Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30-04-2008, 11:38 AM   #2 (permalink)
cent
Binbaşı
 
cent - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: Feb 2008
Mesajlar: 1,632
Tesekkür: 234
488 Mesajinıza toplam 2,287 kez İyi ki varsın demişler.İyi ki varsınız iyi ki varız.
cent is a name known to allcent is a name known to allcent is a name known to allcent is a name known to allcent is a name known to allcent is a name known to all
Standart Ynt: DİN VE KUANTUM FİZİĞİ

Einstein, ışığın aslında dalgalar olmayıp fotonlardan, yani kuatum paketçiklerinden, parçacıklarından oluştuğunu öne sürerek sonuca açıklama getirdi.Buna göre metal yüzeyden kopan elektronun hızı, kuantum paketçiğinin, parçacıklarının enerjisine veya frekansına bağlıdır.


Böylece Einstein, ışığın bir dalga olmayıp, parçacıklar, fotonlar, topluluğu olması gerektiğini öne sürdü.


Görünürde çelişki gibi görünen bu durum, yani ışığın dalga mı yoksa parçacık mı olduğu ikilemi bulunmaktadır. Modern yoruma göre her iki karakter de doğrudur. Çünkü ışık bazı olaylarda dalga, bazı olaylarda da parçacık gibi davranır. Ama iki karakterini aynı anda gösteremez.


Danimarkalı bilim adamı Neils Bohr (1885-1963) 1913'te atom yapısına ilişkin günümüzde de kabul edilen bir teori oluşturdu. Bu teori Plack'ın orijinal kuantum teorisi, Einstein'ın ışığın foton kavramı ve Rutherford'un atom modelinin fikirlerinin birleşimidir.


Bohr teorisinin varsayımları şunlardır:


1- Elektron, protonun etrafında Coulomb yani artı yükün, eksi yükü çekmesi, çekim kuvvetinin etkisi altında, dairsel yörüngede hareket eder.


2- Elektron, atom etrafında belirli yörüngede bulunur. Bu yörüngeler çeşitli enerji seviyelerindedir. Bir üst yörüngeye geçmek için enerjiye ihtiyaç duyulur, alt seviyeye geçmek içinde dışarıya enerji verilir.


3- Elektron ancak, enerji E1 olan kararlı bir durumdan, daha düşük enerjili bir E2 durumuna geçiş yaptığında enerji farkıyla orantılı bir enerji yayınlar.


Bohr'un bu teorisi, hidrojen atomunda ve hidrojene benzeyen bir kez iyonlaşmış iyon ile, iki kez iyonlaşmış lityum gibi iyonlarda başarıyla uygulandı.


Atomik sistemlerin yeni mekaniğine doğru ilk cesur adım 1923 yılında Louis Victor De Broglie tarafından atıldı. De Broglie, dokdora tezinde, fotonların dalga ve tanecik özelliklerine sahip olmalarından dolayı, belki bütün madde biçimlerinin tanecik özellikleri olduğu kadar dalga özelliklerine de sahip olacakları tezini ileri sürdü. De Broglie'e göre elektkronlar, hem tanecik hem de dalga olarak ikili bir doğa yapısına sahiptirler. Her elektrona, ona uzayda yol gösteren veya "yörünge çizen" bir dalga eşlik ediyordu. De Broglie bu teorisi ile 1929 yılında Nobel ödülünü almıştır.


Schrodinger, 1926 yılında "Schrodinger dalga denklemi" olarak açıkladığı elektron dalgalarını eski fizikçilerin aşina olduğu, yakından bildikleri su ve ses dalgalarının denklemleri gibi matematiksel bir denklemle açıkladı, ifade etti.


Scnridinger, kuatumun dışladığı neden-sonuç bağını dalga denklemi yardımıyla güya ortadan kaldırıyordu. Ona göre elektronların bir durumundan bir başka duruma ani değişimlerinin sebebini elektron geçişlerini bir keman telinin titreşimleri gibi, bir notadan diğerine (bir başka deyişle bir frekanstan bir başka frekansa) geçiş olarak yorumladı.


Fizikçi Dirac'ın fiziğe önemli katkısı, 1928 de özel rölativite (izafiyet-görecelik) teorisini kuantum mekaniği ile uyuşturması, bağdaştırması olmuştur.


Sonuç olarak; Kuantum fiziği tek ve kesin bir son'u değil, bir takım olası sonuçlar öngörür ve her birinin ne kadar mümkün olduğunu açıklar.


Bütün bu açıklamaların sonucu olarak fizikçi Nick Herbert, dünyayı "sadece gözle baktığınız zaman madde görüntüsü veren, oysa aslında durmaksızın akan bir dalga (elektromanyetik ve biyomanyetik dalga) çorbası olarak tanımlamaktadır."


Fizikçi John Wheler ise, "bizler sadece bir gözlemci değiliz, olanları anlatma açıklama hakkımız olduğu gibi, onları oluşturan da yine bizleriz" demektedir.


Ve "Olanlarla olacakları bizler gözlem aletlerimizle belirlemekteyiz" diyen Bohr'a da hak vermektedir.


En son olarak Maurane, "Ayrıştır, ayrıştır, ayır. Bu işin sonu yok" sözüyle atom biliminin derinliğini ve sonsuz denecek kadar sınırsızlığını belirtmektedir.


(Atomla ilgili bu açıklamalarımız için sayın Dr. Hakkı Açıkalın'ın internet kanalındaki QANTUM FİZİĞİ hakkındaki bilgilerinden yararlanılmıştır.)


HÜCRE:


Görsek de görmesek de evrende var olduğunu kabul ettiğimiz bütün varlıkların temel yapısı, temel taşı, atom ve hücre denilen gözle görülmeyen, elle tutulmayan küçük parçacıklardan oluşmaktadır. Atomun bugün için bilinen bazı bilimsel içerikli özelliklerini açıklamaya çalıştık. Atomun ikiz kardeşi, hatta aynı yumurtadan olan ikiz kardeşi kadar birbirine benzeyen, adeta özdeş denecek kadar birbirini tamamlayan, bütünleyen "HÜCRE" yapısından da biraz söz edelim. Şunu içtenlikle söyleyebilirim ki atom için yazdıklarımızı, yaptığımız açıklamaları hemen hemen aynen hücre yapısı ve işlevleri içinde söyleyebilir, yazabiliriz. Hücreyi ve hücrenin işlevlerini tanımak ve anlamak istiyorsanız, atom için yapılan açıklamaların hücre içinde yapıldığını kabul edebilirsiniz. Aklınızda bir şüphe kalmaması için yine de hücre hakkında bazı açıklamalar yapmaya çalışalım.


Hücrelerin incelenmesi ile canlı varlıkların fonksiyon ve kimyasının yapısına lütfen dikkat edin. Bu, hücre "kimyasının" anlaşılmasının temelidir. Özellikle elektron mikroskobunun bulunmasıyla hücre alanındaki çalışmalar hızla ilerlemiş ve tıp biliminde akıl almaz buluşlar ve gelişmeler olmuştur.


Hücre yapısında genellikle bulunan elemanlar şunlardır:


Öncelikle hücrenin yapısını sınırlayan plazma denilen dış zar, dış zarın iç kısmında hücre sıvısı denilen sitoplazma ve bu sıvının içinde bulunan hücre çekirdeği nukleus bulunmaktadır. Pek tabii olarak hücre çekirdeğini de sınırlayan çekirdek zarı dediğimiz nukleol bulunmaktadır.


Sitoplazma denilen hücre sıvısının içinde ribosomlar, sentrol, mitokonriomlar, lisozomlar, Golki cihazı denilen parçacıklar bulunmaktadır. Burada tıp ve hücre bilgisi verecek değiliz. Biz, bize gerekli parçaları dikkate alarak açıklamalarımızı yapmaya çalışacağız.Fazla teknik ve bilimsel açıklamalara girmeden halk diliyle hücre içi oluşumları açıklamaya çalışalım.


Hücre sıvısının içinde birçok maddelerin oluşumu ile birlikte RNA, DNA ve birtakım genetik yapılar bulunmaktadır.


Atom ile hücre arasındaki benzerliğe lütfen dikkat ediniz.


Atomun çevresinde olduğu gibi hücre yapısını da sınırlayan bir zar bulunmaktadır.


Hücrenin iç yapısında birçok parçacık bulunduğu gibi atomun içinde de elektron,.nötron gibi parçacıklar bulunmaktadır. Atomun bir çekirdek yapısı olduğu gibi hücrenin de, bir çekirdek yapısı bulunmaktadır. Atom çekirdeğinin içinde adına kuantum dediğimiz parçacıklar bulunduğu gibi, hücrenin içindeki çekirdek yapısında da atom çekirdeğinin içinde bulunan kuantum parçalarına benzer RNA, DNA ve genetik yapımızı oluşturan parçacıklar bulunmaktadır.


Atom, çevresine ışın ve elektron parçacıkları yayınlayarak etrafında elektromanyetik dalgalar oluşturmaktadır. Hücre yapımız da aynı vaziyette çevresine biyomanyetik dalgalarla biyoenerji yayınlamaktadır.. Yalnız bizim vücudumuzdan yayınlanmakta olan manyetik dalgalar, atom tarafından yayınlanan elektromanyetik dalgalar mıdır? Yoksa hücreler tarafından yayınlanan biyomanyetik dalgalar mıdır? Bu iki dalgayı birbirinden kesin bir şekilde ayırmak sanıyorum ki bugünkü bilimle mümkün değildir. Çünkü hücre yapımızın içinde atomlar da bulunmaktadır. İç içe olan bu iki varlıktan yayınlanan elektro ve biyomanyetik dalgaların kesin olarak birbirinden ayrımı yapılamaz inancındayım. Zaten bu ayrım da fazla önemli değil, önemli olan elektromanyetik dalga olsun, biyomanyetik dalga olsun, bunların ne olup ne olmadığı ve bunların bizim üzerimizdeki etkinliğidir. Önemli olan söz konusu bu dalgaları kendi irademizle kontrolümüz altına alıp bizim onları kullanıp kullanamama durumumuzdur.


Biliyorsunuz elektrik; bir maddenin atomların içindeki elektron, pozitron, proton gibi parçacıkların hareketleri ile oluşan bir enerji türüdür. Bir başka deyişle elektrik; Atomlar arasında elektron alış verişi olayından oluşan bir oluşumdur.


Bu enerji türü aynen hücre yapımızda da bulunmaktadır. Biliyorsunuz ki tıp bilimde, kalp ve beyin elektronlarımız çekilmektedir. Şüphesiz bu elektriksel akım, bizim hücre yapımızda oluşan ve yayınlanan elektromanyetik dalgalardır. Oysa bizim vücudumuzda yalnızca kalp ve beynimizden değil, bütün organlarımızdan hatta bütün hücrelerimizden yayınlanmaktadır.


Bedenimizden yayınlanan elektromanyetik veya biyomanyetik dalgaları çok kaba ve yüzeysel bir benzetme ile evlerimizde, günlük yaşamımızda kullandığımız elektrik akımıyla da bağlantı kurabiliriz.


Evlerimizde her yere döşenen elektrik tesisatını bir düşünün. Bu elektrik tesisatında devreye sokulan bir aparat olamadığı zaman, bu tesisat yalnızca bir tel döşemesinden ibarettir..Ama devreye bir ütü, fırın, soba gibi benzeri aparatlar soktuğumuzda tellerdeki elektrik ütü'de, fırında ısıya, televizyon aparatında görüntüye, radyoda ses'e, ampulde ışığa dönüşür. Elektriğin aparatlar aracılığıyla dönüşümlerini ve işlevlerini lütfen bir düşünün.Burada olan nedir? Elektrik devresine sokulan değişik aparatlar elektriği kendi işlevlerine dönüştürmektedirler.


İnsan vücudunda da böyle bir elektrik akımı ve elektrik donanımı bulunmaktadır. Peki, insan vücudundaki bu elektrik akımını değişik işlevlere dönüştüren nedir? Normal elektrik akımını değişik işlevlere dönüştüren değişik aparatların yerini, bizim vücudumuzda beynimiz almaktadır. Yani beyin yapımız, daha doğrusu düşüncelerimiz, düşünce yapımız, elektrik devresine sokulan ve elektriği değişik işlevlere dönüştüren aparatlar yerini almakta ve düşüncelerimiz aparatların işlevlerini görmektedir.


Düşüncelerimiz, özellikle belli amaçlara yöneltilmiş, belli amaçlar üzerinde yoğunlaşmış düşüncelerimizin, inançlarımızın ve amaçlarımızın oluşmasında büyük etkinliği olmaktadır. Özellikle de şunu açıklamakta fayda var.


1- Gelip geçici, yüzeysel düşüncelerimizin etkinliği olmaz. Bu durumu şuna benzetebiliriz. Elimizde televizyon kumanda aleti ile kanala basıyoruz, televizyonda o kanalın görüntüsü oluşmadan kumanda düğmesine basıp kanal değiştiriyoruz ve bunu devamlı yapıyoruz, sonra da doğru dürüst televizyon seyredemediğimizden şikayet ediyoruz.


2- Düşüncelerimiz ve amaçlarımız uğrunda hiçbir çalışma yapmıyoruz, hiçbir çaba sarf etmiyoruz ama, yan gelip yatarak amaçlarımızın olmasını düşünüyor ve istiyoruz. Nerede o yağma Hasan'ın böreği.Böyle bir börek ziyafeti varsa bize de haber verin. Eğer bu işlemi bir Allah inancı ile yapıyorsanız, çok büyük bir yanılgı içindesiniz demektir. Allah'ınızı severseniz, söyler misiniz siz Allah'ı nasıl düşünüyor, nasıl hayal ediyorsunuz? Haşa huzurdan, siz Allah'ı bir kahyanız, bir vekilharcınız veya Alaaddin'in sihirli lambasındaki dev mi zannediyorsunuz? Siz yan gelip yatacaksınız, hiçbir çalışma, hiçbir çaba göstermeyeceksiniz ama, Allah sizin düşündüğünüz bütün düşüncelerinizi, dualarınızı derhal yerine getirecek.


Yok öyle bir şey, çalışmadan, hak etmeden nasıl bir üniversite diploması alamazsanız, çalışmadan da bir şey elde edemezsiniz. Siz, amacınız uğrunda elinizden gelen çalışmayı yapacaksınız, Allah'tan bu çalışmalarınızda size yardımcı olmasını, emeklerinizin boşa gitmemesini isteyebilirsiniz. Ama, yan gelip yatarak bir şey isteyemezsiniz. Dini çevrelerde bazı dua satan açıkgözler vardır. İnsanlara bir takım dualar satarlar, o duayı okudunuz mu veya üstünüzde taşıdınız mı işiniz iş, her işiniz tamam, işler tıkırında. Bu duaları okuyup ta duadan beklentileri olmadı mı bazı insanlar, bu sefer Allah'tan dini inançlardan kuşkuya düşmektedirler. Oysa Kur'anda birçok ayette "Ancak çalışmalarınız karşılığını alacaksınız" diye bizleri açıkça uyaran birçok ayet bulunmaktadır. Bizler, bizleri uyaran bu ayetleri dikkate almıyoruz. Çalışmadan, bir çaba sarf etmeden yalnız dualarla yattığımız yerden her şeye sahip olmak istiyoruz. Yok böyle bir yağma.


__________________
yokluk ,varlıgın aynasıdır.



Dünyayı isterken de sus,
Bir dileğe kavuşmak isterken de.
Öylece seyre dal gitsin…
mevlana
cent isimli Üye şimdilik offline konumundadır Offline   Alıntı ile Cevapla