Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30-04-2008, 11:42 AM   #6 (permalink)
cent
Binbaşı
 
cent - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 1,632
Tesekkür: 234
488 Mesajinıza toplam 2,287 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
cent is a name known to allcent is a name known to allcent is a name known to allcent is a name known to allcent is a name known to allcent is a name known to all
Standart Ynt: DİN VE KUANTUM FİZİĞİ

DNA: Deoksiribonükleid asit.


Çift heliks teşkil eden uzun bir moleküldür. Hücrenin protein, enzim yapısı ve kendine benzer yeni bir hücre meydana getirebilmesi için gerekli elemanları taşıdığından hücre bölünmesinin esasını teşkil eder. Çift heliks DNA molekülünün son yıllarda keşfi tıpta büyük bir çığır açmıştır.


RNA: Ribonükleik asit.


DNA (deoksiribonükleik asit) içindeki kalıtsal materyal, bunun aracılığı ile protein yapımına girer, DNA hücre çekirdeğinde bulunur. RNA, burada kalıtsal faktörleri hücre çekirdeği dışında kalıtsal ve amino asitlerin protein yapmak üzere bir araya geldiği ribozomlara nakleder.


Bu mekanizma kalıtımın esasıdır.


GEN: Genetik biliminde, spesifik bir özelliğin (özelliklerin) kuşaktan kuşağa geçişini kontrol eden faktöre verilen addır. Son yıllarda bir organizmanın yapı proteinlerinin durumu ve hücrelerin yapısının, deoksiribo nükleik asit adı, kimyasal madde aracılığıyla dölden döle aktarıldığı öğrenilmiştir. Buna göre genin, bu çok uzun spiral şekilli deoksiribo nükleik asit (DNA) molekülünün katılımla ilgili bir bölgesi olduğu kabul edilmektedir.


İnanın, yukarıda hücre içinde bulunduklarını belirttiğimiz ve belirtemediğimiz bir çok şeyin ne olduğu, görevi, işlevi nedir derinlemesine bilinmemektedir. Biz yine de mümkün olduğunca sadeleştirerek basit ve yüzeysel bir şekilde açıklamaya çalışalım.


Biyolojik yapıya sahip canlıların en küçük parçası, en küçük birimi, elektro mikroskopla hücreler incelendiğinde, hücre zarını oluşturan zarın içinde hücre sıvısı denilen sitoplazma, bu sitoplazma içinde yukarıda isimlerini belirtmeye çalıştığımız birçok parçacık bulunmaktadır. Hücre sıvısı içinde hücre çekirdeği ve bu çekirdeğin içinde DNA; DNA'nın içinde RNA ve RNA'nın içinde de GEN denilen parçacıkların işlev ve görevleri birbirinden ayırt edilemeyecek kadar birbirinin içinde ve iç içe bulunmaktadır. Fakat bunların içinde en yaygın bilineni genetik dediğimiz yapımızdır.


Şimdi, hücre yapısının bu durumunu atomun yapısı ile karşılaştırırsak, hayret edilecek derecede birbirinin aynı olduğu görülür. Atomun dışında da atom zarı görevini gören bir tabaka, o tabakanın içinde de nötron ve elektron denilen parçacıklar ve bu parçacıkların etrafında döndükleri bir çekirdek. Hücredeki gibi, atomun çekirdeğinin içine girdiğimizde de hücrenin genetik yapısını andıran kuantum parçacıkları. Atomun içindeki o kuantum parçacıkları da, hücrede olduğu gibi, atomun genetik yapısıdır.


Bunun içindir ki; "MADDELERİN HÜCRESİ ATOMLAR, CANLILARIN ATOMLARI DA HÜCRELERDİR" diyebiliriz.


Peki, bu atom ve hücre denilen varlıkların etkinliği nedir? Bu etkinlikten biz insanlar nasıl etkilenmekteyiz ve bu etkinlikleri nasıl kullanıyoruz ve kullanabiliriz?


Öncelikle atomların maden ve madensilerin ilk yapısını, hücrelerin de biyolojik yapıya sahip varlıkların ilk temel yapısını oluşturmaları, etkinliklerin ilk basamağıdır.


Bundan sonra da atom ve hücrelerin etkinlikleri kendi iç yapılarından kaynaklanan bir durumdur. Daha doğrusu atomun etkinliği çevresel etkinlikten, yani çevresinde değişim etkinliğinden daha çok, kendi varlığını, özelliğini korumak üzerindedir.


Oysa, hücrelerin içsel yapılarındaki değişim veya oluşumların etkinliği hücrede ve çevrede değişimlere neden olabilmektedir. Örneğin, hücrenin iç yapısındaki hareketlilikten oluşan ve dışa da yansıyan titreşimler, biyomanyetik dalgalar veya frekanslar ki bunlar değişik isimlerle ifade edilseler de esasında hepsi de aynı şeydir. Biz, hücre varlığında oluşan ve değişik isimler verilen bu oluşumlara genelleme olarak frekans diyeceğiz. Hücre yapısında oluşan bu frekanslar içten ve dıştan gelen etkilenmelerle değişebilmekte ve dolayısıyla çevresine de değişik etkinliklerde bulunabilmektedir. Örneğin; korku, endişe, kin, nefret, intikam, sevinç ve sevgi gibi duygu ve düşüncelerimiz, hücresel yapılarımız üzerinde etkin olabilmekte bu değişik etkiler değişik frekansların oluşmasına ve yayınlanmasına neden olabilmektedir. Bunlardan etkilenen hücreler de bu etkilenişini yayınladığı frekanslarla çevresine aynı şekilde yansıtmaktadır.


Duygu ve düşüncelerimizden etkilenerek yayınlanan frekanslar da, etkilendikleri bu duygu ve düşünceleri etkilendiği oranda çevresine yayınlanmaktadır. Hem öylesine yayınlanmaktadır ki, bu, duygu ve düşüncelerimizin etkinliği de yalnızca hücrelerimizde sınırlı kalmamaktadır.


Bu etkileşim, hücrelerimizin iç yapısındaki DNA, RNA ve hatta genetik yapılarımıza bile etkileyerek, genetik yapımızın içindeki gizli şifrelerimizin çözümlenerek dışa çıkmasına, yüzeye vurmasına neden olabilmektedir.


Bilim, hücremizin yapısı içinde sakladığı özelliklerimizin ortaya çıkarılması olayına, genetik yapıdaki şifrelerinin çözümlenmesi olarak açıkladı. ABD başkanı Bill Clinkton bu olayı, "Allah'ın dilini öğrendik" sözcükleriyle açıkladı ve bu sözde, büyük bilimsel bir gerçeklik vardır. Siz bu olayı veya bu bilimsel bulguyu ister bir doğa olayı, ister bir Allah olayı olarak kabul edin. Ne şekilde düşünür ve ne şekilde kabul ederseniz ediniz, hücremizin genetik yapısı içinde akıl almayacak sırlarımız, gizlenmiş şifre şeklinde bulunmaktadır.


Genetik yapımızın, içinde ki şifrelerimiz gizlenmiş gibi görünen, aslında hiç de gizlenmiş olmayıp, dışarı çıkmaya hazır vaziyette bekler bir durumdadır. Genetik yapımız içinde duygularımızla birlikte, resim, müzik, matematik gibi benzeri yeteneklerimiz ve sağlığımızla ilgili durumlarımız binler ve binlerce, hatta milyonlarca özelliklerimiz şifre halinde bulunmaktadır. Genetik yapımızı çok kaba, çok geniş ve çok pratik bir şekilde şöyle bir örnekleme ile açıklayabiliriz. Hücresel yapımızı ve yapının içindeki DNA, RNA ve genetik yapımızı dünya dediğimiz yer küremize veya geniş bir toprak parçasına benzetelim. Bu toprağın altında bilemediğimiz birçok zenginlikler bulunmaktadır. Düşünebildiğiniz bütün madenlerin, petrolün ve benzeri başka cevherlerin varlığını düşünün. Yer altındaki bu cevherleri ancak o cevherlerin varlığını algılayabilen aparatlarla bilebiliyoruz. Yer altındaki o cevheri yer yüzüne çıkarmaya uygun aparatların, makinelerin kullanılması gerekiyor. Ancak, uygun aparatlar, makineler kullanarak o cevheri yer yüzüne çıkarabiliriz. İşte hücre yapımız içindeki DNA'larımızı RNA' larımızı ve genetik yapımızda toprak altındaki cevherlere benzetebiliriz.


Toprak altındaki cevherleri yer yüzüne çıkarmakta kullanılan uygun aparat ve makineler ise, hücre yapımız içindeki DNA, RNA ve genetik yapılarımız içindeki cevherlerimizi de yer yüzüne çıkaracak olan da o cevhere uygun yayınlayacağımız frekanslardır. Bu uygun frekansları da oluşturan düşüncelerimiz ve o yöndeki çalışmalarımızdır.


Düşüncelerimiz, sismik araştırmalarda kullanılan manyetik ve elektromanyetik özelliğe ve etkinliğe sahiptir. Biz ne düşünüyorsak, beynimiz o düşüncelerimize uygun frekans yayınlar. Yayınlanan bu biyomanyetik dalgalarımız, yani frekanslarımız bizim dışımızda yayınlanan eş değerdeki frekansları algılayarak değerlendirir. Bu durumu, parapsikolojideki Radyestezi olayına, (uygulamasına) benzetebiliriz.


Aynı durumu tıp biliminde kullanılan ultraviyole ışınlarına da benzetebiliriz. Ultraviyole ışınlarını hasta olduğumuz organımız üzerine yönelterek o organdaki hastalıkları nasıl tedavi ediyorsak, beyin dalgalarımızı da ultraviyole dalgaları gibi hasta organımız veya hastalığımız üzerine yoğunlaştırarak gönderiyoruz. Ve böylece o organdaki hastalığımızı veya hastalıklarımızı tedavi edebiliyoruz.


Düşüncelerimizin iki tarafı da keskin bir bıçak gibidir. Düşüncelerimizin etkinliği onu hangi biçimde, hangi yönde kullandığımıza bağlıdır.


Biz, olumlu düşünüyorsak yayınladığımız frekanslar da olumlu, olumsuz düşünüyorsak, frekanslarımızda olumsuz etkiler. Denemesi bedava. Bunu bizzat kendi üzerinizde deneyebilirsiniz. Örneğin, en sağlıklı olduğunu bildiğiniz organınız üzerinde bir hastalık düşünün. En kısa zamanda düşündüğünüz şekilde o organınızın hastalandığını göreceksiniz. Veya, uygulamanızı hasta olan bir organınızın üzerine yöneltin ve organınızın gayet sıhhatli, sağlıklı, sağlam olduğu düşüncesine yoğunlaşın. Hasta olan o organınızda iyileşme olduğunu hissedecek ve göreceksiniz. Basın yoluyla olsun, çevrenizde görme veya duyma yoluyla olsun, tıp biliminin yetersiz kalıp, "artık düzelmez" dedikleri hastaların hastalıklarını bir çok insanın sadece inanç gücüyle yenerek iyi olduklarını duymuş, görmüş, okumuş olabilirsiniz. Yalnız burada düşünme gücüyle diyorsak şüphesiz bu düzelme yalnızca saf ve yüzeysel bir düşünceyle olacak bir iş değildir. Öncelikle "düşünme " dediğimiz olayın "inanç" kuvvetinde olması ve bu arada beslenme ve yaşam koşullarına da dikkat edilmesi gerektiği inancındayız. Yalnız burada önemle dikkat edilmesi gereken husus, düşüncelerimizin yüzeysel değil, inanç düzeyinde derinlemesine olması gerektiğidir. Ancak, bu şekilde olunca yani düşüncelerimiz inanç gücünde olunca etkili olabilir. Lütfen, düşündüklerinizi ve hafızanızı biraz zorlayınız, inanç gücüyle yapılan, elde edilen başarıları bir anımsamaya çalışınız. Bu başarılar sağlık, spor veya çalışma alanları gibi değişik alanlarda olabilir ve olmaktadır.
__________________
yokluk ,varlıgın aynasıdır.



Dünyayı isterken de sus,
Bir dileğe kavuşmak isterken de.
Öylece seyre dal gitsin…
mevlana
cent isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla