Bizim harekete geçirici olay olarak adlandırdığımız, ‘’ hafıza için uygun hologramı harekete geçiren bir dalga grubu modelinden başka bir şey değildir.
Pribram: Bu ayrıca taklit yoluyla öğrenmenin nasıl meydana geldiğini de anlatır.

Goleman: Taklit yoluyla öğrenme mi? Bir çocuğun geçit törenini izleyerek marşı öğrenmesi, veya bir aceminin teniste profesyonel birini seyredip nasıl servis yapılacağını öğrenmesi gibi mi?

Pribram: Evet. Kopyaladığınız şeyin, her bir özelliğini öğrenmek zorunda kalsanız; bir tenis servisi öğrenmenin nasıl birşey olabileceğini hayal edin, her hareketi kendinize tanımlayın, özelliğe özellik olarak.Bunu bu yolla yaptığınızı hiç düşünmezsiniz- nasıl yapıldığını sadece izlersiniz, sonra devam eder ve kendiniz denersiniz. Servisin kısımlarını parça parça taklit etmeyi asla başaramazsınız. Fakat eğer bütün yapılandırma kendi bileşen dalga modellerinin özelliğine göre aktarılıp analiz edilirse- eğer beyin Fourier dönüştürmesi yaparsa ve uygun holografik motor modelini de aktive ederse- sonra bütün hareket hazır bir halde taklit edilir.

Goleman: Böylece beyin, harekette kodlanmış olan bir dalga modeli grubuyla çınlar; sonrasında beyin, tenis servisini uygulamak için benzer dalga örneklerini aktif hale getirir.

Pribram: Bir bakıma, biz titreşimlere böyle çınlama yaparız- karşıt görüş bunu doğru buldu: Aslında biz birbirimizin ‘’vibrafonuna’’ göre çınlama yapabiliriz.

Goleman: Bu bana herşeyi, diğer bir kişinin vücut duruşunu, ses tonunu, nefes alma sayısını, yüz ifadesini mükemmel bir şekilde taklit eden usta hipnotizmacı Milton Erickson’ı hatırlatıyor. O, bunu derin uykuyla hipnoz durumuna kolayca soktuğu bir hastayla gerçekleştirir. Erickson’un bunu yapmadaki dehası, bizim normalde diğer insanla birlikteyken yaptığımızdan bir basamak daha derin gözükmektedir. Holografik model, iki insan eşzaman olduğunda, beyin arklarının aynı holografik dalga modellerini kapıp gerçekleştirdiğini söylemektedir.

Pribram: Kesinlikle. Beyin anında çınlama yapar ve öylece de dalga örneklerini ‘’hatırlar’’. Bir kere ‘’hatırlandıktan’’ sonraki ters dönüşüm onlara o davranışı gerçekleştirmeye izin verir.

Görünüşe bakılırsa, birbirimizi anlayabilmemiz için gerçekten de aynı dalgaboyunda olmamız gerekiyor. Muhtemelen bu şu gerçeği açıklar ki, bir davranış bilimcisi insan bilimcisinin özelliklerinden farklı bir şekilde değişik frekansların kombinasyonundan oluşmuş belirli usulde davranabilir.

./..

 

 

Buraya ilk defa geliyorsanız ismim Atakan Sönmez ve burası hayatimdegisti.com.Boğaziçi üniversitesi mezunuyum ve Türkiyede ilk Subliminal Telkin Uzmanıyım.tıklayın

Bir site olsa onu bulanların uykuda dinledikleri mp3 ler ile hayatları değişse… Bir site olsa onu bulanlar hipnoz olmadan sadece subliminal mp3 leri yükleyip ve uykuda dinleyerek hayatlarını değiştirseler. Bu fikir 1995 yılında yani 25 yıl önce çıkmıştı. 15 yıl önce ise bu mp3 lerin kişiye engel olan çekirdek inançlara göre hazırlanması yani cekirdekinanc.com fikri oluştu

Hipnoz gibi bir şey mi subliminal mp3 nedir?

Tam olarak değil. Öncelikle size engel olan 0-11 yaş arası oluşan bilinçaltı kayıtlarınız yani çekirdek inançlarınız bulunur. Sonra bu çekirdek inançlarınızın pozitif halleri olumlamalar isminize özel olarak mp3 lerin ve müziğin içine gizlenir. Siz de uykuda ya da uyanıkken bu mp3 leri dinleyerek sonuç alırsınız. Çocukluğunuzda size söylenenlerin tam tersini dinlediğiniz kayıtlarla binlerce kez bilinçaltınıza yerleştirmiş oluruz.

Çekirdek inançların hayatımda engellere neden olduğunu nasıl anlarım?

Hayatınızda hep aynı şeyler tekrar ediyorsa. İlişkilerde hep aynı şeyleri yaşıyorsanız... Aşırı fedakar bir yapınız varsa ve bu sanki göreviniz haline geldiyse. Birilerini kurtarmaya çalışıyorsanız. Paranızın bereketi yoksa sürekli gereksiz harcamalar çıkıyorsa birikim yapamıyorsanız. Hayır demekte zorlanıyorsanız. Odaklanmakta bir şeyleri devam ettirmekte sorun yaşıyorsanız. İlişkilerde mıknatıs gibi sorunlu kişileri çekiyorsanız. İş hayatında iniş çıkışlar sürekli oluyorsa. Ertelemeleriniz fazla ise. Aşırı kontrolcü ve garantici bir yapınız varsa kaygı düzeyiniz yüksekse hep en kötü ihtimali düşünüyorsanız ve şanssızlıkları sorunlu olayları ve sorunlu kişileri hayatınıza çekiyorsanız çocuk yaşta oluşan çekirdek inançlar hayatınızı yönetiyor olabilir.

25. yıla özel şimdi arayanlara 5 dakikalık çekirdek inanç ön tespit ve bir günlük deneme telkin mp3 ücretsizdir. Ön tespitte size engel olan birkaç çekirdek inanç örneği verilir. Atakan Sönmez tarafından yapılır ve bilgi amaçlıdır. +90 5424475050 Türkiye dışındakiler whatsapp tan arayabilir cekirdekinanc.com inceleyiniz.

etf isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla