Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30-04-2008, 11:41 AM   #5 (permalink)
cent
Binbaşı
 
cent - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 1,632
Tesekkür: 234
488 Mesajinıza toplam 2,287 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
cent is a name known to allcent is a name known to allcent is a name known to allcent is a name known to allcent is a name known to allcent is a name known to all
Standart Ynt: DİN VE KUANTUM FİZİĞİ

Aslında, gelişmekte olan elektromanyetik dalgalar üzerindeki buluşlar ve buna dayanarak yeni elektromanyetik aparatlar, insan beden yapısında olsun, doğanın içinde olup da bu güne dek varlığı bilinmeyen birçok oluşum, saptanmaya ve günlük yaşamımızda bilinir ve kullanılır hale dönüştürülmeye başlanmıştır. Teknolojik bulgulara biraz dikkatle bakarsak bunlar görülebilir.


Örneğin, genetik yapımız üzerinde yapılan son bulgular akıl almayacak boyutlara ulaşmıştır. Korku gibi birçok duygularımızın, genetik yapımız içinde şifreler halinde bulunduğu ortaya konmuş durumdadır.


Elektromanyetik bilimin gelişmesi ile doğa biliminin veya insan bedeninde şimdiye kadar bilinmeyen birçok şeyler bulunmaya ve bilinmeye başlandı. Çok değil bundan 50-100 yıl önce, bilim dışı, fizik ötesi denilen birçok olay ve oluşumun bu gün, bilim dışı, fizik ötesi oluşumlar olmadıkları bilimsel bulgularla ortaya konmuş ve konmaktadır. Fakat bu arada insan oğlunun en büyük yanlışı ve yanılgısı, bilimsel bulgularla din bağlantısını, özellikle Kur'an da ki bazı ayetlerle olan bağlantısını görememesi, görüp de kabul etmek istememesidir. Oysa biraz dikkat edilip bağlantı kurulabilse, elektromanyetik dalgalar üzerindeki son bulguların, Kur'an da ki buna benzer birçok ayetin bilimsel ispatı olduğu görülecektir.


Elektromanyetik dalgalar üzerinde bilimsel araştırmalar yapan bilim çevrelerine içtenlikle bir öneride bulunacağım, hatta bir önerinin üstünde bu alanda çalışmalar yapmaya açıkça davet edeceğim.


Önerim; Doğanın, canlı varlıkların ve özellikle insan yapısı tarafından yayınlanan biyofrekanslar, biyoenerjiler üzerinde bilimsel araştırmalarını yoğunlaştırmalarıdır. Özellikle bu araştırmalarını hücrelerimiz içine kadar indirgesinler. Hücrelerimiz tarafından yayınlanan frekansları yalnızca frekans olarak değil, o frekansların şifrelerini çözümlemek için üzerinde çalışınlar... Hücrelerin frekans şifreleri çözümlendiği an, insanın önünde yepyeni bilim dalları ortaya çıkacaktır. En başta bugüne dek parapsikoloji bilimi olarak ve fizik ötesi olayların oluşumlarını inceleme dalı olarak kabul edilen parapsikolojik oluşumların, fizik ötesi oluşumlar olmadığını, onların da bir nevi fiziksel olay olduğunu, yani biyolojik yapımızdan yayınlanan frekanslar ile düşüncelerimizin uyuşması, örtüşmesi sonucu olan olaylar olduğu görülecektir. Ve şahsen bu bilime de parapsikoloji adı değil, "Biyopsikoloji" adı verilmesi gerektiğine inanıyoruz.


Hücre yapısının içine girdiğimizde genetik yapımızın; atomun içine girererek Kuantum parçacıklarının şifrelerini çözümlediğimizde, bu güne dek "bilinmeyenler sınıfı" içinde toplanan ve bilim dışı denilen birçok olay ve oluşumun sırrı çözülecektir. Böylece, bilim dışı denilen olayların bilim içi ve bilimsel oldukları görülecektir.


Bu arada bir başka hususa daha değinelim. Evrende var olan bütün varlıkların, hatta varlık olarak bile kabul edilmeyen birçok şeyin kendine özgü bir frekans yapısı olduğunu, dolayısıyla bir frekans yayınladığını defalarca ve ısrarla belirttik. Buna dayanarak bazı çevreler, özellikle dini çevreler, her kelimenin, her sözün, hatta her harfin kendine özgü frekansı olduğunu söylemektedirler.


Burada dikkat edilmesi ve üzerinde bilimsel araştırma yapılması gereken husus: Kelimelerin, sözcüklerin ve harflerin sahip oldukları söylenilen frekans bizzat kendilerine ait olan frekans mıdır, yoksa algılanan ve o kelimelere, sözcüklere, harflere insanların düşünceleri ile oluşturdukları frekanslar mıdır ? İşte üzerinde durulması gereken husus budur. Bu frekanslar; kelimelerin, sözcüklerin ve harflerin bizzat kendilerinin sahip olduğu frekanslar olsaydı, yayınlandıklarında çevrelerinde aynı etkiyi, aynı anlayışı oluşturmaları gerekirdi. Oysa kelimeler, sözcükler ve harfler algılayan kişiler tarafından çoğu kez başka başka anlamlarda algılanmakta ve değerlendirilmektedir. Bizce burada oluşan frekans veya frekanslar, kelimeler, sözcükler ve harfler tarafından bizzat yayınlanan frekanslar değil, onları algılayan insanlar tarafından algılanışına uygun olarak yayınlanan frekanslardır. Bir başka deyişle, o kelimeler ve sözcüklerin frekansları onların yayınladıkları değil, insanlar tarafından algılanmasına göre oluşan frekanslardır.


Bunun içindir ki aynı kelimeleri, sözcükleri kullandıkları halde çok değişik, hatta birbirine zıt olabilecek anlamlar ortaya çıkmaktadır.


Bu durumda değişen nedir?


Değişen, insanların algılaması ve bu algılamaya göre oluşan düşüncelerdir ve bu düşüncelere göre yayınladığı frekanslardır. Yani söylediğiniz sözlerin, dua ve ibadetlerinizde okuduğunuz duaların anlamlarını bilmiyorsanız, bunların hiçbiri sizin kalbinizde ve beyninizde bir anlam oluşturmayacaktır. Dolayısıyla her hangi bir frekans da oluşmayacaktır. Mesaj içeren bir frekans oluşmayınca da bir bağlantı ve iletişim olayı oluşmaz, oluşamaz. Bu, insanlar arasında da, kul ile Allah arasında da böyledir. Karşılıklı olarak bir bağlantının ve iletişimin kurulabilmesi için, ya aynı dili konuşacaksınız veya aynı frekansları yayınlayacaksınız. Hatta, bazı durumlarda aynı dili konuşsanız bile, yine de anlaşma olmayabilir. Aynı dili konuşan aynı topluluk içindeki insanlar arasındaki kavgaların, savaşların nedeni nedir ? Çıkar duygularının ve bu duygulara göre yayınlanan frekansların çatışması değil mi ?


Peki, çıkar duygularının temel yapısı nedir? Bu çıkar duygularının kaynağı da, duygu ve düşüncelerimizin karşıt veya zıt olmasından kaynaklanmıyor mu ? Bu da, karşıt veya zıt düşüncelerimizin yayınladığı frekanslardan oluşmuyor mu ? Yani, bizi anlaşılmaz, zıt ve düşman hale getiren karşıt düşüncelerimizin yayınladığı karşıt frekanslardır. Karşıt düşünceler karşıt frekansları, karşıt frekanslar da karşıt düşüncelerin oluşmasını sağlamakta, en azından karşıt düşünceleri kuvvetlendirmektedir. Bu, içinden çıkılmaz gibi görünen fasit bir çember gibidir.


BİYOFREKANSLARIN KAYNAĞI :


Frekans, frekans, diye bir şey tutturmuşuz, peki bu frekans denilen olay nedir?


Bu frekanslar nereden kaynaklanmaktadır? Bu frekansların yaptırım ve etkin gücü nedir ? Bu ve buna benzer kafamıza takılan daha birçok sorular sorabiliriz. Örneğin bu frekansların din ve Allah inancıyla bir bağlantısı var mı ? Bağlantı varsa bu nasıl bir bağlantıdır ?Gibi benzeri sorular...


Defalarca belirttiğimiz gibi, evrende var olan bütün varlıklar kendi yapılarına özgü bir frekans yayınlarlar. Bu frekans yayınlama olayı o maddenin atom ve hücre yapısına kadar inebilmektedir. Yani varlıklar, atom ve hücresel yapısına indirgene dek kendilerine özgü bir frekans yayınlarlar. Bu frekans yayınlama olayını atom ve hücre iç yapısına kadar indirgeyeceğiz. Çünkü, frekans dediğimiz olay, atom ve hücrenin iç yapısından kaynaklanan bir olaydır. Atom ve hücrenin iç yapısını bilmeden, anlamadan, atom ve hücrenin yayınladığı frekansı yeterince bilimsel olarak anlayamayız ve değerlendiremeyiz. Atom ve hücrenin iç yapılarını daha önce özet olarak belirtmeye çalıştık.


Yaşamımızda ve evrende oluşan bazı olayların değerlendirmesini yaparken, bu değerlendirmeleri dış görüntülere bakarak ve çok yüzeysel yapmamız en büyük yanılgımız ve en büyük yanlışımız olmaktadır. Olayların oluşumunu yalnızca sonuçları ile ele alarak değerlendiriyoruz. Olayları oluşturan öz yapıya inmediğimiz veya inemediğimiz için de sorunlarımıza köklü çözümler üretemiyoruz ve devamlı olarak aynı olaylar ve oluşumlarla yaşamımızı sürdürüp gidiyoruz. Örneğin: Sosyal sorunlarımızın oluşumunda insanın psikolojik yapısına ve genetik yapısına inmiyoruz ve dolayısıyla sosyal sorunlarımıza sağlıklı çözümler üretemiyoruz. Dolayısı ile de sosyal sorunlar bitip tükenmeden devam edip gidiyor. Örneğin; sosyal yaşamımızda ve doğa olaylarının oluşumunda etkin rol oynayan atom ve hücre yapısını, özellikle iç yapılarının etkinliğini göremiyoruz, bilemiyoruz, dolayısıyla da sosyal ve doğa sorunlarımıza sağlıklı çözümler üretemiyoruz.


İnsanın "genetik yapısını" oluşturan genetik şifreler çözümlendikçe, birçok sosyal ve sağlık sorunlarımızın genetik yapımızdan kaynaklandığını, dolayısıyla genetik yapımızdaki sorunları çözmedikce sosyal ve sağlık sorunlarımızın da çözümlenemeyeceğini artık görmeliyiz. Örneğin; sağlık sorunlarımızdan bel ağrılarımız başta olmak üzere, baş ağrılarımızın, romatizmalarımızın, işitme bozukluklarımızın, kanser gibi saymakla bitmeyecek birçok hastalıklarımızın temel kaynağının genetik yapımızdan geldiğini göreceğiz. Örneğin; sosyal yaşamımızda, hırsızlık, cinayet gibi benzeri olaylarla birlikte korkularımızın, endişe, kıskançlık, intikam, sevgi ve nefret gibi daha birçok duygularımızın da genetik yapımızdan kaynaklandığını göreceğiz.


Bu, GEN veya genetik yapı dediğimiz olay başlı başına evrensel bir alem. Genetik yapının içine inildikçe derinleşen sonsuzluk ve sınırsızlık özelliğine sahip bir dünya ile, bir varlıkla karşılaşıyoruz. Bu genetik varlığın içinde taşıdığı ve sahip olduğu gücü, etkinliğini anlatabilmek de anlayabilmek de bu günkü bilim düzeyi ile imkansız bir durumdur.


Biz yine de, anlattıklarımızın ve anlatacaklarımızın daha iyi anlaşabilmesi için Remzi Kitapevi'nin J.A.C. Brown tarafından yazılıp Dr. Reyhan Erez tarafından dilimize çevrilmiş bulunan Tıp ansiklopedisinden Hücre, DNA, RNA ve GEN'ler üzerindeki bilgiyi burada özel olarak nakledelim:


HÜCRE: Biyolojik vücut yapılarının en küçük birimidir. Hücrenin incelenmesi canlı varlıkların fonksiyon ve kimyasının anlaşılmasının temelidir. Elektron mikroskobunun bulunmasıyla bu alandaki çalışmalar da hızla ilerlemiştir. İnsan hücreleri çeşitli boyut ve şekillerdedir. Bir kan hücresinin çapı 0,007 mm.'dir. Bir hücre yapısında genellikle bulunan elemanlar şunlardır. Hücreyi sınırlandıran dış zar sitoplazma ve nukleus (çekirdek) Çekirdekte çevre zarı, nukleoplasm, nukleol ve seks kromatinleri bulunur.


Sitoplazma; kalıp teşkil eden endoplazmik retikulum, mitokondriumlar, lizozomlar, gorki cihazı, ribozomlar ve sentriollerden ibarettir.


Hücre zarı; protein, karbonhidrat ve yağ moleküllerinden yapılmış olup, canlıda devamlı hareket halindedir. Hücreye girip çıkan kimyasal maddeleri kontrol eder, dış yüzünde kendini belirleyen antijenler vardır.


Hücre içindeki, nukleus'un dışında kalan tüm materyale sitoplazma (hücre sıvısı ) denir ve bunun elektron mikroskobunda, birçok belirli tübüler, dairesel ve benzeri yapıdan ibaret olduğu görülür ki, bu yapıya endoplazmik retikulum adı verilir. Bu esas yapının bazı kısımları da belirlenmiştir. Görevin ne olduğu bilinmeyen gorgi cihazı, protein senteziyle ilgili olan RNA yı ihtiva eden ribozomlar, metabolizmanın gerçekleştirdiği mitokondriyumlar, görevi pek bilinmeyen lisozomlar ve hücre bölünmesiyle ilgili olan sentrioller, nukleus zarının içinde nukleplazma bulunur ki onda da bir RNA yoğunlaşması olan nukleol vardır. Nukleus'un geri kalan kısmı hücre bölünmesi ve bundan ötürü hayatın esasını tayin eden DNA adlı maddeden ibarettir.


Her hücre, görevine uygun bir farklılaşma gösterir.


__________________
yokluk ,varlıgın aynasıdır.



Dünyayı isterken de sus,
Bir dileğe kavuşmak isterken de.
Öylece seyre dal gitsin…
mevlana
cent isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla