Binbaşı
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 1,632
Tesekkür: 234
488 Mesajinıza toplam 2,287 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
| Ynt: DİN VE KUANTUM FİZİĞİ Peki, düşüncelerimiz ve inançlarımız ne gibi bir etkinliğe, güce ve işleve sahip bulunmaktadır ki, hücrelerimizin iç yapısına kadar işlemekte ve etkin olabilmektedir ?
Bilimsel bir araştırmaya göre düşüncelerimiz bir saniyenin dörtte birinden daha kısa bir zamanda,13 salisede kan hücrelerimiz üzerinde etkili olduğu saptanmıştır.
Korktuğumuzda, heyecanlandığımızda, sevindiğimizde ve buna benzer duygu ve düşünceler içinde olduğumuzda lütfen vücudunuzda oluşan değişimleri bir düşünün.
İşte, bu ve buna benzer duygu ve düşüncelerimiz yalnızca kan hücrelerimizi değil, aynı zamanda bütün hücresel yapımızı da etkilemektedir. Örneğin, duygusal olduğunuz anlarda kalp atışlarınızdaki değişimi dikkate alınız. Düşünce ve inançlarımız, düşünce ve inanç yapısına göre bir frekans yayınlamaktadır. Bu düşünce ve inanç frekanslarımız bedenimiz içinde kendine uygun frekanslarla birleşerek etkin hale gelebilmektedir. Bu etkinlik hücre yapımız içindeki DNA, RNA ve genetik yapımıza kadar etkili olabilmektedir.
Konuyu, yani düşüncelerimizi yalnızca tıbbi yönden ele alırsak, düşüncelerimiz olumsuz yönde ise vücudumuz ve hücrelerimiz üzerinde olumsuz etkinliklerde bulunarak hastalığımız veya hastalıklarımızın artmasına neden olmaktadır. Düşüncelerimiz olumlu yönde ise, düşünce frekanslarımız olumlu yönde etkileyerek hastalık veya hastalıklarımızı yenmemizde etkili olmaktadır.
Peki, hücre yapımız içindeki bu DNA'lar, RNA'lar ve genetik yapımız nedir, nereden gelmektedir? Genetik yapımız içinde olduğuna ve dini inançlarda da varlığına inandığımız "KADER" denilen olayla bağlantısı nedir? Bütün bunlar nasıl oluşmuş veya oluşmaktadır?
Hücre yapımız içinde bu DNA, RNA ve genetik yapımızın bizim geçmiş ve gelecek yaşamımızla bir ilgisi bir bağlantısı var mıdır, varsa bu bağlantı nereden gelmektedir ?
Peki, bütün bu oluşumların din ve Allah dediğimiz inançla bir ilgisi bir bağlantısı var mıdır?
Öncelikle ve samimiyetle şunu belirtmeliyim ki, hücre yapımızın içindeki bu DNA'ların RNA'ların ve genetik yapımızın ne olduğu, bu varlıkların, bu oluşumların nereden geldiğini bugün bilim de bilmemektedir. En azından ben böyle biliyorum.
Hücre yapımızın içinde var olan DNA, RNA ve genetik yapımız ve onların işlevleri bu işlevlerin etkinlikleri nedir ? Bunlar nereden kaynaklanmaktadır, kaynağı nedir, bunları bu günün bilimiyle açıklayamıyoruz. Fakat, bütün bunların varlıklarını biliyoruz. Bunların üzerinde bilimsel araştırmalar yapıyor, şifrelerini çözümlüyoruz ve bu güne dek bilinmeyen birçok şeyi bilinir hale getiriyoruz. Fakat, varlıklarını bildiğimiz ve üzerlerinde bilimsel araştırmalar yaptığımız atomun içindeki kuantum parçacıklarının, hücredeki DNA ve genetik şifrelerinin öz kaynağının nasıl oluştuklarını bilemiyoruz.
Ama, binler hatta milyonlarca bilginin, şifrenin, DNA veya genetik denilen gözle değil elektro mikroskopla bile zor görülen bu parçacıkların içine bu bilgiler nasıl sığdırılmış, nasıl depo edilmiş, akıl sır erecek gibi bir olay değil !.. İşte bunları bilemiyor, bunları çözemiyoruz.
Peki, DNA'larımızın ve genetik yapımızın içinde şifreler halinde bulunan ve yüzeye çıkarılan, sağlığımızla veya yeteneklerimizle ilgili olsun, bu bulguların dini inançlarda inanılan "kader" denilen inançla ilgisi ve bağlantısı var mıdır ? Varsa, bu bağlantı nedir ?
Dini inançlarımız içinde "külli irade, cüzi irade" yani, büyük irade küçük irade diye tanımlanan inançla birlikte, "kaderini insanlar kendi yaratır" şeklinde de bir inancımız vardır. Şimdi bu sözcüklerin ifade ettiği anlamlarını hücrelerimizin yapısı üzerinden açıklamaya çalışalım.
Öncelikle, hücre yapımızın içinde bulunan ve bütün özelliklerimizi hatta geleceğimizi ve geçmişimiz üzerinde etkili olan bu DNA, RNA ve genlerin tesadüfen rast gele olabilmesi mümkün müdür? Bu oluşumu tesadüfen meydana gelen bir tabiat, bir doğa olayı olarak kabul edebilir miyiz? Bunları tesadüfen oluşan bir tabiat, bir doğa olayı olarak kabul edersek; tesadüfen oluşan bir olayın milyonlarca yıldan beri hiç şaşmadan, hiçbir değişime uğramadan oluşması ve devamlılığı mümkün müdür? Mümkündür dersek bu mantıklı ve akılcı olur mu? Siz bu soruları düşünürken, biz konuyu dinsel inançlar açısından da açıklamaya çalışalım.
Hücremizin içine bu DNA, RNA ve genetik yapımızın yerleştirilme olayına külli irade yani büyük irade diyelim. İşte biz insanlar tarafından düşünce ve inanç gücümüzle hücre yapımızın içindeki DNA, RNA ve genetik yapı içinde var olan bize özgü özellik ve yeteneklerimizi, düşünce ve inançlarımızla yüzeye çıkararak onları kullanır, uygulanır hale getirmeye de cüzi irade, küçük irade ve halk deyimiyle "kader" demekteyiz. Yani, "kaderini insanlar kendileri yaratırlar" sözüyle ifade edilmek, anlatılmak istenen bizce budur.
Kısacası, DNA, RNA ve genetik yapımızın içinde var olan yetenek, kabiliyet ve özelliklerimizin yaşamımız da uygulanır hale dönüşmesi işlemi kendimize bırakılmıştır. Yalnız bizim bunları, yani kendi hücresel yapımız içinde ki genetik yapımızda var olan özelliklerimizi, yetenek ve kabiliyetlerimizi yüzeye çıkarıp uygulanır hale dönüştürebilmemiz için, öncelikle bunlar üzerinde düşünmemiz, düşünmemizin de üstünde buna bilinçli bir şekilde inanmamız gerekir.
Bu durumu, şöyle basit anlaşılır bir örnekle açıklayalım:
Yer altında 1500 metre derinliğinde petrol veya değerli bir başka cevherler olduğunu düşünelim. Bu petrolü veya değerli cevherleri çıkarabilmemiz için ne yapmamız gerekir ? Toprak altına en azından 1500 metreye inmemiz gerekir. 1500 metre inmezsek o petrolü veya cevherleri yer yüzüne çıkaramayız ve kullanamayız. İşte genetik yapımız içinde gizli vaziyette bulunan yeteneklerimiz ve özelliklerimiz de yer altındaki petrol veya cevherlere benzer. Kendi kişisel yeteneklerimizin, cevherlerimizin yüzeye çıkıp kullanılabilir hale gelebilmesi için; düşüncelerimizin, inançlarımızın o konuda güçlü ve kuvvetli olması gerekir. Yoksa yalnızca düşünmek, özellikle yapıcı etkinlikte değil de yüzeysel olan düşünmek o cevherin bulunduğu yere inemeyeceği için etkin olamayacaktır. Yani, yer altında 1500 metre de bulunan cevher için biz ancak 1200 metreye kadar inebiliyorsak, o cevhere ulaşamayız ve onu yeryüzüne çıkaramayız.
Bu gibi durumlarda birçok insan, "ben de düşünüyorum ama bir netice elde edemiyorum. Demek ki yalnızca düşünmekle bu işler olmuyor" diyerek, düşünme eylemine inanmamakta ve hatta karşı çıkmaktadır.
Yalnızca düşünmek elbette yeterli değildir. Öncelikle düşünmek denilen eylem yüzeysel değil, inanç derecesinde güçlü bir düşünce olmalıdır. Bununla birlikte düşüncelerinizin ve inançlarınızın oluşması için gerekli çalışmaları da yapmanız gerekir. Yoksa ben düşünüyorum ve inançlıyım deyip bu uğurda hiçbir şey yapmadan yan gelip yatmak, yattığımız yerden düşüncelerimizin oluşmasını istemek yeterli değildir. Örneğin, en basit olarak diyelim ki ben, bir kitap yazmak, bir eser vermek istiyorum. Elime kalemi kağıdı almadan, düşüncelerimiz doğrultusunda yazı yazmadan, sırf düşünüyorum diye eser oluşur mu ? Yeteneklerinizin, cevherinizin var olduğunu bilmek, onları yeryüzüne çıkarmakta da yeterli değil. Çünkü, onların işler hale gelmesi için onlar üzerinde çalışmak gerekir. İstediğin kadar cevhere sahip ol, o cevheri işlemezsen o cevherler kendiliğinden oluşmaz, bir şeyler ortaya çıkmaz. O cevherleri işleyerek bir şeyler yapmak,ortaya bir şeyler çıkarmak sizin yapacağınız bir şeydir.
Örneğin, bir çiftçi tarlasını sürer ve ne yetiştirecekse onun tohumunu eker. Fakat ektiği tohumun yetişmesi, oluşması için gerekli bakımı ve gerekli işlemleri yapmazsa yine o tarladan istediği mahsulü alamaz. İnsanın genetik yapısı ile sahip olduğu yetenek ve özellikler de böyledir. O yetenek ve özelliklerin oluşması için gerekli çalışmaları yapmazsanız, o yetenek ve özellikler ortaya çıkmaz ve dolayısıyla hiçbir işe yaramaz.
Friedrich SCHİLLER'in şu sözünü hiçbir zaman unutmayalım ve bilimsel olarak inceleyelim. "Şans diye bir şey yoktur, bize tümüyle rastlantı gibi görünen şeyler, kaderin en derinliklerindeki kaynaktan fışkırır." Bu kaynak DNA, RNA ve genetik yapımızdır.
Allah inancıyla bağımlı olarak "kader" dediğimiz oluşumlar, yine, Allah tarafından yapımızı oluşturan atom ve hücrenin içine yerleştirilmiş durumdadır. Bu yerleşim; atomlarda kuantum parçacıkları, hücrede genetik şifreler şeklindedir. Bize düşen beynimizin yapısını oluşturan bu atom ve hücrelerimiz içine yerleştirilmiş özelliklerimizi yüzeye çıkarak kullanmaktır. İşte o zaman kaderimizi elde etmiş oluruz.
Hücre yapımızın içinde bulunan atomla, hücrenin işlevleri öylesine birbiriyle kaynaşmış ve öylesine özdeş halde bulunmaktadır ki, hangi işlem hangisine aittir ayrımını yapmak imkansız denecek durumdadır. Ancak, atom ve hücreyi birbirinden kesin bir şekilde ayırdıktan sonra işlevlerini ayırt etmek mümkün olabilir. Fakat, yinede atom içindeki kuantum parçacıklarının işlevleri ile, hücre yapımız içindeki genetik yapımızın şifrelerinin işlevleri ayırt edilemeyecek kadar birbirine yakındır. Hattâ iç içedir.
Fizik dalında bilimsel araştırmalarıyla en büyük bilim ödülü olan "Nobel" kazanmış fizikçiler, atomun iç yapısında meydana gelen oluşumları ve özellikle kuantum parçacıkları hakkındaki bilimsel açıklamalar, birbirlerinin buluşlarını tamamlar durumdadır.
Örneğin; James Maxwel, Atomların oluşturduğu elektromanyetizma oluşumlarını, fizik kanunları şeklinde formüle etti. Bu buluşa göre ışık, elektromanyetik bir dalgaydı.
Örneğin; Philippe Lenard, Atom elektronlarının foto-elektrik olayındaki rolünü, etkinliğini ortaya koydu.
Örneğin; Albert Einstein; fizikçiler arasında ışığın dalga olayı mı, yoksa parçacık olayı mı olduğu üzerindeki ayrım ve tartışmaları ortadan kaldıracak şekilde, bilimsel olarak ışığın hem dalgacık hem de parçacık karakterinde olduğunu ortaya koydu.
Atom çekirdeğinin içindeki parçacıklara Kuant kavramını ilk kez Max Planch kullanmıştır. Albert Einstein'de bu kuant kavramını Foton kavramı ile eşdeğer anlamda kullanmıştır. Çünkü Kuant'ta, Foton'da ışık veren ve ışık tanecikleri taşıyan parçacık olarak tanımlanmaktadır.
Foton için "optik kuant" kavramı da kullanılmaktadır. Çünkü, fotonlar aynı zamanda elektromanyetik kuvvetlerin etkileşim partikülleri olarak kabul edilmektedir.
Bu açıklamaları topluca analiz ederek açıklarsak: Atomlardan kuant parçacıkları ile ilgili parçacık-partikül teorisi ve buna bağlı olarak Dalga teorisi; ışık parçacıklarından meydana gelen bir oluşumdur. Bu parçacıklar bazı açılardan da dalga gibi davranır sonucu elde edilir.
Peki bunların, Din ve dini inançlarla bağlantısı nedir ?
Bir insanın bedensel yapısının 60 ile 100 trilyon hücreden oluştuğu bilimsel olarak ortaya konmuştur. Biz, bu rakamı ortalama 80 trilyon olarak kabul edelim.
Hücre yapımızın içinde atomlar bulunmaktadır. Atomlar diyorum çünkü bir hücrenin içinde birden fazla atom bulunabilmekte, fakat bir hücrede kaç atom olduğu kesin bir rakamla bilinememektedir. Daha doğrusu, ben öyle biliyorum.
Bu ne demektir ?
Bu, bir insan bedeninde trilyonlarca, algılayan, depo edip arşivleyen gizli kamera var demektir.
Kesin olarak bildiğim, insan vücudunda hücre yapısından çok daha fazla atomun bulunmasıdır. Eğer, vücudumuzda hücre yapımızdan daha fazla atom varsa bu, vücudumuza hücrelerden daha çok atom yapımızın egemenliği söz konusudur. Atomun egemen olması da, atom yapısındaki kuantum parçacıklarının egemenliği demektir. Kuantum parçacıkları da, yalnızca fiziksel özelliklere sahip olmayıp, aynı zamanda Kur'an da birçok ayette belirtilen Allah'ın bizlere şah damarımızdan daha yakın ve içimizde varlığını yansıtan bir yapıya sahip olduğunu da ortaya koymaktadır.
Bu gereğinde, atom ve hücre denilen gizli kameraların, algılayıp depo ederek arşivledikleri bilgileri ortaya koyabilme özelliğine, işlevine de sahip bulundukları demektir.
Bu, Kur'andaki birçok ayetin bilimsel olarak açıklanması ve bilimsellik kazanması demektir.
Örneğin; "Kur'an, tabiat kanunları için Allah'ın ilahi kanunlarıdır" diyor.
Fetih suresi 48/23
Lütfen bu ayetin üzerinde bilimsel olarak düşününüz.
Tabiatı oluşturan atom ve hücre yapısı ile ne anlatılmak istendiği ve ayetle olan uyumu ve örtüşmesi üzerinde çok, hem de çok düşününüz.
"Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onların yanından hiç düşünmeden, yüz çevirerek geçerler"
Yusuf suresi 10/105
"Biz onlara ayetlerimizi ufuklarda (dış dünyada) ve kendi içlerinde (iç yapılarında) göstereceğiz."
__________________ yokluk ,varlıgın aynasıdır. Dünyayı isterken de sus, Bir dileğe kavuşmak isterken de. Öylece seyre dal gitsin… mevlana |